Soma Özel Raporu - TC Kamu Denetçiliği Kurumu
Transcription
(OMBUDSMANLIK) Aralık 2014 İÇİNDEKİLER TABLO VE GRAFİKLER İV TERİMLER V KISALTMALAR İX KAMU BAŞDENETÇİSİNİN SUNUŞU Xİ GİRİŞ 1 BİRİNCİ BÖLÜM KÖMÜR MADENCİLİĞİ VE İŞ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ HUKUKİ METİNLER VE ÖRNEK ÜLKE UYGULAMALARI 1. ULUSAL MEVZUAT 3 1.1. Maden Mevzuatı 3 1.1.1. Maden Kanunu 3 1.1.2. İkincil Mevzuat 4 1.1.2.1. Arama Dönemi 4 1.1.2.1.1. Ön Arama Dönemi 5 1.1.2.1.2. Genel Arama Dönemi 5 1.1.2.1.3. Detay Arama Dönemi 5 1.1.2.2. İşletme Dönemi 6 1.2. İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Mevzuat 9 1.3. İş Güvenliği Paketi İle Getirilen Yenilikler 16 2. ULUSLARARASI HUKUK 19 2.1. İLO Sözleşmeleri ve Tavsiye Kararları 19 2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği ile Kömür Madenciliği Bağlamında İLO Standartları ve Türkiye 21 2.2.1. 45 Numaralı Yeraltı İşleri (Her Nevi Maden Ocaklarında Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında) Sözleşmesi 22 2.2.2. 123 Numaralı Asgari Yaş (Yeraltı İşleri) Sözleşmesi 23 2.2.3. 155 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme 23 2.2.4. 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi 27 2.2.5. 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi 30 ii 2.2.6. Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık İLO Uygulama Kılavuzu 2.3. Avrupa Birliği Mevzuatı ve Uygulamaları 2.3.1. Avrupa Birliği Direktifleri 33 33 34 2.3.1.1. 89/391/EEC sayılı Direktif 35 2.3.1.2. 92/91/EEC sayılı Direktif 35 2.3.1.3. 92/104/EEC sayılı Direktif 36 2.3.2. Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporları 36 2.3.2.1. 2010 Yılı İlerleme Raporu 37 2.3.2.2. 2011 Yılı İlerleme Raporu 37 2.3.2.3. 2012 Yılı İlerleme Raporu 38 2.3.2.4. 2013 Yılı İlerleme Raporu 39 2.3.2.5. 2014 Yılı İlerleme Raporu 39 2.4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Ölümle Sonuçlanan Afet ve Kazalarda Devletin Sorumluluğuna İlişkin Örnek Kararları 40 2.4.1. Öneryıldız/Türkiye Kararı 40 2.4.2. Budayeva ve Diğerleri/Rusya Kararı 42 2.4.3. Oruk/Türkiye Kararı 44 3. KÖMÜR MADENCİLİĞİ ALANINDA İLERİ GELEN ÜLKELERE İLİŞKİN VERİLER VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ 46 3.1. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 47 3.2. Kanada 54 3.3. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) 57 3.4. Almanya 62 3.4.1. İzleme ve Kurallara Uyulduğunu Denetlemeye Yönelik Mekanizmalar 64 3.4.2. Acil Durum Planları ve Yerel Düzeyde Acil Duruma Hazırlık 64 3.4.3. Maden ve Madencilik Faaliyetlerinin Risk Değerlendirmesi 65 3.4.4. Faaliyetlerden Etkilenen Topluluk ve Ekosistemlerin Rehabilitasyonu 65 3.4.5. Madencilerin Sağlık ve Güvenliğini Korumaya Yönelik Teknolojik, Kurumsal ve Sosyal Çalışmalar 65 3.4.6. Maden Kapatma Planları 65 iii İKİNCİ BÖLÜM SOMA MADEN KAZASI 1. KAZANIN OLUŞUMU 68 2. PSİKOSOSYAL DESTEK FAALİYETLERİ 74 3. YAPILAN NAKDİ YARDIMLAR 78 4. SOSYAL GÜVENLİK KAPSAMINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR 81 5. İDARECİLERİN SORUMLULUĞU 83 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE İDARİ YAPILANMA VE DENETİM I. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1.1. Maden İşleri Genel Müdürlüğü 87 87 1.1.1. MİGEM'in Ruhsatlandırma ve Denetim Fonksiyonları 1.1.1.1. Ruhsatlandırma Fonksiyonu 90 90 1.1.1.1.1. Arama Dönemi 92 1.1.1.1.2. İşletme Dönemi 93 1.1.1.2. Denetim Fonksiyonu 95 1.1.1.2.1. Arama Ruhsat Koordinatörlüğü 96 1.1.1.2.2. İşletme Ruhsat Koordinatörlüğü 99 1.1.1.2.3. Denetleme Koordinatörlüğü 103 1.1.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Fonksiyonu 107 1.1.3. Personel Yetersizliği 108 1.2. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 111 1.2.1. MTA'nın Maden Kanunu Kapsamında Fonksiyonu 111 1.2.2. Havza Madenciliği 113 1.3. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu 116 1.3.1. Rödövans Uygulaması ve Niteliği 119 1.3.2. Rödövans Uygulamasının Türk Hukukunda Gelişimi 121 1.3.3. Rödövans Uygulamasının Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisi Kapsamında iv Değerlendirilmesi 123 1.3.4. Soma Özelinde Dayıbaşı/Taşeron Uygulaması 125 1.3.5. TKİ'nin Rödövans Uygulaması Nedeniyle Sorumluluğu 126 2. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 135 2.1. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı 136 2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü 148 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ 1. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ 151 2. MADEN İŞLETMELERİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ SİSTEMİ 155 2.1. Maden İşyerlerinde Özdenetim 156 2.1.1.Teknik Nezaretçi 157 2.1.2. Daimi Nezaretçi 162 2.1.3. Teknik Eleman 164 2.1.4. İşyeri Hekimi 165 2.1.5. İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşverenin Genel Yükümlülüğü 166 2.1.6. İş Güvenliği Uzmanlığı 167 2.1.7. İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ve Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri 172 2.1.8. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu 174 2.2. Diğer Hususlar 181 2.2.1. Vardiya Sistemi 181 2.2.2. Yaşam Odası 182 2.2.3. Tahlisiye 182 2.2.4. Eğitim 185 2.2.5. Sendikaların İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Rolü 192 BEŞİNCİ BÖLÜM TESPİT VE ÖNERİLER 194 YARARLANILAN KAYNAKLAR 210 v TABLO VE GRAFİKLER Tablolar: Tablo 1: Dünya Kömür Üretimi (Milyon ton) Tablo 2:ABD Kömür Üretimi Tablo 3: 2010 – 2014 Yılları Arasında Kömür Madenlerinde Yaşanan Kazalar Sonucu Meydana Gelen Can Kaybı Sayıları ve Nedenleri Tablo 4: 2007-2011 Yılları Arasında Kanada Enerji ve Madencilik Endüstrisinde Yaşanan İş Kazası Sonucu Yaralanmalar ve Ölümler Tablo 5: Çin’de Bulunan Kömür Madenlerinde Yaşanan Kaza Sonucu Ölüm Sayıları Tablo 6: Madencilik ve Taş Ocaklarında Yaşanan ve Tazmin Edilen Yararlanma ve Ölüm Sayısı Tablo 7: MİGEM Tarafından Denetlenen Ruhsat Sayıları Tablo 8: MİGEM Tarafından Denetlenen Kömür Ruhsat Sayıları Tablo 9: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Birimleri Personel Sayısı (Ağustos 2014 itibariyle) Tablo 10: TKİ’de, Hizmet Alım Sahalarında ve Rödövanslı Sahalarda Çalışan İşçi Sayıları Tablo 11: 2013 İtibari İle Soma'da TKİ'nin Sahalarında Hizmet Alımı Ve Rodövans Yöntemiyle Çalışan Firmalar ve İstihdam Ettikleri Kişi Sayısı Tablo 12: Soma’da Yıllara Göre Programlanan Kömür Üretim Miktarları ile Fiili Kömür Üretim Miktarları Tablo 13: Son otuz yılda meydana gelen büyük maden kazaları Tablo 14: 2014/ Mart İtibariyle İş Müfettişi Sayıları Grafikler: Grafik 1:ABD’de 1900-2013 Yılları Arasında Beş ya da Daha Fazla Can Kaybı Olan Kömür Madeni Kaza Sayıları Grafik 2: Hayatını kaybeden madencilerin yaş aralığı Grafik 3: Hayatını kaybeden madencilerin medeni durumu Grafik 4: Hayatını kaybeden madencilerimizin öğrenim durumu Grafik 5: Yetim çocukların yaş aralığı vi TERİMLER AÇIK İŞLETME, 1) Maden üzerindeki örtü tabakasını almak ve bu suretle maden kitlesini istihsal edebilecek bir duruma getirmek amacıyla uygulanan bir maden ocağı işletme sistemi. 2) Açık ocak. ALEV SIZDIRMAZ CİHAZ, Patlayıcı gaz ortamında çalışmak üzere ALSz standart isteklerine göre dizayn edilip teste tabi tutulmuş, sertifika ve imal lisansı verilmiş cihaz. ASFALTİT, Koyu renkli, sert, zor eriyen bitümlü organik maddeler karışımından oluşan kömür. AYAK, Yeraltı işletmelerinde, maden içerisinde iki galeri arasında cephe halinde maden üretimi yapılan yer. BİTÜMLÜ ŞİST, Genellikle ince taneli ve yapraklı yapıda olan ve “kerojen” adlı organik madde içeren, ısıtıldığı zaman sentetik petrol ve gaz üretebilen tortul kayaçlara verilen isim. BULUCULUK, Herhangi bir ruhsat döneminde, yönetmeliğinde belirtildiği şekilde, bir maden zuhurunun ortaya çıkarılması. CEVHER, Doğrudan doğruya veya bazı işlemler sonucu zenginleştirilerek endüstride tüketim yeri bulunabilen ve ekonomik değeri olan bir veya birkaç mineralden oluşmuş kayaç. ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED), Gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yönde etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ve teknoloji alternatiflerinin tespit edilerek değerlendirilmesinde ve faaliyetlerin uygulanmasının izlenmesi ve denetlenmesinde sürdürülecek çalışmalar. DEKAPAJ, Açık işletme projesine göre maden yatağının üzerindeki veya kontağındaki örtü tabakasının gevşetilmesi, kazılması, yüklenmesi, taşınması, toprak harmanına dökülmesi, serilmesi, harman sahasının düzeltilmesi, toprak harmanı ve kademe yollarının yapımı ve bakımı gibi muhtelif ameliyeleri kapsayan işlemlerin tümü. DESANDRİ, Maden ocaklarında aşağıdan yukarıya cevher veya kömür nakli yapmak amacı ile aşağıya doğru meyilli olarak yantaş, cevher veya kömür içinde sürülen galeri. ESKİ İMALAT, Kömürü veya cevheri alınmış ve sonra göçmeye bırakılmış veya ramble edilmiş ocak kısmı. vii GALERİ, 1) Bir tarafı kapalı tünel. 2) Yeraltında açılan geçit yolu. GÖÇÜK, Yeraltı imalatında tahkimatın yetersizliği veya eskiyip dayanıklılığını kaybetmesi sonucu tavanın göçmesi hali. GÖRÜNÜR REZERV, Ana kuyu, tali kuyu, galeri, kılavuz, başyukarı, başaşağı, desandri, yarmalar vasıtasıyla dört yanı; devamlılık arzeden muntazam yataklarda ise üç yanı (diğer bir yanı birkaç sondajla) açılmış bulunan maden kesimlerini belirleyen rezerv kavramı. GRİZU, Metan gazının hava ile muayyen bir nispette karışımından oluşan patlayıcı ve yanıcı (ocak gazı) gaz. HAVZA, Maden bulunması ihtimali olan veya maden bulunan yerlerin (sahaların) tümü. İMALAT HARİTASI, 1) İşletilmekte olan bir maden damarının ve damar çevresindeki madencilik yapılarının muayyen bir ölçekle plan düzlemi üzerine çizilmesi suretiyle elde edilen harita. İMALAT PLANI, Yeraltı madenciliğinde sürülen galerileri, taban yollarını ve üretim ayaklarında yapılan çalışmaları, açık işletmelerde de dekapaj ve kömürde, basamakların ve alınların durumunu gösterir harita. İŞLETME RUHSATI, Arama ve ön işletme ruhsatı süreleri sonunda “Maden Dairesi’nden” temini gereken izin belgesi. JİPS, CaSO4 . 2 H2O kimyasal bileşiminde, monoklin kristalli, renksiz, şeffaf, kil veya demir oksit karışmış hali ile gri, sarı veya kırmızı renkli olabilen kayaç. KIZIŞMA, Kömür madenlerinde, panolarda yapılan yetersiz havalandırma veya stoklardaki kömürlerde kömürün veya kömür içinde bulunan piritin yavaş yanması sonucu meydana gelen ısının dağılmaması sonucu kömür ısısının yükselmesi. KOT, Bir noktanın esas olarak alınan deniz seviyesi düzlemine göre yüksekliğini veya alçaklığını gösteren rakam. KÖMÜR, Kısmi ayrışma sonucunda; bitkisel artıklardan oluşan karbonik madde. Belirli bir tabakalaşma gösterir; katı bir maddedir ve rengi koyu kahverengiden siyaha kadar değişir. Yakıt olarak kullanılan kömür, kırılgandır, ayrışım olmaksızın yanmaz ve suda çözünmez. Oluşumu esnasında bitkisel maddedir. Önce turbaya, sonra linyite ve en sonra da bitümlü kömüre dönüşür. Bitümlü kömür bitümünü kaybetme derecesine göre bazı yerlerde taşkömürü ve viii antrasit haline gelir. Linyitin tozu kahverengi, kömürün ise siyahtır. Linyit bünyesinde büyük oranda su ve kül ihtiva eder. KUYU, Yeraltı işyerlerine ulaşmak amacıyla açılmış ve kesit boyutları derinliğine oranla sınırlı, düşey ve düşeye yakın bağlantı yolu. LİNYİT KÖMÜRÜ, Taşkömüründen daha genç, kahverengi, koyu kahverengi veya siyah renkte, dokuları amorf, ağaçsı veya lifli, yüksek oranda rutubet ihtiva eden, porselen üzerinde çizgisi kahverengi olan kömür cinsi. MADEN ARAMA RUHSATNAMESİ, (AR) Maden aramak için müteşebbise verilen arama belgesi. Bu belge ile ilgili hususlar, süreler ve ruhsat alanı “Maden Kanununun” ilgili maddelerinde belirtilir. MOSTRA, Yeryüzünde bir madenin açığa çıkmış ve çıplak göz ile görülen kısmı, yani maden yatağının yüzeyi ile yeryüzünün ara kesiti. MUHTEMEL REZERV, İki boyutu ile belirlenmiş olan ve devamlılığı konusunda görünür rezerve nazaran daha büyük risk taşıyan maden kütlesini belirleyen bir kavram olup, prospeksiyon çalışmaları, jeolojik ve jeofizik etütleri tamamlanan, madenin muhtemel bulunduğunu gösteren jeolojik etkenler bilinmekle birlikte kuyu, yarma, galeri gibi madencilik faaliyetlerinin veya sondajların çok geniş aralıklarla yapılmış olması nedeniyle sınırları ve devamlılığı görünür rezervde olduğu kadar, kesinlikle tarif edilemeyen ve dolayısıyla işletme hesaplarına ve planlama çalışmalarına esas teşkil edilebilecek belirliliğe erişmesi için ilave arama çalışmalarını gerektiren rezerv sınıfı. MÜMKÜN REZERV, Boyutları hiçbir şekilde belirlenmemiş olan ve varlığı ancak ümit edilen maden kütlesini ifade eden kavram olup, prospeksiyon çalışmaları, jeolojik ve jeofizik etütleri kısmen tamamlanmış olup, genel jeolojik yapıya ve varlığı belirlenmiş olan diğer rezerv sınıflarına dayanak bulunacağı ümit edilen, fakat arama işlemlerinin yapılmamış veya yok denecek kadar yetersiz olması nedeni ile lokasyonu ve uzantıları hiçbir şekilde tarif edilemeyen, dolayısı ile işletme ve planlama çalışmalarında rezerve katılmayan rezerv sınıfı. OCAK, Açık (yerüstü) maden işletmesi yapılan yer. PANO, Yeraltı işletmesi uygulanan bir damarda mostra ve muayyen bir kat veya iki kat arasında kalan işletmeye alınmış damar kısmı. REZERV, Bir maden yatağından ya da havzasında henüz işletilmemiş maden miktarının kısa vadede ekonomik olan ve belirlilik gösteren kısmı. ix SİLO, 1) Madenin nakil araçlarına sistemli bir şekilde verilmesi, sürekli bir çalışmanın sağlanması ve madenin stoklanması için kurulan kapalı depolama tesisleri. SONDAJ, Yeraltındaki formasyonları ve maden yatağını tanımak için yapılan delme işlemi. Bunun için özel sondaj makinaları kullanılır ve bunlarla yeraltından karot denilen numuneler veya medimanlar (yeraltındaki kayaların kıymık veya kırıntıları) yerüstüne çıkarılır. ŞEV, Açık işletmede, iki basamak arasındaki eğik yüzey. TAHKİMAT, Maden ocağını teşkil eden galeri, kuyu ve üretim yerlerini mal ve can emniyeti bakımından çalışılabilinir duruma sokmak ve çalışılabilir durumda tutmak için yerine göre ağaç, demir ve beton kullanılarak yapılan takviye. TAHLİSİYE, 1) Kurtarma. 2) Can kurtarma. Kurtarma işlerinde görevli kimselere de tahlisiyeci, tahlisiye cihazları ile tahlisiye ekiplerinin hazır bulunduğu yere tahlisiye istasyonu, herhangi bir gereksinimde kullanılmak üzere tahlisiye cihazları ile donatılmış arabaya da tahlisiye (kurtarma) arabası denir. TAKADDÜM HAKKI, Maden hakkı için ilk müracaat edene tanınan öncelik. TENÖR, Cevherde bulunan veya cevherin zenginleştirilmesi veya işlenmesi sonucunda elde edilen ürün içerisindeki kıymetli elementin yüzdesel bir oran olarak ifadesi. TOPUK, Yeraltı işletmesinde üretim yapılan yerlerde veya bunlar arasında bırakılan ve daha sonra alınacak veya alınmayacak, belirli bir biçimi haiz olan veya olmayan maden kitlesi. Topuğun görevi tavanı tutmak ve tabakalar arasındaki oluşum bütünlüğünü muhafaza etmektir. TURB, Kömürleşmenin ilk kademesinde bulunan ve değişen oranlarda karbon, hidrojen ve oksijen ihtiva eden düşük kalorili, esmer, koyu renkli, hafif, kuru iken hemen, nemli iken güçlükle ve koku neşrederek yanan kömür. YARMA, Sondaj yapmaya uygun olmayan, yeryüzüne çok yakın veya toprak, kum ve döküntü çakıl sanalarının altındaki sağlam zemine, maden aramak amacıyla ulaşmak için, kazma kürek veya dozer vb. kazıcı makinelerle açılan prospeksiyon (çukurları) hendekleri. Yarmaların eni insanın rahat çalışacağı kadar olmakla beraber, boyları birkaç metre, hatta birkaç yüz medre olabilir. Uzun açılar yarmalara kanal da denir. x KISALTMALAR ABD: Amerika Birleşik Devletleri AÇEV: Anne Çocuk Eğitim Vakfı AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı APHB: Afetlerde Psikososyal Hizmet Birliği CBS: Coğrafi Bilgi Sistemleri CCOHS: Kanada İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi CRIRSCO: Ortak Rezervler Uluslararası Raporlama Standartları Komitesi ÇED: Çevresel Etki Değerlendirmesi ÇHC: Çin Halk Cumhuriyeti ÇSGB: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı DGUV: Alman Sosyal Kaza Sigortası Kurumu DSP: Diğer Sağlık Personeli IAEA: Uluslararası Atom Enerjisi Teşkilatı IAG: İş ve Sağlık Enstitüsü ICMM: Metalürji ve Madencilik Kuruluşları Konseyi ILO: Uluslararası Çalışma Örgütü İGU: İş Güvenliği Uzmanı İH: İşyeri Hekimi İSGB: İşyeri Sağlık Ve Güvenlik Birimi İSG-KATİP: İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programı İSGK: İş Sağlığı Ve Güvenliği Kurulu İTKB: İş Teftiş Kurulu Başkanlığı LASI: İş Güvenliği ve Sağlığı Komisyonu MINER: Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu xi MİGEM: Maden İşleri Genel Müdürlüğü MTA: Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü MYK: Mesleki Yeterlilik Kurumu NAK: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı NIOSH: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü OSGB: Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi ÖSYM: Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi SGK: Sosyal Güvenlik Kurumu TBB: Türkiye Barolar Birliği TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TKİ: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu TMMOB: Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği TTK: Türkiye Taşkömürü Kurumu WHO: Dünya Sağlık Örgütü xii KAMU BAŞDENETÇİSİNİN SUNUŞU Soma’da 300’ün üzerinde işçimizin hayatını kaybettiği ve hemen sonrasında Ermenek’te yine kayıplarla neticelenen maden kazaları, gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde büyük bir üzüntüye sebep olmuştur. Kazalar ve sonrasında yaşananlar ise, hepimizi sektördeki aktörlerin görevlerini yerine getirmede gösterdikleri özeni sorgulanmamıza yöneltmiş; bu anlamada işveren, işçi ve sendikalar ile bu aktörlerin görevlerini tanzim eden ve denetleyen Devlet mercek altına alınmıştır. Dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeler, her ne kadar madencilik sektörünün devlet eliyle işletilmesi uygulamasını işlevsiz kılsa da, milli servetimiz olan madenlerin işletilmesinde özellikle iş güvenliği ve sağlığı boyutuna ilişkin önlemler alınmasını sağlamak, bunlara ilişkin denetlemeleri gerçekleştirmek ve uymayanları hakkıyla cezalandırmak devletin asli görevleri arasındadır. Diğer bir ifadeyle, hiçbir ekonomik düzen veya anlayış, devletin bireylerin ‘yaşam hakkı’nı korumak adına bazı düzenlemeler getirmesini, bu düzenlemelere uyumu denetlemesini ve caydırıcı önlemler almasını engelleyemez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de insan haklarına saygılı sosyal bir hukuk devleti olarak, günün ekonomik şartlarında madencilik sektöründeki bireylerin yaşam hakkını güvence altına almak için iş güvenliği ve sağlığına yönelik düzenlemeler getirmektedir. Ancak, yaşanılan kazalar bu düzenlemelerin yeterliliği ile bunların ne kadar uygulandıklarının sorgulanmasına yol açmıştır. İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceleyen, araştıran ve önerilerde bulunan Kurumumuz da, maden kazalarının önlenmesi ile iş güvenliğine yönelik denetimlerinde etkin bir idari yapı oluşturulması için tavsiyelerde bulunmak üzere, elinizdeki bu Özel Raporu hazırlamıştır. Gerek gördüğü konularda Özel Rapor hazırlama görevi, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile Kamu Başdenetçisi’ne verilmiştir. Kamu Başdenetçisi ise, görevleri kapsamında kendisine yardımcı olmak ve kendisinin verdiği görevleri yerine getirmekle görevli Kamu Denetçisini bu Rapora ilişkin incelemeler ve araştırmalarda bulunmakla görevlendirmiştir. Çalışma arkadaşlarımın özverili katkılarıyla meydana gelen xiii Kurumumuzun bu ilk Özel Raporu, kazanın oluşum nedenleri değil, bir daha Somalar ve Ermenekler yaşanmaması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüce milletine yaraşır şekilde hizmet vermesi için idari yapılanma ve denetlemenin etkinliğinin artırılmasına yönelik önerileri içermektedir. Bu vesileyle, bir kez daha Soma ve Ermenek’te yaşamlarını kaybedenleri rahmetle anıyor ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Çalışmada emeği geçen Gülay Orta, İlker Zilan, Saadet Söylemez, Mehmet Ali Küçükçavuş, Hatice Özgül, Ramazan Aktürk, Erdoğan Yatak, Sait Vakkas Bozkurt, Sait Korkmaz, Hülya Düğeroğlu, Fikri Bedir, Buket Hasançebi, Solmaz Işık Yaşar, Banu Kuzu ve Aslı Kan’a teşekkür eder, ülkemizde bir daha böyle kazaların yaşanmaması ve ilk Özel Raporumuzun herkese faydalı olmasını dilerim. Saygılarımla, Kamu Başdenetçisi M. Nihat Ömeroğlu xiv GİRİŞ Manisa İli Soma İlçesinde meydana gelen ve 300’ün üzerinde maden işçimizin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan maden kazası, idarenin iş güvenliği ve sağlığı alanındaki denetimlerinin yetkinliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. 6328 sayılı Kanun’un gereği, Kurumumuz da, eylem ve işlemleriyle tutum ve davranışları hakkında idareye öneriler sunma görevi ile Kamu Başdenetçisine gerekli gördüğü konularda Özel Rapor hazırlama yetkisi vermesinden hareketle, madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığının korunmasında idarenin rolünü mercek altına almıştır. Kamu Denetçilerinin Kamu Başdenetçisi tarafından görevlendirildikleri konu veya alanlarda Başdenetçiye yardımcı olma görevleri kapsamında, Özel Rapor ile ilgili çalışmalar, Kamu Denetçisi ile Kurumumuz uzmanları Gülay Orta, İlker Zilan, Saadet Söylemez, Mehmet Ali Küçükçavuş, Hatice Özgül, Ramazan Aktürk, Erdoğan Yatak, Sait Vakkas Bozkurt, Sait Korkmaz, Hülya Düğeroğlu, tarafından yürütülmüş ve hazırlanan Rapor taslağı, Başdenetçilik’e sunulmuştur. Konunun tarafları olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Maden İşleri Genel Müdürlüğü), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (İş Teftiş Kurulu Başkanlığı – İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü), Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü, Türkiye Taş Kömürü Kurumu Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve Soma Kaymakamlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı, Türk Eczacıları Birliği Başkanlığından bilgi ve belgeler talep edilmiştir. Ayrıca, Hacettepe Üniversitesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümleri, Hak-İş Konfederasyonu, Türk-İş Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Kamu Başdenetçisi tarafından görevlendirilen Kamu Denetçisi beraberindeki heyet, 1820/8/2014 tarihleri arasında İzmir, Manisa ve Soma’da yerinde inceleme ve gözlemlerde bulunmuş, konunun taraflarıyla bir araya gelmiştir. Bu kapsamda, İş Teftiş İzmir Grup Başkanlığı, Manisa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Manisa İl Müdürlüğü, Manisa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD), Manisa Barosu, Soma Kaymakamlığı, Soma Belediye Başkanlığı, Türkiye Maden İşçileri Sendikası Ege Bölgesi Şubesi, Soma Ticaret ve Sanayi Odası, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Soma Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğü yetkilileri ile görüşme ve toplantılar yapılmıştır. 1 Ayrıca elim kazanın gerçekleştiği Soma A.Ş.’ye ait Eynez İşletmesi yetkilileri ile görüşülerek, maden ocağında inceleme ve tespitlerde bulunulmuştur. Kazadan sağ olarak kurtulan maden işçileri ile yapılan toplantıda, konu hakkında görüş ve önerileri dinlenilmiştir. Kazada hayatını kaybeden işçilerimizin yakınlarına taziye ziyaretinde bulunulmuştur. İnceleme ve araştırmaların devam ettiği süreçte Karaman ilinin Ermenek ilçesinde bulunan kömür madeninde meydana gelen kazanın ardından, 31/10/2014 tarihinde kaza bölgesine gidilerek inceleme ve temaslarda bulunulmuştur. Kamu Denetçisi tarafından önerilen Rapor taslağı, Kamu Başdenetçi ve ekibinde bulunan görevli uzmanlar Aslı Kan, Buket Hasançebi, Solmaz Işık ile görevli Hâkimler Fikri Bedir ve Banu Kuzu tarafından yapılan incelemelerle Raporun nihai hali oluşturulmuştur. Yapılan yerinde incelemeler ve görüşmeler sonunda hazırlanan Özel Raporumuzun ilk bölümünde madencilik sektörü ile ilgili ulusal mevzuat ve uluslararası hukuk ile iyi ülke uygulamaları ele alınacaktır. İkinci bölümünde ise; Soma maden kazasının oluşumuna ve kaza sonrası yapılan incelemelerde belirlediğimiz diğer hususlara yer verilmektedir. Üçüncü bölümde, sektördeki iş sağlığı ve güvenliğinin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesinden sorumlu idare ve yapılan denetimler ele alınmaktadır. Dördüncü bölümde ise, iş sağlığı ve güvenliğindeki özdenetim faaliyetlerine yer verilmektedir. Son bölümde ise, idareye yönelik önerilerimize yer verilmektedir. 2 BİRİNCİ BÖLÜM KÖMÜR MADENCİLİĞİ VE İŞ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ HUKUKİ METİNLER VE ÖRNEK ÜLKE UYGULAMALARI 1. ULUSAL MEVZUAT Anayasanın “Tabiî Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168’inci maddesinde; tabiî servetler ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bunların aranması ve işletilmesi hakkının Devlete ait olduğu, Devletin bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebileceği, hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılmasının kanunun açık iznine bağlı olduğu, bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ile Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyidelerin kanunda gösterileceği hüküm altına alınmıştır. 1.1. Maden Mevzuatı 1.1.1. Maden Kanunu Madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek amacıyla çıkarılan 3213 sayılı Maden Kanunu 15/6/1985 tarihli ve 18785 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun uyarınca madenler, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi değildir. Yer kabuğunda ve su kaynaklarında tabii olarak bulunan, ekonomik ve ticarî değeri olan petrol, doğal gaz, jeotermal ve su kaynakları dışında kalan her türlü maddenin 3213 sayılı Kanun’a göre “maden” olduğu belirtilerek, ruhsatlandırma bakımından madenler altı gruba ayrılmış olup, bu araştırmaya konu olan linyit ve taş kömürü “IV. Grup Madenler” arasında sayılmaktadır. Mezkûr Kanun’a göre; madenler üzerinde tesis olunan ilk müracaat (takaddüm), arama ruhsatnamesi, buluculuk ve işletme ruhsatı haklarının hiç birisinin hisselere bölünemeyeceği, her birinin bir bütün halinde muameleye tabi tutulacağı, maden ruhsatları ve buluculuk hakkının ise devredilebileceği kuralı getirilmiş olup; takaddüm hakkı, maden hakkı için ilk müracaat edene tanınan öncelik şeklinde; arama ruhsatı, belirli bir alanda maden arama faaliyetlerinde bulunulabilmesi için verilen yetki belgesi şeklinde; işletme ruhsatı, işletme faaliyetlerinin 3 yürütülebilmesi için verilen yetki belgesi şeklinde; buluculuk ise, herhangi bir ruhsat döneminde bir maden zuhurunun ortaya çıkartılması şeklinde tanımlanmıştır. Maden haklarının, medeni hakları kullanmaya ehil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, madencilik yapabileceği statüsünde yazılı Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre kurulmuş tüzelkişiliği haiz şirketlere, bu hususta yetkisi bulunan kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idarelerine, gerçek veya tüzel tek kişi adına verileceği düzenlenmiş olup; maden haklarının verilmesi için, gerçek ve tüzel kişilere ilişkin olarak genel ya da özel herhangi bir şart Kanun’da öngörülmemiştir. 3213 sayılı Kanun’un “İşletme faaliyeti” başlıklı 29 uncu maddesinde; işletme faaliyetinin projesine ve Kanun’un ilgili hükümlerine göre yürütüleceği, işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı öngörülmüş olup; söz konusu faaliyetlerin durdurulması hususunda idareye takdir yetkisi tanınmamıştır. 1.1.2. İkincil Mevzuat Maden Kanunu’nun uygulanması ile ilgili usul ve esasları düzenleyen Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği 6/11/2010 tarihli ve 27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Kanun’da yapılan ayrıma bağlı kalınarak, ruhsatlandırma bakımından madenler altı gruba ayrılmış, linyit ve taş kömürü “IV. Grup Madenler” arasında sayılmıştır. 1.1.2.1. Arama Dönemi Anılan yönetmelikte, “IV. Grup Madenler” e ilişkin arama ruhsatı alabilmek için Maden İşleri Genel Müdürlüğüne müracaat edileceği, Genel Müdürlüğe yapılan müracaatlarda öncelik hakkının (takaddüm hakkı) esas olduğu düzenlenmiş olup; müracaatların ruhsatlandırılması için gerekli belgeler arasında maden arama projesinin de yer aldığı görülmektedir. Arama ruhsatı başvurusu Maden İşleri Genel Müdürlüğüne arama projesi ile birlikte yapılmaktadır. Arama dönemindeki en önemli kıstaslardan biri mali yeterliliğin getirilmiş olmasıdır. Mali yeterlilik arama dönemlerinde yapılacak işlerin alt limitini belirlemektedir. Bu harcama tutarları her sene güncellenmektedir. 4 Kanuna göre arama dönemleri ön arama, genel arama ve detay arama dönemi olarak sınıflandırılmıştır. 1.1.2.1.1. Ön Arama Dönemi Ön arama dönemi, arama ruhsatının düzenlenmesinden sonraki ilk bir yıllık dönemdir. Bu dönemde yüzeyden, mostradan örnek alınarak analiz yaptırılması ve sonuçların teslim edilmesi, çalışma alanlarının yüzey jeoloji haritasının hazırlanması, tespit edilen maden kaynaklarının harita üzerinde gösterilmesi, maden jeolojisi öngörüleri veya maden jeolojisi haritasının hazırlanması ve jeolojik kesitlerinin yapılması, kaynak, rezerv raporu hazırlanması gibi faaliyetler yerine getirilmelidir. Ön arama süresi sonuna kadar, maden arama projesinde belirtilen faaliyetlerin tamamlandığını ve bu faaliyetlere ilişkin yatırım harcamalarını gösteren ön arama faaliyet raporunun Genel Müdürlüğe verilmesi zorunludur. 1.1.2.1.2. Genel Arama Dönemi Yükümlülüğünü yerine getiren ruhsat sahipleri IV. ve VI. Grup madenlerde iki yıl, diğer gruplarda bir yıl olmak üzere genel arama dönemine hak sağlar. Genel arama döneminde ruhsat sahasının genel topoğrafik haritasının hazırlanması ve yarma, kuyu, galeri sondaj yerleri ile örnek alınan yerler ve benzeri noktaların gösterilmesi, mostra haricinde ayrıca yarma veya galeri, kuyu, sondaj ve benzeri çalışma yapılması ve sonuçlarının verilmesi, örnek alınarak analiz yaptırılması ve sonuçlarının verilmesi, ruhsat sahasının detay jeoloji haritasının hazırlanması ve kesitlerinin yapılması, maden jeolojisi haritasının hazırlanması ve jeolojik kesitlerinin yapılması, kaynağın, rezervin iki boyutlu olarak modellenmesi, kaynak, rezerv raporu hazırlanması faaliyetleri ifa edilmelidir. Bu dönemin sonuna kadar; maden arama projesinde belirtilen maden kaynağına ilişkin bilgiler ve bu dönemde yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını da gösteren genel arama faaliyet raporunun verilmesi zorunludur. Yukarıda iki dönem için belirtilen yükümlülüklere uyulmadığı takdirde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir. 1.1.2.1.3. Detay Arama Dönemi Yükümlülüklerini yerine getiren ruhsat sahipleri IV. ve VI. Grup madenlerde dört yıl detay arama dönemine hak sağlar. Detay arama döneminde çalışma alanının detay topoğrafik haritasının hazırlanması ve yarma, kuyu, galeri, sondaj yerleri ile örnek alınan yerler ve benzeri noktaların gösterilmesi, yarma, galeri, kuyu, sondaj veya benzeri çalışmaların yapılması ve sonuçlarının verilmesi, çalışma alanını temsil edecek sayıda örnek alınarak analiz yaptırılması ve sonuçlarının verilmesi, yapılan detay jeokimya haritaları veya jeofizik haritalarının 5 verilmesi, detay maden jeolojisi haritasının hazırlanması ve jeolojik kesitlerinin yapılması, yeraltı işletmeleri için detay yeraltı jeoloji haritasının hazırlanması ve kesitlerinin yapılması, kaynağın, rezervin üç boyutlu olarak modellenmesi, kaynak, rezerv raporu hazırlanması faaliyetleri tamamlanmalıdır. Bu dönemde her yıl, görünür maden rezervine ilişkin bilgileri ve yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını gösteren detay arama faaliyet raporunun verilmesi zorunludur. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ve/veya arama ruhsat süresi sonuna kadar işletme ruhsat talebinde bulunulmaması durumunda teminat irad kaydedilerek ruhsat iptal edilir. IV. ve VI. grup madenler dışında kalan gruplara ilişkin ruhsatlarda ise genel arama dönemi sonuna kadar rezerv bilgilerini de içeren arama faaliyet raporu ile birlikte işletme projesinin verilmesi zorunludur. Maden arama projesi; arama ruhsat sahasında bir termin planı dâhilinde, ekonomik olarak işletilebilecek bir maden yatağı bulabilmek için arama süresi boyunca yapılacak olan arama faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım bilgilerini ve mali yeterliliği içeren projeyi ifade etmektedir. Yönetmeliğin13 üncü maddesinde söz konusu maden arama projesinde projenin amacının açık bir şekilde ifade edilerek müracaat sahibinin beklentisinin ortaya konulacağı, arama yapılacak sahanın seçiminden başlayıp, kaynak ve rezervin belirlenmesi, değerlendirilip sınıflandırılması, raporlama aşamasının sonuna kadar geçen tüm maden arama sürecinin (ön arama, genel arama, detay arama) bir termin planı kapsamında belirtileceği, bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım ve mali yeterlilik bilgilerinin belgeleneceği, maden arama faaliyetleri kapsamında gerekli görülen çalışmaların; yöntem, içerik ve uygulama biçimi ile açıklanacağı düzenlenmiştir. 1.1.2.2. İşletme Dönemi İşletme ruhsatları ve işletme izinlerine ilişkin olarak ise; IV. Grup madenler için, detay arama faaliyet raporu ile madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi esnasında ve/veya sonlandırılması aşamasında faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesine ilişkin taahhütleri de içeren işletme projesi ve talep harcının eksiksiz ödendiğine dair belge ile müracaatta bulunulması halinde işletme ruhsatı hakkı doğacağı ifade edilmiştir. Ayrıca Yönetmeliğin 27’nci maddesinde, işletme projesinin ekinde yer alması zorunlu hususlardan birisi, yeraltı işletmelerinde can ve mal güvenliği ile ilgili; elektrik projesine ilişkin plan ve projeler, basınçlı hava şebeke projesi, acil kaçış planı, su tahliyesi, nakliye gibi hususları içeren 6 uygun ölçekli çizimler ile üretimi gösteren termin planı üzerinde uygun ölçekli ve havalandırma bilgilerini içeren havalandırma planı şeklinde öngörülmüştür. Söz konusu planlar haricinde ise; Ruhsat alanının ve varsa ocak yerinin yer bulduru haritası, Ruhsat alanının uygun ölçekli jeoloji haritası ve jeolojik kesitler, Ocak açılması planlanan alanın uygun ölçekli (1/10000, 1/5000, 1/1000 gibi) hâlihazır topoğrafik harita ve kesitleri, Uygun ölçekle çizilmiş ruhsat sınırı, talep edilen işletme izin sınırları ile sahada açılmış ocak, galeri, yarma, sondaj, kuyu gibi arama faaliyetlerinin yerini gösterir imalat haritası, Sahada belirlenmiş görünür rezerve ve ruhsat süresine bağlı olarak planlanan üretim programlarını gösterir termin planı, Mevcut ve yapılması planlanan bina, tesis, kantar, silo, trafo, yol gibi yapıları gösteren vaziyet planı, İşletme esnasında ve/veya sonrası üretim faaliyetinin gerçekleştirildiği alanın çevre ile uyumlu hale getirileceğine ilişkin çevre ile uyum plan çizimi ve kesitleri, yer almakta olup; işletme projesi ve ekinde yer alması zorunlu belgeleri incelemek suretiyle değerlendirme yapma yetkisi Maden İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Faaliyetlerin incelenmesi ve denetlenmesine ilişkin olarak Yönetmeliğin 74 üncü maddesinde; Kanun gereğince ruhsat veya sertifika sahibince düzenlenmiş mali ve teknik belgelerin, ruhsat veya sertifika alanındaki madencilik faaliyetlerinin, ihbar ve şikâyetlerin inceleme ve denetiminin Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilen personelce yerinde yapılacağı, Genel Müdürlüğün, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile üniversitelerden inceleme ve denetimin gerektirdiği mesleki tecrübeye sahip olan personeli de görevlendirebileceği, yapılacak inceleme ve denetimlerde oluşturulacak heyetin; maden mühendisi, jeoloji mühendisi ile yapılacak inceleme ve denetimlerin özelliğine göre jeofizik mühendisi, haritacı, mali uzman, hukukçu veya diğer meslek mensuplarından en az üç kişiden oluşacağı, inceleme ve denetimlerde ruhsat sahibinin, Genel Müdürlüğe verdiği teknik ve mali belgelerin hazırlanmasına esas olan bütün belgelerin asıllarını, yapılmış hesapları talep halinde heyet üyelerine göstermek zorunda olduğu belirtilmiştir. Ayrıca inceleme ve denetim sırasında teknik ve mali belgeler ile bu belgelerin hazırlanmasına esas teşkil eden işletme projesinin uygulanması ile ilgili hususların, üretim yöntemi, üretim miktarı, üretilen madenin kullanım alanı, sevk fişleri, faturalar, satış belgeleri 7 gibi mevzuat gereği diğer belgelerin inceleneceği, her türlü denetimde çevre ile uyum planına uygun çalışılıp çalışılmadığının kontrol edileceği belirtilmek suretiyle inceleme ve denetimin içeriğine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Maden mühendislerinin hizmet ve yetkileri ayrıntılı olarak belirlenmiş olup; maden mühendisliği kapsamında değerlendirilen etüt, araştırma-geliştirme, değerlendirme gibi hizmetler, maden işletme faaliyetinin yapılabilirliğine yönelik fizibilite projesi ve raporu hazırlanması, işletme ruhsat taleplerine esas, ruhsat alanında belirlenmiş bir maden rezervinin ekonomik olarak işletilmesine yönelik teknik ve mali konuları içeren işletme projesi hazırlanması, maden işletmeciliği yapılacak alanlarda uygun üretim yöntemlerinin belirlenmesi gibi teknik niteliği haiz hizmet ve yetkiler maden mühendislerine verilmiştir. Ayrıca jeoloji mühendisleri, jeofizik mühendisleri, harita ve kadastro mühendisleri, kimya mühendisleri veya kimyagerlerin hizmet ve yetkilerine ilişkin düzenlemeler de mevcuttur. Yönetmelikte yer verilen bir diğer görevli olan teknik nezaretçi, maden işletmelerinin teknik ve emniyet yönünden nezaretini yaparak Kanun ve ilgili yönetmeliklerde yer alan görevleri yerine getirmekle sorumlu ve yükümlü olan kişidir. İşletme içerisinden denetim gerçekleştiren teknik ve daimi nezaretçiler ile ilgili mevzuat hükümlerine, uygulama esaslarına ve uygulamada karşılaşılan sorunlara, raporun “Kömür Madenciliğinde Özdenetim Faaliyetleri” başlığı altında ayrıntılı olarak yer verilecektir. Madencilik faaliyetlerinin hangi esaslara göre yürütüleceği ve bu esaslarla ilgili olarak bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının vereceği izinlere dair usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği, 21/6/2005 tarihli ve 25852 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bahsi geçen Yönetmelik, orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak bölgeler, imar alanları ve mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirmesi, gayrisıhhi müesseseler ile ilgili hususlar dâhil hangi esaslara göre yürütüleceğini kapsamakta olup, sayılan alanlarda yapılacak arama faaliyetleri ve üretim faaliyetleri süreçlerinde alınması gerekli izinlere ayrıntılı olarak yer verilmiştir. 8 1.2. İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Mevzuat Anayasa’nın 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında sosyal devlet ilkesine yer verildiği; 5 inci maddesinde ise, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma ve insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmanın Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayıldığı görülmektedir. Ayrıca, Anayasa’nın “kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı 49 uncu maddesinde, çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi olduğu, Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı; “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56’ncı maddesinde ise, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Bu çerçevede; işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenleyen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30/6/2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin (ö) bendinde risk değerlendirmesi; “İşyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmalar” şeklinde ifade edilmiştir. “İşin durdurulması” başlıklı 25 inci maddesinde; işyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde; bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında işin durdurulacağı; ayrıca çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda işin durdurulacağı öngörülmüştür. 9 Diğer yandan, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun doğrudan iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin olarak düzenlenen “İşletme faaliyeti” başlıklı 29’uncu maddesinin birinci fıkrasında, işletme faaliyetinin, projesine ve Kanunun ilgili hükümlerine göre yürütüleceği, işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı; ikinci fıkrasında, işletme projeleri ve değişiklikleri uygulamaya konulmadan önce Genel Müdürlük onayının alınmasının zorunlu olduğu, aksi takdirde faaliyetin durdurulacağı; üçüncü fıkrasında, işletme açısından tehlikeli durumların tespiti halinde, bu halleri gidermek için ruhsat sahibine altı aya kadar süre verileceği, mücbir sebepler dışında bu sürenin uzatılmayacağı, bu süre sonunda projeye uygun faaliyette bulunulmaması veya tehlikeli durumun ortadan kaldırılmaması halinde teminatın irat kaydedilerek işletme faaliyetinin durdurulacağı; dördüncü fıkrasında; ruhsat sahibinin, her yıl nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl içinde gerçekleştirdiği işletme faaliyeti ile ilgili teknik belgeleri, satış bilgi formunu, faaliyet bilgi formunu ve işletme sahasında arama yapmış ise arama ile ilgili bilgileri Genel Müdürlüğe vermekle yükümlü olduğu, yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde teminatın irad kaydedileceği, yükümlülük yerine getirilinceye kadar faaliyetin durdurulacağı öngörülmüştür. Buna göre; “yeraltı kaynaklarının değerlendirilmesi amacına dönük belirli girdileri seçilmiş bir teknoloji kullanarak mevcut ve potansiyel talebi karşılamak üzere mal ve cevher üretmek için çalışmaları düzenleyen beyan niteliğinde rapor” şeklinde tanımlanan projeye uygun faaliyette bulunulmaması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halleri müeyyideye bağlanmaktadır. 6331 sayılı Kanun’da işveren ile çalışanların görev, yetki ve yükümlülükleri belirlenmiş olup; mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işverenin; çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendireceği, çalışanları arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebileceği, ancak belirlenen niteliklere ve gerekli belgeye sahip olması hâlinde, tehlike sınıfı ve çalışan sayısı dikkate alınarak, bu hizmetin yerine getirilmesini kendisinin de üstlenebileceği hüküm altına alınmıştır. İş güvenliği uzmanları, işyeri sağlık ve güvenlik birimleri ve ortak sağlık ve güvenlik birimleri ile ilgili mevzuat, uygulamalar ve sorunlar ile çözüm önerileri, raporun “Kömür Madenciliğinde Özdenetim Faaliyetleri” kısmında ayrıntılı olarak irdelenmiştir. 10 Doğada element, bileşik veya karışım halinde bulunan maddelerin araştırılması, işletmeye hazırlanması, işletilmesi, çıkarılması ve zenginleştirilmesinde çalışan işyerlerinde, taş ocaklarında ve tünel yapımında, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında genel olarak öngörülenler yanında alınması gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerini düzenleyen Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük, 4857 sayılı Kanun’da yer alan ve dayanağını teşkil eden maddenin 6331 sayılı Kanun ile ilga edilmesine ve dayanaksız kalmasına karşın, Soma maden faciasının gerçekleştiği tarihten sonra, 25.7.2014 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır. Bahsi geçen mülga Tüzükte; “Maden Ocaklarında Yeraltı İşleri” ne ilişkin olarak; Yollar, Merdivenler ve Haritalar Patlayıcı Maddeler Tahkimat ve Dolgu Tahkimat Zorunluluğu Taşıma İşçilerin Yeraltında Taşınması Havalandırma Grizu Tehlikesi Olan Ocaklar Kömür Tozları ve Toz Patlamalarına Karşı Alınacak Önlemler Madenci Lambaları Su Baskınlarına Karşı Alınacak Önlemler Muayene ve Denetimler Elektrikle İlgili Genel Hükümler Gaz ve Toz Patlaması Tehlikesi Bulunan Ocaklarda Elektrikle İlgili Önlemler Elektrikli Aygıtlar, İletkenler, Tesisler ve Patlamalara Karşı Alınacak Önlemler Arıza ve Tehlike Makinalar ve Mekanik Malzemeler Kazada Yapılacak İşler Telefon Haberleşmesi 11 Maden İşletmeleri ve Taş Ocakları Karoları İşverenin, Nezaretçilerin ve Maden İşçilerinin Görevleri ve Teftişleri gibi üst başlıklar altında öngörülen ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. 6331 sayılı Kanun ile getirilen sistem temel olarak, her işyeri ve her işletmenin birbirinden bağımsız ve az ya da çok farklı koşullara sahip olduğu ve işletmelerin faaliyetlerine ilişkin iş sağlığı güvenliği risklerini, mevzuatla belirlenen kriterlere uygun şekilde kendilerinin tespit etmesini öngörmektedir. Bu doğrultuda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususların tüzükler ile düzenlenmesi usulünden vazgeçilerek, yönetmelikler ile genel esasların tespit edilmesine ve alt düzenlemeler ile işverenliklere sorumluluklarını yerine getirmeleri noktasında rehberlik edilmesine geçilmiştir. 6331 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesine istinaden, 3/12/1992 tarih ve 92/104/EEC sayılı Avrupa Birliği Direktifi ile 3/11/1992 tarihli ve sayılı 92/91/EEC Avrupa Birliği Direktifi’ne paralel olarak, yeraltı ve yerüstü maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için uyulması gerekli asgari şartları belirlemek amacıyla hazırlanan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği 19/9/2013 tarihli ve 28770 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin 5 ve 13 üncü maddeleri arasında; işverenin genel yükümlülükleri, çalışanların yükümlülükleri, patlama, yangın ve zararlı ortam havasından korunma, kaçış ve kurtarma araçları, iletişim, uyarı ve alarm sistemleri, çalışanların bilgilendirilmesi, sağlık gözetimi, çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması ve asgari sağlık ve güvenlik gerekleri gibi hususlara yer verilmiş olup; yeraltı ve yerüstü maden işleri ile sondajla maden çıkarma işlerinin yapıldığı işyerleri için öngörülen sağlık ve güvenlikle ilgili gereklilikler ise Yönetmeliğin ekleri şeklinde düzenlenmiştir. “Sondajla Maden Çıkarılan İşlerin Yapıldığı İşyerleri ile Yeraltı ve Yerüstü Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Genel Hükümler”, Yönetmeliğe ek olarak, “Ek-1” başlıklı bölümde düzenlenmiş olup, söz konusu Genel Hükümler, Organizasyon ve gözetim Mekanik ve elektrikli ekipman ve tesisatlar Bakım ve onarım Kuyuların kontrolü 12 Patlama riski, yangın tehlikesi ve zararlı ortam havasına karşı korunma Patlayıcı maddeler ve ateşleyiciler Kimyasal ve radyoaktif maddeler Ulaşım yolları Taşıma ile ilgili hususlar Açık alandaki çalışmalar Tehlikeli alanlar Yeraltı ve yüzey suları Kaçış yolları ve imdat çıkışları Arama, kurtarma ve tahliye Güvenlik tatbikatları İlk yardım Doğal ve suni aydınlatma Gürültü, titreşim ve toz Hafriyat dökme yerleri ve atık sahaları Sıhhi tesisler Yerüstü yardımcı tesislerine ilişkin özel hükümler Kapılar ve girişler Kapalı işyerlerinin havalandırılması Ortam sıcaklığı Dinlenme yerleri Gebe ve emziren kadınlar Engelli çalışanlar gibi üst başlıklar altında öngörülen ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin eki olarak, Ek-2 şeklinde belirtilen bölümde, “Yerüstü Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Özel 13 Hükümler”e, Ek-3 şeklinde belirtilen bölümde “Yeraltı Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Özel Hükümler”e yer verilmiş olup, yeraltı maden işlerinin yapıldığı işyerleri için öngörülen sağlık ve güvenlikle ilgili gereklilikler de (Özel Hükümler şeklinde); Yeraltı çalışma planları (imalat haritası) Yeraltı çalışma yerleri ve yollar Nakliyat Kuyularda taşıma Doldurma istasyonları ve garajlar Tahkimat Havalandırma Patlayıcı madde kullanım yasağı Grizulu maden ocakları Yanıcı toz bulunan maden ocakları Gaz kaçağı, göçük veya su baskını Yangın, tutuşma ve kızışma Çalışanların korunmasına ilişkin ihtiyati tedbirler Aydınlatma Kurtarma planı Emniyet topuğu, çözünebilir taş, jips ve tuz yatakları gibi başlıkları içermektedir. Ayrıca 6331 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesine istinaden, 16/12/1999 tarihli ve 1999/92/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifine paralel olarak, çalışanları sağlık ve güvenlik yönünden işyerlerinde oluşabilecek patlayıcı ortamların tehlikelerinden korumak için alınması gereken önlemlere ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik, 30/4/2013 tarihli ve 28633 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Yönetmelikte, Patlamaların önlenmesi ve patlamadan korunma 14 Patlama riskinin değerlendirilmesi İşyerinin güvenli hale getirilmesi Koordinasyon görevi Patlayıcı ortam oluşabilecek yerlerin sınıflandırılması Patlamadan korunma dokümanı İşyerleri ve iş ekipmanları için özel gerekler gibi başlıklar altında genel düzenlemelere yer verilmiş, “Patlayıcı Ortam Oluşabilecek Yerlerin Sınıflandırılması” EK-1 olarak, “Patlayıcı Ortam Oluşabilecek Yerlerin Sınıflandırılması” EK-2 olarak, “Ekipmanların ve Koruyucu Sistemlerin Seçiminde Uyulacak Kriterler” ise EK-3 olarak düzenlenmiştir. Gerek 19/9/2013 tarihli Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin gerekse Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmeliğin tetkiki neticesinde; Yönetmeliklerin yeni sistemin özüne uygun surette, yeraltı ve yerüstü maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için uyulması gerekli asgari şartları belirlediği, söz konusu hükümlerin içeriği incelendiğinde, belli hususlarda oldukça genel düzenlemeler getirildiği görülmekte olup; madenin türüne, ocağın fiziki koşullarına ve teknolojik gelişmelere göre değişkenlik arz edecek ayrıntılı güvenlik düzenlemelerine ihtiyaç duyulduğu, bunun da ancak bu alanda uzmanlaşmış Kurumların hazırlayacakları rehberler doğrultusunda, işverenler tarafından istihdam edilen iş güvenliği uzmanları veya hizmet alınan OSGB’lerde çalışanlar tarafından gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. Soma’da yaşanan kazadan sonra, 24/9/2014 tarihli ve 29129 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile işverenin, yeraltı kömür madenlerinde acil durum planında belirtilen kaçış güzergâhlarına uygun olarak tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli bir şekilde tahliyesini sağlamak için; yer altı faaliyet alanının herhangi bir yerinde iş sağlığı ve güvenliğini etkileyecek olayın (göçük, gaz ve toz patlaması, zehirli veya boğucu gaz intişarı ve benzeri) meydana gelmesi durumunda tüm çalışanların yerüstüne veya kuyu dibine sağlıklı ve güvenli bir şekilde intikallerini sağlamak zorunda olduğu belirtilmiş; bu şartların sağlanamaması durumunda ise, faaliyet alanları ile yeryüzüne çıkış ağzı arasında ferdi oksijen maskesi değişim istasyonları kurma zorunluluğu getirilmiştir. 