Benim Eğitimim

Transcription

Benim Eğitimim
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
Benim E¤itimim
Tosun Terzio¤lu / tosun@sabanciuniv.edu
Sabanc› Üniversitesi’nin akademik y›l›n›n kapan›fl konuflmac›s›n› ö¤retim üyelerinden ve o y›l mezun
olacak olan ö¤rencilerden oluflan bir heyet seçer. Geçmiflte Yorgo Papandreu (baflbakan›n o¤lu, eski Yunanistan d›fliflleri bakan›, PASOK lideri ve Sosyalist Enternasyonal’in baflkan›), Yaflar Kemal, Hikmet Çetin (eski d›fliflleri bakan›), Herkül Millas (inflaat mühendisi ve siyaset bilimcisi, iki kez Abdi ‹pekçi Bar›fl
Ödülü sahibi) davet edilmifltir. 2008-2009 y›l›nda ise kapan›fl konuflmas›n› yapmaya üniversitenin rektörü Tosun Terzio¤lu davet edilmifltir.
2008-2009 Akademik Y›l› Kapan›fl Konferans›
konusu olarak kendi e¤itimimi seçtim. Tabii e¤itim
sadece okulda yap›lm›yor. Okul d›fl›nda da, ailenizden, arkadafllar›n›zdan, mahallenizden, okuduklar›n›zdan, oynad›¤›n›z oyunlardan, seyretti¤iniz
filmlerden, dinledi¤iniz müzikten çok fley ö¤reniyorsunuz.
E¤itim konusunda iki kitap akl›ma geliyor;
Henry Adams’›n The Education of Henry Adams
ve Maksim Gorky’nin Benim Üniversitelerim. Gerçek ismi Alexander Peshkov olan Maksim Gorky
(1868-1936) önemli bir yazar. Daha befl yafl›ndayken babas›n›, k›sa bir süre sonra da annesini kaybediyor ve ancak bir y›l okula devam edebiliyor. Kimsesiz olarak hayat›n› kazanabilmek için Volga nehrinde çal›flan bir gemide aflç› yama¤› olarak çal›flmaya bafll›yor. Ustas› ona yemek yapmay› ö¤retmifl
mi bilmiyorum, ama Gorky onun anlatt›¤› hikâyelerin ve büyükannesinin masallar›n›n yazarl›k hayat›nda kendisini nas›l etkiledi¤inden söz eder. Benim
Üniversitelerim’de ise Gorky yaflayarak ö¤rendiklerini yani “hayat üniversitesini” anlat›yor.
82
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
Henry Adams (1838-1918) ise tan›nm›fl ve zengin bir aileden. Bu aile iki Amerikan baflkan› ç›kartm›fl. Henry Adams kitab›nda kendi e¤itimini eksen
alarak ça¤›n›n e¤itim sistemini oldukça ac›mas›z
olarak elefltirir. Kitab›n ilk bask›s› s›n›rl› say›da yap›l›r ve sadece Henry Adams’›n dostlar›na da¤›t›l›r.
Ölümünden sonra ise yeniden bas›l›r ve çok be¤enilir, etkili olur.
Benim hayat›m ne Henry Adams’›n, ne de
Maksim Gorky’ninkine benziyor. Ne Gorky gibi çileli bir hayat›m oldu, ne de Henry Adams gibi zengin ve çok tan›nan kiflilerle dolu bir aileden geliyorum. Özgeçmiflinizde ad›n›z, soyad›n›z, do¤um tarihiniz, bitirdi¤iniz okullar yer al›r. Bu bilgiler 8-10
sat›r› geçmez.
Evet benim ad›m Ahmet Tosun Terzio¤lu. 13
Mart 1942 resmi do¤um tarihim. Koca Rag›p Pafla
‹lkokulu’ndan mezun oldum. Orta ve liseyi Robert
Kolej’de tamamlad›ktan sonra ‹ngiltere’de, Newcastle-upon-Tyne Üniversitesi’nde matematik okudum ve doktoram› Almanya’da, Frankfurt Üniversitesi’nde yapt›m. Nedense özgeçmiflinizde ne ö¤rendi¤iniz, nas›l ö¤rendi¤iniz, okula ilk gitti¤iniz
gün neler hissetti¤iniz, ö¤retmenlerinizin kimler oldu¤u gibi fleyler yer almaz.
O kadar zay›fm›fl›m ki babam
“hiç merak etmeyin, bu tosun
gibi olacak” falan derken ismim
Tosun oluvermifl...
Eskiden birisiyle tan›flt›¤›n›zda sohbete zemin
haz›rlamak için “Efendim siz kimlerdensiniz” diye
sorulurdu. fiimdi ben kimlerdenim onu size k›saca
söyleyeyim:
Annem Meliha ‹nay bir fizyoloji profesörü.
Kendisi Manisa’n›n Soma kazas›ndan. Babas› Ahmet Cevdet Bey, annesi G›lman Han›m. Üç k›z kardeflten en büyü¤ü; Meliha, Hesna, Müstesna. Dedem tüccar ve toprak sahibi idi. Üç k›z›n› da okutmufl. Annem on yafl›nda Soma’dan ayr›l›p o zamanki ismiyle Arnavutköy K›z Koleji’ne gelmifl ve sonra Amerika’ya giderek Wellesley’de biyoloji okumufl. Yale Üniversitesi’nde fizyoloji doktoras› yapt›ktan sonra ‹stanbul’a dönmüfl ve ‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi’nde ifle bafllam›fl.
Babam ise Kayserili; Ahmet Nâz›m Bey. Onun
babas› Kola¤as› Yusuf Bey, annesi ise Sicimzadelerden Hatice Han›m. Babam üç kardeflten ortancas›.
Dedem Sar›kam›fl’tan dönemeyenlerden ve babam
kendi babas›n› pek hat›rlamazd›. Dört yafl›nda olmal› babas›n› son gördü¤ünde. Babam›n okuyabilmesi için a¤abeyi okulu b›rak›p ifle giriyor ve babam ‹stanbul Erkek Lisesi’ne geliyor. Lisenin son
y›l›n› ise ününü duydu¤u bir matematik ö¤retmeninin ö¤rencisi olmak için ‹zmir Lisesi’nde okuyor.
Devletin açt›¤› burs s›navlar›n› kazanarak Almanya’ya gidiyor. Göttingen Üniversitesi’nde matematik okuyor, Münih Üniversitesi’nde doktora yap›yor ve ‹stanbul Üniversitesi’nde çal›flmaya bafll›yor.
Annesi fizyolog, babas› matematikçi olan bir ailenin tek çocu¤u olarak benim de “say›salc›” olmam
gayet do¤al de¤il mi?
Bana hamile olan annem Beyaz›t’tan Laleli’deki evimize dönerken Koska’daki ci¤ercinin önünde
buzda kay›p düflmüfl ve hastaneye kald›r›lm›fl. Ben
de 14 Mart gecesi veya 15 Mart sabah›n›n erken saatlerinde, beklenenden galiba birkaç hafta önce,
olayl› bir flekilde do¤muflum. ‹ki, üç haftal›k bebek
iken, eve gelen arkadafllar›na göstermek için babam
beni havaya kald›rd›¤›nda öbür taraf gözükürmüfl.
