Deniz Ticareti Dergisi Nisan 2014 Sayısı
Transcription
DENİZ TİCARETİ Nisan 2014 | Yıl 22 | Sayı 263 Özbenli: Kısır Çekişmeler Mersin'e Kaybettiriyor Marinacılar Mersin'de Buluştu İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Mersin ve İskenderun Limanları "Deniz, Kalan Son Özgürlük" Yerel Seçimler ve Mersin... Konteyner Gemisi, Gdansk Limanı, Polonya MDTO’nın Aylık Yayın Organı Nisan 2014 Yıl: 22 Sayı: 263 MDTD Basın Meslek İlkelerine Uyar. İÇİNDEKİLER 5-6 Özbenli: Kısır Çekişmeler Mersin’e Kaybettiriyor 8 Mavi Kart Uygulamaları Çeşme’de Değerlendirildi 10-14 MDTO’dan Haberler 17-20 Kısa Kent Haberleri 22-25 Denizcilik Haberleri 26-27 Hatıra Kent Mersin 28-30 “Akdeniz foku ne işe yarar ki?” 31-38 İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Mersin ve İskenderun Limanları 41 Deniz Feneri 42-43 Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO), Trans Pasifik Ortaklığı (TPO) ve TÜRKİYE 45-48 “Deniz, Kalan Son Özgürlük” 50 İstatistik 30 Mart Yerel Seçimleri sonrası Mersin’i yönetecek başkanlar belirlendi. Yerel yöneticiler kentin gelişimi açısından çok önemlidir! Çünkü yerel yöneticinin vizyonu o kentin geleceği demektir… Vizyonu geniş, çağdaş bir başkan yönettiği kent için şanstır. Tabi ki seçimler halkın iradesidir. Ve de herkes bu özgür iradeye saygı duymak zorundadır! Yerel yöneticinin görevi yalnızca alt yapı ile uğraşmak değildir. Toplu taşıma ve buna benzer projeler de değildir! Bunlar zaten belediyeciliğin doğasında vardır. Kent yaşayanının insanca yaşaması için hizmet açısından yapılması gerekenler mutlak yapılacaktır. Bunların yanı sıra kent yaşayanı için sosyal, kültürel ve sanatsal etkinlikler düzenlemek de başkanların görevleri arasındadır… Mersin’e dönersek; Mersin yapısı itibariyle Türkiye mozaiğini yansıtmaktadır. Bu nedenle, Mersin’de partiler üç aşağı beş yukarı aynı potansiyele sahiptir. Zaten seçmenin üçte birinin oyunu alan göreve gelir. Tıpkı 30 Mart’ta olduğu gibi… Gelen başkan bu nedenle toplumun her kesimini kucaklamak zorundadır! Bugün ülkemizin en büyük sıkıntısı olan “senden, benden” kavramı Mersin’de prim yapmaz!.. Mersinli ayrımcılığa prim vermez. Mersin Şehir Mezarlığı buna en güzel örnektir. Her dinden her mezhepten insan burada neredeyse kucak kucağadır… Bunu göz ardı etmeyen başkanın işi kolaylaşır. Sık sık yazarız, “Dünya Kenti Mersin” diye… Dünya kenti olmak, modern, yaşayanı mutlu ve refah düzeyi yüksek bir kent yaratmakla olur. Mersin’in özellikle Ankara’da yıllarca sahipsiz kalması, ekonomik göstergeler açısından handikap olmuştur. Mersinli devlete karşı her zaman görevini yerine getirirken, devlet Mersin’e yatırımlarda cimri davranmıştır. Bunun sonucu işsizlik oranının en yüksek olduğu illerden biri Mersin’dir… Artık bu handikapı aşmak için yerel yöneticilere de önemli görevler düşmektedir! Kentin bu alandaki dinamikleri ile işbirliği yapmak sorunların çözümünde önemli etken olacaktır. Mersin Deniz Ticaret Odası, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ve Mersin Ticaret Borsası bu kentin ekonomisine yön veren meslek kuruluşlarıdır… Bu kuruluşların seslerine kulak vermek gerekir. “Ben her şeyi bilirim!” demek her zaman zarar veren bir düşünce tarzıdır. Önümüzdeki beş yılın Mersin açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle başta Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen Burhanettin Kocamaz ve ilçe belediye başkanlarına önemli görevler düşmektedir. Bu düşüncülerle yeni seçilen tüm belediye başkanlarına başarı diliyoruz. Unutmayalım ki “Başka Mersin yok!”… Saygıyla Ali ADALIOĞLU Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (MDTO adına): M. Cihat LOKMANOĞLU Genel Koordinatör: Ali ADALIOĞLU Yayın Kurulu: M. Cihat LOKMANOĞLU, Jozef ATAT, Atahan ÇUKUROVA, Mişel ŞAŞATİ, İskender BOTROS, Bedii CANATAN, Özcan BARUT, Korer ÖZBENLİ Yayın Planlama Yönetimi: Tetis Medya Ajansı Basım Yeri: Alev Dikici Basım & Ambalaj Ltd. Şti Tel : 0322 436 13 13 Fax : 0 322 436 34 81 Adres: Döşeme Mahallesi Cumhuriyet Cad. No:133 01130 Adana Basım Tarihi: Nisan 2014 Yönetim Yeri: Pirireis Mah. İsmet İnönü Bulvarı No: 13 33110 Pk: 45 Mersin/Türkiye Tel: 0324 327 70 00 (pbx) Faks: 0324 329 52 30 E-posta: mersindto@mdto.org mdtodergi@mdto.org www.mdto.org.tr MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Özbenli: Kısır Çekişmeler Mersin’e Kaybettiriyor Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Genel Sekreteri Korer Özbenli, Türkiye ve Mersin’in lojistik anlamda çok önemli bir noktada bulunmasına rağmen, dünya deniz ticaretinden aldığı payda son derece geride olduğunu belirterek, yanlış politikaların eseri olan küçük limanlar yerine artık büyük liman kompleksleri yapılması gerektiğini söyledi. MDTO Genel Sekreteri Özbenli, Türkiye’nin ve özelde Mersin’in dünya deniz ticaretindeki yeri, çözüm bekleyen sorunlar ve denizcilik sektörünün beklentilerini İHA muhabirine anlattı. Batıdan doğuya bütün güzergahların geçiş noktasında olan Türkiye’nin, denizyolu, karayolu ve demiryolu bağlantılarıyla bulunduğu coğrafyada lojistik anlamda ön planda olduğunu ifade eden Özbenli, Mersin’in de komşu ülkelere ve İç Anadolu’ya bağlantılarıyla lojistikte çok önemli bir noktada olduğunun altını çizdi. Böylesine bulunmaz imkana sahip olmasına rağmen gerek Türkiye’nin gerekse Mersin’in dünya denizcilik pastasından aldığı payda son derece geride olduğunu belirten Özbenli, Türkiye’nin denizcilik bakımından biraz da iyimser rakamlarla dünyada 17. sırada olduğuna işaret etti. “Tersanecilikte ise dünya denizcilik pastasından aldığımız pay yüzde 1,5-2 civarında. Mersin, 4 Türkiye’nin almış olduğu bu paydan da istifade edemiyor” diyen Özbenli, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 2008 yılında denizyolu ile yapılan ihracatın 73 milyon 244 bin 973 ton, ithalatın ise 151 milyon 547 bin 676 ton olduğunu, 2012 yılında denizyolu ihracatının 91 milyon 307 bin 486 tona, ithalatın da 192 milyon 474 bin 928 tona yükseldiğini kaydetti. 2007 yılında özelleşen Mersin Limanı’nda elleçlenen yük miktarının da her geçen gün arttığına dikkat çeken Özbenli, “Bölgemizin en önemli değeri olan Mersin Limanı 2011 yılında 1,1 milyon TEU kapasiteden 2012 yılı sonunda 1,24 milyon TEU kapasiteye ulaşmıştır. Dünyada ilk 100 liman arasına giren Mersin Limanı, Türkiye’nin en fazla konteyner elleçleyen ikinci limanıdır. Türkiye’de toplam konteyner taşımalarının yüzde 18’i Mersin’den yapılırken, Akdeniz’de seyreden konteyner gemilerinin 1/3’ü Mersin’e uğramaktadır. Mersin Limanı aynı zamanda Ro-Ro ve Ro-Ro elleçleme kapasitesi en büyük olan limandır. Mersin Limanı’nda 2013 yılında 1 milyon 350 bin TEU yük elleçlenmiştir” dedi. “Büyük liman kompleksleri yapılmalı” Türkiye’de 177 civarında yükleme boşaltma yapılan liman ve iskele bulunduğunu ancak bunların hepsinin bir yıllık elleçleme miktarının Rotterdam Limanı’nın yarısı kadar olduğunu belirten Özbenli, bunun sebebinin, büyük liman kompleksleri yapmak yerine, kapasiteleri düşük liman ve iskelelere izin verilmesi olduğunu kaydetti. Özbenli şöyle devam etti: “Halbuki çok daha büyük bir limancılık anlayışıyla Rotterdam ve Anvers limanları gibi bir noktaya gelebilirdiniz. Ama Marmara’ya baktı- 5 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 ğınızda limancılık, bazı fabrikaların kendi önlerine yaptıkları, sonra da limancılık hizmetlerine açılan iskelelerde yürütülmeye çalışılıyor. Bunlar yanlış politikaların eseri. Bugün bir master plan çerçevesinde çok daha büyük limanlar yapsanız hem potansiyelleri yükselecek hem de dünya denizcilik pastasından almış olduğunuz pay artacak.” Artık Türkiye’de kompleks limanlara doğru bir gidiş olduğunu dile getiren Özbenli, Filyos ve Çandarlı limanlarını örnek göstererek, “Şimdi Mersin ana konteyner limanının yapımı hükümetin programına girdiğine göre demek ki, hükümetimiz artık küçük şeylerden yola çıkmak yerine büyük komplekslere yönelmek gibi bir çalışma içerisinde” ifadelerini kullandı. Mersin’in denizcilik ve 2023 hedeflerini de aktaran Özbenli, beklentilerinin yeni projeler ve planlamalar olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’nin 2023 vizyonunda 500 milyar dolar ihracat ve 1 trilyon dolar dış ticaret hacmi hedeflenmektedir. Ülkemiz dış ticaret yüklerinin yüzde 8590’ının denizyolu ile taşındığı göz önünde bulundurulduğunda bu hedefe ulaşma sürecinde denizcilik sektörüne önemli görevler düştüğü aşikardır. 2023 yılında Türkiye ihracat hedefinin yüzde 10’unu kentimizin üstleneceği değerlendirilmektedir. Ancak gerek bölgesel kalkınma gerekse öngörülen hedefleri yakalayabilmek açısından bölgemiz ticaretini geliştirecek projelere, yeni liman yatırımları ile beraber mevcut limanlarımızın verimliliğini artıracak önlemlerin alınmasına ve liman geri sahalarının ticari liman faaliyetlerini destekleyecek şekilde planlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır” şeklinde konuştu. Genel Sekreteri Özbenli, lojistikte çok önemli bir noktada bulunan Mersin’in bu özelliğinden yeterince yararlanılamadığına da dikkat çekti. Bir lojistik kenti olması gereken Mersin’in bu anlamda geride kalmasını bazı yerel sorunların aşılamamasına ve kısır çekişmelere bağlayan Özbenli, “Kısa bir sürede bazı konuların aşılacağını düşünüyorum. Lojistiğin Türkiye’de bir mevzuatı yok. Lojistikle ilgili mevzuat düzenlemeleri gerekiyor. Bu düzenlemeler kısa bir süre içerisinde realize edilebilecek gibi duruyor. Çünkü dünyada ilk 100 liman arasına girmiş bir limana sahipsiniz. Yeni yapılan yatırımlarla bunu daha da aşağılara çekmek, ilk 60-70 limanın arasına girmek gibi çok önemli bir avantaja sahipsiniz. Devletin konteyner ana terminaline yaptığı yatırımlar da gerçekleştiği zaman Mersin yükleme, boşaltma, 6 elleçleme imkanları son derece büyük bir limana sahip olacak” dedi. “Anahtar kelime, birbirimizle uğraşmayı bitirmektir” Denizciliğin sadece limancılıktan ibaret olmadığını, endüstri ve balıkçılık boyutları da bulunduğunu dile getiren Özbenli, endüstriyel boyutta Mersin’in geçmişte tersaneciliği kaybettiğinin altını çizdi. Tersanecilik olmadığından Mersin’in gemi inşa sanayiden ve dünya gemi inşa pastasından payını alamadığına dikkat çeken Genel Sekreter Korer Özbenli, kısır çekişmelerin kenti bu noktaya getirdiğini kaydetti. Özbenli şunları söyledi: “Halbuki 321 kilometrelik de bir sahil şeridiniz var. Bu sahil şeridinde siz limancılık, marinacılık, tersanecilik, yat-çekek yerleri ve denizle ilgili tüm endüstriyel tesisleri yapabilirsiniz, yapacak yeriniz var. 3 mil açıkta açık deniz balıkçılığı yaparak balıkçılık endüstrisinden de istifade edebilirsiniz. Böylece hem istihdam yaratır hem de kent ve Türkiye ekonomisine katkı sağlarsınız. Ama siz bunları belli kısır çekişmeler nedeniyle yitiriyorsunuz. Denizciliğin endüstriyel boyutundan istifade etmeyip kısır tartışmalar içerisine giriyorsanız, siyasi boyuta giriyor ve yatırımları iktidar-muhalefet veya siyasi partilerin kendi aralarındaki çekişmeler zemininde değerlendiriyorsanız o zaman sizin memlekete katkınız azalır. Kente katkı sağlanmasını isteyen insanlarla katkı sağlanmasını istemeyen insanların çekişmesi noktasına gelir. Maalesef Mersin’in en büyük kayıplarından bir tanesi bu” diye konuştu. Kent yararına yapılacak işlere siyaset karıştırılmasını eleştiren Özbenli, “Anahtar kelime, birbirimizle uğraşmayı bitirmektir. Eğer Mersin bunu başarırsa birbirleriyle değil de kentin güzelleşmesi, faydalanması için çalışırsa Mersin’in önünde kimse duramaz. Burada kent konseyleri var, gelip herkes orada akıllarında herhangi farklı bir düşünce olmaksızın, bir çıkar ummaksızın görüşlerini söyleyebilmeli. Bu kentte yaşıyorsanız, bu kente katkı sağlamak istiyorsanız siyasi ceketinizi bir tarafa bırakıp bu kentli olarak iş yapacaksınız. Siyaset, siyaset arenasında yapılır. Kente yapılacak katkılar bazında siyaset yapamazsınız. ‘Onu yaptırırım, bunu ettirmem’ dediğiniz zaman bu kente en büyük zararı siz vermiş olursunuz” ifadelerini kullandı. Mersin Marina ve 1-2 ay içerisinde bitmesi beklenen Kumkuyu Marinası’nın da bir an önce aktif olarak faaliyete geçmesini beklediklerini belirten Özbenli, her iki marinanın faaliyete geçmesiyle Mersin’in endüstriyel boyutta katkı alacağına ve bu katkıların da denize bakış açısını değiştireceğine işaret ederek, “Çünkü oralardan gelen kazançlar belki tersanecilik boyutuna belki bir yat yapım yerine, mega inşaatlara karşı bakış açısını değiştirir. İnsanlar tersaneyi kirlilik yaratan bir yer olarak görüyorlar. Halbuki bugünkü teknolojide bunun kirlilik yaratması söz konusu değil. Çoğu uluslararası çok geniş bir mevzuat çerçevesi var. Siz bu uluslararası anlaşmalara, sözleşmelere uymadan bunları yapamazsınız. Uyduğunuz takdirde de kirlilik yaratılmaz” şeklinde konuştu. “Kentin Geleceğine Sadece 2 Ay Gelip Kalanlar Karar Veremez” Aslında Mersin’in tersanecilik trenini kaçırmadığını da ifade eden Özbenli, Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın şehrin planlamasında bu konuları ön plana çıkartması gerektiğini söyledi. Mersin’in 1/100 binlik çevre düzeni planının hala tamamlanmadığını anımsatan Özbenli, şöyle konuştu: “Limancılık, iskelecilik veya tersanecilik boyutuyla baktığınız zaman bunlar 1/100 binlik planda yer almıyor. Bugün Mersin’in böyle de bir sorunu var. Öncellikle 1/100 binlik planda yer alacak, daha sonra 5 binlik planlarda yer alacak. Siz ona bakacaksınız, limanı, iskeleyi ona göre yapacaksınız. Şimdi mevcut SEKA limanını limancılık yapılmasın diye neredeyse çıkartmak istiyorsunuz. Niye? Oradaki bir bölüm insan bunu böyle istiyor diye. Bir devletin, bir kıyı kentinin limanının kapatılmasını istemesi kadar absürt bir şey olabilir mi? Bir liman kapatılır mı? Liman dünyaya açılan kapınız sizin. Limanın kapatılması demek, orayı öldürmek demek, oradaki insanların ekonomiden elini eteğini çekmesini istemek demek. Bunu isteyen insanlar Anadolu’nun başka taraflarından ununu eleyip eleğini duvara asmış, buraya geldiğinde artık denizi sadece seyreden insanlar. Mersin’in geleceğine kiracıların değil Mersin’in sahiplerinin karar vermesi lazım. Mersin’de nerede yatırımın yapılacağı konusu, senede 2 ay buraya gelen insanın karar vereceği nokta değildir. Kiracılar değil, buranın mülk sahipleri karar verecek. 2 ay burada kalan insanın buranın geleceğini planlama hakkı da yoktur, haddi de değildir. Kimse kusura bakmasın.” 7 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Mavi Kart Uygulamaları Çeşme’de Değerlendirildi Mavi Kart Uygulamalarını Değerlendirme Çalıştayı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İMEAK Deniz Ticaret Odası işbirliğinde, İMEAK DTO İzmir Şube Başkanlığı ev sahipliğinde gerçekleştirildi. İlki 12-14 Aralık 2013 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen ‘Mavi Kart Uygulamalarının Değerlendirilmesi Çalıştayı’nın ikincisi 17-18 Nisan tarihleri tarihlerinde Çeşme’de gerçekleştirildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müşteşar Yardımcısı Prof.Dr. Mehmet Emin Birpınar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halim Mete, Ulaştırma Denizcilik Haberleşme Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve İMEAK DTO yetkililerinin katılımıyla gerçekleşen çalıştaya Mersin Deniz Ticaret Odası’nı (MDTO) temsilen Genel Sekreter Yardımcısı Kpt. Halil Delibaş katıldı. Program SETUR Çeşme Marina’da yapılan Mavi Kart Açılış Töreni ile başladı. Otomasyon sisteminin hizmete alındığı açılışta katılımcılara sistemin çalışma prensipleri hakkında da bilgi verildi. İki gün devam eden toplantının açılışında konuşan İMEAK DTO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, bütün gemilerin atıklarının etkin olarak takibini sağlamak amacıyla hayata geçirilen Mavi Kart sisteminin, en kısa sürede tüm bölgelerde uygulanması gerektiğini söyledi. TOBB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halim Mete ise, denizde bulunan araçların denizi kirletme oranlarının yüzde 5 olduğunu belirterek, atık alımlarında muhakkak yerel yönetimlerle ortaklaşa çalışılması gerektiğini söyledi. “Denizden ekmek yiyen bizler, temiz deniz istiyorsak bu toplantıları yapmalıyız” diye konuşan Mete, İMEAK DTO olarak bu işin arkasında olduklarını, insanları denizden soğutmadan bir şeyler yapılması gerektiğini belirtti. Çalıştayda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Muğla ve Antalya Valilikleri, SGK, İDO, İMEAK DTO, Mersin Deniz Ticaret Odası ve İMEAK DTO’nun İzmir, Bodrum, Marmaris, İskenderun, Antalya ve Fethiye şubeleri yetkililerince Mavi Kart Sistemi kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar hakkında sunumlar yapıldı. 