15 Ayrıca aynı Yönetmeliğin “Ek-3 Yeraltı Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Özel Hükümler” bölümünün 10.12 nci bendi, “Grizulu veya yangına elverişli kömür damarlarının bulunduğu ocaklarda, tüm çalışanlar, çalışma süresince, yanlarında her halükarda en az 30 dakika kullanım süresi olan oksijen ferdi kurtarıcısı taşır ve gerektiğinde kullanır.” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin önceki halinde yer alan karbonmonoksit maskesi kullanılabileceğine ilişkin düzenleme metinden çıkarılmıştır. 1.3. İş Güvenliği Paketi İle Getirilen Yenilikler Kamuoyunda “İş Güvenliği Paketi” olarak bilinen “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” 9.12.2014 tarihinde Başbakanlık tarafından TBMM’ye sunulmuş olup, 13.12.2014 tarihinde esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’na, tali komisyonlar olarak Plan ve Bütçe Komisyonu, İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu, Adalet Komisyonu’na havale edilmiş olup, ilgili komisyonlarda görüşülmesine devam edilmektedir. Her ne kadar henüz yasalaşmasa da, iş güvenliği alanında önemli yenilikler getiren kanun tasarısından bahsedilmesi yerinde olacaktır. Kanun tasarısı ile iş sağlığı ve güvenliği alanında yapılan düzenlemeler şu şekildedir; İşverene teknik rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının, görev aldığı işyerinde mevzuat ve teknik gelişmeleri gözönünde bulundurarak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, tedbir ve tavsiyeleri belirleyeceği ve işverene yazılı olarak bildireceği, eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesinden, tedbir ve tavsiyelerin yerine getirilmesinden işveren sorumlu olacağı, bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri yakın ve hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, bu durumun işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine bildirileceği, bildirim yapmadığı tespit güvenliği uzmanının belgesinin 3 ay, tekrarında edilen işyeri ise 6 ay süreyle hekimi askıya ve iş alınacağı düzenlenmektedir. Ayrıca işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı tarafından Bakanlığın yetkili birimine yapılan bildirim nedeniyle işvereni tarafından iş sözleşmesine son verilemeyeceği ve hiçbir hak kaybına uğratılamayacağı, aksi takdirde işverenin hakkında bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedileceği düzenlenerek iş güvencesi getirilmekte, bu şekilde etki altında kalmadan görev yapmalarına olanak sağlanması öngörülmektedir. (md.1) 16 Maden ve yapı ile diğer sektörlerde öncelikli olarak hangi mesleki unvana sahip kişilerin iş güvenliği uzmanı olarak görev yapacağının belirlenmesi noktasında Bakanlığa yetki verilmekte, böylece iş güvenliği açısından sektör bazında uzmanlaşmanın yolu açılmaktadır. (md. 1) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine riayet etmesinin yazılı olarak bildirilmesine rağmen riayet etmemesi halinde, işverene sözleşmenin haklı nedenle feshi yetkisi tanınmaktadır. (md.2) Denetim ve inceleme için görevlendirilen iş sağlığı ve güvenliği uzman ve uzman yardımcılarının alacakları harcırah miktarında artışa gidilmektedir. (md.3) Çok tehlikeli sınıfta yer alan ve kamudan ihale ile alınan işyerlerinde, teknolojik gelişme, iş gücü kapasitesinin artırılması, üretim metodlarında yenilik gibi bir takım unsurlar sağlanmadan üretim zorlaması nedeniyle hayati tehlike oluşturabilecek biçimde çalışma biçimi işin durdurulması sebepleri arasında sayılmaktadır. Bu düzenlemenin Soma faciasında üretim zorlaması nedeniyle iş güvenliği tedbirlerine riayet edilmediği noktasındaki eleştirilerden yola çıkılarak yapıldığı anlaşılmaktadır. (md.4) İşyerlerinde işin durdurulması kararının kolluk marifetiyle uygulanması, durdurulan işlerde çalışma yaptıran işveren ve işveren vekillerine üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası verileceği düzenlenmekte, bu şekilde, durdurulan işyerlerinin kaçak olarak çalıştırılmasının önüne geçilmesi için caydırıcı yaptırımlar getirilmektedir. (md.4) Ölümlü iş kazası meydana gelen maden işyerlerinde kusuru yargı kararı ile saptanan işverenin mahkeme kararıyla iki yıl süreyle kamu ihalelerine katılmaktan yasaklama kararı verileceği düzenlenmekte, bu şekilde kamudan iş alan işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği konularında daha titiz davranması öngörülmektedir. (md.5) Çalışanlara standartlara uygun ve CE belgeli koruyucu donanım temin etmeyen işverenlere bin TL, tasarıyla getirilen üretim zorlamasına ilişkin kısıtlamalara uymayan işverenlere ve acil durdurmayı gerektiren hallerin tespiti halinde 50 bin TL, yer altı maden işyerlerinden çalışanların bulundukları yeri ve giriş çıkışlarını gösteren takip sistemini kurmayan işverenlere çalışan başına bin TL para cezası verileceği düzenlenmektedir. Ayrıca, verilen para cezalarının işyerindeki çalışan sayısına ve işyerinin tehlike sınıfına göre artırılması öngörülmektedir. Maden ve yapı işyerlerinde ise çalışan sayısına bakılmaksızın idari para cezalarının yüzde üçyüz oranında artırılarak uygulanacağı düzenlenmektedir. (md.6) 17 İş sağlığı ve güvenliğine aykırı eylemler nedeniyle verilecek idari para cezalarının çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimlerinde kullanılacağı düzenlenmektedir. (md.6) İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı’na dönüştürülmekte ve yeniden yapılandırılmaktadır. (md. 11, 15, 16, 17 ) İş güvenliği uzmanı olabilecek mezunları yetiştiren fakültelerde “İş sağlığı ve güvenliği” dersinin zorunlu olarak okutulması öngörülmektedir. (md.12) Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Bakanlıkça çıkartılacak tebliğlerde belirtilecek mesleklerde 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu kanunu kapsamında yetkilendirilmiş sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavda başarılı olan kişilerin 31.12.2017 tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücretinin, 1.1.2018 tarihinden 31.12.2019 tarihine kadar ise bu ücretlerin yarısının fondan karşılanması öngörülmektedir. (md.22) Çok tehlikeli sınıfta yer alıp ondan fazla çalışanı bulunan işyerlerinde üç yıl içerisinde ölümlü veya sürekli ya da geçici iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen işyerlerinde çalışanların işsizlik sigortası işveren payının teşvik olarak bir sonraki takvim yılından geçerli olmak üzere ve üç yıl süreyle %1 olarak, ölümlü iş kazası meydana gelmesi halinde ise %3 olarak alınacağı, teşvikten yararlanan işverenlerden belirtilen iş kazalarını bildirmeyenler için verilecek para cezası on kat uygulanacağı ve bu kişilere beş yıl süreyle teşvik yasağı uygulanacağı, daha önceden aldığı teşviklerin yasal faizi ile birlikte geri alınacağı düzenlenmekte, böylece bir iş sağlığı ve güvenliği alanında bir ödül ceza sistemi kurulmaktadır. ( md. 22) Ermenek'te meydana gelen maden kazasında, sigortalı olanlar ile kazada hayatını kaybedenlerin hak sahiplerine, 6 ay süreyle brüt asgari ücret tutarında İşsizlik Sigortası Fonu'ndan ödeme yapılacağı, bu ödemelerde vergi kesintisi yapılmayacağı, ayrıca, aynı mevkide faaliyette bulunan ve bu kanunun yayımı tarihinden önce İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında "işin durdurulması" kararı gereği kapalı olan maden iş yerlerinde çalışan ve sigortalıların ödenmeyen net ücretlerinin, iş yerlerinin kapalı olduğu dönemle sınırlı olmak kaydıyla 6 ayı geçmemek üzere fondan aylık ödeneceği, bu ödemelerin yasal faiz uygulanmak suretiyle işverenden tahsil edileceği düzenlenmektedir. (md.23) “İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yükümlülükler” in kamu ihale sözleşmelerinde yer alması gereken zorunlu hususlardan olacağı düzenlenmekte, bu şekilde işverenlerin iş sağlığı 18 ve güvenliği yükümlülüklerini de maliyet unsuru olarak hesaba katmaları ve tekliflerinde dikkate almaları amaçlanmaktadır. (md. 27) Yer altı maden işçilerinin çalışma süreleri yeniden düzenlenmekte, bu kapsamda yer altı maden işçilerinin günde en çok 7,5, haftada en çok 37,5 saat olduğu düzenlenmektedir. Mevcut düzenlemede yer altı maden işlerinde çalışan işçiler için yer altındaki çalışma süresinin; haftada en çok otuz altı saat olup günlük altı saatten fazla olamayacağı düzenlenmiştir. Ancak düzenlemede yer altındaki çalışma süreleri bakımından bir sınırlama getirilip toplam çalışma süresi bakımından bir sınırlama getirilmediğinden geri kalan çalışma saatlerinin yer üstünde tamamlatılması (45 saate tamamlatılması) uygulamasının önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca çalışma saatine ilişkin düzenleme ile işçilerin kesintisiz olarak haftada 48 saat tatil yapması hedeflenmektedir. (md.30) Soma'da 13 Mayıs'ta meydana gelen maden kazası sonrası hayatını kaybeden sigortalı ve hak sahiplerine sağlanan imkânların (prim borçlarının silinmesi, yakınlarına aylık bağlanması vs.) 28 Ekim'de Karaman'ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden kazasında hayatını kaybeden sigortalı ve hak sahiplerine de sağlanması öngörülmektedir. (md. 34) Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı yayımlanan ve tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğin yayım tarihinden itibaren 8 ay sonra tasarıdaki esaslara göre mesleki yeterlilik belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamayacağı, aksine davranan işverenlere ve işveren vekillerine her bir çalışan için bin TL para cezası verilmesi öngörülmektedir. (md.48) 2. ULUSLARARASI HUKUK 2.1. ILO Sözleşmeleri ve Tavsiye Kararları Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), evrensel ve sürekli bir barışın ancak sosyal adalete dayanırsa mümkün olabileceği inancıyla I. Dünya Savaşını sonlandıran Versay Antlaşmasının bir parçası olarak 1919 yılında kurulmuştur. ILO’nun örgütlenmesini ve faaliyet alanlarını düzenleyen ILO Anayasası; hem hükümetlerin hem de işverenler ile çalışanların idari organlarında müştereken temsil edilmesine olanak sağlayan ve türünün tek örneğini teşkil eden üçlü bir teşkilatlanma öngörmüştür. ILO’nun kurulmasında temel etkeni güvenlik, insani, siyasi ve ekonomik kaygılar oluşturmuştur. Tüm bu kaygı ve itici güçleri içerecek şekilde, ILO Anayasasının giriş bölümünde yüksek İmzacı Tarafların “dünyada kalıcı bir barış sağlama arzusu kadar adalet ve 19 insanlık duyguları ile harekete geçtikleri” ifade edilmektedir. ILO, II. Dünya Savaşını müteakiben yeni oluşturulan Birleşmiş Milletler örgütünün ilk uzmanlık kuruluşu olmuştur. Evrensel çalışma hayatına ilişkin olarak bir bilgi kaynağı ve otorite olarak kabul gören ILO’nun en temel işlevlerinden birisi, Uluslararası Çalışma Konferansı’nın çalışma hayatına dair standartlarının üçlü yapı (hükümet-işveren ve işçi) tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. ILO bunu Sözleşme (Conventions) ve Tavsiye Kararları (Recommendations) aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Sözleşmeler, üye devletler tarafından onaylanabilen yasal olarak bağlayıcı antlaşmalar iken, tavsiye kararları bağlayıcı nitelikte olmayan rehber belgelerdir. Çoğu zaman bir ILO sözleşmesi, sözleşmeyi onaylayacak üye devletin icra edeceği temel prensipleri belirtirken buna ilişkin tavsiye kararı sözleşmenin nasıl uygulanacağına dair daha detaylı bir rehberi içermektedir. Bununla birlikte, herhangi bir sözleşmeyle ilişkilendirilmemiş, özerk tavsiye kararları da mevcuttur. Sözleşme ve tavsiyelerin tamamı üçlü yapının temsil edildiği Uluslararası Çalışma Konferansı’nın yıllık toplantılarında şekillendirilmektedir. Bu toplantılarda bir standart benimsendiğinde, ILO Anayasasına göre üye devletler bunu, gereğinin yapılması için yetkili organlarına (bu genellikle parlamentolardır) götürmek durumundadırlar. Bu, sözleşmeler konusunda onay aşamasına geçilmesi anlamına gelir. Şayet onaylanırsa, bir ILO sözleşmesi üye devlette genellikle onaydan bir yıl sonra yürürlüğe girmektedir. Sözleşmeyi onaylayan devletler sözleşmeyi ulusal hukuklarına almak ve uygulamak ile düzenli aralıklarla uygulamasına dair rapor sunmakla yükümlüdür. Gerektiği durumlarda ILO, sözleşmeyi onaylayan ülkelere teknik yardım sağlar. Aynı zamanda, sözleşmeyi onaylayan ülkenin sözleşmeyi ihlal ettiği iddiasını inceleyecek temsil ve şikâyet mekanizmaları da mevcuttur. ILO sözleşmeleri arasında Temel, Yönetişim ve Teknik Sözleşmeler şeklinde bir ayırım mevcuttur. ILO’ya göre işyerlerindeki temel prensip ve hakları teşkil ettiği düşünülen sekiz sözleşme Temel Sözleşme olarak anılmaktadır. Yönetişim Sözleşmeleri ise, uluslararası çalışma standartları sisteminin işleyişinde hayati bir rol oynayan ve üye devletlerin onaylamaları ILO tarafından teşvik edilen dört sözleşmeden oluşmaktadır. Bunların dışında kalan sözleşmeler ise Teknik Sözleşmeler olarak adlandırılmaktadır. Diğer taraftan ILO, çalışma hayatına ilişkin olarak standartları belirleyen sözleşme ve tavsiye kararları dışında çeşitli sektörlere ilişkin Uygulama Kılavuzları da hazırlamaktadır. Uygulama Kılavuzlarının ulusal yasa veya düzenlemeler ya da yerleşik standartları ikame 20 etmesi amaçlanmamaktadır. Uygulama Kılavuzları, ILO standartları ışığında üye ülkelerde ilgili taraflara rehberlik etmek amacıyla hazırlanmaktadır. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği konusunda önleme ve koruma yöntem ve çalışmalarına odaklanan Kılavuzlar genel ve özel konularda rehberlik bilgilerini de içermektedirler. 2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği ile Kömür Madenciliği Bağlamında ILO Standartları ve Türkiye Dünya çapında yaklaşık her gün 6.300 çalışanın iş kazaları ya da mesleki rahatsızlıklar nedeniyle hayatını kaybettiğini ve zayıf iş güvenliği ve sağlığı uygulamalarının her yıl küresel Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’da yüzde dörtlük bir kayba neden olduğunu belirten ILO, iş sağlığı ve güvenliği alanında yaklaşık 40 kadar sözleşme ve tavsiye kararı ve bir o kadar uygulama kılavuzu hazırlamıştır. ILO’nun iş sağlığı ve güvenliği alanında özellikle altını çizdiği sözleşmeler şunlardır: 155 Numaralı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme (Teknik sözleşmedir, ülkemiz onaylamıştır) 161 Numaralı Mesleki Sağlık Hizmetlerine İlişkin Sözleşme (Teknik sözleşmedir, ülkemiz onaylamıştır) 187 Numaralı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçevesine İlişkin Sözleşme (Teknik sözleşmedir, ülkemiz onaylamıştır ancak 16 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girecektir.) Bunlar dışında zorla çalıştırma ile örgütlenme özgürlüğü ve örgütlenme hakkının korunması gibi konulara ilişkin temel sözleşmelerde de iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çeşitli atıflar bulunmaktadır. ILO’nun madencilik ve özellikle kömür madenciliğine ilişkin standartları incelendiğinde ise ILO standartlarının esas olarak üç teknik sözleşme, bu sözleşmelerden birine dair bir tavsiye kararı ve çeşitli uygulama kılavuzları tarafından belirlendiği görülmektedir. İlerleyen bölümlerde detayları ile değinilecek olan bu sözleşme, tavsiye kararı ve uygulama kılavuzları ile üye devletlere yol göstermek amacıyla hazırlanan rehberler şunlardır: 45 Numaralı Yeraltı İşleri (Her Nevi Maden Ocaklarında Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında) Sözleşmesi (Teknik sözleşme, ülkemiz onaylamıştır), 123 Numaralı Asgari Yaş (Yeraltı İşleri) Sözleşmesi (Teknik sözleşme, ülkemiz onaylamıştır), 21 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi (Teknik sözleşme, ülkemiz onaylamıştır) 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesine ilişkin 183 Numaralı Tavsiye Kararı Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Uygulama Kılavuzu 1991 Tarihli Açık Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Uygulama Kılavuzu Küçük Ölçekli Yüzey Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık El Rehberi (Sektörel Çalışma Belgesi No:168) Kömür Madenlerinde Yeraltı Çalışmalar İçin Model Güvenlik Düzenlemeleri Kodu (1949) Kömür Madenlerinde Yer Altında Elektrik Kullanımı Nedeniyle Oluşan Kazaların Önlenmesi ILO Meslek Rehberi (1959) Kömür Madenlerinde Yer Altında Yangın Nedeniyle Oluşan Kazaların Önlenmesi ILO Meslek Rehberi (1959) Kömür Madenlerinde Yeraltı Patlamaları Nedeniyle Oluşan Kazaların Önlenmesi ILO Meslek Rehberi (1974) Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Meslek Rehberi (1986) Ülkemiz sekiz temel sözleşmenin tamamı, dört yönetişim anlaşmasının üçü ve kırk altı teknik sözleşme olmak üzere toplam elli yedi adet ILO sözleşmesini onaylamıştır. Bu sözleşmelerden elli ikisi hâlihazırda yürürlükte olup, dördü kendiliğinden fesih olmuştur. Yukarıda bahsedilen 187 Numaralı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçevesine İlişkin Sözleşmeye ise ülkemizin katılması 15.5.2013 tarihli ve 6485 sayılı Kanunla uygun bulunmuş olup, bu sözleşmenin ülkemiz bakımından 16.1.2015 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmektedir. 2.2.1. 45 Numaralı Yeraltı İşleri (Her Nevi Maden Ocaklarında Kadınların Çalıştırılmaması Hakkında) Sözleşmesi Bir teknik ILO sözleşmesi olan 45 numaralı Yeraltı İşler Sözleşmesi esas olarak her türlü maden ocağında yaşı ne olursa olsun kadınların çalıştırılmasını yasaklamaktadır. Ülkemizin 1937 yılında onayladığı ve on maddeden oluşan bu sözleşme, kadınların her türlü maden ocağında çalıştırılması yasağına ilişkin olarak sadece dört tür çalışanın istisna edilebileceğini belirtmektedir. Sözleşmenin üçüncü maddesine göre bunlar: 22 Sevki idare vazifesi ile mükellef olup, bedenen çalışmayan şahıslar, Sıhhi ve sosyal hizmetlerde çalışan şahıslar, Mesleki bilgilerini tamamlamak maksadıyla bir maden ocağında yeraltı işlerinde staj görmelerine müsaade edilen tahsildeki şahıslar, Bedenen çalışma mahiyetinde olmayan bir sanatın icrası için bir maden ocağının yeraltı kısımlarına tesadüfi olarak inmesine lüzum görülen diğer bütün şahıslardır. 2.2.2. 123 Numaralı Asgari Yaş (Yeraltı İşleri) Sözleşmesi Yeraltı madenlerinde işe alınmayı düzenleyen 123 numaralı ILO sözleşmesi ülkemiz tarafından 1991 yılında onaylanmıştır. Bir ILO teknik sözleşmesi olan 123 Numaralı Asgari Yaş Sözleşmesi, sözleşmeye taraf devletlerde tespit edilmiş belirli bir yaş altındaki kişilerin yeraltındaki madenlerde istihdam edilemeyeceğini ve/veya çalıştırılamayacağını hüküm altına almaktadır. Sözleşmeye göre tespit edilen bu yaş hiçbir şekilde on altıdan aşağı olamaz. Sözleşmeye göre maden terimi, yeraltında insanları istihdam etmek suretiyle cevher çıkaran kamu ya da özel sektöre ait herhangi bir işletmeyi ifade etmektedir. Sözleşme, etkin bir uygulama sağlamak amacıyla taraf devletleri cezalar da dâhil olmak üzere gerekli tüm tedbirleri alma ve uygun bir denetim ile kayıt sistemi kurma yükümlülüğüne de tabi kılmaktadır. 2.2.3. 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme ILO’nun 155 sayılı Sözleşmesi ile işle bağlantılı olan veya işin yürütümü sırasında ortaya çıkan kaza ve yaralanmaları, çalışma ortamında bulunan tehlike nedenlerini mümkün olduğu ölçüde asgariye indirmek için iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamına ilişkin olarak her üye ülkenin tutarlı bir ulusal politika geliştirerek uygulamasını ve periyodik olarak gözden geçirmesini amaçlamaktadır. Sözleşmeye göre her üye ülke belirlenen amacın gerçekleştirilmesi için; İşin maddi unsurlarının (işyerleri, çalışma ortamı, araçlar, makine ve teçhizat, kimyasal, fiziksel ve biyolojik maddeler ve etkenler, çalışma yöntemlerinin) tasarımı, test edilmesi, seçimi, ikamesi, montajı, düzenlenmesi, kullanımı ve bakımı; İşin maddi unsurları ile işi yapan veya nezaret eden kişiler arasındaki ilişkiler ve makine teçhizat, çalışma süresi, işin düzenlenmesi ve iş usullerinin işçilerin fiziksel ve zihinsel kapasitelerine uyarlanması; Yeterli sağlık ve güvenlik düzeyine ulaşılması amacıyla bütün çalışanların ileri düzeyde eğitimini, kalifiyesini ve motivasyonunu kapsayan eğitimi; 23 Çalışma grubu ve işletme düzeylerinde ve ulusal düzeyi de kapsayan uygun diğer bütün düzeylerde haberleşme ve işbirliği, Sözleşmenin 4 üncü maddesinde atıfta bulunulan politikaya uygun olan eylemlerinde, işçilerin ve temsilcilerinin disiplin cezalarına karşı korunması, konularında gerekli çalışmaları yapmak zorundadır. Sözleşmenin 7’nci maddesine göre iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamı ile ilgili durumun; sorunların tespiti, bunların çözümü için etkin metotların geliştirilmesi, öncelikler ve sonuçların değerlendirilmesi amacıyla, ya top yekun, ya da belirli alanlar itibariyle belirli aralıklarla gözden geçirilmesi gerekmektedir. Sözleşmenin 8’inci maddesinde; her üye ülkenin yasa veya yönetmelik çıkarmak suretiyle veya ulusal şartlarına ve uygulamasına uygun diğer bir yöntemle, ilgili işçi ve işverenlerin temsilcisi olan kuruluşlara danışarak, Sözleşmenin 4 üncü maddesine etkinlik kazandırmak için gerekli önlemleri alması gerektiği düzenlenmektedir. Sözleşmenin 9’uncu maddesinde iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamına ilişkin ilgili mevzuatın uygulanmasının uygun ve yeterli bir denetim sistemi ile güvence altına alınması ve yürütme sisteminin, mevzuat ihlallerine karşı yeterli cezalar öngörmesi gerektiği düzenlenmektedir. Sözleşmenin 10’uncu maddesinde yasal yükümlülüklere uymalarına yardım amacıyla, işverenler ve işçiler için yol gösterici tedbirler alınacağı düzenlenmiştir. Sözleşmenin 11’inci maddesine göre; sözleşmenin 4 üncü maddesinde atıfta bulunulan politikaya etkinlik kazandırmak amacıyla, yetkili makamların aşamalı bir şekilde yerine getirmek zorunda oldukları hususlar şunlardır: Yetkili makamlar tarafından tayin edilen usullerinin uygulanmasının belirlenmesinde olduğu gibi, tehlikelerin niteliği ve derecesinin gerektirdiği yerlerde işyerlerinin tasarımı, inşası ve düzenlenmesi ve bunların faaliyetlerinin başlaması, onları etkileyen önemli değişiklikler ve amaçları doğrultusunda değişimler, işte kullanılan teknik donanımın güvenliği konularının belirlenmesi; Maruz kalınması yetkili makam veya makamların kontrolü veya iznine bağlanacak veya yasaklanacak, sınırlandırılacak maddelerin, etkenlerin ve çalışma usullerinin belirlenmesi; birden fazla madde veya etkenlere aynı anda maruz kalınmasından ortaya çıkan sağlık tehlikelerinin göz önüne alınması; 24 İş kazaları ve meslek hastalıklarının, işverenlerce, uygun olduğu durumlarda, sigorta şirketlerince veya doğrudan ilgili diğer kişilerce bildirilmesi usullerinin oluşturulması ve uygulanması, iş kazaları ve meslek hastalıkları istatistiklerinin yıllık olarak hazırlanması; İş kazaları ile meslek hastalıkları ve diğer sağlığa aykırı durumların iş sırasında veya işle ilgili olarak ortaya çıktığı ve ciddiyet arz ettiği hallerde soruşturma yapılması; Sözleşmenin 4. Maddesinde atıfta bulunulan politika uyarınca alınılan önlemler ve işin icrası sırasında veya işle ilgili olarak ortaya çıkan diğer sağlığa aykırı durumlar dâhil, iş kazaları, meslek hastalıkları veya diğer sağlık sorunları ile ilgili bilgilerin yıllık yayımı; Ulusal şartlar ve imkânlar göz önüne alınarak, işçilerin sağlığına verdikleri risklerle ilgili olarak, kimyasal, fiziksel ve biyolojik etkenlerin incelenmesi sisteminin oluşturulması veya genişletilmesi; Sözleşmenin 12’nci maddesi işte kullanılacak makine, teçhizat ve maddeleri tasarlayan, üreten, ithal eden sağlayan veya transfer edenlerin belirli hususları sağlamaları konusunda, ulusal hukuk ve uygulamaya uygun olarak önlemler alınması gerektiğini düzenlemektedir. Maddeye göre bu hususlar şunlardır; Makine, teçhizat ve maddelerin, doğru bir şekilde kullanıldığında, kullananların sağlığı ve güvenliği için tehlike içermediğine kanaat getirmeleri; Makine ve teçhizatın doğru bir şekilde montajı ve kullanımı, maddelerin doğru kullanımı, makine ve teçhizatın arz ettiği tehlikeler ve kimyasal maddeler ve fiziksel ve biyolojik etkenler ve ürünlerin tehlikeli özellikleri ile bu tehlikelerin nasıl bertaraf edileceğine dair bilgileri içeren talimatları hazırlamaları; Bu Maddenin (a) ve (b) paragraflarına uygun gerekli teknik ve bilimsel bilginin izlenmesi ya da çalışma ve araştırmaların üstlenilmesi; Sözleşmenin 13’üncü maddesinde iş sağlığı ve güvenliğine aykırı bazı koşullar nedeniyle işi bırakmak zorunda kalan işçinin bu nedenle maruz kalabileceği olumsuz sonuçlara karşı korunması konusunda üye ülkelere yükümlülük yüklemektedir. Sözleşmenin 14’ücnü maddesi eğitim yükümlülüğüne ilişkindir. Buna göre ulusal koşullar ve uygulamaya uygun bir şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamına ilişkin sorunlara yönelik yüksek teknik, tıbbi ve mesleki eğitimini de kapsayan, tüm çalışanların eğitim 25 ihtiyacını karşılayacak şekilde tüm seviyelerde eğitim ve öğretimin geliştirilmesi için önlemlerin üye ülkelerce alınması gerekmektedir. Sözleşmenin 16 ve devamı maddelerinde üye ülkelerin işverenlerden talep edeceği hususlar düzenlenmektedir. Buna göre; Makul olduğu ölçüde, işverenlerden, kontrolleri altındaki işyerleri, makine, teçhizat ve usullerin güvenlik ve sağlık bakımından riskli olmamasını sağlamaları istenecektir. Makul olduğu ölçüde, işverenlerden, kontrolleri altındaki kimyasal, fiziksel ve biyolojik madde ve etkenlerin, gerekli uygun önlemler alındığında, sağlık için risk oluşturmamasını sağlamaları istenecektir. İşverenlerden, gerektiğinde, kaza riskinin veya sağlık üzerindeki ters etkilerin imkanlar ölçüsünde önlenmesi için, uygun koruyucu elbise ve donanımı sağlamaları istenecektir. İki veya daha fazla işletmenin aynı işyerinde aynı anda faaliyette bulunduğu hallerde, söz konusu işletmeler, bu Sözleşmenin gereklerini yerine getirmek için işbirliği yapacaklardır. İşverenlerden, gerektiğinde, yeterli ilk yardım düzenlemelerine de kapsayan kazalar ve olağanüstü durumlarla ilgili önlemleri sağlamaları istenecektir. Aşağıda belirtilen hususların sağlanması için işletme düzeyinde düzenlemeler olacaktır. İşverenlerin üstlendikleri yükümlülüklerini yerine getirmeleri için, işçilerin, işlerini yaparken, işverenle işbirliği yapmaları; İşletmedeki işçi temsilcilerinin, iş sağlığı ve güvenliği alanında işverenle işbirliği yapmaları, İşletmedeki işçi temsilcilerine, iş sağlığını ve güvenliğini sağlamak için yeterli bilgi verilmesi ve ticari sırları açıklamamak şartıyla kendilerini temsil eden kuruluşlarla bu bilgilerin istişare edilmesi; İşletmedeki işçi ve temsilcilerine, iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda yeterli eğitim verilmesi, İşletmedeki işçilerin veya temsilcilerinin ve bulunması durumunda, işletmedeki temsilci kuruluşların ulusal yasa ve uygulamaya uygun olarak, işleri ile ilgili iş sağlığı ve güvenliğinin bütün safhalarında incelemelere katılmasının ve bu konularda işverence onlara danışılmasının 26 sağlanması, bu amaçla karşılıklı anlaşma halinde işletme dışından teknik danışmanlar getirebilmeleri; Bir İşçi, hayatı ve sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturduğuna ve yakında vaki bulacağına haklı gerekçelerle inandığı herhangi bir durumu, derhal bir üstüne rapor eder; ve işveren bu durumun giderilmesi için gerekli önlemi alıncaya kadar yaşam ve sağlık için ciddi tehlike oluşturmaya devam eden çalışma alanına işçilerin dönmesini isteyemez. İş güvenliği ve sağlığına ilişkin önlemler, işçilere herhangi bir mali yük getirmeyecektir. 2.2.4. 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi 6/6/1995 günü Cenevre’de gerçekleştirilen 82 nci Uluslararası Çalışma Konferansında madencilik sektöründe istihdam edilen işçilerin karşılaştıkları tehlikelere ve risklere dönük tedbirlerin alınması, bu tedbir alma sürecinde işçilerin katılımının sağlanması, işçilere danışılması ve eğitimleri ile bilgilendirilmelerinin sağlanması ile sektöre ilişkin olarak ILO, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Atom Enerjisi Teşkilatı (IAEA) gibi uluslararası kuruluşların işbirliği yapmasının sağlanabilmesi amacıyla 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini kabul etmiştir. Teknik bir ILO Sözleşmesi olan 176 Numaralı Sözleşme ülkemiz tarafından 12.12.2014 günlü, 29203 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6580 sayılı Kanun ile onaylanmıştır. Sözleşme hâlihazırda ülkemiz dahil otuz ülke tarafından onaylanmıştır. Sözleşme, onaylayan ülkelerden birisi olan Uruguay’da 5/6/2015 tarihinde yürürlüğe girecektir. Sözleşmeyi onaylayan ve yürürlüğe sokan ülkeler ise şunlardır; Arnavutluk, Ermenistan, Avusturya, Belçika, Bosna-Hersek, Botsvana, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Lübnan, Lüksemburg, Fas, Norveç, Peru, Filipinler, Polonya, Portekiz, Slovakya, Güney Afrika, İspanya, İsveç, Ukrayna, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Zambiya ve Zimbabve. Yirmi dört maddeden oluşan sözleşmenin ilk bölümü (birinci maddesi) tanımları, ikinci bölümü (2 -5’inci maddeleri) kapsamını, üçüncü bölümü (6-12 nci maddeleri) işverenin sorumlulukları ile işçilerin ve temsilcilerinin hakları ve görevlerini, dördüncü bölümü (on altıncı madde) sözleşmenin uygulanmasını, beşinci bölümü (17-24üncü madde) ise nihai hükümleri içermektedir. 27 Genel olarak sözleşme incelendiğinde sözleşmenin birinci maddesinde maden ve işveren terimlerinin açıklandığı, üçüncü maddesinde her üye devletin özellikle sözleşmeye işlerlik kazandıracak tedbirler olmak üzere madenlerde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tutarlı bir politikayı ilgili işçi ve işveren kuruluşlarına da danıştıktan sonra geliştirmesi, uygulaması ve belli aralıklarla gözden geçirmesi gerektiğinin hüküm altına alındığı görülmektedir. Sözleşmenin dördüncü maddesi, sözleşmenin uygulanmasını sağlayacak tedbirlerin ulusal yasalar ve düzenlemeler (yönetmelikler) ile belirleneceğini ve bu yasa ve düzenlemelerin teknik standartlar, rehberler veya uygulama rehberleri yahut ulusal uygulamalarla tutarlı diğer uygulama araçlarıyla destekleneceğini hüküm altına almıştır. Sözleşmenin beşinci maddesi ise dördüncü madde uyarınca madenlerdeki sağlık ve güvenliğin çeşitli boyutlarını izleyecek ve düzenleyecek yetkin bir idarenin belirlenmesi gerekeceğini ifade etmekte ve anılan dördüncü maddede bahsedilen ulusal yasa ve düzenlemelerin neleri içermesi gerektiğini oldukça kapsamlı bir biçimde belirtmektedir. Sözleşmenin altıncı maddesi işverenlere riski yok etme, kaynağında kontrol etme, güvenli çalışma sistemleri tasarlayarak riski asgari hale getirme ve riskin mevcut olduğu durumlarda ise kişisel koruyucu malzeme temin yükümlülüğü getirmektedir. İşverenin sorumlulukları ile ilgili diğer maddelerde ise madenlerde iş güvenliği ve sağlığının sağlanmasında işverenin yükümlülüklerinin detaylı bir şekilde belirtildiği görülmektedir. Sözleşmede işçilerin hak ve ödevleri de detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu bağlamda işçilerin iş güvenliği ve sağlığı temsilcilerini seçim hakkı, danışman ve bağımsız uzmanlara başvurabilmeleri gibi haklar da mevcuttur. ILO’nun 176 sayılı sözleşmesinde; sözleşmenin uygulanmasına yönelik önlemlerin ulusal yasa ve yönetmeliklerde belirtileceği, gerektiğinde, bu ulusal yasa ve yönetmeliklerin, yetkili merci tarafından belirlenmek üzere, teknik standartlar, uygulama kılavuzları ya da kuralları veya ülkedeki uygulamalara uygun başka uygulama araçları ile takviye edileceği belirtilmektedir. Söz konusu yasa ve yönetmeliklerde; madenlerde güvenliği izleyip gerekli düzenlemeleri yapacak yetkili merciin belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca madenlerin yetkili merci tarafından bu amaçla görevlendirilen müfettişler tarafından denetlenmesine, madenlerde güvenlik ve sağlığın gözetilmesine, ölümcül ve ciddi kazalar ile tehlikeli durumların ve maden felaketlerinin bildirilmesi ve araştırılmasına ilişkin usullere, yine bu durumlara ilişkin istatistiklerin toplanmasına ve yayınlanmasına, yetkili merciin, durdurma ya da sınırlandırmaya gerekçe oluşturan durum giderilinceye kadar madencilik faaliyetlerini güvenlik ve sağlık gerekçeleriyle durdurma ya da sınırlandırma yetkisine sahip olması işçilerin ve temsilcilerinin 28 ilgili konularda kendilerine danışılma ve işyerinde güvenlik ve sağlıkla ilgili önlemlere katılma haklarının yaşama geçirilmesini sağlayacak etkili yolların sağlanması hususlarına yer verilmesi hüküm altına alınmaktadır. Madenlerdeki çalışma usulleri ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ulusal yasa ve yönetmeliklerde, madendeki patlayıcıların ve alarm sistemlerinin imalatının, depolanmasının, taşınmasının ve kullanılmasının yetkili ve ehil kişilerce ya da onların doğrudan gözetiminde gerçekleştirilmesinin sağlanmasına, kurtarma, ilk yardım ve uygun tıbbi imkânlara ilişkin gerekliliklere, yeraltı kömür madenlerinde ve gerektiğinde diğer yeraltı madenlerinde işçiler için yeterli kurtarıcı solunum cihazları sağlanmasına ve bunların sürekli bulundurulmasına; güvenlik ve sağlık risklerini ortadan kaldırmak ya da asgariye indirmek üzere terkedilmiş madenlerde güvenliği sağlayacak koruyucu önlemlerin alınmasına ilişkin düzenlemelerin bulunması gerekmektedir. İşveren, sözleşme kapsamında belirtilen engelleyici ve koruyucu önlemleri alırken riski de değerlendirmelidir. Riskin ortadan kaldırılması, riskin kaynağında kontrol altına alınması, güvenli çalışma düzenlemeleri dâhil olmak üzere çeşitli yollarla riskin asgariye indirilmesi ve risk varlığını sürdürüyorsa kişisel koruyucu donanım kullanılmasının sağlanması tedbirlerini öncelik sırasına göre gerekli titizliği göstererek ele almalıdır. İşverenler, kendi denetimleri altındaki madenlerde güvenlik ve sağlık risklerini ortadan kaldırmak ya da asgari düzeye indirmek için gerekli tüm önlemleri alacaklar ve özellikle güvenli çalışma ve sağlıklı bir çalışma ortamı koşulları sağlanması için, bir iletişim sistemi dâhil olmak üzere, madenin uygun biçimde düzenlenmesi, inşa edilmesi ve elektrik, mekanik ve diğer gerekli cihazlarla donatılması, madenin, işçilerin kendilerine verilen işleri kendilerinin ya da başkalarının güvenlik ve sağlığını tehlikeye atmadan yapabilecekleri şekilde faaliyete başlatılması, işletilmesi, sürdürülmesi ve faaliyetinin durdurulması, mümkün olduğu her durumda ve yer altındaki her çalışma mahalli için her biri yüzeye ulaşmak için farklı yollarla bağlantılı iki çıkış bulundurulması, girilmesine izin verilen yeraltındaki tüm çalışma mahallerinde yeterli havalandırmanın sağlanması, işçilerin açık olabilecekleri tehlikelerin ve bu açıklığın derecesinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi için çalışma ortamlarının izlenmesi, değerlendirilmesi ve düzenli olarak denetlenmesi, tehlikelere açık yerler söz konusu olduğunda, güvenli bir çalışma sistemi ve işçilerin korunmasını sağlamak üzere bir işletme planı ve usulleri hazırlanarak bunların uygulanması, yangın ve patlamaların meydana gelmesini ve yayılmasını önlemek, tespit etmek ve gerekli müdahalelerde bulunmak için madencilik çalışmasının doğasına uygun önlemlerin ve ön tedbirlerin alınması, işçilerin güvenliği ve sağlığı açısından 29 ciddi bir tehlike ortaya çıktığında faaliyetlerin durdurulması ve işçilerin güvenli bir yere tahliyesinin sağlanması hususlarını gözeteceklerdir. 176 sayılı Sözleşmenin yukarıda yer verilen hükümleri, ulusal mevzuat kısmında ayrıntılı olarak yer verildiği üzere iç hukukumuzda 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği, İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Yönetmeliği, İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik, İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik, İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Çalışan Temsilcisinin Nitelikleri ve Seçilme Usul ve Esaslarına İlişkin Tebliğ, Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği, Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelikler ile karşılanmaktadır. Buna karşın işverenlerin yeraltında bulunan çalışanların adlarının ve olası mahallerinin herhangi bir anda doğru olarak bilinmesini sağlayacak bir sistemin oluşturulmasına ilişkin düzenlemenin mevzuatımızda bir karşılığı bulunmamaktadır. Ayrıca işçilere tanınmış olan kazaları, tehlikeli olayları ve olası tehlikeleri işverene ve yetkili makama bildirme, güvenlik ve sağlık açısından kaygı duyulmasına neden olacak bir durum varsa, işveren ve yetkili makamdan denetim ve araştırma yapılmasını talep etme hakları ulusal mevzuatımızda tüm işçilere değil işçi temsilcisine, iş sağlığı ve güvenliği uzmanına ve iş sağlığı güvenliği kurullarına tanınmıştır. Yine çalışan temsilcileri için sözleşmede yer verilen; işyerinde işveren ve yetkili merci tarafından yapılan denetim ve araştırmalara katılma ve bağımsız uzmanlara başvurma haklarına mevzuatımızda yer verilmemiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde, ILO 176 sayılı sözleşmede yer verilen düzenlemelerin hemen hemen tamamına yakınının ulusal mevzuatımızda da yer aldığı anlaşılmaktadır. İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki katılım hakları açısından eksik olduğu değerlendirilen düzenlemelerin mevzuata eklenmesi, münhasıran maden iş kazaları ve meslek hastalıklarının araştırılması ve incelenmesinden sorumlu bir kurum tesis ya da tayin edilmesi ve yeraltında bulunan çalışanların adlarının ve olası mahallerinin takip edilmesine ilişkin düzenlemeler yapılması yerinde olacaktır. 2.2.5. 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi ILO’nun 187 sayılı Sözleşmesi ile iş kazalarını, meslek hastalıklarını ve ölümleri önlemek için iş sağlığı ve güvenliğinin sürekli geliştirilmesini amaçlamakta, bu amaçla üye ülkelere 30 ulusal sistem ve ulusal programlar aracılığıyla, aşamalı olarak, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı tesis etmeye yönelik etkin tedbirler almasına ilişkin yükümlülükler yüklenmektedir. Sözleşme’nin 2’nci maddesine göre, bu Sözleşmeyi onaylayan her üye, En fazla temsil kabiliyetine sahip işçi ve işveren kuruluşlarının temsilcilerine danışarak, ulusal politika, ulusal sistem ve ulusal program geliştirme yoluyla iş kazalarım, meslek hastalıklarını ve ölümleri önlemek için iş sağlığı ve güvenliğinin sürekli geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) iş sağlığı ve güvenliğini geliştirme çerçevesi ile ilgili belgelerinde belirlenen ilkeleri dikkate alarak iş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal sistem ve ulusal programlar aracılığıyla, aşamalı olarak, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı tesis etmeye yönelik etkin tedbirler alacaktır. En fazla temsil kabiliyetine sahip işçi ve işveren kuruluşları temsilcilerine danışarak, ILO’nun iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin sözleşmelerini onaylamak için ne tür tedbirlerin alınabileceği hususunu periyodik olarak gözden geçirecektir. Sözleşmenin 3’üncü maddesine göre; her üye ülkenin, ulusal bir politika belirleyerek, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı geliştirmesi, bu ulusal politika belirlenirken ulusal şartların ve uygulamanın ışığında ve en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren ve işçi kuruluşlarına danışarak, iş risklerini ya da tehlikelerini değerlendirme; iş riskleri ya da tehlikeleri ile kaynağında mücadele etme; bilgilendirme, danışma ve eğitimi içeren ulusal önleyici güvenlik ve sağlık kültürünü oluşturması gerekmektedir. Sözleşmenin 4’üncü maddesine göre; her üye, en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren ve işçi kuruluşlarına danışarak, iş sağlığı ve güvenliği için ulusal bir sistem kuracak, sürdürecek, sürekli geliştirecek ve belirli sürelerle gözden geçirecektir. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ulusal sistem, aşağıdakileri de içerecektir: İş sağlığı ve güvenliği konularındaki yasalar ve yönetmelikler, gerekli görülüyorsa, toplu sözleşmeler ve ilgili diğer her türlü belgeler; Ulusal yasa ve uygulamaya uygun olarak belirlenmiş, iş sağlığı ve güvenliğinden sorumlu bir makam ya da kuruluş veya makamlar ya da kuruluşlar; Teftiş sistemleri de dâhil, ulusal yasalar ve yönetmeliklerle uyumu sağlamak üzere mekanizmalar; 31 İşletme seviyesinde, işyerinde önleyici tedbirlerin esas unsuru olarak yönetim, işçiler ve bunların temsilcileri arasındaki işbirliğini geliştirmeye yönelik düzenlemeler; Ulusal iş sağlığı ve güvenliği sistemi, gerekli görülürse, aşağıdakileri de kapsayacaktır; İş sağlığı ve güvenliği konularıyla ilgili ulusal bir üçlü danışma organı veya organları; İş sağlığı ve güvenliği konularında bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri; İş sağlığı ve güvenliği eğitiminin sağlanması; Ulusal yasa ve uygulamaya uygun iş sağlığı hizmetleri; İş sağlığı ve güvenliği konularında araştırma; ILO’nun ilgili belgeleri göz önünde bulundurularak, iş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda veri toplanması ve analiz edilmesi için bir mekanizma; İş kazaları ve meslek hastalıklarını kapsayan ilgili sigorta veya sosyal güvenlik sistemleri ile işbirliği için hükümler; Mikro-işletmelerde, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ve kayıt dışı ekonomide, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin koşulların sürekli gelişimi için destek mekanizmaları. Sözleşmenin 5’inci maddesine göre; her üye, en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren ve İşçi kuruluşlarına danışarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal bir program düzenleyecek, uygulayacak, izleyecek, değerlendirecek ve belirli sürelerle gözden geçirecektir. Ulusal program: Sağlık ve güvenlik bakımından ulusal önleyici kültürün gelişmesini teşvik edecek; İş kazaları, meslek hastalıkları ve ölümleri önlemek ve işyerinde sağlık ve güvenliği geliştirmek amacıyla, ulusal yasa ve uygulamalara uygun olarak, makul ve uygulanabilirliği ölçüsünde, işle ilgili tehlikeleri ve riskleri ortadan kaldırarak ya da en aza indirerek işçilerin korunmasına katkıda bulunacak; İş sağlığı ve güvenliği için, ulusal sisteminin analizini de kapsayacak şekilde, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ulusal durum analizi yapılacak ve gözden geçirilecek; Kaydedilen gelişmenin amaçlarını, hedeflerini ve göstergelerim içerecek; 32 Mümkün olduğu takdirde, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamını aşamalı olarak gerçekleştirmeye yardımcı olacak diğer tamamlayıcı ulusal programlar ve planlar vasıtasıyla desteklenecektir. Ulusal program kapsamlı bir şekilde tanıtılacak ve olabildiği ölçüde, en yüksek ulusal makamlarca onaylanacak ve yürürlüğe konulacaktır. 2.2.6. Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Uygulama Kılavuzu Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Uygulama Kılavuzu, ILO Yönetim Kurulunun 2005 yılında yaptığı 292 nci toplantısında alınan karar uyarınca kömür madenlerinde iş güvenliği ve sağlığı konusunda önceki uygulama kılavuzunu yenilemek amacıyla 8-13/5/2006 tarihleri arasında Cenevre’de toplanan Yeraltı Kömür Madenlerinde Sağlık ve Güvenlikle İlgili Uzmanlar Toplantısında oybirliği ile kabul edilen rehber niteliğinde bir belgedir. Uygulama kılavuzu, üç kısım ve yirmi dokuz alt bölümden oluşmaktadır. Münhasıran yeraltı kömür madenlerinde kömür üretimini ele alan bu uygulama kılavuzu endüstrideki ve yetkili merciler ile işçi ve işverenlerin rollerindeki ve bunların örgütlerindeki değişimi, ILO’nun iş güvenliği ve sağlığı konusundaki gelişen standartlarını yansıtmayı amaçlamaktadır. Kılavuz, yeraltı kömür madenlerinde iş güvenliği ve sağlığı yönetim sistemleri, iş sağlığı hizmetleri, risk değerlendirme ve önleme, genel fiziki, kimyasal, ergonomik tehlikeler, kömür tozunun tutuşması, solunabilir tozlar, maden yangınları, su, gaz ve malzeme patlamaları, elektrik sistemleri, patlayıcılar ve ateşleme, yer üstündeki binalar ve yapılar, madencilik işlemlerine başlama ve ara verme, insan ve malzeme nakli yapılan yollar, tavan ve duvar tahkimatları ve havalandırma, aydınlatma, yeterlilik ve eğitim, kişisel koruyucu donanım, acil durumlara hazırlanma ve kurtarma, iş yönetimi, özel koruma tedbirleri ve kişisel hijyen de dahil olmak üzere birçok konuda ayrıntılı ve detaylı düzenlemeleri içermektedir. Kılavuzun eklerinde ise vibrasyon için maruziyet sınırları başta olmak üzere işçi sağlığının ve çalışma ortamının gözetimi, iş güvenliği ve sağlığı yönetim sisteminin kurulması konusunda gerek olabilecek bilgiler de mevcuttur. 2.3. Avrupa Birliği Mevzuatı ve Uygulamaları Avrupa Birliği, üye ülkelerin ve onların vatandaşlarının çıkarlarına ve ortak Avrupa değerlerine hizmet etmeyi amaçlayan bir kurumsal yapılanmayı haizdir. 33 Avrupa Birliği müktesebatının iş hukuku, iş sağlığı ve güvenliği, kadın ve erkek arasında eşit muamele, ayrımcılıkla mücadele, sosyal diyalog, istihdam, sosyal içerme ve sosyal koruma konularını içeren düzenlemelerinin iç hukukumuza dâhil edilmesi ve uygulanması çalışmaları 19 uncu fasıl altında devam etmektedir. “Acquis Communautaire” olarak da adlandırılan ve ülkemizin uyum çalışmalarına halen devam ettiği Avrupa Birliği müktesebatı ise temel Avrupa Birliği anlaşmalarında ve diğer ikincil düzenlemelerde ifade olunan kuralların bütününü ifade etmektedir. Avrupa Birliği müktesebatının en bilinen ayağını oluşturan ikincil düzenlemeler; üye ülkelerin tamamında doğrudan ve bir değişikliğe uğramadan uygulanan Tüzükler (Regulations), uygulaması üye devletin iç hukukuna göre düzenlenebilecek olan Direktifler (Directives- Bunlar bazen bir sektörün tamamını kapsayan Çerçeve Direktifler şeklinde de olabilmektedir), bir kişi veya üye devlete yönelik olabilen Kararlar (Decisions) ve herhangi bir bağlayıcılığı olmayan Tavsiye ile Görüşlerden (Recommendations and Opinions) oluşmaktadır. Bu bağlamda kömür madenciliği de dâhil olmak üzere Avrupa Birliği müktesebatında madenlerde iş güvenliği ve sağlığı konusunu düzenleyen temel düzenlemelerin, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin olarak Birliğinin temel yaklaşımını ortaya koyan “İşçilerin Çalışırken Sağlık ve Güvenliğine Yönelik İyileştirilmiş Tedbirlerin Alınmasının Teşvikine İlişkin 12/6/1989 tarihli ve 89/391/EEC sayılı Konsey Direktifi” ile “Kıyılarda ve Açık Denizlerde Sondaj Yoluyla Maden Çıkaran Endüstrilerde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık Korumalarının İyileştirilmesi İle İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/11/1992 tarihli ve 92/91/EEC sayılı Konsey Direktifi” ve “Yerüstü ve Yeraltı Madenciliğinde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık Korumalarının İyileştirilmesi İle İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/12/1992 tarihli ve 92/104/EEC sayılı Konsey Direktifi” olduğu görülmektedir. 2.3.1. Avrupa Birliği Direktifleri Avrupa Birliği hukukunun kaynakları arasında ikincil mevzuat içerisinde değerlendirilen direktifler, üye ülkelerin iç hukukunu Avrupa Birliği müktesebatına uyarlamaları için düzenlenen bağlayıcı nitelikteki metinlerdir. Direktifler tek bir üye devletle ilgili olabilecekleri gibi tüm üye ülkeleri bağlayıcı da olabilmektedir. Uygulama şekil ve metotlarının seçimi ulusal makamlara bırakılmıştır. Diğer bir ifadeyle, direktiflerin uygulanabilmesi için ulusal hukuka uyarlanmaları gerekmektedir. 34 Avrupa Birliği üyesi ülkelerin mevzuatının Birlik mevzuatına paralel hale getirilmesinde önemli rolü olan direktifler, Avrupa Birliği’nin belirli bir alandaki standardını göstermesi bakımından önemlidir. 2.3.1.1. 