Benim Eğitimim
Transcription
Benim Eğitimim
Matematik Dünyas›, 2009-III-IV Benim E¤itimim Tosun Terzio¤lu / tosun@sabanciuniv.edu Sabanc› Üniversitesi’nin akademik y›l›n›n kapan›fl konuflmac›s›n› ö¤retim üyelerinden ve o y›l mezun olacak olan ö¤rencilerden oluflan bir heyet seçer. Geçmiflte Yorgo Papandreu (baflbakan›n o¤lu, eski Yunanistan d›fliflleri bakan›, PASOK lideri ve Sosyalist Enternasyonal’in baflkan›), Yaflar Kemal, Hikmet Çetin (eski d›fliflleri bakan›), Herkül Millas (inflaat mühendisi ve siyaset bilimcisi, iki kez Abdi ‹pekçi Bar›fl Ödülü sahibi) davet edilmifltir. 2008-2009 y›l›nda ise kapan›fl konuflmas›n› yapmaya üniversitenin rektörü Tosun Terzio¤lu davet edilmifltir. 2008-2009 Akademik Y›l› Kapan›fl Konferans› konusu olarak kendi e¤itimimi seçtim. Tabii e¤itim sadece okulda yap›lm›yor. Okul d›fl›nda da, ailenizden, arkadafllar›n›zdan, mahallenizden, okuduklar›n›zdan, oynad›¤›n›z oyunlardan, seyretti¤iniz filmlerden, dinledi¤iniz müzikten çok fley ö¤reniyorsunuz. E¤itim konusunda iki kitap akl›ma geliyor; Henry Adams’›n The Education of Henry Adams ve Maksim Gorky’nin Benim Üniversitelerim. Gerçek ismi Alexander Peshkov olan Maksim Gorky (1868-1936) önemli bir yazar. Daha befl yafl›ndayken babas›n›, k›sa bir süre sonra da annesini kaybediyor ve ancak bir y›l okula devam edebiliyor. Kimsesiz olarak hayat›n› kazanabilmek için Volga nehrinde çal›flan bir gemide aflç› yama¤› olarak çal›flmaya bafll›yor. Ustas› ona yemek yapmay› ö¤retmifl mi bilmiyorum, ama Gorky onun anlatt›¤› hikâyelerin ve büyükannesinin masallar›n›n yazarl›k hayat›nda kendisini nas›l etkiledi¤inden söz eder. Benim Üniversitelerim’de ise Gorky yaflayarak ö¤rendiklerini yani “hayat üniversitesini” anlat›yor. 82 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV Henry Adams (1838-1918) ise tan›nm›fl ve zengin bir aileden. Bu aile iki Amerikan baflkan› ç›kartm›fl. Henry Adams kitab›nda kendi e¤itimini eksen alarak ça¤›n›n e¤itim sistemini oldukça ac›mas›z olarak elefltirir. Kitab›n ilk bask›s› s›n›rl› say›da yap›l›r ve sadece Henry Adams’›n dostlar›na da¤›t›l›r. Ölümünden sonra ise yeniden bas›l›r ve çok be¤enilir, etkili olur. Benim hayat›m ne Henry Adams’›n, ne de Maksim Gorky’ninkine benziyor. Ne Gorky gibi çileli bir hayat›m oldu, ne de Henry Adams gibi zengin ve çok tan›nan kiflilerle dolu bir aileden geliyorum. Özgeçmiflinizde ad›n›z, soyad›n›z, do¤um tarihiniz, bitirdi¤iniz okullar yer al›r. Bu bilgiler 8-10 sat›r› geçmez. Evet benim ad›m Ahmet Tosun Terzio¤lu. 13 Mart 1942 resmi do¤um tarihim. Koca Rag›p Pafla ‹lkokulu’ndan mezun oldum. Orta ve liseyi Robert Kolej’de tamamlad›ktan sonra ‹ngiltere’de, Newcastle-upon-Tyne Üniversitesi’nde matematik okudum ve doktoram› Almanya’da, Frankfurt Üniversitesi’nde yapt›m. Nedense özgeçmiflinizde ne ö¤rendi¤iniz, nas›l ö¤rendi¤iniz, okula ilk gitti¤iniz gün neler hissetti¤iniz, ö¤retmenlerinizin kimler oldu¤u gibi fleyler yer almaz. O kadar zay›fm›fl›m ki babam “hiç merak etmeyin, bu tosun gibi olacak” falan derken ismim Tosun oluvermifl... Eskiden birisiyle tan›flt›¤›n›zda sohbete zemin haz›rlamak için “Efendim siz kimlerdensiniz” diye sorulurdu. fiimdi ben kimlerdenim onu size k›saca söyleyeyim: Annem Meliha ‹nay bir fizyoloji profesörü. Kendisi Manisa’n›n Soma kazas›ndan. Babas› Ahmet Cevdet Bey, annesi G›lman Han›m. Üç k›z kardeflten en büyü¤ü; Meliha, Hesna, Müstesna. Dedem tüccar ve toprak sahibi idi. Üç k›z›n› da okutmufl. Annem on yafl›nda Soma’dan ayr›l›p o zamanki ismiyle Arnavutköy K›z Koleji’ne gelmifl ve sonra Amerika’ya giderek Wellesley’de biyoloji okumufl. Yale Üniversitesi’nde fizyoloji doktoras› yapt›ktan sonra ‹stanbul’a dönmüfl ve ‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi’nde ifle bafllam›fl. Babam ise Kayserili; Ahmet Nâz›m Bey. Onun babas› Kola¤as› Yusuf Bey, annesi ise Sicimzadelerden Hatice Han›m. Babam üç kardeflten ortancas›. Dedem Sar›kam›fl’tan dönemeyenlerden ve babam kendi babas›n› pek hat›rlamazd›. Dört yafl›nda olmal› babas›n› son gördü¤ünde. Babam›n okuyabilmesi için a¤abeyi okulu b›rak›p ifle giriyor ve babam ‹stanbul Erkek Lisesi’ne geliyor. Lisenin son y›l›n› ise ününü duydu¤u bir matematik ö¤retmeninin ö¤rencisi olmak için ‹zmir Lisesi’nde okuyor. Devletin açt›¤› burs s›navlar›n› kazanarak Almanya’ya gidiyor. Göttingen Üniversitesi’nde matematik okuyor, Münih Üniversitesi’nde doktora yap›yor ve ‹stanbul Üniversitesi’nde çal›flmaya bafll›yor. Annesi fizyolog, babas› matematikçi olan bir ailenin tek çocu¤u olarak benim de “say›salc›” olmam gayet do¤al de¤il mi? Bana hamile olan annem Beyaz›t’tan Laleli’deki evimize dönerken Koska’daki ci¤ercinin önünde buzda kay›p düflmüfl ve hastaneye kald›r›lm›fl. Ben de 14 Mart gecesi veya 15 Mart sabah›n›n erken saatlerinde, beklenenden galiba birkaç hafta önce, olayl› bir flekilde do¤muflum. ‹ki, üç haftal›k bebek iken, eve gelen arkadafllar›na göstermek