O kadar zay›fm›fl›m. Babam esprili bir insand›, “hiç
merak etmeyin, bu tosun gibi olacak” falan derken
ismim Tosun oluvermifl. ‹smimin biraz münasebet-
Tosun Terzio¤lu babas› Nâz›m Terzio¤lu ile
83
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
Okulla Koca Rag›p Pafla ‹lkokulu’ndan önce ‹sviçre’de tan›flt›m. Annem ve babam araflt›rma bursu kazanarak yaz›n dört ayl›¤›na, tabii beni de alarak, Bern’e gittiler. Bir pansiyonda kal›yorduk. Beni bir Kindergarten’a, yuvaya gitmeye ikna ettiler.
Dil bilmiyordum. Kindergarten’daki di¤er çocuklar
benden daha büyüktü, bahçede bir kum havuzu
vard›. Kum havuzunda tek bafl›ma da olsa oynamak, hayal kurmak, bana cazip geldi. Yuvaya bafllad›m. Ama devaml› ya¤mur ya¤›yordu ve dilini hiç
anlamad›¤›m ö¤retmenler bizi hep içeride tutuyorlard›. Bir gün s›k›ld›m ve ö¤leye do¤ru d›fl kap›y› bir
flekilde açmay› becerip kimseye fark ettirmeden yuvadan kaçt›m. Bern sokaklar›nda kaybola kaybola
kald›¤›m›z pansiyonu bulmaya çal›flt›m. Nihayet
uzun bir süre yürüdükten sonra, kap›s›nda annem,
babam, pansiyon sahibi ve birkaç polisin heyecanla
bir fleyler konufltu¤u pansiyonu buldum. Annemle
babama “bir daha Kindergarten’a gitmeyece¤im”
dedim. ‹flte okulla ilk tan›flmam böyle oldu!
Bern’e giderken Denizyollar›n›n o zamanlar çok
meflhur olan Ankara vapuruyla ‹stanbul’dan Napoli’ye gittik. Sonra da trenle ‹sviçre’ye geçtik. Vapurdaki ikinci s›n›f kamaram›z çok küçüktü. ‹lk dura¤›m›z olan Pire’den hareket ettikten sonra koca gemi
sallanmaya bafllad›. Annemi deniz tuttu¤u için babam beni al›p yukar›lara, güverteye ç›kard›. O kocaman dalgalar aras›nda yalpalayarak yoluna devam
ediyordu gemimiz. Do¤rusu bay›ld›m bu ifle. Mataban burnu aç›klar›nda deniz baya¤› azd›. Babam da
Tosun Terzio¤lu (solda), bir çocukluk arkadafl›yla
siz oldu¤unu sonraki y›llar›mda ö¤rendim, ama ne
yapacaks›n›z öyle olmufl bir kere!
Ben dört yafl›na gelinceye kadar babaannem de
bizde kal›r ve bana bakard›. Annem, ufak tefek,
konuflkan, çabuk gülen ve çabuk k›zan, enerjik bir
insand›. Babam ise oldukça yap›l›, sessiz, duygular›n› pek belli etmeyen, ama sevecen birisiydi. Tek
Annemle babama “bir daha Kindergarten’a gitmeyece¤im” dedim.
‹flte okulla tan›flmam böyle oldu!
çocuk olarak evde akflamlar› onlar›n kendi aralar›ndaki konuflmalar›n› dinler, bir fleyler anlamaya,
ö¤renmeye çal›fl›rd›m. Baz› zamanlarda da çok s›k›l›rd›m. Hayal kurarak bir iç diyalog oluflturmay›
ö¤renmeye o y›llarda bafllad›m.
‹lkokulda. Öns›rada, sa¤dan ikinci.
84
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
hiç geri çevirmiyordum. Deniz yolculu¤u, hele f›rt›nal› olursa, benim için özgürlük ve güzel yemekler
demekti. O zamanlardan beri denize olan ilgim hiç
azalmad›!
‹sviçre’den dönünce evimize çok yak›n olan
Koca Rag›p Pafla ‹lkokulu’na kaydoldum. Okula üç
hafta geç bafllad›¤›m için s›n›fta oturacak yer kalmam›flt›. Aliye ö¤retmen “sen ufak tefeksin flu ön
s›raya oturuver” dedi ve üç kiflilik s›ran›n sol bafl›na dördüncü olarak ilifliverdim. ‹lk günlerde arkadafllar›m fazla k›p›rdarsa s›radan düflerim korkusu
yaflad›m. Okumay› ö¤retiyordu Aliye ö¤retmen. Bir
de say› saymay›, toplamay›, ç›karmay›. Bunun için
de hepimizin küçük fasulye torbalar› vard›. Kuru
fasulyelerle oynayarak toplama, ç›karmay› kolayca
yap›yordum. Bir gün Aliye ö¤retmen tahtaya yazd›¤› kelimeyi okumam› istedi. Okudum. ‹lk okudu¤um kelime “kay›fl” oldu. Birkaç deneme daha yapt› ve “aferin okumay› söktün” dedi. Okumay› sökmek çok ama çok önemli bence. Zaten ondan sonra elime geçen her fleyi okumaya bafllad›m. Eve gelen gazeteleri bafl makalesinden resmi ilanlar›na ka-
pes etti. Onu da deniz tutmufltu. Art›k koca gemide
tamamen özgürdüm! Gemide her tarafa giriyor, ç›k›yordum. Bir ara kaptan köflkünün de üstünde
olan gözcü güvertesine ç›kt›m. Geminin burnu dalgalara girip ç›k›yordu. Büyülenmifltim. Ayak sesim
afla¤›dan duyulmufl olmal› ki, Ankara vapurunun ef-
Bayrak törenleri d›fl›nda müdürümüz pek etrafta görünmezdi, ama
kap›s›n›n önünden geçerken
hafifçe ürperirdik. Müdürümüzün
esas ifli ceza vermekti çünkü.
sanevi süvarisi fiefik Kaptan bir tayfa yollay›p beni
kaptan köflküne ald›rd›. Ad›m›, annemin babam›n
nerede olduklar›n› sordu. Kamara numaram›z› söyledim. “Onlar› deniz tuttu” dedim. “Demek seni deniz tutmuyor” dedi ve burnu dönüp f›rt›na azal›ncaya kadar beni yan›nda al›koydu. Denizyollar› gemilerinde çok güzel yemekler verilirdi. Yemek yemek
konusunda çok m›zm›z bir çocuktum. Hatta annem
teflvik olsun diye bana yemeklerin besin de¤erlerini,
protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminleri anlat›p dururdu sofrada. Bu sayede daha harfleri tan›madan A, B, C ve D vitaminlerinin faydalar›n›, hangi besinlerde oldu¤unu ö¤rendim. B vitamini do¤rusu biraz kar›fl›kt›; B1, B2, B6, B12 falan diye sayard› annem. B5 veya B11 neden yoktu anlamad›m.