89/391/EEC sayılı Direktif Büyük ölçüde ülkemizin de onayladığı 155 ve 161 numaralı ILO sözleşmelerinden etkilendiği ifade edilen 89/391/EEC sayılı Direktif, 17 maddeden oluşmaktadır. Direktif, işverenin genel ve özel yükümlülüklerini, koruyucu ve önleyici hizmetleri, ilk yardım, yangınla mücadele ile işçilerin tahliyesi, ciddi ve ani tehlike hallerini, işçilerin bilgilendirilmesini, işçilere danışılma ve süreçlere katılımlarını, eğitimlerini ve işçilerin yükümlülükleri ile sağlık muayenelerini ve risk gruplarını açıklamakta ve düzenlemektedir. Anılan direktifte yer alan en önemli unsurlardan birinin ise koruyucu ve önleyici hizmetler alanında işverene getirilen yükümlülükler olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda, Direktifin işverenlerin genel yükümlülükleri başlıklı 6’ncı ve koruyucu ve önleyici hizmetler başlıklı 7’nci maddesine göre işverenlerin risk değerlendirmesi yapma yükümlülüğüne ek olarak işyerinde koruma ve önleme tedbirlerinin alınmasını işverene yüklemekte, işyerinde bu hizmetleri yürütecek yeterli personel bulunmaması durumunda işverenin bu hizmetleri yürütmek üzere dışarıdan hizmet satın almasını gerektirmektedir. Dışarıdan hizmet satın alınan bu kişi ve kuruluşların da uygun sayı ve vasıfta olması gerekmektedir. Bununla birlikte söz konusu vasıflar Direktifte belirlenmemiş, üye ülkelerin takdirine bırakılmıştır. 89/391/EEC sayılı Direktifin 16’ncı maddesinin birinci fıkrasına göre, direktifin ekinde yer alan alanlarda Komisyonun önerileri üzerine harekete geçecek olan Avrupa Birliği Konseyi bireysel direktifler çıkartmak konusunda da yetkilidir. Bu hükme dayanan Avrupa Birliği Konseyi, çeşitli direktifler çıkartmış olup, bunlar arasında yukarıda belirtilen 92/91/EEC ve 92/104/EEC sayılı direktifleri de mevcuttur. 2.3.1.2. 92/91/EEC sayılı Direktif Kıyılarda ve Açık Denizlerde Sondaj Yoluyla Maden Çıkaran Endüstrilerde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık Korumalarının İyileştirilmesi ile İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/12/1992 tarihli ve 92/91/EEC sayılı Konsey Direktifi temelde; anılan sahalarda işverenlerin yükümlülüklerini ve yangın, patlama ile yaşamı tehlikeye sokan ortamlardan korunma, kaçış ve kurtarma araçlarını, iletişim, uyarı ve alarm sistemlerinin kurulması hususlarını, çalışanların bilgilendirilmesini, koruyucu tıbbi gözetim, çalışanlara danışma ve çalışanların süreçlere katılımını ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınması gereken asgari tedbirleri içermektedir. 35 2.3.1.3. 92/104/EEC sayılı Direktif Yerüstü ve Yeraltı Madenciliğinde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık Korumalarının İyileştirilmesi ile İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/12/1992 tarihli 92/104/EEC sayılı Konsey Direktifi de yerüstü ve yeraltı maden işletmelerinde çalışanların sağlıklarının korunması ve iş güvenliğinin geliştirilmesi amacıyla bir önceki direktif ile benzer düzenlemeleri içermektedir. Ulusal mevzuatımızın Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlulaştırılması çalışmaları kapsamında hazırlanan ve 19/9/2013 tarihli 28770 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin dayanaklarından birinin doğrudan bu iki direktif olduğu görülmektedir. Bu yolla anılan ulusal hukukumuz 92/91/EEC ve 92/104/EEC sayılı direktiflere paralel hale getirilmiştir. Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği ile söz konusu Yönetmeliğin dayanağını oluşturan 3/12/1992 tarihli 92/104/EEC sayılı Avrupa Birliği Direktifinin mukayese edilmesi neticesinde, bahsi geçen Direktiflerin, yerüstü ve yer altı maden işyerlerinde çalışan işçilerin sağlığının korunması ve iş güvenliğinin iyileştirilmesine ilişkin asgari şartları belirlediği, söz konusu hükümlerin içeriği incelendiğinde, belli hususlarda oldukça genel düzenlemeler getirildiği, dolayısıyla Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin 92/104/EEC sayılı Avrupa Birliği Direktifi hükümleri çerçevesinde düzenlendiği görülmektedir. 2.3.2. Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporları Türkiye’de son yıllarda mevzuatın değiştirilmesinde ve geliştirilmesinde en önemli motivasyon kaynağını Avrupa Birliği üyeliği talebi oluşturmaktadır. Mevzuatımızın AB müktesebatına uygun hale getirilmesi amacıyla ciddi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar iş sağlığı ve güvenliği alanında da kendini göstermiştir. Türkiye’nin son yıllarda iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı alanında aldığı mesafenin anlaşılabilmesi için son beş yıla ait AB Türkiye İlerleme Raporlarının ilgili kısımlarından aşağıda bahsedilmiştir. Raporlara genel olarak bakıldığında, ilk başlarda mevzuat eksikliğinden bahsedilmiş olmasına rağmen son yıllara ait raporlarda mevzuat eksikliklerinin giderildiği ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının her geçen gün AB müktesebatına uyumlu hale getirildiği gözlemlenebilir. Bununla birlikte, ülkemiz, mevzuatını geliştirmesine ve AB müktesebatına uyumlu hale getirmesine rağmen, Avrupa Birliği’nin bu alandaki eleştirilerinden 36 kurtulamamıştır. Bu da mevzuatın tek başına yeterli olmadığının, uygulamanın ve bu alandaki bakış açısı ve kültürün de o denli önemli olduğunun en önemli göstergelerinden birisidir. 2.3.2.1. 2010 Yılı İlerleme Raporu 2010 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili şu tespitlere yer verilmiştir: “…İş sağlığı ve güvenliği konusunda çok sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. AB fonlarıyla gerçekleştirilen faaliyetlerin katkısıyla, idari kapasite ve farkındalık düzeyi artmıştır. Sadece kayıtlı işçileri kapsayan resmi istatistiklere göre, 2007 yılındaki iş kazası sayısına göre çok az bir farkla, 2008 yılında 72.963 adet iş kazası meydana gelmiştir. Kayıt dışı sektörün de dâhil edilmesi durumunda, rakam çok daha yüksek olacaktır. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin Çerçeve Direktifin iç hukuka aktarılması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Bu durum hâlihazırda iç hukuka aktarılmış olan mevzuatın uygulanması bakımından önemli bir eksiklik teşkil etmektedir. Bu konuda bir öncelik oluşturan İş Teftiş Kurulu’nun kapasitesinin güçlendirilmesine, ilave personel alınması ve bunların eğitilmesi yoluyla devam edilmiştir. Bununla birlikte, ekonominin ve işgücü piyasasının büyüklüğüne kıyasla, iş müfettişlerinin sayısı çok düşük kalmaktadır. Madenlerde ve taşocaklarında yaşanan ölümcül dramatik iş kazaları, mevzuatın uygulanması ve kamu kurumları tarafından yapılan denetimler bakımından endişe yaratmıştır. Kot kumaşı kumlama tesislerindeki kötü çalışma koşullarından kaynaklanan ölümcül “silikosis” hastalıkları görülmeye devam etmiştir…….İş Kanunu’nun kapsamının sınırlı olması ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulanması konusunda endişeler bulunmaktadır..” 2.3.2.2. 2011 Yılı İlerleme Raporu 2011 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili şu tespitlere yer verilmiştir: “….Türkiye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında, çalışma uzmanları, iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ve iş müfettişleri dahil, 1450 yeni kadro ihdas edeceğini açıklamıştır. Ancak, İş Kanunu kapsamında sosyal meselelerle ilgilenen 384 adet iş müfettişi göz önüne alındığında, İş Kanununun uygulanması için denetim kapasitesi hâlâ yetersizdir. İş sağlığı ve güvenliği konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Kasım 2010’da Türkiye, işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması ve işyeri hekimlerinin sorumlulukları ve mesleki nitelikleri dahil, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri alanında düzenlemeler kabul etmiştir. Yeni Borçlar Kanunu işyerinde psikolojik taciz sorununu ele almaktadır. Kanun, 37 psikolojik taciz ile mücadele amacıyla kurumlar arası bir kurulun oluşturulmasını öngören bir Başbakanlık Genelgesi ile desteklenmektedir. İş Teftiş Kurulu dahil, ilgili kamu kurumları ve bunların bölge birimleri, iç hukuka aktarılan AB müktesebatının uygulanması ve iş sağlığı ve güvenliğinin iyileştirilmesi amacıyla uzmanlık ve eğitim almaya devam etmişlerdir. Ölümcül silikosis hastası olan işçilerin durumlarının ele alınması için yasama ve yargı ile ilgili adımlar atılmıştır. Ancak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çerçeve direktif henüz ulusal mevzuata aktarılmamıştır. Özellikle birçok ölümcül iş kazasının gerçekleştiği KOBİ’lerde mevzuatın uygulanması bir sorun olmaya devam etmekte, bu durum basının dikkatini çekmekte ve toplumun eleştirisine neden olmaktadır. İş Teftiş Kurulunun idari kapasitesi, ilave personel alınmasıyla geliştirilmiştir. Resmi istatistiklere göre, 2009’da 64.316 iş kazası gerçekleşmiş olup, bu sayı 2008 rakamlarının %12 altındadır. Ancak, kayıt dışı sektörün de dahil edilmesi durumunda, rakam çok daha yüksek olacaktır. Ayrıca, meslek hastalıklarına ilişkin raporlama, veri toplama ve teşhislerin hızlandırılmasına ve paydaşlar arasında iyi uygulamaların paylaşılması ihtiyacı bulunmaktadır…...” 2.3.2.3. 2012 Yılı İlerleme Raporu 2012 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili şu tespitlere yer verilmiştir: “…Hukuki düzenlemeler bakımından, iş sağlığı ve güvenliği konusunda iyi düzeyde ilerleme kaydedilmiştir. İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili AB Çerçeve Direktifine uyum sağlamayı amaçlayan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Haziran 2012’de TBMM’de kabul edilmiştir. Ancak, Kanun’un uygulamaya geçirilmesi kilit sorun olmaya devam etmektedir. Kapasiteyi geliştirmeye yönelik çabalara rağmen, sosyal tarafların katılmaması, çalışanların farkındalığının olmaması, işverenlerin ihmali, özellikle kayıt dışı sektörde yetersiz sağlık ve güvenlik koşullarına neden olmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği müfettişlerinin sayılarının ve kapasitelerinin artırılması gerekmektedir. Kayıt dışı sektörü göz önünde bulundurmayan resmi istatistikler, 2010 yılında, bir önceki yıla göre küçük miktarda bir azalma göstererek 62.903 iş kazası gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Ölümcül iş kazası açısından inşaat sektörü birinci sıradadır ve toplam ölümcül iş kazası sayısı AB ortalamasının oldukça üstündedir. Ölümcül iş kazası ve hastalıklarına ilişkin veri toplama sisteminin tamamen işler hale getirilmesi gerekmektedir. KOBİ’lere yönelik eğitim ve rehberlik faaliyetleri yoğunlaştırılmalı ve bu faaliyetlere ülke genelinde bütün riskli sektörler de dâhil edilmelidir…” 38 2.3.2.4. 2013 Yılı İlerleme Raporu 2013 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili şu tespitlere yer verilmiştir: “...İş sağlığı ve güvenliği konusunda, bu alanda istişare ve sosyal diyalog platformu olan Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyini resmi olarak kuran yönetmelik de dâhil olmak üzere, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu için yönetmelikler yayımlanmıştır. İşveren tarafından sağlık ve güvenlik hizmetlerinin sağlanması ile ilgili bazı maddelerin uygulanması ve Bakanlık tarafından bu hizmetlerin desteklenmesi, çalışanların sayısına ve maruz kaldıkları risk düzeyine dayanan geçiş dönemlerine göre düzenlenmiştir. İş sağlığı ve güvenliği konularıyla ilgilenen müfettişlerin sayıları ve kapasiteleri artmıştır, fakat mevzuatın iş yerinde uygulanması, sosyal tarafların ve profesyonel kuruluşların katılımıyla izlenmeli ve desteklenmelidir. İşletmelerdeki iş sağlığı ve güvenliği uzmanları, çalışmalarının bağımsızlığını teminat altına almak için yetersiz güvenceye sahiptir. Kayıtlı sektörde kaydedilen iş kazaları ve meslek hastalıklarının arttığı, çocuk işçilerin hâlâ ölümcül kazaların kurbanı oldukları ve meslek hastalıkları vakalarının çoğunun rapor edilmediği göz önünde bulundurulduğunda, güvenlik kültürünün teşvikinin ve meslek hastalıklarının teşhisinin geliştirilmesi gerekmektedir…” 2.3.2.5. 2014 Yılı İlerleme Raporu 2013 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili şu tespitlere yer verilmiştir: “…Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütünün 187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesini onaylamıştır. Türkiye yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa bağlı bütün yönetmelikleri kabul edilmiştir, ancak kanun halen tam olarak uygulanabilir değildir. Kanun’un bütünüyle yürürlüğe konması ve etkin önleme ve denetim konusundaki ciddi açıkların sosyal ortaklar ve meslek örgütleriyle işbirliği içinde kapatılmasına yönelik ilerlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Soma maden faciasında da görüldüğü üzere maden ve taş ocağı sektörü ile inşaat sektörü hâlâ en riskli sektörlerdir. Eylül 2014'te, madencilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla ilgili kanunda yeni hükümler kabul edilmiştir. Resmi olmayan rakamların, resmi istatistiklerden daha yüksek olduğu göz önüne alındığında, ölümcül işyeri kazalarının izlenmesi konusunda daha fazla şeffaflığa ihtiyaç vardır……İş sağlığı ve güvenliği konusu dahil olmak üzere, çalışma koşullarının daha fazla iyileştirilmesine ihtiyaç vardır…” 39 2.4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ölümle Sonuçlanan Afet ve Kazalarda Devletin Sorumluluğuna İlişkin Örnek Kararları Bu çalışmanın kapsamı ve amaçları doğrultusunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında ölümle sonuçlanan kazalarda devletlerin sorumluluğu konusuna değinmek yararlı olacaktır. 2.4.1. Öneryıldız/Türkiye Kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ölümle sonuçlanan kazalarda devletin sorumluluğuna ilişkin içtihadını ve genel ilkelerini Mahkemenin 30.11.2004 tarihinde karara bağladığı Öneryıldız-Türkiye davasında görebilmek mümkündür. Söz konusu dava Türk vatandaşı olan A.N. Çınar ve M. Öneryıldız’ın Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptıkları başvurudan kaynaklanmıştır. Şikayetçiler başvurularında; sözleşmenin yaşam hakkına dair 2’nci maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına ilişkin 8’inci maddesi ve etkili başvuru (etkin çare) hakkına dair 13’üncü maddesi ile sözleşmeye ek 1 numaralı protokolün mülkiyetin korunmasına ilişkin 1 inci maddesine dayanarak, 28/4/1993 günü İstanbul ili Ümraniye ilçesinde belediyeye ait çöplük alanında meydana gelen metan gazı patlaması sonucu yaşamlarını yitiren yakın akrabalarının ölümlerinden ve mülklerinin zarara uğramasından yerel idarelerin sorumlu olduğunu iddia etmişlerdir. Şikâyetçiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptıkları başvuruda ayrıca açılan davalarda sözleşmenin adil yargılanma hakkına dair 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan adil ve makul sürede yargılama ilkelerine uyulmadığından da yakınmışlardır. Bu başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1’inci Dairesince karar bağlanmış olsa da, Türkiye Cumhuriyeti’nin talebi doğrultusunda Büyük Divan’a yönlendirilmiştir. Büyük Divan’ın şikayete ilişkin kararı ise 30/11/2004 tarihinde kesin hüküm altına alınmıştır. L.C.B.-İngiltere, Guerra ve diğerleri –İtalya, Calvelli ve Ciglio-İtalya gibi Mahkeme kararlarına atıf yapan Mahkeme, sözleşmenin 2’nci maddesinde belirtilen yaşam hakkının korunmasının çöp toplama etkinliğinin yarattığı tehlikeler nedeniyle bu konu için de geçerli olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle de, devletlerin 2’nci madde uyarınca sahip olduğu, topraklarında yaşayan insanların yaşamlarını korumaya yönelik gerekli önlemleri alma kesin yükümlülüğünün söz konusu dava için geçerli olduğuna karar vermiştir. Bu bağlamda Mahkeme, sözleşmenin yaşam hakkına dair 2’nci maddesinin yalnızca Devleti temsil eden kişilerin güç kullanması sonucu meydana gelen ölümleri kapsamadığını; 40 aynı zamanda ilk bendinin ilk cümlesi ile Devletlere, topraklarında yaşayan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli önlemleri almaya yönelik kesin bir yükümlülük yüklediğini de belirtmiştir. Mahkeme, bu yükümlülüğün kamusal olsun ya da olmasın, yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü etkinliği ve bahse konu davanın da konusunu oluşturan ve doğaları gereği de tehlikeli olan çöp toplama alanlarının işletimi gibi endüstriyel etkinlikleri de kapsadığı kanaatinde olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkına dair 2’nci maddesi kapsamında yaptığı değerlendirmede; bu maddenin çerçevesini çizdiği yaşamı korumak için Devletin tüm önlemleri almaya yönelik kesin yükümlülüğünün her şeyden önce, Devlete yaşama hakkını tehdit eden durumlara karşı etkin bir caydırma mekanizması oluşturacak yasal ve idari çerçeve oluşturmak görevi yüklediğini belirtmiştir. Mahkeme, bu yükümlülüğün, şikâyet konusu etkinliğin (çöp toplama) kendine özgü niteliklerine ve insan hayatı açısından oluşturduğu potansiyel riske uygun olarak hazırlanan düzenlemelerin hazırlanmasını da gerekli kılacağını belirtmektedir. Bu düzenlemeler bu tür bir faaliyete ruhsat verilmesini, hazırlanılmasını, işletimini, güvenliğini ve denetimini düzenlemeli; tüm ilgililerin açığa çıkan riskler nedeniyle hayatı tehlikeye girebilecek vatandaşların etkili bir şekilde korunmasını sağlamaya yönelik pratik önlemleri almasını zorunlu kılmalıdır. Bu önlemler ve düzenlemeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında kamunun haber alma hakkına da özellikle önem vermeli ve söz konusu etkinliğin teknik yönlerini de göz önüne alarak, ilgili süreçteki eksiklikleri ve farklı düzeylerdeki sorumlular tarafından yapılmış olabilecek hataları belirlemeye yönelik süreçleri de oluşturmalıdır. Mahkeme, sözleşmenin 2’nci maddesinin getirdiği yükümlülüklerin bununla sınırlı kalmadığını ifade etmekte ve can kaybının Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında olması halinde bu maddenin Devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin doğru bir şekilde uygulanmasını ve bu hakka yönelik yapılan ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli –adli veya diğer– tepkileri verme görevini de yüklediğini belirtmektedir. Mahkeme bu bağlamda, bahse konu somut olayda başvurucuların yakınlarının anılan kazada ölümünü önlemede gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle, Sözleşme’nin 2’nci maddesinin esası itibarıyla ihlal edildiğine oybirliğiyle, yaşam hakkının kanun tarafından yeterince korunamaması sebebiyle Sözleşme’nin 2’nci maddesinin usulü itibarıyla ihlal 41 edildiğine bire karşı on altı oyla; ek 1 numaralı protokolün 1’nci maddesinin ihlal edildiğine ikiye karşı on beş oyla, Sözleşme’nin 2’nci maddesi bağlamında yapılan şikâyete ilişkin olarak 13’üncü maddesinin ihlal edildiğine ikiye karşı on beş oyla; ek 1 numaralı protokolün 1 inci maddesi bağlamında yapılan şikâyete ilişkin olarak Sözleşme’nin 13’üncü maddesinin ihlal edildiğine de ikiye karşı on beş oyla karar vermiştir. Bu karar ışığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ölümle sonuçlanan kazalarda Sözleşme bakımından Devletin sorumluluğuna dair içtihadını özetlemek gerekirse Mahkemenin; üye Devletlerin yetki alanı içindeki kimselerin yaşam hakkını korunmasında kesin bir yükümlülük altında bulunduklarını, bu yükümlülüğün yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her tür endüstriyel faaliyeti ve yasal ve idari bir çerçeveyi kurmayı da içerdiğini, ancak bu durumda Devletin yaşam hakkına dönük tehdidi bilmesi veya bilebilecek durumda olması gerektiğini ifade ettiği görülmektedir. Mahkeme ayrıca yaşam hakkına dönük ve olası ihlallerde Devletin sorumluları bulmayı ve cezalandırmayı sağlayacak adli ve diğer işlemleri gerçekleştirmek durumda olduğunu ve bu ihlallerin cezasız kalmaması gerektiğini de belirtmektedir. 2.4.2. Budayeva ve Diğerleri/Rusya Kararı Devletin gerekli önlemleri almaması ve gerekli idari düzenlemeleri yapmaması sonucunda meydana gelen ölüm ve yaralanmalardan sorumluluğuna ilişkin bir başka karar ise Budayeva ve Diğerleri/Rusya kararıdır.(Karar Tarihi: 29 Eylül 2008) Başvurucular Rusya Federasyonu’na bağlı Kuzey Kafkasya’da bulunan Kabardey-Balkar Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Tyrnauz kasabasında yaşamaktadırlar. Kasaba 1937’den beri her yıl çamur akmasına maruz kalan bir bölgede bulunmaktadır. Bölgede, on yıllardır devam eden çamur ve toprak kayma sorununu önlemek amacıyla 1960 yıllarında yapılan barajın 1999 yılında meydana gelen çamur ve toprak kaymasında büyük hasar görmüş olmasına ve konuyla ilgili resmi uyarı ve ikaz yazıları kurumlar arasında paylaşılmış olmasına rağmen, barajın tamirine ve erken uyarı sistemlerinin kurulmasına yönelik gereken tedbirler alınmadığı gibi muhtemel bir toprak kayması sırasında barajın görevini yapamayacağı hususunda halka bilgi verilmemiştir. 2000 yazında yedi gün boyunca bölge bir dizi çamur akmasına maruz kalmış; başvurucularının akrabalarının da içinde bulunduğu en az sekiz kişi hayatını kaybetmiş, bir çok kişi yaralanmış, başvurucular evlerini kaybetmişlerdir. İlgililere bedava yeni lojman tahsis edilmiş ve yuvarlak bir miktar üzerinden acil mali yardımda bulunulmuş olsa da, söz konusu 42 doğal afetten beri başvurucuların sağlık durumları kötüye gitmiştir. Savcılık afetle veya kaza olarak değerlendirdiği birinci başvurucunun ölümüyle ilgili ceza soruşturması yapmamaya karar vermiştir. Sonradan, başvurucular tarafından, yetkililere karşı açılmış olan tazminat davası, yerel halkın medya aracılığıyla tehlike konusunda bilgilendirildiği ve tehlikeyi azaltmak için makul tüm tedbirlerin alındığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki yargılama kapsamında, Hükümet olağanüstü şiddetlerinden dolayı çamur akmalarının öngörülmesi ve engellenmesinin imkânsız olduğunu ve birinci çamur dalgasından sonra evine geri dönen insanların, bunu tahliye emrine aykırı bir şekilde yaptıklarını ileri sürmüştür. Başvurucular ise yetkilileri kusurlu tertibat üzerinde temel onarım çalışmalarını yapmayı ihmal etmek, halkı önceden bilgilendirmemek ve soruşturma yapmamakla suçlamışlardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, olayla ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır; “Devletin acil yardım konusundaki pozitif yükümlülüklerinin genişliği, tehlikenin kaynağı ile tehlikenin hangi düzeyde azaltılabileceğine bağlıdır. Davanın koşullarının, insanlar tarafından kullanılmak ve oturulmak üzere düzenlenmiş bir alanda sürekli bir şekilde meydana gelen bir afet gibi, açıkça tanınabilir doğal tehlikelerin yakınlığını gösterip göstermediğini sorgulamak önemlidir. 1999’da yetkililer ciddi bir çamur akması konusunda sürekli artan bir tehlike olduğuyla ilgili kendilerini alarma geçirmesi gereken bir dizi uyarı almışlardır. Koruma yapıtının kötü bir durumda olduğu dikkate alındığında, yetkililer büyüklüğü ne kadar olursa olsun bir çamur akması felaketinin yıkıcı etkilere yol açacağını biliyorlardı. Onarım çalışmalarının acil niteliği açık bir biçimde ortaya konulmuş olmasına rağmen, bu çalışmalar için hiçbir fon ayrılmamıştır. Yerel halkın güvenliği için gerekli temel tedbirler alınmamıştır: Hiçbir uyarı verilmemiş, kamuoyunun bilgi sahibi olduğu ya da uygulanan hiçbir tahliye emri verilmemiş, Dağ Enstitüsü’nün geçici gözlem yerlerinin kurulması konusundaki tekrar eden talepleri görmezden gelinmiştir. Ayrıca bu konuda bir mevzuat oluşturulduğu, bir toprak düzenleme politikasının yapıldığı veya özel güvenlik tedbirlerinin alındığını gösterir hiçbir şey yoktur. Çamuru tutması için yapılmış olan tesisata gelince, bunun da doğru bir şekilde bakımı yapılmamıştır. Sonuç olarak, yetkililer afetten önce hiçbir tedbir almamışlardır. Hiçbir şey yetkililerin bir toprak düzenleme politikası uygulama ve insanların hayatlarını tehlikeye atan öngörülebilir bir tehlike karşısında acil yardım tedbirleri alma konusundaki kusurlarını haklılaştıramaz. Bu tip politikaların uygulanmasını engelleyen ağır idari kusurlar birinci başvurucunun eşinin ölmesine, kendisi ve aile fertlerinin yaralanmalarına neden olmuştur. Dolayısıyla Rus yetkililer yaşam hakkının etkili bir şekilde 43 korunmasını sağlayacak idari ve yasal bir çerçevenin oluşturulması konusundaki sorumluluklarını yerine getirmemişlerdir.” Görüldüğü üzere, AİHM, yaşam hakkının korunması için devletin gerekli idari ve yasal çerçeveyi oluşturmak, buna ilişkin tedbirleri almak konusunda pozitif bir yükümlülüğü olduğu yönünde karar vermektedir. Bu noktadan hareketle; devletin madencilik faaliyetlerinin risklerini öngörerek bu riskleri en aza indirmek için gerekli yasal ve idari düzenlemeleri yapma yükümlülüğü bulunmakta olup, bu konuda gerekli tedbirlerin alınmaması sonucunda meydana gelecek olan can kaybı ve yaralanmalardan devletin sorumluluğunun gündeme gelebilecektir. 2.4.3. Oruk/Türkiye Kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tehlikeli faaliyetler alanında devletin sorumluluğunun belirlenmesi açısından yeni tarihli bir karar olması nedeniyle Oruk/Türkiye kararının ayrı bir önemi bulunmaktadır. (Karar Tarihi: 04 Şubat 2014) Başvuruya konu olayda; Bölükçam Askeri Atış Alanı yakınlarında konuşlanan Kahramanmaraş ili, Pazarcık İlçesi, Denizli Köyü’nde, bir havan mermisinin 29 Ekim 1993 tarihinde infilak etmesi, yaşları 5 ile 14 arasında olan altı çocuğun ölümüne sebep olmuştur. Başvuranın 1983 doğumlu oğlu Deniz, bu patlamada hayatını kaybeden çocuklar arasında bulunmaktadır. Başvuran, kendisiyle ilgili olarak, oğlunun acı ölümüyle girdiği psikolojik depresyon durumu sebebiyle öngörülen bir (1) yıllık süre içerisinde tazminat davası açamadığını iddia etmiştir. Başvuran, doktorunun tavsiyesiyle İsviçre’de psikiyatrik tedavi altına alındığını ve kendisinde anksiyete bozukluğu, uyku düzensizliği, karanlıktan korkma, klostrofobi ve panik atak sorunlarının tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurana göre, oğlunun ölümünden sorumlu olanlar aleyhinde dava açılmaması ve bu kişilerin cezalandırılmamış olması çok acı çekmesine sebep olmuştur. AİHM, öncelikle, Sözleşme’nin 2. maddesinin 1. fıkrasının, devletlere sadece kasten ve hukuka aykırı aykırı öldürmekten kaçınma değil, ayrıca kesin olarak belirlenmiş söz konusu bazı koşullarda, kendi egemenliği alanında bulunanların yaşamlarını korumak için uygun önlemler alma yükümlülüğünü de getirdiğini belirtmiştir. Mahkemeye göre, Sözleşme’nin 2. maddesi anlamında, yaşam hakkının korunması için gerekli bütün tedbirleri alma pozitif yükümlülüğü, Devletler için, her şeyden önce yaşam 44 hakkını tehlikeye sokmaktan yıldıran ve etkin bir koruma amaçlayan idari ve hukuki bir çerçeve sunma öncelikli görevini yerine getirmeyi gerektirmektedir. Bu yükümlülük, kamu faaliyeti bağlamında uygulanan veya uygulanamayan, yaşam hakkını tehlikeye atabilecek ve tehlikeli faaliyetler özel alanında a fortiori (daha büyük bir kesinlikle ) gibi yorumlanmalıdır. Bu nedenle, Mahkeme aynı zamanda Sözleşme’nin 2. maddesinin, kamu yetkililerinin sorumluluğu altında meydana gelen olayların ardından, tehlikeli faaliyetlerin kişinin ölümüne yol açması halinde, tehlikeli faaliyetler alanında yetkililere resen bir soruşturma yükümlülüğü öngördüğünü vurgulamaktadır. Devlet görevlilerine veya organlarına atfedilen kusurun, takdir hatasının veya ihmalin ötesine geçtiği ve bu anlamda, söz konusu yetkililerin kasıtlı olarak ve kendilerine verilen yetkiler çerçevesinde tehlikeli bir etkinliğe bağlı oluşabilecek riskleri önlemek amacıyla yeterli ve gerekli tedbirleri almadıkları tespit edildiği takdirde, insanların hayatını tehlikeye atan kişilerin aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması, yargılanabilir kişilerin kendi inisiyatifleri ile kullanabilecekleri her türlü hukuk yolunun dikkate alınmamasına, dolayısıyla Sözleşme’nin 2. maddenin ihlal edilmesine yol açabilmektedir. Bu bağlamda Mahkeme, tehlikeli faaliyetlerin belirli alanında, söz konusu faaliyetin özelliklerine uygun, özellikle insan hayatı için risk oluşturabilecek düzeyde benzersiz bir yönetmeliğe yer verilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu yönetmelik, etkinliğe ruhsat verilmesini, hazırlanılmasını, etkinliğin işletimini, güvenliğini ve denetimini düzenlemelidir ve tüm ilgililerin açığa çıkan riskler nedeniyle hayatı tehlikeye girebilecek vatandaşların etkili bir şekilde korunmasını sağlamaya yönelik pratik önlemleri almasını zorunlu hale getirmelidir. Diğer taraftan yönetmeliklerde, söz konusu faaliyetin teknik yönleri dikkate alınarak ve farklı seviyelerdeki sorumlular tarafından bu bağlamda işlenebilecek hatalar ile eksiklikleri belirlemeyi sağlayan uygun işlemler öngörülmelidir. Bu değerlendirmelerle AİHM, Devletin tehlikeli faaliyetle ilgili gerekli tedbirleri almamakla sözleşmenin 2’nci maddesinde düzenlenen yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. 45 3. KÖMÜR MADENCİLİĞİ ALANINDA İLERİ GELEN ÜLKELERE İLİŞKİN VERİLER VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ 1983 yılından günümüze dünya kömür üretiminde ilk sırayı Çin Halk Cumhuriyeti’nin aldığı ifade edilmektedir. Çin Halk Cumhuriyetini takip eden diğer önemli üreticiler ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Hindistan ve Avrupa Birliği’dir. Ülkeler ABD Kanada Meksika Brezilya Kolombiya Venezüela Diğer Orta ve Güney Amerika Ülkeleri Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Fransa Almanya Yunanistan Macaristan Kazakistan Polonya Romanya Rusya İspanya Türkiye Ukrayna Birleşik Krallık Diğer Avrupa ve Avrasya Ülkeleri Güney Afrika Zimbabve Diğer Afrika Ülkeleri Avustralya 2006 1054,8 67,4 14,1 5,9 65,6 7,9 0,9 2007 1040,2 69,0 15,2 6,0 69,9 6,1 0,5 2008 1063,0 68,4 13,8 6,6 73,5 4,9 0,6 2009 975,2 64,6 12,1 5,1 72,8 3,3 0,8 2010 983,7 68,0 14,9 5,4 74,4 2,7 0,5 2011 993,9 67,5 19,0 5,5 85,8 2,1 0,6 2012 922,1 67,1 15,7 6,6 89,0 3,1 0,9 2013 892,6 69,5 16,6 7,4 85,5 2,3 2,8 25,7 62,9 28,5 62,6 28,8 60,2 27,2 56,4 29,4 55,2 37,1 57,9 33,4 55,0 28,6 49,0 0,5 197,1 64,8 10,0 96,2 156,1 34,9 309,9 18,4 64,3 80,2 18,5 0,4 201,9 66,3 9,8 97,8 145,9 35,8 313,5 17,2 75,4 76,8 17,0 0,3 192,4 65,7 9,4 111,1 144,0 35,9 328,6 10,2 79,4 79,5 18,1 0,1 183,7 64,9 9,0 100,9 135,2 34,0 301,3 9,4 79,5 73,8 17,9 0,3 182,3 56,5 9,1 106,6 133,2 31,1 321,6 8,4 73,4 76,8 18,4 0,1 188,6 58,7 9,6 111,4 139,3 35,5 335,9 6,6 76,1 84,6 18,6 196,2 63,0 9,3 115,7 144,1 33,9 356,1 6,3 72,0 88,2 17,0 190,3 53,8 9,5 114,7 142,9 24,7 347,1 4,4 61,7 88,2 12,8 81,0 86,6 90,3 88,0 88,5 95,5 91,4 93,9 244,8 2,1 2,1 247,7 2,1 1,7 252,6 1,5 1,7 250,6 1,7 1,5 257,2 2,7 2,0 251,6 2,6 1,8 258,3 1,6 2,5 256,7 1,6 2,5 383,0 394,5 408,5 422,3 432,7 421,1 452,8 478,0 46 Çin Hindistan Endonezya Japonya Yeni Zellanda Pakistan Güney Kore Tayland Vietnam 2528,6 449,2 193,8 1,4 5,7 2691,6 478,4 216,9 1,4 4,8 3,9 2,8 19,1 38,9 3,6 2,9 18,2 40,0 2802,0 2973,0 3235,0 3516,0 3645,0 3680,0 515,9 556,0 573,8 570,1 606,5 605,1 240,2 256,2 275,2 353,3 386,0 421,0 1,2 1,3 0,9 1,3 1,3 1,2 4,8 4,6 5,3 4,9 4,9 4,5 4,0 2,8 18,1 41,0 3,7 2,5 17,6 45,0 3,6 2,1 18,3 44,0 3,5 2,1 21,3 44,5 3,4 2,1 18,1 41,9 3,4 1,8 18,0 41,2 Tablo 1: Dünya Kömür Üretimi (Milyon ton) Kaynak: BP Historicaldataworkbook- http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/EnergyEconomics/statistical-review-2014/BP-Statistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx (4/11/2014) Kömür rezervleri açısından bakıldığında ise 2008 yılı itibariyle dünyada kanıtlanmış en çok kömür rezervine sahip ilk altı ülkenin ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Avustralya, Hindistan ve Almanya olduğu görülmektedir. Bu çalışma kapsamında dünya kömür üretiminde önde gelen üretici ülkeler ile özellikle kömür madenciliği olmak üzere madencilik alanında iş güvenliği ve sağlığı konusunda kayda değer gelişmeler kaydeden diğer ülkeler ve madencilik teknolojisi konusunda ileri teknoloji kullanan ülkeler iyi uygulama örneği olarak incelenecektir. 3.1. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dünyanın ikinci büyük kömür üreticisi olarak kabul edilen ABD’nin 2007 yılı itibariyle dünyada belirlenmiş kömür rezervlerinin yaklaşık %26,3’üne sahip olduğu tahmin edilmekte, 1/1/2013 tarihi itibariyle tahmin edilen kömür rezervinin ise 481 milyar ton olduğu kaydedilmektedir.(Kaynak: http://www.eia.gov/coal/reserves/ (4/11/2014)) Yıl 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 Yıl 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Milyon Ton 747,3 760,3 709,5 812,8 801,6 807,7 833,5 862,1 889,7 933,6 903,5 47 Milyon Ton 1013,8 998,3 974,0 1023,0 992,7 972,3 1008,9 1026,5 1054,8 1040,2 1063,0 1992 1993 1994 1995 1996 1997 905,0 857,7 937,6 937,1 965,1 988,8 2009 2010 2011 2012 2013 975,2 983,7 993,9 922,1 892,6 Tablo 2:ABD Kömür Üretimi Kaynak: BP Historicaldataworkbook- http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/EnergyEconomics/statistical-review-2014/BP-Statistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx (4/11/2014) Amerika Birleşik Devletleri’nde madencilik ile ilgili ilk federal düzenlemenin 1872 tarihli Genel Madencilik Kanunu (General Mining Law) olduğu kabul görmektedir. Bu düzenlemeyi 1920 tarihli Mineral Kiralama Kanunu (Mineral Leasing Act), 1955 tarihli Yüzey Kaynakları Kanunu (Surface Resources Act), 1969 tarihli Kömür Kanunu (Coal Act), 1970 tarihli Yüzey Madenciliği Denetim ve Islah Kanunu (Surface Mine Control and Reclamation Act), 1976 tarihli Federal Toprak Politikası ve Yönetimi Kanunu takip etmiştir. Bu süreç içerisinde madenlerde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili iki temel federal kanun da mevcuttur. Bunlar 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu ile bu kanunda değişiklik yapan 2006 tarihli Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunudur. Bu iki federal düzenlemeye ilerleyen paragraflarda detayları ile değinilecektir. ABD’de madencilik izinlerinin federe eyaletler tarafından verildiği ancak 1970 tarihli Yüzey Madenciliği Denetim ve Islah Kanunu ve 1976 tarihli Federal Toprak Politikası ve Yönetimi Kanunu çerçevesinde özellikle madenlerin çevresel etkileri ve ıslahı konularında olmak üzere federal idarelerin de sürece müdahil olabildikleri görülmektedir. İş sağlığı ve güvenliği bakımından ise ABD madencilik endüstrisinin özellikle son 35 yıl içerisinde olmak üzere 20’nci yüzyılda çok önemli atılımlar kaydettiği ifade edilmektedir. 1977 yılında maden kazalarında hayatını kaybeden 242 işçinin ölümünden sonra yürürlüğe giren 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanununu müteakiben 1978 yılında Madenlerde Sağlık ve Güvenlik İdaresi (Mine Safety and Health Administration-MSHA) faaliyetine başlamıştır. MSHA, temel olarak ABD’de federal maden güvenliği düzenlemelerinin yayımlanması ve uygulanmasından sorumludur. Bununla birlikte, MSHA çalışmalarında maden kazalarını, bu kazalardan kaynaklanan yaralanma, hastalık ve ölümleri azaltmayı, maden endüstrisindeki paydaşlara etkin olarak erişmeyi, endüstriye eğitim ve mesleki beceri ve teknik destek sağlamayı amaçlamaktadır. 48 Yeraltı maden işletmelerinde yılda dört kez; yer üstü maden işletmelerinde ise yılda iki kez denetim yapması gereken MSHA 1978 yılından bu yana madencilik endüstrisinde meydana gelen iş kazaları istatistiki bilgilerini de tek elden toplamaktadır. MSHA dışında ABD’de madencilik alanında faaliyet gösteren diğer önemli bir kurum ise Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (The National Institute for Occupational Safety and Health -NIOSH)’dür. NIOSH, madenciler de dâhil olma üzere tüm çalışanların meslekleriyle ilgili sağlık ve güvenliklerinin güçlendirilmesi için araştırmalarda bulunma konusunda görevlidir. NIOSH, 1996 yılında ABD Madenler Bürosunun (US Bureau of Mines) kapanmasından sonra federal düzeyde bu tip araştırmalar yapma sorumluluğunu üstlenmiştir. NISOH’un madencilik alanında yaptığı araştırmaların yedi temel stratejik amacı gerçekleştirmeye dönük olduğu görülmektedir. Bunlar: İşyerindeki iş sağlığına yönelik tehlikeleri azaltarak solunumla ilgili rahatsızlıkları azaltmak, Maden endüstrisinde gürültü kaynaklı işitme kaybını azaltmak, Madencilerde görülen, tekrarlayan, gelişen kas ve iskelet rahatsızlıklarını azaltmak, Madencilik alanındaki travmatik yaralanmaları azaltmak, Madenlerdeki afet riskini (yangın, patlama, su baskını) azaltmak ve acil duruma müdahale edenlerin güvenliğini ve etkinliğini arttırarak riski asgari seviyeye indirmek, Maden endüstrisinde zemin hatalarından kaynaklanan can kayıplarını ve yaralanmalarını azaltmak, Çalışmanın değişen doğası, eğitim, yeni teknoloji ve değişen madencilik koşullarının işçi sağlığı ve güvenliği üzerindeki etkisini tespit etmektir. 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu’na dönülürse, bu kanunun en önemli düzenlemelerinden birinin maden işçilerine kendi güvenliklerini denetleme ve ihlalleri bildirme imkânının getirilmesi olduğu ifade edilmektedir. Bu bildirimlerden ötürü çalışanların herhangi bir şekilde cezalandırılamayacakları da hüküm altın alınmıştır. Bununla birlikte Kanun, ilk defa 1996 yılında güncellenmiş olup, ABD’de 2006 yılında yeraltı kömür ocaklarında meydana gelen ölümlü kazalar neticesinde yerini Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu’na (The Mine Improvement and New Emergency Response (MINER) Act of 2006) bırakmıştır. Ancak, ABD mevzuatında bu ikinci Kanun da 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu’nun bir uzantısı olarak görülmekte ve bu şekilde adlandırılmaktadır. 49 2006 tarihli Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu ile yenilenmiş olan Federal Maden Güvenliği Kanunu; kanunun amacını, kanunda yer alan tanımları, kanunun kapsadığı madenleri, geçici uyum heyetini, zorunlu güvenlik ve sağlık standartlarını, danışma komitelerini, teftiş, denetim ve tutulacak kayıtları, celp ve ihtar usulleri ile buyrukları (citationsandorders), icra usullerini, yargısal denetimi, tehlikeli koşullara karşı durmaya dönük usulleri, mahkeme emirlerini, karar ve düzenlemelerin duyurulma usullerini, para cezalarını, işçilerin haklarını, idari hükümleri, Federal Maden Güvenliği ve Sağlık İzleme Komisyonunu, el koyma usullerini, zorunlu sağlık ve güvenlik eğitimlerini, kurtarma faaliyetlerindeki belirli sorumluluk sınırlarını, geçici zorunlu sağlık standartlarını, toz standartlarını ve solunum malzemelerini, tıbbi muayeneleri, kaya kazmadan kaynaklanan toz ve kuvars taşı kaynaklı toz standartlarını, gürültü standartlarını, yeraltı kömür madenlerinde geçici zorunlu güvenlik standartlarını, çatı desteklerini, havalandırmayı, yanıcı maddeleri ve kaya tozunu, elektrikli malzemeleri, iz kablolarını, zemin düzenlemesini, yer altında yüksek voltaj dağılımını, yük vagonu kablolarını vagon besleme kablolarını, yangından korunma usullerini, kullanılacak haritaları, patlama ve patlayıcı kullanımını, yük asansörü kullanımını, acil durum sığınaklarını, iletişim ve acil durum planlarını, çeşitli diğer hükümleri, araştırma ile ilgili düzenlemeleri, mesleki eğitim ve öğretimi, federe eyaletlere yardım usullerini, müfettişlerin vasıf ve eğitimlerini, federe eyalet yasaları üzerindeki etkileri, idari usulleri, çıkartılacak yönetmelikleri, kanunun yürürlüğe girişi ve yürürlükten kaldırılış usullerini, uygulanamayacak hükümler ve durumları, raporlama usullerini, özel raporları, mahkeme usullerini, teknik çalışma heyetini, bursları, 1997 tarihli Kanununla bağlantılı hükümleri, Madenlerde Sağlık ve Güvenlik İdaresine dair hükümleri, bütçe hükümlerini ve yürürlük tarihini oldukça detaylı bir biçimde düzenleyen bölümlerden oluşmaktadır. 2006 yılında Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu ile değiştirilen 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu’nun, ABD kömür madenciliği endüstrisi üzerinde oldukça önemli etkileri olduğu ifade edilmektedir. Bu Kanunda yer alan yenilikçi hüküm ve düzenlemelerin ise şunlar olduğu ifade edilmektedir. Kanun kapsamındaki her bir maden için yazılı ve sürekli güncellenen bir acil durum planı geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Kanun üç yıl içerisinde yüzeyde yer alanların yer altında kapalı kalan çalışanlarla iletişime geçebilmeleri için iki yönlü kablosuz bir iletişim sistemi ile elektronik takip sistemi kurulmasını zorunlu kılmıştır. 50 Kanun her bir madende bir saat içinde acil duruma yanıt verebilecek iki deneyimli kurtarma takımının bulundurulmasını mecburi kılmaktadır. Kanuna göre tüm maden işletmecileri ölüm riski taşıdığına dair makul bir şüphe taşıyan tüm olay ve kazaları on beş dakika içinde bildirmek zorundadırlar. Kanun yer altı kömür madenlerinde terk edilen alanların mühürlenmesinde bu işlemde kullanılan malzemelerin dayanaklılığını artırmayı amaçlayan yeni güvenlik standartları öngörmektedir. Kanun yeni maden güvenliği teknolojilerinin geliştirilmesinde rekabetçi bir hibe programı oluşturmuştur. Kanun maden güvenliği alanında kullanılması mümkün olan ve hükümet kuruluşları tarafından geliştirilen teknolojilerin paylaşılması amacıyla kurumlar arası bir çalışma grubu kurmuştur. Kanunla maden yüzeyini havalandırmada kullanılan taşıyıcı kemer kullanımı araştırmak amacıyla bir Teknik Çalışma Heyeti kurmuştur. Kanun güvenlik ihlalleri için öngörülen para cezalarını yükseltmiştir. Kanunla Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (NIOSH) bünyesinde daimi nitelikte bir Maden Güvenliği ve Sağlığı Ofisi kurulmuştur. Getirdiği yenilikçi düzenlemelere rağmen, Kanun’un uygulamada oldukça yavaş kaldığı ve çoğu iş güvenliği hususunun Kanun’da etraflıca düzenlenemediğine dair eleştiriler de mevcuttur. Bu nedenle, 19/6/2007 tarihinde hem ABD Temsilciler Meclisi hem de ABD Senatosunda Tamamlayıcı Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu Tasarısı (Supplemental Mine Improvementand New Emergency Act -S-MINER) görüşülmeye başlanmıştır. Amacı sıklıkla mevcut madencilik yasalarının uygulanmasında yavaş kalmakla suçlanan MSHA’nın sorunlara daha iyi yanıt verebilmesine imkân sağlamak olarak ifade edilen bu tasarı, Temsilciler Meclisinden geçtiği halde Senato Sağlık, Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Komitesince kabul görmemiştir. Madenlerde iş güvenliği ve sağlığıyla doğrudan ilgili bu kanunlar dışında, ABD’de madenciliğin çeşitli boyutlarını da düzenleyen üç düzineden fazla kapsamlı federal kanunların da mevcut olduğu ifade edilmektedir. Bunların en önemlileri arasında gösterilenler ise şunlardır Ulusal Çevre Politikası Kanunu (National Environmental Policy Act) Federal Toprak Politikası ve Yönetimi Kanunu (Federal Land Policy and Management Act) Temiz Hava Kanunu (Clean Air Act) 51 Federal Su Kirliliği Denetim Kanunu (Temiz Su Kanunu) (Federal Water Pollution Control Act (Clean Water Act) Güvenli İçme Suyu Kanunu (Safe Drinking Water Act) Katı Atık Bertaraf Kanunu (Solid Waste Disposal Act) Kapsamlı Çevresel Karşılık, Tazminat ve Sorumluluk Kanunu (Comprehensive Environmental Response, Compensation and Liability Act) Zehirli Madde Denetim Kanunu (Toxic Substance Control Act) Tehlikedeki Türler Kanunu (Endangered Species Act) Göçmen Kuşlar Kanunu (Migratory Bird Treaty Act) Yüzey Madenciliği Denetim ve Islah Kanunu (Surface Mining Control and Reclamation Act) Nehir ve Limanlar Kanunu (Rivers and Harbors Act) Federal Madencilik Kanunu (Federal Mining Law) Ulusal Tarih Koruma Kanunu (National Historic Preservation Act) ABD’de madenlerde iş güvenliği ve sağlığı ile ilgili temel düzenlemelerin maden kazaları ve can kayıpları üzerindeki etkileri incelendiğinde kaza ve can kayıplarının, yasal düzenlemelerin esaslı şekilde yeniden gözden geçirildiği 1977 ve 2006 yılları sonrasında bir azalış kaydettiği görülmektedir. 52 Grafik 1:ABD’de 1900-2013 Yılları Arasında Beş ya da Daha Fazla Can Kaybı Olan Kömür Madeni Kaza Sayıları Kaynak: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü,http://www.cdc.gov/niosh/mining/UserFiles/statistics/13g05aac_rev3.svg (4/11/2014) Bu çalışmanın hazırlandığı dönem itibariyle ABD’deki son kömür madeni kazasının ise 4/5/2010 tarihinde Montcoal şehrinde “Upper Big Branch Mine-South” madeninde gaz veya tozun patlaması yahut alev alması sonucu yaşandığı kaydedilmiştir. Bu kazada 29 kişi hayatını kaybetmiştir. (Kaynak: http://www.cdc.gov/niosh/mining/statistics/content/coaldisasters.html ve http://www.msha.gov/MSHAINFO/FactSheets/MSHAFCT8.HTM (4/11/2014) Tablo 3’te 2010 - 2014 yılları arasında kömür madenlerinde yaşanan kazalar sonucu meydana gelen can kaybı sayıları ve nedenleri yer almaktadır. 2010 Yeraltı-Yerüstü Toplam Yerüstü Yeraltı Yerüstü Yeraltı Yerüstü Yeraltı Yerüstü 2014 Yeraltı 2013 Yerüstü Elektrik Basınç altında Çalışan Genleşme Kapları Genleşme ve Parçalama Araçları Düşen/Kayan Malzemeler Yüzeyden düşen /Kabarma sonucu Tavan ya da Sırtın Çökmesi Yangın Yükleme ve Boşaltma Ekipmanı El Araçları Güç Kaynaksız Taşıma Aracı Güç Kaynaklı Taşıma Aracı Yük Asansörü Gaz/Toz Patlaması/Alev alması Su Baskını Makine Kayma/Düşme Bir Nesneye Basma/Çömelme Çarpma/Sarsıntı Diğer Toplam 2012 Yeraltı Kaza Nedenleri 2011 0 0 0 0 3 2 0 0 0 0 3 0 29 0 2 0 0 0 0 39 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 0 1 0 1 0 0 0 0 5 0 0 0 0 2 1 0 0 0 0 2 0 0 0 2 0 0 0 0 7 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 2 0 0 0 2 1 0 0 0 6 1 1 0 0 1 2 0 1 0 0 2 0 0 0 1 1 0 0 0 10 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 0 0 1 2 0 0 1 5 0 0 0 0 1 2 0 0 0 0 4 1 0 0 1 0 0 0 0 9 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 0 0 0 1 5 1 0 0 0 2 0 0 0 0 0 2 0 0 0 3 0 0 0 0 8 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 0 0 2 0 0 0 0 3 44 53 13 15 14 11 Tablo 3: 2010 – 2014 Yılları Arasında Kömür Madenlerinde Yaşanan Kazalar Sonucu Meydana Gelen Can Kaybı Sayıları ve Nedenleri Kaynak:Coal Daily Fatality Report, 22/9/2014http://www.msha.gov/stats/charts/coaldaily.asp 3.2. Kanada Kanada, orta ölçekli bir kömür üreticisi olmasına rağmen özellikle ısınma amaçlı olmak üzere tüm dünyaya kömür satan en büyük üçüncü kömür ihracatçısıdır. Kanada’da genel olarak madencilik alanına ilişkin yaklaşık 35 federal yasa ve düzenleme ile 12 kadar federe il (province) ve bölge (territory) yasa ve düzenlemesi olduğu ifade edilmektedir. Ülkede, kömür madenciliği de dâhil olmak üzere madencilik izin ve ruhsatlarının federe düzeyde örgütlenmiş kurumlar aracılığıyla verildiği görülmektedir. Buna karşın Kanada’da madenlerde iş güvenliği ve sağlığı konusundaki temel federal mevzuatı, Kanada İş Kanunu (Canadian Labor Code) özellikle bu Kanunun II. Kısmı oluşturmaktadır. Kömür madenciliği alanında ayrıca bir federal Kömür Madenciliği İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği/Düzenlemesi (Coal Mining Occupational Health and Safety Regulations) de mevcuttur. Bununla birlikte federe düzeydeki çeşitli iş sağlığı ve güvenliği düzenlemelerinde de madencilik alanına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Kanada İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği konularını ikinci kısmı altında detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Kanunun ikinci kısmı sırasıyla Kanunda yer alan tanımları, Kanunun iş sağlığı ve güvenliği bakımından amaçlarını, özel ihtiyaçları bulunan çalışanlara bu Kanun kapsamında verilmesi gereken eğitim, talimat ve tebliğlerin nasıl yapılacağını, Kanunun uygulanacağı işyerlerinin tanımlarını, işverenin ve çalışanların görevlerini, kaza yaşanan mahallere müdahil olma yasağını ve bu yasağın istisnalarını, işyerlerindeki iç şikayet çözüm süreçlerini, hamile ve bakıma ihtiyaç duyan çalışanların durumunu, bunlar için yapılması gerekenleri, İşyeri Sağlık ve Güvenlik Komitelerini, çalışanlara karşı bir yaptırımda bulunulduğunda buna itiraz etme usullerini, üç yüzden fazla işçi çalıştıran veya yirmi ile üç yüz arasında işçi çalıştıran işverenlerin işyerlerinde kurması mecburi olan komiteleri, bunların yükümlülük ve oluşumlarını, iş sağlığı ve güvenliği temsilcilerinin seçimi ve görevlerini, kömür madenciliği güvenlik komisyonunu, bu komisyon üyelerinin seçimi ile görev ve yetkilerini, federal çalışma bakanının görevlendirebileceği kişi ve komisyonları, iş güvenliği ve sağlığı memurlarının seçimini, sorumluluk ve yetkilerini, genel hükümleri, özel güvenlik tedbirlerini, bu kanun uyarınca verilen karar ve talimatlara itiraz yollarını, disiplin hükümlerini, idari yaptırım ve para cezalarını, bilgi edinme yollarını ve usullerini, Kanada Endüstriyel İlişkiler 54 Kurulunu, bu kurula başvurma yollarını oldukça detaylı bir biçimde düzenleyen maddeleri içermektedir. Kanada’da, bahsedilen İş Kanununa ek olarak münhasıran kömür madenlerini ilgilendiren federal düzeyde bir Kömür Madenciliği İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği/Düzenlemesi (Coal Mining Occupational Health and Safety Regulations) de mevcuttur. Bahse konu iş kanununa dayanılarak hazırlanan bu federal yönetmelik her türden kömür madenini kapsamaktadır. Yönetmelik/düzenleme, ekler hariç olmak üzere 169 maddeden oluşmaktadır. Yönetmelikte tanımlar, yönetmeliğin kapsamı, tutulması gereken kayıt, rapor ve planlar, birbirleriyle uyarlı olmayan yönetmelik hükümleri ortaya çıkarsa uygulanacak hükümler, çalışanların kömür madenlerinde sorumlu veya müdür olarak belirlenmeleri durumunda sahip olmaları gereken vasıflar, atama ve denetimler ayrı birer kısım olarak düzenlenmiş olup, yönetmelik bu kısımlar dışında yedi temel bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler sırasıyla patlayıcı ve ateşleyiciler, çalışma yerlerinin güvenli tutulması, yeraltında nakliye ve yük kaldırma, havalandırma, patlama ve yangından korunma, planlar, tehlikeli vakalar, kapalı bir madene giriş gibi konuları oldukça detaylı bir biçimde düzenlemektedir. 