2 gün süren çalıştayda, uygulamaların teknik alt yapılarının gözden geçirilerek, kapasite geliştirilmesi ve atık alım uygulama alanlarının genişletilmesi, teknik ve operasyonel ihtiyaçların belirlenmesi için görüş alışverişinde bulunuldu. Çalıştayda dile getirilen görüşlerden bazıları şöyle: • Gemi tanımı kapsamına giren küçük teknelerin bir kısmında pissu tankı olmadığından, bu tür teknelere sadece özel bir çöp poşeti dağıtılarak, denizde kaldıkları sürece oluşan atıklarını toplamaları sağlanmalıdır. • Atık Alım Gemileri için uygun maliyetli tip proje üretilmelidir. • Atık verme işlemlerinde amatör denizcilere verilen hizmetlerde 8 yüksek maliyetlerin önlenerek motivasyonlarının azaltılmaması ve bu hizmete alışmalarının sağlanması amacıyla 1-2 yıllığına bu şahısların teknelerine hizmet verecek atık kabul tesislerinin ve atık alma gemilerinin sübvanse edilmesi için mevcut imkanlar araştırılmalı ve konunun uygulanabilirliği denetlenmelidir. • Mavi kart sistemi kapsamında yer alan teknelere uygulanacak atık alım hizmeti ücretlerinin yeniden değerlendirilerek revize edilmesi amacıyla komisyon kurulmalıdır. • Çevre Kanunu uyarınca Mavi Kart ibraz edemeyen teknelere kesilen cezaların bazı durumlarda tekne fiyatından daha fazla olabilmesinden dolayı, Çevre Kanunu’nun 20. maddesinin (ı) bendinde yer alan GRT’ye göre idari ceza uygulanmasına benzer bir yaptırım usulüne ilişkin bir çalışma yapılmalıdır. N E Y E R İ A L K G M C E EL ! K E • Büyükşehir belediyelerinin konuya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmeleri için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. • Mersin’de Mersin Deniz Ticaret Odası koordinasyonunda bir toplantı düzenlenmelidir. • Mavi Kart uygulamaları pissu esaslı olarak uygulanmalı, diğer atıklar bu kapsam dışında değerlendirilmelidir. • Balıkçı barınaklarının, atık alımla ilgili önemli sorunları bulunmaktadır, bunlar ilgili kurumlar nezdinde değerlendirilerek çözülmelidir. Mavi Kart Sistemi Mavi Kart Sistemi, bütün gemilerin atıklarının etkin olarak takibini sağlamak amacıyla elektronik ortamda veri girişinin ve kontrolünün sağlanacağı uygulamadır. Uygulama kapsamında; balıkçı barınakları, yat limanları, çekek yerleri ve buna benzer platformlar; Mavi Kart uygulaması için gerekli atık alım bilgilerinin yüklenebileceği sistem altyapısını kurmak ve atık alım noktalarını tesis etmekle yükümlüdürler. 9 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 MDTO’DAN HABERLER Marinacılar Mersin’de Buluştu İMEAK Deniz Ticaret Odası Marina İşletmeleri Meslek Gurubu Koordinasyon Toplantısı Mersin’de gerçekleştirildi. MDTO’DAN HABERLER mızın çarşısı olmasını tercih ederiz. Mersin Marina daha çok bir AVM olarak çalışıyor. Deniz kısmı ile fazla ilgilenilmemiş ama marina yönetimi şu anda görevlendirdiği kişilerle, bizlerle de iletişimini arttırarak daha çok yol kat edecek ve ileriye dönük marina hüviyetine sahip olacaktır. Kumkuyu da bu şekilde çalışıyor. Biz birlikte çalışarak bölgemizde marinacılığın ve deniz turizminin gelişmesi adına elimizden gelen tüm gayreti göstereceğimizi ifade ediyoruz” şeklinde konuştu. Özbenli’nin konuşmasının ardından Genel Sekreter Yardımcısı Kaptan Halil Delibaş tarafından Mersin’deki denizcilik faaliyetleri ve bölgedeki yük hareketlerine ilişkin kısa bir sunum yapıldı. Toplantı bitiminde İMEAK DTO yetkilileri Meclis Başkanı Cem Kaptanoğlu ile Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan’ın selamlarını iletti. İMEAK DTO İzmir Şubesi Meclis Başkanı Geza Dolough Genel Sekreter Özbenli’ye günün anısına bir plaket takdim etti. Dolough İMEAK ve Mersin Deniz Ticaret Odalarının deniz turizmi konusunda birlikte çalışabileceklerini kaydetti. MDTO yetkilileri tarafından tüm katılımcılara MDTO’nun 25. yıl madalyası ile Yazar Mehmet Mazak’ın “Osmanlı Deniz Ticaretinin Yükselen Değeri Mersin” adlı kitabı hediye edildi. Katılımcılar programın öğleden sonraki bölümünde Mersin Marina’yı gezerek, Genel Müdür Sami Erol’dan bilgi aldılar. Daha sonra Marina Meslek Grubu Üyesi Temsilcileri ile 45 Nolu Meslek Komitesi Üyeleri arasında “Ön Hazırlık Toplantısı gerçekleştirildi. 11 Nisan’da 3 ayrı oturum halinde düzenlenen Koordinasyon Toplantısı ise Mersin Hilton Oteli’nde gerçekleştirildi. İMEAK Deniz Ticaret Odası 45 Nolu Genişletilmiş Marina İşletmeleri Meslek Gurubu 2014 yılı 1. Koordinasyon Toplantısı 10-11 Nisan 2014 tarihlerinde İMEAK DTO koordinasyonunda, Mersin Deniz Ticaret Odası ve Mersin Marina ev sahipliğinde Mersin’de gerçekleştirildi. Koordinasyon toplantısına kamu kurumlarının, marina işletmelerinin, Mersin ve İMEAK Deniz Ticaret Odalarının temsilcileri katıldı. Programın ilk günü Mersin Deniz Ticaret Odası’nı (MDTO) ziyaret eden katılımcılar, MDTO yetkilileri tarafından karşılandı. Burada kısa bir konuşma yapan MDTO Genel 10 Sekreteri Korer Özbenli, konukları MDTO ve Mersin Marina ev sahipliğinde Mersin’de ağırlamaktan mutluluk duyduklarını söyledi. Mersin’de Kumkuyu ve Mersin Marina olmak üzere iki marina olduğunu hatırlatan Özbenli, düzenlenen koordinasyon toplantısının bu marinaların gelişmesi ve sektörce tanınması açısından yararlı olacağını düşündüğünü belirtti Marinacılıktaki en büyük sorunun farklı bakanlıklar arasındaki yetki ve sorumluluk karmaşası olduğunu ifade eden Özbenli, konuşmasında “İtalya’nın 6 bin 500 kilometrelik kıyı şeridinde 380 marinası oldu- ğunu biliyoruz. İspanya’nın 500 kilometrelik kıyı şeridinde 96 tane marinası var. Keza Hırvatistan’ın 5 bin 800 kilometre civarındaki kıyı şeridinde 50 civarında marinası var. 2012 sektör raporuna göre, Türkiye’de 40-42 tane marinamız olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullanarak Türkiye’deki marina sayısının yetersizliğine işaret etti. “Mersin’in marina kapasitesi Türkiye kapasitesinin %8’i civarındadır” diyen Özbenli Mersin Marina’nın fonksiyonel olarak kullanılmadığını belirterek “ Biz denizciler olarak marinanın fonksiyonel olmasını istiyoruz. Çarşımızın marinası olmasındansa marina- 11 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 MDTO’DAN HABERLER 23 Nisan Egemenlik Kupası Yarışları’na MDTO Desteği Mersin Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğünce 23 Nisan Ulusal ve Egemenlik Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında yüzme, tenis, muay thai ve satranç müsabakaları gerçekleştirildi. Mersin Deniz Ticaret Odası’nın da destek verdiği yüzme müsabakalarında öğrenciler kıyasıya yarıştı. 19-20 Nisan tarihlerinde Olimpik Yüzme Havuzunda gerçekleştirilen yüzme yarışları 9-10 Yaş Bayan, 9-10 Yaş Erkek, 11-12 Yaş Bayan, 11-12 Yaş Erkek ve 13+ Yaş Bayan, 13+ Yaş Erkek yaş gruplarında yapıldı. Müsabakaların ilk gününde öğrenciler 50m serbest, 100m sırtüstü, 50m sırtüstü, 200m serbest ve 4x50m serbest bayrak kategorilerinde mücadele verirken, ikinci gün 50m kelebek, 200m karışık, 50m sırtüstü, 100m sırtüstü ve 4x100 m serbest bayrak yarışları gerçekleştirildi. MDTO’DAN HABERLER Toros Üniversitesi’nden Ticaret ve Lojistik Çalıştayı Toros Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Öğrenci Topluluğu 25 Nisan 2014 tarihinde Ulusal Ticaret ve Lojistik Çalıştayı düzenledi. Öğrencileri sektör temsilcileri ile buluşturmak ve sektörel bilgilendirme yapmak amacıyla düzenlenen çalıştayda Mersin Deniz ticaret Odası (MDTO) Genel Sekreter Yardımcısı ve Mersin Lojistik Platformu Genel Sekreteri Kpt. Halil Delibaş Uluslararası Sözleşmeler ve Lojistik Kalkınma Planları konulu bir sunum yaptı. Toros Üniversitesi Bahçelievler Kampusu’nda düzenlenen çalıştaya Toros Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tayyar Şen, öğretim üyeleri, sektör temsilcileri ve öğrenciler katıldı. Yarışların sonunda ilk 3’e giren sporculara madalya, ilk 3’e giren kulüplere ise kupa verildi. Mersin Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Vekili Ahmet Tarakçı yaptığı açıklamada “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Kardeşlik Haftası etkinlikleri içerisinde öğrencilerimizle bir araya geldik. ‘23 Nisan Egemenlik Kupası’ adı altında ilimizde ve ilçelerimizde düzenlemiş olduğumuz müsabakalarla, çocuklarımız için anlamlı bu günde elimizden geldiğince katkı sağlamaya çalıştık. Bu sayede çocuklarımızın bir nebze de olsa yüzünü güldürebildiysek ne mutlu bizlere” dedi. Açılışta konuşan Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Ahmet Özer, tarım, turizm ve ticaret kenti olan Mersin’in aynı zamanda bir teknoloji kenti olması gerektiğini söyledi. Konuşmasında Mersin’in lojistik açıdan çok önemli bir noktada olduğu halde bu konuda önemli adımlar atılmadığına ve halen eksikleri olduğuna değinen Özer, ticaretin kalbinin lojistik olduğunu belirterek, burada üniversitelere iki önemli görev düştüğünü söyledi. “Dünyada bu işi yapacak bilgiyi üretmemiz ve bu bilgiyi kullanıcısıyla buluşturmamız gerekiyor” diyen Prof.Dr. Özer, bilgiyi üretirken ülkeyi yönetecek nitelikli insan kaynağının da yetiştirilmesi gerektiğini, Toros Üniversitesi olarak lojistikte bilgi üretme ve nitelikli insan gücü yetiştirme açısından ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını kaydetti. Toros Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tayyar Şen ise, lojistiğin günümüzün yükselen yıldızı olduğunu söylediği konuşmasında, ülkenin ve bölgenin ihtiyacı olan bu sektöre gerekli donanımlara sahip mezunlar yetiştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Lojistik Bölümünün bu sene ilk mezunlarını vereceğini ifade eden Şen, öğrencilerinin bu işe hazır olduklarını gözlemediğini ve bundan gurur duyduğunu vurguladı. Açılış konuşmalarının ardından sektör temsilcilerinin sunumlarının izlendiği oturumlara geçildi. Tüm gün süren çalıştayda; MDTO’dan Yeni Bir Kitap Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Araştırmacı-Yazar Osman Öndeş’in kaleme aldığı ‘Refah Faciası’ adlı eseri yayımlıyor. MDTO kültür yayınlarına bir yenisini daha ekliyor. Araştırmacı-Yazar Osman Öndeş tarafından kaleme alınan ve hazırlık çalışmalarında son aşamaya gelinen Refah Faciası adlı eser kısa süre içinde okurlarla buluşacak. Yazar Öndeş eserinde, 23 Haziran 1941 günü Mersin’den açıldıktan kısa bir süre sonra batırılan Refah Şilebi’nin 12 hazin öyküsünü okuyucularla paylaşıyor. 2006 yılında yayımlanan “Refah’ı Kim Batırdı? “ adlı eserinde aktardığı bilgi ve belgeleri, fotoğraflar, mahkeme tutanakları, kazadan kurtulan denizcilerin notları ve hiçbir yerde yayınlanmayan ifadeleriyle bu eserinde daha da zenginleştirilmiş olarak okuyucularına sunuyor. Lojistik Derneği (LODER) Onursal Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tanyaş, ‘Tedarik Zinciri Yönetimi’, G&C Shipping Genel Müdürü Gül Erturhan ‘Sektörde Kadın Girişimciliği’, C. Steinweg Levant A.Ş Şube Müdürü Bora Güner ‘Mersinde Ticaret ve Lojistik Potansiyeli, CEYNAK yetkilisi Fatma Avcı ‘CEYNAK'ta Genel İşleyiş, LODER yetkilisi Aydan Bilgel ‘Lojistikte Kalite Standartları’ MDTO Genel Sekreteri Kpt. Halil Delibaş Uluslararası Sözleşmeler ve Lojistik Kalkınma Planları’ Toros Üniversitesi’nden Ferudun Gündüz ‘Gümrükleme ve Gümrük Müşavirliği’, Mersin Serbest Bölge Müdürü Edvar Mum, Mersin’de ‘Ticaret Potansiyeli ve Serbest Bölge'nin Rolü’ Mersin Ticaret ve Sanayi Odası temsilcisi Fevzi Filik ‘Mersin Lojistik Merkezi Hakkında Genel Bilgi’ Akdeniz İhracatçı Birlikleri Temsilcisi Dr. Sami Süygün ‘Uluslararası Ticaret Alanında Kamu ve Özel Sektörde Kariyer İmkanları’ Mars Lojistik yetkilisi Muzaffer Büker ‘Taşımacılıkta Optimizasyon’ konulu sunumlarını gerçekleştirdiler. 13 MERSİN DENİZ TİCARETİ MDTO’DAN HABERLER NİSAN 2014 TAREKS Uygulaması Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından gönderilen 17.04.2014 tarih ve 0412/8195 sayılı yazıda; Ekonomi Bakanlığı'nın 08.04.2014tarih ve 24847 sayılı yazısında; 31.12.2013 tarih ve 28868 sayılı (ikinci mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İthalat Rejimi Kararına Ek Karar’ın Eki Kullanılmış veya Yenileştirilmiş Olarak İthal Edilebilecek Bazı Maddelere İlişkin Tebliğ’in (İthalat: 2014/19) 12’nci maddesinde, bu Tebliğ’in EK-1/A ve EK-1/B listeleri kapsamı eşya ile CIF birim kıymetleri EK-2’de belirtilen değerlerin üzerinde olan eşyanın ithaliyle ilgili tüm işlemlerin TAREKS (Dış Ticarette Risk Esaslı Kontrol Sistemi) üzerinden yapılacağı, 14’üncü maddesinde ise söz konusu TAREKS uygulaması ile ilgili 12’nci maddenin 01.05.2014 tarihinde yürürlüğe gireceği hükmünün amir olduğu ifade edilmiştir. Bu çerçevede, anılan Tebliğ’in EK-i/A ve EKl/B listeleri kapsamı eşya ile CIF birim kıymetleri EK-2’de belirtilen değerlerin üstünde olan eşyanın ithaliyle ilgili tüm işlemlerin 1 Mayıs 2014 tarihinden itibaren TAREKS üzerinden yapılacağı belirtilmiştir. C M Y CM MY CY CMY K 14 15 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 KISA KENT HABERLERİ Mersin’de 23 Nisan Törenlerle Kutlandı Mersin’de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, düzenlenen törenlerle coşkuyla kutlandı. 23 Nisan kutlamalarında ilk tören sabah saatlerinde Cumhuriyet Alanı’nda yapıldı. Törene gaziler ve protokol üyeleri katıldı. Kutlamalar Mersin Marina’daki Amfi Tiyatro’da devam etti. Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanlığı Bandosu’nun konseriyle başlayan etkinliklerde öğrenciler şiirler okudu. Kutlamalarda Mersin İzci Kulüpleri’nin okulların gösterilerinin yanı sıra TRT Çocuk Korosu’nun Türk Halk Müziği konseri, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Çocuk Ritmik Jimnastik Grubu’nun gösterisi ve Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin konseri yer aldı. Diğer taraftan aralarında CHP,ADD, ÇYDD, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Eğitim-İş Sendikası ve TEMA Mersin şubelerinin üyelerinin de bulunduğu bazı demokratik kitle örgütleri, Cumhuriyet Alanı’nda yapılan resmi törenin ardından 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı alternatif törenle davul zurna eşliğinde halay çekerek kutladılar. Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ise 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yayınladığı bir mesajla kutladı. Mesajında, 23 Nisan 1920’nin Türk milletinin işgal altındaki ülkede istiklal mücadelesini başlatarak egemenliğini eline aldığı, vatanına sahip çıktığı tarihi bir günü simgelediğini vurgulayan Güzeloğlu, “Bugün, milletin istiklalinin yine milletin azim ve kararıyla sağlandığı gündür. Küçükten büyüğe hepimizin büyük coşku yaşadığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 94'üncü yılını idrak edeceğimiz bugün, milletimiz için çağ dönümü anlamı taşımaktadır” dedi. Türk milletinin, istiklal mücadelesinde topyekun hareket ederek, birlik ve beraberliğinden aldığı güçle imkansızı başardığının alıntı çizen Güzeloğlu, TBMM’nin bu tarihi süreci çok iyi yönettiğini ve milli mücadelenin kalbi olduğunu kaydetti. Güzeloğlu, “Yüce 16 Meclis, varlığıyla, onurlu duruşuyla, cesur kararlarıyla, bu mücadeleyi yürütenlere güç verirken, aziz milletimizin de sesi, umudu ve rehberi olmuştur. Büyük askeri zaferleri kazanan, Cumhuriyeti ilan eden ve onu demokrasiyle taçlandıran TBMM, gerçekleştirdiği reformlar ve aldığı tarihi kararlarla milletimizin makus talihini değiştirmiş, Türkiye’nin yarınlarını şekillendirmiştir. Bu yönüyle TBMM, demokrasimizin ve ulusal egemenliğin sembolü haline gelmiş, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesi de Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmuştur” ifadelerini kullandı. 23 Nisan’ın aynı zamanda dünyadaki çeşitli ülke çocuklarının katılımıyla kutlanan ilk ve tek çocuk bayramı olduğuna dikkat çeken Güzeloğlu, şunları kaydetti: “Dünyada 23 Nisan'dan başka 17 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Olcar:”Verilen Vaatler Yerine Getirilmezse Hedeflediğimiz Yollara Gidemeyiz” çocuklara armağan edilen hiçbir bayram yoktur. Devletimizin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine yükselme hedefinin gelecekteki bekçileri, milletimizin aydınlık yarınlarının kucaklayıcısı çocuklarımız, en büyük zenginliğimiz ve umudumuzdur. Bu duygu ve düşüncelerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ilk Meclisimizin üyelerini ve milli mücadele kahramanlarımızı saygı ve rahmetle anıyor, sevgili çocuklarımızın bayramlarını en içten duygularımla kutluyorum. Ayrıca bugünün dünyanın bütün çocuklarına barış ve mutluluk getirmesini diliyor ve dünyanın dört bir yanından ülkemize gelen çocukları sevgiyle kucaklıyorum.” Mersin Turizm Platformu Başkanı Numan Olcar, yaptıkları çalışmalarla kente gelen turist sayısını 540 binlere çıkarmalarına rağmen, havaalanı inşaatının durması ve Tarsus-Kazanlı Turizm Bölgesi’nde inşaata bile başlanmamasına tepki gösterdi. Olcar, kent yöneticilerinden verdikleri sözleri yerine getirmelerini isteyerek, “Aksi takdirde turizmde hiçbir ilerleme kaydedemeyiz” dedi. Sahil Güvenlik Akdeniz Bölge Komutanlığı Kapılarını Öğrencilere Açtı Sahil Güvenlik Akdeniz Bölge Komutanlığı ise, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında, Mersin'deki öğrencilere kapılarını açtı. Sahil Güvenlik Akdeniz Bölge Komutanlığı tarafından yürütülen 'Alo 158 ile Güvendesiniz' projesi kapsamında, Mersin'deki öğrencilere yönelik tanıtım etkinliği düzenlendi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri ile birleştirilen faaliyetler çer- çevesinde, Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın tanıtımı, denizciliğin sevdirilmesi ve 'Alo 158' Sahil Güvenlik İhbar Hattı'nın bilinirliğinin yaygınlaştırılmasına yönelik öğretmen ve öğrencilere bilgiler aktarıldı. Ayrıca, ziyarette bulunan öğretmen ve öğ- rencilere Sahil Güvenlik botu gezdirildi, Sahil Güvenlik Komutanlığı ekiplerinin icra ettiği görevler hakkında bilgiler verildi. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin denizcilik faaliyetlerinin önemine vurgu yapılan etkinliğin, daha sık tekrarlanacağı ifade edildi. (İHA) Mersin’de Kocamaz Dönemi 30 Mart 2014 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nin ardından Türkiye’deki yerel yönetimler belirlendi. İlçeler ve Belediye Başkanları Akdeniz Belediyesi Eş Başkanları: M.Fazıl Türk ve Yüksel Mutlu (BDP) Yenişehir Belediyesi: İbrahim Genç (CHP) Toroslar Belediyesi: Hamit Tuna (MHP) Mezitli Belediyesi: Neşet Tarhan (CHP) Erdemli Belediyesi: Mükerrem Tollu (MHP) Silifke Belediyesi: Mustafa Turgut (CHP) Tarsus Belediyesi: Şevket Can (MHP) 30 Mart yerel seçimlerinde Mersin’de seçmenler Büyükşehir Belediye Başkanlığı için tercihlerini Burhanettin Kocamaz’dan yana kullandı. 15 yıl Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Macit Özcan 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ardından görevi MHP’li Burhanettin Kocamaz‘a devretti. MHP, il genelinde Büyükşehir Belediyesi ile 8 ilçede seçimi alırken, CHP 3 ilçede AKP ve BDP ise birer ilçede seçimi kazandı. 