leyla gamsız hamit görele
Transcription
SANAT AKMERKEZ’DE 7 LEYLA GAMSIZ HAMİT GÖRELE SANAT AKMERKEZ’DE 7 SANAT AKMERKEZ’DE 7 2008 ve 2009 yıllarında fiziksel yenileme çalışmalarımız nedeni ile ara verdiğimiz “Sanat Akmerkez’de” etkinliklerimize 2010 yılında tekrar başlamıştık. Teknolojik ve ekonomik gelişmelerin rüzgarına kapılan günümüz insanı için sanat boş zaman geçirme aracı olarak görülmektedir. Oysa sanat insanın gelişmesini, ilerlemesini sağlayan bir araçtır. Bu nedenle 21 yüzyılda Louvre Müzesi’ni gezmekten nasıl zevk alınıyorsa George Pompidou merkezindeki Sürrealist Macera isimli sergi de o kadar keyif vermektedir. Sanatın tarihsel ve coğrafi içeriği değişse de ortaya konan güçlü ve yoğun duygu aynı kalmaktadır. Ressamın tablosu ile heykeltraşın yapıtı gözlerimize seslenirken, müzik kulaklarımıza seslenir, romanlar ve şiirler ruhumuzu esir alırlarken güzel bir film ve tiyatro eseri duygularımızı heyecanlandırır. Tüm toplumlar ilkel veya teknolojik, tutucu veya liberal, zengin veya fakir olsun hep güzel yapıtlar üretmişlerdir. 1940’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde Gershwin’in bestelediği bir yapıt Sovyetler Birliği’nde Şostakoviç’in bestelediği diğer bir yapıttan daha güçlü değildir. Kölelik zamanında yapılmış bir heykel günümüzün demokratik ve teknolojik toplumunda yapılmış bir heykelden daha üstün değildir. İşte sanatın bu evrenselliği içinde 2011 yılına geldiğimizde çağdaş sanatçılarımızın yapıtları ile ziyaretçilerimizi buluşturmaya ve sanat ile doğrudan ilgisi olmayan ziyaretçilerimize resim, heykel ve yerleştirme sanatının başyapıtlarını tanıtmaya devam edeceğiz. Akmerkez gibi toplum tarafından benimsenmiş ve pekçok konuda sektöründe lider olan, ziyaretçilerinin gelecekteki beklentilerini karşılamak üzere sürekli kendi ile yarışan alışveriş merkezimizde, sanatın topluma yakınlaşmasını sağlamak bizim için önemli bir sosyal sorumluluk projesi olmuştur. Herşeyin çok çabuk hareket ettiği, bilgi dolaşımının sınır tanımadığı yaşamakta olduğumuz iletişim çağında, sanatın daha fazla değer kazandığı bir gerçektir. Belki de insanlar sanal dünyaya daha fazla yakınlaştıkça gerçek dünya daha değerli olmaktadır. Bu nedenle Adnan Çoker’in, Bubi’nin, Mustafa Ata’nın, Bedri Baykam’ın eserlerinin karşısına geçip bakmak, bu değerli yapıtlara Akmerkez’de ulaşabilir olmak genç-yaşlı her yaştan konuklarımız için daha fazla değer kazanmaktadır. “Sanat Akmerkez’de 7” etkinliklerimize tüm konuklarımızı bekliyoruz. 4 Saygılarımla, Zeynep H. Akdilli ORAL ART IS AT AKMERKEZ 7 After giving our “Art is at Akmerkez” events a break in 2008 and 2009 due to renovations, we re-started them in 2010. For today’s person caught up in the whirl of technological and economic developments, art is seen as simply a leisure activity. Yet art is an instrument that helps mankind develop and go further. It is for this reason that the Surrealist Adventure exhibit at the Centre Georges Pompidou is as enjoyable as touring the Louvre museum in the 21st century. Even if the historic and geographic content of art changes, the forceful and intense emotion remains the same. While the painting of the artist and the masterpiece of the sculptor appeal to our eyes, music appeals to our ears, novels and poems take our soul hostage and a good film or theater piece excites our emotions. All societies-primitive or technological, conservative or liberal, rich or poor-have created beautiful works. A work that Gershwin composed in the United States in the 1940s is no stronger than one composed by Shostakovich in the Soviet Union. A sculpture made in the time of slavery is no more distinguished than one made in the democratic and technological society of our day. It is within this universality of art that in 2011 we will continue to bring our visitors together with works from contemporary artists, and introduce masterpieces of painting, sculpture and installation