için babam beni havaya kald›rd›¤›nda öbür taraf gözükürmüfl. O kadar zay›fm›fl›m. Babam esprili bir insand›, “hiç merak etmeyin, bu tosun gibi olacak” falan derken ismim Tosun oluvermifl. ‹smimin biraz münasebet- Tosun Terzio¤lu babas› Nâz›m Terzio¤lu ile 83 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV Okulla Koca Rag›p Pafla ‹lkokulu’ndan önce ‹sviçre’de tan›flt›m. Annem ve babam araflt›rma bursu kazanarak yaz›n dört ayl›¤›na, tabii beni de alarak, Bern’e gittiler. Bir pansiyonda kal›yorduk. Beni bir Kindergarten’a, yuvaya gitmeye ikna ettiler. Dil bilmiyordum. Kindergarten’daki di¤er çocuklar benden daha büyüktü, bahçede bir kum havuzu vard›. Kum havuzunda tek bafl›ma da olsa oynamak, hayal kurmak, bana cazip geldi. Yuvaya bafllad›m. Ama devaml› ya¤mur ya¤›yordu ve dilini hiç anlamad›¤›m ö¤retmenler bizi hep içeride tutuyorlard›. Bir gün s›k›ld›m ve ö¤leye do¤ru d›fl kap›y› bir flekilde açmay› becerip kimseye fark ettirmeden yuvadan kaçt›m. Bern sokaklar›nda kaybola kaybola kald›¤›m›z pansiyonu bulmaya çal›flt›m. Nihayet uzun bir süre yürüdükten sonra, kap›s›nda annem, babam, pansiyon sahibi ve birkaç polisin heyecanla bir fleyler konufltu¤u pansiyonu buldum. Annemle babama “bir daha Kindergarten’a gitmeyece¤im” dedim. ‹flte okulla ilk tan›flmam böyle oldu! Bern’e giderken Denizyollar›n›n o zamanlar çok meflhur olan Ankara vapuruyla ‹stanbul’dan Napoli’ye gittik. Sonra da trenle ‹sviçre’ye geçtik. Vapurdaki ikinci s›n›f kamaram›z çok küçüktü. ‹lk dura¤›m›z olan Pire’den hareket ettikten sonra koca gemi sallanmaya bafllad›. Annemi deniz tuttu¤u için babam beni al›p yukar›lara, güverteye ç›kard›. O kocaman dalgalar aras›nda yalpalayarak yoluna devam ediyordu gemimiz. Do¤rusu bay›ld›m bu ifle. Mataban burnu aç›klar›nda deniz baya¤› azd›. Babam da Tosun Terzio¤lu (solda), bir çocukluk arkadafl›yla siz oldu¤unu sonraki y›llar›mda ö¤rendim, ama ne yapacaks›n›z öyle olmufl bir kere! Ben dört yafl›na gelinceye kadar babaannem de bizde kal›r ve bana bakard›. Annem, ufak tefek, konuflkan, çabuk gülen ve çabuk k›zan, enerjik bir insand›. Babam ise oldukça yap›l›, sessiz, duygular›n› pek belli etmeyen, ama sevecen birisiydi. Tek Annemle babama “bir daha Kindergarten’a gitmeyece¤im” dedim. ‹flte okulla tan›flmam böyle oldu! çocuk olarak evde akflamlar› onlar›n kendi aralar›ndaki konuflmalar›n› dinler, bir fleyler anlamaya, ö¤renmeye çal›fl›rd›m. Baz› zamanlarda da çok s›k›l›rd›m. Hayal kurarak bir iç diyalog oluflturmay› ö¤renmeye o y›llarda bafllad›m. ‹lkokulda. Öns›rada, sa¤dan ikinci. 84 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV hiç geri çevirmiyordum. Deniz yolculu¤u, hele f›rt›nal› olursa, benim için özgürlük ve güzel yemekler demekti. O zamanlardan beri denize olan ilgim hiç azalmad›! ‹sviçre’den dönünce evimize çok yak›n olan Koca Rag›p Pafla ‹lkokulu’na kaydoldum. Okula üç hafta geç bafllad›¤›m için s›n›fta oturacak yer kalmam›flt›. Aliye ö¤retmen “sen ufak tefeksin flu ön s›raya oturuver” dedi ve üç kiflilik s›ran›n sol bafl›na dördüncü olarak ilifliverdim. ‹lk günlerde arkadafllar›m fazla k›p›rdarsa s›radan düflerim korkusu yaflad›m. Okumay› ö¤retiyordu Aliye ö¤retmen. Bir de say› saymay›, toplamay›, ç›karmay›. Bunun için de hepimizin küçük fasulye torbalar› vard›. Kuru fasulyelerle oynayarak toplama, ç›karmay› kolayca yap›yordum. Bir gün Aliye ö¤retmen tahtaya yazd›¤› kelimeyi okumam› istedi. Okudum. ‹lk okudu¤um kelime “kay›fl” oldu. Birkaç deneme daha yapt› ve “aferin okumay› söktün” dedi. Okumay› sökmek çok ama çok önemli bence. Zaten ondan sonra elime geçen her fleyi okumaya bafllad›m. Eve gelen gazeteleri bafl makalesinden resmi ilanlar›na ka- pes etti. Onu da deniz tutmufltu. Art›k koca gemide tamamen özgürdüm! Gemide her tarafa giriyor, ç›k›yordum. Bir ara kaptan köflkünün de üstünde olan gözcü güvertesine ç›kt›m. Geminin burnu dalgalara girip ç›k›yordu. Büyülenmifltim. Ayak sesim afla¤›dan duyulmufl olmal› ki, Ankara vapurunun ef- Bayrak törenleri d›fl›nda müdürümüz pek etrafta görünmezdi, ama kap›s›n›n önünden geçerken hafifçe ürperirdik. Müdürümüzün esas ifli ceza vermekti çünkü. sanevi süvarisi fiefik Kaptan bir tayfa yollay›p beni kaptan köflküne ald›rd›. Ad›m›, annemin babam›n nerede olduklar›n› sordu. Kamara numaram›z› söyledim. “Onlar› deniz tuttu” dedim. “Demek seni deniz tutmuyor” dedi ve burnu dönüp f›rt›na azal›ncaya kadar beni yan›nda al›koydu. Denizyollar› gemilerinde çok güzel yemekler verilirdi. Yemek yemek konusunda çok m›zm›z bir çocuktum. Hatta annem teflvik olsun diye bana yemeklerin besin de¤erlerini, protein, karbonhidrat, mineral ve vitaminleri anlat›p dururdu sofrada. Bu sayede daha harfleri tan›madan A, B, C ve D vitaminlerinin faydalar›n›, hangi besinlerde oldu¤unu ö¤rendim. B vitamini do¤rusu biraz kar›fl›kt›; B1, B2, B6, B12 falan diye sayard› annem. B5 veya B11 neden yoktu anlamad›m. Hem o ilk gemi yolculu¤umuzda, hem