Hem o ilk gemi yolculu¤umuzda, hem de sonraki seferlerde deniz azd›kça benim ifltah›m müthifl aç›l›yordu! Herkes kamaras›nda veya güvertenin bir köflesinde periflan haldeyken, ben koca yemek salonunda bofl masam›za kuruluyordum yemek saatlerinde.
Servis yapan garsonlar›n biraz nefret dolu bak›fllarla yapt›klar› “biraz daha al›r m›yd›n?” tekliflerini
Cezay› sessizce ve a¤lamadan
çekmek en iyisiydi. Hele o¤lanlar
a¤larsa “erkek adam a¤lamaz”
diye fazladan iki sopa daha yerlerdi. Sopa avcunuza gelirken elinizi çekmeyeceksiniz.
dar sat›r sat›r okurdum. Okuduklar›m›n hepsini anlamazd›m ama bu o kadar da önemli de¤ildi o günlerde. Birinci s›n›f›n sonunda adam ak›ll› kitap okumaya sard›m. Feridun Faz›l Tülbentçi’nin Abdullah
Ziya Kozano¤lu’nun romanlar›n›, Ömer Seyfettin’in hikâyelerini okudum. Daha sonralar› T›bbiye
ö¤rencisi olan küçük teyzemin kitaplar›n› elime geçirdim. Sait Faik’in hikâyelerini, Panait ‹strati’nin
romanlar›n› keflfettim. Okuma nöbetlerim yaz aylar›nda daha da s›klafl›yordu.
Okula her hafta bayrak töreni ve ö¤renci and›yla bafllan›rd›. “Türküm! Do¤ruyum, Çal›flkan›m” ile bafllayan ant o zaman “Varl›¤›m Türk
varl›¤›na arma¤an olsun!” ile biterdi. Varl›¤›m tam
olarak neydi, onu kime ve neden arma¤an ediyordum? Bunlar› pek düflünmez, kendimize dert etmezdik. Coflkuyla, hep bir a¤›zdan okunan anttan
sonra s›n›flar›m›za giderdik. Bayrak törenleri d›-
Ankara vapurunun yemek salonunda.
Anne babas› ve Giacomo Saban ve efli Yvette ile.
Daha Marmara’dalar, deniz sakin.
85
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
fl›nda müdürümüz pek etrafta görünmezdi, ama
odas›n›n hep kapal› olan kap›s›n›n önünden geçerken hafifçe ürperirdik. Müdürümüzün esas ifli ceza
vermekti çünkü.
Ö¤retmenler veya mümessillerden biri flikayet
etti¤inde müdür sizi ça¤›rt›r, oturdu¤u yerden gözlerini size diker, suçunuzu sertçe tebli¤ eder ve sonra susard›. Bunun üzerine kendinizi savunmaya
kalkarsan›z, kafllar› çat›l›r, flakaklar› oynamaya
bafllar ve sizi susturup cezan›z› bildirirdi. En iyisi
bafltan hatay› kabullenip özür dilemek veya sadece
susmakt›. Gene de ceza yerdiniz, ama daha az. Cezalar› “elli santimlik kal›nla üç kere” veya “yirmi
befllik inceyle iki kere” gibi k›sa ve kesin ifadelerle
söyledikten sonra, masas›n›n bir yerinden belirtilen
Her okul y›l› bafl›nda ö¤retmenimiz hangi kitaplar› alaca¤›m›z›, kaç tane çizgili, çizgisiz defterimiz olmas› gerekti¤ini yazd›r›rd›. Hemen kitaplar›
ve istenilen defterleri al›r, k›rm›z› veya mavi kaplama k⤛tlar›yla kaplar, etikete ismimizi, s›n›f ve flubemizi ve okul numaram›z› yazard›k. Benim numaram 593 idi. Bu defterler her gün evden okula,
okuldan eve tafl›n›r, ama hiçbir zaman dolmazd›.
En çok befl ortal› Harita-Metod defterlerini severdim. Hiç harita falan yapmad›k ama y›l sonunda
çok iflime yarard› bu defterler. Arkadafllar›mla
Amiral Batt› oynar, bu kareli defterin bofl sayfalar›na kad›rga, kalyon, yolcu gemileri, flilep ve z›rhl› resimleri yapard›m.
Okulum yar›m gündü. Ben hep “sabahç›” oldum. Dersler kolayd›. Ev ödevleri çok zaman›m› alm›yordu. Evimiz Fen Fakültesi’nin hemen karfl›s›nda, Koska caddesindeydi. ‹smi cadde ama o zamanki uzunlu¤u 60-70 metreydi. Ondan sonra yang›n
yerleri bafllard›. O zamanlar biz buralara “arsa”
derdik. Arsada oynamak bafll› bafl›na bir kavramd›.
Bu yang›n yerleri bir yanda Langa bostanlar›na,
öbür yanda da So¤ana¤a mahallesinden Kad›rga’ya
kadar uzan›rd›. ‹stanbul çok fakirdi. Oynad›¤›m›z
arsalarda baz› kal›nt›lar, kovuklar ve ma¤ara gibi
yerler vard› ve buralarda garip, kimsesiz ve ürkütücü insanlar yaflard›. Onlardan uzak durmay› ö¤rendim. Koska caddesiyle Ordu caddesinin birleflti¤i
köflede bir çorbac› dükkan› vard›. Çorba, sade pilav
veya üzerinde didiklenmifl biraz tavuk eti olan pilav
verirdi müflterilerine. Burada yemek yiyen fakir
“ameleleri” d›flar›dan seyrederdik arkadafllar›mla.
Bir gün çorbas›n› bitirip pilav›na bafllayan bir amca
Okulda bize “köylü milletimizin
efendisidir” diye ö¤retmifllerdi
ama tarlada çal›flan köylülere
bak›nca efendilik de pek zormufl
diye düflündüm!
sopa yahut cetveli ç›kart›r, aya¤a kalkar, avcunuzu
açman›z› isterdi. Cezay› sessizce ve a¤lamadan çekmek en iyisiydi. Hele o¤lanlar a¤larsa “erkek adam
a¤lamaz” diye fazladan iki sopa daha yerlerdi. Sopa avcunuza gelirken elinizi çekmeyeceksiniz. En
iyisi kolunuzu iyice uzat›p bile¤inizi serbest b›rak›p
sopa inerken son anda refleksle elinizi biraz afla¤›
indirmekti. Böylece ping-pong oynarken yararl›
olan refleksleriniz de geliflmifl olurdu!
fiimdi bir ö¤rencininin olan meflhur sar› bisikletiyle
86
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
beni ve arkadafl›m› içeriye ça¤›rd›. Arkadafl›m çekindi, girmedi ama ben girdim. Amca bana bir tas
çorba ›smarlad›. Akflam evde bu maceram› anlat›nca annem “evdeki güzel yemekleri zorla yiyorsun,
ama gidip o pis çorbac›n›n kim bilir nas›l yap›lan
çorbas›n› içiyorsun” diye bafllayarak bana bir de
hijyen dersi verdi. Yemeklerin besin de¤erleri, vitaminler konusundan sonra hijyeni de ö¤rendim ama
o çorban›n tad›n› hâlâ hat›rlar›m.