to our guests who may not be intimately connected with art. Bringing art closer to society has been an important social responsibility project for us at Akmerkez, a shopping mall that’s a leader in its industry in many areas and that has been accepted by society, a place that continuously competes against itself in order to meet its guests’ future expectations. It is a reality that art is even more valuable in the communication age in which we live, when everything moves at lightning speed and the flow of information has no bounds. Perhaps as people get closer to the virtual world, the real world becomes more valuable. This is why it is even more important for our visitors of all ages, young and old, to stand across from the works of Adnan Çoker, Bubi, Mustafa Ata and Bedri Baykam and be able to access these valuable works at Akmerkez. We hope to see all our guests in attendance at our “Art is at Akmerkez 7” event. Respectfully, Zeynep H. Akdilli ORAL SADECE OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ Çağdaş Türk resminin izini sürenler için bir köşe başında, bir kavşakta, bir meydanda Leyla Gamsız ile kesişmemek olanaksızdır. Doktor olan babasının işi nedeniyle çocukluğu Anadolu’yu gezmekle geçer Leyla Gamsız’ın. Sonra İstanbul, sonra Sivas, yine İstanbul, yine Anadolu ve Paris… Ve İstanbul… Cumhuriyet’e tanık sanatçının yaşamında, yapıtında; değişen yerler, kültürler, anlayışlar iz bırakır. Son durağı İstanbul olan yolculuklarının imini eserlerinde görmek olasıdır. Ama sadece işaretler vardır onlarda. Çünkü onun için çevresi yalnızca esindir. Üretimi başka bir seyir izler. Elli yıl boyunca aralıksız üretmiştir Leyla Gamsız. Geçen yüzyılın ortasına bir kala açtığı ilk kişisel sergisinden, yeni bir yüzyıl başlarken tekrara düşmemek adına radikal bir kararla resmi bıraktığı zamana kadar üretmiştir. İşte bu yüzden onun kişisel tarihi Türk resim sanatının tarihi ile paralel gider. İşte bu yüzden Leyla Gamsız’ın sanatsal yaratım konusundaki kaygılarını onun döneminde ve sonrasındaki birçok sanatçıda bulmak mümkündür. Sadece yapmak istediği şeylerin peşinden giden insanlardandır Leyla Gamsız. Akademi eğitimi almak için uzun zaman beklemek zorunda kalmıştır. Lise mezunu olduğu ve o dönemde sadece ortaokul mezunları akademiye kabul edildiği için beklemiş, coğrafya okumak zorunda kalmış, ancak şartlar değiştikten sonra oldukça gecikmeli girebilmiştir çok istediği akademi kapısından içeri. Resim, onun için bilinçli bir tercihtir. Zorlukla ulaştığı bu alan, onun yaşam biçimine dönüşmüştür. Tıpkı seçimi gibi, üretiminde de kararlı ve bilinçli bir tavır sergiler. Akademi yıllarında dâhil olduğu On’lar grubunun sanatsal ilkelerini benimseyerek yapıtlarında önce Doğu-Batı sentezine yönelir ama onun sentezinden Doğu’ya özgü bir motif anlayışı çıkmaz. Bununla birlikte kendisi formlarının iki boyutluluğunu, peyzajlarında perspektifin yok oluşunu geleneğe bağlar. Sanatsal kariyeri boyunca plastiğin temel sorunları etrafında döner Leyla Gamsız. Konuyu sadece çıkış noktası olarak kullanıp renk, leke, form ve kompozisyon üzerine kafa yorar. Arayışı ise sadeliktir. “İyi resim kalabalık resim değildir” derken, olabildiğince arındırır yapıtını. Tuvale aktardığı eskizleri yoktur Leyla Gamsız’ın. Doğaçlama da yapmaz. Sadece kurgusunu olabildiğince hızlı geçirir yüzeye. Sonra ayrıntılarla dengeyi sağlar. Yüzeydeki katmanlı yapı da böylesi bir çalışma anlayışının ürünüdür. Yapıtın sanatçının yaşamıyla koşutluk kurması gerektiğine inanır. Yapıtlarının olabildiğince iddiasız 5 ve sade olmasını ise kendi yaşamıyla özleştirir. Yapıtlarındaki gibi yaşar. Yaşamından ve görüş alanından yola çıkar. Seçtiği yol, atölyeye kapanıp üretmektir. Yenilik ve tazelik arayışını da yine kendi yapıtları üzerinden geliştirir. Daha önceki bir yazımda söylemiştim “Yüksek perdeden büyük sözlerin arkasına sığınmadan belki de en iyi bildiği şey olan resmin diliyle kendine dair