de sonraki seferlerde deniz azd›kça benim ifltah›m müthifl aç›l›yordu! Herkes kamaras›nda veya güvertenin bir köflesinde periflan haldeyken, ben koca yemek salonunda bofl masam›za kuruluyordum yemek saatlerinde. Servis yapan garsonlar›n biraz nefret dolu bak›fllarla yapt›klar› “biraz daha al›r m›yd›n?” tekliflerini Cezay› sessizce ve a¤lamadan çekmek en iyisiydi. Hele o¤lanlar a¤larsa “erkek adam a¤lamaz” diye fazladan iki sopa daha yerlerdi. Sopa avcunuza gelirken elinizi çekmeyeceksiniz. dar sat›r sat›r okurdum. Okuduklar›m›n hepsini anlamazd›m ama bu o kadar da önemli de¤ildi o günlerde. Birinci s›n›f›n sonunda adam ak›ll› kitap okumaya sard›m. Feridun Faz›l Tülbentçi’nin Abdullah Ziya Kozano¤lu’nun romanlar›n›, Ömer Seyfettin’in hikâyelerini okudum. Daha sonralar› T›bbiye ö¤rencisi olan küçük teyzemin kitaplar›n› elime geçirdim. Sait Faik’in hikâyelerini, Panait ‹strati’nin romanlar›n› keflfettim. Okuma nöbetlerim yaz aylar›nda daha da s›klafl›yordu. Okula her hafta bayrak töreni ve ö¤renci and›yla bafllan›rd›. “Türküm! Do¤ruyum, Çal›flkan›m” ile bafllayan ant o zaman “Varl›¤›m Türk varl›¤›na arma¤an olsun!” ile biterdi. Varl›¤›m tam olarak neydi, onu kime ve neden arma¤an ediyordum? Bunlar› pek düflünmez, kendimize dert etmezdik. Coflkuyla, hep bir a¤›zdan okunan anttan sonra s›n›flar›m›za giderdik. Bayrak törenleri d›- Ankara vapurunun yemek salonunda. Anne babas› ve Giacomo Saban ve efli Yvette ile. Daha Marmara’dalar, deniz sakin. 85 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV fl›nda müdürümüz pek etrafta görünmezdi, ama odas›n›n hep kapal› olan kap›s›n›n önünden geçerken hafifçe ürperirdik. Müdürümüzün esas ifli ceza vermekti çünkü. Ö¤retmenler veya mümessillerden biri flikayet etti¤inde müdür sizi ça¤›rt›r, oturdu¤u yerden gözlerini size diker, suçunuzu sertçe tebli¤ eder ve sonra susard›. Bunun üzerine kendinizi savunmaya kalkarsan›z, kafllar› çat›l›r, flakaklar› oynamaya bafllar ve sizi susturup cezan›z› bildirirdi. En iyisi bafltan hatay› kabullenip özür dilemek veya sadece susmakt›. Gene de ceza yerdiniz, ama daha az. Cezalar› “elli santimlik kal›nla üç kere” veya “yirmi befllik inceyle iki kere” gibi k›sa ve kesin ifadelerle söyledikten sonra, masas›n›n bir yerinden belirtilen Her okul y›l› bafl›nda ö¤retmenimiz hangi kitaplar› alaca¤›m›z›, kaç tane çizgili, çizgisiz defterimiz olmas› gerekti¤ini yazd›r›rd›. Hemen kitaplar› ve istenilen defterleri al›r, k›rm›z› veya mavi kaplama k⤛tlar›yla kaplar, etikete ismimizi, s›n›f ve flubemizi ve okul numaram›z› yazard›k. Benim numaram 593 idi. Bu defterler her gün evden okula, okuldan eve tafl›n›r, ama hiçbir zaman dolmazd›. En çok befl ortal› Harita-Metod defterlerini severdim. Hiç harita falan yapmad›k ama y›l sonunda çok iflime yarard› bu defterler. Arkadafllar›mla Amiral Batt› oynar, bu kareli defterin bofl sayfalar›na kad›rga, kalyon, yolcu gemileri, flilep ve z›rhl› resimleri yapard›m. Okulum yar›m gündü. Ben hep “sabahç›” oldum. Dersler kolayd›. Ev ödevleri çok zaman›m› alm›yordu. Evimiz Fen Fakültesi’nin hemen karfl›s›nda, Koska caddesindeydi. ‹smi cadde ama o zamanki uzunlu¤u 60-70 metreydi. Ondan sonra yang›n yerleri bafllard›. O zamanlar biz buralara “arsa” derdik. Arsada oynamak bafll› bafl›na bir kavramd›. Bu yang›n yerleri bir yanda Langa bostanlar›na, öbür yanda da So¤ana¤a mahallesinden Kad›rga’ya kadar uzan›rd›. ‹stanbul çok fakirdi. Oynad›¤›m›z arsalarda baz› kal›nt›lar, kovuklar ve ma¤ara gibi yerler vard› ve buralarda garip, kimsesiz ve ürkütücü insanlar yaflard›. Onlardan uzak durmay› ö¤rendim. Koska caddesiyle Ordu caddesinin birleflti¤i köflede bir çorbac› dükkan› vard›. Çorba, sade pilav veya üzerinde didiklenmifl biraz tavuk eti olan pilav verirdi müflterilerine. Burada yemek yiyen fakir “ameleleri” d›flar›dan seyrederdik arkadafllar›mla. Bir gün çorbas›n› bitirip pilav›na bafllayan bir amca Okulda bize “köylü milletimizin efendisidir” diye ö¤retmifllerdi ama tarlada çal›flan köylülere bak›nca efendilik de pek zormufl diye düflündüm! sopa yahut cetveli ç›kart›r, aya¤a kalkar, avcunuzu açman›z› isterdi. Cezay› sessizce ve a¤lamadan çekmek en iyisiydi. Hele o¤lanlar a¤larsa “erkek adam a¤lamaz” diye fazladan iki sopa daha yerlerdi. Sopa avcunuza gelirken elinizi çekmeyeceksiniz. En iyisi kolunuzu iyice uzat›p bile¤inizi serbest b›rak›p sopa inerken son anda refleksle elinizi biraz afla¤› indirmekti. Böylece ping-pong oynarken yararl› olan refleksleriniz de geliflmifl olurdu! fiimdi bir ö¤rencininin olan meflhur sar› bisikletiyle 86 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV beni ve arkadafl›m› içeriye ça¤›rd›. Arkadafl›m çekindi, girmedi ama ben girdim. Amca bana bir tas çorba ›smarlad›. Akflam evde bu maceram› anlat›nca annem “evdeki güzel yemekleri zorla yiyorsun, ama gidip o pis çorbac›n›n kim bilir nas›l yap›lan çorbas›n› içiyorsun” diye bafllayarak bana bir de