18 KISA KENT HABERLERİ KISA KENT HABERLERİ Mut Belediyesi: Nebi Yılmaz (MHP) Gülnar Belediyesi: Ahmet Güner (MHP) Aydıncık Belediyesi: Ferat Aktan (AKP) Anamur Belediyesi: Mehmet Türe (MHP) Çamlıyayla Belediyesi: İsmail Tepebağlı (MHP) Bozyazı Belediyesi: Mehmet Ballı (MHP) Turizm Platformu Başkanı Olcar, Mersin’de turizmi geliştirmek için yaptıkları çalışmalarla ilgili İHA muhabirine açıklama yaptı. Mersin’in turizmle ilgili vizyonuna 2007’den itibaren başladığını ifade eden Olcar, bu süreç içerisinde turizm yönünde yükselmenin temel hedefleri olduğunu kaydetti. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede yaşanan siyasi konjonktürlere rağmen, 2007’de 80 bin olan turist sayısını 2013 itibariyle 540 binlere çıkarttıklarını dile getiren Olcar, bu yıl da güzel bir turizm sezonu beklediklerini vurguladı. Kruvaziyer turizmine yönelik çalışmaları kapsamında bu yılın ilk gemisinin 3 Nisan 2014 tarihinde Silifke ilçesine bağlı Taşucu Limanı’na geldiğini bildiren Olcar, yıl içinde 7-8 kruvaziyer gemisinin daha Mersin’e geleceğini söyledi. Ayrıca 2012 yılında başladıkları kara turizmi çerçevesinde yaptıkları çalışmalarda da somut sonuçlar almaya başladıkları bilgisini veren Olcar, büyük bir tur firmasının Mersin’e 9 tur düzenleyeceğini ifade ederek, “Her bir turun 9’ar kere bölgemize geliyor olması, yaptığı 2 gecelemelerle aşağı yukarı 3 bin 600 gecelemeden bahsediyoruz. Bu turda bir turistin ortalama harcadığı parayı 200 Euro’dan hesapladığınız zaman biz burada 700-800 bin Euro’luk bir bedel görüyoruz, sadece bir turda. Bu bizim esnafımızın cebine girecek olan para. Turlar 28 Nisan 2014 itibariyle başlıyor ve 21 Eylül’e kadar bu program sürecek” diye konuştu. Olcar, havayolunda Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın gücünü de kullanarak özel bir havayolu şirketini ikna ettiklerini, şirketin yaklaşık 1 yıldır Adana’dan Diyarbakır, Elazığ, Bursa, Bodrum, Dalaman, Gazipaşa ve Lübnan’a uçuşlar gerçekleştirdiğini anlatarak, “Ancak, havaalanı, karayollarımız ve turizm yatırımlarında bize vaat edilenler, yapılacağı söylenenler kesinleşirse çok daha iyi sonuçlar alacağız. Sonuçta platform olarak başlattığımız özel sektörden kamuya kadar herkesin üyesi olduğu bu proje amacına ulaşmıştır. Biz mevcut imkanlarımızı kullanarak en üst seviyelere getirebilecek olan çalışmaların detaylarını aştık. Tataristan gibi bir destinasyona da burnumuzu çevirdik” ifadelerini kullandı. “Havaalanı inşaatında otlar yükseliyor” Havaalanının turizm için olmazsa olmaz bir ulaşım olduğunun altını çizen Olcar, Mersin’de yapımına başlanan Çukurova Bölgesel Havaalanı’nda inşaatın durduğunu söyledi. Bu duruma tepki gösteren Olcar, “Havaalanının tamamlanmaması ve şu andaki gibi içinde artık otların yükseldiği bir noktaya geçmesi bizi demoralize ediyor. Şu anda inşaat durmuş durumda ve çalışmalar maalesef istenilen düzeyde gitmiyor. Biz, bu ihalenin olduğu gün ihaleye 16 firmanın gelip de 15 firmanın katılmayıp bir firmanın katılmasının sonuçlarının sorgulanması gerekir derken, sebebi buydu. Çünkü gördük ki, eğer o noktada 15 firmanın ihaleye neden girmediği araştırılsaydı belki bu firmalarla alakalı olan şeylerde ön tedbirler alınırdı ve bizim 2014’te hizmete girmesini beklediğimiz havaalanı hala ucu belirsiz bir noktada olmazdı. Dolayısıyla bu noktada büyük eksikliğimiz var. Havaalanı olmak zorunda” şeklinde konuştu. Mersin’deki en büyük eksikliğin, devletin ya da şehrin yöneticilerinin söz verdiklerini yerine getirmemeleri olduğuna işaret eden Olcar, Tarsus-Kazanlı Turizm Bölgesi’nde de aynı durumun söz konusu olduğuna dikkat çekti. “Gemilerle gelen turistlerkente kişi başı ortalama 70 Euro bırakıyor” Numan Olcar, kruvaziyer turizmine yönelik açıklamalarda da bulundu. Gemilerle gelen turistlerin kente kişi başı ortalama 70 Euro bıraktığını söyleyen Olcar, “Peki, daha fazla turist çekmek için kent yöneticilerinin verdikleri sözlere ne oldu?” diye sordu. 19 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Turizm Platformu Başkanı Olcar, Mersin’de geçen yıldan itibaren başlayan kruvaziyer turizminin beklentileri karşılamadığı, insanlarda boş umutlar oluşturulduğu ve gelen gemilerdeki turistlerin kent esnafına hiçbir getirisinin olmadığı gibi eleştirilerinin desteği olmayan eleştiriler olduğunu söyledi. Kruvaziyer turizmine yönelik çalışmalar kapsamında bu yılın ilk gemisinin 3 Nisan 2014 tarihinde Silifke ilçesine bağlı Taşucu Limanı’na geldiğini hatırlatanOlcar, turizmle ilgili çalışmaları kıyılara da yaydıklarını ve sadece kent merkezine değil, ilçelere de bu gemileri getirmeye çalıştıklarını ifade etti. Olcar, daha büyük gemilerin mecburen Mersin Limanı’na yanaştıklarını, yıl içinde 7-8 kruvaziyer gemisinin daha Mersin’e geleceğini kaydetti. Geçen yıl Mersin’e bir ayda 3 geminin birden geldiğini, bazı gemilerin kentte 2-3 gün kaldığını anlatan Olcar, “Bu proje başladığından bu zamana kadar Mersin’e gelen gemi sayısı 13’ü geçti. Üstelik bu gemiler, bölgemizde şu anda var olan konjonktüre ve risklere rağmen geliyorlar” dedi. Gemiyle gelen turistlerin kenti gezmeden ayrıldıkları eleştirisine, Mersin’de harcadıkları para miktarıyla karşılık veren Olcar, “Gemi geldiği zaman, gemide bulunanların üçte biri tura gidiyor, üçte ikisi mutlaka şehri gezmeye geliyorlar. Gemiden inenlerin yaptıkları harcamalarla kente bıraktıkları para, kişi başına aşağı yukarı 70 Euro civarında. Bunun ölçümleri de alışverişlerinde aldıkları ‘taxfree’lerden çok rahat olarak da ispatlanıp görülebilir.” diye konuştu. 20 KISA KENT HABERLERİ “Kent yöneticilerinin verdikleri sözlere ne oldu?” “Ancak bu eleştirilerin şu noktadaki payı gerçek olabilir; inenler dışında hala geminin içinde kalan insanlar var mı, evet var ama bu insanların da karaya çıkmaları benim elimde ya da sektörün elinde olan bir şey değil” diyen Olcar, turisti gemiden indirmenin yolunun tarihi binaların restorasyonundan yürüyüş yollarına kadar yapılacak düzenlemelerden geçtiğinin altını çizdi. Bu noktada kent yöneticilerini sorumlu tutan ve verdikleri sözleri anımsatan Olcar, “Kentin bütününün, başta Büyükşehir Belediyesi’nin, Valisi’nin çevrenin güzelleştirilmesi, bir takım tarihi binaların restore edilmesi, turiste atraksiyon sağlayabilecek ve artı olan değerleri de yapması gerekir. Onlar onu yapmazsa gelen turist gemiden inmeyebilir doğal olarak. Bu insanlar maddi gücü olan, para harcayacak yaşlı insanlar. Birçoğu da engelli. Bu insanlar gemiden indikten sonra İnönü Bulvarı’ndan 50 santimlik tretuvardan karşıya geçemiyorlar. Nasıl şehri gezecekler? Yani tekerlekli sandalyedeki zengin bir adam para harcayacak, nasıl gezecek kenti? Siz yürüyerek gezemiyorsunuz. 2012’den beri, Latin İtalyan Katolik Kilisesi’nden başlayıp Çamlıbel’e kadar eski Mersin’i hayata geçirme, yürüme güzergahı, rahat rahat yaşlı insanların gezebilecekleri bir rota için bu kentin yöneticileri söz vermemiş miydi? Ne oldu bu Tarihe Gülümseyen Mersin projesi? Validen Büyükşehir Belediye Başkanına kadar herkes bunun sözünü verdi. Şimdi soruyorum, ne oldu bu proje?” ifadelerini kullandı. “Çok ciddi rekabet gücümüz oluşacak” Kente daha fazla gemi ve turist çekebilmek için yapılması gerekenleri de anlatan Olcar, şunları söyledi: “Havalimanı yapmak belki bizim elimizde olmayabilir ama Çamlıbel Barınağı’nın orada planlanmış, projesi de hazır olan ve 2 gemiye aynı anda hizmet verecek bir kruvaziyer iskelesi yapılması fevkalade elzemdir. Biz bunu gösterdik, yani yapabiliyoruz, gemileri, turistleri getirebiliyoruz. Bakın bu olanaksızlıklara karşın yapabiliyoruz. Burnumuzun dibinde savaş, risk bölgesi var ve biz 3 Nisan’da Hamburg gemisini getirdik. Bu sezonda daha 7-8 gemi gelecek. Ama gerekli düzenlemeler yapılırsa ve bu savaş birdenbire bittiğinde bütün bu limanların içerisinde çok ciddi rekabet gücümüz oluşacak. O zaman biz burada aynı zamanda aktarma limanı olacağız. Yani Mersin’den kalkan bir gemi buradan Lazkiye, Beyrut, Aleksandra (İskenderiye), Port Sait, Limasol, Alanya ve Mersin güzergahını izleyerek bütün Doğu Akdeniz’i dolaşıp gelecek. Mersin bu nokta içerisine şıp diye düşmedi, 2 yıl içerisinde Mersin, Akdeniz Kruvaziyer Limanları Birliği’nin üyesi oldu. Bu çok önemli, Türkiye’deki 6. limandır buna üye olan. İkincisi, Fethiye gibi farklı yerlerden ‘Bu işi nasıl başardınız, bu gemiler buraya nasıl geliyor’ diye bizden bilgi istiyorlar. Biz bunu geçen sene Marsilya’da yaptık, şimdi Fethiye’de de bu konunun açıklamalarını yapacağız. Demek ki, sektör olarak doğru yoldayız.”(İHA) 21 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 DENİZCİLİK HABERLERİ Gemi ve Yat 2014’te Yeni Pazarlara Yelken Açtı Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği genel kurulunda başkanlığa yeniden seçilen Başaran Bayrak, 2014’ü atılım yılı ilan etti. Türkiye’nin ihracatta katma değeri yüksek sektörleri arasında yer alan gemi ve yatta 2014 yurt dışında atılım yılı olacak. Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği Genel Kurulu’nda oy birliğiyle ikinci dönem başkanlığa seçilen Başaran Bayrak, hedeflerinin büyük olduğunu belirterek, Yunanistan’dan Norveç’e, Almanya’dan ABD’ye bu yıl yurt dışındaki ağırlıklarını artıracaklarını ve yeni pazarlara yelken açarak hızlı yol alacaklarını söyledi. Ro-Ro gemileriyle taşınan araç sayısı yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.1 artış gözlemlendi. Sektör kurumsal kimlik kazandı İhracat 1.5 milyar dolara ulaşacak Yeni dönemde, yeni yönetim ve heyecanla uluslararası alanda bili- nirliklerini daha da artıracaklarını kaydeden Bayrak sözlerine şöyle devam etti: “İhracatta geçen yıl yakaladığımız 1.2 milyar dolarlık dış satışı bu yıl 1.5 milyar dolara yükseltmeyi hedefliyoruz. Bu yılı sektör olarak atılım yılı olarak görüyoruz. Bunun için haziran ayında Yunanistan’da başlayacak yurtdışı temaslarımıza Norveç, Almanya, ABD’de devam edeceğiz. Ülkemizde ikili görüşmelere ev sahipliği yapacağız. Yeni pazarlar için yelken açıp hedeflerimizi yakalayacağız.” (Vira Haber) Denizde Dev Birleşme Artan rekabet, lojistik şirketlerini yeni arayışlara yönlendiriyor. Deniz taşımacılığının önde gelen iki şirketi olan Alman Hapag-Lloyd ile Şili merkezli CSAV güçlerini birleştirme kararı aldı cağı, Hapag-Lloyd'un Şili'de de bir "bölge merkezi" açacağı belirtildi. Hapag-Lloyd ile CSAV'ın birleşmesine ilişkin anlaşma Hamburg'da imzalandı. Hapag-Lloyd Yönetim Kurulu Başkanı Michael Behrendt, "Birleşme, 200 gemi ve yıllık 9 milyar Euro ciroyla dünya deniz taşımacılığının en büyük dördüncü şirketini ortaya çıkardı" dedi. Behrendt, anlaşmayı "HapagLloyd tarihinin önemli dönüm noktalarından biri" sözleriyle niteledi. Deutsche Welle'de çıkan haber göre, Hapag-Lloyd ve CSAV şirketlerinden yapılan ortak açıklamada, birleşmeyle ortaya çıkan holdingin merkezinin Hamburg ola- 22 Ro-Ro Taşımacılığı Yükselişe Geçti Ro-Ro gemileriyle taşınan araç sayısı yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.1 arttı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) çatısı altında 2010 yılında kurulan ve en yeni ihracatçı birliklerinden biri olan Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği seçimli genel kurulunu tamamladı. Birlik üyesi 61 firmanın katıldığı seçime tek liste olarak giren mevcut Başkan Başaran Bayrak, oybirliğiyle yeniden başkan seçildi. Bayrak, kısa dönemde sektör olarak kurumsal kimlik kazandıklarını, kamu tarafından kabul gören tüzel kişilik olduklarının altını çizerek, faaliyetlerini anlattı. Bayrak, “Geçen dönemde Fas’a, Rusya’ya sektör olarak çıkarmalar yaptık. Almanya’da, Norveç’te fuarlara katıldık. Kurumsal kimlik çalışmamızla Turquality kapsamına girdik. Gemi ve yat tasarım yarışmaları düzenledik. 4 yıl önce olmayan bir kuruluşu hayata geçirerek uluslararası arenada bilinirliliği olan bir kurum haline geldik” şeklinde konuştu. DENİZCİLİK HABERLERİ Holdingin, rekabet kurumlarından gereken onayı aldıktan sonra sermaye artırımına gideceği, toplam 370 milyon Euro’luk artışın 259 milyon Euro’luk kısmının CSAV tarafından üstlenileceği kaydedildi. Hapag-Lloyd ile CSAV arasında birleşme görüşmelerinin yapıldığına ilişkin ilk haberler geçen yılın sonunda medyaya yansımıştı. Haftalardır devam eden pazarlıkların zorlu geçtiği belirtiliyor. Deniz taşımacılığının sorunları Hapag-Lloyd birleşme öncesi en büyük deniz taşımacılığı şirketleri listesinde 5 ve 6'ıncı sırada anılıyordu. CSAV ise 20'inci sıradaydı. Birleşmeyle ortaya çıkan holding Maersk, MSC ve CMA CGM'nin ardından 4'üncü sırada geliyor. Deniz taşımacılığı, uzun yıllardır başta kapasite fazlası olmak üzere bir dizi sorundan ötürü sıkıntı yaşıyor. Küresel mali ve ekonomik krizin yanı sıra bankaların finansman vermekte temkinli davranması da deniz taşımacılığının diğer sıkıntılı noktaları arasında sıralanıyor. Piyasa şartları şirket yönetimlerini işbirliği arayışına ve rakiplerle birleşme seçeneklerini değerlendirmeye yönlendiriyor. (Kaynak:Vira Haber, Fotoğraf:marinelink.com) Türkiye'de yılın ilk çeyreğinde yurt dışı düzenli hatlarda Ro-Ro gemileriyle taşınan araç sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,1 artarak 104 bin 265'e ulaştı. Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgiye göre, Ocak-Mart döneminde Türkiye'deki limanlara yanaşan 646 Ro-Ro gemisiyle 104 bin 265 araç taşındı. Taşınan araçların geçen yılın ilk 3 ayı- na göre yüzde 1,1 arttığı bu dönemde, yüklerin 51 bin 150'sini gelenler, 53 bin 115'ini ise gidenler oluşturdu. Yılın ilk 3 ayında 121 gemiyle 45 bin 681 aracın taşındığı Pendik/Haydarpaşa-Trieste hattı, gelen gemi ve araç bakımından Ro-Ro taşımacılığında ilk sırada yer aldı. Söz konusu hattı 12 bin 223 araçla Çeşme-Trieste, 9 bin 353 araçla Mersin-Trieste, 6 bin 940 araçla Taşucu-Girne, 6 bin 933 araçla Haydarpaşa-Ilyichevsky takip etti. Taşınan yolcu sayısı, 36 bin 598 olarak kayıtlara geçti.(denizhaber.com.tr) Türk Koster Filosu Yenileniyor Türk armatörleri, dünya deniz taşımacılığının son yıllarda en çok tercih edilen yöntemi olan koster gemilerini yenileyerek pazardan daha büyük pay almak için harekete geçti. Koster Armatörleri ve İşletmecileri Derneği (KOSDER) olarak bir araya gelen yaklaşık 100 armatör, koster filosunun 25.5 yaş ortalamasını yeni gemiler yaparak düşürmek istiyor. Tek tip yapılacak Türk Yıldızı adlı gemilerden ilk etapta 5 bin ton yük taşıyabilen 85 metre uzunluğunda 12 gemi yapımını planlayan dernek, böylece Akdeniz ve Karadeniz’de yıllık 8 milyar dolar olan pazardaki payını arttırmayı amaçlıyor. Bu hamlenin ilk örneği İçdaş’tan Türk Yıldızı 1 adıyla geldi. Yerli mühendislik ve işçilikle üretilen gemi 5.5 milyon dolara Çanakkale Karabiga’daki tersanede üretildi. Türkiye’nin koster filosu eriyor KOSDER Başkanı Salih Zeki Çakır, Türklerin sahip olduğu yaklaşık 400 geminin bulunduğunu ve bunların 25.5 yaş ortalamasında olduğunu vurguladı. Filoda 30 yaşın üzerinde 300’e yakın geminin olduğunu vurgulayan Çakır, şunları söyledi: “Türk koster filosu eriyor, taşıdığımız yük miktarı azalıyor. 2011’de yılda 3.1 milyon DWT pay sahibiyken 2013’te 2.91 DWT’a düştük. Türk Yıldızı adlı tek tip gemi ile filoyu yenileyerek daha fazla söz sahibi olmayı hedefliyoruz. Armatörler olarak Türk Yıldızı gemilerini yaparak iç piyasanın da canlanmasını sağlayacağız. Tuzla, Yalova ve Ereğli’deki tersanelerden birkaçının yılda bir tane Türk yıldızı kosteri yapması iç piyasa için çok önemli bir gelişme olacak.” Gücümüzü artıran hamle Salih Zeki Çakır, “Türk gemi sahiplerinin rekabet gücünün azalmaması için çabalıyoruz. Ukrayna’daki kriz nedeniyle bölgede zaten bir durgunluk var. Taşımacılık Ortadoğu’daki krizi de zor aştı. Akdeniz ve Karadeniz’deki deniz taşımacılığında yüzde 21 pazar payımız var. Yaklaşık 1.6 milyar dolarlık navlun geliri olan armatörlerin Türk Yıldızı adlı gemi modeline geçmesini istiyoruz. Uzun vadeli bir proje ve yılda 12-15 gemi yapma amacındayız. Asıl amacımız 30 yaşın üzerindeki 300 gemiyi yenilemek” diye konuştu. Yaşlanan 300 gemi parçalanmalı Kuru yük taşımacılığında kullanılan koster gemileri, yüzlerce konteynerin içine yerleştirilen binlerce ton yükü taşıyabiliyor. Konteynerlerin dizildiği gemiler uzun denizaşırı seyahatleri yapabiliyor. Türk deniz taşımacılığındaki toplam gemi sayısı 1.550. Bunlardan 730’u ise kuru yük taşımacılığında kullanılan kosterlar. 30 yaşın üzerindeki 300 geminin söküme gönderilmesi ve yerine yeni gemilerin yapılmamasının taşımacılığı olumsuz etkileyeceği belirtiliyor. (Vira Haber) 23 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 DENİZCİLİK HABERLERİ 1500 Denizci İstanbul’da Buluşacak 27 Haziran’da gerçekleşecek olan ‘Bosphorus 2014 Shipbrokers’ 40’ı aşkın ülkeden 1500 denizciyi İstanbul’da buluşturacak. Organizasyon tersaneci, kumanyacı ve ikmalcisine kadar krizdeki denizcilere önemli iş bağlantıları için fırsat sunacak. Gemi Brokerleri Derneği (GBD), İstanbul’da dev bir organizasyona ev sahipliği yapmak için gün sayıyor. 27 Haziran’da yapılacak olan ‘Bosphorus 2014 Shipbrokers, 40 aşkın ülkeden 1500 denizciyi İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde bir araya getirecek. GBD Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Köseoğlu, “Türk denizcilik sektörünün tanıtımına büyük katkı sağlayacak organizasyonumuz, sıkıntılı günler yaşayan tersanecilerimize, kumanyacılarımıza ve ikmalcilerimize önemli iş bağlantıları yakalama fırsatı sunacak” dedi. BIMCO CEO’su Angus Frew de katılımcılar arasında Avrupa ülkeleri, Uzakdoğu ve ABD başta olmak üzere farklı bölgelerinden seçkin denizcilik firmalarını buluşturacak olan Bosphorus 2014 Shipbrokers’a dünyanın önde gelen armatörleri, brokerleri, yük sahipleri, denizcilik acenteleri sigortacılar ve yakıt ikmalciler katılacak. 