olanı anlatmıştır Leyla Gamsız. Renklerle ördüğü odasından küçük notlar göndermiştir dışarıya. O notların bizim dünyamızda bulduğu karşılık ne eksik ne de fazladır. … Sadece olması gerektiği gibidir. … Leyla Gamsız resmini birkaç sözcükle tanımlayan da belki budur”. Nilgün Yüksel 6 SIMPLY AS IT SHOULD BE Those who follow the track of contemporary Turkish painting are bound to meet up with Leyla Gamsız, on some corner, on some intersection, in some square. Her father is a doctor, and because of his work Leyla Gamsız’s childhood was spent in many parts of Anatolia. Then Istanbul, then Sivas, back to Istanbul, back to Anatolia, then Paris… And Istanbul… She witnessed the early Republic, and her life and work bear the stamp of changing places, cultures and approaches. The sign of her journeys, of which the last stop was Istanbul, can readily be seen in her works. But only signs. Because for her the surroundings were merely a source of inspiration. What she produced followed a different route, a different course. Leyla Gamsız produced unstintingly for fifty years. Her first exhibition came just shy of the middle of the last century, and from then on she produced until, at the dawn of a new century, she made a radical decision, in order to avoid repetition, not to paint any more. It is for this reason that her personal history parallels the history of Turkish painting. And for this reason that the concerns of Leyla Gamsız regarding artistic creation can be found in a number of other artists, both during her period and those which followed. Leyla Gamsız is one of those people who do only what they want to. She had to wait a long time for her Academy training. She waited because she had a high school education and in those days only middle school graduates were admitted to the academy. So she had to read geography; but times changed and, though with years of delay, she was finally able to enter the academy she thirsted for. In her case, painting was a conscious choice. It was a field she had attained with difficulty, and she made it her way of life. And just as with this choice, in her production as well she exhibited a decisive, fully aware attitude. During her years at the academy she joined the Group of Ten, and adopting their artistic principles at first displayed an East-West synthesis in her works; but her synthesis does not yield an approach to the motif peculiar to the East. Nevertheless, she herself explained that tradition was the reason for the two-dimensionality of her forms and the absence of perspective in her landscapes. Throughout her artistic career Leyla Gamsız orbited around the fundamental questions of the plastic. For her the subject matter was only a point of departure, as she concentrated on colors, stains, forms and composition. 7 She sought simplicity. In saying, “Good painting is not crowded painting” she achieved the greatest possible purity in her work. Leyla Gamsız had no sketches which she transferred to the canvas. Nor did she improvise. She merely placed her composition as quickly as possible on the surface, and then obtained balance through details. This approach to the task lies behind the stratified nature of her surface. She believed that the work should evince a parallelism with the artist’s life. Indeed, the supreme humility and simplicity of her works was reflected in her own life. She lived as she painted. She set out from her life and her field of vision. She chose to shut herself up in the studio and create. And her quest for novelty and freshness was developed via her works. As I said in an earlier writing, “Never seeking refuge in ostentatious proclamations, Leyla Gamsız told about herself in the language she perhaps knew better than anything else: the language of painting. Her room was crafted from colors, and from it she sent out little notes. The equivalent those notes found in our world is neither too great nor too little, but simply as it should be. Perhaps this is how we can sum up her paintings in a few words.” Nilgün Yüksel GÖK - DENİZ MAVİ, AĞAÇ YEŞİL Hamit Görele’nin sanatına yaklaşmak hem Türk resim sanatı tarihini incelemek hem de bu alanda yapılan tartışmalara tanıklık etmek anlamına gelir. 