hijyen dersi verdi. Yemeklerin besin de¤erleri, vitaminler konusundan sonra hijyeni de ö¤rendim ama o çorban›n tad›n› hâlâ hat›rlar›m. Mahallede kald›r›mda futbol oynard›k uydurma toplarla. Yokufl yukar› top sürmenin yorucu oldu¤unu ö¤rendim. Yaz aylar› küçük teyzemle Soma’ya, daha do¤rusu dedemin evinin oldu¤u Turgutalp köyüne giderdik. Resmi ismi “Turgutalp” olan köye herkes Pomakköy derdi. Çünkü Soma’ya iki kilometre uzakta olan köy 93 harbinde gelen 20 çad›r muhacir taraf›ndan kurulmufl. Dedem ve ninem Pomak de¤ildi ama içinden p›narlar ç›kan ve Soma’ya yak›n olan bu köyde dedemin suyla çal›flan un fabrikas› vard› ve evini hemen fabrikas›n›n yan› bafl›na yapt›rm›flt›. Alt kat› kâgir, dar ve dik bir merdivenle ç›k›lan, üst kat› ise ahflap bu küçük evin önünde havuzlu bir bahçesi ve etraf›nda evin boyunu aflan çam a¤açlar› vard›r. Kore harbi ç›kmadan hemen önce dedem ile ninem hacca gittiler. Dedem hacda öldü ve ninem yaln›z döndü. Evin hemen yan›ndaki tarla da dedemindi. Köyde pamuk sulamay› ve çapalamay› ö¤rendim. Okulda bize “köylü milletimizin efendisidir” diye ö¤retmifllerdi ama tarlada çal›flan köylülere bak›nca bu efendili¤i pek anlayamad›m. Özellikle s›cakta çapa çapalamak pek yorucuydu. Efendilik de pek zormufl diye düflündüm! Beynimde iki kutu yaratt›m. Birincisinde akl›m›n kabul etti¤i yer al›yordu. ‹kincisinde ise akl›m›n basmad›¤›, gördüklerimle uyuflmayan ama ö¤retmen, müdür veya müfettifl sordu¤unda tekrarlanmas› gerekenler vard›. [...] Aritmetik birinci kutudayd›. 7 kere 8 eflittir 56. Müfettifl sorarsa 55, müdür sorarsa 57 demek gerekmiyordu! Ö¤le yeme¤inden sonra ninem namaz›n› k›larken ben üst kata, odama çekilir ve yer yata¤›mda uzanarak okumaya bafllard›m. Küçük teyzemin kitaplar› aras›ndan ald›¤›m Benim Üniversitelerim’i galiba ilk orada okudum. Reflat Nuri, Halide Edip, Yakup Kadri’nin kitaplar›n›, dedemin Sebilülreflat dergilerini, teyzemin Varl›k dergilerini okudum. Ninem namaz›n› bitirince teyzemle konuflmaya bafllad›¤›nda “aman yavafl konuflal›m, çocuk uyuyor” derdi. Ben ise okurdum, okurdum ama bazen çamlardaki kumrular› dinlerken ikindi vakti uykuya dalard›m. Köyde bir de bekçimiz Çerkez ‹smail Çavufl vard›. Akflamlar› fabrika ile evin aras›ndaki toprak yolun kenar›na kilimini serer, yan›na tütün tabakas›n› ve mavzerini koyar, akflam serbest b›rakt›¤› bekçi köpeklerine Çerkezce talimatlar›n› verir ve beni beklerdi. E¤er Hesna teyzemin o¤lu Mehmet de köydeyse, ninemden izin al›p beraber ‹smail Çavuflun yan›na giderdik. ‹smail Çavufl bize nas›l Kuvayi Milliye’ye kat›ld›¤›n›, çat›flmalar›, pusular›, tütün kolculu¤unu ve tütün kaçakç›l›¤›n› anlat›rd›. Sekiz dokuz yafl›ndayken mavzeri söküp takmas›n›, temizleyip ya¤lamas›n› ö¤rendim. Mavzer neredeyse benim boyumdayd›. ‹smail Çavufl Bergama bask›n›na kat›lm›flt›. Sonraki y›llar Bergama bask›n› hakk›nda Türk ve Yunan askeri kaynaklar›ndan birçok fley okudum. Yunan kuvvetlerinde irtibat subay› olan bir ‹ngiliz’in ‹stanbul’daki komutanl›¤›na Babas›yla, maden oca¤›na girmeden önce 87 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV yazd›¤› bask›n raporunu da buldum. Üç kaynakta anlat›lanlar birbirinden çok farkl›yd›! ‹smail Çavuflun anlatt›¤› Bergama Bask›n› tabii ki en canl›s›yd›. Y›llar sonra k›sa dönem askerlik yaparken at›fl için bize eski tüfekleri verdiler. Benimki 1930 yap›m› bir mavzerdi. Bak›ml›yd› ama ben gene de söküp, güzelce temizleyip ya¤lad›m. Birkaç gün sonra yere yatm›fl, uzaktaki hedefe atefl ederken bir te¤men omzuma dokundu ve “Sen Mardinli misin?” diye sordu. O zamana kadar Mardin’i görmemifltim bile. “Hay›r, ‹stanbulluyum” dedim. ‹çimden ‹smail Çavufl’tan ö¤rendiklerimi anlatmak geçti ama susup at›fl›m› tamamlad›m. Dedem hacda ölünce Soma’daki iflleri Hesna teyzem üstlendi. Kore harbi ç›k›nca Amerika pamuk sat›n almaya bafllad› ve pamuk fiyat› sürekli yükseldi. Sonra birden düfltü. Teyzem bu ani düflüflü tahmin edememiflti. ‹fllerimiz baya¤› bozuldu. Aile Soma’da topland›. Otomobili falan sat›p bankaya olan borç ödendi. ‹flin bafl›na ninem geçti. Do¤rusu buna benim akl›m pek yatmam›flt›. Çünkü ninem benim bildi¤im sessizce evi çekip çeviren, güzel yemek yapan, yabanc›larla pek konuflmayan bir insand›. Ama çok yan›lm›fl›m. Sebatla çal›fl›p zamanla iflleri yoluna koydu. Yeni harflerle okumay› biliyor ama yazam›yordu. Oysa ifl hayat›nda en az›ndan imza atmas› gerekiyordu. Benden ö¤rendi. Büyük harflerle G. ‹nay yazard› ama ‹’nin noktas›n› hep alta koyard›. Ninemin s›rdafl› oldum. Me¤erse ne çok anlataca¤› fley varm›fl. Annemin çocuklu- ¤unu, dedemin gençli¤ini, fabrikan›n yap›l›fl›n›, dedemin Rum ortaklar›n›, Kurtulufl Savafl› y›llar›nda yaflad›klar›n› usul usul anlat›rd› bana… Ondan çok fley ö¤rendim. ‹lkokulda dördüncü s›n›fa geçince Aliye ö¤retmen yerine yeni bir ö¤retmen geldi. Bir iki hafta sonra bir pazar günü bekâr olan ö¤retmenimiz içinde iki erkek, baflka bir kad›n olan