1500 katılımcının yaklaşık 900’ünün yabancı firma temsilcileri olacağını ifade eden GBD Başkanı Fikret Köseoğlu, Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi (BIMCO) CEO’su ve Angus Frew’in de organizasyona katılacak isimler arasında yer alacağını söyledi. Organizasyonun yaklaşık iki ay sonra yapılacak olmasına rağmen bini aşkın firma temsilcisinin yerini şimdiden ayırttığını belirten Köseoğlu, “İstanbul denizcilik sektörü için de tam bir cazibe merkezi. Özellikle yabancı katılımcılar büyük bir heyecanla bu organizasyonu bekliyor” dedi. Organizasyona katılacak dünyanın önde gelen firmalarından bazılarının isimleri ise şöyle; Amasus Group, Arklow Shipping, Arkon Shipping, BBC, Briese Shipping, Bunge, Cosco, Dreyfuss, Duferco, Enel Trade, Energy Coal, Flinter, Cargil, Mekatrade, Peter Doehle, Wagen Borg, Glencore, Oldendroff , Vertrom. Etkinlik ‘Shipping Week’e dönüştürülecek Bu organizasyonun ilkini 2012 yılında gerçekleştirdiklerini hatırlatan Fikret Köseoğlu, “İlk organizasyonumuzun yüzde 60’ını yabancı katılımcılar oluşturmuştu. 700 planlarken bir anda sayı 1300’e çıktı. Bu sene ise çok daha yoğun bir ilgiyle karşılaştığımız için davetli sayısını 1500’e çıkardık” dedi. Her iki sene de bir bu organizasyonu gerçekleştireceklerini belirten Köseoğlu, bu etkinliğin kapsamını genişleterek seminerler ve ‘workshop’ların olduğu bir ‘denizcilik haftası’ yapmak istediklerini ifade etti. Fikret Köseoğlu, “Bu seneye yetişmezse 2016’da mutlaka bu 24 projemizi hayata geçireceğiz” dedi. 11 firmanın sponsorluk yapacağı etkinliğin onursal sponsoru ise İMEAK Deniz Ticaret Odası olacak. Köseoğlu, "Organizasyonumuza sektörden büyük destek var" dedi. Dev armatörlerin tercihi artık Türk brokerler Denizcilik piyasalarına yönelik değerlendirme yapan Gemi Brokerleri Derneği Başkanı Fikret Köseoğlu, “Piyasalar ne çok iyi ne de çok kötü. Armatörler de ne çok kazanıyor ne de kaybediyor” dedi. 2014 yılında sektörde hızlı bir düşüş ya da yükseliş beklemediğini kaydeden Köseoğlu, “2015’te ise piyasaların daha iyi olacağını ve bir kademe daha yukarı çıkacağımızı düşünüyorum” dedi. Denizcilik sektörü açısından geleceğin pazarının Afrika olduğunu ifade eden Köseoğlu, “Gelecek Afrika’da. Büyük ve aç olan bu pazarda söz sahibi olabilmek, Avrupalı devlerle rekabet etmek için Türk armatörlerin şimdiden kendini hazırlaması lazım. Armatörlerimizin o pazarda söz sahibi olabilmesi için vinçli gemilere ihtiyacı var. Türk armatörü bu gemilere finansman bulmak konusunda Avrupalı armatörler kadar şanslı değil ama Afrika pazarı için bu gemiler şart” diye konuştu. Geleceğin pazarı Afrika için vinçli gemileri hazırlayın! Denizcilik piyasalarına yönelik değerlendirme yapan Gemi Brokerleri Derneği Başkanı Fikret Köseoğlu, “Piyasalar ne çok iyi ne de çok kötü. Armatörler de ne çok kazanıyor ne de kaybediyor” dedi. 2014 yılında sektörde hızlı bir düşüş ya da yükseliş beklemediğini kaydeden Köseoğlu, “2015’te ise piyasaların daha iyi olacağını ve bir kademe daha yukarı çıkacağımızı düşünüyorum” dedi. Denizcilik sektörü açısından geleceğin pazarının Afrika olduğunu ifade eden Köseoğlu, “Gelecek Afrika’da. Büyük ve aç olan bu pazarda söz sahibi olabilmek, Avrupalı devlerle rekabet etmek için Türk armatörlerin şimdiden kendini hazırlaması lazım. Armatörlerimizin o pazarda söz sahibi olabilmesi için vinçli gemilere ihtiyacı var. Türk armatörü bu gemilere finansman bulmak konusunda Avrupalı armatörler kadar şanslı değil ama Afrika pazarı için bu gemiler şart” diye konuştu.(denizhaber.com.tr) DENİZCİLİK HABERLERİ Avrupa Birliği Sınır Muhafaza Teşkilatı Frontex Bundan Böyle Mülteci Teknelerini Geri Çeviremeyecek Uzmanlar, iltica politikasını devletler hukuku açısından kısmen tartışmalı buluyorlar. Avrupa Birliği’nin (AB) dış sınırların kaçak girişlerden korunması için kurduğu sınır muhafaza teşkilatı FRONTEX’in, mülteci taşıyan deniz araçlarını açık denizlere dönmeye zorlaması yasaklandı. Almanya’nın tanınmış göç uzmanlarından Petra Bendel ise FRONTEX’in bazı uygulamalarının devletler hukuku açısından tartışmalı olduğunu söylüyor. AB sınır koruma teşkilatı, Lampedusa açıklarında olduğu gibi, ölüm tehlikesi geçiren mültecileri kurtarmamakla suçlanıyor. Erlangen Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Petra Brendel, FRONTEX’e yöneltilen eleştirilerle ilgili olarak teşkilatın kaçak göçü ve sınır aşırı suçları önlemek amacıyla kurulduğunu hatırlatıyor ve ekliyor: "FRONTEX aynı zamanda boğulma tehlikesi geçiren kazazedeleri kurtarmakla yükümlü. Anlaşmalarda, hangi hallerde FRONTEX'in müdahale etmek zorunda olduğu ve yardımın AB ülkeleri arasında nasıl koordine edileceği de açıkça yazıyor. Ayrıca FRONTEX'in, kurtarılan mültecileri canlarına zarar gelebilecek ülkelere iade etmesi de yasak. Tıpkı Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi'nin 33'üncü maddesinde belirtildiği gibi, mülteci adaylarının haklarının korunması ve hangi üçüncü ülkelere gönderilebilecekleri de anlaşmalarda yer alıyor." Alman göç politikası uzmanı Petra Brendel, mültecilerin gönderildiği ülkelerde insan haklarına ne ölçüde uyulduğunu saptamanın da FRONTEX'in görevi olduğunu belirtiyor. FRONTEX operasyonlarına sağlık personeli, tercüman ve hukukçuların da katılması gerektiği şeklindeki taleplerin yerine getirilmesini isteyen siyasi bilgiler fakültesi öğretim üyesi Brendel sözlerini şöyle sürdürüyor: "Hangi mültecinin korunmaya ihtiyacı olduğunu tespit edebilmesi için kurtarma operasyonlarına katılan ekiplerin eğitilmesi gerekir. Kime mülteci statüsü verilebileceğinin sınanmasının, takibat ya da savaştan kaçan ve korunmaya muhtaç olan mültecileri iade etmeme ilkesine ters düştüğü olabiliyor. Bu uygulama hukuk devleti ilkeleri açısından son derece tartışmalı bir konudur." Üçüncü ülke sorunu FRONTEX ve münferit milli sınır muhafaza teşkilatlarının 'geri gönderme' uygulamasının Akdeniz'de olduğu gibi mülteci teknelerinin batmasına ve boğulmalara neden olduğu bir gerçek. Profesör Petra Brendel mülteci teknelerini geri çevirme uygulamasına son verilip verilmeyeceği sorusuna da şu yanıtı veriyor: "Operasyon kuralları sadece FRONTEX için geçerli ve milli sınır muhafaza teşkilatlarını bağlayıcı nitelikte değil. AB bünyesinde hazırlanan uzlaşma formülüne rağmen milli sınır koruma kuruluşları kendi karasularında ele geçirilen mülteci teknelerini üçüncü bir ülkeye gönderebiliyor. Bu yöntem, 12 millik karasuları sınırları dahilinde zapt edilen mülteci teknelerine uygulanabiliyor. Örneğin adalardan dolayı hemen bütün Ege Denizi Yunan karasuları içinde kalıyor. Mültecilere yardım kuruluşları Ege Denizinde kurtarılan mültecilerin derhal Türkiye'ye sürülmesini eleştirmekte haklılar." (denizhaber.com.tr) Türkiye İle Kuveyt Arasında “Ticari Deniz Taşımacılığı Anlaşması” İmzalandı Türkiye ile Kuveyt arasında “Ticari Deniz Taşımacılığı Anlaşması” 1 Nisan 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1-3 Nisan 2014 tarihlerinde Kuveyt’e yaptığı ziyaret sırasında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile Kuveyt Ulaştırma ve Belediyelerden Sorumlu Devlet Bakanı Essa Ahmet Al-Kandari tarafından imzalandı. İki ülke arasında deniz ticaretinin artmasına katkı sağlayacağı değerlendirilen anlaşmada; limanlarda akit taraf gemilerine diğer tarafın kendi gemilerine uyguladığı imkanların sağlanması, limanlarda bürokrasinin mümkün olduğu ölçüde kısaltılması, gemi adamları belgelerinin karşılıklı tanınması, gemiadamlarının diğer taraf limanında kendi gemileri kaldığı sürece limana giriş-çıkış hakkı, kazaya uğrayan gemilere uygulanacak kolaylıklar, gemi inşa- bakım ve onarım alanlarında işbirliği, personel değişimi ve eğitimi, deniz ticaret filoları arasında işbirliği deniz ticaretine konu olan mal akışının kolaylaştırılması konularını kapsıyor. (denizhaber.com.tr) 25 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Hatıra Kent Mersin 1930’lu Yılların Uray Caddesi 2 Kimler Yaşadılar? Şu anda yıl 2013. 80 yıl önce bu Cadde’de kimler vardı, neler yaparlardı? Belki de burada yaşayanların çocukları, torunları tanıdıkları, bugün Mersin’dedirler. Uray Caddesi sadece bir semt değildi, başlı başına bir Mersin’di. O günleri yaşayanlardan çok az kişi kaldı. Onlardan da yazan yok. Ben yukarıda birkaç defa tekrar ettim; benim çocukluğum ve meslek yaşamım bu Cadde’de geçti. Bir tarihçi değilim; buraları bilen bir Mersinli olarak, bildiklerim kaybolup gitmesin diye yazıyorum. Merak edenler olabilir diye bu konulara değineceğim… Cadde, Gümrük Meydanı’nın yanından başlar. Batıya doğru tuhafiyeciler ve perakende manifaturacılarla devam eder. Bunlara yazının sonunda değineceğiz. Cadde’yi anlatmaya taş baskı resimlerde “Hotel Europe” olarak belirtilen otelden başlarsak; otelin altında Karaman Çiftçi Bankası, VilyamRikards, devamında zamanında kentin süpermarketi sayılan Kayseri Pazarı ve üstünde Mersin’in ilk eğlence yerlerinden ‘Hanlızade Şıh Mustafa’nın Sazı’ vardı. Her tür alaturka şarkı çalar, varyete ekipleri program yaparmış. Önceleri kantocular çok gelirmiş. Ben yetişemedim. Ortaokulda bir arkadaşım vardı; annesi kantocu imiş. Mersin’e yerleşmişler, annesi artık çalışmıyormuş…Ama Tarsus’ta anaokulunda iken, bir akrabamla gittiğim Sadıkpaşa Kıraathanesi’nde kanto izlediğimi ve sahneye metelik attığımı unutmam… Mersin’in tanınmış sarraflarından Gani Akça ile ilgili bir olay, bugün bile olabilir cinsten… Sarrafın karşısında Yeni Cami vardı. Hocalar sık sık gelip camiye yardım isterlermiş. Sarrafın ters bir gününe rastlamış: “Ne bu, hep biz miyiz? Biraz da caminize gelenlerden düler. Gittim, gördüğümü anlattım, yapanın bir çocuk olduğu anlaşılınca, İtalyanlar da meselenin üzerinde fazla durmamışlar. isteyin!” demiş. Hocalar alınmışlar, birdaha da yardım istemeye gelmemişler. Bir zaman sonra, Sarraf Gani vefat etmiş. Cenaze camiye gelmiş. Namazda hoca yok. Hoca boykotu ! Başka camiden bir hoca namazı kıldırmış. Bu olay zamanında çok eleştirildi. Bir yerel gazete bunu kınamış. O gazeteci de vefat edince, aynı hocalar bunu da unutmamışlar, onun namazı da kılınmamış. Cadde’nin bu sırasında iki önemli tarihi eser var. 1865 inşa tarihli ‘Kitabeli Çeşme’ ve 1870 tarihli ‘Eski Cami’. İşyerleri de şöyle: Mersinlinin her sabah uğradığı iki işyeri; Künefeci Ali Aktuğ ve iki günde bir gelen İstanbul gazetelerinin tek bayii, M.AliTekgüç, Sedat Sahir, Kızıl Yıldız Ticarethanesi, Urfa’nın eski belediye başkanlarından Rastgeldizade Reşit, toptan Manifaturacı Zekeriya Hattat, bir ara Ziraat Bankası, daha sonra 1931 yılında aynı yerde açılan Merkez Bankası’nın bulunduğu Niyazi Ramazanoğlu’nun büyük işyeri, LoidTriestino Vapur Acenteliği, Alman Dikiş Makineleri Acenteliği. Son iki işyeri ile ilgili, tesadüfen tanık olduğum iki olayı, Cadde’den birer hatıra olarak nakledeyim: Olaylardan birisi İtalyan şirket ile ilgili, İtalyan bayrağının yırtılması olayı. Bir Cumhuriyet Bayramı’nda, babam bir şey getirmem için beni dükkana göndermişti. Her yer kapalı, ama gazete bayii Hacı Fehmi’nin dükkanı açıktı. İtalyan şirketinin önünde bir tarafta büyük bir İtalyan bayrağı, yanında aynı büyüklükte bir Türk bayrağı asılıydı. Bir genç, kaldırımda mağaza önünde durdu, cebinden bir bıçak çıkardı ve İtalyan bayrağını birkaç parçaya ayırdı, yere attı… Yapan çocuk ortaokulda tanıdığım, Eczacı İrfan Bey’in oğlu (sonradan o da eczacı olmuştur) Necmi’ydi. Ben dükkanı kapatıp gittim. Olay Ankara’ya kadar gitmiş, büyümüş, Mersin Emniyeti bayrağı parçalayanı arıyor. Tek açık yer Hacı Fehmi. Onu sorumlu tutmuşlar, o da benim adımı vermiş. Polisler beni götür- 26 Alman Dikiş Makineleri Acenteliği de dükkanımızın karşısındaydı. Kaldırım üzerinde acentedeki adamla Mersin’in yerli ailelerinden Muini (Yardım) ailesinin babaları arasındaki ağız kavgasını izliyordum. Biraz sonra acentedeki adam bıçağını çekti. Muini kaçtı, o kovaladı ve elindeki bıçakla onu öldürdü. Allah’a şükür, bugüne kadar başkaca bir cinayet olayına tanık olmadık. Bu yetti… leri bulunur, 1886 yılında açılmıştır. burada ziyafet verilmişti. Cadde’nin kuzey bölümünden kısaca böyle söz ettikten sonra, karşı yönüne geçersek; Cadde, Sadık Paşa’ya ait blokla devam ediyor. Seydavilerin kiracı olduğu iki mağaza yıkılıp yerine 1930’da İş Bankası yapıldı. Binaya sonradan Yapı Kredi Bankası ve Pamukbank yerleşti. Bugün de bir başkası… 1930’da eski Katran Hanı’nın yerine Ziraat Vekaleti tarafından fimügatuar inşa edildi. Mersin’in ilk yabancı okullarından, Antuan Koleji’nin, Düyunu Umumiye Temsilciliği ve 30’lu yıllarda İnhisar İdaresi olarak kullanılan binası buranın en eskilerindendir. Cadde’nin ortalarına yakın bu kısmında, Mersin’in ithalat ve ihracatında önemli yeri olan ve varlık vergisi listelerinde adı geçen tüccarlarımız var. Azak Han’ın tacirlerini ayrı bir yazımızda belirtmiştik. Burada da kısaca onlara değinmek gerekirse şu isimlerden söz edebiliriz: Mehmet Karamancı’ya ait altında Demir İş firmasının bulunduğu ev de eskilerdendir. Atatürk 5 Kasım 1918 tarihinde bu evde kiracı olan 23. Alay Komutanı Bahittin Bey’e misafir olup, Mersin’in işgal edileceğini haber vererek gerekli ikazlarda bulunmuştu. Miskaviler (Nazım, Muhammet, İbrahim), Gandurlar (Nazım, Vasıf, Salah), Katoniler, Barburlar, Rumaniler, Kohenler, Diyap’ar, Akiller, Bilmenler, Avunduklar, Bezmenler, Nasırlar, Ergençler, Mesajolar ve diğerleri… İçlerinde yabancı uyruklular var ama Mersin’e uymuşlar ve hayli dost edinmişler. Ticari ve sosyal yaşamlarından hoşnutlar. Cadde’deki firmalardan söz edersek; Buradan kuzeye dönen sokak içerisinde, 1929 yılından beri faal olan Mersin’in ilk özel bankası ‘Mersin Ticaret Bankası’ bulunurdu. Selanik Bankası da 1926 yılından itibaren burada faaliyetini sürdürüyordu. Sonradan adı Uray olan Mersin Belediyesi, itfaiye ve dispanseri ile birlikte buradaydı. Hükümet Konağı: Mersin Mutasarrıfı Cemal Bey’in şahsi gayreti ve halkın katkıları ile 1901 yılında inşa edilmiş, Mersin’in en güzel tarihi eseridir. İnşaatı 4 yıl sürmüş ve arkasındaki hapishane ile birlikte 18 bin altın liraya mal olmuştur. Yukarı katta vali ve daire müdürleri, alt katta mahkemeler bulunmaktadır. 1925 yılında nüfus ve tapu bölümü yanmış –veya yakılmış-, sonradan onarılmıştır. Devamında Maroni ve Katolik kilise- Ziraat Bankası, Nefsendikat Rus Şirketi, Solakoğlu Ticarethanesi, Sürmeliler ve asıl sahipleri Lübnan’da olan Sursoklara ait iki bloktan oluşan beton yapılar vardı. Bloklarının alt mağazalarında, dışarıdan manifatura emtiası ithal edip, Doğu, Güney Doğu ve Orta Anadolu’ya gönderen firmalar yer alıyor. Hattatlar, Behnisaviler, Güraniler, Kaplıcalılar, Nephanlar ve diğerleri… Üst katta bir bölüm, Mersin Palas lokantası olmuş ve 1923 yılında Mersin ziyaretinde Atatürk’e Tacirlerimiz Edvar Bertamini, Mahmut Torun, Erdişli Mustafa, babam; Develizade Ahmet Turan, Hacı İbrahim Hamis, Piyer Selvelli, Kılıçzade Kamil, GragosMısıryan, İbrahim Nakkaş JorjŞaşati, Hakkı Deniz, Rıza Kurtuluş, Fahri Merzeci, Hazan Baruh, Sami Merzeci, Haydar Sezer, Hakkak Rahmi. Cadde devamında iki blok halinde Ziya Paşa varislerine ait dükkanlar ve tarihi yapılar vardı. Ziya Paşa varisleri, bloklar için 140 bin lira karşılığında Haydar Sezer’e satış vaadinde bulunmuş, sonra mahkemelik olmuşlar. Ben Haydar Sezer’in vekili olarak bulunmuştum. Dava Haydar Sezer lehine sonuçlandı. İtalya’da bulunan Ziya Paşa varisleri gerekli temyiz masraflarını zamanında ödeyemeyince, Haydar Sezer buranın maliki olmuştu. Yeni Gayretler Bugünlerde, Uray Caddesi’ni eski hareketli günlerine kavuşturma gayretlerini izliyoruz. Eski binalar yenileniyor. Hükümet Konağı eski kullanım durumuna getiriliyor. Eski Selanik Bankası’nın arsa haline gelen yerinin kamulaştırılarak konağın etrafının açılması hedefleniyor. Eğer bu gayretlerle geçmişin Uray Caddesi’ne dönüş umuluyorsa, boşuna gayret! O günün şartlarını, Uray Caddesi’nin ekonomik gücünü temsil eden o günün tüccarlarını, hatta o günün iskelelerini bulmazsak, yapılan gayretler bize sadece Uray adını taşıyan temiz bir cadde kazandırmaktan öte gitmez. 2 Şinasi Develi’nin bu çalışmasının ilk bölümü 262. sayımızda (Mart 2014) yayınlanmıştır. 27 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Meltem Ok ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Ali Cemal Gücü ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü “Akdeniz foku ne işe yarar ki?” 1990’lı yılların başında Mersin kıyılarındaki Akdeniz foklarının yok olmakta olduğunu fark edip korunmasına yönelik çalışmalara başladığımızda en çok karşılaştığımız soru Akdeniz fokunu neden korumamız gerektiği idi. Genelde de bu soruyu soran fokun işine yarayacak bir canlı olduğu duymayı bekler. Öyle ya, eğer işimize yaramayacaksa neden onca emek, onca masraf? Peki, insanoğlunun işine yaramayan bir canlının insanoğlu ile birlikte yaşamaya hakkı yok mu? Diğer taraftan evet, Akdeniz foku bir işe yarıyor. Bize Akdeniz’in ölmekte olduğunu gösteriyor. Berrak masmavi sularının donuk yeşile döndüğünü; kendisi gibi göze çarpan türler olmadıkları için yeterince tanımadığımız Akdeniz’in akciğeri deniz çayırlarının; deniz canlılarının önemli bir bölümünün genç evrelerinde sığındıkları kıyı yosunlarının; lagosun, sinaritin, ıstakozun, denizkestanelerinin ve sayması mümkün olmayan daha pek çok deniz canlısının da kendisi gibi Mersin’i terk ettiğini; buna karşılık Akdeniz’i balon balıklarının, dev denizanalarının ele geçirmekte olduğunu; kısacası ucu insana kadar uzanan ekolojik zincirin kırılmakta olduğu konusunda bizi uyarıyor. Yok olmanın eşiğinden dönen Mersin fokları yine yok olmaya doğru gidiyor. Doğumlar azaldı, doğan yavruların hayatta kalma oranları düştü. 