Mahallede kald›r›mda futbol oynard›k uydurma toplarla. Yokufl yukar› top sürmenin yorucu oldu¤unu ö¤rendim. Yaz aylar› küçük teyzemle Soma’ya, daha do¤rusu dedemin evinin oldu¤u Turgutalp köyüne giderdik. Resmi ismi “Turgutalp”
olan köye herkes Pomakköy derdi. Çünkü Soma’ya
iki kilometre uzakta olan köy 93 harbinde gelen 20
çad›r muhacir taraf›ndan kurulmufl. Dedem ve ninem Pomak de¤ildi ama içinden p›narlar ç›kan ve
Soma’ya yak›n olan bu köyde dedemin suyla çal›flan un fabrikas› vard› ve evini hemen fabrikas›n›n
yan› bafl›na yapt›rm›flt›. Alt kat› kâgir, dar ve dik
bir merdivenle ç›k›lan, üst kat› ise ahflap bu küçük
evin önünde havuzlu bir bahçesi ve etraf›nda evin
boyunu aflan çam a¤açlar› vard›r. Kore harbi ç›kmadan hemen önce dedem ile ninem hacca gittiler.
Dedem hacda öldü ve ninem yaln›z döndü. Evin hemen yan›ndaki tarla da dedemindi. Köyde pamuk
sulamay› ve çapalamay› ö¤rendim. Okulda bize
“köylü milletimizin efendisidir” diye ö¤retmifllerdi
ama tarlada çal›flan köylülere bak›nca bu efendili¤i
pek anlayamad›m. Özellikle s›cakta çapa çapalamak pek yorucuydu. Efendilik de pek zormufl diye
düflündüm!
Beynimde iki kutu yaratt›m. Birincisinde akl›m›n kabul etti¤i yer
al›yordu. ‹kincisinde ise akl›m›n
basmad›¤›, gördüklerimle uyuflmayan ama ö¤retmen, müdür veya
müfettifl sordu¤unda tekrarlanmas› gerekenler vard›. [...] Aritmetik
birinci kutudayd›. 7 kere 8 eflittir
56. Müfettifl sorarsa 55, müdür
sorarsa 57 demek gerekmiyordu!
Ö¤le yeme¤inden sonra ninem namaz›n› k›larken ben üst kata, odama çekilir ve yer yata¤›mda
uzanarak okumaya bafllard›m. Küçük teyzemin kitaplar› aras›ndan ald›¤›m Benim Üniversitelerim’i
galiba ilk orada okudum. Reflat Nuri, Halide Edip,
Yakup Kadri’nin kitaplar›n›, dedemin Sebilülreflat
dergilerini, teyzemin Varl›k dergilerini okudum.
Ninem namaz›n› bitirince teyzemle konuflmaya bafllad›¤›nda “aman yavafl konuflal›m, çocuk uyuyor”
derdi. Ben ise okurdum, okurdum ama bazen çamlardaki kumrular› dinlerken ikindi vakti uykuya dalard›m. Köyde bir de bekçimiz Çerkez ‹smail Çavufl
vard›. Akflamlar› fabrika ile evin aras›ndaki toprak
yolun kenar›na kilimini serer, yan›na tütün tabakas›n› ve mavzerini koyar, akflam serbest b›rakt›¤›
bekçi köpeklerine Çerkezce talimatlar›n› verir ve
beni beklerdi. E¤er Hesna teyzemin o¤lu Mehmet
de köydeyse, ninemden izin al›p beraber ‹smail Çavuflun yan›na giderdik. ‹smail Çavufl bize nas›l Kuvayi Milliye’ye kat›ld›¤›n›, çat›flmalar›, pusular›, tütün kolculu¤unu ve tütün kaçakç›l›¤›n› anlat›rd›.
Sekiz dokuz yafl›ndayken mavzeri söküp takmas›n›,
temizleyip ya¤lamas›n› ö¤rendim. Mavzer neredeyse benim boyumdayd›. ‹smail Çavufl Bergama bask›n›na kat›lm›flt›. Sonraki y›llar Bergama bask›n›
hakk›nda Türk ve Yunan askeri kaynaklar›ndan
birçok fley okudum. Yunan kuvvetlerinde irtibat subay› olan bir ‹ngiliz’in ‹stanbul’daki komutanl›¤›na
Babas›yla, maden oca¤›na girmeden önce
87
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
yazd›¤› bask›n raporunu da buldum. Üç kaynakta
anlat›lanlar birbirinden çok farkl›yd›! ‹smail Çavuflun anlatt›¤› Bergama Bask›n› tabii ki en canl›s›yd›.
Y›llar sonra k›sa dönem askerlik yaparken at›fl
için bize eski tüfekleri verdiler. Benimki 1930 yap›m› bir mavzerdi. Bak›ml›yd› ama ben gene de söküp, güzelce temizleyip ya¤lad›m. Birkaç gün sonra
yere yatm›fl, uzaktaki hedefe atefl ederken bir te¤men omzuma dokundu ve “Sen Mardinli misin?”
diye sordu. O zamana kadar Mardin’i görmemifltim bile. “Hay›r, ‹stanbulluyum” dedim. ‹çimden
‹smail Çavufl’tan ö¤rendiklerimi anlatmak geçti
ama susup at›fl›m› tamamlad›m.
Dedem hacda ölünce Soma’daki iflleri Hesna
teyzem üstlendi. Kore harbi ç›k›nca Amerika pamuk sat›n almaya bafllad› ve pamuk fiyat› sürekli
yükseldi. Sonra birden düfltü. Teyzem bu ani düflüflü tahmin edememiflti. ‹fllerimiz baya¤› bozuldu.
Aile Soma’da topland›. Otomobili falan sat›p bankaya olan borç ödendi. ‹flin bafl›na ninem geçti.
Do¤rusu buna benim akl›m pek yatmam›flt›. Çünkü
ninem benim bildi¤im sessizce evi çekip çeviren, güzel yemek yapan, yabanc›larla pek konuflmayan bir
insand›. Ama çok yan›lm›fl›m. Sebatla çal›fl›p zamanla iflleri yoluna koydu. Yeni harflerle okumay›
biliyor ama yazam›yordu. Oysa ifl hayat›nda en
az›ndan imza atmas› gerekiyordu. Benden ö¤rendi.
Büyük harflerle G. ‹nay yazard› ama ‹’nin noktas›n› hep alta koyard›. Ninemin s›rdafl› oldum. Me¤erse ne çok anlataca¤› fley varm›fl. Annemin çocuklu-
¤unu, dedemin gençli¤ini, fabrikan›n yap›l›fl›n›, dedemin Rum ortaklar›n›, Kurtulufl Savafl› y›llar›nda
yaflad›klar›n› usul usul anlat›rd› bana… Ondan çok
fley ö¤rendim.
‹lkokulda dördüncü s›n›fa geçince Aliye ö¤retmen yerine yeni bir ö¤retmen geldi. Bir iki hafta
sonra bir pazar günü bekâr olan ö¤retmenimiz içinde iki erkek, baflka bir kad›n olan özel arabayla denize uçtu ve öldü. O y›llarda “Bo¤azda arabayla denize uçmak” sanki modayd›. Bu olaydan sonra
uzunca bir süre okulda ve mahallemizde herkes bizi gösterip “iflte o ö¤retmenin ö¤rencileri” dediler.