169 maddeden oluşan bu yönetmeliğin/düzenlemenin ekinde kullanılan halat ve iplerin test edileceği laboratuvarlar ile patlayıcı ve ateşleyiciler gibi konuları detaylandıran ekler de mevcuttur. Kanada’da iş sağlığı ve güvenliği konularında federal düzeyde sorumlu örgütlenme federal Çalışma Bakanı tarafından yürütülen ve Ülkemizdeki bakanlık yapılarına benzeyen Federal Çalışma Programı bünyesinde yer almaktadır. Çalışma Bakanı tarafından idare edilen program, arabuluculuk ve uzlaştırma hizmetleri sağlayarak işverenlere ve sendikalara yardımcı olmakta, çalışma mevzuatına uyulmasını takip etmekte, uluslararası çalışma mevzuatının müzakerelerinde yer almakta ve işyerlerine ilişkin veri toplamaktadır. Program ayrıca iş sağlığı ve güvenliği düzenlemelerinin uygulanmasını takip ederek ülkede iş sağlığı ve güvenliğinin güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Bununla birlikte, Kanada’da Çalışma Programına ek olarak iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve geliştirilmesi konusunda çeşitli kurumların da rol oynadığı görülmektedir. Örneğin Kanada İş Kanunun ikinci kısmına göre çıkartılan çoğu yönetmelik ve düzenlemede yer alan standartların Kanada Standartları Birliği (Canadian Standards Association (CSA)) tarafından belirlenen standartlara uygun olması gerektiği ifade edilmektedir. CSA federal veya yerel standartların belirlenmesinde Çalışma Programı ve federe ve bölgesel yönetimlerle beraber çalışmaktadır. 55 Kanada’da iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyette bulunan bir diğer kuruluş ise Kanada İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi’dir (The Canadian Centre for Occupational Health and Safety -CCOHS). Merkez, Kanada İş Sağlığı ve Merkezi Kanunu (Canadian Centre for Occupational Health and Safety Act) uyarınca kurulmuştur. Merkez; hükümet, işveren ve çalışanların temsilcilerinden oluşan bir Konsey tarafından idare edilmektedir. Anılan Kanuna göre Merkez, Kanada’daki işyerlerinde çalışanların fiziki ve zihinsel sağlığı ile iş güvenliği ve sağlığını güçlendirmek, federal, bölgesel ve yerel makamlar arasında danışma ve işbirliği çalışmalarını yürütmek, işe bağlı tehlikeleri azaltmayı veya ortadan kaldırmayı amaçlayan politika ve programların geliştirilmesine ve uygulanmasına katkıda bulunmak, iş güvenliği ve sağlığı alanında bir ulusal istatistik merkezi ve bilgi merkezi olarak hizmet vermekle görevlidir. Bu amaçla Merkez, araştırma yapabilir, yaptırabilir veya araştırmaları destekleyebilir; istatistik yahut diğer türden verileri toplayan, kaydeden, işleyen sistemler kurabilir ve işletebilir. Merkez ayrıca teknolojik ve bilimsel bilgi yayabilir ve yayımlayabilir, çalışanlara, sendikalara, işverenlere, hükümete, yerel, ulusal, uluslararası kurum ve kuruluşlar ile kamuoyuna danışmanlık verebilir, bilgi ve hizmet sunabilir. Merkez, iş sağlığı ve güvenliği alanında eğitim verebilir ve eğitim faaliyetlerini destekleyebilir. Bu amaçla Merkez, kamusal toplantılara, konferans ve seminerlere destek verebilir, sponsor olabilir. Merkezin iş sağlığı ve güvenliği alanında katkısı olan kişi ve kurumlara ödül vermesi ve görevlerine uygun diğer faaliyetlerde de bulunması mümkündür. Bağımsız bir kamu kurumu niteliğinde olan Merkez, çalışmalarını Çalışma Bakanı aracılığıyla yıllık olarak Parlamentoya raporlamaktadır. Toplam kömür üretiminin yaklaşık yarısını yurtiçinde elektrik üretimi ve endüstriyel amaçlarla kullanıyor olsa da, yukarıda belirtildiği gibi oldukça önemli bir kömür ihracatçısı olan Kanada’nın yaklaşık 8,7 milyar ton kanıtlanmış kömür rezervinin bulunduğu bunun 6,6 milyar tonluk kısmının günümüz teknolojisi ile çıkartılabilecek durumda olduğu ifade edilmektedir. Günümüz üretim rakamlarıyla bu rezervin yaklaşık yüzyıl dayanacağı hesaplanmaktadır. Kanada’da madencilik ve enerji sektöründeki iş kazası sonucu yaralanma ve ölüm ile ilgili istatistiklere bakıldığında ise 2007 ila 2011 yılları arasında ölümle sonuçlanan sadece bir vaka olduğu (2009 yılında) görülmektedir. 56 Yıl Yaralanmalar Sakatlık Ölümcül Tam Zamanlı İstihdam Küçük Yaralanmalar Yaralanma Oranları Ölüm Oranları Toplam Toplam Ofis SBKO YVO İçi ÖYVO 2011 19 0 113 132 1,300 563 1.46 10.15 0.00 2010 8 0 132 140 1,229 391 0.65 11.39 0.00 2009 3 1 151 155 1,955 308 0.20 7.93 51.15 2008 3 0 131 134 1,629 375 0.18 8.23 0.00 2007 7 0 130 137 852 291 0.82 16.08 0.00 SBKO: Sakat Bırakan Kaza Oranı, tam zamanlı yüz çalışan için sakat bırakan ve ölümcül olan meslek yaralanmaları oranıdır. YVO: Yaralanmalı Vaka Oranı, tam zamanlı yüz çalışan için tüm mesleki yaralanmaları (sakat bırakan, ölümcül veya küçük yaralanmalar dâhil) içeren orandır. ÖYVO: Ölümcül Yaralanmalı Vaka Oranı, tam zamanlı 100.000 çalışanda ölümcül yaralanmalarla sonuçlanan kaza oranıdır. Tablo 4: 2007-2011 Yılları Arasında Kanada Enerji ve Madencilik Endüstrisinde Yaşanan İş Kazası Sonucu Yaralanmalar ve Ölümler Kaynak: OHS Statistical Report 2011, Occupational Injuries amongst Canadian Federal Jurisdiction Employers, 2007-2011, http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/pubs_hs/pdf/OHS_Publication.pdf(4/11/2014) 3.3. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Yukarıda da değinildiği gibi, Çin Halk Cumhuriyeti 1983 yılından günümüze dünya kömür üretiminde ilk sırada yer almaktadır. Genel olarak, Çin Halk Cumhuriyeti’nde maden arama ruhsatları belli koşullar dâhilinde (belirli bir yıllık maden arama ücreti ödeme, toprak kullanım hakları için ücret ödeme, yerel yönetimlere gerekli raporlamalarda bulunma, maden arama çalışmalarını maden arama ruhsatlarında öngörüldüğü şekilde yapma ve kapsamlı bir mineral arama programı sunma gibi) en fazla üç yıllık bir süre için verilmekte ve her bir uzatmada iki yılı geçmeyecek şekilde uzatılabilmektedir. Bununla birlikte, Çin Halk Cumhuriyetinde herhangi bir madeni çıkartmak için maden çıkartma ruhsatına ihtiyaç vardır. Çin Halk Cumhuriyeti Toprak ve Kaynak Bakanlığı ve yerel birimleri tarafından verilen bu maden çıkartma ruhsatları maden arama hakkına sahip kimselere arama ruhsatı bulunan alanlarda belirli bir süre ve koşullarla maden çıkartma imkânı tanımaktadır. Maden çıkartma ruhsatları en fazla 30 yıl için geçerli olup, genelde orta ölçekli projelerde 20 yıl, küçük ölçekli projelerde 10 yıl geçerlidir. Bununla birlikte maden arama ve çıkartma işlerinde ilgili çevre mevzuatına uyulması ve maden çıkartma ruhsatı için başvurmadan önce bir çevresel etki değerlendirme çalışmasının yapılması zorunludur. 57 Çin Halk Cumhuriyeti’nin iş güvenliği ve sağlığı ile ilgili mevzuatı ve idari yapılanmasının incelenmesine geçilmeden önce Çin yasama organları ile ilgili temel bir bilgi vermek yararlı olacaktır. ÇHC’de yasa hazırlama ve kanunlaştırma yetkisi Ulusal Halk Kongresi ve Ulusal Halk Kongresi Daimi Encümeninin elindedir. Bununla birlikte Devlet Konseyi olarak bilinen ve çeşitli kurum ve kuruluşların yöneticileri ile belirli görevler yürüten kimseler arasından seçilen ve hükümet görevi icra eden organın da ulusal yasa çıkartma ve idari düzenlemeler yapma yetkisi mevcuttur. ÇHC özellikle kömür madenciliği olmak üzere madenlerde iş sağlığı ve güvenliği bakımından kapsamlı olarak tanımlanabilecek bir mevzuata sahiptir. Özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren ÇHC’nin bu alanda önemli ilerlemeler kaydettiği ifade edilmektedir. ÇHC’nin madenlerdeki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili düzenlemelerinin 1993 tarihli Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasası, 1996 tarihli Çin Halk Cumhuriyeti Kömür Kanunu, 2002 tarihli Çin Halk Cumhuriyeti İş Güvenliği Kanunu, 1996 tarihli Devlet Konseyi Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasasının Uygulaması Hakkında Yönetmelik, İş Güvenliği İdaresi Madencilik Güvenliği Hakkında Kurallar ve Usuller Düzenlemesi ve Çin Halk Cumhuriyeti Ceza Kanunu olduğu tespit edilmiştir. Ulusal Halk Kongresi tarafından 1993 yılında yasalaştırılan ve madenlerde iş güvenliğine dair genel bir düzenleme niteliğinde olan Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasası sekiz bölüm ve elli maddeden oluşmakta ve sırasıyla genel hükümleri, maden inşasında güvenlik sağlamak için alınması gereken tedbirleri, maden çıkartırken güvenlik sağlamak için alınması gereken tedbirleri, madencilik tesislerinde iş güvenliği yönetimini, madenlerde iş güvenliği ile ilgili kontrol ve denetim konularını, maden kazası olması durumunda yapılması gereken işlemleri, yasal sorumlulukları ve diğer mevzuat ile ilgili atıfları düzenlemektedir. Münhasıran ÇHC’deki kömür madenciliği sektörüne ilişkin olan ve Ulusal Halk Kongresi Daimi Encümeni tarafından 1996 yılında yasalaştırılan Çin Halk Cumhuriyeti Kömür Kanunu sekiz bölüm ve 81 maddeden oluşmaktadır. Kanun, genel hükümleri, kömür üretimi ile kömür arama ve kömür madeni inşası planlamalarını, kömür üretimi ve kömür madenlerinde iş güvenliği konusunu, kömür üretimi yönetimini, kömür madeni sahalarının korunmasını, teftiş ve denetim konularını, yasal sorumluluk ile ilgili hususları, diğer mevzuat ile ilgili atıfları düzenlemektedir. Bu kanunun en kapsamlı düzenlenen bölümünün kömür üretimi ve kömür madenlerinde iş güvenliği ile ilgili bölüm olduğu görülmektedir. Kanunun en önemli düzenlemelerinden birinin ise tüm kömür madenlerinin ruhsatlandırılması gerektiği ve bu 58 ruhsatlandırmanın belirli iş güvenliği standartlarının karşılanması şartına bağlanması olduğu ifade edilmektedir. Ulusal Halk Kongresi Daimi Encümeni tarafından 2002 yılında yasalaştırılan Çin Halk Cumhuriyeti İş Güvenliği Kanunu yedi bölüm ve doksan yedi maddeden oluşmaktadır. Kanunun genel hükümleri, üretim ve iş birimlerinde iş güvenliğinin sağlanması ile ilgili hususları, çalışanların hak ve görevlerini, iş güvenliği ile ilgili denetim ve kontrolü, kaza durumunda yapılması gereken kurtarma çalışmalarını, yapılacak soruşturma ve incelemeleri, yasal sorumluluk ile ilgili hususları ve ek hükümleri düzenlenmektedir. Bu hususlar yanında İş Güvenliği Kanunun en önemli düzenlemelerinin çalışanların kanuna uygun bir şekilde iş güvenliği sağlanmış ortamlarda çalışma hakkı olduğunu, bunun sağlanması için çalışanların iş güvenliği yönetimi ve teftişinde katılımlarının sağlanması gerektiğini, madenlerde iş güvenliğinin sağlanması için tam zamanlı çalışan personel bulundurulmasını, çalışanların iş güvenliğine dair sorunlara ilişkin olarak eleştiri ve bilgilendirme yapabilmesine olanak sağlanmasını ve çalışanların riskli çalışmalarda keyfi ve düzenlemelere aykırı talimatlara uymayı reddetme hakkının bulunması gerektiğini belirten düzenlemeleri olduğu ifade edilmektedir. 1996 yılında Devlet Konseyi tarafından çıkartılan Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasasının Uygulaması Hakkında Yönetmelik temelde Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasasının nasıl uygulanması gerektiğini düzenleyen ikincil bir düzenlemedir. İş Güvenliği İdaresi Madencilik Güvenliği Hakkında Kurallar ve Usuller Düzenlemesi ise Çin’de yaşanan maden kazalarına yanıt olarak ilerleyen paragraflarda bahsedilecek İş Güvenliği İdaresi tarafından hazırlanarak 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe sokulan bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin oldukça kapsamlı (751 madde) ve teknik bir düzenleme olduğu ifade edilmektedir. Bu yasa ve düzenlemelere ek olarak, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği standartlarının yükseltilmesi amacıyla Devlet Ekonomi ve Ticaret Komisyonu da 2001 yılında ILO standartları ışığında bir İş Güvenliği ve Sağlığı Yönetim Sistemleri Rehberi hazırlayarak yayımlamıştır. Ayrıca, ÇHC Ceza Kanununa göre de madencilik ve iş güvenliği yasalarını ihlal eden maden işletmecileri ve idarecilerinin hapis cezası ile cezalandırılmaları da mümkündür. Çin Halk Cumhuriyeti’nde bahse konu mevzuat ile tüm endüstriyel sektörlerde iş sağlığı ve güvenliği politikasının uygulanması ve geliştirilmesi doğrudan Devlet Konseyine raporlamada bulunan İş Güvenliği İdaresinin sorumluluğundadır. Bir bakanlık statüsünde olan Çin Halk 59 Cumhuriyeti İş Güvenliği İdaresi, Devlet Konseyi tarafından 2005 yılında kurulmuştur. İş Güvenliği İdaresinin temel görevlerinin özetle şunlar olduğu ifade edilmektedir: Ülke çapında iş güvenliği yönetimini yapmak, yasa ve idari düzenleme taslaklarını hazırlamak, Yasalara göre devletin iş güvenliği ile ilgili sorumluluklarını gözetmek, konuyla ilgili kuruluşların çalışmalarını koordine etmek ve denetlemek, bölgesel teşkilatlara mesleki rehberlik yapmak, Ülke çapında iş güvenliği ile ilgili bir bilgi merkezi olmak, ulusal çapta istatistik toplamak ve üretmek, Tehlikeli kimyasal maddelerin güvenli şekilde üretimi için gerekli düzenlemeleri yapmak ve denetimleri gerçekleştirmek, Ülke çapında iş güvenliği ile ilgili denetimleri koordine etmek, il ve bölgelerdeki test çalışmalarını yönetmek ve koordine etmek, denetimlerde kullanılacak aracı kuruluşları yetkilendirmek, Ülke çapında iş güvenliği ile ilgili eğitim çalışmalarını yürütmek, Merkezi idareler tarafından yürütülen endüstriyel, madencilik ve ticari faaliyetlerde iş güvenliğini gözetmek, İş güvenliğine ilişkin teknolojilerin geliştirilmesi için programlar hazırlamak, Yabancı hükümet, uluslararası kuruluş ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği çalışmaları yürütmek, Devlet Konseyi ve Konseyin İş Güvenliği Komisyonu tarafından kendisine verilen diğer görevleri icra etmek. İş Güvenliği İdaresi bünyesinde Uluslararası İş Birliği Dairesi ve Mali İşler Dairesinden oluşan Genel İşler Ofisi, Politika ve Mevzuat Dairesi, Planlama, Bilim ve Teknoloji Dairesi, Koordinasyon Dairesi, Acil Kurtarma Ofisi, Açık Deniz Petrol Çalışmaları İş Güvenliği Denetimi Dairesi, İş Güvenliği Denetimi Dairesi, Kimyasal Güvenlik Dairesi, Personel ve Eğitim Dairesi, Çeşitli Komiteler ve Emekliler Bürosu bulunmaktadır. Bununla birlikte, Çin’de İş Güvenliği İdaresine bağlı olarak münhasıran kömür madenlerindeki iş güvenliği ve sağlığı konusunda yetkili olan bir Devlet Kömür Madenleri İdaresi de mevcuttur. Bu teşkilatın görevleri ise özetle şöyledir: 60 Kömür madenlerinde iş güvenliği ile ilgili politikalar geliştirmek, bu konuda hazırlanacak yasa ve düzenlemelerinin hazırlığında bulunmak, kömür madenlerinde iş güvenliği sağlama amaçlı programlar önermek, Kömür madenlerindeki büyük kazaları soruşturmak ya da soruşturulmasında bulunmak, ülke çapında kömür madeni kazalarına dair veri toplamak ve analizler yapmak, ülke çapında kömür madenlerinde iş güvenliğine dair bir bilgi merkezi görevi görmek, Kömür madenlerinde kullanılan malzeme ve araçların güvenliğine dair denetimleri yapmak ve kömür madenlerinin güvenliğine dair bilimsel çalışmaları yönetmek, Kömür madenlerinde iş güvenliğine dair izin ve ruhsatları vermek, görevlilerin sertifikalandırılmasını sağlamak ve bu konudaki eğitimleri yürütmek, Kömür madeni projelerindeki güvenlik tesislerinin kabulünü ve tasarımını denetlemek, Farklı bölgelerdeki kömür madeni güvenlik denetimlerini gerçekleştirmek ve koordine etmek, Maden acil kurtarma faaliyetlerini organize etmek, yönetmek ve eşgüdümünü sağlamak, Devlet Konseyi, Konseyin İş Güvenliği Komisyonu ve İş Güvenliği İdaresi tarafından kendisine verilen diğer görevleri icra etmek. Devlet Kömür Madenleri İdaresi bu görevleri yerine getirmek için yerel düzeyde de örgütlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyetinde kömür madenlerinde çalışan işgücünün, tüm işgücünün yaklaşık %4’üne tekabül ettiği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte kömür madenlerinde olan kazalar sonucu yaşanan ölümlerin tüm endüstriyel kaza sonucu ölümlerin yaklaşık %45’ini teşkil ettiği görülmektedir. Çin’de her yüz bin çalışanda yıllık kaza sonucu ölüm oranı 11,1 iken bu rakam ABD’de 2,19’dur. 2001 yılında Çin’de yaşanan 9.560 kazada 11.047 işçi hayatını kaybetmiştir. Bunların 5.670’i ise kömür madencileridir. 2005-2013 yılları arasında Çin kömür madenlerinde yaşanan kaza sonucu ölümlere ilişkin istatistikler ise aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Kaza sonucu kömür madenlerinde yaşanan ölümlerin Rusya Federasyonundakinden yaklaşık on bir kat, Hindistan’dakinden ise yaklaşık on beş kat fazla olduğu ifade edilmesine rağmen Çin’de kaza ve ölüm oranlarının düşmeye devam ettiği ifade edilmektedir. Ancak, bu sayı ve oranların düşmesinde sadece yapılan yasal ve idari düzenlemelerin değil Çin’de kömür üretimi ve tüketiminde yaşanan düşüşün de etkili olduğu söylenmektedir. 61 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Bir Milyon Ton Kömür Üretimi Başına yaşanan ölüm oranı (%) 4,95 4,38 5,27 4,28 3,08 2,72 2 1,5 1,27 0,892 0,749 - 0,374 - Kömür Madenlerinde Ölüm Sayısı 5798 5670 6995 6434 6027 5986 4746 3786 3215 2631 2433 1973 1384 1049 - - - - - - 2277 2188 2068 1540 1271 - - - Metal ve Metal Dışı Madenlerde Ölüm Sayısı Tablo 5: Çin’de Bulunan Kömür Madenlerinde Yaşanan Kaza Sonucu Ölüm Sayıları Kaynak:https://gupea.ub.gu.se, http://www.ilo.org, http://www.gov.cn, http://content.csbs.utah.edu (4/11/2014) 3.4. Almanya Dünyanın en büyük linyit üreticisi olan Almanya, bu üretiminin büyük bir kısmını enerji üretiminde kullanmaktadır. 2007 yılı itibariyle ülkenin enerji üretiminin yaklaşık yüzde 40,62’lik kısmının linyitten üretildiği hesaplanmaktadır. Bununla birlikte Almanya’nın toplam kömür üretiminde ciddi bir düşüş de görülmektedir. Bunun nedeninin ülkenin doğa dostu ve yenilenebilir enerji üretimine yönelmesi ve aşamalı olarak kömür üretimini 2018 yılına kadar bitirmek istemesi olduğu ifade edilmektedir. Almanya’da madencilik ile ilgili mevzuat, ruhsat ve mali hususları düzenleme yetkisi yerel kamu otoritelerinde olsa da, ülkede hidrokarbon aranması ve üretimi ileriki paragraflarda detaylarıyla incelenecek olan 1980 tarihli Federal Madencilik Kanunu tarafından düzenlenmektedir. Buna göre ülkede federe eyalet kurumları tarafından verilen üç tip madencilik ruhsatı mevcuttur. Bunlar; arama ruhsatı (Erlaubnis), üretim ruhsatı (Bewilligung) ve madencilik mal sahipliği ruhsatıdır (Bergwerkseigentum). Arama ruhsatı belirli bir bölgede hidrokarbon aramak isteyenler için zorunluyken, üretim ruhsatı hidrokarbon üretmek isteyenler için gereklidir. Arama ve üretim ruhsatları Almanya’da ağırlıklı olarak kullanılan ruhsat türleridir. Madencilik mal sahipliği ruhsatı ise üretim ruhsatına benzer olsa da ruhsat sahibine diğer bazı haklar da tanımaktadır. Almanya’da bu ruhsatlara başvurmada bir sıra sistemi bulunmamakta, gerçek ve özel kişiler ve ticari teşekküller herhangi bir zamanda ruhsat almak için başvuruda bulunabilmektedirler. Bununla birlikte ruhsat başvurusunda bulunurken arama veya üretim yapılacak alanın açıklıkla belirtilmesi, bir iş planın yapılmış olması, gerekli mali kaynakların 62 bulunduğuna dair belgelerin sunulmuş olması şarttır. Ayrıca kömür haznesi hakkında bilgi sunulmalı ve keşfedilen maden yatağının nasıl geliştirileceğine dair bir teknik değerlendirme yapılmalıdır. Arama ruhsatı, başlangıçta beş yıllık bir süre için verilmekte; en fazla üç yıl süreyle uzatılabilmektedir. Her yıl ruhsat sahibi ilgili madencilik idaresini iş planındaki ilerlemeye dair bilgilendirmelidir. Şayet ruhsat sahibinin sorumlu olduğu nedenlerle arama çalışmaları arama ruhsatı alındıktan sonra bir yıl içinde başlatılmazsa veya bir yıldan fazla süreyle aramaya ara verilirse arama ruhsatı iptal edilmektedir. Bununla birlikte üretim ruhsatı başvuru sahibinin maden rezervinin niteliği, temel teknik hususlar ve mali hesaplamalarına göre belirlediği bir süre için verilmektedir. Toplamda elli yıl olabilen üretim ruhsatı süresi ancak üretim faaliyeti için gerekli olan yatırımların kaçınılmaz olarak bu süreyi aşacak olması nedeniyle uzatılabilmektedir. Üretim ruhsatı şayet ruhsat alındıktan sonra üç yıl içinde üretim başlamamış yahut üç yıldan fazla bir süre için üretim durdurulmuş ise iptal edilmektedir. Bununla birlikte bu husus bir teknik nedenle yahut ekonomik nedenlerle veya ruhsat sahibinin elinde olmayan nedenlerle üretim çalışmaları engellenmişse geçerli değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi Almanya’da madencilik faaliyetleri temelde 1980 tarihli Federal Madencilik Kanunu (Bundesberggesetz) çerçevesinde yürütülmektedir. Birkaç defa yenilenen Federal Madencilik Kanunu’nun 12 bölüm ve 178 maddeden oluştuğu ifade edilmektedir. Kanun bu on iki bölüm altında; genel hükümleri, madencilik faaliyetlerinin yetkilendirilmesini, mineral arama, çıkartma ve işleme çalışmalarını, madencilik ile ilgili talimatnameleri/tüzükleri (ordinanace), madencilik faaliyetlerinin izlenmesini, madencilik faaliyetlerinin kayıt altına alınmasını, madencilik ve toprak mülkiyeti konularını, çeşitli diğer faaliyet ve kurumlarını, kıta sahanlığı ile ilgili özel hükümleri, Federal Denetim Ofisini (Bundesprüfanstaltfür den Bergbau) ve uzmanlar komitesi (Sachverständigenausschuß) ile ilgili hususları, kanun yollarını ve para cezalarını ve geçiş hükümleri ile nihai hükümleri düzenlemektedir. Almanya’da Federal Madencilik Kanununa ek olarak teknik ve usule dair konulara ilişkin birtakım talimatname/tüzükler (ordinance) de mevcuttur. Bunların başlıcaları, 1995 tarihli Genel Federal Madencilik Tüzüğü, 1991 tarihli Madencilik İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü ve 1990 tarihli Madencilik Projelerinin Çevre Etki Değerlendirmeleri Hakkında Tüzük’tür. Almanya’daki bu mevzuat bütününün en önemli özelliğinin madencilik sektörünün iş güvenliği 63 ve sağlığı ile çevresel etkiler de dâhil olmak üzere tüm boyutlarını içeren kapsayıcılığı ve bütünleşik bir risk önleme sistemini içermesi olarak ifade edilmektedir. Madencilik ile ilgili bu mevzuat bir bütün olarak değerlendirildiğinde ise özellikle aşağıda açıklanmış alanlarda önemli düzenlemeleri içerdiği görülmektedir. 3.4.1. İzleme ve Kurallara Uyulduğunu Denetlemeye Yönelik Mekanizmalar Yukarıda bahsedilen Alman madencilik mevzuatının, içerdiği bir dizi idari eylem ve özel izleme mekanizmasıyla, iş güvenliği ve sağlığı ile çevre etki değerlendirme konularını oldukça yoğun olduğu ifade edilen bir şekilde izlediği ve denetlediği ifade edilmektedir. Alman madencilik mevzuatına göre, madencilik faaliyetleri iki aşamalı bir yetkilendirme prosedürüne tabidir. Bunlar: Ruhsatta belirtilen madenleri çıkartma veya araştırma imkânını veren arama veya çıkartma ruhsatının verilmesi, Belirli bir madencilik çalışması için bir faaliyet planının onaylanmasıdır. Faaliyet planında işletmeci projenin süresini, teknik olarak nasıl uygulanacağını ve kapsamını belirtmelidir. Buna dayanarak, ilgili idari otorite projenin operasyonel güvenliği, işçilerin korunması, yüzeyin korunması ve kamuya vereceği zararların önlenmesi ve diğer ilgili konular bakımından risklerini değerlendirmektedir. Alman maden mevzuatında bu faaliyet planları dörde ayrılmaktadır. Bunlar: Çerçeve faaliyet planı (Rahmenbetriebsplan) İki yıl süreli temel faaliyet planı (Hauptbetriebsplan) Özel faaliyetlere ilişkin planlar (Sonderbetriebsplan) Madenin kapanma planı (Abschlussbetriebsplan) Anılan mevzuata göre, faaliyet sırasında ayrıca bir denetim mekanizması da öngörülmüştür. 3.4.2. Acil Durum Planları ve Yerel Düzeyde Acil Duruma Hazırlık Alman madencilik mevzuatına göre, madenlerdeki acil durum ve kurtarma çalışmalarının organize edilmesi maden işletmecisinin sorumluluğu altında yer almaktadır. Bu durum özellikle işletmenin çalışanlarının veya üçüncü kişilerin sağlığı ve yaşamlarına dönük olarak neden olduğu veya doğrudan yarattığı zararların önüne geçilmesinde gerekli önemlerin alınması noktasında böyledir. Aynı zamanda, patlayıcı ve yanıcı madde kullanılan ya da zehirli gaz veya buhar üreten tesisleri olan maden işletmecileri, maden kurtarma çalışmaları için kurulan 64 istasyonları işletmekle ve Alman Maden Kurtarma Komitesi tarafından koordine edilen ve tüm ülkeyi içine alan beş maden kurtarma istasyonunu desteklemekle yükümlüdür. 3.4.3. Maden ve Madencilik Faaliyetlerinin Risk Değerlendirmesi Alman madencilik mevzuatı uluslararası (ILO 176 numaralı teknik sözleşmesi) ve Avrupa Birliği mevzuatı paralelinde detaylı bir risk değerlendirmesi yapılmasını şart koşmaktadır. Bu değerlendirmelere işçilerin sağlığının işe başlamadan ve başladıktan sonra nasıl gözleneceği, kullanılacak ekipmanlar da dâhil edilmiştir. 3.4.4. Faaliyetlerden Etkilenen Topluluk ve Ekosistemlerin Rehabilitasyonu Alman madencilik mevzuatına göre, madencilik faaliyeti sadece maden kaynaklarının çıkartılması ve zeminin kapatılması ile sonlanmamakta; rehabilitasyon da madencilik faaliyetinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Bu kapsamda faaliyetten etkilenebilecek topluluk ve ekosistemlerin çıkarları maden çıkartma çalışmaları başlamadan planlama aşamasının en başında ele alınmaktadır. 3.4.5. Madencilerin Sağlık ve Güvenliğini Korumaya Yönelik Teknolojik, Kurumsal ve Sosyal Çalışmalar Alman Devleti, çeşitli ulusal ve uluslararası mekanizmalar aracılığıyla maden işçilerinin sağlık ve güvenliğini geliştirmeye dönük teknolojik, kurumsal ve sosyal çalışmaları desteklemektedir. 3.4.6. Maden Kapatma Planları Maden kapatma planları madencilik mevzuatına göre madencilik faaliyetleri için izin alma çalışmalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Maden çıkartma çalışmaları başlamadan önce işletmeci maden kapatma planını hazırlamak ve sunmak zorundadır. Bu planların madencilik faaliyeti sonrasında toprak kullanımı, kullanılan alanın rehabilitasyonu, alan güvenliği, maden atıkları ve tortuları, su yönetimi, madencilik alanındaki ve dışındaki altyapı, toplulukların sosyo-ekonomik yapısı ve diğer ilgili hususlarda yapılacak çalışmaları içermesi gerekmektedir. Almanya’da İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin temel düzenlemenin 89/391/EC sayılı Çerçeve Direktifinin doğrudan iç hukuka kazandırılmış şekli olan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (Arbeitsschutzgesetz) olduğu ifade edilmektedir. Kanun, genel anlamda iş sağlığı ve güvenliği konusunda çalışanların ve işverenlerin hak ve sorumluluklarını içermekte; tüm sektörlerde çalışanların tam anlamıyla kapsamasını ve önleyici bir yaklaşım geliştirilmesini amaçlamaktadır. İş Hekimleri, İş Güvenliği Mühendisleri ve İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanları 65 hakkındaki Kanun (Arbeitssicherheitsgesetz) ise iş sağlığının korunmasında işverenlerin yükümlülüklerini belirlemekte ve farklı sektörlerdeki iş hekimleri ve uzmanların yıllık asgari çalışma saatleri de dâhil olmak üzere sorumluluklarını düzenlemektedir. Almanya’da iş sağlığı ve güvenliği sistemi Almanya’nın idari yapısını yansıtacak şekilde hem federal hem de yerel (Land) düzeyde Federal Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı (BundesministeriumfürArbeitundSoziales) tarafından yönetilmektedir. Bu durumun bazen Federal Sağlık Bakanlığı (BundesministeriumfürGesundheit) ve bölgesel ofisleri tarafından idare edilen genel sağlık sistemi ile iş sağlığı sistemini bir arada çalıştırma konusunda zorluklar yarattığı ifade edilmektedir. İş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal mevzuata uyulması ve denetim, 16 bölgenin (Länder) sorumluluğu altındadır. Bu bölgeler bunu kendi denetim organları aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte bu organlar çalışmalarını Federal Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığının gözetimi ve mevzuatı kapsamında gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte maden endüstrisindeki iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin denetimlerin tarihsel olarak diğer endüstrilerdeki denetimlerden ayrı tutulduğu kaydedilmektedir. Bölgeler arasındaki denetim organlarının koordinasyonu ise İş Güvenliği ve Sağlığı Komisyonu (LASI) tarafından sağlanmaktadır. Bu alanda faaliyet gösteren diğer önemli bir kurum ise Federal Sağlık Bakanlığına bağlı olan Federal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsüdür (Bundesanstalt für Arbeitsschutz und Arbeitsmedizin- BAuA). Dortmund, Berlin ve Dresden’de ofisleri olan Enstitü, iş sağlığı ve güvenliği politikaları ve teknolojilerinin tüm boyutlarına ilişkin danışmanlık sağlamaktadır. Alman Sosyal Kaza Sigortası Kurumu (Deutsche Gesetzliche Unfallversicherung, DGUV), endüstri (Berufsgenossenschaften, BG) ve kamu sektöründe (Unfallkassen, UK) faaliyet gösteren kanuni kaza sigortası kurumlarının şemsiye örgütüdür. Alman Sosyal Kaza Sigortası Kurumu, tarım sektörü hariç (tarım sektörü için oluşturulmuş ayrı bir kurum vardır: Landwirtschaftliche Berufsgenossenschaften-LBG) olmak üzere tüm kanuni kaza sigortası kurumlarının görev ve sorumlulukları ile meşgul olmaktadır. Alman Sosyal Kaza Sigortası Kurumu bünyesinde yer alan İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (Institut für Arbeitsschutz, IFA) biyolojik ve kimyasal riskler ve güvenlik tedbirlerine ilişkin vaka bazlı ve uygulamalı çalışmalar yapmaktayken, Mesleki İlaçlar ve Korunma Enstitüsü (Institut für Prävention und Arbeitsmedizin, IPA) temel ve vaka bazlı olarak meslek hastalıkları ve iş kaynaklı zararlara ilişkin çalışmalar yürütmektedir. Kuruma bağlı olarak faaliyet gösteren diğer bir enstitü olan İş 66 ve Sağlık Enstitüsü (Institut für Arbeit und Gesundheit, IAG) ise tüm kanuni kaza sigortası kurumlarının iş sağlığı ve güvenliği müfettişlerini ve işyeri temsilcilerini eğitmektedir. Almanya’da tehlikeli tesis ve arazilerin denetimi kısmen özel teknik denetim kurumlarına devredilmiştir. Bu sistemde Alman iş sağlığı ve güvenliği stratejisi çerçevesinde federal hükümet, yerel idareler ve kaza sigortası kurumlarının temsil edildiği Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı (NAK) temel planlama, eşgüdüm, değerlendirme ve karar alma organıdır. Konferans bünyesinde tüm sosyal tarafların katılabileceği ve Konferansı bilgilendirebileceği alt komiteler de mevcuttur. Tüm Sektörler Toplamı Madencilik ve Taş Ocakları Sektörü 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 1293 1153 1107 1071 1029 32 25 18 18 17 949 863 941 812 765 13 6 7 6 10 Tablo 6: Madencilik ve Taş Ocaklarında Yaşanan ve Tazmin Edilen Yararlanma ve Ölüm Sayısı Kaynak: http://laborsta.ilo.org/STP/guest (4/11/2014) 67 İKİNCİ BÖLÜM SOMA MDEN KAZASI 1. KAZANIN OLUŞUMU Manisa ili Soma ilçesinde meydana gelen ve 300’ün üzerinde maden işçimizin hayatını kaybettiği kazanın oluşum sebeplerinin incelenmesi neticesinde yapılan tespitler, bu alandaki denetimlerin etkinliğinin sorgulanmasına yol açmaktadır. Rapor’un bu bölümünde de, denetimdeki eksilikleri ortaya koyuyor olması nedeniyle, maden kazasının nedenleri ele alınacaktır. TBMM Soma Maden Komisyonunun, 4 Aralık 2014 tarihinde gerçekleştirdikleri sunumda, kazanın oluşumu aşağıdaki resimlerle açıklanmış olup, ilgili resimler kazanın oluşunu göstermesi bakımından aşağıdaki şekilde şematize edilmektedir. Eynez Ocağı Üretin Planı 68 Kömürün alınması nedeniyle C Panosunun olduğu bölgede oluşan boşluk zaman içinde CO ve CH4 ile dolmuştur. 69 Bahsedilen boşluk üzerindeki katmanların önce yavaş yavaş sonra aniden oturması sonucunda boşlukta oluşan gazlar önce yavaş sonra da püskürerek ocak içindeki galerilere girmiştir. Bu sırada A panolarında biriken CH4 de boşluklardan yol bularak ortama yayılmıştır. 70 Kaza yerindeki konveyör bantların ex proof olmayan motorlardan kaynaklanan ark ile ortama yayılan yüksek konsantrasyondaki metan sönük alev şeklinde yanmaya başlamıştır. Ayrıca, T.C. Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, atanan bilirkişi heyetinin “Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Tarafından İşletilen Manisa İli Soma İlçesi Eynez Köyündeki Kömür Madeninde 13.05.2014 Tarihinde Meydana Gelen Maden Kazası ile İlgili Bilirkişi Rapor”unda kazanın oluşumuna ilişkin aşağıdaki değerlendirmeler yer almaktadır: Ocakta meydana gelen yangının nedeni, tek başına bant, ahşap tahkimat ve PVC boruların tutuşması olarak görülmemektedir. Yangına, trafo etrafında topuk olarak bırakılan kömürün kontrolsüz bir şekilde kendiliğinden yanması sonucu oluşan CO’nun, temiz hava girişine ulaşması, temiz hava ile teması sonucu kendiliğinden yanan kömürün tam yanmaya dönüşmesi, bu yangının kömür nakil bandının bulunduğu yola sirayet ederek bu bölümdeki kömür bandının bulunduğu yoldaki bant, ahşap tahkimat, PVC borular ve elektrik kablolarını tutuşturması ve su ile soğutma çalışmaları sonucu ortaya çıkan zehirleyici ve boğucu gazların sebep olduğu belirtilmektedir. Diğer bir anlatımla, kazanın nedeni trafo patlaması değil, madende meydana gelen yanmadır. Raporda, kömür sahasının yüksek yangı riski taşıdığı ise, 2006 yılında üretim ve teslim işini üstelenen Park Teknik Elektrik, Madencilik Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin TKİ’ye verdiği sözleşme devri başvurusunda da belirtildiği, riskin TKİ ve Soma Kömürleri A.Ş. tarafından da bilindiği belirtilmektedir. 71 Kazadan önceki teknik verilerin değerlendirilmesi neticesinde, kazanın aslında önlenebilir nitelikte olduğu, ihmal ve kusurlar sonucu kazanın meydana geldiği belirlenmiştir. Çalışılan kömür damarlarının yangına müsait olması ve terk edilen eski üretim alanlarında kömürün yanmasını engelleyecek kontrollerin yapılmaması ile gerekli tedbirlerin alınmamış olması kazanın asıl nedenidir. Ayrıca, madende göçertme tekniğiyle üretim yapılması ve madene tek bir giriş ve çıkışın bulunması esasına dayanan “kara tumba” yöntemi, göçük içerisinde yanmaya elverişli kömür kalmasına yol açan ve çalışma yapılan alanda göçük olması halinde işçinin kurtulması ihtimalini en aza indirgeyen yöntemdir. Bu teknikte, hava da madene aynı girişten girip tüneli dolaştıktan sonra aynı yerden çıkmaktadır. Taşıdığı riskler ve yeterli havalandırma olanağını sağlamaması nedenleriyle, kara tumba üretim tekniği gelişmiş ülkelerce uygulanmamaktadır. Yaşanan facia da bu üretim tekniğinin sakıncalarını bir defa daha ortaya koymuştur. Gaz ölçüm ve havalandırma defterlerinin ocak içinde gerekli ölçümler yapılmadan doldurulduğu, gaz izleme sensörlerinden alınan bilgiler ile bu defterlerde kaydedilmiş bilgilerin birbiriyle uyumsuz olduğu ifade edilmektedir. Sensör kayıtlarındaki CO ve sıcaklık seviyelerinin yükselmesi ile O2 seviyelerindeki düşmenin, kazanın ön habercileri olduğu, ancak teknik elemanların bu duruma gerekli özeni göstermedikleri belirlenmiştir. Gösterge değerlerinin doğruluğunu gösterir sensörlerin kalibrasyonu ile ilgili olarak ise, kalibrasyonların akredite bir kurum veya kuruluş tarafından yapılmadığı anlaşılmıştır. Kontrolün hangi akredite kurum veya kuruluş tarafından yapılacağının gösterilmemesi ve bu konudaki TSE standartlarının ise tavsiye niteliğinde olması önemli bir eksiklik olarak görülmektedir. Kalibrasyonu yapacak akredite birimlerin olmaması nedeniyle, işverenin bunu kendisinin yapması ise kalibrasyonda hatalara neden olmaktadır. Ayrıca, bilirkişilerce herhangi bir kaza anında veya şebeke enerjisi kesildiğinde, sensörlerin yedek güç kaynakları ile beslenmemesinin de kurtarma faaliyetlerindeki etkinliği azalttığı ifade edilmektedir. Soma maden kazasında ise, kaza esnasında şebeke enerjisinin kesilmesiyle sensörlerden veri alınamamış, kurtarma faaliyetlerinde kontrol odası rehberlik edecek ve destek sağlayacak şekilde hizmet verememiştir. Elektrik plan ve projesi ile ilgili olarak ise, hiçbir elektrik plan ve projesinin MİGEM’in talep etmemesi nedeniyle verilmediği tespit edilmiştir. MİGEM dâhil hiçbir kurum ve kuruluş tarafından bu plan ve projelerin denetlenmediği tespit edilmiş olup, bu durumun Maden 72 Kanunu’na aykırı bir uygulama olduğu değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, soma madeninin “tek hat şeması üzerinden elektrik projesi incelendiğinde, elektrik projesine yeterli yatırımın yapılmadığı, madenin yıllar öncesinden var olan bir elektrik altyapısı ile işletildiği belirlenmiştir. Diğer taraftan, trafo, SF6 gazlı kesicilerin ve enerji taşıma kablolarının bazı hatlarda uygun ve işletmenin elektrik sisteminin madenin çalıştırılması için güvenilir” olmadığı tespit edilmiştir. Bilirkişi raporunda tespit edilen bir diğer husus ise, “yardımcı tahkimat malzemesi olan ahşap kamaların, PVC boruların ve bantların yangına karşı dayanıklı olmadığı, bant motorlarından bazılarının ve elektrik kablolarının bağlantı uç ekipmanlarının alev sızdırmaz olarak seçilmediği”dir. Oysa ki grizulu bir ocak olan Eynez yer altı işletmesinin tüm elektrikli ekipmanlarının anti-grizu veya alev sızdırmaz (ex-proof) olarak seçilmesi gerekmektedir. Yine Raporda, ocağın havalandırma şekli ve yönteminin ocak için uygun olmadığı, kirli havanın en kısa yoldan dışarı atılmasını sağlayacak paralel yol bağlantılarının kurulmamış olduğu ortaya konmaktadır. “Yangın çıkması durumunda, mevcut CO maskelerinin kullanım süreleri de düşünüldüğünde, temiz havaya çıkış yapılabilecek bir mesafe söz konusu değildir. Bu durum ölümlerin yüksek olmasının nedenlerinden biridir.” Ocak havalandırmasını kontrol edecek yeterli sayıda gaz ve sıcaklık sensörünün bulunmaması da Raporda eleştirilmektedir. Ocak içi havasının sıcaklık ve gaz içeriğinin farklı bölümlerde kontrol edilip kayıt altına alınması gerekirken, sadece ocak hava çıkışında bulunan bir adet sensör ile kontrol yapılması bir eksiklik olarak ele alınmaktadır. Diğer yandan, maden ocağı için tahliye amaçlı bir planlama olmaması da, Raporda tenkit edilmektedir. Tehlikeli hallerde işçilerin ocağı terk edebilecekleri kısa ve alternatif yollar yapılmaması ile işçileri uyarabilecek alarm ve haberleşme sistemi ile yönlendirme levhalarının kurulmaması facianın boyutlarını arttırmıştır. Bu doğrultuda, metan sorunu ile karşı karşıya olan ocaklarda, çalışanların en kısa ve kolay yolla yer üstüne naklinin önemli olmasından hareketle iş kazası durumunda kaçışı sağlamak üzere hazırlanan 1. Revize Projesinin, yer üstüne nakili gözetecek başka bir planı gözetmeksizin sadece kömür üretimi gözetilerek iptal edilmesi de Raporda eleştirilen bir diğer konudur. Haberleşme cihazlarının ise, gerek alt yapısının gerekse aksesuarlarının maden ocaklarında kullanıma elverişli standartlarda olması gerekmektedir. Ancak, Eynez maden 73 işletmesinde telefonların bu özellikleri haiz olmadığı, kaza esnasında haberleşme cihazlarının çalışmadığı bilirkişi heyeti tarafından belirlenmiştir. Yangın esnasında güvenli bölgeye çıkışa kadar kullanılacak olan gaz maskelerinin kontrollerinin uzun süre yapılmadığı da Raporda öne çıkan bir diğer konudur. Ayrıca, vantilatör ve aspiratörler hava akımını ters yöne çevirebilecek şekilde düzenlememiş olması da kurtarma faaliyetlerini olumsuz etkilemiştir. Bilirkişi raporundaki tüm bu tespitler göstermektedir ki; Soma Maden Kazası rahatlıkla engellenebilir nitelikte olmasına rağmen en temel tedbirlerin dahi alınmaması neticesinde meydana gelmiştir. İhmaller zinciri o kadar arka arkaya sıralanmıştır ki, ihmal edilen bu hususlardan bir tanesine dahi riayet edilmiş olsaydı, belki de kaza olmayacak, olsa dahi bu denli can kaybı yaşanmayacaktı. Ocağın yüksek yangın riski nedeniyle bir önceki işletmeci tarafından 2006 yılında devredildiğinin bilinmesine rağmen bu konuda herhangi bir tedbir alınmaması, dahası alınacak tedbirlerden birine ilişkin revize projenin rezerv kaybı kaygısıyla iptal edilmesi, bütün bu yüksek riske rağmen ocakta kullanılan elektrik malzemelerinin alev sızdırmaz nitelikte olmaması, yeterli sensör olmaması, mevcut sensörler tehlikeyi işaret etmesine rağmen defterlere gerçek ölçüm sonuçlarının girilmeyerek durumun görmezden gelinmesi gibi hususlar, olayın meydana gelişinin basit bir ihmal ya da taksir ifadesiyle açıklanamayacak düzeyde olduğunu göstermektedir. Gerekli tedbirlerin alınması konusunda o kadar ihmalkâr davranılmıştır ki, ortada bir taksirden ziyade “bilinçli taksir”in, olduğundan dahi söz edilmesi olanaklı hale gelmiştir. 2. PSİKOSOSYAL DESTEK FAALİYETLERİ Kazadan sonra hayatını kaybedenler ile geride kalanlarına yönelik sosyal ve psikolojik destek verilmesi, hem bir insanlık görevi hem de sosyal bir devlet olmanın gereğidir. Hayatını kaybeden madencilerimizin yaş aralığı, medeni durumları ve eğitim düzeyleri ile geride kalan yetimlerimizin sayısı ve yaş aralığı aşağıdaki grafiklerin incelenmesi de, bu desteğin sağlanmasının elzem olduğunu bir defa daha ortaya koymaktadır. 74 140 120 100 80 60 40 20 0 Madenci Sayısı 18-25 26-30 31-40 41 yaş ve üzeri 45 66 125 65 Grafik 2: Hayatını kaybeden madencilerin yaş aralığı Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri 300 250 200 150 100 50 0 Madenci Sayısı Evli Bekar Dul 254 44 3 Grafik 3: Hayatını kaybeden madencilerin medeni durumu Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri 75 200 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 İlkokul Ortaokul Lise Yüksekokul Üniversite 186 57 50 4 4 Madenci Sayısı Grafik 4: Hayatını kaybeden madencilerimizin öğrenim durumu Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri 250 200 150 100 50 0 Yetim çocuk sayısı 0-6 7-4 15-17 18 yaş ve üzeri 192 130 42 68 Grafik 5: Yetim çocukların yaş aralığı Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri Kazadan etkilenen bireylerin normal yaşantılarına geçiş sürecini hızlandırma, iyileşme ve toparlanma becerilerinin artırılmasına yönelik psikososyal müdahale ve destek hizmetleri kapsamında yürütülen faaliyetlere ilişkin olarak ilgili idarelerle yapılan görüşmeler ve yazışmalar neticesinde: Maden kazasından hemen sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Manisa İl Müdürlüğü tarafından oluşturulan profesyonel bir ekibin Soma Devlet Hastanesinde maden işçilerinin yakınları ile görüşülerek psikolojik ve sosyal destek sağlandığı, 76 Kazadan etkilenen 4 ayrı il (Manisa, İzmir, Balıkesir, Kütahya) için Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri koordinatörlüğünde 4 ayrı koordinasyon merkezi kurulduğu, Aile ve Sosyal Politikalar Manisa İl Müdürlüğü tarafından kazanın meydana geldiği Eynez maden sahası, Soma Devlet Hastanesi ve cenazelerin ailelere teslim edildiği Kırkağaç soğuk hava deposunda toplam 15 meslek elemanı (sosyal çalışmacı, psikolog, hemşire, öğretmen) ile acil psikososyal destek hizmeti sunulduğu, Soma ve Kırkağaç ilçeleriyle, Balıkesir ili Savaştepe ve İvrindi ilçeleri, İzmir ili Kınık ilçesinde olaydan etkilenen aile sayısının tespit edildiği, Sağlık Bakanlığı ve Türk Kızılayı tarafından Manisa, İzmir, Balıkesir ve Kütahya’da ev ziyaretlerinde bulunacak psikososyal meslek personeline bir günlük “Afetlerde Travma ve Psikososyal Destek Eğitimi” verildiği, Evde psikososyal destek hizmetleri ile ilgili yerel düzeyde ilk kez Müdahale Planı oluşturulduğu, Komisyonumuzun Soma’da bulunduğu tarih itibariyle kazada hayatını kaybeden işçilerin yakınlarının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ekiplerince en az 4 kez ziyaret edildiği, 14/5/2014 tarihinden bu yana 83 psikolojik danışman ile toplam 79 okulun ziyaret edildiği, okul ziyaretlerinde öğretmenlere yas sürecindeki davranışlar hakkında bilgi verildiği, bundan sonraki süreçte, üç il için toplam 257 okulda 4.453 öğretmene ve 68.000 öğrenciye kriz müdahalesinin planlandığı, Psikososyal açıdan durum tespiti yapan ekibin, iyileştirme dönemi için olaydan etkilenen gençler için burs imkânı, spor aktiviteleri ve gençlik çalışmaları planladığı, Kazada hayatını kaybeden işçilerin ailelerinden başlanarak “Soma’da meydana gelen maden faciasından etkilenen kadınların ve ailelerinin durum tespitine yönelik anket formu” uygulama çalışması yürütüldüğü ve sonuçlandırıldığı, Çeşitli sivil toplum örgütleri ve derneklerin işbirliği ile özellikle babalarını kaybetmiş çocuklara yönelik oyun terapisi çalışmalarının yürütüldüğü, çocuklarla resim yapma, çeşitli yazarlarla çocuk buluşması vb. etkinliklerin yapıldığı, Kazanın meydana geldiği günden itibaren çeşitli kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin işbirliğinde aralarında uzman pedagog, klinik psikolog, sosyal çalışmacı, psikolog, 77 sosyolog, psikiyatri uzmanı, psikolojik danışmanın da yer aldığı bir 657 kişilik bir grubun, sağ kurtulan, diğer madenlerde çalışan, kurtarma çalışmalarına katılan toplam 7404 kişiye yönelik olarak; - Kazadan yaralı ve sağ kurtulan toplam 579 kişiye evde psikososyal destek ziyareti yapıldığı, - 12/8/2014 tarihi itibariyle ikinci psikososyal destek ziyaretlerine başlandığı, 289 ailenin ziyaret edildiği, ailelerin aynı ekip tarafından 3 kez ziyaret edilmesinin planlandığı, - Ailelerin psikososyal ihtiyacına göre bireysel görüşmeler yapılacağı, güçlendirme ve bilinçlendirme çalışmaları gerçekleştirileceği, Toplum temelli bilinçlendirme çalışmalarının da planlandığı, bu süreçten etkilenen yardım grupları için “Çalışana Destek Programı” nın Kızılay ve Afetlerde Psikososyal Hizmet Birliği (APHB) tarafından planlandığı, Kınık Belediyesi ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) işbirliği ile kurulacak olan “Kınık Aile ve Çocuk Eğitim Merkezi” ile öncelikle okul öncesi dönemdeki çocuklara yönelik eğitim programlarının ailelerin de katılımıyla uygulanması ve ailelere, kadınlara ve çocuklara yönelik eğitim desteği faaliyetlerinin en az bir yıl süre ile yürütülmesinin planlandığı, tespit edilmiştir. Psiko-sosyal destek faaliyetlerinin, bundan sonraki süreçte devam edilmek üzere ve daha planlı yürütülmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir. 3. YAPILAN NAKDİ YARDIMLAR Soma’da gerek maden işçileri ve aileleriyle gerekse yetkililerle gerçekleştirilen görüşmeler sonucu, maden kazasında vefat eden işçilerimizin geride kalanlarına destek olmak amacıyla hem devlet eliyle hem de çeşitli özel kişi veya kuruluşlarca ayni ve/veya nakdi yardımların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yardımlar kapsamında; Kazada yaşamını yitiren maden işçilerimizin geride kalan yakınlarına destek olmak amacıyla 17/5/2014 tarihli 2014/8 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile AFAD koordinasyonunda düzenlenen yardım kampanyası ile toplanan 47.126.449,00 TL yardımın, kazada hayatını kaybeden 301 işçimizin ailesine 156.566,00 TL olarak paylaştırıldığı, 78 Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından, 88 sosyal yardım ve inceleme görevlisi vasıtasıyla yakınlarını kaybeden ailelere acil yardım olarak hane başına 1.000 TL ve iaşe paketi dağıtılmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına toplam 1.300.000 TL gönderildiği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından olayda hayatını kaybeden madencilerin yakınlarına 415 TL cenaze yardımı yapıldığı, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca düzenlenen yardım kampanyasıyla toplanan 1.092.608,25 TL, 7.429,51 USD, 6.182,40 EURO’nun, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Eğitim Bursu adı altında Türk Eğitim Vakfına devredildiği, Türk Eğitim Vakfı işbirliği ile lise (ortaöğretim) 1, 2, 3, 4’ üncü sınıftaki toplam 60 öğrenciye eğitim yardımı sağlandığı, 8 yıl süre ile 60 öğrenci için öğrenci başına 1.078.244,00 TL olarak belirlenen burstan kalan miktarın bu öğrencilerden yükseköğretime başlayanlara eğitim bursu olarak verileceği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığınca, yaşanan kaza sonrası gerekli maddi yardım ve desteği sağlamak amacıyla, Türkiye genelinde 365 Oda ve Borsa ve üyeleri ile arzu eden vatandaşların katılımıyla 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu ile diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde bir yardım kampanyası düzenlendiği, 949 adet gerçek ve tüzel kişiden toplam 16.752.143,31 TL yardım toplandığı, yine bu dönem içinde faiz olarak elde edilen 117.711,20 TL getiri ile genel toplamın 16.869.854,51 TL2ye ulaşan tutarın Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının hesaplarına aktarıldığı, Türk Eczacıları Birliğince düzenlenen yardım kampanyasında toplanan 511.486,29 TL yardım tutarından, IBAN bilgilerine ulaşılan 59 ailenin 90 çocuğuna aylık 100 TL den toplam 9.000 TL olmak üzere bugüne kadar 18.000 TL burs yardımı yapıldığı, yardım tutarı tükeninceye kadar (yaklaşık 5 yıl) burs ödemesinin yapılmasına devam edileceği, Hayırseverler tarafından doğrudan yapılan gerek ayni, gerekse nakdi yardımların kaymakamlıklar ya da muhtarlıklar aracılığıyla ailelere dağıtıldığı, tespit edilmiştir. Toplumsal dayanışma ve duyarlılığının bir göstergesi olan bu yardımların özellikle kazanın yaşandığı andan itibaren artarak devam etmesi ve yardımların, kazada hayatını kaybeden madencilerimizin ailelerine, gerek özel gerekse kamu eliyle ulaştırma gayretleri son derece önemli ve takdire değerdir. Ancak ihtiyaç sahiplerine belirli bir koordinasyon içerisinde ulaştırılamayan yardımlar, malzemeler yığılmakta ve bu durum yardım edilenler üzerinde 79 olumsuz bir etki yaratmaktadır. Zira yapılan görüşmelerde, yaşanılan kaybın acısının yanına bir de “muhtaçlık” psikolojisinin eklenmesinin, durumu daha da ağırlaştırdığı gözlenmiştir. Ayrıca, kazada hayatını kaybeden işçilerin yakınları ile kazadan kurtulmuş olması nedeniyle yardım alamayan işçilerin yakınları arasında farklı sorunların baş gösterdiği sıklıkla ifade edilmiş olup yapılan yardımların miktarı ve çeşitliliği karşısında böyle bir ölümün “özenilir” hale geldiği üzüntüyle müşahede edilmiştir. Bu kapsamda yine işçiler, aileleri ve sosyal çalışmacılarla yapılan görüşmelerde, Özel şahıslar tarafından yapılan maddi yardımların dağıtımında kontrolün yeterince sağlanamamasından dolayı bazı ailelere ihtiyacın ötesinde yardım yapılırken bazı ailelere yeterince yardım ulaştırılamadığı, Soma’da yaşanan facianın ardından, yukarıda bahsi geçen Başbakanlık Genelgesi ile AFAD koordinasyonunda düzenlenen yardım kampanyasında sağ kurtulanlar için herhangi bir nakdi yardımın öngörülmemiş olmasının aileler arasında huzursuzluklara yol açtığı, Yardımların tek elden yürütülmemesi nedeniyle, özellikle kazada hayatını kaybeden madencilerimizin çocuklarına yapılan yardımların, kimi ailelerde ihtiyacın üzerine çıktığı, bunun çocuklar ve aileler arasında sorunlara yol açtığı, Örneğin babasını maden kazasında kaybeden bir çocuk bir anda dört bisiklet sahibi olurken, babası kazadan sağ kurtulan bir çocuğun bu yardımdan faydalanmamasının çocuklarda çeşitli davranış bozukluklarına sebebiyet verebildiği, sırf bu nedenle babasının ölmüş olmasını dileyen çocuklarla karşılaşıldığı, Babası hayatta olan bir çocuğun başı okşanıp ilgi gösterildiğinde, sadece babası ölen çocuğun sevilmeye hakkı olduğu düşüncesiyle, kendi babasının ölmediğini, arkadaşının babasının öldüğünü, bu yüzden de onun sevilmesi gerektiğini belirtecek bir psikolojiye girdiği; benzer bir durumun eşi kazadan sağ kurutulan kadınlarda da görülebildiği, özellikle aynı ailede hem kazada hayatını kaybeden hem de kazadan sağ kurtulan var ise, yaşanılan huzursuzluğun daha ağır seyrettiği, ifade edilmiştir. Dolayısıyla, bu süreçte gerek vatandaşların gerekse devletin yardım eli elbette ihtiyaç sahiplerine uzatılmalıdır. Ancak bu yardımların belirli bir koordinasyon içerisinde tek elden yürütülmesinin, yardımları alanlar ile alamayanlar arasında eşitsizliğe engel olacağı, böylece yeni sosyal ve psikolojik yaraların açılmasının da önlenebileceği değerlendirilmektedir. 