1990’ların başında, Türkiye’de Akdeniz Fokunun neslinin tehlike altında olduğu fark edilmiş ve fok ölümleri de haber niteliği kazanmıştı. O yıllar yerel muhabirliğin de geliştiği yıllar olduğundan en ücra kıyılardan bile fok ile ilgili önemli ne olsa gazetelere düşmeye başlamıştı. Aynı yıllarda fokların yaşadığı dahi bilmeyen Mersin’in batı kıyılarından peş peşe fok ölüm haberleri gelmeye başladı. Bu durumun araştırılması amacıyla ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsünden tecrübesiz, hatta çoğu fok dahi 28 görmemiş bir ekip fok ölümlerinin olduğu bölgeye gidip ne olup bittiğini öğrenmeye çalışmıştık. “O hoo! Kandırmışlar sizi hocam, burada fok mu olur? Onlar kutupta yaşar” kıyı boyunca sorduğumuz sorulara çoğunlukla aldığımız cevap oldu. Kimi gerçekten foku bilmiyordu, kimisi ise – sonradan öğrendiğimize göre – aman bunlar foku korumak için ne var ne yok yasak eder diye korkularından bilgi vermekten kaçınmıştı. Fokların yuvaları sayılan mağaralarda ne pahasına olursa olsun rahatsız edilmemeleri gerekiyor. O nedenle araştırmalarda otomatik kızılötesi kameralar kullanılıyor. Ekibin ilk gördüğü foka Mazlum adını koymuştuk. Mazlum’u bugün Akkuyu Nükleer Santralı için şimdiden yoğun tahribata sahne olan bölgede görmüştük ve oraya ulaşmak için kiraladığımız sandalın adını vermiştik. Kısa bir süre sonra Mazlumumuz da öldürüldü. Ölü bulunduğu yerde karşılaştığımız bir çobana sorduğumuzda “eyiden eyiye böcüymüş o bee!” demişti. Böcü göçerlerin nomad yaşamlarının korkulu rüyası, yetiştirdikleri hayvanlara musallat olan kurt, pars gibi yırtıcılara verdikleri ad. Fok da ağlarında yakalanan balıklara musallat olduğu için bu ismi layık görmüşlerdi. Aslında bu ad fok ölümlerinin nedenini de açıklıyordu. Foklara pek de sempati ile yaklaşmayan bir balıkçı, kızının şeker hastası olduğunu, eğer balık yakalayamazsa kızını Adana’daki aylık tedavisine götüremediğini söylemiş ve sormuştu: Kızının sağlığının karşılığı olan ağına yakalanmış balığını gelip fok yese, üstelik ekmek teknen olan ağlarını parçalasa sen yaparsın diye. Aslında ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsünün 1994 yılından bu yana yürüttüğü Akdeniz Foku Koruma çalışmaları o gün o konuşma üzerine filizlendi. Özellikle yaşlı balıkçılarla yaptığımız görüşmelerde gördük ki onlarca yıldır foklarla dost yaşayan balıkçı birden foklara düşman kesilmiş. Peki, ne olmuştu da balıkçılar aynı denizi paylaştıkları kader ortakları, deniz gurbetçileri olarak gördükleri fokları öldürmeye başlamışlardı. Çalışmalar sorunun cevabını ortaya çıkardı; problemin temelinde bölgedeki aşırı avcılık baskısı yatıyordu. Fokların bugün yoğun olarak bulundukları Batı Mersin sahili kıta sahanlığının dar olması nedeni ile son derece küçük avlaklara sahiptir. Bölgenin liman ve balıkçı barınaklarına uzak olması nedeni ile balıkçılık sandallarla yapılmaktayken 1980’li yılların ikinci yarısında inşa edilen Yeşilovacık, Bozyazı, Gazipaşa gibi limanlar balıkçılığın şeklini değiştirdi. Küçük sandallar büyük trollere dönüştü. İlk başlarda bakir avlaklarda avlanıldığından karlı gibi görünen endüstriyel ölçekli balıkçılık yatırımı cezbetti. Ancak kısa zamanda stokların taşıma kapasitesinin üstünde avlanmaya başlandığından verimsizleşti. 10 yıl gibi kısa bir sürede balık stokları 15 kat azalırken ekonomik değeri yüksek türler yerlerini balıkçıların ıskarta olarak sınıfladıkları balıklara bıraktı. Stoklar verimsizleşip yeterince balık yakalanamaz olunca usulsüz ve kaçak avcılık artmaya; trollere kapalı olan 3 millik kıyı şeridi talan edilmeye başladı. Balığın azalmasına paralel olarak hala sandalı ile avlanmaya çalışan küçük kıyı balıkçısı denizdeki payını trol ve gırgır gibi büyük teknelere kaptırmaya başladı. Balığın azalması foku da etkiledi ve üreme başarısı düştü. Dahası aç kalan foklar kolay av olan balıkçı ağlarına yakalanmış balıklara yöneldi. Bir yandan küçük kıyı balıkçısının balıklarını çalarken diğer taraftan ağlarda hasara neden oldu. İşte bu noktada dayanma sınırını aşan kıyı balıkçısı foku günah keçisi belledi ve yok edilmesi gereken zararlılar olarak görmeye başladı. Annesine kavuşan Rüzgar fok Fokların öldürülmelerinin önüne geçmek Annesine kavuşan Rüzgar fok Taşucu’ndan Kıbrıs’a giden Bombacı için yaptığımız çalışmalarda öncelikle temel problemin yani balıklardaki azalmaya fokların neden olmadığını, fokların katledilmesinin sorunu çözmeyeceğini balıkçılara anlatmaya çalıştık. Bunun üzerine küçük kıyı balıkçısı bölgedeki trollerin kaldırılmasını; ancak bu durumda foklara zarar vermeyeceklerini bildirdi. Diğer taraftan trol teknelerine yatırım yapmış balıkçının bölgeden çekilmesi mümkün değildi. Bunun üzerine balıkçılarla yapılan toplantılarda fokların en sık gözlendikleri Mersin’in Bozyazı ilçesi Kızılliman burnu ile Aydıncık ilçesi Sancak Burnu arasında kalan 16 millik alanın trol ve gırgır avcılığına kapatılmasına ve buna karşılık bu alanın dışında kalan avlaklardaki 3 millik trol yasağı sınırının da 2 mile çekilmesine karar verildi. Alınan bu karar bölge balıkçılarınca imza altına alındı ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünce 1999 yılında uygulamaya konuldu. Ancak araştırmaların işaret ettiği diğer bir tehdit de fokların içine yavruladıkları mağaralardı. Bir bölgedeki uygun üreme mağarası sayısının oradaki fok sayısını belirleyen başlıca faktör olduğu ve fokların nesillerini devam ettirebilmeleri için bu mağaraların korunmasının önemi anlaşıldı. Bunun üzerine zamanın Kültür Bakanlığının da karadaki önemli fok alanlarını 1. Derece Doğal Sit ilan etmesi ile tüm tarafların katıldığı, oldukça kapsamlı bir fok koruma alanı oluşturulmuş oldu. ların hangi mağaraları hangi sıklıkta kullandıkları, ne amaçla kullandıkları ve ne zaman üredikleri konusunda çok sağlıklı veriler elde edebiliyoruz. Ayrıca dijital fotoğraf teknolojisinin gelişmesi ile elde ettiğimiz yüksek çözünürlüklü görüntüleri işleyerek fokları birbirlerinden ayırabilecek foto-tanımlama yöntemini de kullanabiliyoruz. Diğer taraftan ilk çalışmaya başladığımızda en büyük sorun bu kadar nadir bir hayvana, üstelik de denizde yaşayan bir memeliye ulaşabilmek ve veri toplayabilmekti. Fokları rahatsız etmeden araştırmak üzere geliştirilmiş, bize yol gösterebilecek yöntem de neredeyse yoktu. Ancak zaman içinde hayvanın biyolojisi ve özellikle davranışları hakkında bilgimiz arttıkça bugün oldukça başarılı sonuçlar elde ettiğimiz bir yöntem geliştirdik. Önce çalışacağımız bir alanı yüzerek tarıyor ve fokların kullanabileceği mağaraları belirliyoruz. Daha sonra bu mağaralara kızılötesi algılayıcılar ve kameralar yerleştiriyoruz. Bu kameralar sayesinde fok- Bu yolla elde ettiğimiz veriler ve yapılan balıkçılık araştırmalarımız balık stoklarında yavaş ancak olumlu iyileşmeler olduğunu, fok kolonisinde ise yakın zamana kadar heyecan verici iyileşmeler olduğunu gösterdi. 1994 yılında ilk yapılan sayımlarda 11 bireylik ve üreme yeteneğini kaybetmek üzere bir koloni bulunmuşken alınan koruma önlemleri ile foklar tekrar üremeye başlamıştı. Yılda 7 yavruya kadar yükselen üreme başarısı ile 2000 yılı itibarı ile Mersin Türkiye’de bilinen en kalabalık ve sürekli üreme yeteneğini koruyan tek popülasyonuna ev sahipliği yapar duruma gelmişti. Daha da sevindirici olan popülasyonun yayılmaya başlamasıydı. Tüm dünyada 500 civarında kaldığı tahmin edilen Akdeniz Foklarının erkekleri aslında biraz da garip hayvanlar. Sayılarının bu kadar az olmasına karşın iki ergin erkek nadiren yan yana geliyor. Geldiklerinde ise kıyasıya bir kavgaya tutuşuyorlar. Sebep ise çiftleşecekleri dişiler. Mersin kolonisi üzerine yaptığımız çalışmalar erkek fokların harem kurduklarını ve içinde üremeye uygun mağaraları sahiplendiklerini gösterdi. Bölgenin koruma altına alınmasından sonra doğan yavrular büyüdükçe koloni genişledi. Yeni doğan erkek foklar erginleşince bölgedeki yaşlı erkek foklar için tehdit oluşturmaya başladı. Büyük olasılıkla bu tehdit sonucu Mersin kolonisinde tanımlanan genç bir erkek fok 2004 yılında Mersin’den kaçtı ve İskenderun Körfezinde görüldü. Bir diğer yer değiştirme olayına da Mersin Kızkalesi civarında rastladık. 2004 yılına kadar hemen yakınına kurulan yazlık site nedeni ve yoğun insan baskısı nedeni ile terk 30 Ekim 2007 tarihinde Mersin Akkum mevkiindeki üreme mağarasından doğumdan sadece 12 saat sonra görüntülenen anne ve yavrusu edilmiş olan bir mağaranın kuş uçuşu 70 km batıda başka bir mağarada tanımlanmış genç bir dişi tarafında tekrar kullanılmaya başladı. Ancak mağaranın deniz girişinin yanında insanların çok kolayca içeri girmelerine olanak sağlayan bir de kara girişi bulunmaktaydı. Yöre halkı tarafından eğlenmek, ateş yakmak ve yüzmek amacıyla sıkça kullanılan bu mağaranın kara girişini Çevre ve Orman Bakanlığından aldığımız izinle kapatıldı. Bunun üzerine kızılötesi kameralarla izlenmeye başlayan mağara dişi fok tarafından giderek daha sık kullanılmaya başladı. Bir yıldan kısa bir sürede dişi foka başka bir dişi fok daha katıldı. Ardından da çok genç bir erkek ile aile tamamlandı. Nihayet Ekim 2007’de ailenin bir de kızları oldu. Bunun üzerine çalışma alanı genişletildi. BTC Boru hattı şirketinin desteği ile Adana ve Hatay illerinin kıyılarına; TÜBITAK desteği ile KKTC, Antalya Olimpos Beydağları Milli Parkı ve Kaş Kekova Özel Çevre Koruma Alanı kıyılarına uzatılan çalışmalar Mesin sahillerinin Doğu Akdeniz’de fokların yaşamlarını sürdürebilmeleri için son derece kritik öneme sahip olduğunu gösterdi. Bu arada bizim 2004 yılında İskenderun Körfezinde gözlenen gezgin fokumuz da burada kendine bir dişi fok bulmuş olacak ki 2006 yılında Meydan köylü balıkçılar bir sabah fırtına sonrası annesinden ayrılarak karaya vurmuş yavru bir fok buldu. Balıkçıların da desteği ile ODTÜ Deniz Bilimleri ekibince gözlem altına alınan yavru fok bir hafta sonra annesine kavuşturuldu. Fırtına ile geldiği için adını Rüzgar koyduğumuz fokun Türkiye kıyısının ötesine Suriye kıyılarına da ziyarete gittiğini Suriye’li meslaktaşlarımızdan öğrenmekteydik. Ancak Rüzgar 2013 Temmuz’da başından vurulmuş olarak Laskiye’de bulundu. En acı olan ise karnında – eğer yaşasaydı - bir kaç hafta içinde doğacak bir yavru taşıyor olmasıydı. Acı haberler bununla kalmadı; 2000’li yıllarda alınan koruma önlemleri 2000’li yılların sonunda delinmeye başladı. Bölgede yapıl- 29 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 sürüklemekte. Piramit mağarasında yüzen yavru fok Yeşilovacık’ta tüm bölgedeki 8 önemli üreme mağarasından biri olan Balıklı mağarasına sadece 500 metre mesafede yapılan büyük liman inşaatının ardından mağarada doğan iki yavrudan birinin beslenemediği için ölmesi, diğerinden ise haber alınamıyor olması endişe verici. Diğer taraftan Akdeniz Foku Türkiye’nin başta ve Bern ve Barselona olmak üzere uluslararası antlaşmalarla korumaya söz verdiği türlerden biri. Söz konusu anlaşmaların sekretaryaları bölgedeki gelişmeleri yakından izlemekte ve antlaşmalara uyulmaması durumunda Türkiye’nin itibar kaybetmesi kaçınılmaz. Akdeniz fokunun Mersin’i seçmiş olması, tüm dünyada yok olurken hala Mersin kıyılarında ürüyebiliyor olması buranın kıymetinin eşsiz olduğunu gösteriyor. Eşsiz olması kaybedilmesi durumunda yerine konamayacağına da işaret ediyor ve Mersin bu eşsiz kıymetlerini geri getirilemeyecek şekilde kaybetmekte. makta olan nükleer santral, çimento fabrikası ve yapılması planlanan termik santraller, önemli fok habitatlarının turizm alanı olarak ilan edilmesi gibi girişimler sonunda artan yavru ölümleri yok olmanın eşiğinden döndürülen Akdeniz fokunu tekrar yok oluşa 15 yıldır sürdürdüğümüz Akdeniz Foku araştırmalarımız sonucunda Suriye sınırından Kaş’a ve tüm KKTC kıyılarına kadar çalıştığımız alan içinde 42 adet birey tanımladık. Bu bireylerin önemli bir bölümü çalışma dönemi boyunca dünyaya gelen yavrular. Osman Öndeş Gazeteci - Yazar İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Mersin ve İskenderun Limanları Çevre Bakanlığından alınan izin ile insan girişine kapatılan mağarada yapılan kapatma çalışması. İnsan girişine açık olan 2 kısımdan biri mağaranın kendi taşları ile örülerek kapatıldı. Mersin ve İskenderun Limanlarıyla Newcastle, Liverpool, Manchester bağlantılı ilk direkt seferi başlatan PrinceLine oldu. Kaynak: JonathanBeard Arşivi- CatoniCo. Bir yıla yakın zamandır çalışmakta olduğum eserin adı;“İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Osmanlı Liman Kentleri” başlığını taşımakta. kentlerindeki ithalat ve ihracata dayalı mal hareketlerini,üretimi, mal çeşitlerini, limanlarla bağlantılı gemi hareketlerini son derece ayrıntılarıyla vermektedirler. Bu eserin çok önemli bir bölümü “İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Mersin ve İskenderun Limanları”nı içermekte. Bu raporların, sadece ait oldukları liman kentlerinde dağıtılmadığı, fakat her sayının, tüm dünya genelinde bir ücret karşılığı satıldığı görülmektedir. Büyük Britanya İmparatorluğu’nun diplomatik temsilcilikleri,1864 yılından 1914’e kadar, “Diplomatic and Consular Reports on Tradeand Finance”başlığıyla her sene bir rapor yayınlamışlardır. Bu raporlar ait olduğu ülkelerin kara vilayetlerine ait kapsamlı değerlendirmelerden ve istatistiklerden oluşurken, liman 30 Makalem, belirttiğim eserimden Mersin ve İskenderun Limanlarına ait raporların, Mersin Limanı’na ait bazı kısımlarını çok özet yapıda vermektedir. 31 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 edilemeyecek önemdeki iki Doğu Akdeniz limanı; İskenderun ve Mersin Limanları dahil edilmelidir. Zira levant tanımı içersinde yeralan Beyrut’a rağmen, İskenderun ve Mersin Limanları, bölgede gerçek ihtiyaç duyulan liman kentleri olmak gibi bir görevi üstlenmişlerdir. Değil ki, İskenderun Limanı’nın, Beyrut Limanı’na yönelik yük hareketinin üç misli taleple karşılaştığı ve vazgeçilmez olduğu, Mersin Limanı’nın ise İstanbul ve İzmir gibi, Doğu Akdeniz’de ana liman ehemmiyetinde olduğu,İngiliz Dış İşleri Bakanlığı mezkûr raporlarında yeralmaktadır. Mersin ve İskenderun gibi kentlere Liman Kenti gözlüğüyle bakıldığında, deniz kıyısından ötede gemiler görülecektir ki, o gemiler, bu liman kentlerine gelmekte ve gitmektedirler! Açıkcası, yaşam o deniz kıyılarında gemilerle hayat bulmaktadır. Gemiler olduğu içindir ki, yaşamın varolduğu anlaşılmaktadır! Vital- CasimirCuinet’in “La Turquied’Asie” başlıklı raporları İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın1901 tarihli “DiplomaticAndConsular Report on TradeAnd Finance” başlıklı raporun, hangi ülkelerde ve liman ve kara kentlerinde satın alınabileceğine dair sayfa. Örneğin bu sayfada, Diyarbekir, Trabzon, Adana, Selanik,Halep,Damascus, Erzincan gibi Osmanlı ticarî merkezlerinin adı dikkati çekmektedir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı adına dünya genelinde konsolosluklar adına konsoloslar, yardımcı konsoloslar ve/veya fahri konsoloslar tarafından hazırlanmış bölgesel ticaret, finansman ve denizcilik ağırlıklı verileri ve değerlendirmeleri içeren “Diplomatic and Consular Reports on Tradeand Finance” raporlar, Osmanlı İmparatorluğunun 1864-1914 dönemine ait çok önemli gözlemlerden ve istatistiki bilgilerden oluşmaktadır. Limanlar açısından ise, benzersiz bir kaynaktır. Bu raporlar, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Vilayet Salnameleri’ne nazaran çok daha geniş verilere dayandığından, benzersiz bir belge ve bilgi kaynağını oluşturmaktadırlar. Raporların önemli kısmının yerleşik fahri konsoloslar tarafından hazırlanmış olması, bölgeyi çok iyi tanımaları bakımından da önem arz etmekte. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’na yerleşmiş olan Avrupalı göçmenler olan Levantenlerin deniz ticareti, madencilik, bankerlik, ulaştırma, ithalat, ihracat, üretim, tarım, arkeoloji alanlarında meydana getirdikleri büyük etkinlikler dikkate alındığında, bu raporların ne denli önemli veri kaynakları olduğu 32 ortaya çıkmaktadır. İzmir Ticaret Odası tarafından yayımlanmış olan “İngiliz Konsolosluk Raporlarına göre İzmir Ticareti (1864 -1914)” başlıklı eserin müellifi Prof. Dr. Gündüz Ökçün, bu çok değerli çalışmasına rağmen, aslı “Diplomatic and ConsularReports on Tradeand Finance- Report Years (1884 -1914) on the Trade of Smyrna” başlıklı raporlarda yeralan gemi hareketleri, bayraklarına göre limanlara gelen giden gemiler, yüklü veya balast olarak mı geldikleri- ayrıldıkları, yük çeşitleri, hangi ülkeden geldikleri ve varış limanları gibi tümü deniz ticaretine ait temel verileri içeren tabloları eserde kullanmamıştır. Bu makalemde sayfa imkanlarını düşünerek olasıya özetle vermek istediğim kısımlar, hep deniz ticaretine ait anlatımlar olmuştur. Bu doğrultuda; belirttiğim belgelerden doğrudan çevirisini yaptığım raporlarda; 1888- 1914 Yıllarındaki Mersin ve İskenderun Limanları ve bu bölgedeki Osmanlı Liman Kentlerinde Denizcilik, Ticaret ve Diplomasi yaşamı resmedilmektedir. Neticede, Halep Vilayeti merkezinden bakıldığında, İskende- run ve Mersin limanlarının bölgesel olarak ne denli önemli deniz kapıları oldukları görülmektedir. Ancak,İskenderun ve Mersin Liman kentleri (Kasabaları) için ayrı raporlar mevcut değildir. Mersin Limanı’na ait ayni özellikteki bilgiler müteakip yıllarda yeralmaktadır. İngiliz tarihçi Dr.Philip Mansel Doğu Akdeniz’i “Güneşin Doğduğu yer” diye tanımlar; “Levant, Doğu Akdeniz demektir. Levant ırktan,dinden ayrıdır. Milliyetle değil, denizle ifade edilir. Büyük Levant kentleri; İzmir, İskenderiye ve Beyrut’tur. Bu liman kentleri dünyanın kapılarıdır. Levant kentleri, liman kentleridir, uluslararası kentlerdir; milliyetten ayrı coğrafi bir deyimdir. Liman kentleri dün olduğu gibi bugünün ve geleceğin küresel kentleridir ve büyüyerek varlıklarını sürdüreceklerdir. Coğrafya, diplomasi, dil, melezlik, ticaret, yaşam sevgisi, çağdaşlık ve güvenlik onların paylaştığı özelliklerdir. (1) Kuşkusuz bu tanımlamaya asla göz ardı Fransız coğrafyacı ve oryantalistVital- Casimir Cuinet, 1833-1896 yılları arasında altmış üç yıl yaşamış bir Fransız aydını olarak tanıtılıyor. Bizi ilgilendiren tarafı ise, 1880-1892 yılları arasında on iki yıl süreyle Düyun-u Umumiye Meclisi İdaresi’nde Genel Sekreter, bir diğer ifadesiyle görevli bir sömürge memuru olarak görev yaparken, Anadolu'yu adım adım dolaşması ve bu çalışmalarını “La Turquied’Asie”(2)adı altında yedi ciltlik eserinde toplamasıdır. Her vilayetin, kazanın sosyo-ekonomik bilgilerini bir metodoloji sıralamasıyla veren La Turquied’Asie, İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’nın 1864’den 1914’e kadar kendi konsolosları vasıtasıyla sürdürdüğü ve yine dünya üzerinde kendi diplomatik merkezleri olan konsolosluklara dağıttığı veya talep edilmesi halinde küçük bir bedelle temin edilebilen “Diplomatic And ConsularRaports on Trade& Finance” başlıklı raporların metodolojisiyle hemen büyük benzerlik göstermekte, hatta 18801892 yıllarına ait raporlardaki bilgiler La Turqied’Asie’de hemen ayni yapıda verilmektedir. İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre Mersin Ve İskenderun Limanları, Mersin ve İskenderun Limanları’na ait verilerin de yeraldığı İngiliz Konsolosluk Raporları’nı kendi arşivinden ortaya çıkartarak, çalışmamı sağlayan, Catoni Şirket- ler Grubu Başkanı Jonathan Beard’e çok teşekkür ederim. İngiliz konsoloslar Osmanlı İmparatorluğu’nda her bölgenin, vilayetler, kazalar ve bütününde limanlarla devam eden ticaret, maliye ve siyaset kavramındaki gözlemlerini raporlar haline getirmişlerdir. Mersin ve İskenderun Liman bölgeleri Osmanlı İmparatorluğu’ndaki vilayet planlamasına göre Adana Vilayeti hudutları içinde yeralıyorlardı. Bölgedeki sınır vilayetleri; Diyarbekir Vilayeti, Halep Vilayeti, Beyrut Vilayeti, Damascus Vilayeti, Musul Vilayeti, Bağdat Vilayeti olarak sınırlandırılmıştı.Müteakip satırlardaki bilgiler bu raporlardan, belirttiğim üzere olasıya özet kısımlarıyla nakledilmiştir.Bu bilgilerin tamamı kitabımda yeralacaktır. Mersin ve İskenderun Limanları Bağlantılı 1888 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu İngiliz Halep Konsolosu Tho. S. Jago’nun 745 Numaralı Raporu’na göre, İskenderun Limanı’na ait ithalat ağırlıklı ticaret raporu, İskenderun Yardımcı Konsolosu Augustine Catoni tarafından hazırlanmıştır ve limandaki hareketliliğin kısmen azaldığı görülmektedir. İhracat 71,546 Sterlin azalırken, ithalat 71,444 Sterlin artmıştır.Mevsim yağmurları yine az olduğundan hasat durumu kötüdür. Fiyatlar ülkede önceki hasat mevsiminden dolayı henüz stoklar tükenmediğinden önemli bir artış göstermememiştir. Sert buğday özellikle İtalya’da makarna imalatında kullanılmaktadır ve iki üç yıl öncesine nazaran fiyatı beher 100 kiloda 14- 16 Şilin daha da artmıştır. 