özel arabayla denize uçtu ve öldü. O y›llarda “Bo¤azda arabayla denize uçmak” sanki modayd›. Bu olaydan sonra uzunca bir süre okulda ve mahallemizde herkes bizi gösterip “iflte o ö¤retmenin ö¤rencileri” dediler. ‹stemeden bir skandala kar›flm›flt›k. Bizi Fatma ö¤retmene verdiler. Aliye Han›m ne kadar sakinse, Fatma Han›m da o kadar gergin, disiplinli ama gerçekten çok iyi ö¤reten, gereksiz ceza vermeyen bir ö¤retmendi. Okullarda ö¤rencilere belli davran›fl biçimlerini benimsetmek ve belli düflünce kal›plar›n› afl›lamak istenir. Her ülkenin ilk ve orta ö¤retim sistemi az çok bunun üzerine kurulmufltur. Yurttafll›k, tarih ve co¤rafya gibi derslerde ö¤retilenlerin amac› genellikle belirli düflünce kal›plar›n› afl›lamakt›, ama bazen bu kal›plarla ö¤rencinin gözlemleri çeliflir. Kafalarda giderilemeyen sorunlar oluflur. Mesela “Anadolu gür ormanlarla, zümrüt yeflili çay›rlarla kapl›, gürül gürül akan berrak ›rmaklarla doludur” diye ö¤rettiler bize. Oysa ben ‹ç Anadolu’yu Temmuz ay›nda gitti¤imizde hiç de öyle görmemifltim. Her yer sapsar›yd›. ‹lk gördü¤ümde Sakarya Nehri Nâz›m Terzio¤lu ve Cahit Arf 88 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV bilmiyordu. O y›llardan bafllayarak beynimde iki ayr› kompart›man, iki kutu yaratt›m. Birincisinde akl›m›n kabul etti¤i, gözlemlerimle, okuduklar›mla çeliflmeyen, kabul etti¤im bilgiler yer al›yordu. ‹kincisinde ise akl›m›n basmad›¤›, gördüklerimle uyuflmayan ama ö¤retmen, müdür veya müfettifl sordu¤unda tekrarlanmas› gerekenler vard›. Bu kutuda acil durumlarda kullan›lmak üzere istiflenmifl düflünce kal›plar› duruyordu. Müfettifl beni iflaret edip “söyle bakay›m evlad›m, Anadolu nas›l bir yerdir?” dedi¤inde hemen acil durum kutusuna baflvurup “Anadolu gür ormanlarla, zümrüt yeflili çay›rlarla,…” diye bafllayan o kal›b› tekrarlamam gerekirdi. Aritmetik ise birinci kutudayd›. 7 kere 8 eflittir 56. Yani müfettifl sorarsa 55, müdür sorarsa 57 demek gerekmiyordu! ‹lkokulu bitirdikten sonra Robert Kolej’e girdim. K›sa bir süre sonra da Bebek’e tafl›nd›k. ‹ngilizce ö¤rendim ve okuma nöbetlerim artt›. Annemin Time ve Life dergilerini, Agatha Christie’nin polisiye romanlar›n›, O’Henry’nin hikayelerini, Stein- Baz› ö¤retmenlerimize göre divan edebiyat› dejenereydi ve bitmiflti. Ertesi y›l ö¤retmenimiz de¤iflir, yeni ö¤retmenimiz bize aruz vezninin inceliklerini ö¤retirdi. Ancak s›nava mümeyyiz geldi¤inde zorlan›yorduk. Mümeyyiz acaba halk edebiyat›n› m› yoksa divan edebiyat›n› m› seviyordu? boz bulan›k, a¤›r a¤›r akan bir suydu. Anadolu’nun topraklar› asl›nda yorgundu. fianl› bir tarihimiz vard›. Orta Asya’dan ç›kan k›rm›z› oklarla dünyan›n her yan›na gitmifl ve birçok güçlü devlet kurmufltuk. Anadolu’da herkes Türk’tü. Oysa üçüncü s›n›ftayken komflumuz olan bir s›n›f arkadafl›m›n Malatya’dan bir abisi, bir de ikinci annesi geldi. Yeni gelen anne sadece Kürtçe biliyordu. Benim önceden tan›d›¤›m anne ise Türkçe konufluyor, Kürtçe Efli Nuran Terzio¤lu’yla 89 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV beck ve Hemingway’in romanlar›n› okudum. Bo¤az› Tuna’dan gelen buzlar›n kaplad›¤› y›l uzun k›fl tatilinde Hugo’nun Sefiller’inin ‹ngilizce çevirisini bitirdim. Babam bana Yaflar Kemal’in ilk romanlar›n› ve Aziz Nesin’i tan›tt›. Zevkle okudum onlar›. Yeni semtimizde de mahalle arkadafllar›m vard›. Art›k arsada de¤il, Bo¤az’›n tepelerinde oynuyorduk. Kolejde “Niflantafll›lar” dedi¤imiz farkl› bir grupla tan›flt›m. K›fllar› Niflantafl› ve civar›nda, yazlar› genellikle Büyükada’da otururlard›. Bu gruptan olan s›n›f arkadafllar›m› önce yad›rgad›m. Bu arkadafllar›mdan birisi bir gün bana babas›n› nas›l ikna edip, kendisine beyaz smokin ceketi ald›rd›¤›n› anlatt›. Smokini biliyordum, babam›n vard›. K›rk y›lda bir giydi¤inde karaya¤›z bir penguene benzerdi. Ben ise daha o y›llarda yeni yeni uzun pantolon giymeye bafllam›flt›m! Bebek’te denizi yak›ndan tan›d›m. Yüzmeyi, dalmay› ve kürek çekmeyi ö¤rendim. Bo¤az’›n ak›nt›lar› tan›d›m. Midye ç›karmay›, midyeleri kal›nca bir karton üzerinde kurutup izmarit yemi yapmay›, çapari ba¤lamay›, malta tafl›ndan kal›p oyup kurflun zoka dökmeyi, kalafat yapmay›, macun çekmeyi ve sandal boyamay› ö¤rendim. Sonbahar aylar›ndan bafllayarak mahalle arkadafllar›mla lüfere ç›kard›k. Elimizde sürekli bozulan birkaç tane deniz motoru vard›. ‹yi bir motor tamircisi oldum. Tabii ki bunlar›n hiçbirini Kolej’de ö¤renmedim. Kolej enteresan bir okuldu. Matematik, fizik, kimya, biyoloji dersleri ‹ngilizce, tarih, co¤rafya ve yurttafll›k bilgisi gibi dersler ise Türkçe verilirdi. ‹ngilizce derslerinde baz› Yunan klasiklerini okuduk ve mitoloji ö¤rendik. Türkçe edebiyat dersleri ise ö¤retmenimize göre de¤iflirdi. Baz› ö¤retmenlerimize göre divan edebiyat› bir saray edebiyat› idi. De- Annem ve babam Türkiye’ye döndükten sonra s›k›nt›l› dönemler yaflam›fllard›. K›smi seferberlikte babam askere al›nm›flt›. Ekmek, fleker