19. yüzyılın sonlarında doğar Hamit Görele. 1928 yılında henüz genç bir yaştayken eğitim için Fransa’ya gönderilir. Paris’in dünyanın merkezi olduğu zamanlardır bu dönem. Tüm Avrupa sanatsal bir uyanış yaşamaktadır. İzlenimcilik çoktan klasikleşmiştir. Kübizm ile birlikte Picasso ve Braque yeni sanatın kahramanları olarak ayakta selamlanırken, sürrealistler müstehzi bir gülümsemeyle onları izlemektedir. Birinci Dünya savaşının tüm dehşetini tuvallerine yansıtan Dışavurumcular artık başka arayışlara girmişlerdir. Her biçimiyle denenen soyut, sanat ortamındaki yabansılığından çoktan sıyrılmış, klasik sanatın ölümünü ilan eden Dadacılar, yeni ifade yöntemlerini denemeye başlamışlardır. Yüzyılın en büyük ilk savaşının izlerini silmeye çalışan Avrupa, modern zamanların yaşayışını ve kültürünü yeniden inşa etmektedir. Yoksunluklarla boğuşan genç bir Türk sanatçısı çok fazla veri sağlamaktadır bu ortam. 8 Görele, Andre Lhote atölyesinde ve Akademie Moderne’de çalışmaya başlamıştır. Fransa’ya gidişinden sadece iki yıl sonra Montparnasse Bulvarı “Grand Galerie Moderne” de açılan karma sergide Cezanne, Matisse, Picasso, Bonnard ve Lhote gibi ressamların yapıtlarının yanında iki resmi yer alır: “Firavunun Eşi” ve “Odalık”. Cézanne, Matisse, Bonnard ile karşılaşacak olmanın heyecanıyla gitmiştir Paris’e; ama Picasso ve Braque çok daha derin izler bırakmıştır onun ressam dimağında. 1933 yılında yurda döndüğünde başka bir birikim ve yeni sorgulamaları vardır artık resim sanatı üzerine. Özellikle Türk resminde sıkça tekrarlanan doğa temasına bakışı tamamen değişmiştir. Artık doğayı resmetmenin değil dönüştürmenin yollarını arar. Ona göre her doğa parçası güzel değildir ve sırf doğanın güzelliğini tuvale geçirmenin bir anlamı yoktur. “Her doğa parçasının güzel olmadığını doğa âşıkları da bilir. Doğa güzelliği bile, renklerin oyunu ve düzeni oranında güzeldir. Mavi, gök ve deniz olduğu için değil, deniz ve gök mavi olduğu için güzeldir. Yeşil, ağaç olduğu için değil, ağaç, yeşil olduğu için güzel. Bulut da öyle, dağ da, kır da...” Doğada her şey yerli yerindedir ve onu taklit etmek gerekmez. Artık Görele’nin çalışmaları geometri üzerine temellenmektedir. Ona göre yaşamının vazgeçilmez parçası müzik, matematiğe dayanmaktadır ve matematik de geometriye. Geometri insan zekâsının geliştirdiği en iyi buluşlardan biridir ve bunu açıkça sergilemek gerekir. Bu yüzden Paris sonrası yapıtlarında geometrik biçimlendirmeler belirginlik kazanır. Eserlerinde baştan beri baskın olan lirizm geometrinin eşlikçisi olur. Figürleri ise giderek daha çok hacim kazanır. Modelden çalışma modle etmeye dönüşür. Giderek şekiller daha çok ilgisini çeker. Resmi, benzetmeci görüntülerden arınır, soyuta doğru evrilir. Yine geometri çıkışla yüzeyi parçalayarak yaptığı ilk soyut denemeleri, Türk resminde bu alanda yapılan ilk çıkışların yanında yer alır. Kuşkusuz her ressamın bir dili vardır. Arayışları başka bir boyutta yeniden figüre ve peyzaja götürür Hamit Görele’yi. Kendisi de bir söyleşisinde doğadan soyuta geçmenin hiç kolay olmadığını figürün ise vazgeçilmez olduğunu belirtmiştir. Soyut biçimlendirme giderek yiter yapıtlarında, yeniden lirizm hâkim olur onlara. Paris’ten döndükten sonra bir süre Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ni destekler Görele. Onların yaptığı sergilere eserler verir. Ama her zaman uzak ve aykırı bir duruşu olmuştur onun. Türk resim sanatı tarihi içindeki yerini de bu duruşla alır. Nilgün Yüksel SEA AND SKY ARE BLUE, TREES GREEN To approach the art of Hamit Görele means to examine Turkish painting history and at the same time to witness