‹stemeden bir skandala kar›flm›flt›k. Bizi Fatma ö¤retmene verdiler. Aliye Han›m ne kadar sakinse,
Fatma Han›m da o kadar gergin, disiplinli ama gerçekten çok iyi ö¤reten, gereksiz ceza vermeyen bir
ö¤retmendi.
Okullarda ö¤rencilere belli davran›fl biçimlerini
benimsetmek ve belli düflünce kal›plar›n› afl›lamak
istenir. Her ülkenin ilk ve orta ö¤retim sistemi az
çok bunun üzerine kurulmufltur. Yurttafll›k, tarih
ve co¤rafya gibi derslerde ö¤retilenlerin amac› genellikle belirli düflünce kal›plar›n› afl›lamakt›, ama
bazen bu kal›plarla ö¤rencinin gözlemleri çeliflir.
Kafalarda giderilemeyen sorunlar oluflur. Mesela
“Anadolu gür ormanlarla, zümrüt yeflili çay›rlarla
kapl›, gürül gürül akan berrak ›rmaklarla doludur”
diye ö¤rettiler bize. Oysa ben ‹ç Anadolu’yu Temmuz ay›nda gitti¤imizde hiç de öyle görmemifltim.
Her yer sapsar›yd›. ‹lk gördü¤ümde Sakarya Nehri
Nâz›m Terzio¤lu ve Cahit Arf
88
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
bilmiyordu. O y›llardan bafllayarak beynimde iki
ayr› kompart›man, iki kutu yaratt›m. Birincisinde
akl›m›n kabul etti¤i, gözlemlerimle, okuduklar›mla
çeliflmeyen, kabul etti¤im bilgiler yer al›yordu. ‹kincisinde ise akl›m›n basmad›¤›, gördüklerimle uyuflmayan ama ö¤retmen, müdür veya müfettifl sordu¤unda tekrarlanmas› gerekenler vard›. Bu kutuda
acil durumlarda kullan›lmak üzere istiflenmifl düflünce kal›plar› duruyordu. Müfettifl beni iflaret edip
“söyle bakay›m evlad›m, Anadolu nas›l bir yerdir?”
dedi¤inde hemen acil durum kutusuna baflvurup
“Anadolu gür ormanlarla, zümrüt yeflili çay›rlarla,…” diye bafllayan o kal›b› tekrarlamam gerekirdi. Aritmetik ise birinci kutudayd›. 7 kere 8 eflittir
56. Yani müfettifl sorarsa 55, müdür sorarsa 57 demek gerekmiyordu!
‹lkokulu bitirdikten sonra Robert Kolej’e girdim. K›sa bir süre sonra da Bebek’e tafl›nd›k. ‹ngilizce ö¤rendim ve okuma nöbetlerim artt›. Annemin
Time ve Life dergilerini, Agatha Christie’nin polisiye romanlar›n›, O’Henry’nin hikayelerini, Stein-
Baz› ö¤retmenlerimize göre divan
edebiyat› dejenereydi ve bitmiflti.
Ertesi y›l ö¤retmenimiz de¤iflir,
yeni ö¤retmenimiz bize aruz vezninin inceliklerini ö¤retirdi. Ancak
s›nava mümeyyiz geldi¤inde zorlan›yorduk. Mümeyyiz acaba halk
edebiyat›n› m› yoksa
divan edebiyat›n› m› seviyordu?
boz bulan›k, a¤›r a¤›r akan bir suydu. Anadolu’nun
topraklar› asl›nda yorgundu. fianl› bir tarihimiz
vard›. Orta Asya’dan ç›kan k›rm›z› oklarla dünyan›n her yan›na gitmifl ve birçok güçlü devlet kurmufltuk. Anadolu’da herkes Türk’tü. Oysa üçüncü
s›n›ftayken komflumuz olan bir s›n›f arkadafl›m›n
Malatya’dan bir abisi, bir de ikinci annesi geldi. Yeni gelen anne sadece Kürtçe biliyordu. Benim önceden tan›d›¤›m anne ise Türkçe konufluyor, Kürtçe
Efli Nuran Terzio¤lu’yla
89
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
beck ve Hemingway’in romanlar›n› okudum. Bo¤az› Tuna’dan gelen buzlar›n kaplad›¤› y›l uzun k›fl tatilinde Hugo’nun Sefiller’inin ‹ngilizce çevirisini bitirdim. Babam bana Yaflar Kemal’in ilk romanlar›n› ve Aziz Nesin’i tan›tt›. Zevkle okudum onlar›.
Yeni semtimizde de mahalle arkadafllar›m vard›.
Art›k arsada de¤il, Bo¤az’›n tepelerinde oynuyorduk. Kolejde “Niflantafll›lar” dedi¤imiz farkl› bir
grupla tan›flt›m. K›fllar› Niflantafl› ve civar›nda, yazlar› genellikle Büyükada’da otururlard›. Bu gruptan
olan s›n›f arkadafllar›m› önce yad›rgad›m. Bu arkadafllar›mdan birisi bir gün bana babas›n› nas›l ikna
edip, kendisine beyaz smokin ceketi ald›rd›¤›n› anlatt›. Smokini biliyordum, babam›n vard›. K›rk y›lda bir giydi¤inde karaya¤›z bir penguene benzerdi.
Ben ise daha o y›llarda yeni yeni uzun pantolon giymeye bafllam›flt›m!
Bebek’te denizi yak›ndan tan›d›m. Yüzmeyi,
dalmay› ve kürek çekmeyi ö¤rendim. Bo¤az’›n
ak›nt›lar› tan›d›m. Midye ç›karmay›, midyeleri kal›nca bir karton üzerinde kurutup izmarit yemi yapmay›, çapari ba¤lamay›, malta tafl›ndan kal›p oyup
kurflun zoka dökmeyi, kalafat yapmay›, macun
çekmeyi ve sandal boyamay› ö¤rendim. Sonbahar
aylar›ndan bafllayarak mahalle arkadafllar›mla lüfere ç›kard›k. Elimizde sürekli bozulan birkaç tane
deniz motoru vard›. ‹yi bir motor tamircisi oldum.
Tabii ki bunlar›n hiçbirini Kolej’de ö¤renmedim.
Kolej enteresan bir okuldu. Matematik, fizik,
kimya, biyoloji dersleri ‹ngilizce, tarih, co¤rafya ve
yurttafll›k bilgisi gibi dersler ise Türkçe verilirdi. ‹ngilizce derslerinde baz› Yunan klasiklerini okuduk
ve mitoloji ö¤rendik. Türkçe edebiyat dersleri ise
ö¤retmenimize göre de¤iflirdi. Baz› ö¤retmenlerimize göre divan edebiyat› bir saray edebiyat› idi. De-
Annem ve babam Türkiye’ye
döndükten sonra s›k›nt›l› dönemler yaflam›fllard›. K›smi seferberlikte babam askere al›nm›flt›.