80 4. SOSYAL GÜVENLİK KAPSAMINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR Anayasamızın başlangıç kısmında, her Türk vatandaşının Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşit ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu belirtilmekte olup ikinci maddesinde de, devletimizin sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır. Anayasamızın 60’ıncı maddesinde de, herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı belirtilmekte, 61’inci maddesi de sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gereken kişileri sayarak devletin sosyal güvenliğe verdiği önem, anayasal düzeyde ortaya konmaktadır. Kaza sonrası hayatını kaybedenlerin yakınlarına sosyal güvence temin etmeye yönelik yapılan düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olmasının bir gereğidir. Bu kapsamda, 11/9/2014 tarihli ve 29116 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6552 sayılı İş Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 59 – 13/5/2014 tarihinde Manisa ilinin Soma ilçesinde meydana gelen maden kazası sonucunda ölen sigortalının; Kuruma olan her türlü borçları terkin edilir ve hak sahiplerine 32’nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen şartlar aranmaksızın bu Kanun hükümlerine göre aylık bağlanır. Bu Kanunda öngörülen primlerin eksik olan kısmı Maliye Bakanlığınca Kuruma ödenir. Ölen sigortalının anne ve babasına gelir ve aylık bağlanmasında, 34’üncü maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartları aranmaz. Birinci fıkrada belirtilen nedenlerden dolayı ölen sigortalının eş ve çocuklarından birisi, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi hakkında 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesindeki istihdama ilişkin hükümler ayrıca uygulanır. 81 Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.” Getirilen düzenleme ile; Bu kazada hayatını kaybeden madencilerimizin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçları terkin edilerek borcundan dolayı aylık bağlanmayan madenci yakınlarına aylık bağlanması, Ölüm aylığı için gerekli olan 5 yıl sigortalılık ve 900 gün prim ödeme şartı kaldırılarak hayatını kaybeden madencilerimizin yakınlarına ölüm aylığı bağlanması, Madencilerimizin anne ve babalarına aylık bağlanması için gereken muhtaçlık şartı kaldırılarak anne ve babalara aylık bağlanması, Madencilerimizin yakınlarından birinin kamuda istihdam edilmesi, olanakları sağlanmıştır. Yine, 9/12/2014 tarihinde TBMM Başkanlığına iletilmiş olan “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile Ermenek’teki kazada yaşamını kaybetmiş olan işçilerimize yönelik aşağıdaki düzenlemeler önerilmektedir: Soma'da 13 Mayısta meydana gelen maden kazası sonrası hayatını kaybeden sigortalı ve hak sahiplerine sağlanan imkânların (prim borçlarının silinmesi, yakınlarına aylık bağlanması vs.) 28 Ekim'de Karaman'ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden kazasında hayatını kaybeden sigortalı ve hak sahiplerine de sağlanması, Ermenek'te meydana gelen maden kazasında, sigortalı olanlar ile kazada hayatını kaybedenlerin hak sahiplerine 6 ay süreyle brüt asgari ücret tutarında İşsizlik Sigortası Fonu'ndan ödeme yapılması ve bu ödemelerde vergi kesintisi yapılmaması, Aynı mevkide faaliyette bulunan ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında "işin durdurulması" kararı gereği kapalı olan maden iş yerlerinde çalışan ve sigortalıların ödenmeyen net ücretlerinin, iş yerlerinin kapalı olduğu dönemle sınırlı olmak kaydıyla 6 ayı geçmemek üzere İşsizlik Sigortası Fonundan aylın ödenmesi ve bu ödemelerin yasal faiz uygulanmak suretiyle işverenden tahsil edilmesi, 82 Yukarıda da belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinden olan sosyal devlet ilkesi, belirtilen düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılmaktadır. Soma maden kazasında hayatını kaybedenler ile Ermenek maden kazasında hayatını kaybedenlere aynı hakların tanınması ise eşitlik ve hakkaniyet gereğidir. Somut vaka bazlı düzenlemelerin toplumdaki adalet duygusunu zedelediği göz önüne alınarak, sosyal yardıma ilişkin bu düzenlemelerin tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışan tüm işçilerin iş kazası sonucu hayatlarında kaybetmeleri halinde sağlanması yönünde yasal düzenlemeler yapılmasının hakkaniyete daha uygun olacağı değerlendirilmektedir. 5. İDARECİLERİN SORUMLULUĞU Yaşam hakkını korumak, insanı önceleyen sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilmek ve kalkınmacı politikalar yürütebilmek için, madencilik sektörüne bakış açısının tümden yenilenmesi gerekmektedir. İşte tam burada devlete, denetim mekanizmalarına, işletme patronuna, yöneticilere, sendikaya ve çalışanlara ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Yaşam hakkını güvence altına almak ve korumak ilk önce devletin görevidir. İş kazası sayılarında dünya standartlarından yüksek sayılara sahip olan bir ülkede, en önemli sorumluluk ülkeyi idare edenlere düşmektedir. Devlette fonksiyonlar Anayasaya göre ayrı ayrı düzenlenmiştir. Bunlardan “yürütme fonksiyonu”, devletin yasama ve yargı fonksiyonu dışında kalan faaliyetleri kapsar. Ancak, “yürütme fonksiyonu”, “idari fonksiyon” ve “hükümet fonksiyonu” olmak üzere iki kısımdan oluşur. “İdari fonksiyon” idare hukukunun, hükümet fonksiyonu ise Anayasa hukukunun inceleme konusuna girer. İdari fonksiyonun tanımına gelince; “devletin yasama ve yargı fonksiyonu ile yürütme organının siyasi fonksiyonu dışında kalan, toplumun günlük yaşamını sürdürmek, dolayısıyla kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla, devlet veya kamu tüzel kişileri tarafından yürütülen fonksiyondur. Bu kısa açıklamadan sonra idari fonksiyonu açıklamak gerekirse; 1. İdari fonksiyonun amacı kamu yararını gerçekleştirmektir. 2. Konusu kamu hizmetidir. 3. İdari işlem ve eylemlerle yürütülür. 4. Kamu gücü kullanılarak yerine getirilir. 5. Süreklidir. 6. Kendiliğinden harekete geçer. 83 7. Bireylerle doğrudan doğruya ilişkilidir. Saygın siyaset bilimcileri ve ekonomistlerin görüşlerinden hareketle, “denetlenmemiş bir bürokratik hakimiyet” ülkemiz için bir tehdittir. Devasa bir aygıt olan devlet ve bürokrasinin denetlenmesi sözde değil özde gerçekleştiğinde bir anlam ifade eder. Aksi takdirde devletin tahrip edilmesi sonucunu doğurur. “Kamu yararına saygı göstermezsek; kamusal alanın, kamu kaynaklarının ve hizmetlerinin özelleşmesine izin verir ya da bunu teşvik edersek; genç kuşağın yalnızca kendi ihtiyaçlarıyla ilgilenme desteklersek, o zaman halkı ilgilendiren kararlar alınırken yurttaşların katılımından giderek uzaklaşıldığını gördüğümüzde şaşırmamalıyız….Hiçbir modern devlet idaresi, yurttaşlarını ihmal etmemelidir...Devletin yalnızca müdahale edebileceği değil, bunun gerekli olduğu belirli alanlar bulunduğu, rekabetin denetim vasıtası olarak işletilmediği kuruluşların kamu tarafından yönetilmesini önermek”, devletin ekonomik hayattaki düzenleyici ve denetleyici rolünün bir gereğidir. “Devletin ekonomik hayattaki rolü pragmatik bir sorundu.” Buradan hareketle, Soma maden kazasının meydana gelişinde hükümet fonksiyonundan çok “idari fonksiyon” un ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların sorumlu olduğu kuşkusuzdur. Siyasi sorumluluk bakanların, demokratik ve siyasi kültürlerine göre kendilerinin karar verecekleri, sorumluluklarını üstlenecekleri bir pozisyondur. Gelişmiş demokrasilerde, kamuoyunun da beklediği olumlu örnekler bulunmaktadır. Diğer yönden, Kurumumuzun Gezi Olaylarıyla ilgili vermiş olduğu kararda değinildiği üzere, bu facia karşısında idari fonksiyonu kullanan bürokratların gerekli demokratik tavrı, siyasilerden önce göstermeleri beklenir. Siyasi irade görevden almadan, bu makamlardan ayrılmalarının gerektiği, abartılı bir tespit olarak görülmemelidir. Bize göre, ihmaller zinciri değerlendirmesi, yaşanan olayda hafif kalmaktadır. Bilinçli taksir ve sonuçta taksir bağlantısı kurulduğunda (ki vardır) neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç söz konusu olabilecektir. Bunun yargıya müdahale olarak algılanmaması gerekir. Rapor yazıldığında, henüz kovuşturma aşamasına geçilmediğinin altı çizilmelidir. Cezasızlık kültürü AB tarafından da eleştirilmektedir. Basına yansıdığı kadarıyla sorumlular hakkında soruşturma izni verilmediği tespit edilmiştir. Ruhsat izni verilmesi sürecinden başlamak üzere; projelendirme, işletme izninin verilmesi, rödövans veya hizmet alımı sözleşmelerinin akdedilmesi, bu sözleşmelere ilişkin teknik şartnamelerin hazırlanması, çalışma düzeninin, üretim hacminin belirlenmesi, alınacak madenlerin fiyatlandırılması, yapılan işin denetlenmesi gibi bütün süreçlerde yetkili olan 84 kişilerin yaşanan bu kazadan dolayı sorumlulukları da doğmaktadır. Zira yetkinin olduğu her yerde sorumluluğun bulunması bu işin doğası gereğidir. Gelişmiş demokrasilerdeki sorumluluk kültürünün, ülkemizde de oluşması beklenmektedir. Bundan daha büyük faciaya çok az rastlanmıştır. Geçmişten bugüne sorumluların gerekeni yapmadığı gözlemlenmiştir. Gerekenin yapılması, toplumsal beklenti, kamu yararı, daha birikimli, öngörülü bürokratlara şans verme açısından da önem arz etmektedir. Soma Cumhuriyet Başsavcılığınca soma kazası nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında yapılan inceleme neticesinde düzenlenen bilirkişi heyet raporunda; ocakta iş güvenliğine aykırı birçok husus tespit edilmiştir. Bunların büyük kısmı gerek ruhsat ve izin aşamalarında gerekse denetimlerde anlaşılabilecek hususlar olmasına rağmen (ocakta yangın riskinin yüksek olduğunun idarece önceden beri bilinmesine rağmen gerekli tedbirin alınmaması, havalandırma şekli ve yönteminin yangın tehlikesi olan bir ocağa uygun olmaması, iş güvenliği için öngörülen revize projenin rezerv kaygılarıyla iptal edilmesi, kullanılan malzemelerin yangına dayanıklı olmaması gibi) bu konuda gerekli yaptırımları uygulamayan kamu görevlilerinin (TKİ, MİGEM görevlileri, 2010 yılından bu yana ocakta denetim yapan ÇSGB İTKB görevlileri gibi) asli kusurlu oldukları bilirkişi raporunda açıkça belirtilmiştir. Yöneticilerle ilgili olarak yargının gerekli kovuşturmayı yaparak, sonucunda gerektiği takdirde sorumluları cezalandırması beklenmektedir. Bununla birlikte, yukarıda belirtilen açık tespitlere rağmen, ilgili kamu görevlilerine soruşturma izni verilmediğine ilişkin haberler basında yer almıştır. Bu vahim tablo, toplumdaki adalet duygusunu sarsacak nitelikte olduğu gibi, iş kazaları konusunda gerekli tedbirleri almayan kamu görevlileri açısından olumsuz örnek teşkil edecek niteliktedir. Denetimle görevli kamu görevlilerinin görevlerini daha ciddi yapmalarının sağlanması ve böylesine toplumdaki adalet duygusunu sarsacak olayların yaşanmaması adına, iş kazaları sonucunda işçilerin yaşamını yitirmeleri durumunda, bu konuda ihmali görünen ve denetimle görevli kamu görevlileri hakkında yürütülecek soruşturmalarda 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağına dair düzenleme yapılmalı ve böylelikle cumhuriyet savcılarının soruşturma iznine ihtiyaç duymadan gerekli soruşturmayı yürütmeleri sağlanmalıdır. 85 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE İDARİ YAPILANMA VE DENETİM Anayasamızın 168 inci maddesinde yer alan, “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Madenlerin aranması ve işletilmesi hakkı, belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredilebilir. Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmüne istinaden çıkartılan 3213 sayılı Maden Kanunu ile madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usuller düzenlenmiş, “maden hakları ile ilgili bütün faaliyetleri yürütme ve vecibeleri yerine getirme, kontrol ve denetimi yapma ve yönlendirme” görevi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na verilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın teşkilat yapısı incelendiğinde, Bakanlığın ana hizmet birimi veya bağlı ya da ilgili kuruluşu statüsünde olan ve madencilik sektörü ile doğrudan faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar yer almakta olup, Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM), Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA), Türkiye Taşkömürü Kurumu, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) ve Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü bunlardan başlıcalarıdır. Soma maden kazası özelinden hareketle hazırlanan iş bu raporun çalışma konusu itibarıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde öncelikle muhatap kabul edilen idari kurumlar; Bakanlığın ana hizmet birimlerinden olan “Maden İşleri Genel Müdürlüğü” ,bağlı kuruluşu statüsünde olan “Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü” ve ilgili kuruluşu statüsünde olan “Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu” olmuştur. Öte yandan, Anayasamızın 49 uncu maddesi gereği Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Anayasamızın anılan hükmünden hareketle 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, çalışma hayatını düzenleyici, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler almak, iş sağlığı ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin uygulanmasını izlemek, sosyal güvenlik imkânını sağlamak, bu imkânın yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirleri almak, çalışma 86 hayatını geliştirmek için çalışanları koruyucu ve çalışmayı destekleyici tedbirleri almak, işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve koruyucu hizmetleri yürütenlerin niteliklerini belirlemek, eğitimlerini ve sertifikalandırılmalarını sağlamak, mesleki yeterlilik sisteminin oluşturulması ve işletilmesi için gerekli tedbirleri almak, yurt dışında çalışan işçilerimizin çalışma hayatından doğan hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek ile görevlendirilmiş; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 91. maddesinde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘na bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince devletin, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izleyeceği, denetleyeceği ve teftiş edeceği hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda da raporumuz çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ana hizmet birimlerinden olan “İş Teftiş Kurulu Başkanlığı” ile “İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü” öncelikli olarak muhatap idari kuruluşlar olarak belirlenmiştir. 1. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1.1. Maden İşleri Genel Müdürlüğü Maden çıkarılması faaliyeti doğası gereği bünyesinde tehlike ve riskleri barındırmakta, işin yürütümünde meydana gelecek ufak bir kaza dahi can kayıpları ile sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle madenlerin çıkarılması faaliyeti, iş sağlığı ve güvenliği açısından çok tehlikeli işler sınıfında kabul edilmektedir. Dolayısıyla madencilik faaliyetinin daha başından itibaren iyi planlanması, gerek arama gerek üretim aşamaları gerekse de üretim sonrasında maden sahasının ıslahı aşamalarının, daha işe koyulmadan önce tüm risk faktörleri ile birlikte ele alınıp değerlendirilerek projelendirilmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle, sistemin başından itibaren tüm detayları ile öngörülmesi, bütün risk unsurlarının hesaba katılarak bunları bertaraf yöntemlerinin ve tedbirlerinin düşünülerek proaktif bir yaklaşım benimsenmesi, bu yönde de gerekli teknik ve mali yeterliliklerin sağlanması, kısacası sistemin daha baştan iyi kurgulanması, yenilenebilir olmayan doğal kaynaklarımızdan en yüksek verimliliği elde etmek adına ve iş sağlığı ve güvenliği açısından hayati, vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Özellikle yer altı kömür işletmeciliğinde üretime geçildikten, yani yer altında kazı yapılıp boşluklar oluşturulmaya başlandıktan sonra kritik bazı iş güvenliği tedbirlerinin sonradan yapılacak işlemlerle sağlanması mümkün olamamaktadır. Bu alanda gösterilecek bir ihmalin doğuracağı ağır sonuçlar, son dönemde Soma ve Ermenek’te yaşanan acı kazalarla birlikte kendini tüm gerçekliğiyle göstermiştir. 87 Madencilik faaliyetinin tüm süreçlerine ilişkin planlamanın, işin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli standartlar da dâhil olmak üzere, bu konuda teknik bilgi ve tecrübeye sahip uzman kişilerce yapılmasının önemi büyüktür. Bunun yanında, hazırlanan söz konusu projelerin onaylanarak yürürlüğe konulmasına izin veren Kurumların da aynı nitelikte yeterli bilgi ve tecrübe birikimine sahip olması ve incelemelerini bu bilgi birikimi ve güvenlik perspektifi ile yapması, can kayıplarının önüne geçilmesinde büyük rol oynayacağı gibi, oluşumu insan ömrüne kıyasla çok uzun zaman alan doğal kaynaklarımızın ve özelde kömür kaynaklarımızın daha verimli bir şekilde ülke ekonomisine kazandırılmasını sağlayacaktır. Ülkemizdeki madencilik faaliyetlerini düzenleyen 3213 sayılı Maden Kanunu gereği madenler, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki madenlerde, işletmeye elverişli ekonomik bir cevherin bulunması durumunda ruhsatların verilmesi, denetimi, projelerinin incelenmesi ile ilgili madencilik faaliyetleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı adına Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘nün görevleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir: Maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmek, Madenlerin aranmasını ve üretimini teşvik etmek amacıyla, mali olanaklar getirici arama ve üretimle ilgili faaliyetleri destekleyici tedbirler almak, Madencilik faaliyetlerinin ülke ihtiyaçları, yararı, güvenliği ve gelişen teknoloji doğrultusunda yürütülmesini sağlayacak tedbirleri almak ve teşvik için gerekli önerilerde bulunmak, Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek, Madencilik faaliyetlerini çevre ve kaynak koruma ilkesine uygun olarak yürütmek, ilgili kuruluşlar ile işbirliği içinde izlemek ve gerekli tedbirleri almak, Maden kaynaklarının ülke menfaatlerine en uygun şekilde değerlendirilmesi için gerekli arama, üretim, stoklama ve pazarlama politikalarının esaslarını tespit etmek, Ülke ve dünya madencilik faaliyetlerini takip etmek, bilgileri derlemek, değerlendirmek ve yayınlamak, 88 Maden sicilini tutmak, madenlerin genel envanterini yapmak, Bakanlıklarınca verilecek benzeri görevleri yapmak. Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘nün yukarıda tek tek sayılmak suretiyle yer verilen görev ve sorumlulukları Raporumuzun kapsamı doğrultusunda değerlendirildiğinde, anılan Kanunda dile getirilen “maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmek” görevi çerçevesinde, arama dönemleri sonunda verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama projesi ve termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek, işletme ruhsat talepli sahaların işletme projelerini incelemek, varsa teknik ve mali eksikliklerini tamamlattırmak ve takibini yapmak, gibi kritik öneme sahip görevleri uhdesinde taşıdığı görülmektedir. Anılan Kanun ile MİGEM’in sorumluluğunda olan bir diğer görev ise, “faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” olarak belirlenmiştir. 3154 sayılı Kanun çerçevesinde düzenlenen bahse konu kritik görevlerinin yanında, Maden Kanunu ile MİGEM’e verilmiş bir kritik görev ve yetki daha dikkat çekmektedir. Maden Kanunu’nun 29 uncu maddesinde, “işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı” hüküm altına alınmıştır. Bu hükme istinaden Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 34 üncü maddesinde; “yeraltı işletmelerinde üretim çalışmaları sürdürülürken işletme projesine aykırı olarak yeraltındaki üretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü alanların yerüstüne veya diğer kotlara iki ayrı yolla bağlanmadığı, panolarda havalandırmanın birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilmediği, yanıcı veya patlayıcı gaz geliri olabilecek ocaklarda yeterli cebri havalandırmanın yapılmadığı, havalandırmanın projeye uygun tesis edilmediğinin tespit edilmesi halinde can ve mal güvenliği ile faaliyetlerin projeye uygun hale getirilmesi yönündeki faaliyetler dışındaki üretim faaliyetlerinin durdurulacağı” düzenlemesine yer verilmiştir. Dolayısıyla Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘ne, madencilik faaliyetlerinin genel olarak iş sağlığı ve güvenliği ile can ve mal emniyetinin dikkate alınarak yürütülmesini temin bakımından önemli bir görev yüklenmiştir. Mevzuat kapsamında MİGEM’e yüklenen kritik görevlerin hangi şartlar altında ve ne ölçüde yerine getirildiğini değerlendirmek üzere MİGEM yetkilileri ile toplantılar 89 gerçekleştirilmiş ayrıca bilgi-belge isteme yoluna gidilmiştir. MİGEM’in Ruhsatlandırma ve Denetim Faaliyetleri ile faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme görevine ilişkin yapılan Kurumumuz incelemesi ve araştırması sonucunda tespit edilen hususlara aşağıda yer verilmiştir. 1.1.1. MİGEM’in Ruhsatlandırma ve Denetim Fonksiyonları MİGEM arama ruhsatı, işletme ruhsatı ve işletme izni verilmesi işlemleri ile madencilik faaliyetlerinin incelenmesi ve denetlenmesi işlemlerini 3213 sayılı Maden Kanunu ve bu Kanuna istinaden yürürlüğe konulan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği ile 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un ilgili hükümleri çerçevesinde yürütmektedir. Raporumuz özelinde MİGEM’e ilgili mevzuat ile verilen; “maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmek”, “faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” ve “işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetleri durdurmak” şeklinde yukarıda değinilen görevler birlikte ele alınıp incelendiğinde MİGEM’in sistemin tümü üzerinde “düzenleyici”, “denetleyici” ve “önleyici” bir rol üstlenmek suretiyle madencilik faaliyetlerinin tüm aşamaları açısından kilit bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır. 1.1.1.1. Ruhsatlandırma Fonksiyonu Müracaatların ruhsatlandırılması/sertifikalandırılması aşamasında, MİGEM 3213 sayılı Maden Kanunu‘nun 2, 6 ve 16. maddeleri hükümleri ile Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 5, 6, 8, 10, 11, 12, 13 ve 14. maddeleri hükümleri çerçevesinde işlem yapmaktadır. Madenlerin aranması, bulunması ve işletilebilmesi için verilen izinler ve maden yataklarının bulunmasına yardımcı olanlara tanınan maddî imkânlar olarak tanımlanan maden hakkının, medeni hakları kullanmaya ehil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, madencilik yapabileceği statüsünde yazılı Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliği haiz şirketlere, bu hususta yetkisi bulunan kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idarelerine verileceği düzenlenmiş olup; maden haklarının verilmesi için gerçek ve tüzel kişilere ilişkin olarak genel ya da özel bir şart Kanunda öngörülmemiştir. 90 Müracaatların ruhsatlandırılması/sertifikalandırılması süreci ilgili Yönetmelik ile düzenlenmiş olup, hak sağlayan müracaatların ruhsatlandırılması için müracaat gününden itibaren iki ay içinde talep sahibinin gerçek kişi olması durumunda; T.C. kimlik numarası beyanı, noter onaylı imza sirkülerinin aslı veya kurumca onaylı sureti, ruhsat harcının yatırıldığına dair belge, ruhsat teminatının yatırıldığına dair belge, ön inceleme raporu, maden arama projesi, mali yeterlilik belgelerini, tüzel kişi olması durumunda; şirketin ticaret unvanı, ticaret sicil numarası ve kayıtlı olunan ticaret memurluğunun adının beyanı; (şirketin kuruluş statüsünü ve son yönetimini gösterir ticaret sicil gazetesi 1/10/2003 tarihinden önce yayınlanmışsa ticaret sicil gazetesinin aslı veya kurumca onaylı örneği), şirketin bağlı olduğu vergi dairesi, ili ve vergi numarası beyanı, yönetimin noter onaylı imza sirkülerinin aslı veya kurumca onaylı sureti, ruhsat harcının yatırıldığına dair belge, ruhsat teminatının yatırıldığına dair belge, ön inceleme raporu, maden arama projesi ve mali yeterlilik belgelerini Genel Müdürlüğe teslim etmesi gerekmektedir. Ancak, talep edilen alanın hak sağlamaya müsait olan kısmının ilgili Kurumlar tarafından özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre korunması gerekli alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları gibi yatırım alanları içinde hak sağlaması halinde iki ay içinde harç ve teminatın yatırılmasından sonra bu alanlara ilişkin ilgili kurumlardan izin alınması için müracaat sahibine bir yıl süre verileceği, bu süre içinde izin alınması durumunda ilk müracaat taahhütnamesi, ön inceleme raporu, mali yeterliliği içeren maden arama projesi ve izin alındığına dair belgenin eksiksiz olarak Genel Müdürlüğe verilmesinin zorunlu olduğu, izin alınamaması halinde ise müracaatın reddedileceği, ruhsatların verilebilmesi için ayrıca maden gruplarına göre belirlenen belli harç ve teminatların yatırılmasının zorunlu olduğu düzenlenmiş, müracaatlarda öncelik hakkının esas olduğu hükmüne yer verilmiştir. Müracaat yapılan alanın tamamı veya bir bölümünde, daha önceden kazanılmış bir hak yok ise, bu alanda ruhsat almaya otomatik olarak hak kazanılmış olmakta ve sistem tarafından rezerve edilerek müracaat sahibine iki ay süre verilmektedir. Arama ruhsatı talep eden kişinin iki ay içinde ön inceleme raporu ile arama dönemi faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi için gerekli olan mali yeterliliği de içeren maden arama projesini vermesi, gerekli harç ve teminatı yatırması halinde 1 yıllık ön arama ruhsatı verilmektedir. 91 Arama ruhsatı için her Türk vatandaşı MİGEM’e başvuru yapabilmekte olup MİGEM tarafından bu aşamada yalnızca her sene güncelleme oranında arttırılan yatırım maliyetlerinin karşılanıp karşılanamayacağı açısından mali yeterlilik aranmaktadır. 1.1.1.1.1. Arama Dönemi Arama dönemleri ve bu dönemde yapılan faaliyetler Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21. maddeleri hükümlerine göre yürütülmektedir. Arama ruhsatı alındıktan sonra, arama faaliyetleri, süresi maden grubuna göre değişmekle birlikte, “ön arama”, “genel arama” ve “detay arama “dönemi olmak üzere üç ayrı dönemde yapılmaktadır. Arama ruhsatı/sertifikası sahipleri, arama dönemlerine ait faaliyetleri süresi içinde yapmak ve o döneme ait faaliyet raporlarını Genel Müdürlüğe vermek zorundadır. Ön arama döneminden başlamak üzere her arama döneminde, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde belirlenen faaliyetler tamamlandıkça ve mevzuatla belirlenen belli yatırım harcamaları gerçekleştikçe bir sonraki arama dönemine hak kazanılmaktadır. Arama ruhsatının düzenlenmesinden itibaren bir yıla kadar ön arama dönemidir. Ön arama süresi sonuna kadar, “maden arama projesi ekinde verilen termin planında belirtilen faaliyetlerin tamamlandığını ve bu faaliyetlere ilişkin yatırım harcamalarını gösteren ön arama faaliyet raporunun verilmesi” zorunludur. Aksi takdirde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir. Genel arama dönemi süresi sonuna kadar, “maden arama projesi ekinde verilen termin planında belirtilen kaynak/rezerv raporuna ait bilgiler ve bu dönemde yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını da gösteren genel arama faaliyet raporunun verilmesi” zorunludur. Aksi takdirde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir. Yükümlülüğünü yerine getiren ruhsat sahipleri IV. ve VI. Grup madenlerde dört yıl detay arama dönemine hak sağlar. Detay arama döneminde her yıl, “görünür maden rezervine ilişkin bilgileri ve bu dönemde yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını gösteren detay arama faaliyet raporunun verilmesi” zorunludur. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, detay arama faaliyet raporlarının her yıl süresinde verilmemesi ve/veya arama ruhsat süresi sonuna kadar işletme ruhsat talebinde bulunulmaması durumunda teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir. Kömürün de içinde yer aldığı IV. grup madenlerde ön arama dönemi 1 yıl, genel arama dönemi 2 yıl, detay arama dönemi ise 4 yıldır. Arama ruhsatı dönemi içerisinde belirli faaliyetlerin ve asgari yatırımların yapılıp yapılmadığı kontrol edilirken bu kontrollerde 92 özellikle arama ruhsat sahibi tarafından kaç sondaj yapıldığı, sondaj yerleri, sondaj karotları incelenmektedir. Arama dönemlerinin süresinden önce tamamlanması halinde dönem sonu beklenmeden sonraki aşamalara geçilebilmektedir. 1.1.1.1.2. İşletme Dönemi Maden İşletme ruhsatları ve işletme izinlerine ilişkin düzenlemelere 3213 sayılı Maden Kanununun 2, 7, 24. maddeleri ile Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 5, 6, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29. maddelerinde yer verilmiştir. Arama ruhsat süresi sonuna kadar işletme ruhsatı talep edilebilmesi için, arama faaliyetlerine ait arama dönemleri ile ilgili yeterlilik şartlarının yerine getirilmesi, II (b) ve III. Grup madenler için genel arama faaliyet raporu, IV. ve V. grup madenler için ise detay arama faaliyet raporu ile madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi esnasında ve/veya sonlandırılması aşamasında faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesine ilişkin taahhütleri de içeren işletme projesi ve talep harcının ödendiğine dair belge ile müracaatta bulunulması halinde işletme ruhsatı (işletme faaliyetlerinin yürütülebilmesi için verilen yetki) hakkı doğmaktadır. İşletme ruhsatı için yapılan başvuru, maden grubuna göre teşekkül ettirilmiş ilgili koordinatörlüklere eksik belge bulunup bulunmadığının incelenmesi amacıyla gönderilmekte olup, evrak üzerinde yapılan denetim neticesinde projede herhangi bir eksiklik bulunmadığının tespiti halinde proje dosyası, yerinde denetim yapılması için denetleme koordinatörlüğüne gönderilmektedir. MİGEM’e verilen işletme projesindeki görünür, muhtemel ve mümkün rezerv bilgileri, çevre ile uyum planı, teknik ve mali diğer belgeler, görevlendirilecek heyet tarafından saha mahallinde tetkik edilmektedir. Yapılan mahallinde tetkik sonucunda yeterliliği sağlayan projeler kabul edilerek işletme ruhsatı düzenlenmektedir. Proje aşamasında, ruhsat sahasında eski imalat bulunup bulunmadığına ilişkin olarak MİGEM’de veri bulunması halinde ve yatırımcının da talep etmesi durumunda bu bilgi paylaşılmaktadır. MİGEM’de böyle bir veri bulunmaması halinde eski imalatın, diğer bir anlatımla o sahada daha önce çalışılan farklı kotlardaki galeri ve ayakların tespitine ilişkin sorumluluk ilgili firmaya düşmektedir. Firma tarafından sondaj ve jeofizik yöntemlerle gerçekleştirilecek tespitlere dayalı olarak bu husus MİGEM’e beyan edilmektedir. MİGEM yalnızca bu çalışmaların yapılıp yapılmadığını denetlemektedir. İşletmeler tarafından düzenlenecek faaliyet raporlarında da eski imalatlara ilişkin bilgilere yer verilmesi gerekmektedir. 93 Diğer taraftan işletme ruhsatı verilecek sahaya ilişkin olarak MİGEM’in elinde o sahada ve sahanın yer aldığı maden havzasının bütününde nerede ve ne kadar cevher yer aldığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. MİGEM bu konuda ancak ilgili saha eski bir havza ise geçmiş başvurulardan hareketle tahmini bir bilgiye sahiptir. Bu konuda yeterli bilgi ülkemizde yalnızca MTA’nın elinde bulunmaktadır. MTA bu bilgiyi özel sektör ile paylaşmaktadır. Bu nokta üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Şöyle ki, proje aşamasında, ruhsat sahasında eski imalat bulunup bulunmadığına ilişkin olarak MİGEM’de verinin bulunmaması ve bulunsa dahi ancak yatırımcının talep etmesi durumunda bu bilginin paylaşılması o sahada yapılacak madencilik faaliyetinin verimli ve her şeyden önce güvenli bir biçimde seyredebilmesi açısından önemli bir engeldir. Öte yandan, işletme ruhsatı verilecek sahaya ilişkin olarak MİGEM’in elinde o sahada ve sahanın yer aldığı maden havzasının bütününde nerede ve ne kadar cevher yer aldığına ilişkin bir bilgi bulunmaması ilgili saha eski bir havza ise geçmiş başvurulardan hareketle ancak tahmini bir bilgiye sahip olunması da önemli bir eksikliktir. Her iki hususta da MİGEM ve MTA arasında bilgi ve veri paylaşımını sürekli ve sistematik hale getirecek ortak bir veri tabanının oluşturulması ve bu alanın bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, sektörde yaşanan değişimler doğrultusunda sürekli geliştirilip, güncellenmesi gerektiği düşünülmektedir. İşletme ruhsatı yürürlük tarihinden itibaren üç yıl içinde 3213 sayılı Maden Kanununun 7 nci maddesine göre alınması gerekli olan çevresel etki değerlendirmesi kararı, mülkiyet izni, işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş alanlar ile ilgili diğer izinlerin alınarak Genel Müdürlüğe verilmesini müteakip işletme izni (bir madenin işletmeye alınabilmesi için gerekli olan belge) düzenlenmektedir. Gerek arama gerekse işletme ruhsatının düzenlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri ile uygulama bir arada değerlendirildiğinde; arama ruhsatı aşamasında arama faaliyetine yönelik ruhsat talep edenlerden; hedef sahayı seçmenin gerekçeleri, nedenleri ve grubu içinde aranacak maden/madenlerin neler olduğu, bölgesel jeolojik etütler, bölgesel jeoloji haritaları, müracaat sahası içinde veya yakın çevresinde yer alan zuhur ve cevherleşmeler ile varsa eski işletme ya da terk edilmiş maden sahalarına ait bilgi ve değerlendirmeler gibi bilgi ve belgeleri içeren “ön inceleme raporu”nu ve arama yapılacak sahanın seçiminden başlayıp, kaynak ve rezervin belirlenmesi, değerlendirilip sınıflandırılması, raporlama aşamasının sonuna kadar geçen tüm maden arama sürecinin (ön arama, genel arama, detay arama) bir termin planı kapsamında belirtilmesi, bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım ve mali yeterlilik bilgilerinin 94 belgelenmesi; maden arama faaliyetleri kapsamında gerekli görülen çalışmalar; yöntem, içerik ve uygulama biçimi; faaliyetler için gerekli ekip/ekipman ve tüm bu işlerin maliyeti ve finansman kaynaklarının yeraldığı “maden arama projesi”ni sunmaları gerekirken; işletme ruhsatı hakkı doğması için, arama faaliyetlerine ait arama dönemleri ile ilgili yeterlilik şartlarının yerine getirilmesi ve madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi ve/veya sonlandırılması esnasında faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesine ilişkin taahhütleri de içeren işletme projesi ve talep harcının eksiksiz ödendiğine dair belge ile müracaatta bulunulması yeterlidir. Dolayısıyla, arama ruhsatı talep edenlerden ‘aranan yeterliliklere’ sahip olup olmadıkları bu süreçte dikkate alınan bir husus iken işletme ruhsatı aşamasında herhangi bir mali ve teknik yeterlilik şartı aranmamakta, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde maden rezervinin tespitine ilişkin bir takım yükümlülüklerin yerine getirilmiş olması yeterli görülmektedir. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun Türkiye’de madencilik faaliyetlerinin iş sağlığı ve güvenliği ilkeleri açısından incelendiği 18/6/2011 tarihli araştırma ve inceleme raporunda, bu hususun Genel Müdürlük yetkilileri tarafından ifade edildiği belirtilmiştir. Sonuç olarak, sadece arama ruhsatının verilmesi aşamasında belirli bir mali ve teknik yeterlilik şartı aranırken; işletme ruhsatı verilirken “herhangi bir yeterlilik şartı aranmaması” ruhsat sahasının işletme hakkının ruhsat sahibi tarafından üçüncü kişilere devredildiği rödövans uygulaması açısından değerlendirildiğinde; arama ruhsatını almaya hak kazanan işletmeci ile işletme ruhsatını alan işletmecilerin farklı kişiler olması durumunda en başta gözetilen teknik ve mali yeterlilik şartları anlamsız, içi boş uygulamalar haline gelmektedir. Bu noktada madencilik faaliyetlerinde ruhsatlandırma sürecinin tüm aşamalarıyla bütüncül bir yaklaşım içinde ele alınıp değerlendirilmesi gerek milli servetimiz olan madenlerimizden azami fayda elde edilmesi gerekse iş sağlığı ve güvenliği zafiyeti sergilenmemesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu noktada ruhsatlandırmanın her aşamasında yeterlilik kriterlerinin belirlenmesi hatta bu kriterlerin gelişen teknoloji vb. unsurlar da gözetilerek güncellenmesi ve ruhsat sahiplerinin belirli aralıklarla bu kriterlere haiz olup olmadıklarının değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. 1.1.1.2. Denetim Fonksiyonu Maden İşleri Genel Müdürlüğü 3213 sayılı Maden Kanununun 11. maddesi ile Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 74, 75, 76, 77. maddeleri çerçevesinde faaliyetlerin incelemesini ve denetlemesini gerçekleştirmektedir. İlgili mevzuat ile, ruhsat veya 95 sertifika sahibince düzenlenmiş mali ve teknik belgelerin, ruhsat veya sertifika alanındaki madencilik faaliyetlerinin, ihbar ve şikayetlerin inceleme ve denetimi Genel Müdürlük tarafından görevlendirilen personelce yerinde yapılacağı; diğer kamu kurum ve kuruluşları ile üniversitelerden inceleme ve denetimin gerektirdiği mesleki tecrübeye sahip olan personellerin de görevlendirebileceği; yapılacak inceleme ve denetimlerde oluşturulacak heyetin maden mühendisi, jeoloji mühendisi ile yapılacak inceleme ve denetimlerin özelliğine göre jeofizik mühendisi, haritacı, mali uzman, hukukçu veya diğer meslek mensuplarından en az üç kişiden oluşacağı öngörülmüştür. Bahse konu mevzuatta Genel Müdürlükçe inceleme ve denetim sırasında teknik ve mali belgeler ile bu belgelerin hazırlanmasına esas teşkil eden işletme projesinin uygulanması ile ilgili hususlar, üretim yöntemi, üretim miktarı, üretilen madenin kullanım alanı, sevk fişleri, faturalar, satış belgeleri gibi Kanun ve mevzuat gereği diğer belgelerin inceleneceği, her türlü denetimde çevre ile uyum planına uygun çalışılıp, çalışılmadığının kontrol edileceği düzenlemesine yer verilmiştir. MİGEM bir yandan maden rezervinin doğruluğunu tetkik etmekte, bir yandan söz konusu maden rezervinin üretimine yönelik geliştirilen projeyi incelemekte, diğer yandan üretime geçildikten sonraki aşamada faaliyetlerin projeye uygun yürütülüp yürütülmediğinin denetimini yapmaktadır. MİGEM’in bir kısmı masa başında bir kısmı ise mahallinde olmak üzere yerine getirmekle yükümlü olduğu denetim işlevini, hangi şartlar altında ve ne ölçüde yerine getirdiği bu noktada önem kazanmaktadır. Bu bağlamda aşağıda ilk olarak “Arama Ruhsat Koordinatörlüğü”, “İşletme Ruhsat Koordinatörlüğü” ve “Denetleme Koordinatörlüğü” tarafından yerine getirilen denetim faaliyetleri ele alınıp değerlendirilmiştir. 1.1.1.2.1. Arama Ruhsat Koordinatörlüğü MİGEM’in Genel Müdürlük bünyesinde, arama ruhsatı verilmesine ve takibine ilişkin işlemler “Arama Ruhsat Koordinatörlüğü” tarafından yürütülmektedir. Arama Ruhsat Koordinatörlüğü’nün görevleri şu şekilde belirlenmiştir; Arama dönemleri sonunda verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama projesi ve termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek, Ön Arama ve Genel Arama dönemleri sonunda ve Detay arama döneminde her yıl sonunda, asgari yeterlilikte arama faaliyetlerinde bulunmayan ruhsatların teminatlarının irad 96 edilerek iptal işlemlerini yapmak, Dönem sonunda Genel Arama veya Detay Arama dönemine geçen/geçemeyen sahaların Genel Müdürlük internet sayfasında ilan edilmesi, bir üst döneme geçemeyerek iptal edilen ruhsatlar için tebligat yoluyla bilgilendirme yapmak, Gerekli görüldüğü hallerde arama ruhsat sahaları ile ilgili teknik ve mali konularda beyanların doğruluğunun yerinde incelenmesine ve tetkikine karar vermek, Kanuni vecibelerini yerine getirmeyen arama ruhsatlarının ve sertifikalarının fesih, iptal ve terk işlemlerini yapmak ve sisteme kaydetmek, Ruhsatın düzenlenmesi veya iptali halinde ilgili kurum, kuruluş ve şahıslara bildirimde bulunmak, İşletme ruhsatı talepli sahaların arama dönemi ile ilgili işlemlerini tamamlayarak işlem dosyasını İşletme Ruhsatları Koordinatörlüklerine göndermek, Arama ruhsatlarının birleştirme–küçültme işlemlerini yapmak, Uygulama Yönetmeliğinin 128. maddesi gereği küçük alanların arama ruhsatına ilave edilmesi ile ilgili işlemleri yapmak, Arama ruhsatlı sahaların, buluculuk talebi ile ilgili işlemlerini yapmak, Arama ruhsatlı sahaların, sevk fişi talepleri ile ilgili işlemleri yapmak ve üretim izin belgelerini düzenlemek, Arama ruhsatı döneminde üretim yapan sahalar için verilen 29. madde belgelerini incelemek ve gerekli bilgileri MBYBS sistemine kaydetmek, 29. madde belgeleri verilmeyen sahaların teminat iradı ve faaliyet durdurma işlemlerini yapmak, Arama ruhsat döneminde üretim yapan sahaların 11. ve 29. madde gereği denetiminin ve takibinin yapılmasını sağlanmak, Arama ruhsat harçları ile ilgili Vergi Dairelerinden gelen yazılara cevap vermek, Arama ruhsatları ile ilgili verilen dilekçelere cevap vermek, Yıllık arama ruhsat harçlarını MBYBS sistemine kaydetmek, Arama ruhsatları için Genel Müdürlüğe verilen imalat haritaların uygunluğunu kontrol etmek, 97 Maden Kanununun 12. maddesi gereği ruhsat sahasından yapılan arama dönemi üretim izin alanı dışında maden üretimleri ile ilgili işlemleri yapmak, idari para cezalarının takibini yapmak. Şikâyetleri değerlendirmek ve sonuçlandırmak, sonucunu ilgiliye veya Bilgi Edinme ve Şikâyetler Koordinatörlüğüne bildirmek, Arama dönemi ruhsatlı/sertifikalı sahaların terk taleplerini değerlendirmek ve terk işlemleri ile ilgili kurum, kuruluş ve ruhsat sahiplerine yazı yazmak, Arama ruhsatlarının Çevre İle Uyum Teminatı iade taleplerini değerlendirmek ve işlemlerini yapmak, Arama ruhsatlarının Kanunun 46. maddesi gereği İrtifak, İntifa hakkı ve kamulaştırma ile ilgili talepleri incelemek ve işlemlerini yürütmek. Mera arazilerinin mera tahsis değişikliği işlemleri ve tarım arazileri ile ilgili olarak, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu kapsamında ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanuna ilişkin Kamu Yararı kararı verilmesi işlemlerini yapmak, Arama ruhsatlı sahalar ile ilgili mahkeme kararlarını yerine getirmek, Makam tarafından verilecek diğer işlemleri yapmak. Maden rezervinin tespitine ilişkin olarak, arama faaliyetleri sonunda verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama projesi ve termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmekle görevli kılınan Koordinatörlük, gerekli gördüğü hallerde arama ruhsat sahaları ile ilgili teknik ve mali konularda beyanların doğruluğunun yerinde incelenmesine ve tetkikine karar vermektedir. 3213 sayılı Maden Kanununun “Beyan Usulü” başlıklı 10 uncu maddesi; “Madencilik faaliyetlerinin Maden Kanunu hükümlerine göre devamı süresince teknik ve mali konularda yapılan yazılı beyanlar ile yetkili kişilerce tanzim edilen raporların doğru kabul edileceğini” düzenlemiştir. Benzer bir düzenlemeye Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 91. Maddesinde de yer verilmiştir. Buna göre; “Ruhsat sahibi veya vekilinin Kanun hükümlerine göre verdiği belgeler ve yazılı beyanları aksi tespit edilmediği sürece doğru kabul edilir. Genel Müdürlük gerektiğinde verilen belgeleri veya beyanları yerinde tetkik ve kontrol edebilir.” Genel Müdürlük yetkilileri ile yapılan görüşmelerde de Maden Kanununun felsefesinin beyan usulüne dayandığı, kendilerine sunulan bilgi ve belgelerin tamamının teyit edilmesinin gerek personel sayısı ve niteliği, gerekse fiziki ve mali imkânlar 98 bakımından mümkün olmadığı ifade edilmiştir. 