1888 yılında ithalat ve ihracat yükleri bağlantılı ticarette genelde İngiltere büyük ihracatçı pazar olmaya devam etmektedir. İskenderun ve Mersin limanlarına gelen mallar arasında; Manchester imalatı giyim eşyaları, kahve, demir ürünleri, ilaç ve süs eşyaları, mücevher göreceli olarak önsıradayeralmaktadır. Fransa, İngiltere’den sonra 203,359 Sterlinlik ihracatıyla ikinci sıradaki ülkedir. Avusturya 160,250 Sterlin gibi bir hacmi temsil ederken, ithalatın büyük pastası Alman malları olmaktadır. Ancak Avusturya destinasyonlu mallar Trieste üzerinden sevkedilmektedir. Rus buharlı gemileri İskenderun’a yaptıkları seferleri iptal ettiklerinden ve Bell’sAsia Minor hattı gemileri seferlerindeki aksamalardan dolayı, bu sene uğrak yapan gemi sayısında 19,596 ton toplamında 42 buharlı gemi daha az uğrak yapmıştır. İskenderun Limanı’na düzenli seferleri olan armatörlük şirketleri; Osmanlı Mahsuse Vapurculuk şirketine ait gemiler 1888’de 33 sefer yapmalarına karşın bu sene 51 buharlı gemi seferi gerçekleştirmiştir.Fakat seferleri düzenli olmayıp, gecikmeler meydana gelmektedir. Papayanni ve Moss’un Liverpool hattı buharlı gemileri, ve ayrıca Marsilya merkezli Cyprien Fabre Lines, düzensiz aralıklarla uğrak yapmaktadır. Moss Line İstanbul Genel Acentesi J.W.Whittall& Co.Ltd.’dir. Mersin’de ise Jean Artustâli acente olarak görev yapmaktadır. 33 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Yelkenli gemilerin sefer sayısı gemi sayısı olarak 11 azalmasına karşın, toplam tonaj 1,301 ton artış göstermiştir. İngiliz bayraklı gemiler toplam tonajda da kısmi azalmayla 19 gemi daha az sefer yapmıştır. Bununla birlikte bir önceki yıl nazaran 293 tonluk bir azalma olmuştur. İngiliz limanları çıkışlı ihracat malları 1888’de 812,244 Sterlin iken 804,913 Sterlin’e gerilemiştir. Mersin Limanı’ndan Yapılan İthalat Ve İhracat 1888 yılında Mersin Limanı’ından 365,800 Sterlin değerinde ithalat yapılmasına karşın, hasat durumu dikkate alındığında 1889 yılında 45,000 Sterlin artışla, 410,800 Sterlin değerinde ithalat yapıldığı görülecektir. İthal edilen malların önemli kısmı Beyrut ve İzmir’den gemilerle gelmektedir. Ancak bu malların asıl çıkış ülkelerini belirlemek kolay değildir. Bununla birlikte, tüm pamuklu ürünler İngiltere meşelidir. Bunlar arasında Uzak Doğu modasında kopya ürünler vardır ki,bunlar İsviçre meşelidir. Pamuklu tekstil ürünlerine ilave olarak işlenmiş bakır, demir, makine, jüt çuval,araba takımları (!), vs. yeralmaktadır. Kereste ticareti geçen sene mahalli Vali’nin bazı gerekli önlemler ve yaptırımlar getirmesi sonucu tamamiyle durmuştur. Ancak bu önlemlerin hatalı olduğu, önemli bir ticari karın ortadan kalktığı görülmektedir. Anlaşmazlığın merkezi hükümet tarafından çözümlenmesi beklenmektedir. Mersin - Tarsus - Adana Demiryolu Mersin - Tarsus - Adana Demiryoluyla 1 Ocak- 31 Aralık 1889 döneminde 20,772 ton yük taşınmıştır. Bu taşıma karşılığı 5,927 Sterlin gelir elde edilmiştir. 1888’de 31,008 ton yük taşınmış ve 8.560 Sterlin karşılığı gelir elde edilmişti. 1888’de demiryoluyla 27,804 kişi seyahat etmiş ve 3,520 Sterlin karşığı bilet getirisi elde edilmiştir. Bu nedenle iki yıl arasında 2,810 Sterlin gibi kısmi bir azalma olmuştur. Bu rakamın 2,633 Sterlin’i yük hareketine ve 177 Sterlin’lik kısmı yolcu biletlerine aittir. 1888 yılında Mersin’e gemiyle 18,266 ton ve 365,800 Sterlin değerinde mal tahliye edilmiştir. Bu durum 1889 yılında 9,650 ton ve 355,420 Sterlin olarak gerçekleşmiştir. Yünlü giysiler çoğunlukla Alman ve Avusturya tekstil sanayi imalatıdır. Avusturya’dan kibrit,kağıt,cam eşya ve büyük oranda şeker ithal edilmektedir. Petrol ürünlerinin meşei Batum’dur ve varil fiyatı çok daha düşük olduğundan Amerika, Batum’la rekabet edememektedir. Mersin Limanı’na da İskenderun Limanı’nda olduğu üzere Rusya bayraklı buharlı gemicilik seferlerini iptal ettiklerinden uğrak yapmamaktadırlar. Diğer tarımsal ürünlerde de az yağışlar nedeniyle ayni sıkıntılar yaşanmaktadır. Kötü iklim koşulları nedeniyle Adana’da asmabağları 14,000 dönüm olduğu halde sadece 7,000 dönüm olarak kalmıştır. 1889’da kötü iklim koşulları nedeniyle ipek kozası rekoltesi de yetersiz kalmıştır ve buyüzden beklenen netice alınamamıştır. Mamafih ülkede bu alanda daha iyi sonuçlar almak için devalı bir çaba sarfedilmektedir. Tarsus’daki Çırçır tesisleri, Vilayet ve diğer bölgeler tarafından gelen talepler ve satın almalar sayesinde verimli çalışmışlardır. Adana’da 15 iğlik ipek iğme fabrikası geçen sene faaliyete geçmiştir. Bu fabrikada 900 libre ham ipek işlenmektedir. Ayakkabı derisi işlemesi iyi sonuç vermiştir ve yabancı işlenmiş deri ithalatının kısmen de olsa azalmasına neden olmuştur. 34 İngiliz Halep Konsolosu Tho. S. Jago’nun 1200 Numaralı Raporu, Adana Vilayeti Yardımcı Konsolosu Christman ve İskenderun Limanı’na ait ithalat ve ihracat ağırlıklı ticaret ve gemicilik raporu, İskenderun FahriKonsolosu AugustineCatoni tarafından hazırlanmıştır . Bu rapor Earl of Rosebery’etakdim edilmek üzere düzenlenmiştir. (3) 1891 yılıyla kıyaslandığında 1892 yılında ihracatta 8,639 ton gibi kısmî gerileme vardır.Fakat mal değeri 130,009 Sterlin olarak artış göstermiştir. Ticarî bakış açısıyla 1892’de ticaret daha caziptir. Vasat yapıda hasat olmuştur ki, ihracat açısından geçen seneye nazaran kısmî bir artış göstermiştir ve çoğunlukla hiç ihracat yapılmaması yerine döviz girişi bakımından olumludur. İhraç edilen tahıl 1891 mahsulüdür ve 1892 ilk aylarında ihraç edilmiştir. Mevsim yağmurları yine az olduğundan hasat durumu kötüdür. Fiyatlar ülkede önceki hasat mevsiminden dolayı henüz stoklar tükenmediğinden önemli bir artış göstermememiştir.1892 ihracat rakamları felaket denecek kadar düşüş göstermiştir. 1891 mahsül genel ortalamanın altında olmasına rağmen 113,004 Sterlin değerinde 19,496 ton ihracat yapılmıştır. 1892 sonuçlarıyla kıyaslandığında 36,211 Sterlin toplamında 7,113 ton tahıl ihracatı yapılmıştı. Diyarbakır Eregani bakır, kurşun maden cevheri İskenderun Limanı vasıtasıyla gemilere yüklenmektedir. Birkaç yıldır ihracat durmasına karşın limandan 28,091 Sterlin değerinde 543 ton bakır cevheri yüklenmiştir. Fransa’dan Mersin’e yapılan ihracat önemsenmeyecek kadar azda kalmaktadır ve çoğunlukla süslü giyim eşyaları, koloniyellerdir. Hasat maalesef çok zayıf kalmıştır. Çiftçiler tarlalarını yürütebilmek için maddi sıkıntı içindedirler. Sığır, manda yerine tarımsal verimliliği artıracak makine yatırımı yapmaktan maddeten uzak kalmışlardır. Bu ülke daha refah bir gelecek için bereketli hasatları beklemektedir. Çiftçiler, tarımsal verimliliği artırmak için yatırım yapmanın gereğini fark etmişlerse de, maddi imkanları bulunmamaktadır. Mersin ve İskenderun Limanları Bağlantılı 1892 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu Meyankökü ihracatında dikkat çekici oradan artış vardır. 1892’de 43,231 Sterlin getirisiyle 6,145 ton meyan kökü Amerika’ya ihraç edilmiştir. 1891’de bu rakamlar; 28,077 Sterlin toplamında 4,293 tondu. Mersinve İskenderun Limanları Bağlantılı 1889 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu İngiliz Halep Konsolosu Tho. S. Jago’nun 746 Numaralı ve Haziran 1890 tarihli Raporu, Adana Vilayeti Yardımcı Konsolosu Christman ve İskenderun Limanı’na ait ithalat ve ihracat ağırlıklı ticaret ve gemicilik raporu, İskenderun Yardımcı Konsolosu AugustineCatoni tarafından hazırlanmıştır. Bu raporSalisbury Markisi’ne takdim edilmek üzere düzenlenmiştir. 1889 sonu verilerine göre İskenderun Limanı’ndan Halep’e ithal yoluyla sevkedilen malların toplam değeri 71,444 Sterlin, Halep’ten İskenderun Limanı vasıtasıyla ihraç edilen malların toplam değeri 71,546 Sterlin olmuştur. Bu sene sahil bölgeleri bol yağış aldığından hububat hasadı bereketli olmuş, fakat iç bölgeler yağışlardan ayni derece istifade edememişlerdir. İhraç edilen yün 3,667 ton olup, bunun 2,351 tonluk kısmı Marsilya Limanı’na gönderilmiştir. İngiltere her sene 1,000 ton yün ithal etmesine karşın, 1889’da 450 kg. gibi yarıdan az bir ithalat yapmıştır. Bunun nedeni yünün ihracat fiyatlarındaki artış gösterilmiştir. Belçika’dan yapılan ithalat, daha önceki yıllarda Fransa ile birlikte verilirken artık Belçika ayrı bir başlık altında değerlendirilmektedir. Büyük oranda Antverp Limanı’ndan yapılan yüklemelerle 33,568 Sterlin değerinde 651 ton muhtelif sanayi ve tekstil vs. ürün ithalatı yapılmıştır. İtalya’ya yapılan tahıl ihracatı kötü hasat nedeniyle gerilerken, ithalat dahi 6,093 Sterlin toplamında 66 ton olmuştur. Avusturya- Macaristan ihracatı göreceli olarak azalmış, fakat bu ülkeye olan ihracat 13,548 Sterlin toplamında 344 ton daha artış göstermiştir. Gemicilik “Zorunlu Karantina” uygulamasının kaldırılması üzerine Austrian Lloyd ve birkısmı diğer düzenli hat şirketleri İskenderun Limanı’na uğraklarını artırmışlardır. Bu sayede 166,608 ton toplamında daha fazla 124 buharlı gemi İskenderun limanı’na sefer yapmıştır. Yelkenli gemilerin 8,139 ton toplamında 242 daha fazla gemi olduğu görülmüştür. Yelkenli gemilerdeki artış Amerika’ya yapılan meyan kökü ihracatı ve Batum Limanı’ndan gelen gazyağı, benzin gibi petrol ürünlerindeki artış nedeniyledir. İngiliz J. BellAsiaMinorCo. gemileri İskenderun uğraklı seferlerini azaltmıştır Fakat Liverpool Limanı tescilli Papayanni ve Londra Limanı tescilli Adam Brothers armatörlük şirketinin gemileri daha sıklıkla düzenli seferler yapmaktadırlar. İskenderun Limanı ile İngiltere ve Avrupa kontinant limanları arasında direkt seferlere olan ihtyaç artmaktadır ve yakın gelecekte Newcastle merkezli PrinceLine’nın ilk direkt seferlere başlaması beklenmektedir. Mısır’a önceki yıllarda sürdürülen sığır, koyun gibi canlıhayvan ihracatı, Yunanistan’ın Rus limanlarına karşı canlıhayvan ithalatına uyguladığı karantina, Türkiye’den yapılan ihracatı artırmış ve 1891’de 13,891 Sterlin gibi bir artış elde edilmiştir. Zeytinyağı ihracatı için hasat çok bereketli olduğundan 19,468 Sterlin toplamında 820 ton ihracat yapılmıştır. Yemeklik yağ ve tereyağı ihracatı 57,329 Sterlin toplamında 820 ton olmuştur. Narenciye, özellikle sahil kesimlerinde devam eden protakal, sair narenciye ağacı dikimi sayesinde ihracat için kapasitedeki artış devam etmektedir ve İngiliz pazarları için tatmin edicidir. Kuru üzüm ve incir konusunda tek alıcı Fransa’nın vergilerin arttırmış olması karşısında kısmî azalma izlenmiş ve 7,716 Sterlin toplamında 949 ton ihracat gerçekleştirilebilmiştir. Mersin ve İskenderun Limanlarından yapılan ithalat taşımalarında şu sonuçlar gerçekleşmiştir;İskenderun Limanı için 4,406 ton artışla 890 Sterlin daha fazla ihracat dövizi ödenmiştir. Burada artış artan yerel Pazar taleplerinden ziyade spekülasyonlardan meydana gelmiştir. Bazı yerel tüccarlar kârlarının düşmesi nedeniyle, fiyatları yukarı çekmek için Manchester’den 397 ton daha fazla sanayi, tekstil ağırlıklı ürün ithalatı yapmışlardır. 35 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Günümüze dek küçük miktarlardaki havaleleleri göndermekte büyük zorluklar bulunuyordu.Yıl boyunca yeni bir sanayi yatırımı olmamıştır ve yeni bir yatırım beklentisi de mevcut değildir. Tahılda görülen kısmî azalma, 1891’de 1,020,400 Sterlin değerinde tahıl ihraç edilmesine karşın 1892’de 396,800 Sterlin gibi bir değerde kalınmasındandır ve 1982’de geçen seneki hasattan stoklarda kalan mahsul ihraç edilmiştir. Kaliteli bir çay içmek için ithal çay bir önceki yıl 6,145 Sterlin değerinde ithal edildiği halde bu seneki ithalat 5,289 Sterlin olmuştur. Sarı çilek, kitre, halı, afyon,çavdar ve kurşun Antalya’ya ait ürün veya çıkartılmış maden olmayıp daha içlerdeki yörelerden Adana’ya ve oradan ihraç edilmek üzere Mersin Limanı’na sevkedilmişlerdir. Mersin Limanı’na 1903’de 368, 1904’de 397 gemi uğrak yapmıştır. İngiliz bayraklı gemiler yine 127 gemiyle liste başıdır. Bir yıl içinde 16 gemi artışı meydana gelmiştir. Sayısal olarakİngiliz bayraklı gemiler fazla olsa da, Austrian Lloyd gemileri tonaj olarak daha büyük gemilerden oluşmaktadır ve haliyle tek seferde daha fazla yük taşımaktadırlar. Marsilya limanından İngiliz bayraklı gemilere Mersin ve İskenderun limanlarıyla Doğu Akdeniz limanları için ciddi miktarda yük talebi gelmektedir. Geçen sene CompagniedesMessageriesMaritimes gemilerinin Suriye ve Mısır limanlarını askıya almış olmalarının bu artışta payı vardır. Buğdayın önemli kısmı Konya Vilayeti’nden, Mersin ve Silifke’dendir. İngiltere’ye Mersin üzerinden yapılan ihracatTabloda belirtilmiştir: Karadeniz ve Akdeniz hattında çalışan Compagniedes Messageries Maritimes gemilerinden 5,462 dwt. 1891 inşa S.S. Arman Behic. Yelken devrinden, buhar makineli gemileri geçiş dönemine bir örnek; Buhar makinelidir, fakat üç direkli olup, ayni zamanda yelken gücünden de istifade etmektedir.İleriki yıllarda iki dsirekli olarak tadil edilecektir. Mersin, Tarsus ve Adana Demiryolu Şirketi Demiryolu taşımacılığından elde edilen gelir bir önceki yla nazaran 2,949 Sterlin, 16 Shilling 4 Penny artış göstermiştir.Demiryoluyla yılın ilk beş ayında yüksek oranda yük taşınması gerçekleştirilmiştir. 1 Ocak 1892’den 31 Aralık 1892’ye kadar demiryoluyla 57,814 ton yük taşınmış ve gros 14,787 Sterlin gelir elde edilmiştir. Bu rakam 1891’de 17,736 Sterlin, 16 Shilling, 4 Penny değerinde 69,184 Ton’du. Ülke dahilinde diğer bölgelere yapılan mal hareketi dahil, diğer ülkelere yapılmış olan ihracat şöyledir: Bu sürede demiryoluyla 90,743 yolcu seyahat etmiş ve 5,982 Sterlin vbilet geliri elde edilmiştir ki, bir önceki 73,733 yolcu seyahat etmiş ve 6,085 Sterlin bilet geliri elde edilmişti. Yolcu hareketinde 17,010 gibi bir artışl olmuş, fakat gros gelirde 103 Sterlin gibi bir gerileme meydana gelmiştir. Bu olumsuz fark, özellikle Dördüncü sınıfla seyahat eden yolcu sayısının fazlalağından dolayıdır ve trenle işçiler ve köylüler çok düşük ücretlerle seyahat etmektedirler. Demiryoluna yeni yatırım yapılacağına dair herhangi bir açıklama görülmemiştir. Mersin Limanı’nından Yapılan İhracat Tabloda vilayetten yapılan ihracat sonuçları yer almaktadır. 1892 yılı boyunca, Mersin Limanı’ndan yapılan ihracat, 1891 yılında 1,082,470 Sterlin iken bu yıl 856,050 Sterlin olmuştur. Adana Vilayeti’nden diğer limanlar vasıtasıyla yapılan ihracat 1891’de 533,000 Sterlin iken 206,150 Sterlin’dir. Toplamda yapılmış olan ihracat değeri, 1891’de 1,615,470 Sterlin iken, 1,062,200 Sterlin olarak gerçekleşmiştir. Göreceli olarak 553,270 Sterlin veya yüzde 35 gibi bir azalma mevcuttur. 