gibi birçok fley karneye ba¤lanm›flt›. Hem annemin hem de babam›n ne kadar çok u¤raflt›klar›n›, hangi s›k›nt›lara gö¤üs germek zorunda kald›klar›n› çok iyi biliyordum. Ama annem ve babam hiçbir zaman y›lg›nl›¤a kap›lmad›lar. Devaml› flikâyet etmek yerine çal›flt›lar, çabalad›lar, bir fleyler ortaya koydular. Onlardan çok fley ö¤rendim! jenereydi ve bitmiflti. Onu bir yana b›rak›p, halk edebiyat›na e¤ilmeliydik. Ertesi y›l ö¤retmenimiz de¤iflir, yeni ö¤retmenimiz bize aruz vezninin inceliklerini, divan edebiyat› sanatlar›n› anlat›rd›. Halk edebiyat›ndan pek söz etmezdi ama küçümsedi¤ini, yüzeysel buldu¤unu bize hissettirirdi. Ben ise elime Kolej’de, bayrak yar›fl› birincileri: Osman Birder, Tosun Terzio¤lu, Rüfltü Meriçelli ve Herkül Milas. Öndeki güzel k›z ve delikanl›lar, “Field day” kral, kraliçe, prens, prenses vs. Amerikan usulü. 90 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV ne geçerse okuyordum. Yunus, Karacao¤lan, Süleyman Çelebi, Fuzuli, Baki, Nedim… Hiç fark etmiyordu. Ancak s›nava mümeyyiz geldi¤inde zorlan›yorduk. Mümeyyiz acaba halk edebiyat›n› m› yoksa divan edebiyat›n› m› seviyordu? Ama bu durumlarda ö¤retmenlerimiz bize yard›m ediyorlar, mümeyyizin e¤ilimini kula¤›m›za f›s›ld›yorlard›. Tarih kitaplar›m›zda baz› garipliklerle karfl›lafl›yorduk. Mesela Birinci Dünya Savafl›’nda biz her cephede galip gelmifltik ama müttefiklerimiz yenildi¤i için yenik say›lm›flt›k. Sanki savafl›n sonucuna bir jüri karar vermiflti! Tarih dersinde bir gün bir arkadafl›m›z “hocam kitap Selanik’i flu tarihte ald›k diyor bu sayfada, ama daha önceki sayfalarda Selanik’i bu tarihten çok önce ald›¤›m›z yaz›l›yd›. Ben bunu anlamad›m.” diye sordu. Hoca “kitapta ne yaz›yorsa o do¤rudur” dedi! Arkadafl›m›z sorusunu yineledi. Hoca kötü kötü bakt›¤› için susturduk arkadafl›m›z› s›n›f bask›s›yla. Ders aras›nda “neden böyle sorular sorup hocay› k›zd›r›yorsun” diye sordu¤umuzda arkadafl›m›z “biz neden sürekli Selanik’i al›p duruyoruz? Nedir bu, anlamaya çal›fl›yo- rum” dedi. ‹flte o arkadafl›m›z ö¤retilenleri tasnif edip, bir k›sm›n› acil durum kutusuna kald›rmay› daha ö¤renememiflti. Böyle ufak tefek çeliflkiler, akla yak›n gelmeyen yorumlar d›fl›nda tarih kitaplar›m›zda flanl› tarihimiz pek temiz, p›r›l p›r›l, lekesiz anlat›l›rd›. Hele o yükselifl dönemi, ard› ard›na gelen zaferlerle durmadan geniflleyen imparatorluk. Tad›na doyum olmaz. Ama gene de benim hofllanmad›¤›m baz› olaylar vard›. fiehzadeler aras›ndaki taht kavgalar› gibi. Ben de bu tats›z olaylar› hayalimde bir güzel düzelttim. fiehzade Cem’i Gedik Ahmet Pafla’n›n yan›na, ‹talya’ya yollad›m. Beyaz›t burada Sultan olarak devam etti. Cem ise Pulya’y› al›p Sicilya’ya atlad› ve orada yeni bir devlet kurdu. Hatta kökeni Türkçe olan Etrüsk dilini canland›r›p, Etrüskce bir divan bile yazd›. Keza Korkut’u da Barbaros kardefllerinin yan›na, Tunus’a yollad›m. O da Kuzey Afrika’da yeni bir devlet kurdu. Taht kavgalar›n›n yan› s›ra flu Ankara Savafl› da can›m› s›k›yordu. Timur da Türk, biz de Türküz. Arabuluculuk yapt›m. 20 Temmuz akflam› çok s›cakt›. O gün Osmanl› ordusu epeyce sars›lm›fl ama da¤›lma- Foto: Gökhan Karakafl Ö¤rencileriyle tekne gezisinde 91 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV durduk. Tats›z tuzsuz bir dersti ama “Siz mühendis olacaks›n›z. Onun için böyle bir matematik dersi al›yorsunuz” dediler hocalar›m›z. Oysa ben üniversitede ne okumak istedi¤imi bilmiyordum. Gemi mühendisli¤i, arkeoloji ve matematik ilgimi çekiyordu. Babam Almanya’da, annem ise Amerika’da okumam› istiyordu. Ben ‹ngiltere’yi seçtim ve öyle bir üniversite buldum ki ilk y›l matematik okuduktan sonra istersem ikinci y›l gemi mühendisli¤ine geçebiliyordum. Arkeolojiye geçmem ise biraz daha zordu ama imkans›z de¤ildi. Üniversitenin ilk y›l›nda matemati¤i iyice sevdim ve matematikte kald›m. Hiç de piflman olmad›m. O y›llarda yurtd›fl›nda bir üniversitede okuyabilmek için Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n yapt›¤› bir s›navda baflar›l› olmak gerekiyordu. S›navda befl zor matematik problemi vard›. Ayr›ca bir de “Neden yurtd›fl›nda okumak istiyorum?” konulu bir kompozisyon yazmam›z isteniyordu. Ankara’daki uzun s›navdan sonra de¤iflik okullardan mezun on genç bir lokantada bulufltuk ve sorular› aram›zda tart›flt›k. Kompozisyonda hepimiz Tevfik Fikret’in “Promete” fliirini kullanm›flt›k! Fikret bu fliirinde vatan›n›n haline nas›l üzüldü¤ünü flöyle dile getirmekte: Kalbinde her dakika flu ulvi tahassürün, Minkar-› ateflini duy, daima düflün; Onlar niçin semada, niçin ben çukurday›m? Gülsün neden cihan bana, ben yaln›z a¤lay›m m›flt›. Savafl akflamlar› Timur’un baca¤› daha da çok aksarm›fl. Beyaz›t’la buluflmaya giderken koluma girdi. ‹kisi sabaha kadar konufltular, tart›flt›lar ama sonunda anlaflt›lar. ‹ki ordu sabah namaz›n› birlikte k›ld›. Hatta Y›ld›r›m’›n S›rp tüfekçileri de namaza kat›ld›lar ama namaz sonunda selam