1.1.1.2.2. İşletme Ruhsat Koordinatörlüğü Arama Ruhsat Koordinatörlüğü, işletme ruhsatı talepli sahaların arama dönemi ile ilgili işlemlerini tamamladıktan sonra işlem dosyasını ilişkin olduğu maden grubuna göre ilgili İşletme Ruhsatları Koordinatörlüğüne göndermektedir. İşletme Ruhsatları Koordinatörlükleri sadece ilk proje başvurularını değerlendirmemekte, ilişkilendirildikleri maden grubu ile ilgili yasa ve yönetmelikten kaynaklanan diğer görevlerini de yerine getirmektedirler. Örneğin, kömür madeni ile ilgili işlemleri de yürüten I-B, III, IV-A,B,C, V. ve VI. Grup İşletme Ruhsatları Koordinatörlüğünün görevleri şu şekilde belirlenmiştir; İşletme ruhsat talepli sahaların işletme projelerini incelemek, varsa teknik ve mali eksikliklerini tamamlattırmak ve takibini yapmak, Gerekli görülen hallerde işletme projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi ve sahaların tetkikine karar vermek, İşletme ruhsat talepleri ile ilgili olarak süresinde eksikliklerini tamamlamayan sahaların teminat irat işlemlerini ve takibini yapmak, Yasal yükümlülüklerini yerine getirmiş/tamamlamış olan sahalara işletme ruhsatı ve işletme iznini düzenlettirmek, projesi kabul edilmeyen talep ve ruhsatların iptal işlemlerini gerçekleştirmek, Ruhsatların işletme izin değişiklik talepleri, yeni işletme izin talepleri, birleştirme ve küçültme işlemlerini yapmak, İşletme ruhsatı ve işletme izninin düzenlenmesi halinde ilgili kurum ve kuruluşlar ile şahıslara bilgi vermek, İşletme Projesi bilgilerinin sisteme girilmesini sağlamak (rezerv, tenör, sondaj vb), İşletme Ruhsat talebinden vazgeçilmesi veya işletme izni düzenlenmemiş işletme ruhsatlarının terk/iptal işlemlerini yapmak, Ruhsatlı sahaların, buluculuk talebi ile ilgili işlemlerini yapmak, Ruhsatlarla ilgili olarak ruhsat hukuku, harç, teminat ve benzeri konulardaki bilgi taleplerini karşılamak, 99 Görev alanındaki ruhsatların Kanun’un 24 üncü maddesi kapsamında; Kanun’un 7 nci maddesine göre alınması gerekli olan çevresel etki değerlendirmesi kararı, mülkiyet izni, işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş alanlar ile ilgili diğer izinlerin alınarak Genel Müdürlüğe verilmesini müteakip söz konusu izin belgelerinin 7 nci madde kapsamında incelenerek işletme izni düzenletmek, ÇED izni, gayrisıhhi müessese kapsamında işyeri açma ruhsatı ve mülkiyet izni olmadan çalışıldığı, ayrıca özel mülkiyete ayrılmış yerlere mesafe ihlali olduğu yönünde yapılan şikâyetleri değerlendirme işlemlerini yapmak, ruhsatlarla ilgili Maden Kanunu’nun 7 nci maddesi kapsamında alınması zorunlu izinlere yönelik ruhsat sahipleri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarının taleplerine ilişkin gerekli yazıları yazmak, Ruhsat sahası ile ilgili kurulacak tesislerin Maden Kanunu kapsamında geçici tesis olarak değerlendirildiğine dair ruhsat sahiplerinin yazı taleplerini değerlendirmek, İşletme izni düzenlenmemiş işletme ruhsatlı sahalarda yapılan şikâyetleri değerlendirmek ve sonuçlandırmak, Patlayıcı Madde Taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak, Çeşitli kurum ve kuruluşlardan gelen görev alanı ile ilgili talepleri ve bilgi isteklerini cevaplandırmak, Görev alanındaki ruhsatların Kanunun 46. maddesi gereği Kamulaştırma, İrtifak, İntifa hakkı ile ilgili talepleri incelemek ve işlemlerini yürütmek, Mera arazilerinin mera tahsis değişikliği işlemleri ve tarım arazileri ile ilgili olarak, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu kapsamında ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanuna ilişkin Kamu Yararı kararı verilmesi işlemlerini yapmak, Maden Kanunu’nun 12 nci maddesi gereği yapılan ruhsatsız, sevk fişsiz maden üretimleri (kaçak maden üretimleri) ile ilgili işlemleri yapmak, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 12 nci maddesi gereği uygulanan idari para cezalarının takibini yapmak, Genel Müdürlüğe verilen imalat haritalarının uygunluğunu kontrol etmek, Görev alanındaki ruhsatlar için Genel Müdürlüğe verilen faaliyet bilgi formu, satış bilgi formlarını tetkik etmek, sisteme girmek ve devlet hakları ile ilgili işlemlerini yürütmek, 100 İşletme ruhsatı/sertifikası terk işlemleri ile ilgili kurum, kuruluş ve ruhsat sahiplerine yazı yazmak, İşletme ruhsatlı sahalardaki pasa, atık ve cürufların değerlendirilmesi taleplerini değerlendirmek, İşletme ruhsatlı/sertifikalı sahalarda, madencilik faaliyetleri esnasında veya faaliyeti sona erdirilen alanlar ile terk veya iptal edilen sahalarda rehabilitasyon ile ilgili işlemleri yürütmek, sonuçlandırmak, çevre ile uyum planının uygulanıp uygulanmadığını denetlemek, Taşocağı ruhsatlarının Maden Kanunu kapsamına intibak taleplerini incelemek, eksikliklerini tamamlattırmak, mahallinde incelemelerini yaptırmak ve ruhsat düzenlenmesini sağlamak, Maden Kanunu’nun 24 üncü maddesinin 11 inci fıkrası kapsamında ilgili işlemleri yürütmek, Ruhsatlarla ile ilgili mahkeme kararlarını yerine getirmek. MİGEM’in “Maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmek” görevi çerçevesinde; arama ruhsatının verilmesine ilişkin aşamada arama dönemleri sonunda verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama projesi ve termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek ile görevli olan Arama Ruhsat Koordinatörlüğünce, ancak gerekli görüldüğü takdirde arama ruhsat sahaları ile ilgili teknik ve mali konularda beyanların doğruluğunun yerinde incelenmesine ve tetkikine karar verilmektedir. İşletme ruhsatının verilmesine ilişkin aşamada ise; işletme ruhsat talepli sahaların işletme projelerini incelemek, varsa teknik ve mali eksikliklerini tamamlattırmak ve takibini yapmak ile görevli olan İşletme Ruhsatları Koordinatörlüğünce benzer bir şekilde ancak gerekli görüldüğü takdirde işletme projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi ve sahaların tetkikine karar verilmektedir. Öte yandan 3213 sayılı Maden Kanununun yukarıda değinilen 10. Maddesi ve Madencilik Faaliyetleri Yönetmeliği’nin 91. Maddesi uyarınca madencilik faaliyetlerinin Maden Kanunu hükümlerine göre devamı süresince teknik ve mali konularda yapılan yazılı beyanlar ile yetkili kişilerce tanzim edilen raporların doğru olduğu kabul edilmektedir. Tüm bu hususlar birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, İdarenin düzenleyici ve denetleyici rolünün gereği güçlü bir normlar sistemi geliştirmesi gereken bu alanda beyan 101 usulünün kabul edilemez olduğu, bu uygulamadan derhal vazgeçilerek madencilik faaliyetlerinin tüm aşamalarında sistemin verimliliğini ve güvenliğini garanti edecek bir hukuk düzeninin ve bu kurallara sıkı sıkıya bağlı bir denetim anlayışının getirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu raporun hareket noktası olan Soma’da ve akabinde Ermenek’te yaşanan maden kazasından hareketle Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘nün görev ve sorumlulukları değerlendirildiğinde, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde yer alan ve işletme projesinin kontrolü sırasında tetkiki gereken “Uygun ölçekle çizilmiş ruhsat sınırı, talep edilen işletme izin sınırları ile sahada açılmış ocak, galeri, yarma, sondaj, kuyu gibi arama faaliyetlerinin yerini gösterir imalat haritası, sahada belirlenmiş görünür rezerve ve ruhsat süresine bağlı olarak planlanan üretim programlarını gösterir termin planı, yeraltı işletmelerinde can ve mal güvenliği ile ilgili; elektrik projesine ilişkin plan ve projeler, basınçlı hava şebeke projesi, acil kaçış planı, su tahliyesi, nakliye gibi hususları içeren uygun ölçekli çizimler ile üretimi gösteren termin planı üzerinde uygun ölçekli ve havalandırma bilgilerini içeren havalandırma planı”, sistemin güvenliği, dolayısıyla işçi sağlığı ve güvenliği açısından son derece önemli olup, bu plan ve projelerin ilk etapta ehil kişilerce ve titiz bir şekilde değerlendirilmesi, esas üzerinde durulması gereken noktalardandır. Bu kapsamda değerlendirilen bir hususa değinmek yerinde olacaktır. Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 27 nci maddesi gereğince, yeraltı işletmelerine ilişkin projelerin ekinde, can ve mal güvenliği ile ilgili olarak elektrik projesinin de sunulması gerektiği görülmüştür. Bu noktada işletme projesinin önemli bir parçası olan elektrik projesinin de, öngörülen işletme planı ve üretim faaliyeti açısından uygun ve yeterli donanımla ve gerekli güvenlik önlemleri alınarak hazırlanıp hazırlanmadığının incelenmesi gerekmektedir. Buna karşılık, Genel Müdürlük yetkililerince can ve mal emniyetini, işçi sağlığı ve güvenliğini çok yakından ilgilendiren söz konusu elektrik projesinin incelenmesi ile ilgili olarak, ilgili Koordinatörlükte herhangi bir elektrik mühendisinin görev yapmadığı, söz konusu elektrik projesinin bu konuda uzman bir kişi tarafından incelenemediği, projeyi inceleyen maden veya jeoloji mühendisi tarafından, örneğin projede bahsedilen elektrik kablosunun yanmaz nitelikte olup olmadığının anlaşılabildiği, ancak söz konusu kabloların öngörülen projeye uygun olup olmadığının, sistemde kullanılacak akım gücünün, bağlı olduğu trafonun yeterli ve uygun olup olmadığı gibi hususları değerlendirecek mesleki bilgiye sahip olmadığı ifade edilmiştir. İşletme projesinin tetkiki sırasında kontrolü gereken ve yer altı projelerinde can ve mal güvenliği ile ilgili temel düzenleme olan elektrik projesine ilişkin yukarıda yetkililer tarafından 102 ortaya konan güvenlik zafiyeti projeyi iş sağlığı ve güvenliği açısından daha ilk aşamada sakat bırakmaktadır. Bu bağlamda proje tetkiki ile amaçlanan hususun; yukarıda sayılan imalat haritalarının, termin planının can ve mal güvenliğine ilişkin planların vb. var olup olmadığı noktasında belgelerin mevcudiyetinin sorgulanmasından öte, bu belgelerin çalışılan maden havzasının jeolojik ve jeofizik özelliklerine, maden sahasının evveliyatına ilişkin bilgilere, çıkarılan maden türüne, sahanın barındırdığı risk faktörlerine uygun olup olmadığı hususlarında teknik bir değerlendirme yapılması gerektiği düşünülmektedir. Öte yandan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin Ek Form-10’da düzenlenen “İşletme Projesi” formatı incelendiğinde; I.Ruhsat Bilgileri, II. Proje ile İlgili Genel Bilgiler, III. Üretim Sahası ile İlgili Bilgiler başlıklarından sonra gelmek üzere “Projenin Teknik Yönü” başlıklı IV. bölümünde “4.4.İşletme Yöntemi” alt başlığında can ve mal güvenliği ile ilgili alınacak önlemlere ilişkin bilgi verilmesi diğer hususların yanında genel olarak talep edilmekte, V. Çevre ile Uyum Planı, VI. Projenin Mali Boyutu ve son olarak VVI. İşletme Dönemindeki Gelir Gider Tahminleri bölümleri ile format tamamlanmaktadır. Bu bağlamda iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili maden yatağına, sahasına ilişkin işletme tarafından alınacak tedbirlerin ayrıntılı bir biçimde tüm teknik ve maliyet unsurlarıyla birlikte ayrı bir başlık altında düzenlenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. 1.1.1.2.3. Denetleme Koordinatörlüğü Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 74 üncü maddesine göre, Kanun gereğince ruhsat veya sertifika sahibince düzenlenmiş mali ve teknik belgelerin, ruhsat veya sertifika alanındaki madencilik faaliyetlerinin, ihbar ve şikâyetlerin inceleme ve denetimi Genel Müdürlük tarafından görevlendirilen personelce yerinde yapılmaktadır. İşletme projeleri, ilgili işletme ruhsatları koordinatörlüklerinde görevli teknik personel tarafından evrak üzerinde nazari olarak incelenmekte, gerekli görülen hallerde işletme projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi ve sahaların tetkiki için dosya Genel Müdürlük bünyesinde oluşturulmuş Denetleme Koordinatörlüğü’ne havale edilmektedir. Genel Müdürlüğün teşkilat şeması incelendiğinde “projenin uygunluğu” ve/veya “maden üretim faaliyetlerinin projeye uygun yürütülüp yürütülmediği”nin denetimine ilişkin müstakil bir kurulun veya başkanlığın bulunmadığı, Genel Müdüre bağlı olarak çalışan bir “Denetleme Koordinatörlüğü” bulunduğu görülmektedir. 103 Denetleme Koordinatörlüğü’nün görevleri şu şekilde düzenlenmiştir; Makamdan veya Koordinatörlüklerden gelen mahallinde tetkik talepleri doğrultusunda mahallinde tetkik heyetleri oluşturmak, Heyet raporlarının normlara uygun yazılmasını ve süresi içinde verilmesini takip etmek, Heyet raporlarını işlem yapılmak üzere ilgili ünitelere iletmek, raporlardan birer suret muhafaza etmek, Heyetlerin denetim yaparken karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgileri derlemek ve arazi denetimlerinin daha etkin bir şekilde yapılabilmesi amacıyla gerekli tedbirler almak, İhtiyaç duyulduğunda Kanunun 11. maddesi kapsamında ilgili kurumlardan personel talep etmek, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının uzman eleman taleplerini değerlendirmek ve personel görevlendirmelerini yapmak (OSB toplantıları, Mahkemelerin bilirkişi talepleri, Mahkemelere Bakanlığımız aleyhine açılan davalarda Bakanlığımızı temsilen eleman görevlendirilmesi), Mahallinde tetkikte görevlendirilen teknik elemanların arazi özel hizmet tazminatlarının hazırlamak, Mahallinde tetkikte kullanılan mühür makası, numune torbası, tel, mühür kurşunu vb. talepleri karşılamak. Mahallinde tetkik raporlarını ve tutanak formlarını hazırlamak ve gerekli değişiklikleri yapmak, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı için talep edilen heyet raporlarını, ruhsat sahiplerinin talep etmesi durumunda vermek, Makam tarafından verilecek diğer işlemleri yapmak. Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 74 üncü maddesine göre, en az üç kişiden oluşturulan her bir heyette bir maden mühendisi ve bir jeoloji mühendisi bulundurulmasının zorunlu olduğu belirtilmekle, yapılacak inceleme ve denetimlerin özelliğine göre heyete jeofizik mühendisi, haritacı, mali uzman, hukukçu veya diğer meslek mensupları da dâhil edilebilmektedir. Genel Müdürlük yetkilileri tarafından, “söz konusu denetim görevinin ifa edilmesini organize eden Denetleme Koordinatörlüğünce, Makamdan veya Koordinatörlüklerden gelen mahallinde tetkik taleplerine istinaden her hafta asgari üç kişiden oluşan 40 ila 50 arasında heyetin görevlendirilerek sahaya gönderildiği” ifade edilmiştir. 104 Denetim görevi kapsamında yapılan görevlendirmelerin hafta sonlarında yerine getirildiği, personelin Cuma günü yola çıkıp, Cumartesi ve Pazar günü sahada denetimi gerçekleştirdikten sonra Pazartesi günü tekrar Genel Müdürlükteki görevinin başına döndüğü anlaşılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere denetim için her hafta ortalama üçer kişiden oluşan yaklaşık 40 civarında heyet görevlendirilmektedir. MİGEM’in toplam personel sayısı göz önünde bulundurulursa, çalışanların yılın yarısından çoğunda hafta sonlarını evlerinden uzakta çalışarak geçirdikleri anlaşılmaktadır. Denetimler sonucunda projede belirtilen hususlar ile saha verilerinin örtüştüğünün tespit edilmesi halinde işletme ruhsatı verilmektedir. Özellikle yer altı kömür işletmelerine ilişkin ruhsat talepleri ile ilgili olarak, sahada gerçekleştirilen bu ilk denetimde işletme henüz ocağı açmamış ve üretime başlamamış olduğundan, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususların beyana dayalı olarak gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Diğer yandan MİGEM, işletmeye alınan sahalarda madencilik faaliyetlerinin projeye uygun yürütülüp yürütülmediğini de yine Denetim Koordinatörlüğü tarafından oluşturulan heyetler vasıtasıyla mahallinde tetkik etmektedir. MİGEM tarafından iletilen bilgi ve belgeler ile yapılan görüşmeler neticesinde, işletme projelerine uygun faaliyette bulunulup bulunulmadığı ile ilgili olarak, üretim faaliyeti yürütülen kömür işletme ruhsat sahalarının iki yılda bir, diğer sahaların ise azami üç yılda bir olmak üzere periyodik olarak kontrol ve denetime tabi tutulduğu, bu kapsamda yer altı kömür işletmelerinin tamamının 2014 yılı Ocak ayından bu yana denetlendiği, yapılan bu denetimlerin yanı sıra gerek vatandaşlardan gerekse diğer kurumlardan gelen şikâyetler/ihbarlar ile ilgili olarak da denetimlerin yapıldığı, bu denetimlerde proje beyanları ile yapılan üretim ve diğer faaliyetlerin, satışlar, mali belgeler ve beyanların uyumlu olup olmadığı, ocakların genel durumu ve çalışmaların madencilik esas ve usullerine uygun yapılıp yapılmadığı vb. hususların incelendiği, proje beyanlarına uymayan, mevzuata aykırı ve usulsüz çalışma yapıldığı belirlenen ruhsat sahalarındaki faaliyetlerin gerekli tüm önlemler alınıncaya kadar durdurulduğu beyan edilmiştir. Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 34 üncü maddesine göre, yeraltı işletmelerinde üretim çalışmaları sürdürülürken işletme projesine aykırı olarak; yeraltındaki üretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü alanların yerüstüne veya diğer kotlara iki ayrı yolla bağlanmadığı, panolarda havalandırmanın birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilmediği, yanıcı veya patlayıcı gaz geliri olabilecek ocaklarda yeterli cebri havalandırmanın yapılmadığı, havalandırmanın projeye uygun tesis edilmediğinin tespit edilmesi halinde can ve mal güvenliği 105 ile faaliyetlerin projeye uygun hale getirilmesi yönündeki faaliyetler dışındaki üretim faaliyetleri durdurulmaktadır. İşletmelerde hazırlık ya da üretim çalışmaları sürdürülürken şev açısı, basamak yüksekliği, basamak genişliği, heyelan, göçük, tahkimat, alt yapı gibi nedenlerle can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluştuğunun tespiti halinde, gerekli önlemlerin alınması ve çalışmaların yapılabilmesi için ruhsat sahibine altı aya kadar süre verilmektedir.. Mücbir sebepler dışında bu sürenin uzatılmayacağı öngörülmüştür. Bu süre sonunda projeye uygun faaliyette bulunulmaması veya tehlikeli durumun ortadan kaldırılmaması halinde teminat irat kaydedilerek can ve mal güvenliği ile faaliyetlerin projeye uygun hale getirilmesi yönündeki hazırlık faaliyetleri dışındaki işletme faaliyetleri durdurulmaktadır Üretim faaliyetleri durdurulan sahalarda faaliyet durdurma nedenine yönelik gerekli tedbirlerin alındığının ruhsat sahibince Genel Müdürlüğe bildirilmesini müteakip teknik heyet raporu ile gerekli tedbirlerin alındığının tespit edilmesi halinde üretime yönelik faaliyetlere izin verilmektedir.. Sonuç olarak, faaliyete başlamadan önceki süreçte yer altı kömür işletme maden projesinin Maden Kanununa ve Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğine uygunluğu denetlenirken ilgili işletme ruhsatları koordinatörlüklerinde görevli teknik personel tarafından evrak üzerinde nazari olarak incelemeler yapılmakta, bu hususta bir eksiklik tespit edilmediği takdirde proje kabul edilerek işletme ruhsatı verilmekte ancak gerekli görülen hallerde işletme projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi ve sahaların tetkiki için dosya Denetleme Koordinatörlüğü’ne havale edilerek projede belirtilen hususlar ile saha verilerinin örtüşüp örtüşmediği ile sınırlı ek bir denetim yapılmaktadır. İşletme projesi kabul edildikten sonra faaliyete geçen yer altı maden işletmelerinin denetim sürecinde ise projenin sahaya uygunluğu, faaliyetlerin kabul edilen projeye uygun olup olmadığı, can ve mal güvenliği bakımından tehlike oluşturup oluşturmadığı ile ilgili bir inceleme yapılmaktaysa da bu içerikte bir denetimin işletme projesi kabul edilmeden önceki aşamada bir yerindelik ve yeterlilik denetimi şeklinde olması gerektiği düşünülmekle birlikte, üretim faaliyeti yürütülen kömür işletme ruhsat sahalarının iki yılda bir periyodik incelemesinin her koşulda yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Kaldı ki, her ne kadar Denetleme Koordinatörlüğü mahallinde tetkik için ayrı bir koordinatörlük olarak oluşturulmuşsa da, denetim faaliyetlerinin yerine getirilmesi için sadece söz konusu koordinatörlüğün bünyesinde çalışan ayrı personel istihdamına gidilmediği, diğer bir ifadeyle tek işi denetim yapmak olan personelin bulunmadığı; söz konusu denetim 106 faaliyetlerinin aynı zamanda Genel Müdürlük bünyesindeki diğer koordinatörlüklerde görev yapan personel tarafından yerine getirildiği hususları karşısında MİGEM’in denetleme görevini layıkıyla yerine getirebilmesinin mümkün olamayacağı değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda Denetleme Koordinatörlüğü’nün teşkilat yapısı içindeki yerinin gözden geçirilerek denetleme fonksiyonunu gereği ve layıkıyla yerine getirebilmesi için MİGEM’in ve özelinde bu birimin kurumsal altyapısının güçlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. 1.1.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Fonksiyonu MİGEM’in projelerin incelenmesi ve faaliyetlerin projelere uygun yürütülüp yürütülmediği konusunda mahallinde yaptığı incelemelere yönelik olarak söz konusu tespitlerin yanında, bir diğer önemli husus da 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinde MİGEM’e verilen “faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” görevi ile ilgili olarak Genel Müdürlüğün bakış açısıdır. Her ne kadar 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün “faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” ile görevli olduğu belirtilmiş olmakla MİGEM’in teşkilat şeması incelendiğinde bünyesinde bu yönde bir denetim yapacak müstakil bir birimin olmadığı, Denetleme Koordinatörlüğü’nce bu görevin kısmen yerine getirildiği, Strateji ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı altında yer alan “Eğitim ve AR-GE Koordinatörlüğü”nün madencilik faaliyetlerini doğrudan ilgilendiren tüm kanun, yönetmelik, tüzük ve diğer mevzuatla (Orman, İmar, Turizm, Çevre, Kıyı, Su Ürünleri Koruma, Tarım Arazileri, Hıfzıssıhha, Sağlık, İşçi Sağlığı ve İş güvenliği, Sit Alanları, Milli Parklar, vb.) ilgili madencilerin karşılaştığı güçlükleri belirlemek, iyileştirici tedbirler konusunda çalışmalar yapmak; madenciler ile yakın diyalog kurarak, problemlerini belirlemek, çözüm yollarını araştırarak gerekli tedbirleri almak, şeklinde tanımlanan bu görevini amacına uygun bir şekilde yerine getirmediği düşünülmektedir. Genel Müdürlük yetkilileri ile yapılan görüşmelerde bu görevin kendi Kurumlarında bulunmadığı, bu konu ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde gerekli mevzuatların yürürlüğe konulmuş olup denetimlerin ilgili Bakanlık bünyesindeki İş Teftiş Kurulu Başkanlığına ait olduğu belirtilmiştir. Bu yaklaşımın 2010 yılında Devlet Denetleme Kurulunun düzenlediği raporda da sergilendiği görülmüştür. Dolayısıyla o günden bu güne bahse konu yaklaşımın değişmeyerek projeye uygunluk denetiminin, iş sağlığı ve güvenliği denetiminden ayrı düşünüldüğü bir bakış açısının korunduğu anlaşılmaktadır. 107 Halihazırda maden işletmelerindeki teftiş ve denetimler ilgisi nedeniyle MİGEM ve İTKB tarafından yürütülmekteyse de sistem güvenliğinin sağlanması açısından işletmenin projeye uygun olarak faaliyette bulunup bulunmadığı yönündeki denetimin, iş sağlığı ve güvenliği denetiminden ayrı tutulamayacağı düşünülmektedir. Projelerin hazırlanması ve hazırlanan projelerin kontrolü aşamaları, iş sağlığı ve güvenliğinin esasını oluşturması adına önemli olup bir binanın temeli hükmündedir. İşin ve işçinin güvenliği ve sağlığı, sistemin güvenliği ve sağlığına bağlı olup, güvensiz bir sistem içerisinde işçinin baret takması, maske kullanması vb. yönde alınacak her türlü tedbirin şekilden ibaret kalacağı ve istenen amaca hizmet etmeyeceği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla, madencilik faaliyetlerinin yürürlükteki mevzuata uygun şekilde yapılmasını takip etme, değerlendirme, denetleme ve sorunları tespit etmekle görevli Maden İşleri Genel Müdürlüğünün, Bakanlık bünyesindeki konumlandırılış şekli, personel yapısı, fiziki ve teknik imkânlarının, milli servetimiz olan madenlerimizi konu alan bu sektöre yön verecek, sistemin daha en baştan doğru kurgulanmasında gerekli olan takip, değerlendirme ve denetleme görevlerini etkin ve verimli şekilde yürütecek bir yapıya kavuşturulması gerektiği, bu noktada madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği alanındaki denetimlerin de ÇSGB bünyesinden çıkartılarak bütüncül bir yaklaşım içinde MİGEM tarafından yerine getirilmesi gerektiği düşünülmektedir. 1.1.3. Personel Yetersizliği Çalışma sürelerinin insan sağlığını doğrudan doğruya etkileyen bir faktör olduğuna literatürde pek çok kez yer verilmiştir. Bu sürenin insanın fizyolojik ve psikolojik kapasitesinin müsaade ettiğinden daha uzun tutulmasının yanı sıra, dinlenme sürelerinin yetersiz belirlenmesi ya da dinlenme için ayrılan saatlerde de çalışma yaptırılması çalışanların sağlığını etkileyecektir. Diğer taraftan, çalışanların verimlilik düzeyleri üzerine yapılan araştırmalar da, çalışma ve dinlenme sürelerinin uygun düzeyde tespit edilmesinin işteki verimliliği arttırdığını göstermektedir. Ruhsat sahipleri tarafından hazırlanan işletme projelerinin mevzuata uygun olup olmadığına yönelik gerek nazari gerekse arzda incelemeler Genel Müdürlüğün ilgili birimleri tarafından, çeşitli şubelerde çalışan 72 maden mühendisi, 83 jeoloji mühendisi, 11 uzman ve 8 uzman yardımcısı başta olmak üzere çeşitli branşlardan mezun 228 adet teknik personel ile 123 adedi genel idari hizmetler sınıfında görevli personel tarafından yapılmaktadır. 108 Yapılan görüşmelerde 17/11/2014 itibarıyla, İşletme Ruhsat Koordinatörlüğünde Koordinatör dâhil toplam 10 mühendisin istihdam edildiği, bunlardan dördünün maden, altısının ise jeoloji mühendisi olduğu, yoğun iş yükü altında çalışıldığı, bu nedenle her bir işletme projesinin sadece bir mühendis tarafından incelenebildiği, birden fazla mühendislik alanlarını ilgilendiren ve bu sebeple ilgili bütün mühendislik bilimleri perspektifinden incelenmesi gereken projelerin sadece bir maden veya jeoloji mühendisi tarafından incelenmekle yetinildiği müşahede edilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği üzere Denetim Koordinatörlüğü görevi kapsamında yapılan görevlendirmeler hafta sonlarında yerine getirilmekte, çalışanlar yılın yarısından çoğunda hafta sonlarını evlerinden uzakta çalışarak geçirmektedirler. MİGEM’de gerçekleştirilen incelemelerde karşılaşılan tablo, çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlıkları açısından kabul edilemeyeceği gibi hafta sonu dinlenme hakkı tanınmadan çalıştırılan personelin gerçekleştirdiği denetimlerin ne ölçüde sağlıklı ve verimli olduğunun sorgulanmasına sebep olmaktadır. Halihazırda yalnızca talep eden memurların denetim ile görevlendirildiği belirtilmekle birlikte, mevcut iş yükü dikkate alındığında, memurların hafta sonu göreve gitmek istememesi halinde ne olacağına ilişkin bir çözüm düzenlenmemiştir. Ayrıca psikolojik ve fizyolojik açıdan sağlığı tehdit eden bu şekilde bir çalışma sistemine, memurun isteği ile olsa dahi, yöneticiler tarafından izin verilmemesi gerektiği düşünülmektedir. Bu itibarla, mevzuatta MİGEM tarafından yerine getirilmesi öngörülen denetim görevinin, çalışma günlerinde ve asıl işi denetim yapmak olan personel tarafından gerçekleştirilmesi son derece önem arz etmektedir. Bununla birlikte denetimi gerçekleştiren personelin çoğunlukla saha tecrübesi bulunmayan mühendislerden oluştuğu, bu nedenle denetimlerde Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye Taşkömürü Kurumu, Elektrik Üretim Anonim Şirketi gibi kurumlardaki tecrübeli personelin geçici görevlendirilmesi yoluna gidildiği, yapılan incelemeler ve görüşmeler sonucu, denetimler için görevlendirilen personelin gerek özlük hakları gerekse denetim sürecinde kendilerine sunulan imkânlar (harcırah, araç vb.) açısından sorunlar yaşadığı anlaşılmıştır. Örneğin, genel olarak şehrin dışında ve ulaşım olanakları sınırlı bölgelerde bulunan maden sahalarına gidiş ve gelişlerde denetim elemanlarının araç temini başlı başına bir sorun olabilmektedir. Bu nedenle denetim elemanlarına sunulan imkânların bir kez daha gözden geçirilmesi ve bu imkânların işveren ile aralarında korunması gereken mesafenin korunamamasına ve işverene “muhtaç olma” noktasına düşülmesine imkan vermeyecek bir getirilmesi denetimlerin sağlıklı bir biçimde yapılabilmesi açısından önem arz 109 etmektedir. Bu şartlar altında kömür dâhil tüm madenler için denetlenen ruhsat sahası sayılarının Tablo 7’de görüleceği üzere yıllar itibarıyla arttığı gözlenmiştir. Denetim konularının ve içeriklerinin çeşitliliği, personel sayısı, çalışma yer ve koşulları, denetime ayrılan gün sayısı gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, denetimlerin niteliği, etkinliği ve verimliliği hususu son derece tartışmalı hale gelmektedir. Yıl 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Denetlenen Ruhsat Sayısı (Tüm Madenler İçin) 6061 6198 6315 6963 6879 5492 (19/11/2014 itibarıyla) Tablo 7: MİGEM Tarafından Denetlenen Ruhsat Sayıları Kaynak: MİGEM verileri Kömür özelinde denetlenen ruhsat sayıları ise Tablo 8’de yer almaktadır. FAALİYETİ DURDURULAN KÖMÜR RUHSAT SAYILARI FAAL DENETLENEN DURDURMA NEDENLERİ KÖMÜR OLAN KÖMÜR PROJEYE YIL RUHSAT İZİNSİZ TEKNİK/DAİMİ RUHSAT RUHSAT AYKIRI TOPLAM SAYISI FAALİYET NEZARETÇİ SAYISI SAYISI FAALİYET 2010 430 232 338 41 7 37 85 2011 437 274 286 25 4 36 65 2012 435 299 281 27 7 42 76 2013 432 294 211 18 3 34 55 2014* 434 291 208 60 1 29 90 Tablo 8: MİGEM Tarafından Denetlenen Kömür Ruhsat Sayıları Kaynak: MİGEM verileri Kaldı ki, işletme ruhsatı alındıktan sonra ilgili saha, ruhsat sahibi tarafından istenildiği kadar parçalara bölünebilmekte olup bu konunun önünde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Ruhsat sahibi isterse aldığı sahanın içinde, işletme izni aldığı kısımda kendisi çalışabilmekte, isterse o kısım da dâhil olmak üzere sahanın tamamında, yeni işletme izin belgeleri almak kaydıyla farklı rödövansçılara kiralama yapabilmektedir. MİGEM yetkilileri konuyla ilgili olarak, Maden Kanunu uyarınca ruhsat bazında denetim yapmakta olduklarını, dolayısıyla her ruhsat sahasında kaç farklı işletme bulunduğuna ilişkin bir istatistiğin MİGEM tarafından 110 tutulmadığını ifade etmişlerdir. Dolayısıyla yukarıda verilen denetim sayılarının da işletme ruhsatlı saha bazında olduğu, söz konusu ruhsat sahası içinde birden fazla işletme olabileceği de dikkate alındığında mahallinde fiilen denetlenen işletme sayısının bu sayılardan daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Buradan hareketle, tüm maden ruhsat sahalarına ilişkin olarak yapılan denetimlerle ilgili olarak 2013 yılı için yaklaşık bir değerlendirme yapılmak istendiğinde ve her hafta 40 heyetin görevlendirildiği kabul edildiğinde, denetlenen 6879 sahadan heyet başına yıllık ortalama 172 sahanın düştüğü, yılın da 52 hafta olduğu dikkate alındığında yine heyet başına haftalık ortalama asgari 3 adet denetlenen saha düştüğü, söz konusu ruhsat sahasında birden fazla işletme olabileceği de göz önünde bulundurulduğunda, mahallinde tetkik yapan heyetin görevini iki günlük bir sürede, kısıtlı maddi ve fiziki imkânlarla ne ölçüde yerine getirebildiği son derece tartışmalı hale gelmekle bu sorunun ancak MİGEM’in fiziki ve beşeri sermayesinin artırılması ve güçlendirilmesi yoluyla çözülebileceği düşünülmektedir. 1.2. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 1.2.1. MTA’nın Maden Kanunu Kapsamında Fonksiyonu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını müteakiben, kalkınma çabaları içerisinde madencilik sektörü de ele alınmış ve yeraltı kaynaklarımızın devlet eliyle çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla, 1933 yılında Ekonomi Bakanlığı'na bağlı "Petrol Arama ve İşletme" ile "Altın Arama ve İşletme İdaresi" adıyla iki bağımsız kurum kurulmuştur. Daha sonra madenlerimizin gerekli jeoloji ve madencilik yöntemleriyle sistemli olarak araştırılması ve işletilmesi amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Genel Direktörlüğünün adı, 19/2/1985 tarih ve 3154 sayılı Kanunla değiştirilerek kabul edilmiş olan 31/12/l983 tarih ve 186 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 5 inci maddesi ile "Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü" olarak değiştirilmiştir. MTA Genel Müdürlüğü, 27/11/2002 tarihli ve 24949 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Cumhurbaşkanlığının 26/11/2002 tarihli ve D-1-2002-792 sayılı Onayı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlanmıştır. 1935 yılında maden aramacılığı ve yer bilimleri alanında bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapmak amacıyla kurulan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), kuruluş kanununa göre; yurdumuzun maden ve taş ocakları kaynaklarını aramak, bulmak ve işletmeye uygun olup olmadığını tespit amacıyla gerekli etütleri, kimyasal ve teknolojik 111 analizleri yapmak ve sektöre mühendis, yardımcı personel ve kalifiye işçi yetiştirmekle görevlendirilmiştir. Madencilik sektörünün gelişmesi için gerekli her türlü bilgiyi üretmek ve altyapı hizmetlerini sunmak ile görevli araştırmacı bir kuruluş olan MTA ülkemizin maden ve hammadde kaynaklarını kuruluş kanununa uygun olarak araştırmak ve ekonomiye kazandırmak görevini sürdürürken arama faaliyetlerini, 3213 sayılı Maden Kanununa göre kendi ruhsat sahalarında ve talep halinde ücreti karşılığında özel ve kamuya ait ruhsatlı sahalarda yerine getirmektedir. Buna ilave olarak Maden Kanununun 18 inci ve 47 nci maddelerine göre ruhsat sahası civarında ve madencilik faaliyeti yapılabilecek alanlarda prospeksiyon (ön arama) yapmaktadır. 3213 sayılı Maden Kanunun “Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü hizmetleri ile ilgili haklar” başlıklı 47 nci maddesinde Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün “herhangi bir ruhsat veya izne gerek kalmadan, madencilik yapılabilecek bütün sahalarda, Kurumun yürüttüğü bir projeye bağlı olarak arama faaliyetlerinde bulunabileceği…; Bakanlık tarafından, ruhsat müracaatlarına kapatılan alanlar ile havza ve kuşak madenciliğini geliştirmek ve jeolojik yapıyı aydınlatmak için herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş alanlarda, Bakanlıkça da gerekli görüldüğü takdirde Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne arama faaliyeti yaptırılmak gayesiyle ruhsat verilebileceği” hüküm altına alınmış, benzer bir düzenlemeye Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 102. maddesinde de yer verilmiştir. Bu doğrultuda; MTA arama yapacağı alan içinde boş olan bölgelerin ruhsatını almak için arama ruhsatı müracaatında bulunabilmekte ve ruhsat hakkı elde edilen sahalarda detay arama çalışmalarına geçebilmektedir. İşletilebilecek maden varlığının bulunması halinde MTA’nın maden işletme hakkı olmadığından bu sahalar MİGEM tarafından ihale edilmektedir. Yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması, artan enerji ve sanayi hammadde talebinin güvenli ve ekonomik olarak karşılanması, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi stratejik hedefleri doğrultusunda çalışmalarını yürütmekte olan MTA’ya 3213 sayılı Maden Kanunun 47 nci maddesi ile yüklenen “havza ve kuşak madenciliğinin geliştirilmesi için Bakanlık tarafından da gerekli görüldüğü taktirde ruhsat verilebileceği yönünde”ki görevin raporumuz açısından bilhassa önem taşıdığı düşünülmektedir. 112 1.2.2. Havza Madenciliği Maden rezervleri ve madencilik faaliyetleri, kalkınma aşamasındaki tüm ülkeler için olduğu gibi ülkemiz için de oldukça önemlidir. Bilindiği üzere, madenler, milyonlarca yılda oluşan ve yenilenemeyen kaynaklardır. Bu nedenle mutlaka etkin bir planlama yapılarak üretilmelidir. Üretim yapılırken, ülkenin ihtiyaçları göz önüne alınmalı, çevreye duyarlı bir şekilde ve kamu yararı öncelikli olarak değerlendirilmelidir. Madencilik faaliyetlerinin kaynak kaybına yol açmadan, çevreyle uyumlu, akılcı ve ekonomik kurallara göre ve iş güvenliği- işçi sağlığı esasları çerçevesinde yürütülmesi, bilimsel ve teknik bilginin kullanımı ile mümkündür. Maden ve enerji hammadde aramaları, yer altı kaynaklarının ortaya çıkarılmasında yüksek risk taşıyan ve etkin sorumluluk gerektiren bir aşamadır. Maden arama çalışmaları, hammaddeye dayalı sektörlerin yaşayabilmesi, gelişebilmesi ve uluslararası rekabet gücünü artırarak ülke ekonomisinin gelişmesi açısından oldukça önemlidir. Havza madenciliği, madenlerin belirli bölgelerde bütün havzayı kapsayan bir proje dâhilinde aranmasını ve maden ocaklarının bütüncül bakış açısı ile planlanarak işletilmesini ifade etmektedir. Kaynak kaybı olmaması için, havza genelinde bir planlama ve işletmecilik politikasının oluşturulması zorunludur. Oldukça geniş bir alana yayılan linyit rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak oluşturulmuş sektörlere bölünmesi bu açıdan yanlış bir yaklaşımdır. Saha sınırlarının tam olarak belirlenmeden üretim projesi yapılması da çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Kömür havzaları bir bütün olarak değerlendirilmeli, havalandırma, nakliyat, işçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımları havza bütünü ele alınarak projelendirilmelidir. Aynı havzada farklı firmaların, değişik ya da aynı zamanda yaptıkları planlama ve üretimi, birbirlerinden bağımsız, habersiz, birbirlerini olumsuz etkileyebilecek şekilde yerine getirmesine izin verilmemelidir. İş sağlığı ve güvenliği ilkelerine uygun faaliyet gösterecek bir kömür madeni işletmesi için çok ciddi yatırımlar yapılması gerekir. Bir yeraltı madeninde sıfırdan başlanıldığı zaman ilk üretim ortalama 3 sene sonra yapılabilmektedir. Gerçek üretim ise orta ölçekli bir kömür madeninde 6-7 yıl sonra başlamaktadır. Bütün yatırımların yapıldığı tarihten 6-7 yıl sonra para kazanmaya başlanacak ve muhtemelen sonraki 3-4 senede kârlı hale gelmeye başlayacak bir işin daha büyük ölçekli planlanması şarttır. Oysa sektördeki idari uygulamaya bakıldığında büyük kömür havzalarının 5-10 yıllık ticari ömrü olan küçük sahalara bölünerek, özelleştirildiği görülmektedir. Bu küçük ölçekli sahaları işleten firmalar ilk yatırım maliyeti yüksek projelerden kaçınmakta ya da bu yatırımları karşılayamamakta; işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik önlemler başta olmak üzere havalandırma, nakliyat vb. önemli konularda eksik 113 yatırımlar yapmaktadırlar. Bu hususlardan kaçınılması için yeraltı kömür maden rezervlerinin havza şeklinde planlanıp ona göre üretim ve güvenlik sistematiği geliştirilmesi gerekmektedir. Aynı havza içerisinde birbirlerinden bağımsız işletme projesi hazırlanılması ve faaliyet gösterilmesi iş güvenliği açısından olduğu gibi maliyet ekonomisi açısından da sorunludur. Hatta belirli bir kömür havzasındaki rezervin paylara bölünüp yıllara sâri olarak küçük ölçeklerle özel sektöre verilmesi de aynı açıdan sorunludur. Örneğin 10 yıllık bir proje için yapılacak makine ve güvenlik yatırımlarının boyutu, o havzadaki tüm bölgeler birlikte projelendirildiğinde ekonomik olabilir. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda yapılacak ihaleleri alamama gibi ciddi bir riske sahip olan yatırımcı-işletmeci için, teknoloji yoğun yerine emek yoğun bir üretim sistemi ve iş güvenliği dâhil tüm maliyetlerde tasarruf etmek cazip hale gelecektir. Bu itibarla yatırımcıların bu açıdan korunması; havza madenciliğine geçilmesi veya işini kurallara uygun yapması şartıyla diğer bölgeler için öncelik hakkı verilmesi ile gerçekleştirilebilir. Bir yeraltı kaynağının küçük parçalara bölünerek farklı işletmelerce işletilmesi sürdürülebilir doğal kaynak yönetimine de aykırıdır. Çünkü bu sahalarda cevher parçalara bölünüp çıkarıldığından farklı işletmelerin sınırlarında rezerv kayıpları olması kaçınılmazdır. Ayrıca güvenli madencilik sistemlerinin başlangıç yatırımları çok yüksektir. Dolayısıyla rödövans ile cevheri işleten firmaların yeterli yatırım sermayelerinin olmaması durumunda Soma’da olduğu gibi işgücüne dayalı bir madencilik kaçınılmaz olmaktadır. Rezervi parçalara bölüp üretime açmak maksimum kâr açısından ölçeği küçülteceğinden büyük bir ulusal kayıptır. Eğer bu maden, söz konusu güvenlik maliyetleri hesaba katıldığında kâr etmiyorsa, o zaman hepimizin hakkı olan bu yeraltı kaynağı, bizlere ve gelecek nesillerimize katkı sağlamadan, sadece işletme sahibinin belli bir süre zenginleşmesine hizmet ederek heba edilmemelidir. Madenciliğin pahalı bir iş olması yani riske edilen sermayenin yüksekliği, ölçek ekonomisinin uygulanmasını zorunlu kılan bir diğer nedendir. Madenin tetkiki ve aranması aşamasında yapılan büyük sabit yatırımların neticesinde, pek çok durumda işletme projesi ekonomik açıdan uygulanabilir görülmeyerek projeden vazgeçilebilmektedir. Bu itibarla yalnızca proje ruhsatı için değil, arama ruhsatı açısından da, faaliyetlerin verimliliği yönüyle ölçek ekonomisi önem arz etmektedir. Havza madenciliğinin ölçek ekonomisi gerektiren bir iş olması, bu iş için gerekli sermayenin temin edilmesi açısından alternatif yöntemlerin düşünülmesi gerekliliğini ön plana çıkarmaktadır. Bu alandaki dünya örnekleri incelendiğinde; madencilik alanında faaliyette 114 bulunmak isteyen özel ve tüzel kişilerin, buldukları maden kaynakları ve cevherlere ilişkin detaylı ve güvenilir raporları dayanak göstererek borsalardan sermaye topladıkları görülmektedir. Ancak bu süreçte, arama faaliyetinin sonuçlarına ilişkin raporların içeriği, detay düzeyi ve güvenilirliği oldukça önemli hale gelmektedir. Bu nedenle pek çok ülkede arama faaliyetleri, sonuçlar, raporlama ve bu faaliyetleri gerçekleştirecek profesyonellere ilişkin kriterler belirli standartlara bağlanmıştır. Avustralya’da keşif sonuçları, maden kaynakları ve cevher rezervleri raporlaması ile ilgili olarak geliştirilen JORC kodundan hareketle diğer ülkelerde geliştirilen benzer standartlar JORC benzeri düzenlemeler olarak adlandırılmaktadır. JORC Kodunun temel prensiplerden olan şeffaflık ve gerçekleşebilirlik, kamusal raporları okuyanlara, raporun anlaşılması için sunumu açık ve kesin olan, yanıltıcı olmayan yeterli düzeyde gerekçeli ve nitelikli bilgi verilmesini gerektirmektedir. Böylelikle yatırımcıların, borsada gerçekleştireceği işlemlerden önce gerekli her konuda bilgi sahibi olması ve yanlış yönlendirmelerden kaçınılması hedeflenmektedir. Diğer temel prensip olan yeterlilik ise, raporların, uygulanabilir mesleki etik kurallarına uyan yeterince kalifiye ve deneyime sahip kişilerin sorumluluğundaki çalışmalara dayandırılmasını ifade etmektedir. Bu şekilde raporları hazırlayanların alanlarında yetkin ve itibarlı kimseler olacağı hususunda bir standart oluşturulmaktadır. Örneğin Şili’de keşif özellikleri, maden kaynakları ve cevher rezervleri ile ilgili belgeleme kodu, Güney Afrika’da keşif sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri raporları ile ilgili SAMREC kodu, İngiltere’de maden keşifleri sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri raporlaması ile ilgili kod, ABD’de Madencilik, Metalürji ve Keşifler ile ilgili Cemiyet’in (SME) raporlama keşif sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri ile ilgili rehberi, Moğolistan’ın maden kaynakları ve rezervlere ilişkin kamuya açık araştırma raporları kodları bulunmaktadır. Ayrıca Metalürji ve Madencilik Kuruluşları Konseyi’nin (ICMM) himayesinde 1994 yılında oluşturulan Ortak Rezervler Uluslararası Raporlama Standartları Komitesi’nin (CRIRSCO) keşif sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri kamu raporları ile ilgili uluslararası raporlama şablonu standartları bulunmaktadır. Ülkemizde havza madenciliğine geçiş yapılması durumunda, bu süreçte küçük ve orta ölçekteki hatta ülkemiz açısından büyük ölçekte olduğu değerlendirilen ancak küresel ekonomi ölçeğinde küçük olarak nitelendirilebilecek bazı işletmelerin kapanması, birleşmesi veya sermaye yapılarını güçlendirerek büyümeleri ihtimallerinden birisi gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu itibarla uzun dönemde, yukarıda belirtilen nitelikleri haiz ulusal işletmelerin buldukları cevherler için borsadan sermaye toplamaları açısından uluslararası arama sonuçları 115 ve rezerv raporlama standartlarının kabul edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Sonuç olarak bizlerin ve gelecek nesillerin üzerinde hak sahibi olduğu yer altı zenginliklerimizin kaynak kaybına neden olmadan rasyonel olarak değerlendirilebilmesi için, Zonguldak ve Soma örneğinde olduğu gibi büyük bir havza geneline yayılmış kömür damarlarının işletilmesinde, havzanın parçalara ayrılarak işletilmesi yerine bir bütün olarak değerlendirildiği havza madenciliği uygulanmasına geçilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu bağlamda MTA’nın havza madenciliğine ve ölçek ekonomisine geçişin bilimsel ve teknolojik alt yapısını oluşturması, yer altı zenginliklerimizden azami verimlilik elde edilmesi için arama faaliyetlerine ilişkin ülkemiz koşullarına uyumlaştırılmış uluslararası standartları belirlemesi ve firmaların MİGEM’e ruhsatlandırma/sertifikalandırma başvurusu öncesinde bu standartlar kapsamında yeterliliğini denetleyerek bir nevi başvuruyu akredite etmesi gerektiği değerlendirilmiştir. 1.3. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) 22/05/1957 tarihinde 6974 sayılı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Kanunu ile kurulmuştur. 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile faaliyet alanında düzenlemeye gidilen TKİ karlılık, verimlilik prensipleri çerçevesinde ticari esaslara göre faaliyet gösteren, sorumluluğu sermayesiyle sınırlı, tüzel kişiliği haiz bir iktisadi devlet teşekkülü olup; 233 sayılı KHK ve Ana Statü hükümleri ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabidir. 27/11/1984 tarih ve 18588 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü, TKİ adı altında teşkil olunan Teşekkül'ün hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve ilgili diğer hususları düzenlemektedir. Bahsi geçen Ana Statünün 4 üncü maddesinde, Kurumun amacı, linyit, turb, bitümlü şist, asfaltit gibi hammaddeleri değerlendirmek, ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak, yurt ekonomisine olabildiğince katkıda bulunmak, plan ve programlar düzenlemek, takip etmek, uygulama stratejilerini belirlemek ve bu stratejilerin gerçekleştirilmesini sağlamak olarak belirtilmiştir. Aynı maddede TKİ'nin faaliyet konuları; Faaliyetlerle ilgili sayılan her türlü madenleri işletmek veya işlettirmek ve bu amaçla aramak, 10.06.1983 tarih, 2840 sayılı Kanunun 2'nci maddesi gereğince asfaltit madeni işletmek 116 ve bu amaçla da aramak, İştigal konusuna giren hususlarda gerekli sanayi tesisleri kurmak ve işletmek, İşletme çalışmalarına yan ürün ve artıkları değerlendirmek, İştigal faaliyetleri için gerekli etüd, arama ve araştırma yapmak veya yaptırmak, Konu ile ilgili her türlü nakliye tahmil ve tahliye işleri yapmak veya yaptırmak, İthalat, ihracat ve sigorta acentalığı dahil her türlü ticari faaliyette bulunmak, ayni ve fikri haklar almak veya satmak, Faaliyetlerini yürütmek için gerektiğinde istimlak işlemlerini yapmak, Bu hizmetlerin görülmesi ve geliştirilmesi için kaynaklar sağlamak ve arttırmak, Gerektiğinde yurt içinde veya yurt dışında ortaklıklar kurmak veya tasfiye etmek, kurulmuş veya kurulacak ortaklıklara iştirak etmek veya ayrılmak, Müesseseler ve bağlı ortaklıklar arasında koordinasyonu sağlamak, müesseseler ve bağlı ortaklıkların bütçeleri ile, fiat tarife ve yatırımlarının genel ekonomi ve madencilik, Enerji ve Yakıt politikalarına uyumunu sağlamak, Gerçek ve tüzel kişilerin istihsal ettiği linyit, turp, bitümlü şist gibi enerji hammaddelerini ve Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun FOB ve FOW olarak sattığı kömürler dışındaki taşkömürü ile özel idareler ve belediyelerin ve bunlara bağlı işletmelerin, iktisadi devlet teşekküleri ve müesseselerinin gerçek ve tüzel kişilerin ürettiği kok, briket kömürleri ile koklaşma esnasında elde edilen tali maddeleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca onaylanacak teknik şartname ve yönetmelik esasları dahilinde alıp satmak, Üretilen kömürlerden hangi cinslerin hangi bölgelerde kullanılacağının tespiti ile programını hazırlamak ve Bakanlığın onayını müteakip uygulamak, Üretilen kömürlerin kullanım, stoklama ve yakılması konularında halka öğretici bilgiler vermek ve yardımcı olmak, Bu amaç ve faaliyet konuları ile ilgili olarak, gayrimenkul almak, satmak, kiralamak, kiraya vermek leh ve aleyhte rehin, ipotek, intifa, irtifak hakları, gayrimenkul mükellefiyeti vesair hakları tesis etmek, İstihdamı geliştirme çalışmaları kapsamında programlarının uygulanmasını sağlamak, 117 düzenlenen beceri kazandırma Kurulmuş ve kurulacak küçük ve orta büyüklükteki özel kuruluşlara idari ve teknik alanlarda rehberlik yapmak olarak sıralanmıştır. TKİ, yaklaşık 5 bin 500 kişilik doğrudan personeli ve özel sektörden hizmet alımıyla temin ettiği 12 bin kişi olmak üzere yaklaşık 17 bin 500 kişiye istihdam sağlamaktadır. Görevlerin yürütülmesi amacıyla merkez ve taşra teşkilatında doğrudan olarak istihdam edilen personel sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir: İşyeri Adı Genel Müdürlük Ege Linyitleri İşlt. Müessesi Müd. Garp Linyitleri İşlt. Müessesi Müd. Çan Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü Bursa Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü Ilgın Kontrol Müdürlüğü Saray Kontrol Müdürlüğü Silopi Kontrol Müdürlüğü Göynük Kontrol Müdürlüğü Dodurga Kontrol Müdürlüğü Didim Eğt. ve Din. Tes. Akçay Eğt. ve Din. Tes. İzmir Misafirhane İzmir Gümrük Kadrolu 111 18 15 9 12 1 1 1 1 - Sözleşmeli 550 279 289 88 146 19 5 42 3 5 2 1 5 4 İşçi 105 1435 1570 276 314 20 29 7 3 3 - Toplam 766 1732 1874 373 472 39 6 72 4 6 9 4 8 4 Tablo 9: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Birimleri Personel Sayısı (Ağustos 2014 itibariyle) Kaynak: TKİ verileri TKİ bu faaliyetlerini, Genel Müdürlüğe bağlı tüzel kişiliğe sahip 2 Müessese Müdürlüğü, müesseselere bağlı 2 İşletme Müdürlüğü ve rodövans ile özel kuruluşlara işlettirilen sahalardaki çalışmaların kontrolü amacıyla kurulmuş doğrudan Genel Müdürlüğe bağlı 5 adet Kontrol Müdürlüğü, bağlı ortaklık, iştirak, banka şubeleri ve diğer birimleri vasıtasıyla yerine getirmektedir. Cumhuriyet'in ilanından sonra ETİBANK'a devredilen Manisa'nın Soma ilçesinde bulunan Soma linyitleri, 1957 yılında TKİ'ye devrinden sonra, 1957- 1978 yılları arasında Garp Linyitleri İşletmesi (GLİ) Müessesesi Soma Müdürlüğü adı altında faaliyet göstermeye başlayarak 01/04/2004 tarihinden itibaren Ege Linyitleri İşletmesi (ELİ) Müessesesi Müdürlüğü bünyesine alınmıştır. Karlılık ve verimlilik prensiplerini öncelik olarak belirleyen TKİ, özelleştirme politikaları doğrultusunda yerli kaynakların kullanımını sağlamak, termik santrallere olan kömür üretme 118 taahhüdünü yerine getirmek, ısınma amaçlı talepleri karşılayabilmek ve dışa bağımlılığı azaltmak adına alternatif çözüm yolları aramıştır. Bu doğrultuda kömür üretimi için rödövans ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu (KİK) çerçevesinde hizmet alımı ihaleleri yoluyla özel sektör üretimine yönelerek ruhsatına sahip olduğu diğer kömür ocakları gibi Soma kömür ocağını da ekonomiye kazandırma yolunu tercih etmiştir. 1.3.1. Rödövans Uygulaması ve Niteliği Fransızca kökenli olan rödövans (redevance) kelimesi Türkçe'de üretim payı anlamına gelmektedir. Literatürde ise; rödövans, "maden ruhsat alanlarının, hukuki hak ve sorumlulukları kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile özel ya da tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesi durumunda, maden ocağı işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişinin, esas ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için ödemeyi taahhüt ettiği meblağ" olarak açıklanmaktadır. Rödövans sözleşmesi ise; ruhsat sahalarındaki madenlerin üretilerek değerlendirilmesi amacıyla üçüncü kişilere veya kuruluşlara tasarruf hakkı sağlamak üzere ruhsat sahasının tamamı ya da bir kısmı için ruhsat sahiplerinin bu kişilerle yapmış oldukları sözleşmeleri tanımlamaktadır. 