Ekmek, fleker gibi birçok fley
karneye ba¤lanm›flt›. Hem annemin hem de babam›n ne kadar
çok u¤raflt›klar›n›, hangi s›k›nt›lara gö¤üs germek zorunda kald›klar›n› çok iyi biliyordum. Ama
annem ve babam hiçbir zaman
y›lg›nl›¤a kap›lmad›lar. Devaml›
flikâyet etmek yerine çal›flt›lar, çabalad›lar, bir fleyler ortaya koydular. Onlardan çok fley ö¤rendim!
jenereydi ve bitmiflti. Onu bir yana b›rak›p, halk
edebiyat›na e¤ilmeliydik. Ertesi y›l ö¤retmenimiz
de¤iflir, yeni ö¤retmenimiz bize aruz vezninin inceliklerini, divan edebiyat› sanatlar›n› anlat›rd›. Halk
edebiyat›ndan pek söz etmezdi ama küçümsedi¤ini,
yüzeysel buldu¤unu bize hissettirirdi. Ben ise elime
Kolej’de, bayrak yar›fl› birincileri: Osman Birder, Tosun Terzio¤lu, Rüfltü Meriçelli ve Herkül Milas.
Öndeki güzel k›z ve delikanl›lar, “Field day” kral, kraliçe, prens, prenses vs. Amerikan usulü.
90
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
ne geçerse okuyordum. Yunus, Karacao¤lan, Süleyman Çelebi, Fuzuli, Baki, Nedim… Hiç fark etmiyordu. Ancak s›nava mümeyyiz geldi¤inde zorlan›yorduk. Mümeyyiz acaba halk edebiyat›n› m› yoksa divan edebiyat›n› m› seviyordu? Ama bu durumlarda ö¤retmenlerimiz bize yard›m ediyorlar, mümeyyizin e¤ilimini kula¤›m›za f›s›ld›yorlard›.
Tarih kitaplar›m›zda baz› garipliklerle karfl›lafl›yorduk. Mesela Birinci Dünya Savafl›’nda biz her
cephede galip gelmifltik ama müttefiklerimiz yenildi¤i için yenik say›lm›flt›k. Sanki savafl›n sonucuna
bir jüri karar vermiflti! Tarih dersinde bir gün bir
arkadafl›m›z “hocam kitap Selanik’i flu tarihte ald›k
diyor bu sayfada, ama daha önceki sayfalarda Selanik’i bu tarihten çok önce ald›¤›m›z yaz›l›yd›. Ben
bunu anlamad›m.” diye sordu. Hoca “kitapta ne
yaz›yorsa o do¤rudur” dedi! Arkadafl›m›z sorusunu
yineledi. Hoca kötü kötü bakt›¤› için susturduk arkadafl›m›z› s›n›f bask›s›yla. Ders aras›nda “neden
böyle sorular sorup hocay› k›zd›r›yorsun” diye sordu¤umuzda arkadafl›m›z “biz neden sürekli Selanik’i al›p duruyoruz? Nedir bu, anlamaya çal›fl›yo-
rum” dedi. ‹flte o arkadafl›m›z ö¤retilenleri tasnif
edip, bir k›sm›n› acil durum kutusuna kald›rmay›
daha ö¤renememiflti. Böyle ufak tefek çeliflkiler, akla yak›n gelmeyen yorumlar d›fl›nda tarih kitaplar›m›zda flanl› tarihimiz pek temiz, p›r›l p›r›l, lekesiz
anlat›l›rd›. Hele o yükselifl dönemi, ard› ard›na gelen zaferlerle durmadan geniflleyen imparatorluk.
Tad›na doyum olmaz. Ama gene de benim hofllanmad›¤›m baz› olaylar vard›. fiehzadeler aras›ndaki
taht kavgalar› gibi. Ben de bu tats›z olaylar› hayalimde bir güzel düzelttim. fiehzade Cem’i Gedik Ahmet Pafla’n›n yan›na, ‹talya’ya yollad›m. Beyaz›t
burada Sultan olarak devam etti. Cem ise Pulya’y›
al›p Sicilya’ya atlad› ve orada yeni bir devlet kurdu.
Hatta kökeni Türkçe olan Etrüsk dilini canland›r›p,
Etrüskce bir divan bile yazd›. Keza Korkut’u da
Barbaros kardefllerinin yan›na, Tunus’a yollad›m.
O da Kuzey Afrika’da yeni bir devlet kurdu. Taht
kavgalar›n›n yan› s›ra flu Ankara Savafl› da can›m›
s›k›yordu. Timur da Türk, biz de Türküz. Arabuluculuk yapt›m. 20 Temmuz akflam› çok s›cakt›. O
gün Osmanl› ordusu epeyce sars›lm›fl ama da¤›lma-
Foto: Gökhan Karakafl
Ö¤rencileriyle tekne gezisinde
91
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
durduk. Tats›z tuzsuz bir dersti ama “Siz mühendis olacaks›n›z. Onun için böyle bir matematik
dersi al›yorsunuz” dediler hocalar›m›z. Oysa ben
üniversitede ne okumak istedi¤imi bilmiyordum.
Gemi mühendisli¤i, arkeoloji ve matematik ilgimi
çekiyordu. Babam Almanya’da, annem ise Amerika’da okumam› istiyordu. Ben ‹ngiltere’yi seçtim
ve öyle bir üniversite buldum ki ilk y›l matematik
okuduktan sonra istersem ikinci y›l gemi mühendisli¤ine geçebiliyordum. Arkeolojiye geçmem ise
biraz daha zordu ama imkans›z de¤ildi. Üniversitenin ilk y›l›nda matemati¤i iyice sevdim ve matematikte kald›m. Hiç de piflman olmad›m.
O y›llarda yurtd›fl›nda bir üniversitede okuyabilmek için Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n yapt›¤› bir s›navda baflar›l› olmak gerekiyordu. S›navda befl zor
matematik problemi vard›. Ayr›ca bir de “Neden
yurtd›fl›nda okumak istiyorum?” konulu bir kompozisyon yazmam›z isteniyordu. Ankara’daki uzun
s›navdan sonra de¤iflik okullardan mezun on genç
bir lokantada bulufltuk ve sorular› aram›zda tart›flt›k. Kompozisyonda hepimiz Tevfik Fikret’in “Promete” fliirini kullanm›flt›k! Fikret bu fliirinde vatan›n›n haline nas›l üzüldü¤ünü flöyle dile getirmekte:
Kalbinde her dakika flu ulvi tahassürün,
Minkar-› ateflini duy, daima düflün;
Onlar niçin semada, niçin ben çukurday›m?
Gülsün neden cihan bana, ben yaln›z a¤lay›m
m›flt›. Savafl akflamlar› Timur’un baca¤› daha da
çok aksarm›fl. Beyaz›t’la buluflmaya giderken koluma girdi. ‹kisi sabaha kadar konufltular, tart›flt›lar
ama sonunda anlaflt›lar. ‹ki ordu sabah namaz›n›
birlikte k›ld›. Hatta Y›ld›r›m’›n S›rp tüfekçileri de
namaza kat›ld›lar ama namaz sonunda selam vermek yerine istavroz ç›kard›lar. Timur filine binip
ordusuyla Orta Asya’ya geri dönerken bana uzaktan el sallad›. Hayal kurmak güzeldir, hofltur!