36 Müteakip tablo 1892 yıl sonu itibarıyle Mersin limanı’nından yapılan ithalat ağırlıklı yük tahliyesini göstermektedir. Bu sonuçlara göre; 1891’de 534,600 Sterlin değerinde mal tahliyesine karşın, 1892’de 591,080 Sterlin değerinde mal tahliye edilmiştir. Bu verilere göre 56,480 Sterlin gibi bir artış olmuştur. İthalatta en büyük artış İngiliz limanlarından doğrudan yapılan kömür ve makinelerdir ve diğer İngiliz sanayi menşeli malları İzmir, İskenderun veya Beyrut Limanı aktarmalı olarak Mersin’e gelmiştir. İngiliz sanayi malları 1892 sonu verilerine göre, Mersin’den yapılan ithalat toplamında küçük bir payı almaktadır. Bu mallar ve değerleri müteakip tabloda verilmiştir: Mersin’e Sefer Yapan Gemiler Mersin’le Adana arası demiryoluyla iki buçuk saattir. Birkaç sene önce bazı Alman firmalarıAdana çevresinde ticarî bağlarını artırmak için büyük uğraşlar vermişler ve sonunda Mersin’de komisyon Acentaları açmışlardır. Mersin’de Türk posta idaresine ek olarak, Fransız ve Avusturya Macaristan postahaneleri vardır. Geçenlerde yapılmış anlaşmayla 10 Sterline kadar posta havaleleri, İngiltere dahil yabancı ülkelerde ödenebilmektedir. CompagniedesMessageriesMaritimes filosundaki “Bosphore” 1897 inşa 4407 dwt’luk Yük ve kısmî yolcu gemisiydi. Yolcu kapasitesi 46 idi. 37 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 Mersin’de Gümrük İskelesi 1913 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu birkısmı gemilerle Mersin’e getirilmeye başlanmıştır. Makalemin son satırlarında bir hususu yeniden dikkatinize sunmak isterim; Makale sayfalarının sınırlarının idrakinde olarak, yayına hazırladığım kitabımdan alabildiğine özet bilgiler vermeyi ve hatta atlamalar yapmayı kaçınılmaz buldum. Amacım İngiliz Konsolosluk Raporlarının limanlar ve gemi hareketleri açısından önemine dikkat çekmekti. Raporda, 1913 yılında iş dünyasında ve malî konularda kaydedilecek bir durum olmadığı bir cümleyle verilmiştir. Makalemin son kısmı,İngiliz Halep Konsolosu RalphFontana’nın hazırladığı 5383 Numaralı, 1913 yılına ait Ağustos 1914 tarihli Raporu Halep, Adana, Mersin’ne ve İskenderun’aait ithalat ve ihracat ağırlıklı ticaret ve gemicilik hareketlerini içermektedir. Bu rapor Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey’e takdim edilmek üzere düzenlenmiştir. Balkan Harbi felâketi nedeniyle ticarî ve malî alanlarda Türkiye’de derin bir çöküş yaşanmaktadır. Bir dünya savaşı kadar, hatta mânâsı bakımından daha feci denecek bir yenilgi anlamına gelen Balkan Harbi, ayni zamanda ülke tarihinde felaket yüklü bir dönüm noktasıdır.(4)8 Ekim 1912’de başlamış olan Balkan Harbi 3 Mayis 1913’de sona ermişse de, sefalet, yılgınlık, ekonomik ve ruhsal çöküntüler dalga dalga tüm imparatorluk topraklarına yayılmıştır. Yedi ay süren Balkan Harbi’yle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa topraklarında kahredici katliamlarla 650.000 Müslüman şehid edilmiş ve nüfusun yüzde 30’u yok olmuştur. Balkan Harbi yenilgisi büyük göçleri getirmiş ve Rumeli’den bir milyon civarında Müslüman ahali Anadolu’ya göçetmek suretiyle canlarını kurtarmaya çalışmışlardır.Mersin de bu göçlerden nasibini almıştır. İlkkez perişan haldeki Rumeli göçmenlerinden 38 Madenler çalışmamakta, yeni fabrikalar kurulmamakta, kaydedilecek herhangibirsanayi hareketi görülmemektedir.Harbin getirdiği siyasal çalkantılar nedeniyle suçlarda artış kaydedilmektedir ve halkın güvenliğini tehdit eden bu olaylara karşı gerekli önlemler alınmamıştır.Yine de yaşam öylesine tehdit altında değildir. Kredi mekamizması sınırlanmış ve bazı iflaslar meydana gelmiştir. I.Dünya Harbi’nin patlak vermesiyle, Osmanlı İmparatorluğu Almanya’nın yanında savaşa girmiştir. Dünya savaşı koşullarında artık İngiltere’de ve Osmanlı İmparatorluğu birbirlerine karşı düşman devletlerdir ve amansız savaş yılları 1918’e kadar devam edecektir. I.Dünya Harbi’yle birlikte Osmanlı İmparatorluğu topraklarında görev yapan konsolosların hazırladıkları raporlar 1914 yılı itibarıyla sona ermiştir. DİPNOTLAR (1) ManselDr.Philip, Levant- Akdenizde İhtişam ve Felaketler, Everest Yayınları,Çev.Nigar N.Alemdar,2011. (2)Cuinet, Vital-Casimir,La Turquied’Asie, StatistiqueDescriptive et Raisonnée de ChaqueProvince de L’Asie- Mineure, Ernest Leroux, Editeur,Paris,1894. (3)Robert Gascoyne- Cecil. (4)Öndeş,Osman, “Elveda-Balkan Harbi’nde Türk Deniz Kapudanı Ali Rıza Bey’in Hatıratı”,Alfa Yayınları,2014. 39 MERSİN DENİZ TİCARETİ DENİZ FENERİ NİSAN 2014 Moraliniz bozuk olduğunda ‘Neden?’ diyen değil, ‘Neredesin?’ diyecek insanlar olmalı yanınızda. Gore Vidal e mektubudur. sessiz bir tavsiy ş, nü rü gö r bi Güzel Bazı ku su dostları rlar bir insan ın var o mızın b azı tuha luşu iç bu hoş in f umuza gitmezd özellikleri orta gereklidir. Es ki d i. an kalk Goethe mış ols a Publilius Syrus Deha ile kötülük bir araya gelemez. En vefakar dostumuz gölgemizdir bilirsiniz… Ama unutmayın ki; o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler. Friedrich Hegel Kendinle barışan a kadar, sahip olduğun şeyler sana hoşnutluk vermeyecektir. Doris Mortman Aleksandr Puşkin vmesidının sizi se Hayat bir ka esen n da ın aras bir dir, saçlarınız ş, ne gü n ra e vu tır. rüzgar,yüzünüz ak m ol çakır keyif zi arkadaşınız ile si n nı dı ka r manda bi bir Hayat, aynı za ve n gü r bi lu ğmur ü ömürleri sona terketmesi, ya ındaki hükmün kk etidir de. ha da an ar uz ih nl n or sa şı uy in da ol arka Allah’ın bile en... Biz kim ırk an in e in de iğ verd birkaç erdikten sonra ç yazı okumak, by z görmek, iki-ü ke Piergiorgia Wel iliyoruz! aç ab rk ol bi ı p hi ar nl sa a ın insa kk ha a m le yargıla dikodu dinlemek Dale Carnegie Ne ba şa mutlak rırsanız baş arın, s a vard ize yar ır. dım ed Athea en biri Gibso n Egoizm, a ptallık ağrı sını dindir en aneste Frank Lea zidir. hy n herkesin taksi Bu ülkeyi nasıl yöneteceğini bile ası ne büyük olm gul meş sürme ve saç kesmekle talihsizlik. George Burns 40 41 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 hedefleyen bu anlaşmalar gümrükleri ve kotaları kaldırması durumunda anlaşmalar dışında kalan ülkelerde kendi aralarında bir ticari blok oluşturma yoluna gidebilirler. TTYO ve TPO anlaşmaları ile politik ekonomik bir güç oluşturulabilir. Meryem Boğa MDTO Proje Finans Uzmanı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO), Trans Pasifik Ortaklığı (TPO) ve TÜRKİYE Son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı – TTYO (Transatlantic Trade and Investment Partnership-T-TIP) ve Trans Pasifik Ortaklığı-TPO (Trans Pasific Partnership-TPP) anlaşmalarının dünya ticaretinin geleceğine yön verecek önemli gelişmeler olduğu düşünülüyor. Bu anlaşmaların imzalanması ve uygulanması durumunda uluslararası ticaret dengelerinde gelişebilecek olası durumlar ve Türkiye’nin nasıl etkileneceği sorularına bu makalede yanıt vermeye çalışacağız. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nın oluşturulma sebebi 2008 yılında başlayan küresel ekonomik krizden olumsuz etkilenen Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ekonomilerinin toparlanabilme çabasıdır. Sovyetler Birliği’nin çökmesinin ardından 1990’lardan 2000’lerin başına kadar tek kutuplu dünyadarakipsiz güç olarak görülen ABD, etkinliğini ve kontrolünü değişen ve gelişen çok kutuplu dünyada yitirmeye başlamıştır. Bu anlaşma AB ve ABD’nin Çin’in gün geçtikçe güçlenen pazar hâkimiyeti ve yükselen Asya ekonomileri karşısında yitirmeye başladığı rekabet gücünü arttırmak için oluşturulmaya çalışılan ticari bir birliktir. AB ve ABD’nin Asya ekonomileri karşısında zayıflayan gücünü toparlayabilmesi için diğer büyük ekonomilerle iş birliği yoluna gitmesi zorunlu hale gelmiştir. TTYO, bu bağlamda AB ve ABD arasında hali hazırda uygulanmakta olan gümrük tarifeleri ve tarife dışı engellerin kaldırılmasını öngören bir anlaşmadır. Bu anlaşma ile AB ve ABD arasında serbest ticaret bölgesi oluşturularak gümrük vergileri kaldırılıp, tarım ve fikri mülkiyet hakları gibi hassas konuların da dahil olduğu ticarete 42 sınır getirilen birçok uygulamaya düzenleme getirmeyi amaçlamaktadır. TTYO anlaşması kamu ihalelerinin şeffaflaştırılması ve serbestleştirilmesini de kapsamaktadır. Kamu ihalelerinin serbestleştirilmesi demek herhangi bir ülkedeki kamu ihalesine farklı ülkelerdeki birçok şirketin katılabilmesi anlamına gelmektedir. Ulusal politikalar gereği birçok ülke kamu ihalelerinde serbestleşme yoluna gitmemektedir. Ancak TTYO anlaşması ile kamu ihaleleri gibi hassas konularda da iki taraflı imtiyaz sağlanması planlanmaktadır. TTYO’nun imzalanması için 13 Şubat 2013 tarihinde müzakerelerin başlatılma kararı alınmıştır. Taraflar arasında ilk görüşmeler ise 2013 yılı Temmuz ayında gerçekleşmiştir. Görüşmeler halen devam etmektedir ve şu anda ulaşılmış kesin bir sonuç yoktur. Anlaşmanın küresel ticarete etkilerinin oldukça büyük olacağı varsayıldığı için diğer ülkelerde bu anlaşmayı ve uluslararası ticarete olan etkilerini tartışmaya başlamışlardır. AB ve ABD arasında günlük ticaret hacmi 2.7 milyar dolara, yatırımları 3.7 milyar dolara ulaşmaktadır. Bu anlaşma ile iki taraf arasındaki yatırım rakamlarının % 0,5 artacağı tahmin edilmektedir.1 Bununla birlikte 2012 yılında AB ve ABD arasında 650 milyar dolar değerinde mal ticareti gerçekleşmiştir. Bu bağlamda TTYO ile iki taraf arasında dış ticaret hacminin 460 milyar dolarlık bir artış göstereceği tahmin edilmektedir.2 Bu gelişmeler sayesinde AB ve ABD ekonomilerinin yaklaşık %1,5 oranında büyüyeceği beklenmektedir. TTYO’nun etkisi düşünülürken; AB ve ABD arasında oldukça sıkı bir ticaret bağının olmasının yanı sıra iki tarafın dünya tica- retinin %30’unu elinde tuttuğunu, dünya ekonomisinin %47’sine hakim olduğu ve yaratabilecekleri ekonomik etkinin diğer ülkeler açısından muazzam olabileceği göz ardı edilmemelidir. AB ihracatının %17’si ABD’ye yaparken ABD’nin ithalat ve ihracattaki ikinci en büyük payı AB’nin aldığı bilinmektedir. Çin’in en büyük ticaret ortağı olan AB ve ABD; planlandığı gibi bu anlaşmayı hayata geçirmeleri durumunda dünya ekonomik hasılasının ve yatırımlarının yaklaşık olarak %70’i tek bir blokta toplanmış olacaktır.3Bu güç birliğinin AB için yıllık 119 milyar Euro’luk, ABD için 95 milyar Euro’luk bir refah etkisi yaratacağı beklenmektedir. Bu gelişmeler olurken TTYO’nun Çin’in ticaret ilişkilerinde kötü bir etki yaratacağı tahmin ediliyor. AB ve ABD arasında TTYO anlaşmasının imzalanması ile gümrük tarifelerinin kaldırılması ve serbest ticarete geçilmesi durumunda Çin’in yaklaşık olarak 32 milyar dolarlık bir kaybı söz konusu olabilir. Dolayısıyla Çin’de ikili Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) yaparak pazarını genişletmeye çalışmaktadır. ABD bir tarafta TTYO anlaşması için görüşmeleri sürdürürken diğer tarafta NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) ülkeleri ile Transpasifik Ortaklığı (TPO) anlaşması imzalamaya çalışmaktadır. AB’de NAFTA ülkeleri ile görüşmektedir. Bu anlaşmaların yapılmasının sebebi ülkeler arası mevcut ticareti geliştirmektir. Anlaşmaların imzalanması durumunda şimdiden neler olabileceğini öngörmek pek mümkün değildir. Ancak tüm bu anlaşmaların imzalandığı ve işlemeye başladığını düşündüğümüzde sınırları kalkmış bir dünyaya doğru gittiğimizi düşünebiliriz. Ticari bir blok oluşturmayı Tüm bu anlaşmalar için müzakereler sürerken, Türkiye’nin bu gelişmelerdeki durumu ne olabilir? Bilindiği gibi Türkiye yaklaşık 50 yıldır AB’ye üye olma çabası içinde ancak henüz üye olmadan 1995 yılında Gümrük Birliği (GB) uygulamasını tek yönlü kabul eden ilk ve tek ülke konumunda. GB’nin imzalanmasından sonra AB’nin dış ticaretine ilişkin her türlü kararına uyacağını da belirtmiş oluyor. Yani AB üçüncü ülkelerle herhangi bir serbest ticaret anlaşması imzalarsa Türkiye bu durumda söz sahibi olmadan uygulamayı kabul etmek zorundadır. Bunun anlamı Türkiye’nin, AB’nin STA imzaladığı AB üyesi olmayan diğer ülkelere kendi pazarını açmak durumunda olduğu buna karşın, birliğe üye olmadığı için aynı şekilde üçüncü ülkelerin pazarına girmesinin mümkün olmadığıdır. Diğer bir deyişle, tek taraflı pazara giriş imkanı olan ülkeler Türkiye’deki pazardan faydalanabilmekte ancak ülkemizi kendi pazarlarından faydalandırmama ayrıcalığına sahip olmaktadırlar. Dolayısıyla bu, Türkiye için adaletsiz ve asimetrik bir ticaret anlamına gelmektedir. Bu bağlamda AB ve ABD’nin TTYO ve TPO ile imzalayacağı anlaşmalara Türkiye tek taraflı olarak pazarını açmış olacaktır. Şöyle ki; ABD AB ile TTYO’yu imzaladığında ABD, AB’nin sahip olduğu imtiyazlara sahip olacak ve diğer ülkelerle yapılan anlaşmalarda da dolaylı olarak Türkiye pazarına giriş hakkı elde etmiş olacaktır. Bu noktada Dünya Ticaret Örgütü’nün yürüttüğü çalışmalar ve GATT anlaşmalarının geleceği tartışma konusu olabilir ancak Türk ekonomisinin söz konusu anlaşmalardan etkileneceği aşikardır. Hali hazırda dış ticaret dengesi açık veren bir ekonomi ile bu anlaşmaların imzalanmasından sonra dış ticaretteki dengesizliğin büyümesi kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye’nin AB ve ABD ile çok sıkı ticari ve yatırım ilişkileri mevcuttur. Kaynak: Analist Dergisi Eylül 2013 sayısı http://www.usakanalist. com/detail.php?id=678 Kaynak: Analist Dergisi Eylül 2013 sayısı http://www.usakanalist. com/detail.php?id=678 Birinci tabloda TTYO ve TPO ile ilgili başlıca ekonomik göstergeler yer almaktadır. Bu tabloda görüleceği üzere TTYO ve TPO anlaşmalarını imzalayacak olan ülkeler dünya ticaretinin %42,4’ünü oluşturmaktadır. Ülke gruplarının Türkiye’deki doğrudan yatırımlarının dağılımını içeren tabloda görüleceği üzere 2012 yılında AB’nin Türkiye’deki yatırımı 7 milyar doları aşmaktadır. Bu miktar Türkiye’ye yapılan toplam yatırımların %71’ini oluşturmaktadır. Türkiye’nin doğrudan yatırımları incelendiğinde ise yine en çok yatırımı 3 milyar dolar ile AB’ye yaptığı görülmektedir. Bu da Türkiye’nin yatırımlarının %74’ünü Avrupa’ya yaptığını göstermektedir. ABD’nin Türkiye’ye yatırımı 490 milyon dolar ile toplam yatırımların%5’ini oluşturmakta ve Türkiye’nin ABD’deki yatırımları ise 176 milyon dolar ile Türkiye’nin toplam yatırımlarının %4’ünü oluşturmaktadır. Görüldüğü üzere oldukça sıkı ekonomik ilişkiler içinde olunan ülke gruplarının oluşturacağı bir ticari bloğun dışında kalmak Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Ancak bu olumsuz tablo ikili STA anlaşmaları ile bir nebze düzeltilebilir. Asıl önemli olan Türkiye’nin AB üyeliği dışında kalmaya devam etmesi ile uğrayabileceği ekonomik zararı telafi edebilecek (şayet TTYO ve TPO’nun dışında kalan ülkeler tarafından böyle bir birlik kurulursa) alternatif bir ticaret ortaklığının parçası olabilmektir. Bu anlaşmaların imzalanması yıllar sürebilir ancak Avrupa Birliği’nin oluşması gibi kısa sürede de tamamlanabilir. Dolayısıyla Türk yetkililere bu konularda önemli görevler düşmektedir. Türkiye’nin ticari ve ekonomik geleceği hangi ticaret bloğuna yakın olacağı ile belirlenebilir. Bununla birlikte bu tür anlaşmalar bize gelecekte ülke sınırlarının kalkacağının da sinyallerini vermektedir. Şimdilik yapılabilecek en mantıklı hareket anlaşmaların gidişatını takip etmek ve ülkemizde üretilen ürün ve hizmet kalitesini AB ve ABD standartlarına çekmek olabilir. DİPNOTLAR 1 Kaynak : Tusiad Araştırmaları http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/ Transatlantik-Ticaret-ve-Yatirim-Ortakligi-Anlasmasi-ve-Cin.pdf 2 Kaynak : TEPAV Haziran 2013 Raporu, http://www.tepav.org.tr/upload/ files/1371828341-5.AB___ABD_Transatlantik_Ticaret_ve_Yatirim_Ortakligi__TTIP__ve_Turkiye.pdf Kaynak: Analist Dergisi Eylül 2013 sayısı http://www.usakanalist. com/detail.php?id=678 3 Kaynak : Analist Dergisi, Eylül 2013 sayısı, http://www.usakanalist.com/ detail.php?id=678 43 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 “Deniz, Kalan Son Özgürlük” ‘Deniz temizliği konusunda elimizden geleni yaptığımızı söylemek zor. Ama elimize geçeni denize attığımız bir gerçek. “Denize At, Alır Götürür!” düşüncesi ne yazık ki o kadar yaygın ki denizlerimizin dibi tonlarca çöp, eski eşya vb. kirliliğin adresi olmuş.’ Bu ayki röportaj konuğumuz Su Altı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tiryaki ekibiyle yaptığı çalışmaların önemini anlatırken bir de hatırlatma yapıyor: “Denize çöp atmak suçtur, kabahat değil” Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Bildiğimiz kadarıyla reklamcılıkla uğraşıyorsunuz. Denizle ilişkiniz nasıl başladı, nasıl gelişti? 1970 yılında İstanbul, Kadıköy’de doğdum. Dolayısıyla denizle ilişkim de böylelikle başlamış oldu. Hayatımın önemli bir kısmı Kadıköy’de geçti. Reklamcılık birkaç mesleğimden sadece biri aslında ama sanırım en uzun soluklu işim aynı zamanda☺ Yeniçiftlik sahilinde geçen çocukluk günlerim, balıkçı Agani’nin küçük sandalı, derken İTÜ’de öğrenci olduğum yıllarda tesadüfen başlayan dalış hayatım… Kısacası deniz hep yaşamımın bir parçası oldu. Ama yıllar ilerledikçe yaşamımın parçası olmanın ötesine geçti. Son altı aydır da teknemde yaşıyorum; evim teknem, bahçem deniz… Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Ha- 44 reketi Derneği ne zaman, nasıl kuruldu? Derneğin kurulma fikri nasıl oluştu? Dernek olarak ne tür çalışmalarınız ve projeleriniz var? Bu konuda bize bilgi verir misiniz? STH fikri 2004 yılında yapılan bir sualtı temizlik çalışması sonrası şekillendi aslında. Kişisel olarak en önemli gözlemim insanların gördükleri karşısında göstermiş oldukları şaşkınlıktı. Kısa bir süre sonra bunu periyodik olarak sürdürmek gerektiğini düşünerek sualtı topluluğunun önemli bir kısmına ulaşan duyuru gruplarında biraz da duygusal bir çağrı yaptım. İnsanların yoğun olduğu noktalarda düzenli olarak yapılacak dalışlarla kamuoyunun dikkatini çekmekti amacım. Çağrı büyük ilgi gördü. Kasım sonlarında (2004) bir çağrıyla vücut bulan fikir 8 Ocak 2005’te Üsküdar sahilinde 35’i sualtında olmak üzere 65 gönüllü ve 15 ulusal kanalı bir 45 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 tülmektedir. Dernek faaliyetlerini gönüllülerle yürütüyorsunuz. Derneğinize başvuruları nasıl değerlendiriyorsunuz? Gönüllülerde ne gibi yeterliklerin olması bekleniyor? Dalış eğitimleri olmayan kişiler bu konuda sizden yardım alabiliyorlar mı? Bu konularda bizi bilgilendirebilir misiniz? araya getirmeyi başardı. Daha ilk etkinlikten itibaren birkaç ilke ön plana çıktı. Periyodik, bağımsız ve gönüllü bir organizasyon olacaktı STH. Yanı sıra suya yazmayacak, her şeyin, çıkan her materyalin kaydını tutacak, gelecek yıllar için paha biçilmez bir veritabanı oluşturacaktı. Kısa bir zamanda hiperaktif bir organizasyon çıktı ortaya. Bazı aylar üç etkinlik yaptığımız ile oldu. Daha 2006 yılında çalışmalarımız UNEP tarafından benzer organizasyonlara “örnek” gösterildi. Çocuklarla organizasyonlar yapmaya, ilköğretim okullarında kendi çektiğimiz filmlerle sunumlar yapmaya, kendi fotoğraflarımızla sergiler açmaya başladık. 