3213 sayılı Maden Kanunu'nda ya da başka bir kanunda rödövans sözleşmesiyle ilgili özel bir düzenleme olmadığı için bu tür sözleşmeler hakkında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 357 ve devamı maddelerinde düzenlenen "ürün kirasına" ait hükümler uygulanmaktadır. 6098 sayılı Kanunun 357 nci maddesinde “Ürün kirası kiraya verenin, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini bedel karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşmedir. Ürüne katılmalı kira, kira bedelinin devşirilecek ürünün belli bir oranı olarak kararlaştırıldığı ürün kirasıdır. Bu oran sözleşmeyle kararlaştırılmamışsa, yerel âdete göre belirlenir." hükmüyle ürün kirası tanımlanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23/10/2013 tarih 2013/14-215 Esas, 2013/1487 Karar sayılı ilamında da; "...Dava, 15.03.2005 başlangıç tarihli rödövans sözleşmesi uyarınca ödenmeyen 2006 ila 2010 yılları rödövans bedeli, KDV dahil 764.640,00 TL'nin avans faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir. ...Taraflar arasında varlığı çekişmesiz olan 15.03.2005 tarihli sözleşme, hasılat kira sözleşmelerinin bir türü olan rödövans sözleşmesidir..." demek suretiyle Türk Borçlar Kanunu'nun ürün / hasılat kirasına ilişkin hükümlerinin uygulanacağına işaret etmiştir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu tarihte 2011/12203 Esas, 2012/824 Karar sayılı ve 25.01.2012 tarihli ilamıyla, rödövans sözleşmesinin 119 hasılat kira sözleşmesinin bir türü olduğunu açıkladıktan sonra bu sözleşmeyi aşağıdaki şekilde tanımlamıştır. “...Burada öncelikle Borçlar Kanunu'nun hasılat kirasına ilişkin hükümlerinden söz etmek yerinde olacaktır. Hâsılat kirası, hâsılat veren bir mal veya hakkın kullanılmak, semerelerinden yararlanılmak ve işletmek üzere bir bedel karşılığında kiralayan tarafından kiracıya devredilmesinin taahhüt edilmesidir. Başka bir deyişle, hâsılat kirasında kiralayan hasılat getiren bir malı ya da hakkı, kiracının bu mallın semeresinden yararlanmasını da içerecek şekilde kiralamaktadır. Hâsılat kirasının konusunu hâsılat getiren bir taşınır veya taşınmaz yahut bir ticari işletme veya hak oluşturabilir. Görülüyor ki, hasılat kirasında işletmenin verim kabiliyetinin olması önemlidir. Hasılat kirasında, kiracının gayesi semere elde etmek olduğundan, bu istihsali yapabileceğine dair kiralayan tarafından bir teminat verilmese bile, aktin muhtevasında böyle bir teminatın var olduğu kabul edilir ve üretimdeki düşüklük kural olarak ayıp sayılır. Aslında Borçlar Kanunu'nun hasılat kirasına ilişkin hükümleri içinde adi kira sözleşmelerine dair BK m.250'de olduğu gibi "kiralanan, kiralama müddeti zarfından kiracının bir kusuru olmaksızın akitten maksut olan kullanılmak mümkün olmayacak veya ehemmiyetli surette azalacak bir hale düştüğü takdirde kiracı, ücretten mütenasip bir miktarın tenzilini talep edebileceği gibi; ayıp münasip bir müddet zarfından bertaraf edilmezse, akti dahi feshedebilir. Kiralayan, kendisinin bir kusuru olmadığını ispat edemez ise tazminat ile mükellef olur" şeklinde bir hüküm yoktur. Fakat BK m.273 uyarınca "kiralayan, kira müddeti zarfından icrasına zaruret hasıl olan tamiratı kiracı tarafından ihbar edilir edilmez masrafı kendisine ait olmak üzere yapmaya mecburdur". Bu hükümle amaçlanan kiracıya kullanmak ve işletilmek üzere bırakılan işletmenin devamlılığını sağlamaktır. Buna göre hasılat kirasında da sürekli borç ilişkisi doğuran kira sözleşmesi devam ettiği sürece kiralayan, kiralananı kullanmaya ve işletmeye elverişli halde bulundurmak, işletmenin bu durumunu korumak ve ortaya çıkan bütün engelleri kaldırmak zorundadır. Bütün bu anlatılanlardan sonra kısaca belirtmek gerekirse, hasılat kirasında işletmenin verimliliğinde hem kiracının hem de kiralayanın ortak borcu ve ortak menfaati vardır…” 6098 sayılı Kanunun ürün kirasını düzenleyen 357 nci maddesi ile 818 sayılı Kanunun hasılat icarının tarif edildiği 270 inci maddesi benzer hükümler içerdiğinden, yukarıda bahsi 120 geçen Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin kararında açıklanan hususların halen geçerliliğini koruduğu değerlendirilmiştir. 1.3.2. Rödövans Uygulamasının Türk Hukukunda Gelişimi 3213 sayılı Kanunun "Hakların bölünmezliği, devir ve intikali" başlıklı 5 inci maddesinde "Madenler üzerinde tesis olunan ilk müracaat (takaddüm), arama ruhsatnamesi, buluculuk ve işletme ruhsatı haklarının hiç birisi hisselere bölünemez. Her biri bir bütün halinde muameleye tabi tutulur. Maden ruhsatları ve buluculuk hakkı, devredilebilir. Durum maden siciline şerh edilir. Devir muamelesi maden siciline şerh edilmesi ile tamam olur..." denilmek suretiyle hakların bölünememesi ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkenin konulmasındaki temel amaç, şüphesiz ki işletilmesinde kamusal yarar olan madenlerin ekonomik ve akılcı olarak değerlendirilmesini sağlamaktır. Ancak emredici nitelikte olan bu kanun hükmüne rağmen uygulamayla ortaya çıkan ruhsat sahibi ile işletmeci arasında yapılacak kira sözleşmeleri/rödövans sözleşmeleri vasıtasıyla hukuki olmasa da fiili olarak sınırlar belirlenip, ruhsatların bölünmesi gerçekleştirilerek bu hüküm aşılmıştır. Rödövans sözleşmelerinin Türk madencilik sektöründe tarihi gelişimine bakıldığında; Maden Yönetmeliğinin 32 nci maddesini değiştiren 06/11/1990 tarih ve 20687 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik hükmüyle rödövans sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren bir ay içerisinde MİGEM'e bildirme ve uygun görüşünün alınması düzenlemesi getirilerek rödövans ve maden kirası sözleşmesinin varlığının kabul edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Danıştay'ın 1. Dairesi'nin 31/02/1997 tarih ve 1997/3 Esas, 1997/13 Karar sayılı istişari görüşüyle madenlerle ilgili rödövans benzeri sözleşmelerin niteliği gereği üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilecek haklar içermesi nedeniyle bu tür sözleşmelerinin aleni maden siciline işlenmesi kabul edilmiştir. Ancak Maden Kanunu'nda yer almaması sebebiyle yasal dayanağı olmayan rödövans uygulamasının yönetmelikte bir paragraf ilavesi ile düzenlenmesi birçok açıdan tartışmalara mahal vermiştir. Bahsi geçen Yönetmelikteki "...Sözleşme hükümlerine dayanılarak yapılacak işletmecilikte taraflar arasında çıkan anlaşmazlıkların, maden ruhsat sahasındaki faaliyetlerin aksamaması, rezervlerin teknik yönden en iyi biçimde işletilmesini teminen, sözleşme hükümleri de dikkate alınarak sahadaki faaliyetlerin denetimi ve yürütülmesi hususunda Bakanlık tarafından yapılan incelemeler sonucunda verilecek Bakanlık kararı geçerlidir.”, düzenlemesinin idare üzerinde yarattığı zorluklar nedeniyle Bakanlık, kendisine yüklenen sorumluluklardan kurtulmak gayesiyle 03/02/2005 gün 25716 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin geçici 2 nci maddesiyle, rödövans 121 sözleşmelerinin maden siciline işlenmesine son verilmiştir. Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra ruhsat sahiplerinin, Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile ilişkili olarak üçüncü kişi ya da kuruluşlarla yaptığı sözleşmelerin Genel Müdürlüğe bildirilmesine ve görüş alınmasına gerek olmadığı, yine sözleşmelerin yenilenmesi, sürelerinin uzatılması ve hükümlerinin değiştirilmesi taleplerinde Genel Müdürlükten görüş alınmasına gerek olmadığı, ancak ruhsat sahasındaki tüm faaliyetlerden Genel Müdürlüğe karşı ruhsat sahibinin sorumlu olduğu hususları Yönetmelikte hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemeyle Devlet, bu alandan tamamen çekilerek, konusu "kamu malı" olan sözleşmelerden kamusal denetim mekanizmalarını mahrum bırakmıştır. Bu arada, TKİ Yönetim Kurulu'nun 30/03/2007 tarihinde 5/244 sayılı aldığı kararla; TKİ’nin uhdesinde bulunan, ancak Kurumca yapılan ekonomik değerlendirmeler sonucu yatırım yapılması ve çalışılması uygun görülmeyen veya Kurumun kömür ihtiyacına çözüm sağlayabilmek için Kurumca yapılan değerlendirmeler sonucu ekonomik görülen ancak Kurumca yatırım yapılmayacak ruhsatlı sahalarda veya panolarda rödövans karşılığı üretim yaptırılmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla “Rödövans Uygulama Yönergesi” yürürlüğe girmiştir. Yönergenin "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinde "Kontrol Birimleri"; işletmecinin sahada yapacağı her türlü madencilik faaliyetlerini ve tahakkuka esas üretim miktarını kontrol edecek idarece görevlendirilmiş elemanlardan oluşan birimler olarak tanımlanarak; bu birimlerinin görevleri aynı Yönergenin 10 uncu maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre; kontrol birimlerinin, madencilik faaliyetlerinin sözleşme ve şartname hükümlerine ve uygulama projesine uygun olarak yürütümünü, rödövans tahakkukuna esas teşkil edecek üretim kayıtlarını, işletmecinin Kurum adına üstlenmiş olduğu (Maden kanunu ve Yönetmeliklerinde belirtilen) yükümlülükleri yerine getirip getirmediğini görsel, uydu, kamera vs. gibi yöntemlerle denetlemek, şartname ve sözleşme hükümleri ile uygulama projesine uygun olmayan faaliyetlerin tespiti halinde işletmeciyi yazılı olarak uyarmak gerektiğinde sözleşmenin cezai hükümlerini uygulamak, fesih ve tasfiye koşullarının varlığı halinde durumu yetkili birimlere bildirmekle görevli olduğu düzenlenmiştir. Yine anılan yönergede, her yıl sonunda işletmecinin faaliyetlerinin, Maden Kanunu ve yönetmeliklerine, şartname, sözleşme ve uygulama projesine uygunluğu, idare tarafından oluşturulan ve işletmecinin de katılacağı bir komisyon ile tespit edilerek taraflarca buna uygun bir tutanak düzenlenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Sözleşme süresinin sona ermesi, fesih ve tasfiye durumlarında da aynı işlemin uygulanacağı belirtilmiştir. 122 Daha sonra, 10/06/2010 tarih ve 5995 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle 3213 sayılı Maden Kanunu'na Ek 7 inci madde eklenmiş; "Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz." hükmüyle ilk kez "rödövans sözleşmesi" kavramı Maden Kanunu'nda yer bulmuştur. Nihai olarak, 03/02/2005 gün 25716 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği, 06/11/2010 tarihli ve 27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği ile yürürlükten kaldırılmış; ancak, 03/02/2005 tarihinden sonra, ruhsat sahiplerinin Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile ilişkili olarak üçüncü kişi ya da kuruluşlarla yaptığı sözleşmelerin Genel Müdürlüğe bildirilmesinin zorunlu olmadığına ilişkin hüküm, yeni yönetmeliğin Geçici 1 inci maddesinde muhafaza edilmiştir. Bu hüküm, taşkömürü dışındaki madenlerin ruhsat sahiplerinin, madenlerin işletilmesinin özel hukuk hükümlerine göre üçüncü kişilere devrine dayanak olmuştur. 1.3.3. Rödövans Uygulamasının Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisi Kapsamında Değerlendirilmesi Rödövans mahiyeti itibari ile, halk arasında taşeron olarak bilinen ancak yasal mevzuatımızda asıl işveren - alt işveren olarak tanımlanan müesseseye benzemektedir. 4857 sayılı İş Kanunun 2 nci maddesinde "...Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren - alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur ..." denilmek suretiyle asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlanmıştır. Benzer bir tanıma Alt İşverenlik Yönetmeliğinde de yer verilmiştir. Ancak Yargıtay kararlarında, yürürlükteki mevzuata göre, rödövans ilişkisinin asıl işveren-alt işveren ilişkisi olmadığı açıklanmıştır. Konuya ilişkin olarak; tazminat ve işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan davanın temyiz incelemesinde Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 31/12/2013 tarih ve 2013/24576 Esas, 2013/24205 Karar sayılı ilamında; "... Uyuşmazlık 3213 sayılı Maden Kanununda değişiklik yapan 10/06/2010 – 5995 sayılı Kanunun 17. maddesi 123 uyarınca bu tarihten öncesi ve sonrasına ilişkin davalıların sorumluluğu, aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği, davalılar arasında asıl işveren – alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 3213 sayılı Maden Kanununun Ek 7. maddesinde "(Ek madde: 10/06/2010 – 5995 S.K:/17 md.) Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı" bildirilmiş olup söz konusu hüküm yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulandığında, bu tarihten , iş sözleşmesinin sona erdiği tarihine kadar olan dönemdeki işçilik alacaklarından sadece rödövans sözleşmesi ile çalışan firma sorumlu olacaktır. Anılan yasanın yürürlük tarihinden önceki dönemdeki dava konusu alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmesi gerekir. Buna göre davalıların sorumluluk dönemlerine göre hesaplamalar yeniden yapılarak, süresinde ve yerinde olan zamanaşımı def'i değerlendirilerek çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır ..." ifadelerine yer vermiştir. Yargıtay kararında özellikle değinilmesi gereken bir husus vardır ki; o da 3213 sayılı Maden Kanununun Ek 7 nci maddesinin yürürlük tarihi olan 24/06/2010 tarihinden önceki dönemdeki işçilik alacaklarından ruhsat sahibi ve rödövansçının müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğudur. Buradan hareketle, madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar her iki tarafın üzerinde olup, Ek 7 nci maddenin yürürlük tarihinden önce yapılan rödövans sözleşmelerinde asıl işveren – alt işveren ilişkisinin bulunduğu sonucuna ulaşılabilecektir.3213 sayılı Kanunun genelinde ve ruhunda, ruhsat sahibinin, ruhsat hukukunun devamı için olan sorumlulukları ile iş güvenliğinin sağlanması için gerekli sorumlulukları ele alınmıştır. Fakat, Kanun'un Ek 7 nci maddesinin son cümlesi olan "Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz." ifadeleri İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlulukların rödövansçıya ait olacağı hükmüyle tezatlık oluşturmaktadır. Tüm bunların yanı sıra Soma kazası sonrasında Soma Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma kapsamında bilirkişi heyetinden aldığı raporda; "…TKİ tarafından, önce Park Enerji AŞ'ne, daha sonra Soma Kömür AŞ'ne “Hizmet Alım Sözleşmesi İle Verilen İhale Konusu 15.000.000 Ton Kömür Üretim 124 İşi” 4857 sayılı İş kanunu hükümleri açısından muvazaalı (hileli) olarak görülmektedir. Konuya ilişkin olarak hem Sayıştay KİT raporlarında, hem de TKİ tarafından yayımlanmış olan 2013 yılı Faaliyet Raporunda bu duruma dikkat çekilmiştir. Asli görevi kömür işletmeciliği olan, gerekli bilgi birikimi ve teknik personel desteğine sahip Türkiye Kömür İşletmeleri'nin asıl işi olan yeraltı kömür üretimini, hizmet alım sözleşmesi ile iş güvenliğini göz ardı ederek, maliyet kaygısıyla alt işverene devretmesi nedeniyle; TKİ Yönetim Kurulu Başkanı; TKİ İşletme Dairesi Başkanı, asli kusurludur." ifadeleri dikkat çekici görülmüştür. Sonuç olarak, 3213 sayılı Maden Kanunu, ruhsat sahibini özne olarak kabul eden, maden sahasında ruhsat sahibince çalışılacağını öngören, gerek genel hükümleri gerekse yaptırımları bakımından ruhsat sahibini muhatap kabul eden bir yasadır. Bu nedenle rödövans ve taşeronluk gibi uygulamalar kanunun ruhsat sahibi esaslı omurgasıyla ters düşmektedir. Tüm bu hususlar bir arada düşünüldüğünde; Türkiye’nin yeni bir madencilik stratejisine ihtiyacı olduğu, rödövans ve hizmet alımı gibi yöntemlerin temelden gözden geçirilmesi ve akıbetine karar verilmesi gerektiği açıkça ortaya çıkmaktadır. 1.3.4. Soma Özelinde Dayıbaşı / Taşeron Uygulaması Soma'da konunun tarafları ile yapılan görüşmelerde sıklıkla yakınılan ve işçileri ne pahasına olursa olsun bir üretim yarışına zorladığı iddia edilen "dayıbaşılık" sistemine de önemi gereği Raporumuzda değinme ihtiyacı duyulmuştur. Soma kazası ile tekrar gündeme gelen tarım sektöründe yaygın bir uygulama olan halk arasında “dayıbaşılık”, sistemde “taşeronluk” olarak adlandırılan uygulama Soma özelinde “hadihadicilik” şeklinde ifade edilmektedir. TKİ'nin hizmet sözleşmelerinde, üretimde taşeronların çalıştırılmasını yasaklamasına rağmen maden ocağında 30’ar 60’ar kişilik işçi gruplarının başında ekipler halinde dayıbaşı denilen kişiler bulunmaktadır. İşçiler Soma Kömürleri A.Ş.’nin kadrosunda çalışmaktayken aslında dayıbaşılar tarafından işe alınmaktadır. Maden ocağında dayıbaşıların emrinde çalışan işçiler, ücretlerini de bu kişilerden almaktadırlar. İşveren şirket dayıbaşına işçi başına ödeyeceği ücreti söylemekte, dayıbaşı işsiz madencilere ulaşıp onların zor durumlarından faydalanarak kendilerine işverenin önerdiği ücretten daha azını teklif etmektedirler. Dayıbaşılar, şirketten aldıkları maaşla birlikte getirdiği işçilerin çalışmasıyla doğru orantılı olarak işverenden prim de almaktadırlar. Birebir alt işverenliği uygulayan dayıbaşılar yasal zeminde yer almadıkları için fatura kesip vergi ödememekte, işçinin başına herhangi bir kaza geldiğinde ya da işten çıkarıldığında sorumluluklarına gidilememektedir. Şirkete işçi kazandıran ve yetişmiş ekibi olan bu 125 dayıbaşılar genellikle sabah işe gelip kendi ekibine gerekli talimatı verdikten sonra ocaktan ayrılmakta işçiler üzerinden para kazanmaktadırlar. Dayıbaşı, istediği işçiyi işe alıp istediği işçinin iş akdini feshedebileceği için işçileri üzerinde güç sahibidir. Kazanacağı primi artırma kaygısında olan bu kişiler işçilere baskı kurarak üretim zorlamasına sebep olmaktadırlar. Tüm bu anlatılanlar birlikte değerlendirildiğinde; özellikle yüksek işçi sayısına sahip ocaklarda, bu düzenin tamamen yaygınlaşmaması için yasal müeyyideler konularak bu kişilerin takibi yapılmalı, standart güvenlik koşullarının sağlanması yerine dayıbaşının inisiyatifine bağlı güvenlik uygulamalarının bulunup bulunmadığı idarece araştırılarak gerekli tedbirler alınmalıdır. 1.3.5. TKİ'nin Rödövans Uygulaması Nedeniyle Sorumluluğu Madencilik sektöründe; "Kamu-Özel Sektör" ve "Özel Sektör-Özel Sektör" arasında yapılan kiralama sözleşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca Soma örneğinde de görüldüğü üzere, ruhsat sahibi gerçek kişi olabileceği gibi, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu gibi tüzel bir kişi de olabilmektedir. Bu sözleşmelerin tamamındaki ilişki temelinde; ruhsat sahibi- rödövansçı (yüklenici) ilişkisidir. Bir tarafı kamu olan sözleşmelerde; yüklenicinin iş deneyimi, iş güvenliği v.b. gibi hususlar işin ihale aşamasından başlayarak gerek şartname gerekse sözleşme ile belirlenebilirken; her iki tarafın özel sektör olduğu sözleşmelerde bu hususlara ilişkin kurallar net bir şekilde belirlenememektedir. Kömür sektöründe uygulamada rödövans iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ilkinde, TKİ maden işletmesini, üretilecek kömüre baştan alım garantisi vererek ve ihale yoluyla; ton başına en düşük satış fiyatı taahhüt eden şirkete hizmet alım sözleşmesiyle devretmektedir. İhaleyi kazanan şirket çıkarmış olduğu kömürün tamamını TKİ'ye sözleşmede belirlenen miktar üzerinden satmaktadır. Bu usul "rüçhan haklı rödövans sözleşmesi" olarak da nitelendirilebilir. İkincisinde ise; TKİ maden işletmesini, piyasaya satacağı ton başına kömür için kendisine en yüksek rödövans ödemeyi taahhüt eden şirkete vermektedir. Bu usulde, şirket çıkaracağı kömürün alıcısını kendisi bularak, piyasa pazarlamasını kendisi yapmaktadır. Her iki uygulamada da; rödövans sözleşmelerinden en olumsuz olarak etkilenen kesim maden işçileri olmaktadır. Zira özel şirketler açısından öncelikli husus kar etmek amacıdır. Kar etmek amacı ve hırsıyla hareket eden şirketler üretimlerini artırmak için ister istemez üretim 126 zorlamasına yönelmişlerdir. Ayrıca üretim maliyetlerini düşürme yoluna giden şirketler işçi sağlığı ve iş güvenliği için harcanacak giderlerden sarfınazar etmekle birlikte işçilik maliyetlerini aşağı çekerek öncelikle eğitimi ve tecrübesi olmayan, hayatını sürdürmek için bu işe ihtiyacı olan ve yapacak başka işi olmayan işçileri maden işçisi olarak seçme yoluna gitmektedirler. Bu kapsamda, gerek hizmet alımı sahalarında gerekse rödövanslı sahalarda çalışan işçiler ile TKİ’nin daimi işçilerinin sayısı aşağıdaki tabloda yer almaktadır. RÖDÖVANSLI SAHALARDA ÇALIŞAN HİZMET ALIMI SAHALARINDA ÇALIŞAN YER ALTI KURUMUMUZUN ÇALIŞAN SOMA İMBAT SOMA YILLAR DAİMİ İŞCİSİ SAYISI KÖMÜRLERİ/EYNEZ TUNÇBİLEK TOPLAM A.Ş. A.Ş. UYAR MAD. A.Ş. TOPLAM 2009 6590 4.551 2212 904 7667 3413 3562 694 7669 2010 6033 6.830 2647 954 10431 3510 3035 750 7295 2011 5783 6949 2445 751 10145 3656 3096 683 7435 2012 4575 8156 3299 763 12218 3857 2379 632 6868 2013 3506 4672 2983 833 8488 4886 3038 822 8746 3945 4616 2895 864 8375 5269 3272 - 8541 04/2014 Tablo 10: TKİ’de, Hizmet Alım Sahalarında ve Rödövanslı Sahalarda Çalışan İşçi Sayıları (Nisan 2014 İtibariyle)Kaynak: TKİ verileri Soma kazasının gerçekleştiği Eynez Sahası Karanlıkdere mevkiinde bulunan ocağı Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. hizmet alım sözleşmesiyle, yine Soma'da bulunan diğer bir maden sahasını da rödövansla işletmektedir. TBMM'nin "Manisa'nın Soma İlçesinde Başta 13 Mayıs 2014 Tarihinde Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının Araştırılarak Bu Sektörde Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu"nda yer alan "2013 itibari ile Soma'da TKİ'nin Sahalarında Hizmet Alımı ve Rödövans Yöntemiyle Çalışan Firmalar ve İstihdam Ettikleri Kişi Sayısı"nı tabloda belirtildiği üzere; Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. 2013 yılında Soma'da hizmet alımı yöntemiyle 2. 948 rödövansla 3.018 kişi olmak üzere 5.966 kişiyi istihdam etmiştir. Çoğunluğu TKİ'ye ait linyit sahalarında yaklaşık 12.000 çalışan bulunmaktadır. Buna ilişkin tabloya aşağıda yer verilmiştir. Rodövansla Çalışan Yeraltı İşletmesi İmbat A.Ş. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. 127 4.679 3.018 Hizmet Alımı Yöntemiyle Çalışan Yeraltı İşletmesi Diğer Hizmetler Karanlıkdere (Soma Kömür A.Ş.) Demir Export AŞ. - Fernas 2.948 AŞ. 82 YER ALTI TOPLAMI Hizmet Alımı Yöntemiyle Çalışan Modüler Lavvar (Çiftay A.Ş) Kriblaj Tesisleri (Hizmet Alımı) 10.727 94 200 Patlatma İşleri Hizmet Alımı (Nitromak A.Ş.) 17 Diğer (Temizlik ve Çay Ocakları, Şoför, Güvenlik, Isı Merkezi (Lojmanlar + İdari Binalar), Diğer Tamirler) GENEL TOPLAM 1.068 12.106 Tablo 11: 2013 İtibari İle Soma'da TKİ'nin Sahalarında Hizmet Alımı ve Rödövans Yöntemiyle Çalışan Firmalar ve İstihdam Ettikleri Kişi Sayısı, Kaynak: 2014 yılı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu TKİ tarafından, kazanın yaşandığı Eynez Sahası Karanlıkdere mevkiindeki yeraltı kömür ocağının işletme faaliyetleri ilk kez Park Teknik Elektrik Madencilik A.Ş.'ye 28/06/2006 tarihinde ihale edilmiş ve şirketle 27/07/2006 tarihinde hizmet alım sözleşmesi yapılmıştır. İşletmeci şirket 07/10/2009 tarihinde TKİ Genel Müdürlüğü'ne başvurarak sözleşme devri başvurusunda bulunmuş ve madenin işletilmesi işini Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.'ye devrederek, devir işlemi ile aynı yıl sahada işletme faaliyetine başlamıştır. TKİ'nin Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ile yaptığı “Eynez Yeraltı Sahalarından Kömür Üretme İşi”ne ait teknik şartnamesinde; "İdare veya görevlendireceği yetkili temsilcileri, yüklenicinin sahadaki çalışmalarını projesine, yürürlükteki Maden Kanunu ve Yönetmeliklerine göre yapılıp yapılmadığını kontrol etmeye yetkilidir. Belirtilen faaliyetlerin İdare'nin kontrolü altında yürütülmüş olması, Yüklenicinin üstlenmiş olduğu işi bütünüyle Sözleşme ve Projelerine, teknik kurallarına uygun olarak yapmak hususundaki yükümlülüklerini ve bu konudaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Yüklenici, Sözleşme ve eklerindeki hükümlere aykırı olmamak şartıyla işi İdare'nin vereceği talimatlara göre yapmak, İdare'ye her türlü bilgiyi vermekle ve işin her safhasında her türlü kolaylığı göstermekle yükümlüdür." düzenlemeleri yer almaktadır. 128 Bu düzenlemeler incelendiğinde; yüklenicinin sahadaki çalışmalarının projesine, yürürlükteki Maden Kanunu’na ve yönetmeliklere göre yapılıp yapılmadığının kontrolü görevinin, idareye yani Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne verildiği, bu görev kapsamında idarenin ve kontrol teşkilatının, yükleniciden, çalıştırılmasında veya işyerinde bulunmasında engel durumu olduğunu tespit ettiği, uygunsuz davrandığı veya görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanın iş başından veya işyerinden uzaklaştırılmasını, ayrıca uygun olmayan ekipman ve araçların işyerinden uzaklaştırılmasını talep etme hakkına sahip olduğu görülmektedir. Böylelikle, TKİ'nin yapılan işi teknik boyutu dahil olmak üzere denetleyeceği hüküm altına alınmıştır. TKİ ile yapılan yazışma ve toplantılarla, ruhsat sahibi sıfatını haiz olması nedeniyle bu sıfattan kaynaklanan ve kendi düzenleyici normları kapsamında gerçekleştirilen kontrollerin mahiyeti tetkik edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla TKİ’ye yazılan yazıda, genel olarak “başta rödövans sözleşmesi ile üretim yapan yükleniciler olmak üzere faaliyetlerin sözleşmede yer alan hükümlere göre yürütülüp yürütülmediğinin kontrolüne ilişkin esas ve standartlar” talep edilmiş olup, bu talebimize, bahse konu sorumuzun yanıtının, “kaza sonrası Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar sonucu ortaya çıkacağı” şeklinde anlaşılması güç bir yanıtla karşılık verildiğinden, TKİ’nin yaptığı kontrolün esaslarına ilişkin değerlendirme yapılamamıştır. Ayrıca teknik şartnamenin üretim miktarını düzenleyen 4 üncü maddesinde; sözleşme konusu işin, hazırlık döneminde yaklaşık 500.000 bin ton, işletme döneminde 1. yıl asgari 1.000.000 ton/yıl, 2. yıldan itibaren 1.500.000 ton/yıl olmak üzere toplam 15.000.000 ton kömür üretimi olduğu düzenlendikten sonra yüklenicinin yıllık termin programından fazla üretim yapabileceği hükmü de eklenmek suretiyle TKİ tarafından üretim artışının gerektirdiği proje değişikliği şirketten talep edilmeyerek, kömür üretim üst limiti şirketin tamamen insiyatifine bırakılmıştır. Zira sözleşme bitim tarihi olan 2016 yılı itibariyle olması gereken toplam üretim miktarı 15.000.000 ton iken kaza tarihi olan 13/05/2014 itibariyle gerçekleştirilen toplam üretim 14.926.354,54 ton olup özellikle, 2009 yılının son çeyreğinde “Eynez Yeraltı Sahalarından Kömür Üretme İşi”nin Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. firmasına devredildiği tarihten itibaren ortalama yıllık üretim miktarlarının, asgari üretim miktarlarının hemen hemen 2 katı şeklinde seyrettiği aşağıdaki tabloda da açıkça görülmektedir. 129 DÖNEM YIL Hazırlık Dönemi (7 ay) 2006 500.000,00 50.298,40 İşletme Dönemi 1. Yıl 2007 1.000.000,00 269.289,90 2. Yıl 2008 1.500.000,00 232.465,30 3. Yıl 2009 1.500.000,00 532.950,00 4. Yıl 2010 1.500.000,00 2.599.388,64 5. Yıl 2011 1.500.000,00 2.619.300,86 6. Yıl 2012 1.500.000,00 3.816.014,72 7. Yıl 2013 1.500.000,00 3.566.456,76 8. Yıl 2014 1.500.000,00 1.240.189,96 9. Yıl 2015 1.500.000,00 10. Yıl 2016 1.500.000,00 Toplam PROGRAM ÜRETİM FİİLİ (TON) (TON) 15.000.000,00 ÜRETİM 14.926.354,54 Tablo 12: Soma’da Yıllara Göre Programlanan Kömür Üretim Miktarları ile Fiili Kömür Üretim Miktarları, Kaynak: TKİ verileri 2014 yılının ilk çeyreği itibariyle neredeyse tamamlanmış olan üretim miktarına yaklaşık iki yıl önceden ulaşabilmek adına söz konusu ocağın projesinde bu hızla üretim miktarına ulaşılması amacıyla hangi ilaveler yapıldığı, bu üretim hızında iş ve işçi güvenliğinin riske atılmaması amacıyla hangi ekstra tedbirlerin alındığı, üzerinde durulması gereken bir husustur. Üretimdeki hızlı artışın projeye uygun olup olmadığı ile hızlı artışın getirebileceği iş güvenliğine ilişkin hususların tespit edilmesi de teknik şartname hükümleri gereği TKİ'nin sorumluluğundadır. Hâlihazırda yapılan sözleşmelerde yüklenicinin üretmesi gereken asgari üretim miktarı belirtilmekte olup yüklenicinin asgari üretim miktarı üzerinde üretim yapmasını sınırlayacak herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla “ne kadar üretirsen alırım” yaklaşımıyla hareket eden TKİ'nin işletmenin mali ve teknik kapasitesi, çevrenin ve kömürün özellikleri, projenin yeterliliği vb. gibi hususları değerlendirilmesiyle yıllık azami üretim miktarını belirlemesi, böylece bir üretim yarışına ve hırsına meydan vermemesi, şirketleri üretim zorlaması yapmaya yöneltmemesi gerekmektedir. Bu konuya ilişkin olarak; 09/12/2014 tarihinde Başbakanlık tarafından TBMM’ye sunulan Kamuoyunda “İş Güvenliği Paketi” olarak bilinen “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 130 ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesiyle; “Çok tehlikeli sınıfta yer alan ve kamudan ihale ile alınan işyerlerinde, teknolojik gelişme, iş gücü kapasitesinin artırılması, üretim metotlarında yenilik gibi bir takım unsurlar sağlanmadan üretim ve/veya imalat planlarına, iş programlarına aykırı hareket edilerek üretim zorlaması nedeniyle hayati tehlike oluşturacak şekilde çalışma biçimleri işin durdurulma sebebi sayılır.” hükmü ile üretim zorlamasının tehlikeleri fark edilerek bu konuda bir düzenleme yapma yoluna gidilmiştir. Tasarının bu hükmü olumlu değerlendirilmekle birlikte; idarece yıllık azami üretim miktarının belirlenmesi gerekliliği de göz ardı edilmeyerek bu hususa ilişkin bir düzenlemenin de tasarıda yer alması gerektiği düşünülmektedir. Yaşanan elim kazalardan gerekli derslerin çıkarılması ve olası hataların tekrarlanmaması adına maden ocaklarının yıl içerisindeki üretim miktarlarının yetkili makamlarca iyi analiz edilmesi, yalnızca ekonomik kazanç sağlama saikiyle hareket edilmesine fırsat verilmemesi gerekmektedir. Çünkü bu sektör hata ve ihmal kabul etmeyen, ağır ve çok tehlikeli bir sektördür. Salt daha fazla kâr etme düşüncesiyle hareket ederek kapasitenin üzerinde üretime zorlanıldığında bir anda onlarca, hatta yüzlerce çalışanın hayatının riske girebileceği kuvvetle muhtemeldir. Yine yapılan yazışmalarda ve gerçekleştirilen toplantılarda, işyerlerinin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanunu yönünden izlenmesi, denetlenmesi ve teftişinin, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 24 üncü maddesine göre sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişlerince yapıldığı, TKİ’nin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında denetleme yetkisinin bulunmadığı, işyerlerinin 3213 sayılı Maden Kanunu ve Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği yönünden denetimlerinin ise MİGEM tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Dolayısıyla TKİ tarafından işin tanımı dışında herhangi bir kontrol yapılmadığı, iş sağlığı ve güvenliği özelinde işyerlerinde yapılan tüm çalışmaların ilgili işyerindeki uygulayıcılar tarafından iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun yürütülmesinin zorunlu olduğu, organizasyonları dâhilinde iş sağlığı ve güvenliği açısından idari bir yapılanmaları mevcut olmakla birlikte merkez, müessese ve işletme müdürlükleri bünyesinde oluşturulan bu birimlerin, TKİ tarafından yürütülen işlerin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ve gerekleri doğrultusunda sürdürülebilmesine yönelik bilgilendirme, eğitim, koordinasyon, uygulamaların takibi ile istatistik gibi çalışmaları yürüttüğü ifade edilmiştir. 131 Bu bağlamda, rödövans uygulamasındaki risk; kısa süreli sözleşmeler çerçevesinde rödövansçının, ruhsat sahibine karşı mali yükümlülüklerini yerine getirme ve kâr etme düşüncesiyle hareket etmeyi öncelikli hedef olarak belirleyerek iş ve işçinin güvenliğini sağlamaya yönelik olarak yapılması gereken yatırımları, alınması gereken tedbirleri ekstra maliyet unsuru olarak görme yanılgısına düşebilmesidir. Oysaki iyi işleyen, gerekli kontrollerin her aşamada etkin ve verimli yürütüldüğü bir sistemde bir işin özel ya da kamu eliyle yürütülmesinde herhangi bir farklılık olmaması gerekmektedir. Dolayısıyla Maden Kanunu’nun Ek 7 nci maddesinde yer alan ve rödövans sözleşmesine istinaden işletilen alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlulukların rödövansçıya ait olduğuna dair hükmün, uygulamada karmaşaya neden olduğu, bu sektörün ana kurumu olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının iki idaresi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunca iş ve işçi sağlığı ve güvenliği yönünden, herhangi bir görev, yetki ve sorumluluklarının bulunmadığı, iş ve işçi sağlığı ve güvenliğinin denetimi ile ilgili tek yetkili idarenin İş Teftiş Kurulu Başkanlığı olduğu yaklaşımı ile hareket edildiği gözlenmiştir. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişlerince belirli aralıklarla gerçekleştirilen denetimlerin fonksiyonu son derece önemli olmakla birlikte, bu denetimlerin, denetlenen anın fotoğrafının çekilmesi anlamına geldiği ve varsa o ana ilişkin eksiklik ve ihmallerin rapor edileceği göz önünde bulundurulduğunda, yeraltı madenciliği gibi dinamik bir sektörde bir ocağın işçi sağlığı ve güvenliği yönünden salt bahse konu denetim raporlarına bakılarak değerlendirilmesinin çok da isabetli olmayacağı, bu nedenle özellikle ruhsat verme makamı olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve ruhsat sahibi konumundaki Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunca, özel işletmelerce yürütülen madencilik faaliyetlerinin her açıdan etkin bir şekilde kontrolünün son derece önemli olduğu düşünülmektedir. Yaşanan ölümlü ve yaralanmalı maden kazalarının sayısı, ülkemizi bu konuda dünya sıralamasında başlara taşımaktadır ki bu husus son derece üzücü ve düşündürücüdür. Bu noktada maden işletme projelerinin her açıdan yeterliliğinin ve yürütülen madencilik faaliyetlerinin eldeki proje ile uyumlu olup olmadığının, farklı mühendislik alanlarının da içinde yer alacağı ehil bir ekip ile tetkiki önem arz etmektedir. Bu hususa Sayıştay Başkanlığı’nın Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’na ilişkin 2012 yılı raporunda da yer verilerek, yeraltı üretimi yapan müesseselerde yeraltı üretiminin tamamı ile açık ocaklarda yapılan dekapaj ve kömür üretiminin önemli bir kısmının yüklenici marifetiyle yapıldığı, sözleşme gereği yapılan iş ve işlemlerin bedelinin Kurumdan tahsil 132 edildiği, bu amaçla oluşturulan kontrol birimlerinde Kurum tarafından yapılan işlerin titizlikle takibinin önem kazandığı, müesseselerin kontrol müdürlüklerinin yüklenici eliyle yapılan işleri kontrol ettiği, yapılan kontrollerin sağlıklı ve emniyetli bir biçimde yapılmasının bu elemanların eğitim düzeyi ve sayısı ile ilgili bulunduğuna dikkat çekildiği görülmüştür. Bu nedenle kamu malı niteliğindeki madenleri işleme ruhsatına sahip kuruluş konumunda olan TKİ’nin, yaptığı kontrollerinin içeriğinin çok iyi analiz edilmesi, farklı mühendislik dallarının iç içe girdiği madencilik sektörüne ilişkin kontrolleri gerçekleştiren personelin nitelik ve niceliğinin artırılması, özetle rödövans sözleşmeleri ile üçüncü kişilere devredilen sahalardaki faaliyetlerin işletme projesine ve iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygunluğunu etkin şekilde takip edecek mekanizmalara sahip kılınması ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Tüm bunların yanı sıra kaza sonrası Soma Savcılığı’nın soruşturma kapsamında bilirkişi heyetinden aldığı raporda; Park Teknik Elektrik Madencilik A.Ş.'nin sözleşme devrinin gerekçesi olarak TKİ'ye sunduğu dilekçede; "üretim çalışmaları sırasında oluşan yangınlardan dolayı üretim yapılamaması ve sahadaki daha önce çalışılan bölgelerde taraflarca tahmin bile mümkün olmayan büyük miktarlardaki su birikimlerinin üretim çalışmasına büyük engel teşkil ettiği, ...İleride telafisi mümkün olmayacak problemlerle karşılaşılacağı anlaşılan bu durumda hem şirketimizin hem de kurumunuzun olumsuz etkilenmemesi için işi devir etmek istemekteyiz." ifadelerinin yer aldığı, bu durumda kazanın gerçekleştiği maden sahasının yüksek yangın riski taşıdığı hususunun TKİ ve sözleşmeyi devralan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından bilindiği hususuna değinilmiştir. Soma özelinde ruhsat sahibi TKİ'nin gerçekleşen kaza nedeniyle asıl işveren olmaması ve 3213 sayılı Kanunun Ek 7 nci maddesi uyarınca rödövansçının ya da hizmet alımıyla işi alan kişi yada şirketin İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlu olduğu bir an için düşünülse dahi; gerek Rödövans Uygulama Yönergesi hükümleri gereği, gerekse teknik şartname hükümleri gereği madencilik faaliyetlerinin projeyle uyumlu bir şekilde yürütülüp yürütülmediğinin kontrolü, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü’nün sorumlulukları arasındadır ve bu durum TKİ’yi sadece ruhsat sahibi olma konumundan öteye taşımaktadır. TKİ tarafından, çalışılan kömür damarlarının yangına müsait olduğu hususu dikkate alınarak, üretim alanlarının kontrolünün yapılması, kömür yangınlarına karşı gerekli önlemlerin şirkete aldırılması gerekirken bu hususlara ilişkin herhangi bir çalışma yapılmaması da işletmeci şirketin yanı sıra TKİ’nin de sorumluluğunu doğurmaktadır. 133 Diğer taraftan yürütülen inceleme çerçevesinde, TKİ Kurumundan rödövanslı ve ihaleli sahalara ilişkin kaza istatistikleri talep edilmiş ise de Kurumumuza iletilen yazıda, TKİ Kurumunca rödövanslı ve ihaleli sahalara ilişkin kaza istatistiklerinin tutulmadığı bildirilmiştir. Esasen başta ilgili kamu idareleri olmak üzere detaylı ve çok yönlü istatistikler üzerinden değerlendirmeler yapmak, hem sorun alanlarını görmek ve hem de gereken tedbirleri almak açısından son derece önemlidir. Bununla birlikte inceleme sürecimiz boyunca gerek Maden İşleri Genel Müdürlüğü gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu statüsünde olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumundan istenen istatistiki verilerin ya hiç tutulmadığı ya da iletilen veriler arasında tutarlılığın sağlanamadığı, bu hususun 2010 yılında düzenlenen Devlet Denetleme Kurulunun raporunda da eleştirildiği görülmektedir. Bu bağlamda madencilik alanı, işyerinden ilgili kamu idarelerine kadar her aşamada bilimin gereklerinin hâkim olması şart olan bir alan olup ölçülemeyenin yönetilemeyeceği prensibi ile hareket edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ilgili idarelerce bu alanda etkin bir veri bankası oluşturulması ve bu veriler üzerinden gerekli risk analizlerinin yapılarak süreklilik arzeden bir kontrolün sağlanması gerektiği kanaatine varılmıştır. Kaza istatistiklerine ilişkin TKİ’den bir bilgi edinilememesi nedeniyle, TMMOB’nin Eylül 2014’te yayınladığı Soma Maden Faciası Raporunda “Son otuz yılda meydana gelen büyük maden kazaları” isimli tablo aynı başlıkla aşağıya alınmıştır. YER MADENİN TARİH CİNSİ OLAYIN ŞEKLİ ÖLÜ SAYISI İŞLETMECİ Zonguldak Armutçuk 07.03.1983 Kömür Grizu Patlaması 103 Kamu Kurumu Zonguldak Kozlu 10.04.1983 Kömür Grizu Patlaması 10 Kamu Kurumu 5 Kamu İştiraki Amasya Yeni Çekek 14.07.1983 Kömür Grizu Patlaması Zonguldak Kozlu 31.01.1987 Kömür Göçük 8 Kamu Kurumu Zonguldak Amasra 31.01.1990 Kömür Grizu Patlaması 5 Kamu Kurumu Amasya Yeni Çekek 07.02.1990 Kömür Grizu Patlaması 68 Kamu İştiraki Zonguldak Kozlu 03.04.1992 Kömür Grizu Patlaması 263 Kamu Kurumu Yozgat Sorgun 26.03.1995 Kömür Grizu Patlaması 37 Erzurum Aşkale 08.08.2003 Kömür Grizu Patlaması 8 Özel Firma Kamu Kurumu adına Yüklenici Firma 134 Karaman Ermenek 22.11.2003 Kömür Grizu Patlaması 10 Kamu Kurumu adına Yüklenici Firma 3 Özel Firma 19 Özel Firma adına Yüklenici Firma Çorum Bayat 09.08.2004 Kömür Grizu Patlaması Kastamonu Küre 08.09.2004 Bakır Yangın 18 Özelleştirme Kamu Kapsamında İştiraki Kütahya Gediz 21.04.2005 Kömür Grizu Patlaması Balıkesir Dursunbey 02.06.2006 Kömür Grizu Patlaması 17 Özel Firma Bursa M.Kemalpaşa 10.11.2009 Kömür Grizu Patlaması 19 Özel Firma 13 Balıkesir Dursunbey 23.02.2010 Kömür Grizu Patlaması Zonguldak Karadon 17.05.2010 Kömür Grizu Patlaması 30 K.Maraş Elbistan 10.02.2011 Kömür Şev Kayması 11 Zonguldak Kozlu 08.01.2013 Kömür Maten Degajı 8 Manisa Soma 13.05.2014 Kömür Ocak Yangını 301 Özel Firma Kamu Kurumu adına Yüklenici Firma Kamu Kurumu adına Yüklenici Firma Kamu Kurumu adına Yüklenici Firma Kamu Kurumu adına Yüklenici Firma Kömür Grizu Patlaması 3 Özel olarak açık sistemle işletilen kömür tüneli Şırnak Karaman Ermenek 11.06.2014 Su Kaynağının 28.10.2014 Kömür Patlaması 18 Özel Firma Tablo 13: Son otuz yılda meydana gelen büyük maden kazaları, Kaynak: TMMOB’nin Eylül 2014’te yayınladığı Soma Maden Faciası Raporu Tabloda da görüldüğü üzere; maden kazalarının çoğunun rödövans veya hizmet alımı şeklinde özel sektörün işlettiği maden ocaklarında meydana gelmiş olduğu izahtan varestedir. Bu veriler idare tarafından da iyice analiz edilerek rödövans ve hizmet alım usulleri hakkında yeniden bir karar verilmesi yoluna gidilmelidir. 2. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22 nci maddesinde, herkesin toplumun bir üyesi olarak sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu belirtilerek devletin, bireylerin insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyini sağlaması gerektiği sorumluğu vurgulanmaktadır. Yine Anayasamızın 49 uncu maddesi gereği Devlet, çalışanların hayat seviyesini 135 yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Anayasamızın anılan hükmünden hareketle çalışma hayatını, işçi-işveren ilişkilerini, iş sağlığı ve güvenliğini düzenlemek, denetlemek ve sosyal güvenlik imkânını sağlamak, bu imkânı yaygınlaştırmak ve geliştirmek, yurt dışında çalışan işçilerimizin çalışma hayatından doğan hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirme görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verilmiştir. Diğer taraftan Bakanlığın, iş sağlığı ve güvenliği alanında mevzuat hazırlama ve denetim yapma ve kalıcı olarak üretken ve daha güvenli çalışma şartlarının oluşturulmasına yönelik olarak eğitimli ve nitelikli işgücü oluşturulması; işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almalarını sağlamaya yönelik politika ve stratejiler belirlenmesi, iş istatistiklerinin derlenmesi ve yayımlanması, işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve koruyucu hizmetleri yürütenlerin niteliklerinin belirlenmesi, eğitim ve sertifikalandırılmalarının sağlanması gibi görevleri de bulunmaktadır. Rapor konumuz çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ana hizmet birimlerinden olan İş Teftiş Kurulu Başkanlığı ile İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü öncelikli olarak muhatap idari kuruluşlar olarak belirlenmiştir. 2.1. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı 4857 sayılı İş Kanunu’nun 91 inci maddesinde Devlete, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izleme, denetleme ve teftiş etme ödevi yüklenmiş; bu ödevin de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yerine getirileceği düzenlenmiştir. Yine 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da da, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın denetlenmesi ve teftişi görevinin yürütülmesinin Bakan adına İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılacağı hükmolunmuştur. Görevleri anılan Kanun’da sayılan İş Teftiş Kurulu Başkanlığı dayanağını, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 19/06/1947 tarihinde kabul ettiği 81 sayılı “Sanayi ve Ticarette İş Teftişi Hakkındaki Milletlerarası Çalışma Sözleşmesi”nden almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tarafından da 13/12/1950 tarihli ve 5690 sayılı Kanunla onaylanan 81 sayılı Sözleşmede özetle; sanayi ve ticari işyerleri için bir denetim sisteminin oluşturulacağı, 136 iş teftişinin üye ülkelerin yönetsel yapılarının imkân verdiği ölçüde merkezi bir makamın gözetim ve denetimine bağlı olarak yürütüleceği, teftiş personelinin yeterli güvence sağlanmış, hükümet değişiklikleri nedeniyle ve uygunsuz diğer harici tesirlere tabi bulunmamalarını sağlayacak şekilde bir statü ve hizmet şartlarından faydalanan kamu memurlarından oluşacağı, müfettiş sayısının denetim görevlerini etkin olarak gerçekleştirecek düzeyde, denetlenecek işyerlerinin sayı ve özellikleri, işçi sayısı, denetim mevzuatının genişliği ve denetçinin kullanımına sunulan imkânlar dikkate alınarak belirleneceği hükümleri yer almaktadır. Dayanağını yukarıda bahsedilen Uluslararası Sözleşmeden alan İş Teftiş Kurulu Başkanlığının görevleri 3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: Çalışma hayatı ile ilgili mevzuat çerçevesinde programlı veya program dışı teftiş, inceleme, soruşturma yapmak, gerekli önlemleri almak veya aldırmak, Uluslararası sözleşmeler çerçevesinde iş yerlerinde uygulamaları incelemek ve izlemek, Çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izlemek, Çalışma hayatı ile ilgili mevzuat çalışmaları yapmak, gerektiğinde, teftiş ve denetimler sonucunda, mevzuatın aksayan yönleri, uygulanabilirliği, sektörel bazda ilgili kurum ve kuruluşlarca alınması gereken önlemleri belirleyen Genel Değerlendirme Raporu hazırlamak, Denetim sonuçlarına ilişkin istatistikleri tutmak, değerlendirmek ve yorumlamak, Özel kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak, Müfettişlerin iş teftişi ile ilgili faaliyet ve işlemleriyle ilgili teftiş, inceleme ve soruşturmaları yürütmek, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu uyarınca işyerlerinde inceleme yapmak, iş ve işlemlerini teftiş etmek. Kayıtdışı istihdamla mücadele etmek, bu amaçla sektörel analizlere dayalı denetimleri yürütmek ve bu konularda alınması gerekli tedbirleri önermek. Diğer yandan işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 24 üncü maddesinde, söz konusu Kanun hükümlerinin uygulanmasının izlenmesi ve teftişinin yine, iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapmaya yetkili Bakanlık iş müfettişlerince yapılacağı hükmü yer almaktadır. 