vermek yerine istavroz ç›kard›lar. Timur filine binip ordusuyla Orta Asya’ya geri dönerken bana uzaktan el sallad›. Hayal kurmak güzeldir, hofltur! Kolejdeki iki hocam bana çok fley ö¤retti. Birisi “Amerikan Edebiyat›” dersini veren Charles McNeal. Edebiyat›n yan› s›ra, bize felsefe, tasavvuf, psikoloji ve klasik müzikle ilgili çok fley ö¤retti. fiiir ve tiyatro zevki kazand›rd›. Kolejin tepesindeki Nafi Baba dergâh›nda eskiden tan›m›fl oldu¤u baz› fleyhlerin Nakflibendi olarak kendilerini gizlediklerini ama asl›nda Bektafli olduklar›n› anlatt›. Di¤eri de tarih hocam›z Faruk Kurtulufl. ‹ki y›l pestilimizi ç›kard› ama gerçekten de Selçuklu ve Osmanl› tarihini ö¤retti. Onunla Topkap› Saray›’n›, haremin halka aç›k olmayan yerleri de dahil, gezdik. Selanik’in zapt›, Prut Savafl›’n›n yorumu, Birinci Dünya Savafl›’nda yenilmifl say›lmam›z gibi yerlere geldi¤imizde “flimdi kitab› unutup beni dinleyin” der ve ele ald›¤› olay› iyice analitik bir flekilde anlat›rd›. Anlatmas›n› bitirdikten sonra da “bu konuda mümeyyiz veya müfettifl soru sorarsa siz gene kitaptaki gibi anlat›n” diye uyar›rd›. Yani kitab›n o bölümleri acil durumlarda kullan›lacaklar kutusuna kald›r›lacakt›! Okulda iyi bir ö¤renciydim. Kolay ö¤reniyordum. Kitap okumaya, hayal kurmaya, spor yapmaya bol vaktim kal›yordu. Futbol, basketbol ve biraz da voleybol oynad›m. Orta mesafe kofltum. Hiçbir formel spor e¤itimi almad›m. Buna üzülürüm. Oyun benim için önemliydi. Sporu büyük zevkle yapt›m, hiçbir zaman iddiac› olmad›m ama oldukça keyif ald›m. Fen derslerinden fizi¤i sevdim. Kimyay› çok ezbere dayal› ö¤rettiler. Üniversitede tekrar kimya dersi ald›m ve anlad›m, ö¤rendim. Biyolojide ise daha dört-befl yafl›ndan beri akflam yemeklerinde annemin diskurlar›n› dinleyerek baya¤› sa¤lam bir temelim olmufltu. Matematikte cebire bafllay›nca ço¤u s›n›f arkadafl›m soyutlamada zorluk çekti. Oysa cebir bana çok kolay geldi. Ortaokulun son y›l›ndaki düzlem geometri dersine bay›ld›m. Sonraki y›l ise trigonometrik fonksiyonlar ve logaritma cetvellerini kullanarak bir sürü say›sal hesap yap›p Tosun Terzio¤lu, ODTÜ ve Sabanc› Üniversitesi’nden meslektafl› Alev Topuzo¤lu ile 92 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV sitemizin Sak›p Sabanc› Müzesi’nde ilginç iki sergi var. Birinde Türk resminin bat›ya yöneliflinin 70 y›ll›k serüveni, ötekinde de ayn› dönemdeki Portekiz resmi sergilenmekte. Resim yapmaya yetenekli Portekizli ve Türk gençler 19. yüzy›l ortalar›ndan bafllayarak Fransa’ya yollanm›fllar. Kimi zaman da ayn› hocalardan ders alm›fllar. Bizim üstatlar döndükten sonra ‹stanbul ve Bo¤az resimleri yaparken, Portekizliler de Lizbon ve Tagus nehri resimleri yapm›fllar. ‹ki sergiyi bir arada görmek çok ilginç. Asl›nda Atina’daki Benaki müzesinin koleksiyonundan gene ayn› dönemde Fransa’da yetiflen Yunanl› ressamlar›n eserleri de yer alabilir bu sergide. S›nav› kazand›m. Ailem bana her ay düflük kurdan sat›n al›p 41 sterlin yolluyordu ‹ngiltere’ye. Param› idareli kullanmay›, ailemden uzakta yaflamay› ve yemek yapmay› ö¤rendim. Üniversitede ‹ngiliz, ‹zlandal›, Yunanl›, Jamaikal›, Nijeryal›, Sudanl›, ‹ranl› birçok arkadafl›m oldu. Ayr›ca ‹ngiliz orta ö¤renim sisteminde, özellikle de seçkin okullarda, dayakla cezaland›rman›n ciddi bir yer tutu¤unu ö¤rendim. Matemati¤i, özellikle de analizi daha çok sevmeye bafllad›m. Mezun olduktan sonra Frankfurt’ta doktoraya bafllad›m. Almancam› gelifltirdim. Evlendim. Okuma nöbetine yakalan›rsam doktora çal›flmam aksar endiflesiyle Almanya’ya sadece Birinci Befl Y›ll›k Kalk›nma Plan›’n› götürmüfltüm. Bu kez onu defalarca okudum. Ormanc›l›k bölümünü özellikle sevdim! Doktora hocam›n ard›na tak›l›p bir y›ll›¤›na Amerika’ya gidince 68 olaylar›n› ilk defa orada, devam›n› da son s›navlar›m için döndü¤üm Frankfurt’ta yaflad›m. Doktora hocam G. Köthe oldukça ünlü bir matematikçiydi. Onunla çal›flt›¤›m y›llarda her zaman 10-15 yüksek lisans ve doktora ö¤rencisi vard›. Her hafta fonksiyonel analiz semineri yapard›k. S›k s›k da zaman›n ünlü matematikçileri Frankfurt’a gelir, kendi araflt›rmalar›n› anlat›rlard›. Türkiye’ye dönünce kendimi çok yaln›z hissettim. Benim alan›mda çal›flan kimse yoktu. Yeni kurulmakta olan ODTÜ’de iyi bir atmosfer vard› ama kütüphane oldukça yetersizdi. Ders yüküm de baya¤› a¤›rd›. 