the debates which have taken place in this area. Hamit Görele was born at the end of the 19th century, and in 1928, at the tender age of young, sent to Paris to be educated. At that time Paris was the center of the world, and all of Europe experiencing an artistic renaissance. Impressionism had long been classical in its status, and while together with Cubism Picasso and Braque were being saluted as the heroes of the new art, the surrealists were succeeding them with a mischievous smile. The full horror of World War One had been captured by the Expressionists on their canvases, but they were now in search of other things. Tried in all its forms, abstraction had long since ceased to be regarded as an oddity, and the Dadaists, having proclaimed the death of classical art, had begun to experiment with new ways of expression. A Europe which was struggling to erase the marks of the century’s first Great War found itself reconstructing the life and culture of modern times. And a young Turkish artist wrestling with deprivations had much to gain from this climate. Görele had begun to study in the studio of André Lhote and at the Academie Moderne. Only two years after his arrival in France, two of his paintings, “The Pharaoh’s Wife” and “Odalisque”, were shown at the Grand Galerie Moderne on Boulevard Montparnasse alongside works by such artists as Cézanne, Matisse, Picasso, Bonnard and Lhote. He had gone to Paris full of excitement at the prospect of encountering Cézanne, Matisse and Bonnard, but Picasso and Braque made a much deeper impression on his painterly mind. When he came home in 1933 he had acquired a new background in art, and had fresh questions to ask about art’s problems. In particular, his view had completely changed regarding nature, that oft-repeated theme in Turkish painting. Now he looked for ways not of depicting nature but of transforming it. In his opinion not all slices of nature were beautiful, and it was meaningless to simply transfer natural beauty onto canvas. “Nature lovers too know that every piece of nature is not beautiful. And even natural beauty is beautiful for its play of colors, and for its order. Blue is not beautiful because it is the sea and sky, but rather the sea and sky are beautiful because they are blue. Green is not beautiful because it is a tree; a tree is beautiful because it is green. It’s the same with clouds, mountains and the countryside.” In nature everything is where it belongs and there is no need to mimic it. Görele’s work was now based on geometry. He felt that music, an indispensable part of life, had its roots in mathematics, and that the latter was based on geometry. Geometry was among the inventions of man which best developed human intelligence, and this must be exhibited. For this reason, in Görele’s post-Parisian works geometric forms are evident, and the lyricism which dominated his work from the outset now accompanies geometry. Meanwhile his figures were steadily acquiring more volume. Working from the model gradually becomes modulation, and shapes increasingly attract his attention. His painting is purged of representation and evolves toward abstraction. His first abstract experiments, breaking up the face with the point of departure being, again, geometry, take their place in Turkish painting alongside the first efforts in this area. Certainly every painter has a language. Hamit Görele’s explorations once again, but in a different dimension, draw him to the figure and to landscapes. In an interview he says that going from nature to abstraction is not easy, and that the figure is indispensable. Abstract forms gradually disappear from his works, where lyricism once again holds sway. After his return from Paris Görele for a time supported the Union of Independent Painters and Sculptors. But he always kept at arm’s length, was always a non-conformist. And it is to this stance that