Kolejdeki iki hocam bana çok fley ö¤retti. Birisi “Amerikan Edebiyat›” dersini veren Charles
McNeal. Edebiyat›n yan› s›ra, bize felsefe, tasavvuf, psikoloji ve klasik müzikle ilgili çok fley ö¤retti. fiiir ve tiyatro zevki kazand›rd›. Kolejin tepesindeki Nafi Baba dergâh›nda eskiden tan›m›fl oldu¤u
baz› fleyhlerin Nakflibendi olarak kendilerini gizlediklerini ama asl›nda Bektafli olduklar›n› anlatt›.
Di¤eri de tarih hocam›z Faruk Kurtulufl. ‹ki y›l pestilimizi ç›kard› ama gerçekten de Selçuklu ve Osmanl› tarihini ö¤retti. Onunla Topkap› Saray›’n›,
haremin halka aç›k olmayan yerleri de dahil, gezdik. Selanik’in zapt›, Prut Savafl›’n›n yorumu, Birinci Dünya Savafl›’nda yenilmifl say›lmam›z gibi
yerlere geldi¤imizde “flimdi kitab› unutup beni dinleyin” der ve ele ald›¤› olay› iyice analitik bir flekilde anlat›rd›. Anlatmas›n› bitirdikten sonra da “bu
konuda mümeyyiz veya müfettifl soru sorarsa siz
gene kitaptaki gibi anlat›n” diye uyar›rd›. Yani kitab›n o bölümleri acil durumlarda kullan›lacaklar
kutusuna kald›r›lacakt›!
Okulda iyi bir ö¤renciydim. Kolay ö¤reniyordum. Kitap okumaya, hayal kurmaya, spor yapmaya bol vaktim kal›yordu. Futbol, basketbol ve
biraz da voleybol oynad›m. Orta mesafe kofltum.
Hiçbir formel spor e¤itimi almad›m. Buna üzülürüm. Oyun benim için önemliydi. Sporu büyük
zevkle yapt›m, hiçbir zaman iddiac› olmad›m ama
oldukça keyif ald›m.
Fen derslerinden fizi¤i sevdim. Kimyay› çok ezbere dayal› ö¤rettiler. Üniversitede tekrar kimya
dersi ald›m ve anlad›m, ö¤rendim. Biyolojide ise
daha dört-befl yafl›ndan beri akflam yemeklerinde
annemin diskurlar›n› dinleyerek baya¤› sa¤lam bir
temelim olmufltu. Matematikte cebire bafllay›nca
ço¤u s›n›f arkadafl›m soyutlamada zorluk çekti.
Oysa cebir bana çok kolay geldi. Ortaokulun son
y›l›ndaki düzlem geometri dersine bay›ld›m. Sonraki y›l ise trigonometrik fonksiyonlar ve logaritma
cetvellerini kullanarak bir sürü say›sal hesap yap›p
Tosun Terzio¤lu, ODTÜ ve Sabanc› Üniversitesi’nden
meslektafl› Alev Topuzo¤lu ile
92
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
sitemizin Sak›p Sabanc› Müzesi’nde ilginç iki sergi
var. Birinde Türk resminin bat›ya yöneliflinin 70
y›ll›k serüveni, ötekinde de ayn› dönemdeki Portekiz resmi sergilenmekte. Resim yapmaya yetenekli
Portekizli ve Türk gençler 19. yüzy›l ortalar›ndan
bafllayarak Fransa’ya yollanm›fllar. Kimi zaman da
ayn› hocalardan ders alm›fllar. Bizim üstatlar döndükten sonra ‹stanbul ve Bo¤az resimleri yaparken,
Portekizliler de Lizbon ve Tagus nehri resimleri
yapm›fllar. ‹ki sergiyi bir arada görmek çok ilginç.
Asl›nda Atina’daki Benaki müzesinin koleksiyonundan gene ayn› dönemde Fransa’da yetiflen Yunanl› ressamlar›n eserleri de yer alabilir bu sergide.
S›nav› kazand›m. Ailem bana her ay düflük
kurdan sat›n al›p 41 sterlin yolluyordu ‹ngiltere’ye.
Param› idareli kullanmay›, ailemden uzakta yaflamay› ve yemek yapmay› ö¤rendim. Üniversitede
‹ngiliz, ‹zlandal›, Yunanl›, Jamaikal›, Nijeryal›, Sudanl›, ‹ranl› birçok arkadafl›m oldu. Ayr›ca ‹ngiliz
orta ö¤renim sisteminde, özellikle de seçkin okullarda, dayakla cezaland›rman›n ciddi bir yer tutu¤unu ö¤rendim. Matemati¤i, özellikle de analizi
daha çok sevmeye bafllad›m. Mezun olduktan sonra Frankfurt’ta doktoraya bafllad›m. Almancam›
gelifltirdim. Evlendim. Okuma nöbetine yakalan›rsam doktora çal›flmam aksar endiflesiyle Almanya’ya sadece Birinci Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›’n›
götürmüfltüm. Bu kez onu defalarca okudum. Ormanc›l›k bölümünü özellikle sevdim! Doktora hocam›n ard›na tak›l›p bir y›ll›¤›na Amerika’ya gidince 68 olaylar›n› ilk defa orada, devam›n› da son s›navlar›m için döndü¤üm Frankfurt’ta yaflad›m.
Doktora hocam G. Köthe oldukça ünlü bir
matematikçiydi. Onunla çal›flt›¤›m y›llarda her zaman 10-15 yüksek lisans ve doktora ö¤rencisi vard›. Her hafta fonksiyonel analiz semineri yapard›k.
S›k s›k da zaman›n ünlü matematikçileri Frankfurt’a gelir, kendi araflt›rmalar›n› anlat›rlard›. Türkiye’ye dönünce kendimi çok yaln›z hissettim. Benim alan›mda çal›flan kimse yoktu. Yeni kurulmakta olan ODTÜ’de iyi bir atmosfer vard› ama
kütüphane oldukça yetersizdi. Ders yüküm de baya¤› a¤›rd›. 12 Mart ile birlikte Türkiye y›llarca sürecek çalkant›l› bir döneme girmiflti. Üniversitem
de siyasi çalkant›lar›n zaman zaman oda¤›nda yer
al›yor, yerli yersiz ithamlarla karfl›lafl›yordu. Yurt
d›fl›ndan misafir ö¤retim üyesi davet etmek veya
bilimsel toplant›lara kat›lmak için zaten yetersiz
olan kaynaklar daha da azald›. Yüksek enflasyon-
Çareyi bat›dan, yani semada olan “onlardan”,
bir fleyler al›p getirmekte görür.
Yükselmek asumane ve gülmek, ne tatl› fley!