2006 yılında benzeri olmayan STH Harem Projesi’ni hayata geçirdik ve dalga geçen, amiyane tabirle “hadi len!” diyenlere inat Harem sahilinden elle, tek tek 11.573 parça katı atığı çıkartarak söz konusu alanı %90 oranında katı atıklardan temizledik. 2007 yılında Konuşan Balık Deniz ve Çocuk Şenliği’ni ilk kez hayata geçirdik. İlk şenliğimizi 140 TL gibi dev bir bütçe ve görülmemiş bir emekle Büyükada’da hayata geçirdik. 2010 yılına geldiğimizde Konuşan Balık başına “Uluslararası” sıfatı eklenerek Türk, Bulgar ve Romen çocukların katılımıyla gerçekleştirildi. 46 Türkiye’de belki de ilk kez deniz kültürü temalı bir etkinlik serisini hayata geçirdik. Geçtiğimiz ay, 17 Nisan’da bu serinin yeni bir etkinliği Halikarnas Balıkçısı’na ithafen çocukluk yıllarını geçirdiği Büyükada’da, doğum gününde gerçekleştirildi. Uzun lafın kısası, bütçesiz, bağımsız ve gönüllü bir organizasyon olarak STH başta bana ve sayısız insan istenirse bir şeyler yapılabileceğini 70’e yakın kamuoyuna açık etkinlik, bir büyük proje (STH Harem Projesi), 5 sene üst üste tekrarlanan bir çocuk şenliği, 4 deniz kültürü temalı etkinlik (“bize deniz ozanı gerek!”), sayısız sergi, binlerce ilköğretim öğrencisine yapılan sunumlarla göstermeyi başardı. Dernek birimleri hakkında bilgi verebilir misiniz? STH’nin kurumsal yapısı aslında tamamen hukuki zorunluluğu karşılamak üzerine kurgulanmıştır. Çalışmalarımızın tamamı tüm STH Gönüllülerinin ortak kararıyla gerçekleştirilir. Bu nedenle dernek birimlerinden ziyade STH Gönüllülerinden ve etkinlik birimlerinden bahsetmek yerinde olur. 2008’de STH Türkiye Organizasyonu ile aynı anda 14 ilimizde eş içerikli etkinlikleri eş zamanlı olarak hayata geçirdik. Tüm etkinlilerimizde Sualtı Temizlik Ekibi, Sualtı Görüntüleme Ekibi, Dalış Amiri, Acil Durum Ekibi, Sualtı Hekimi, Ambulans, Envanter Ekibi, Lojistik Ekibi, Anket Ekibi, Halkla İlişkiler Ekibi, Kara Fotoğraf Ekibi, Kara Belgesel Ekibi gibi geniş bir kitle görev almaktadır. 2009 yılında yine benzersiz bir STH projesine başladık: “Bize deniz ozanı gerek!”. Etkinlik öncesi hazırlık, etkinlik sonrası değerlendirme toplantıları ile faaliyetler yürü- STH Etkinliklerine katılmak için gönüllülerin tek yapması gereken sitemizde yer alan Etkinlik Katılım Formu’nu doldurmalarıdır. (www.sth.org.tr/contact) Sadece sualtı ekipleri için bir takım kısıtlamalarımız olabilmektedir. Dalış bölgelerine göre asgari sertifika sınırlaması getirilebilmektedir. Yanı sıra ekipmanı olmayan gönüllülere her türlü ekipman desteği yine organizasyonumuz tarafından sağlanmaktadır. Sualtı ekiplerinde yer alacak gönüllülere STH Dalış İlkeleri aktarılmakta, her dalıştan önce detaylı bir dalış brifingi verilmektedir. Ekiplerimize dikkatli bakıldığında, sanılanın aksine, organizasyonumuz bir sualtı etkinliği değil, çoğu kara organizasyonunu kapsayan emek yoğun bir çalışmadır. Her etkinliğimizde STH Açık Hava Fotoğraf Sergisi, STH Envanter Sergisi (katı atıklardan oluşmaktadır) başta olmak üzere yoğun bir hazırlık çalışmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Çıkartılan materyaller sayılara tasnif edilmekte ve tek tek kayıt altına alınmaktadır. Bundan dolayı envanter ekibi de son derece önemli bir ekip olarak ön plana çıkmaktadır. Dalış eğitimi olmayan gönüllüler için derneğimiz herhangi bir eğitim desteği vermemektedir. Dalış eğitimi başlı başına önemli bir eğitim ve disiplin olduğunda derneğimiz bu konuda sadece yönlendirmekle yetinmektedir. Sualtı temizliği yapacağınız bölgeleri/ noktaları nasıl belirliyorsunuz? İlk kriterimiz insanların yoğun olduğu iskele alanları vb. bölgeler olması. Tabi bu noktada dalış güvenliği, su kalitesi gibi önemli parametreler devreye girmektedir. Bugüne kadar etkinlik yapılan özellikle İstanbul içinde Kadıköy, Karaköy, Eminönü, Üsküdar, Harem, Ortaköy, Aşiyan gibi kritik noktalar hazırlanan detaylı dalış planları ve acil durum ekiplerimizin titiz çalışmaları ile sorunsuz olarak hayata geçirilmiş, hiçbir etkinliğimizde hiçbir aksaklıkla karşılaşılmamıştır. STH Dalış ve Acil Durum Planları ders olarak okutulabilecek nitelikte olup bir çok paramedik ekip acil durum planlarımızı almaktadırlar. Kirli sularda, önemli riskler alarak dalışlar yapıyorsunuz... Çalışmalarınızın zorluğundan/sıkıntılarından bahseder misiniz? STH etkinliklerinde sualtı ekiplerinin suya girebilmesi için en önemli referansımız Su Kalitesi Yönetmeliği’dir. Yönetmelikte belirtilen değerler aşıldığında nokta özel olarak değerlendirilir ve etkinlik yine de yapılacaksa özel bir ekip ve özel ekipmanlarla gerçekleştirilir. Sualtı ekiplerimizin çalışmalarında en önemli sorun kısıtlı görüş olarak ön plana çıkmaktadır. Bu konu dalış planı hazırlanırken ele alınmakta ve çoğu noktada dalış alanı sualtında markalanarak dalıcıların kaybolmalarını önleyecek referanslar oluşturulmaktadır. Bir diğer önemli sorun özellikle kış aylarında yoğunlaşan dalışlar boyunca su sıcaklığının genelde 10 derecenin altında olmasıdır. Bu tip dalışlarda süre kısıtlaması getirilmekte ve sualtı aktivitesi ve çıkartılacak materyaller sınırlandırılmaktadır. Tabi bunların yanı sıra koşulların istikrarsızlığından kaynaklanan spontane sorunlar her daim olabilmektedir. Soyunma alanı, çıkınca duş alabilmek hatta bazen sudan çıkabilmek dahi sorun olabilmektedir. Ancak onuncu yılına yaklaşan tecrübeli bir ekip için bunlar genelde kolay çözülebilen sorunlar olmaktadır. STH’nin en önemli özelliği ve gücü motivasyonu deniz olan gönüllülerden oluşmasıdır. Sualtından çıkardığınız katı atıkları ne yapıyor, nereye gönderiyorsunuz? son derece önemli iki kavram. Bir de bu iki kavrama ilave olarak insanlarımızın hayatında denizi tekrar konumlandırmamız gerek. Faydasını dahi kavramalarını sağlayabilsek, denizi sevmelerine gerek kalmaz korumaları için. Orijinal parçaları sergimize dahil etmek üzere ayırıyor kalanları ilgili kurumlara (İSTAÇ ya da yerel belediyeler) teslim ediyoruz. Ve tabi mevzuat. Denize çöp atmak suçtur, kabahat değil. Siyasi otoritenin en önemli eksikliklerinden biri bu noktada başlamaktadır. Çalışmalarınıza ilişkin ne tür geri dönüşler alıyorsunuz? Ülkemizde insanların deniz ve sualtı katı atık kirliliği konusunda duyarlılığı sizce hangi sevidedir? Dernek olarak belirlemiş olduğunuz hedeflere ulaştınız mı? Deniz temizliği ve sualtı katı atık kirliliği oranına bakacak olursak ülkemizde deniz kirliliği hakkında neler söyleyebiliriz? Özellikle çocuklardan aldığımız geri dönüş bizi ciddi anlamda motive ediyor. Etkinlik alanında sigarasının izmaritini attığı için babasına fırça atan çocuk figürü sıkça karşılaştıklarımızdan. Ayrıca insanların bir kısmının motive edici yaklaşımı da yapılan çalışmanın doğruluğuna referans olmakta. Tabi ki “temizlemekle biter mi?”, “şov yapıyorlar”, “kaça yapıyorsunuz bu işi?” vb. sayısız yorumla da karşılaşıyoruz. Hedeflerimize ulaşmış olsak derneği kapatır, sefasını sürerdik. Daha çoook yolumuz var. Ülkemizde katı atık kirliliği özellikle deniz taşıtlarının yoğun olduğu bölgelerde gerçekten ciddi boyutlarda. İnsanlarımızın yoğun olarak kullandığı bölgelerde aynı durumda. Bu durumun başlıca sebepleri otorite boşluğu, bilinçsizlik ve eski alışkanlıklar olsa gerektir. İstanbul’da belediyeler 1953 yılına kadar topladığı çöpü denize atmaktaymış. Deniz böyle bir şey; at, unut, alır götürür. İnsanımız toprak soylu genlerinden henüz sıyrılabilmiş değil. Denizle ilişkimizdeki en önemli sorunlardan biri bu. Denizin insanımızın yaşamında konumlandırılması gerek. Bu çok uzun bir konu aslında ama şöyle düşünün, birkaç yıl öncesine kadar patlıcanın bakanıyla, levreğin bakanı aynıydı. Bugün bir bakanlığın önünde Denizcilik ibaresi eklendi ama ne yazık ki ilgili bakanlığın denize bakışı taşımacılığın ötesine geçemedi henüz. Deniz kültürü ve amatör denizcilik Devletin kendisi dahi bir kirletici olabiliyor ne yazık ki. Hatta denizden bihaber uygulamaları ile kirliliğe çanak tutabiliyor. 2006 yılından bu yana feryat ettiğimiz, neredeyse çizere dahi anlatmaya çalıştığımız ÖTL Yönetmeliği (Ömrünü Tamamlamış Lastikler Hakkında Yönetmelik) buna çarpıcı bir örnek. Ankara’dan bakınca denizi göreme- 47 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 yok mu? Siz de hiç akıl yok mu, ne işiniz var bu havada. Ben size baktıkça üşüyorum!” diyerek haşlamıştı beni. Hala aklıma geldikçe gülümserim. Sudan çıkanlar ise apayrı bir olay. Kısaca günlük hayatınızda çevrenizde ne görüyorsanız hepsi suyun altında da mevcut. Beni ilk dalışımızda Üsküdar’ın sularının 25 metre altında bir el arabasıyla ilerleyen arkadaşım şaşırtabilmişti ilk günlerde. Sonra öyle şeyler çıkarttık ki, artık şaşırmak gibi bir halimiz kalmadı… yen devletin Çevre Bakanlığı lastiklerle ilgili çıkarttığı yönetmeliğin hemen her satırında lastiklerin tehlikesinden dem vururken denizler üzerindeki kullanımını görmezden gelebiliyor. Bugüne İstanbul’un derinliklerinde binlerce lastik yaklaşık 450 yıl sürecek olan çözünme süreçlerinin henüz başlarında. Her birisi 10-12 farklı ağır metal ve hidrokarbon salarak çevresini zehirlemeye devam ederken bir o kadarı da deniz düşmek üzere sırasını beklemekte. Bu konuda ayrıntılı bilgiye sitemizden ulaşabilirsiniz. Derneğinizin sualtı kati atık temizliği dışında , deniz kültürünü oluşturma/ geliştirmeye yönelik hedefleri var. Bu konudaki projelerinizden bahseder misiniz? Deniz Kültürü STH çalışmalarının varmak istediği en önemli kavramdır aslında. Bu konuda en önemli projelerimiz ilköğretim okullarında yaptığımız sunumlar ve “bize deniz ozanı gerek!” etkinlik serisi. Özellikle “bize deniz ozanı gerek!” etkinlik serisi tamamen deniz kültürüne odaklanmakta, deniz ozanlarımızın yaşantılarından yola çıkarak denizin ozanların yaşamındaki yerini, edebiyattaki yerini sorgulamaktadır. Deniz kültürü adına bir diğer önemli projemiz STH Deniz adı altında (www.sthdeniz. com ) yayın yapmakta olan internet sitemizdir. Deniz ressamlarından, denizci mezarlarına kadar deniz kültürünün izlerini sürdüğümüz sitemiz bu konudaki en önemli yayın organımızdır. İşbirliği içinde olduğunuz kurum/ kuruluşlar var mı? Sivil toplum örgütlerinden veya belediyelerden size yardım talepleri geliyor mu, ortak ça- 48 lışmalar yapıyor musunuz? Şüphesiz destek aldığımız, destek verdiğimiz çok sayıda kurum söz konusu. Destek veren tüm kurumlar ilgili etkinliklerin duyurularında yer almaktadır. Bu kurumlar belediyelerden dalış kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarından eğitim kurumlarına kadar çok farklı segmentlerden olabilmektedir. Destek verenler listelerimizde kahvelere ya da hamamlara dahi rastlamanız mümkündür. Burada en önemli nokta STH’nin hiçbir kurumdan maddi destek almaması, sadece lojistik destek kabul etmesidir. Proje bazında sponsorluk ihtiyacı söz konusu olduğunda da maddi değil, ayni yardım kabul edilmektedir. Üniversite toplulukları, belediyeler, eğitim kurumları hatta bazen belli bir bölgenin balıkçılarından bile yardım talebi alıyoruz. Bugüne kadar hiç birini de geri çevirmedik diyebiliriz. Gönüllülerimizin ulaşım, konaklama ihtiyaçları karşılandığında İstanbul dışında dahi etkinlikler düzenleyebiliyoruz. Yaptığınız çalışmalardan gözlemlerinizi ve aktarmak istediğiniz anılarınızı sizden dinleyebilir miyiz? Sualtından çok ilginç örnekler çıkarıldığını görüyoruz ama; sizin bugüne kadar sualtından çıkardığınız ve sizi en çok şaşırtan atık ne idi? İnanın anlatmakla bitmez. Beni ne çok güldüren 2006 yılı Eminönü etkinliğinde yaşadığım bir olaydır. Hava 3, su 5 dereceydi o gün. İnanılmaz bir soğuk vardı. Sudan çıktıktan sonra kısa birkaç röportaj verip bir kenara çekilmiştim ki, bir el kulağıma asılıp sallamaya başladı. Oldukça yaşlı bir teyze kulağıma asılıp “oğlum senin anan, baban Kendi adıma çıkarttığım ve beni isyan ettiren ise, STH Harem Projesi çalışmaları kapsamında çıkarttığım bir atık alım tankıydı. Harem envanterinde fotoğrafı hala vardır. Hemen hemen tamamı tabana gömülmüş halde bulduğum şeyin önce ne olduğunu anlamadım. Sadece 30-40 santimetrelik bir ucu dışarıdaydı. Halatla bağlayıp vinçle asıldığımızda iki kez halatı koparttı. Derken o çamurun içerisinden 2 m*1m*1,5m ölçülerinde bir metal tank çıktı… STH Türkiye Organizasyonuna ilişkin neler söylersiniz? Organizasyonu Türkiye geneline/kıyılarına yaymak için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Gelecek dönemde Akdeniz Bölgesine (ya da Mersin özelinde) yönelik projeleriniz olacak mı? Bu konuda çalışıyoruz ama bir türlü istediğimiz noktaya gelemiyoruz. Etkinlik standartlarımız çok yüksek. Bu en önemli sorun. İnsan gücü, sergiler, dalış planları, güvenlik… çok fazla bileşen söz konusu. Bu yüzden de en azından bir süre daha İstanbul merkezli sürecek gibi çalışmalarımız. Ama daha önce de belirttiğim gibi, asgari imkanları bulduğumuz anda İstanbul dışı organizasyonlara büyük bir motivasyonla gidiyoruz. Geçtiğimiz hafta Bodrum’da bir etkinliğimiz vardı. Önümüzdeki haftalarda Alaçatı’da, Marmaris’te etkinliklerimiz olacak. Bu etkinliklerde İstanbul’dan koordine etmek üzere küçük bir grup görev almakta, gönüllüler söz konusu lokasyonlardan bulunmakta. Mersin hakkında ciddi anlamda cahiliz. Birilerinin bizi bilgilendirmesi lazım. Sorunlar varsa paylaşması lazım. İhtiyaç belirdiğinde imkanlar bir şekilde yaratılıyor. Yani Mersin’den gelecek her hangi bir talep STH’nin seferber olması için yeterli olacaktır… Son olarak Mersin Deniz Ticareti Odası dergisi okurlarına neler söylemek istersiniz? Deniz kalan son özgürlük… daha ne diyeyim ki… 49 MERSİN DENİZ TİCARETİ NİSAN 2014 MERSİN CHAMBER OF SHIPPING PORT OF MONTH OF PORT STATISTICS CARGO MOVEMENT - INWARDS/ OUTWARDS LOADED (IN TONS) COMMODITIES DOMESTIC EXPORT : MERSİN : FEBRUARY-2014 DISCHARGED (IN TONS) TRANSIT TRSHPMNT TOTAL COMMODITIES DOMESTIC IMPORT TRANSIT TRSHPMNT TOTAL CEMENT2,971 56,506 12,738 72,215 CEMENT5555 CEREALS15,116 159 15,275 CEREALS34,054 957 46 35,057 CHEMICALS 67,591 2,092 1,239 70,922 CHEMICALS 169,267 1,208 1,257 171,733 CITRUS5,4235,423 CITRUS5,5325,532 CNTR22,333 22,333 CNTR23,42223,422 CONST. MACHINERY652 652 CONST. MACHINERY2,622 1,5874,209 COTTON6,810 603 401 7,814 COTTON53,794 15153,945 EMPTY MAFIS12 12 EMPTY MAFIS1212 FERTILIZERS6,139 84 6,223 FERTILIZERS7,200 32,595 792 72 40,659 FOOD STUFF 123,175 4279 475 FROZEN MEAT 271 24 127,929 FOOD STUFF 61,999 5,279 460 295 FROZEN MEAT 967 8,812 67,738 9,779 FRUITS 29,973 220 25 30,218 FRUITS 10,833 34,532 272 45,636 GENERAL CARGO 162,933 25,657 5,701 194,360 GENERAL CARGO 328,467 27,557 1,603 358,054 14,442 130 12 14,584 GLASS 1,723 86 12 1,821 69 GLASS 427 LEGUMES18,568 95 18,663 LEGUMES18,914 1,94920,862 MACHINERY5,822 594 13 6,429 LIVE STOCK2222 MINERALS 152,679 253 207 153,140 MACHINERY 12,666 1,952 11 14,628 PETR.PRODUCTS 5,475 80,873 86,348 MINERALS48,578 133 105 14,816 RICE 274 12,610 2,556 15,440 PETR.PRODUCTS 46,453 244,543 4,263 295,258 SODIUM CARB.26,301 25 26,326 RICE100,181 1,604101,785 SUGAR95 594 689 SUGAR4,4654,465 TEXTILE 31,625 746 98 32,469 TEXTILE 65,654 3,798 69,530 TIMBER 628 203 37 868 TIMBER 5,126 590 117 5,833 VEGETABLE OIL 5,320 357 349 6,027 VEGETABLE OIL 73,133 125 272 73,529 VEHICLES 2,610 144 6 2,760 VEHICLES 9,100 6,555 12 15,667 TOTAL 826,162 73,815 8,647 917,413 TOTAL 1,284,302 125,351 4,316 1,468,049 8,789 54,080 TOTAL (LOADED & DISCHARGED) = 2.385.461 TONS LOADED num. D+E+T TRSHPMNT TOTAL DISCHARGED D+I+T num. TRSHPMNT TOTAL 14,320124 14,44410,55070 476 0 476 5,6320 14,531305 14,83619,237166 5,3060 5,3062,7450 28,851429 29,28029,787236 5,7820 5,7828,3770 43,382734 44,11649,024402 11,0880 11,08811,2220 34,633429 35,06238,164236 54,470734 55,20460,146402 50 78 PASSENGER SHIP G. TOTAL num. 10,62025,064 5,6326,108 19,40332,239 2,7458,051 30,02359,303 8,37714,159 49,42693,542 11,22222,210 38,40073,462 60,548115,752 25
Similar documents
e-ajanda - TED ESKİŞEHİR KOLEJİ
ÖZÇELİKÖRS tutmak çok vahşice. Ama ne (7/A) yazık ki insanlar giydiği şeyin bir hayvanın canına mal olduğunun farkında bile değil. Tarih çağlarından beri insanoğlu doğayla uyum içinde yaşamayı öğre...
More informationÇok Lüzumlu Tarih Ansiklopedisi
Avrupa tarihinin herhalde en iyi örgütlenmiş imparatorluğunun basma geçen kimdir? Bu imparatorluğun sınırları bir zamanlar Viyana'dan Bağdat'a, Aden'den Cezayir'e ve Kahire'den Kırım'a kadar uzanıy...
More informationmerve atılgan // sokak müziği // mustafa kula // la haıne mert tugen
Çocukken hep bir süper kahraman olma hayalim vardı hala daha olabilir bu istek, “Gölgelerin gücü adına” deyip merdiven trabzanlarının tepesine çıkardım. Ama Sailor Moon adlı çizgi filmin özel bir y...
More informationUntitled - Kept Light Photography
Ocak 2010’da, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü M. Özalp Birol, babamın çalışmalarını içeren retrospektif bir sergi düzenlemek istediklerini belirttiğinde, ben ve kard...
More informationDeneme sınavı
artmasına neden olur. Çocukların kitap okuma alışkanlığı kazanmaları için uygun ödüllendirmeler geliştirilebilir. Çocuğa, okuduğu kitaptan sonra yaşına uygun ödüller verilmesi, onun bu konuda ilgis...
More informationordu ili doğa turizmi master planı 2013-2023 - Samsun
Doğal ve korunan kırsal alanlarda, geçmişten günümüze yerel topluluklar ile arazinin beraberliği çok önemli olmaktadır. Korunan alan ağı büyüdükçe korunan alan kavramının anlamı da değişmeye ve gel...
More information