he owes his place in the history of Turkish painting. Nilgün Yüksel 9 LEYLA GAMSIZ 12 Leyla Gamsız duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 44 x 56 cm. 13 15 Leyla Gamsız 1979 duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 47 x 38 cm. 16 Leyla Gamsız, 1966, duralit üzeri yağlıboya / oil on plywood, 67 x 120,5 cm. 17 19 Leyla Gamsız 1973 tuval üzeri yağlıboya oil on canvas 89,5 x 64,5 cm. 20 Leyla Gamsız 1973 duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 48 x 67,5 cm. 21 22 23 Leyla Gamsız 1974 tuval üzeri yağlıboya oil on canvas 65,5 x 54 cm. 24 Leyla Gamsız 1974 tuval üzeri yağlıboya oil on canvas 65 x 50 cm. 25 HAMİT GÖRELE 28 Hamit Görele duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 61x 50 cm. 30 31 Hamit Görele duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 35 x 50 cm. 32 Hamit Görele duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 56 x 38 cm. 33 34 35 Hamit Görele kağıt üzeri yağlıboya oil on paper 48,5 x 68,5 cm. 36 Hamit Görele duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 30 x 42 cm. 37 38 39 Hamit Görele duralit üzeri yağlıboya oil on plywood 47 x 51 cm. 40 Hamit Görele kağıt üzeri yağlıboya oil on paper 29 x 37 cm. 41 Danışma Kurulu / Committee Council Zeynep H. Akdilli Oral Dr. Nur Ziyaoğlu Aytekin Füsun Batur Banu Birkan Bubi Sergi Tarihi / Exhibition Date 6 Temmuz - 12 Eylül 2011 Sanat Akmerkez’de Projesi Koordinatörü / Project Coordinator Bubi Sergi Tasarımı / Exhibition Design Füsun Batur Metin / Text Nilgün Yüksel Çeviri / Translation Fred Stark Fotoğraflar / Photos F&G Stüdyo Grafik Tasarım / Graphic Design Gürkan Kızılsakal Halkla İlişkiler / Public Relation BPR İletişim Baskı Adedi / Number of Copies 500 Baskı Tarihi / Print Date 2011 Baskı / Print Orkide Matbaacılık San ve Tic.Ltd.Şti. T. 212 485 86 87 F. 212 485 80 36 www.orkidematbaasi.com Sergi Adresi / Exhibition Address Akmerkez – Zemin Çarşı No:206-207 Bu katalog “Sanat Akmerkez’de 7” etkinlikleri kapsamında Akmerkez ve Tunca Sanat Galerisi işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. This catalog was carried out in collaboration with Akmerkez and Tunca Sanat Galerisi as part of the activities “Art is at Akmerkez 7”. tunca sanat Nispetiye Cad. Akmerkez 34337 Ulus - Etiler - Istanbul t: +90 0212-282-01 70 (10 hat) f: +90 0212-282-01 65 e: info@akmerkez.com.tr w: www.akmerkez.com.tr Bülbül Mah. Paşabakkal Sk. Eskici İş Merkezi No 28-34 Kat3 Dolapdere Beyoğlu / İstanbul t: +90 212 256 96 00 +90 212 297 77 68 f: +90 212 256 10 39 m: +90 530 498 08 76 e: info@tuncasanat.com w: www.tuncasanat.com
Similar documents
japonizmin empresyonist sanat akımı üzerine etkileri
oyma resimlerle süslenmiştir. On dördüncü yüzyıla gelindiğinde, Batı’da bu teknik keşfedilmeden çok önce, Çinli baskıcılar renkli, -beş çeşit tona kadar- tahta resim baskıları üretmeye başlamışlard...
More informationgörsel deneyim ve anti - estetik haz
Dadaizm’in etkisinden gelen felsefe-sanat ilişkisinin kendini daha fazla hissettirdiği görülür. Geleneksel estetik anlayış, görsel deneyimin yerini dil olgusuna bırakmasının altında yatan sorgulama...
More informationSarp Akkaya ile Oyunculuk Üzerine Keyifli Bir Röportaj
Nation)’ adlı müthiş bir performansa imza atmıştı Khan. Bu yıl ise dOCUMENTA (13)’e katılan sanatçılardan biri olarak yine gözler üzerindeydi. Şimdi ise İstanbul, SALT Beyoğlu sayesinde Khan’ın ulu...
More informationizci şendir arkadaş! - İzmir Amerikan Koleji
çok mutluyum. Bu bağlar sayesinde kopmayacağımızı ve birlikte oldukça her şeyin daha kolay ve eğlenceli olacağını bilmek beni sevindiriyor. Çağrı Bey gibi bir öğretmen ve bu orkestra sayesinde edin...
More informationthe accu-trac system
- with mobile dental die. d. by the purpose - documentary model; - study model or diagnostic model; - working model (for unidental prosthetics, RPF etc.); - duplicate model. Working model On the wo...
More information