Bir gün flu hastal›kl› vatan canlan›rsa… Ey
Müfltak-› feyz u nur olan ati-i milletin
Meçhul elektrikçisi, aktar-› fikretin
Yüklen, getir-ne varsa-biraz meskenet-fiken,
Bir parça ruhu, benli¤i idraki besleyen
fiiirde Promete sözcü¤ü geçmez. Promete mitolojideki Prometheus’un Frans›zcas›. Büyük tanr› Zeus’a karfl› ç›kan Prometheus, atefli çalarak insanlara
arma¤an eder. Böylece insanlar atefli kullanmas›n›
ö¤renerek kendilerini yabani hayvanlardan korur,
k›fllar› ›s›n›r ve yemeklerini ateflte piflirirler. Tabii bir
de ayd›nlan›rlar. Ayd›nlanmak veya o zamanki tabirle “tenvir olmak” pek önemli! Prometheus’un
atefli çal›p insanlara vermesine çok k›zan Zeus onu
Kafkasya’da bir da¤a zincirler. Her gün bir kartal
gelerek Prometheus’un ci¤erini didikler. Gece kartal
uçup gider ve Prometheus’un ci¤eri iyileflir ama ertesi sabah gene ayn› iflkence bafllar. fiiirin son beytinde Prometheus’a referans flöyle verilir:
Gökten deha-y› nar› çalan kahraman›n›
Vars›n bulunmas›n bilecek nam ü flan›n›!
Tevfik Fikret zaman›n›n gençlerine o¤lu Haluk’a yazd›¤› fliirlerle yol gösterme çabas›ndad›r.
Promete fliiri Haluk’a yaz›lamam›flt›r ama o fliirlerinden birinde fazla sanat yapmadan meram›n› daha direkt flöyle anlat›r:
Ne bulursan b›rakma, sanat, fen
‹timat, itina, cesaret, ümid
Hepsi laz›m da bu yurda, hepsi müfid
Bize bol bol ziya kucakla getir
Düflmek etraf› görememektendir.
‹flte döviz imtihan› denen o s›navda hepimiz bu
temay› ifllemifltik. Bizler vatan›m›z›n, yurdumuzun
ayd›nlanmas› için bat›ya gidecek, bol bol ziya kucaklay›p getirecektik!
Annem Amerika’ya, babam Almanya’ya Prometheus aday› olarak gitmifllerdi. Y›llar sonra
1970’lerin bafl›nda, Balkan Matematikçiler Birli¤i
‹stanbul’da topland›. Birli¤in yönetim kurulunda
Bulgar, Romen, Türk, Yugoslav ve Yunanl› matematikçiler ülkelerini temsil ediyorlard›. Babam›n da
içinde oldu¤u bu kuruldaki hemen herkes birbirlerini Almanya’daki ö¤renciliklerinden tan›yordu.
Onlar da bir tak›m s›navlardan geçmifl, kendi devletlerinin verdi¤i burslar› kazan›p Prometheus aday› olarak Avrupa’ya gitmifllerdi. Bugünlerde üniver-
93
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV
cak bu memleketin hali!” gibi laflar› geveleyip durur ve hüzünleniriz. Hüznü çok severiz. Bir bardak
demli çayla iyi gider hüzün; rak›ya da meze olur!
Ben hiçbir zaman kendimi
hüzne kapt›r›p ifli tembelli¤e vurmad›m. Zorluklardan
y›lmad›m; mücadele ettim,
çal›flt›m, çabalad›m. Annem
ve babam gibi…
Zamanla bir üniversite
hayal etmeye bafllad›m.
Öyle bir üniversite ki, orada
raf ömrünü çoktan tamamlam›fl düflünce kal›plar›n›
ö¤rencisine aktarmak yerine, her fley elefltirel akl›n
süzgecinden geçirilecek, bilinenler sorgulanacak ve
araflt›r›lacak. Disiplinlerin
kal›n duvarlar›n›n olmad›¤›, ayr›mc›l›k yap›lmayan,
özgür bir tart›flma ortam›n›
daima canl› tutan bir üniversite. fiansl›ym›fl›m, me¤er baflkalar› da farkl› bir
üniversite hayal ederlermifl.
Rahmetli Hac› Sabanc›, Sak›p Sabanc› ve on iki y›ld›r
beraber çal›flt›¤›m Güler Sabanc›… Me¤er bir arama
konferans› yapm›fllar, tasar›m komiteleri kurmufllar,
kampusün mimari planlar›na bafllam›fllar. Birlikte hayallerimizi flekillendirdik,
somutlaflt›rd›k. ‹lk ö¤retim
üyelerimiz de kendi hayalleriyle geldiler, bize kat›ld›lar
ve birlikte hayallerden gerçekler yaratmaya bafllad›k.
Ama as›l 1999 y›l› Ekim ay›
gelip de ilk ö¤rencilerimizin
Bilgi Merkezi’nde topland›klar›n› gördü¤ümde hayallerimizin canland›¤›n›
anlad›m.
Hayal kurmak iyi bir fleydir!
Beni dinledi¤iniz için çok teflekkür ederim. Sa¤
olun. ♦
la birlikte maafllar›m›z erimeye bafllad›. Siyasi çalkant›larla birlikte terör olaylar› da giderek yay›ld›.
Annem ve babam oldukça ünlü hocalar›n yan›nda doktora yapm›fllar ve
Türkiye’ye döndükten sonra
birçok zorlukla karfl›laflm›fl,
s›k›nt›l› dönemler yaflam›fllard›. Ben do¤madan hemen
önce Fen Fakültesi binas›
olan Zeynep Han›m kona¤›
yanm›fl ve zaten oldukça fakir olan Matematik Enstitüsü Kütüphanesi de yok olmufltu. ‹kinci Dünya Savafl›
y›llar›nda yurtd›fl›yla temas
etme imkân› ortadan kalkm›flt›. K›smi seferberlikte
babam askere al›nm›flt›. Ekmek, fleker gibi birçok fley
karneye ba¤lanm›flt›. Savafl
sonras› yaflama koflullar›nda
k›smen iyileflmeler olsa da
üniversitenin kütüphaneleri,
araflt›rma laboratuarlar› gibi
araflt›rma imkânlar›n› biraz
olsun iyilefltirebilmek için
hem annemin hem de babam›n ne kadar çok u¤raflt›klar›n›, hangi s›k›nt›lara gö¤üs germek zorunda kald›klar›n› çok iyi biliyordum.
Ama annem ve babam hiçbir zaman y›lg›nl›¤a kap›lmad›lar. Devaml› flikayet etmek yerine çal›flt›lar, çabalad›lar, bir fleyler ortaya koydular. Onlardan çok fley ö¤rendim!
Ülkemizin s›k›nt›l› dönemlerinde “ Biz adam olmay›z” laf›n› s›k s›k duyar›z. Yüksek sesle “Ben adam
olmam” diyene do¤rusu hiç
rastlamad›m. “Sen adam olmas›n!” laf›n› duydum;
onun sonunda zaten kavga ç›kard›. Çok sevdi¤imiz
“Biz adam olmay›z” cümlesindeki “biz” zamiri asl›nda kibarl›ktan kullan›l›r. Bu cümleyi söyleyen
“Siz adam olmazs›n›z” demek ister! “Bu halk cahil!”, “Eller gider aya, biz kald›k yaya!”, “Ne ola-
94