12 Mart ile birlikte Türkiye y›llarca sürecek çalkant›l› bir döneme girmiflti. Üniversitem de siyasi çalkant›lar›n zaman zaman oda¤›nda yer al›yor, yerli yersiz ithamlarla karfl›lafl›yordu. Yurt d›fl›ndan misafir ö¤retim üyesi davet etmek veya bilimsel toplant›lara kat›lmak için zaten yetersiz olan kaynaklar daha da azald›. Yüksek enflasyon- Çareyi bat›dan, yani semada olan “onlardan”, bir fleyler al›p getirmekte görür. Yükselmek asumane ve gülmek, ne tatl› fley! Bir gün flu hastal›kl› vatan canlan›rsa… Ey Müfltak-› feyz u nur olan ati-i milletin Meçhul elektrikçisi, aktar-› fikretin Yüklen, getir-ne varsa-biraz meskenet-fiken, Bir parça ruhu, benli¤i idraki besleyen fiiirde Promete sözcü¤ü geçmez. Promete mitolojideki Prometheus’un Frans›zcas›. Büyük tanr› Zeus’a karfl› ç›kan Prometheus, atefli çalarak insanlara arma¤an eder. Böylece insanlar atefli kullanmas›n› ö¤renerek kendilerini yabani hayvanlardan korur, k›fllar› ›s›n›r ve yemeklerini ateflte piflirirler. Tabii bir de ayd›nlan›rlar. Ayd›nlanmak veya o zamanki tabirle “tenvir olmak” pek önemli! Prometheus’un atefli çal›p insanlara vermesine çok k›zan Zeus onu Kafkasya’da bir da¤a zincirler. Her gün bir kartal gelerek Prometheus’un ci¤erini didikler. Gece kartal uçup gider ve Prometheus’un ci¤eri iyileflir ama ertesi sabah gene ayn› iflkence bafllar. fiiirin son beytinde Prometheus’a referans flöyle verilir: Gökten deha-y› nar› çalan kahraman›n› Vars›n bulunmas›n bilecek nam ü flan›n›! Tevfik Fikret zaman›n›n gençlerine o¤lu Haluk’a yazd›¤› fliirlerle yol gösterme çabas›ndad›r. Promete fliiri Haluk’a yaz›lamam›flt›r ama o fliirlerinden birinde fazla sanat yapmadan meram›n› daha direkt flöyle anlat›r: Ne bulursan b›rakma, sanat, fen ‹timat, itina, cesaret, ümid Hepsi laz›m da bu yurda, hepsi müfid Bize bol bol ziya kucakla getir Düflmek etraf› görememektendir. ‹flte döviz imtihan› denen o s›navda hepimiz bu temay› ifllemifltik. Bizler vatan›m›z›n, yurdumuzun ayd›nlanmas› için bat›ya gidecek, bol bol ziya kucaklay›p getirecektik! Annem Amerika’ya, babam Almanya’ya Prometheus aday› olarak gitmifllerdi. Y›llar sonra 1970’lerin bafl›nda, Balkan Matematikçiler Birli¤i ‹stanbul’da topland›. Birli¤in yönetim kurulunda Bulgar, Romen, Türk, Yugoslav ve Yunanl› matematikçiler ülkelerini temsil ediyorlard›. Babam›n da içinde oldu¤u bu kuruldaki hemen herkes birbirlerini Almanya’daki ö¤renciliklerinden tan›yordu. Onlar da bir tak›m s›navlardan geçmifl, kendi devletlerinin verdi¤i burslar› kazan›p Prometheus aday› olarak Avrupa’ya gitmifllerdi. Bugünlerde üniver- 93 Matematik Dünyas›, 2009-III-IV cak bu memleketin hali!” gibi laflar› geveleyip durur ve hüzünleniriz. Hüznü çok severiz. Bir bardak demli çayla iyi gider hüzün; rak›ya da meze olur! Ben hiçbir zaman kendimi hüzne kapt›r›p ifli tembelli¤e vurmad›m. Zorluklardan y›lmad›m; mücadele ettim, çal›flt›m, çabalad›m. Annem ve babam gibi… Zamanla bir üniversite hayal etmeye bafllad›m. Öyle bir üniversite ki, orada raf ömrünü çoktan tamamlam›fl düflünce kal›plar›n› ö¤rencisine aktarmak yerine, her fley elefltirel akl›n süzgecinden geçirilecek, bilinenler sorgulanacak ve araflt›r›lacak. Disiplinlerin kal›n duvarlar›n›n olmad›¤›, ayr›mc›l›k yap›lmayan, özgür bir tart›flma ortam›n› daima canl› tutan bir üniversite. fiansl›ym›fl›m, me¤er baflkalar› da farkl› bir üniversite hayal ederlermifl. Rahmetli Hac› Sabanc›, Sak›p Sabanc› ve on iki y›ld›r beraber çal›flt›¤›m Güler Sabanc›… Me¤er bir arama konferans› yapm›fllar, tasar›m komiteleri kurmufllar, kampusün mimari planlar›na bafllam›fllar. Birlikte hayallerimizi flekillendirdik, somutlaflt›rd›k. ‹lk ö¤retim üyelerimiz de kendi hayalleriyle geldiler, bize kat›ld›lar ve birlikte hayallerden gerçekler yaratmaya bafllad›k. Ama as›l 1999 y›l› Ekim ay› gelip de ilk ö¤rencilerimizin Bilgi Merkezi’nde topland›klar›n› gördü¤ümde hayallerimizin canland›¤›n› anlad›m. Hayal kurmak iyi bir fleydir! Beni dinledi¤iniz için çok teflekkür ederim. Sa¤ olun. ♦ la birlikte maafllar›m›z erimeye bafllad›. Siyasi çalkant›larla birlikte terör olaylar› da giderek yay›ld›. Annem ve babam oldukça ünlü hocalar›n yan›nda doktora yapm›fllar ve Türkiye’ye döndükten sonra birçok zorlukla karfl›laflm›fl, s›k›nt›l› dönemler yaflam›fllard›. Ben do¤madan hemen önce Fen Fakültesi binas› olan Zeynep Han›m kona¤› yanm›fl ve zaten oldukça fakir olan Matematik Enstitüsü Kütüphanesi de yok olmufltu. ‹kinci Dünya Savafl› y›llar›nda yurtd›fl›yla temas etme imkân› ortadan kalkm›flt›. K›smi seferberlikte babam askere al›nm›flt›. Ekmek, fleker gibi birçok fley karneye ba¤lanm›flt›. Savafl sonras› yaflama koflullar›nda k›smen iyileflmeler olsa da üniversitenin kütüphaneleri, araflt›rma laboratuarlar› gibi araflt›rma imkânlar›n› biraz olsun iyilefltirebilmek için hem annemin hem de babam›n ne kadar çok u¤raflt›klar›n›, hangi s›k›nt›lara gö¤üs germek zorunda kald›klar›n› çok iyi biliyordum. Ama annem ve babam hiçbir zaman y›lg›nl›¤a kap›lmad›lar. Devaml› flikayet etmek yerine çal›flt›lar, çabalad›lar, bir fleyler ortaya koydular. Onlardan çok fley ö¤rendim! Ülkemizin s›k›nt›l› dönemlerinde “ Biz adam olmay›z” laf›n› s›k s›k duyar›z. Yüksek sesle “Ben adam olmam” diyene do¤rusu hiç rastlamad›m. “Sen adam olmas›n!” laf›n› duydum; onun sonunda zaten kavga ç›kard›. Çok sevdi¤imiz “Biz adam olmay›z” cümlesindeki “biz” zamiri asl›nda kibarl›ktan kullan›l›r. Bu cümleyi söyleyen “Siz adam olmazs›n›z” demek ister! “Bu halk cahil!”, “Eller gider aya, biz kald›k yaya!”, “Ne ola- 94