137 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun hükümlerinin uygulanmasının izlenmesi ve teftişi görevi de anılan Kanunun 24 üncü maddesi ile iş müfettişlerine verilmiştir. Anılan Kanunun 25 inci maddesi, işyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir hususun tespit edilmesi halinde, bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında işin durdurulacağını düzenlemiş, ayrıca çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda da işin durdurulacağını düzenlemiş olup, bu yetkiyi iş müfettişlerine tanımıştır. İş Teftiş Yönetmeliğine göre teftiş faaliyetleri “iş teftişi” ve “idari teftiş” faaliyetleri olarak iki ana başlık altında yıllık olarak planlanmakta; yıllık olarak planlanan teftiş faaliyetleri “Genel Çalışma Planı” başlığı altında her yılın Aralık ayı içerisinde Bakana sunularak, Bakanın onayı alındıktan sonra uygulamaya konulmaktadır. Genel Çalışma Planının iş teftişine ilişkin bölümü “işin yürütümü” ve “iş sağlığı ve güvenliği” teftişleri için ayrı ayrı hazırlanmakta; iş teftişi faaliyetleri, “programlı teftiş” ve “incelemelerden oluşan program dışı teftiş” olmak üzere planlanmaktadır. Programlı teftiş, Genel Çalışma Planı kapsamında programlanan ve çalışma hayatındaki sorunların değerlendirilmesi ve öncelik verilmesi sonucu işyerlerinde gerçekleştirilen teftişlerdir. İncelemelerden oluşan program dışı teftiş ise, programlı teftiş dışında çalışma mevzuatı ile ilgili talep üzerine veya Kurula intikal ettirilen evraklardan teftiş hizmetiyle bağdaşır nitelikte olanların teftiş programına alınması sonucu işyerlerinde gerçekleştirilen teftişlerdir. İş Müfettişleri çalışma hayatının teftişi dışında, Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların iş, işlem ve süreçlerinin mevzuata uygunluğunu tespit etmek amacıyla inceleme yapmak; personelin ceza mevzuatına göre suç teşkil edebilecek nitelikte olan veya personel mevzuatına göre disiplin suçu oluşturan eylem ve işlemleri ile ilgili olarak soruşturma yapmak; 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun kapsamına giren personelin, bu Kanun kapsamındaki eylem ve işlemleri hakkında ön inceleme yapmak gibi görevleri de ifa etmekte olup söz konusu görevler “idari 138 teftiş” olarak adlandırılmaktadır. İş Teftiş Kurulu, teknik ve sosyal iş müfettişlerinden oluşmaktadır. İlgili sosyal bilimler fakültelerinden mezun olanlar arasından seçilen iş müfettişleri iş mevzuatının işçi sağlığı ve iş güvenliği dışında kalan tüm hükümlerinin (işin yürütümü denetimi); buna karşılık, mühendislik ve tıp fakülteleri mezunları arasından seçilen müfettişler ise iş sağlığı ve güvenliğine ait hükümlerin işyerinde uygulanmasını denetlerler. Diğer bir ifadeyle, sosyal iş müfettişlerince bireysel iş uyuşmazlıklarına ilişkin incelemeler yapılırken; iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin denetimler teknik iş müfettişlerince yapılmaktadır. Merkezde İş Teftiş Kurulu Başkanlığı ve taşrada Grup Başkanlıkları şeklinde teşkilatlanan İş Teftiş Kurulu bünyesinde 2014 yılı Mart ayı itibariyle 161 teknik, 253 sosyal olmak üzere 414 Baş/İş müfettişi, 575 iş müfettiş yardımcısı, toplam 989 müfettiş görev yapmaktadır. Bu Kurulda 2014 yılı itibariyle 63 maden ve 10 jeoloji mühendisi bulunmaktadır. SOSYAL BİRİM İŞBAŞ MÜF. YARD TOPLAM VE İŞ MÜF 2010 269 57 326 TEKNİK İŞBAŞ MÜF. VE YARD TOPLAM GEN. İŞ MÜF TPL. 208 115 323 649 2011 288 147 435 184 280 464 899 2012 288 156 444 209 307 516 960 2013 261 180 441 162 396 558 999 2014 253 180 433 161 395 556 989 Tablo 14: 2014/Mart İtibariyle İş Müfettişi Sayıları Kaynak: İş Teftiş Kurulu Başkanlığı Verileri Yapılan görüşmelerde, 2010 yılına kadar tepkisel teftiş mantığıyla hareket edildiği, yani kaza, ihbar veya şikâyete dayalı denetim ağırlıklı çalışıldığı, bu denetimlerin yoğunluğundan risk analizlerine dayalı, riskin yüksek olduğu sektörlere dönük önleyici denetim modelinin hayata geçirilemediği, 2010 yılından itibaren yapılan çalışmalarla ise denetim mantalitesinin tepkisel nitelikten önleyici niteliğe doğru değişim gösterdiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda, mesleki risklerin önlenmesine, sağlık ve güvenliğin korunmasına, risk ve kaza faktörlerinin ortadan kaldırılmasına, iş sağlığı ve güvenliği ile iş ilişkileri konusunda işveren ve işçilerin bilgilendirilmesine, yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebi ile özel olarak korunması gereken kişilerin korunması ve çalışma şartlarının iyileştirilmesine, güvenlik kültürü ve sosyal sorumluluk konusunda bilinç oluşturulmasına katkı sağlayacak hedeflere yönelik 139 olarak, “Risk Esaslı”, “İşkolu/Sektör Esaslı” ve “Alan Esaslı” programlı teftişler yapılmaya başlandığı, söz konusu yeni yaklaşım ve anlayışla sosyal tarafların etkin katılımının sağlandığı denetim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Programlı teftişlere, teftişlerin yürütüleceği sektörlerdeki işverenlerin, sendikaların, meslek odalarının, yerel yönetimlerin ve ilgili diğer sivil toplum kuruluşlarının ve hatta basın yayın kuruluşlarının katılımı ile düzenlenen toplantılarla duyurularak başlandığı, bu suretle o yıl içinde hangi sektörlerde teftiş yapılacağı ve teftişlerde hangi riskler üzerinde durulacağı konusunda ön bilgilendirme yapılarak, bir taraftan işverenlerin daha teftişlere başlanmadan kendi inisiyatifleri ile işyerlerindeki riskleri gidermelerinin sağlanmaya çalışıldığı, diğer taraftan da işyerlerini mevzuata uygun hale getirmek için farklı kurum ve kuruluşlar arasında bir işbirliği ortamı yaratılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir. Buradan hareketle, ülkemizdeki iş kazası istatistiklerine göre çalışan başına en çok iş kazasının meydana geldiği maden işyerleri ile en çok ölümlü iş kazasının yaşandığı yapı işyerlerinin her yıl teftiş programına alındığı, en tehlikeli sektör olan yer altı kömür madeni işyerlerinin her yıl iki defa teftiş edildiği belirtilmiştir. Diğer işyerleri için ise gerek iş kazası ve meslek hastalıkları istatistikleri ile geçmiş teftiş verileri gerekse sektörel veriler ve ülkemiz ulusal iş sağlığı ve güvenliği politikaları göz önüne alınarak programlı teftişlerin planlandığı aktarılmıştır. Yapılan görüşmelerde maden işyerlerinde; 2010 yılında toplam 1413 teftiş gerçekleştirildiği, bu teftişlerin 563’ünün genel teftiş, 80’inin kontrol teftişi, 770’inin ise inceleme teftişleri olduğu, yapılan bu denetimler sonucunda 42 maden işyerinde kapatma işleminin uygulandığı, 17 işyerinde işin durdurulduğu, 77 işyerine ise idari para cezası uygulandığı, 2011 yılında toplam 1312 teftiş gerçekleştirildiği, bu teftişlerden 723’ünün genel teftiş, 178’inin kontrol teftişi, 411’inin ise iş kazaları ve şikâyetler nedeniyle gerçekleştirilen inceleme teftişleri olduğu, yapılan bu denetimler sonucunda 43 maden işyerinde kapatma işlemi uygulandığı, 3 işyerinde işin durdurulduğu, 339 işyerine ise idari para cezası uygulandığı, 2012 yılında gerçekleştirilen 543 teftişin 395’inin genel teftiş, 148’inin kontrol teftişi, 204’ünün ise inceleme teftişleri olduğu, bu denetimler sonucunda 58 maden işyerinde kapatma işlemi uygulandığı, 442 işyerine ise idari para cezası uygulandığı, 2013 yılında ise maden işyerlerinde toplam 1047 teftişin gerçekleştirildiği, bu teftişlerin 140 808’inin iki aşamalı olarak yapılan programlı teftişler olduğu, 239’unun ise iş kazaları ve şikâyetler nedeniyle gerçekleştirilen inceleme teftişleri olduğu, yapılan bu denetimler sonucunda 54 işyerinde işin durdurulması işlemi yapıldığı, 428 işyerine ise idari para cezası uygulandığı bilgisi verilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği yönünden yer altı kömür işyerlerinde yapılan teftişlerin yeraltı çalışma ortamının görülmesi ve denetlenmesi suretiyle yapıldığı, öncelikle ocağın mevcut imalat planının görülerek ocak hakkında ilk bilgilerin edinildiği, ocağın üretim yapılan bölümleri, eski imalat bölümleri, hava ölçüm istasyonları, ocağın ulaşım yolları ve nakliye sistemleri (örneğin asansör ya da bant taşıyıcılar), ocağın tahkimat sistemi, kurtarma ve tahlisiye ekipmanları ve personeli, mekanik ve elektrikli ekipman ve tesisleri, çalışanların kişisel koruyucu donanımlarının varlığı ve kullanımının, yerinde yani ocağın içine girilerek denetlendiği, ayrıca iş sağlığı ve güvenliği organizasyonu, iş güvenliği eğitimi, mesleki eğitim, iş güvenliği uzmanının tutması gereken onaylı defter, iş sağlığı ve güvenliği kurulu, işveren tarafından tutulması gereken tahkimat, havalandırma, patlatma defterleri, sağlık gözetimi dosyaları, ekipmanların periyodik kontrol belgeleri, kişisel koruyucu donanımların uygunluk belgelerinin yerüstünde evrak üzerinden incelendiği ifade edilmiştir. Yeraltı kömür madenlerinde yapılan teftişlerde işi durdurma gerekçesi olan mevzuata aykırılıkların tespit edilme yöntemlerine ilişkin olarak; İkinci bir çıkış yolunun olup olmadığının kontrolünün yerinde bakılarak yapıldığı, ikinci yolun sadece havanın dönüşü için uygunluğuna değil aynı zamanda çalışanların güvenli bir şekilde ocak dışına çıkabilecek uygunlukta olup olmadığı yönünden denetlendiği, Mekanik havalandırma olup olmadığı ile ilgili olarak havalandırma fanı ve tesisatının kontrol edildiği, havalandırmanın durması halinde uyarı veren sistem olup olmadığının denetlendiği, Yedek enerji kaynağının varlığının yerinde kontrol edildiği, Yeraltı kömür ocağında kullanılan ekipmanların patlamaya karşı korunaklı olup olmadığı ile ilgili olarak ekpimanların CE belgeleri ve özelliklerinin kontrol edildiği, grizulu ortamda kullanılmaya uygun ekipmanlar olup olmadığının yerinde kontrol edildiği, Ocaktaki tehlikeli gazları izleyen merkezi izleme sistemi bulunup bulunmadığı ile ilgili olarak, izleme odasından verilerin kontrol edildiği, geçmişe dönük kayıtların incelenip, sensör noktalarına plandan bakıldığı ve ocakta kontrol edildiği, 141 Arıza anında devreye girecek yedek havalandırma tesisatının yerinde kontrol edildiği ifade edilmiştir. Yukarıda sayılan hususların herhangi birinin tespit edilmesi durumunda işin durdurulduğu, durdurmaya esas hususlar dışında tespit edilen mevzuata aykırılıkların teftiş esnasında düzelttirildiği, işveren tarafından giderilmeyenler için ise idari para cezası uygulandığı belirtilmiştir. Teftişlerin genelde heyetler halinde icra edildiği, maden işyerleri teftişlerinde, özellikle de yeraltı kömür ocağı teftişlerinde, heyette mutlaka bir maden veya jeoloji mühendisinin bulunduğu, heyetin diğer üyelerinin ise yine maden veya jeoloji mühendisi olabildiği gibi, elektrik, makine, çevre, inşaat gibi farklı mühendislik branşlarından bir mühendise de heyette yer verilebildiği ifade edilmiştir. Maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden her yıl programlı teftiş yapılmakla birlikte; işin yürütümü yönünden yapılan programlı teftişlerde; asıl işveren – alt işveren ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı, yer altında veya gece vardiyasında günlük 7,5 saatin üzerinde çalışma yapılıp yapılmadığı, günlük 7,5 saatin üzerinde yapılan çalışmaların ücretlerinin zamlı olarak ödenip ödenmediği, hafta tatili ulusal bayram ve genel tatil çalışması ücretlerinin ödenip ödenmediği yıllık ücretli izinlerin mevzuata uygun kullandırılıp kullandırılmadığı ile kayıtdışılık hususlarının öncelikli olarak incelendiği belirtilmiştir. İş Teftiş Kurulu ile yapılan yazışmalar kapsamında Kurul tarafından düzenlenen yazıda 2012 ve 2013 yıllarında madencilik sektörüne ilişkin yapılan denetimler sonucu tespit edilen hususlarla bazı önerilere ilişkin analizlere de yer verildiği görülmüştür. Bu kapsamda sunulan analizlerden bir kısmı şu şekildedir: Madencilik, üretim teknolojisi, planlama ve mühendislik çalışmalarının iş güvenliğiyle iç içe olduğu bir faaliyet grubudur. Bu nedenle özellikle planlama ve mühendislik çalışmalarının etkinliği arttırılmalı, iş sağlığı ve güvenliğinin tüm planlamalara yansıması sağlanmalıdır. Buna göre üretimde ilkel metotların terk edilerek, iş sağlığı ve güvenliği açısından daha iyi koşullar sağlayacak yöntemlerin tercih edilmesi sağlanmalıdır. İşverenlerin ve teknik kadronun özellikle uyguladıkları üretim yöntemlerini göz önünde bulundurarak günümüz bilim ve teknolojisinin gerektirdiği sağlık ve güvenlik önlemlerini uygulamaları için gerekli çalışmaları yaparak özellikle hazırlayacakları sağlık ve güvenlik dokümanlarında belirtilen şartlarla uyumlu bir çalışma şekli benimsenmelidir. Risk değerlendirmelerinin ve sağlık güvenlik dokümanlarının yapılan işe direkt yansıması 142 sağlanmalıdır. Düşük yatırımlı küçük işletmelerin iş sağlığı ve güvenliğini planlarına yansıtmayıp ek bir yük olarak değerlendirmesinin önüne geçilmelidir. İş sağlığı ve güvenliğinin yatırım aşamasından başlayarak tüm işlerin önemli bir parçası olması sağlanmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı, çalışanların hayati tehlikelere maruz kaldığı işyerlerinde teftiş sonucunda tespitlere dayanılarak alınan, 6331 Sayılı Kanunun 25 inci maddesi uyarınca işyerinde işin durdurulması kararlarının, Valilikler ve ilgili kurumlar tarafından ivedi şekilde uygulanması, durdurma işleminin etkin ve amacına uygun olması için önem arz etmektedir. Maden işyerlerinde istenen mevzuata aykırılıkların giderilmesi için yapılması gerekli harcama ve maliyet ile idari para cezası karşılaştırıldığında idari para cezalarının çok düşük kaldığı görülmektedir. Örneğin; 100 bin metreküplük bir kademe düzeltme işinin maliyeti en az 200- 300 bin TL iken idari para cezası 1.000 – 2.000 TL civarındadır. İdari para cezaları riskin büyüklüğü ve kapsadığı işçi sayısı dikkate alınarak hesaplanmalıdır. Mevcut durumda ise idari para cezası uygulanması yerine işyerinin sürekli izlenerek mevzuata aykırılıklar konusunda işveren ve mühendislere baskı ve takip yapılması daha uygun bir yaklaşımdır. İşverenlerin çoğunluğunun iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının belgelendirme ve dokümantasyon konularına eğildikleri halde, işletmelerinin fiziksel şartlarında yapılması gereken iyileştirmeleri ihmal ettikleri görülmüştür. İhmal edilen fiziksel şartların iyileştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir. Yeraltı kömür ocaklarına giriş ve çıkışlar genel olarak desandreler vasıtasıyla yapılmaktadır. Teftişi yapılan yeraltı nitelikli kömür ocaklarının bir kısmında desandre boylarının (uzunluğu) arttığı, kimi ocaklarda ise 1000 metrenin üzerine çıktığı tespit edilmiştir. Bu durumun ise beraberinde tahkimat, havalandırma ve nakliyat sisteminde sıkıntılara yol açtığı anlaşılmıştır. Özellikle eğimi ve uzunluğu fazla desandre ile çalışan ocaklarda işçilerin ocağa giriş ve çıkışlarının sorun teşkil etmekte olduğu anlaşılmıştır. Zira desandrelerde mevcut nakliyat sisteminin yalnızca malzeme ve kömür nakline yönelik olarak kurulup, kullanılmakta olduğu, insan nakline uygun olmadığı, çalışanların ise yürümek suretiyle ocağa giriş ve çıkış yapmak zorunda oldukları belirlenmiştir. Ancak geçmişte yaşanan ve yasak olmasına rağmen çalışanların, insan nakline uygun olmayan nakliye vagonlarına binmek suretiyle ocağa giriş ve çıkış yaptıkları ve bu esnada da kazalandıkları bir gerçekliktir. Bu nedenle de, özellikle desandre uzunluğu ve eğiminin fazla olduğu ocaklarda, insan (çalışan) nakline uygun nakliyat 143 sisteminin kurulması yönünde işyerlerinin harekete geçirilmesinin uygun olacağı kanaatine varılmıştır. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı verilerine göre 2014 yılı Haziran ayı itibariyle ülkemizde 134 ruhsat sahası içerisinde üretim gerçekleştiren 176 yeraltı kömür ocağı bulunmakta olup bu sayı yıl içerisinde açılan ve kapanan ocaklardan ötürü değişebilmektedir. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, MİGEM’in aksine ruhsat sahası bazında değil işletme bazında denetim yaptığı için ruhsat sahalarında kaç farklı ocak bulunduğuna ilişkin istatistiki verilerin MİGEM’e oranla daha doğru olduğu kabul edilmektedir. Haziran 2014 itibariyle İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yeraltı kömür işletmelerinde gerçekleştirilen denetim sonuçlarına göre, faaliyette bulunan işletmelerin 68’inin çalışan sayısı 50’den azdır. Bu 68 işletmede çalışan toplam işçi sayısı 1459’dur. 35 işletmenin çalışan sayısı 50 ile 99 arasındadır. Bu 35 işletmede çalışan toplam işçi sayısı ise 2595’dir. Yıllık 500 bin tonun üzerinde üretim yapan işletme sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. Örnek vermek gerekirse Gediz havzasının tamamında (küçük ölçekli işletmelerle) yapılan yıllık üretim, Soma havzasının bir günlük üretiminden azdır. Ermenek’te meydana gelen maden kazasının rödövansçı şirketi olan Has Şekerler’in günlük üretimi yalnızca 150 ile 200 ton arasında olup, yıllık üretimi 54 ile 72 bin ton civarındadır. Bu işletmenin çalışan sayısı ise 211 kişidir. Ülkemizde İş Teftiş Kurulunun görev alanına giren işyerleri ve sigortalı sayılarına bakıldığında, İş Teftiş Kurulunun görev alanı ile ilgili karşı karşıya bulunduğu iş yükü de ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda, 2014 yılı rakamlarına bakacak olursak, SGK verilerine göre 2014 yılı Temmuz ayı itibariyle çalışan zorunlu sigortalı sayısının 13.109.755, sigortalı çalıştırılan işyeri sayısının ise 1.627.221 olduğu görülmüştür. Söz konusu sayılar 2014 yılı için maden işyerleri özelinde değerlendirildiğinde; Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre 2014 yılı Temmuz ayı itibariyle kömür linyit çıkartılması, metal cevheri madenciliği, diğer madencilik ve taş ocakları faaliyet gruplarında sigortalı çalıştırılan maden işyeri sayısının toplam 6239, bu işyerlerinde çalışan sigortalı sayısının ise 139.314 olduğu görülmektedir. İşyeri ve sigortalı sayıları dikkate alındığında 2014 yılında kapsamdaki tüm işyerlerinin iş sağlığı güvenliği ve işin yürütümü yönünden denetlenmesi istense, denetime yetkili iş müfettişi başına 1.645 işyeri ile 13.255 sigortalı düşeceği anlaşılmaktadır. Ülkemizde kayıtdışı işyeri ve istihdam sayılarının oldukça yüksek olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, 144 müfettiş başına düşen gerçek işyeri ve sigortalı sayılarının, hesaplanan bu rakamların da üzerinde olduğu sonucu çıkmaktadır. Söz konusu sayısal veriler, ülkemizdeki işyerlerinin tamamının bir yıl içinde gerek işin yürütümü gerekse iş sağlığı ve güvenliği yönünden İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından denetlenmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Diğer yandan, hâlihazırda İş Teftiş Kurulu Başkanlığında görev yapan 63 maden mühendisi iş müfettiş ve yardımcısı bulunmakta olup bu dönem itibariyle açılan yarışma sınavı neticesinde 50 maden mühendisi daha iş müfettiş yardımcısı olarak mesleğe alınacağı bilgisi Kurumumuza iletilmiştir. Bu sayının, faal yeraltı kömür maden ocağı sayısının 176 olduğu düşünüldüğünde teftiş ve denetim için oldukça azımsanmayacak düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu bilgilerin yanı sıra 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile getirilen sisteme değinmekte fayda vardır. Anılan Kanunla işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapmak, İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izlemek, denetlemek ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlamak, Risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak, Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne almak, Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bunun yanında 6331 sayılı Kanunla, çalışma hayatının iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetiminde İş Teftiş Kurulu dışında başka profesyonel kişiler ve kurullar da öngörülerek, işyerlerinin dönemsel olarak denetlenmesi sistemi yerine iş sağlığı ve güvenliği kurulu, ortak sağlık ve güvenlik birimi, iş güvenliği uzmanı tarafından işyerinin iş güvenliği ve sağlığı yönünden sürekli kontrol altında bulundurulması sistemi getirilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında Maden Kanunu ile maden işyerlerine yönelik teknik ve daimi nezaretçi atanması öngörülerek işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği yönünden sürekli denetim altında olmasının alt 145 yapısı sağlanmaya çalışılmıştır. Tüm bunlar, ne sıklıkla yerine getirilirse getirilsin İş Teftiş Kurulu tarafından gerçekleştirilen ve işyerinin denetim anındaki durumunu ortaya koyan teftişlerden sonraki süreçte de iş sağlığı ve güvenliği kurallarının uygulanmasını temin adına işverende ve işçide otokontrol sisteminin oturtulmasına hizmet etmektedir. Diğer yandan, devlet çalışma hayatına ilişkin mevzuatın uygulanmasını temin noktasında gerek Anayasa’nın gerekse yasaların kendisine yüklediği kontrol ve denetim görevini etkin bir şekilde yerine getirmek zorundadır. İş sağlığı ve güvenliği yönünden ilgili mevzuatın gerektiği gibi uygulanıp uygulanmadığının denetimi sadece yeterli sayıdaki müfettiş istihdamından da geçmemektedir. Söz konusu denetimin gereği gibi yapılması, denetim esnasında gerekli bilgi ve tecrübe birikimine sahip olunmasını ve faaliyetin türü ve boyutuna göre denetimin yeterli zaman harcanarak gerçekleştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ancak işkolları itibariyle her faaliyet, iş sağlığı ve güvenliği yönünden aynı derece risk ve tehlike potansiyeline sahip değildir. İş kazalarının en çok yaşandığı sektörlerden olan kömür, metal ve inşaat işkolu sektörlerinin diğer işyerlerinden farklı teknik bilgi birikim ve deneyime sahip kişilerce denetlenmesi gerekmektedir. Devletin bu sektörlerde denetim yoluyla kendini daha sık göstermesi, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymayanlar hakkında caydırıcı yaptırımları zaman geçirmeksizin uygulaması gerekmektedir. Özellikle ülkemizde iş güvenliği kültürünün gelişmemiş olduğu ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir nitelikte olduğu gerçeği karşısında, Devletin koyduğu kuralların takipçisi olması, söz konusu iş güvenliği kültürünün yerleşmesine büyük katkı sağlayacaktır. Elbette iş teftişi vasıtasıyla yapılacak denetim; çalışma hayatının iş sağlığı ve güvenliği yönünden tamamıyla kurallara uygun hale getirilmesini tek başına temin edemeyecektir. Nihayetinde iş müfettişleri tarafından yapılan denetimler ne kadar sık olursa olsun, yapılan tespitler işyeri ve çalışma koşullarının denetim anındaki fotoğrafını çekmekten ibaret kalacaktır. İş müfettişlerince yapılan değerlendirme bir dış değerlendirme sürecidir ve madencilik gibi oldukça dinamik koşulları olan bir sektörde ocak güvenliğinin bu denetlemelere dayandırılması mümkün değildir. Denetim anında tespit edilen ve giderilen eksiklik ve aykırılıkların, denetimden sonraki süreçte tekrar etmemesinin garantisi, önce işverenin ve daha sonra o işyerinde çalışan işçinin iş güvenliği algısının yüksekliğine bağlıdır. Nitekim İş Teftiş Kurulu tarafından 2012 yılı maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği teftişleri genel değerlendirme raporunda, ilk aşamada gaz izleme sistemlerinin kurulması, alev sızdırmaz ekipman kullanımının sağlanması gibi iyileştirmelerin yapıldığı bazı işyerlerinde ikinci aşamada, bu iyileştirmeleri etkisiz kılan uygulamaların görüldüğünden bahsedilmiştir. 146 Buna ek olarak, ilk aşamada giderildiği düşünülen mevzuata aykırılıkların ikinci aşamada tekrar ortaya çıkabildiğinin görüldüğünden bahsedilmiş, hatta yakın zamanda kapatmanın kaldırılması kararı uygulanan işyerinde yeniden kapatmaya esas noksan husus tespitinin yapıldığı durumların olduğu ifade edilmiştir. Bu durum, madenciliğin doğası gereği sürekli olarak değişen koşulları düşünülerek, kalıcı olacak bir anlayış çerçevesinde işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yaygınlaşmasının önemini ortaya koymaktadır. Ülkemizde yapılan yeraltı kömür madenciliğinde, özellikle küçük ve orta ölçekteki madenlerde, işletmeler ürettikleri kömürü kendilerine sermaye yapmaktadırlar. Bir başka deyiş ile, sonraki dönemlerde işletmeye yapacakları üretim ve iş sağlığı güvenliği yatırımları, ilk aşamada yapacakları üretim miktarına ve pazarlamaya bağımlıdır. Yeraltı kömür madenciliğinde üretim ile iş sağlığı ve güvenliğinin birbirinden ayrılması mümkün değildir. İşletme projesi iş sağlığı ve güvenliği ya da üretim açısından uygun bir proje değil ise veya proje, uygun kriterlere sahip kişiler tarafından yönetilmiyorsa, her zaman risk bulunmaktadır. Genel olarak ölümle sonuçlanan iş kazası olgusu ülkemizde hemen hemen bütün tehlikeli iş kollarında görülen bir durumsa da, madencilik alanında gelişmiş ülkelerin ülkemizden çok daha fazla miktarda kömür üretirken neredeyse sıfır kaza noktasına gelmiş olması, buna karşılık ülkemizin ise hala yüksek sayıda ölümlü iş kazaları ile yüz yüze gelmesi ve arkasında bu iş kazalarının önlenebilir nitelikteyken yaşanmak durumunda kalındığına dair ciddi şüpheleri barındırması, madencilik sektörünün kurgulanmasından denetlenmesine kadar acil önlemler alınmasını zaruri kılmaktadır. Yeraltı kömür madenciliğinde üretim ile iş sağlığı ve güvenliğinin birbirinden ayrılması mümkün değildir. İşletme projesi iş sağlığı ve güvenliği ya da üretim açısından uygun bir proje değil ise veya proje, uygun kriterlere sahip kişiler tarafından yönetilmiyorsa, her zaman risk bulunmaktadır. Bir maden işyerinin ruhsatına, proje onayına, üretim yöntemine, açılışına, faaliyetlerinin projeye uygun yürütülmesine dair bütün resmi işlemleri Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanındadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işyeri kurulduktan ve faaliyete başladıktan sonra devreye girmektedir. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği alanında iş kazalarının ve meslek hastalıklarının meydana gelmemesi veya en az düzeye indirilmesi amacıyla, işyerinde tüm önlemlerin başlangıçta alınmasını zorunlu kılan bir anlayış ve bunu uygulamaya geçirecek gerekli kurumsal alt yapı 147 oluşturulmalıdır. Madencilik faaliyetinin yapısı gereği yüksek risk ve tehlike barındırdığı ve buna ilaveten ülkemizde çok sayıda ölümlü iş kazasına meydan verecek mahiyette yürütüldüğü gözetilerek, söz konusu faaliyete izin verme noktasında kontrol ve onay veren ve madencilik faaliyetlerinin projeye uygun yürütülüp yürütülmediğini denetleyen kurumsal yapı ile söz konusu alanı iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetleyen yapının birbirinden ayrı düşünülmemesi gerektiği, her iki faaliyetin de ancak sektöre özgü ciddi bilgi ve tecrübe birikimi ile gereği gibi gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. Bu nedenle madencilik faaliyetlerine yönelik ruhsatlandırma ve denetim görev ve yetkisinin tek bir yapı bünyesinde toplanması; madencilik sektörünün sürekli denetim altında kalmasını sağlayacak usul ve yöntemlerin geliştirilmesi; bu kapsamda, madencilik işkolunun iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetlenmesi işinin sadece bu işkoluna özgü olarak yeniden kurgulanması gerektiği kanaatine varılmıştır. 2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü 24/07/2003 tarihli ve 25178 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kuruluş Kanunu’nun 12 nci maddesi uyarınca İşçi Sağlığı Daire Başkanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırılmıştır. Böylece çalışma hayatının iş sağlığı ve güvenliği denetimi dışında kalan çok çeşitli ve kapsamlı görevler Genel Müdürlüğün yetki ve sorumluluk alanına verilmiştir. Ayrıca 26/05/2008 tarihli ve 26887 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 31 inci maddesi ve 6009 sayılı “Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 50 nci maddesi uyarınca Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili bazı değişiklikler yapılmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir: İş sağlığı ve güvenliği konularında, mevzuatın uygulanmasını sağlamak ve mevzuat çalışması yapmak. Ulusal politikalar belirlemek, bu politikalar çerçevesinde programlar hazırlamak. Ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamak. Etkin denetim sağlamak amacıyla gerekli önerilerde bulunmak, sonuçlarını izlemek. Standart çalışmaları yapmak, normlar hazırlamak ve geliştirmek. Üretilen ve ithal edilen kişisel koruyucu donanımların piyasa gözetimi ve denetimini 148 yapmak, bu hususlarda usul ve esasları belirlemek. İş sağlığı ve güvenliği ile iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi konularında inceleme ve araştırma çalışmalarını planlamak, programlamak ve uygulanmasını sağlamak. Faaliyet konuları ile ilgili yayın ve dokümantasyon çalışmaları yapmak ve istatistikleri düzenlemek. Meslekî eğitim görenler, rehabilite edilenler, özel risk grupları ve kamu hizmetlerinde çalışanlar da dâhil olmak üzere tüm çalışanların iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı korunmaları amacıyla gerekli çalışmaları yaparak tedbirlerin alınmasını sağlamak. İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Bölge Laboratuvar Müdürlüklerinin çalışmalarını düzenlemek, yönetmek ve denetlemek. İşyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmek üzere görevlendirilecek işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları ve diğer görevlilerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eğitim ve belgelendirme usul ve esaslarını belirlemek. İş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm, analiz, teknik kontrol, risk analizi ve değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık, uzmanlık hizmetlerini yapmak ve bu tür hizmetleri verecek özel ve tüzel kişi ve kuruluşların niteliklerini belirlemek, yetki vermek, yetkilerini iptal etmek, kontrol ve denetimini sağlamak. İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer teknik ve sağlık personel ile işçilere eğitim vermek için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketler ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerini yetkilendirmek, gerektiğinde yetkilerini iptal etmek, hizmetin etkin ve verimli bir şekilde verilip verilmediğinin kontrol ve denetimini sağlamak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının eğitimleri sonundaki sınavları yapmak veya yaptırmak, belgelerini vermek. Kuruluşu itibariyle Genel Müdür, 3 Genel Müdür Yardımcısı, 6 Daire Başkanlığı ile 22 Şube Müdürlüğü kadrosu ihdas edilmiş olan Genel Müdürlüğün yukarıda belirtilen görevleri de dikkate alınarak mevcut daire başkanlıklarının sorumluluk alanları ve görevleri belirlenmiştir. Yürütülen inceleme ve araştırmalar ile görüşmeler çerçevesinde İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün iş sağlığı ve güvenliği hizmetleriyle ilgili iş ve işlemlerinin kişilerden, mekânlardan ve evraktan bağımsız olarak sürdürülmesi amacıyla İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programı (İSG-KATİP) oluşturulduğu görülmektedir. 149 Özel rapor konusu kapsamında İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşmelerde, madencilik sektörüne ilişkin iş ve işçi güvenliği hususlarında özellikle anılan Genel Müdürlüğün gerek İş Teftiş Kurulu Başkanlığı gerekse Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile olan işbirliği ve koordinasyonu, iş sağlığı ve güvenliği alanında mevzuatın yeterliliği ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının çalışma sistemi hususları da tetkik edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu müfettişlerince yapılan denetimler sonucunda mevzuatta görülen eksikliklerin İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüne bildirildiği, bildirilen tespitlerin mevzuatın revizyonu aşamasında dikkate alındığı, iş sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin olarak kamu kurumları arasında bir yetki karmaşası bulunmamakla birlikte genel anlamda bir iletişim eksikliği olduğu, bu noktada riskli sektörlerin idari yapılanmasının tamamen ayrı olabileceği ifade edilmiştir. Yine 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin yürürlüğe konulması ve ILO’nun 187 no.lu İş Sağlığı Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesinin ülkemiz tarafından kabul edilmesi ile bu alanda mevzuat yönünden ileri kabul edilen ülkelerle kıyaslandığına eksikliğimizin olmadığı belirtilmekle birlikte, uygulama noktasında bir takım sıkıntıların yaşandığı, ayrıca bu alanda teknolojik yetersizliklerimizin olduğu vurgulanmıştır. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ücret bakımından işverene bağımlı oldukları hususu kamuoyunda sıklıkla dile getirilmekle birlikte, bu noktada iş sağlığı ve güvenliği hususunda işçi ve işveren bilincinin oluşturulması ve içselleştirilmesinin önemli olduğu, temelde iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının işverene tavsiyelerde bulunduğu, diğer taraftan gördükleri aksaklıkları İş Teftiş Kuruluna bildirme zorunluluk ve sorumlulukları bulunduğu, mevcut durumda A, B ve C tipi belge sahibi olan iş sağlığı ve güvenliği uzmanları için sektörel ayrım olmadığı, ancak başlangıçta bu yapılamamış olsa da doğası gereği sektörel ayrıma doğru gidileceği belirtilmiştir. 150 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ 1. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ Ülkemiz, iş kazası ve meslek hastalığının en çok yaşandığı ülkelerden birisidir. İş kazası ve meslek hastalıkları sayısının yüksekliği kadar, söz konusu iş kazaları sonucu gerçekleşen ölüm oranları da oldukça fazladır. Özellikle madencilik ve inşaat işkolunda yaşanan kazalarda gerçekleşen can kaybı sayıları gelişmiş ülke istatistiklerinin çok üzerindedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de her gün ortalama 172 iş kazası yaşanmakta; bu kazalarda ortalama 4 işçi yaşamını yitirirken, 6 işçi sürekli iş göremez hale gelmektedir. Aynı verilere göre, 2013 yılında 1.235 olan işçi kazası ölümleri, Soma maden kazasının ardından, 2014 yılının yalnızca ilk beş aylık döneminde (Ocak-Mayıs) 700’ü aşmış olan can kaybı sayıları gelişmiş ülke istatistiklerinin çok üzerindedir. Türkiye’de son 30 yılda (1983- 2013) maden ocaklarındaki kazalarda 1.378 maden işçisi yaşamını kaybetmiş olup, daha 2014 yılının ilk beş ayında bu kayıp sayısının 1.800 dolaylarına yükseldiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında ölümlü maden kazalarında ve kayıplarda dünya örneklerinin tersine gözlenen büyüme eğilimi son derece endişe vericidir. Özellikle madencilik sektöründe, 17 yıllık dönemde (1991-2008) yapılan bilimsel araştırmalarda; iş kazaları ve meslek hastalığı nedenleriyle toplam 2.554 maden işçisinin yaşamını kaybettiği (yılda 142 kişi), 13.087 kişinin ise sürekli iş göremez hale geldiği açıklanmıştır. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında yapılan yasal ve kurumsal düzenlemelere rağmen iş kazası sayılarında bir azalma olmaması, meselenin sadece yasal ve kurumsal düzenlemelerle çözülemeyeceğini, etkin uygulamanın da sağlanması gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. İş kazası ve meslek hastalıklarının temelinde yatan nedenler çok çeşitli olmakla birlikte, yapılan araştırmalar iş kazalarının çok büyük bir oranının önlenebilir nitelikte olduğunu göstermektedir. İş kazalarının önlenebilir nitelikte olması ise, denetim ve insan faktörünün önemini ön plana çıkarmakta, bu da iş kazalarının önlenmesi konusunda bir davranış düzenleyicisi olarak kabul edilen güvenli davranış kültürünü gündeme getirmektedir. 151 Güvenli davranış kültürü, atılan her adımda güvenlik unsurunu göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bu da, araştırmalar sonucu büyük çoğunluğu önlenebilir nitelikte olduğu belirlenen iş kazalarının önüne geçilmesinde bu kültürünün önemini ortaya koymaktadır. Toplumumuzda genel olarak güvenli davranış kültürünün zayıflığı bilinen bir gerçektir. Karayolundaki mevcut araçların büyük bir kısmı güvenlik teknolojisi yönünden oldukça donanımlı ve yolların büyük çoğunluğu da gerek yapısal gerekse trafik işaretlemeleri bakımından güvenli sürüşe elverişli olmasına rağmen, hala çok sayıda ciddi yaralanmalı ve ölümlü trafik kazasının yaşanıyor olması, toplumumuzdaki güvenli davranış kültürünün zayıflığına işaret eden en somut göstergedir. Bu durum, inşaatta baret kullanmama, madende ocağa çakmakla girme, trafikte alkollü araç kullanma, motosikleti kasksız kullanma, benzin istasyonunda sigara içme gibi sadece basit davranışsal önlemlerin dahi alınmayışı ile kendini göstermektedir. Çalışma hayatında güvenlik kültürü düzeyinin düşüklüğünün sonucu olarak işveren; çalışma ortamının oluşturulması aşamasında iş güvenliği ve işçi sağlığı için gerekli olan tedbirleri gereksiz maliyet olarak görebilmekte, yatırım maliyetini düşürmek için öncelikle güvenlik tedbirlerinde kısıntıya gidebilmekte, hatta bazen temel güvenlik tedbirlerinin alınmasında (örneğin maden ocağında bir giriş ve bir çıkış yolunun bulunmasında, bina inşaatının depreme dayanıklı yapılmasında) dahi ihmalkâr davranabilmektedir. İşveren, faaliyetin yürütümü aşamasında üretim miktarına odaklanmakta, üretim hızını düşürecek güvenlik tedbirlerini almamakta, işçilere dinlenme hakkını yeterince tanımamakta, ekipmanların periyodik bakımlarının yaptırılmasında, kurtarma faaliyetlerine yönelik tedbirlerin alınmasında gerekli hassasiyeti göstermeyebilmektedir. Çalışanlarda güvenli davranış alışkanlığının olmaması veya düzeyinin düşük olmasının sonucu olarak da; işverenin gerekli ekipmanları sunmasına ve gerekli uyarıları yapmasına rağmen işçi, söz konusu ekipmanları hiç veya gereği gibi kullanmayabilmekte, söz konusu ekipmanların hareket kabiliyetini kısıtladığı gerekçesiyle bir kenara bırakabilmekte, iş yerinde çalışırken kaçınması gereken hareketleri sergileyebilmekte ve sonuç olarak iş kazasına sebep olabilmektedir. Diğer bir anlatımla, gerek işverenlerde gerek işçilerde güvenlik kültürü, uyulması halinde işverenin de işçinin de hem kazançlarını hem de yaşamlarını korumaya yönelik tedbirleri içeren unsurlar bütünü olarak görülmemektedir. İşveren, iş güvenliği tedbirlerine uymakla insani bir görevi yerine getireceği gibi, ticari itibarını da korumaktadır. İşçilerinde ise kendilerine değer 152 verildiği algısını yaratmak suretiyle diğer yollarla sağlamaya çalıştığı motivasyonun arttırılmasına katkıda bulunacaktır. İş kazalarının önlenmesinde en önemli adım; çalışma ortamlarının muhtemel risk ve tehlikeleri öngörerek yapılandırılması ve uygun ekipmanlarla donatılması, çalışma ve üretim yönteminin belirlenmesinde, kullanılacak ekipman ve sistemlerin seçiminde güvenlik unsurunun ön planda tutulması, bu suretle iş kazasına sebep olabilecek risk ve tehlikelerin henüz ortaya çıkmadan kaynağında kontrol altına alınması, kısaca sistemin güvenli bir şekilde inşasıdır. Başka bir anlatımla; bir yer altı kömür madeni ocağı işletmesinin projesi bu bakımdan çok önemlidir. Projenin hazırlanması ve incelenerek onaylanması safhasında görev alan kişilerin, söz konusu projenin bütün detaylarını iş sağlığı ve güvenliği koşullarını taşıyıp taşımadığı yönünden ele alması, işletmenin yanlış kurgulanması sebebiyle daha sonra gerçekleşebilecek kazalara zemin hazırlayan risk ve tehlikeleri bertaraf edecektir. İş kazalarının önlenmesindeki sonraki adım ise; faaliyetlerin projeye uygun bir şekilde, güvenlik ilke ve standartlarına uygun olarak, güvenlik tedbir ve uyarılarına riayet edilerek gerekli ekipmanların kullanılması suretiyle yürütülmesidir. Dolayısıyla iş güvenliği kültürünün yani güvenli davranış alışkanlığının hem işverende hem de işçide birlikte bulunması gereklidir. Hem işverenin hem de işçinin “önce güvenlik” bilinci ile hareket etmesi, alınan güvenlik tedbirlerini boşa çıkarmayacaktır. Gerek işveren gerekse işçi toplumun bir parçası olduğundan, onlarda görülen iş güvenliği kültürünün eksikliği, parçası oldukları toplumun geneline hâkim olan güvenlik anlayışının zayıflığından ve risk alarak hareket etme eğiliminin yüksekliğinden beslenmektedir. Dolayısıyla iş güvenliği bilincinin oluşturulmasında; bir yandan çalışma hayatının içindeki mevcut kişilere yönelik çalışmalar yapılırken, bir yandan da toplumun diğer kesimlerine yönelik, özellikle çocukların ve gençlerin güvenli davranış bilincinin yükseltilmesi yönünde eylem planı geliştirilmelidir. Devlet, çalışma hayatında işyerlerinin açılması ve faaliyetlerinin yürütülmesi aşamasında hangi tedbirlerin alınacağına ilişkin kural koymakla ve söz konusu kurallara uygun hareket edilip edilmediğini denetmekle, uyulmadığının tespiti halinde ise ihlalin derecesine göre faaliyetin durdurulmasına varacak ölçüde yaptırım uygulamakla yükümlüdür. Kamu otoriteleri tarafından işyerleri üzerinde gerçekleştirilecek gözetim ve denetim, iş güvenliği ve işçi sağlığı kurallarının hayata geçirilmesi bakımından önemli ve gerekli olmakla 153 birlikte, işyerindeki güvenli çalışma koşullarının sürekliliği ancak konunun işveren ve işçi tarafından sahiplenilmesi ile gerçekleşebilir. İşverenin güvenlik bilincine sahip olması birçok sorunu kendiliğinden çözecektir. İşverenin güvenlik kültürü yüksek olursa, bunu üretim anlayışının ve planının bir parçası yapabilir. Bunun sonucu olarak da güvenlik için yeterli zaman ve kaynak sağlayabilir. Bu kaynak sağlandığında çalışan da bu şartlar altında güvenli davranışa sevk edilebilir. Bir işyerinde güvenlik kültürünün olması, işverenin bu konuda işçiler üzerinde denetim ve eğitim görevini gereği gibi yerine getirmesi, çalışanların işyerindeki risklerin farkında olduğu, sürekli olarak bu tehlikelere karşı dikkatli olduğu ve güvenli olmayan davranışlardan sakındığı bir çalışma ortamı yaratır. Buna karşılık, işverenin bu bilinçte olmadığı durumlarda Devletin yaptığı denetimler ancak geçici iyileştirmelere vesile olacaktır. İşveren, denetimi iş sağlığı ve güvenliği yönünden mevzuatın öngördüğü seviyeyi yakalamak adına bir fırsat olarak görmeyip, en az sorunla atlatılması gereken bir süreç olarak değerlendirdiği takdirde, o işyerinde iş sağlığı ve güvenliği bakımından yeni tehlikelerin yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. İş kazası gerçekleşme riski; teftiş gören işyerinde, teftiş görmeyene oranla daha düşük olacaktır. Teftişler bir işyerindeki mevcut durumun iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun hale getirilmesinin yanında, sonraki süreçte işverenin ve işçilerin söz konusu kurallara riayet ederek faaliyette bulunmaları açısından rehberlik ve caydırıcılık aracı olarak da fonksiyon görecektir. Ancak bir iş yerinde teftiş yapılmış olması sonraki süreçte o işyerinde kaza olmayacağı anlamına gelmemektedir. Özellikle maden ocaklarındaki değişken koşullardan dolayı sadece teftişle kaza riskinin sıfıra indirilmesi mümkün değildir. İşte bu noktada işverenin güvenlik kültürüne sahip olması son derece önemlidir. İş kazasının önlenmesinde temel ilke doğru davranmaktır. Bu, işyerinin kurulumundan yürütümüne her aşamada gerek Kamu görevlilerinde, gerek işverenlerde, gerekse çalışanlarda bulunması gereken bir anlayıştır. Diğer yandan toplumdaki güvenlik kültürünün geliştirilmesinin en önemli aracı eğitimdir. İlköğretimden başlayarak lisans öğretimine kadar her aşamada, yaş gruplarına ve öğrenim dallarına uygun olarak güvenli davranış alışkanlığının yerleştirilmesi için uygun bilim dalı uzmanları tarafından hazırlanacak eğitim müfredatı oluşturulmalı, bu husus eğitim politikasının vazgeçilmez unsuru haline getirilmelidir. Bu noktada küçük yaştaki çocuklar üzerinde yarattığı etki göz önünde bulundurularak, televizyonlarda çocuklara yönelik olarak gösterilmekte olan 154 çizgi film ve benzeri diğer yayınların dahi bu açıdan denetlenmesi, güvenli davranış ilkesine aykırı içeriklere izin verilmemesi gerekmektedir. Kültürel değişim kısa vadede gerçekleştirilebilecek bir olgu değildir. Toplumumuzda güvenli davranış bilinci ve alışkanlığının sağlam temellere oturtulması, ancak küçük yaştan itibaren uygulanacak eğitim politikası ile mümkün olacak ve kazanımları kendini uzun vadede gösterecektir. 2. MADEN İŞLETMELERİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ SİSTEMİ Madencilik iş kolu, gerek yer üstünde gerekse yer altında gerçekleştirilen faaliyetler açısından, yalnızca ülkemiz için değil, aynı zamanda küresel perspektifte iş kazalarının ve meslek hastalıklarının en yüksek olduğu sektörlerden birisidir. Hiç şüphesiz bu durumun başlıca sebepleri arasında yeraltı maden ocaklarının, galerilerin ve üretim ayaklarının, işin doğası gereği çok kısa zaman dilimleri içerisinde dahi değişime uğraması, üretime yönelik yerüstü faaliyetlerinin ve maden işçilerinin, süreklilik arz eden bu değişimlere uyum sağlamasının zorunlu olması gelmektedir. Diğer önemli sebepler arasında, yeraltı madenciliğinde kullanılan üretim tekniği gereği işçilerin sürekli olarak parlayıcı, patlayıcı ve zehirleyici gazlara maruz kalma risklerinin yüksekliği, yeraltı madenciliği özelinde yerin metrelerce altında, girilmesi ve çıkılması zor, meşakkatli galeri ve ayaklarda sıcak ve soğuk hava koşullarına, toza ve yetersiz aydınlatmaya maruz kalmak gösterilebilir. Böylesi zor çalışma koşulları altında faaliyette bulunulması ve iş güvenliği koşullarını sürekli olarak temin etmenin dinamik bir iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemine bağlı olması yönüyle madencilik, diğer endüstri kollarından keskin bir şekilde ayrılmaktadır. Bu nedenlerden ötürü, maden işletmelerinin devlet adına denetim gerçekleştiren kurum ve görevliler tarafından denetlenmesinin yanı sıra, hatta ondan daha da önemli olarak, kendi kendilerini sürekli şekilde denetime tabi tutmaları hayati önem arz etmektedir. Yeraltı veya yerüstü maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri konusunda karar almak veya bu hizmetleri yürütmek üzere bazı hizmet birimlerinin ve kurullarının oluşturulması yeraltı veya yerüstü maden işyerlerinde üretim, sağlık ve güvenlik ile kurtarma faaliyetlerinde görevlendirmek üzere bazı meslek dallarından uzman, teknik eleman ve nezaretçi statüsünde personel tayin etme zorunluluğu getirilmiştir. Bu bağlamda, işyeri sağlık ve güvenlik birimleri (İSGB) ile işletmelerin ortak sağlık güvenlik birimi (OSGB) gibi birimler ile iş sağlığı ve güvenliği kurulu yanında iş sağlığı ve güvenliği uzmanı daimi ve teknik nezaretçiler sayılabilir. İşveren, maden işletmesinin çalışan sayısı ve üretim yapısına bağlı olarak söz konusu personelden bazılarını veya tamamını, gerekmesi halinde yeterli sayıda 155 olmak kaydıyla daimi veya imzalanan sözleşmedeki sürelerle bağlı kalarak çalıştırmakla yükümlüdür. Maden ocaklarındaki iş sağlığı ve güvenliği açısından önemli roller üstlenmesi gereken bu kişilerin görev, yetki ve sorumlulukları ile bunların uygulamaya nasıl yansıdığı aşağıda irdelenmektedir. 2.1.Maden İşyerlerinde Özdenetim 3213 sayılı Maden Kanununa göre; nezaret, işletmelerin tekniğine ve emniyet nizamnamelerine uygun olarak yürütülmesinin kontrolü, nezaretçi ise, bu nezaret görevini yapan sorumlu yetkili maden mühendisi olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde ise nezaretçi adı, teknik nezaretçi olarak belirlenmiş ve işletmelerdeki faaliyetlerin teknik ve emniyet yönünden nezaretini yapan, Kanun’un 29. maddesi gereği faaliyet bilgi formunun hazırlanmasından sorumlu ve yetkili maden mühendisi olarak tanımlanmıştır. Bu durumda maden işletme faaliyetlerinin maden mühendisi nezaretinde yapılması zorunluluğu kanun gereğidir. Bu itibarla maden işletmelerindeki iş sağlığı ve güvenliği yönünden ilk özdenetim faaliyeti nezaret, bu görevi ifa ile sorumlu olan kişi ise nezaretçi olarak karşımıza çıkmaktadır. Maden Mühendisleri Odası ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 1999 yılında gerçekleştirilen Fenni Nezaretçilik Seminerinde; devlet adına madenciyi denetleyen, maaşını denetlediği işverenden alan, işverenin seçtiği, devlete karşı her şeyden sorumlu, kamu görevi üstlenmiş maden mühendisleri fenni nezaretçiler şeklinde tanımlanmıştır. Bununla birlikte 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı Kanun ile Maden Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucunda, Kanun’un 31’inci maddesinin “işletmede fenni nezaretçi” olan başlığı, “teknik nezaret” şeklinde değiştirilmiştir. Söz konusu madde uyarınca; maden işletme faaliyetlerinin maden mühendisi nezaretinde yapılması bir zorunluluktur. Teknik nezaretçinin görevi, madenlerdeki işletme faaliyetlerinin tekniğine uygun ve güvenli bir şekilde yapılmasına, Maden Kanunu tarafından kendisine verilmiş olan görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde kamu adına nezaret ve gözetimde bulunmaktır. Bu yönüyle değerlendirildiğinde teknik nezaretçi, işletmelerin faaliyetlerini işletme içerisinden ancak devlet adına denetleyen ve gözeten kişidir. Maden işletme faaliyetleri, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde üretime yönelik hazırlık çalışmaları ve üretim yapılması için gerekli faaliyetler olarak tanımlanmıştır. Maden Kanunu’nun 29’uncu maddesinde işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı belirtilmektedir. Bu itibarla nezaret görevinin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yönü bir kez daha vurgulanmıştır. Yine 6331 156 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile dayanaksız kalıp 2014 yılı Temmuz ayında yürürlükten kaldırılan Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’te fenni nezaretçinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği gereklerinin yerine getirilmesine ilişkin sorumluluğuna vurgu yapılmıştır. 2.1.1.Teknik Nezaretçi Teknik nezaretçi maden işletmelerinde faaliyetlerin işletme projesine, teknik ve emniyet kurallarına göre yürütülüp yürütülmediğini kontrol ederek tespit ettiği projeye aykırılık ve iş güvenliği ihlalleri ile alınması gerekli tedbirleri işverene bildiren teknik görevlidir. 3213 sayılı Maden Kanunu’na göre teknik nezaretçi; işletmelerdeki faaliyetlerin teknik ve emniyet yönünden nezaretini yapan, Kanunun 29. maddesi gereği faaliyet bilgi formunun hazırlanmasından sorumlu ve yetkili maden mühendisidir. Mülga 1475 sayılı İş Kanunu’na göre çıkarılan ve 4857 sayılı İş Kanunu’na göre halen yürürlükte iken 2014 yılı Temmuz ayında mülga olan Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’ te ise teknik (fenni) nezaretçi, “işçi sağlığı ve iş güvenliği gereklerinin yerine getirilmesinden ve işletmenin teknik esaslar çerçevesinde çalıştırılmasından sorumlu, maden mevzuatına göre görevlendirilmiş maden mühendisini veya maden yüksek mühendisi” olarak tanımlanmıştır. 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 10. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan (Ek fıkra:10.06.2010–5995/5 md.) “Teknik nezaretçinin atandığı ruhsat sahasındaki faaliyetleri düzenli bir şekilde denetleyerek tespit ve önerilerini teknik nezaretçi defterine kaydetmesi zorunludur. Aksi takdirde teknik nezaretçi uyarılır. İkinci kez aynı ruhsat ile ilgili olarak bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda teknik nezaretçi hakkında beşinci fıkra hükümleri uygulanır. Teknik nezaretçi defterini, teknik nezaretçi ile ruhsat sahibi veya vekili imzalar. Defterin ibraz edilmemesi veya düzenli tutulmaması halinde, ruhsat sahibine on yıl süreli işletme ruhsatları için belirlenen yıllık işletme ruhsat harcı tutarında idari para cezası uygulanır.” hükmü ile teknik nezaretçinin atandığı ruhsat sahasındaki faaliyetleri düzenli bir şekilde denetleyerek tespit ve önerilerini deftere kaydetme zorunluluğu getirilmiş olup, aynı ruhsat sahası için üç yıl içerisinde iki kez yerine getirmeyen teknik nezaretçilere hak mahrumiyeti, 5995 sayılı Kanunla ruhsat sahiplerine de idari para cezası uygulaması hükmü getirilmiştir. Teknik nezaretçinin görevleri 06.11.2010 tarih 27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 130. maddesine göre teknik nezaretçinin, “maden işletmelerinin teknik ve emniyet yönünden 157 nezaretini yaparak Kanun ve ilgili yönetmeliklerde yer alan görevleri yerine getirmekle sorumlu ve yükümlü” olduğu belirtilmiş; 131 ve devamı maddelerinde teknik nezaretçinin atanması için gerekli belgeler, bir maden mühendisinin teknik nezaret görevini üstlenebilmesi için gerekli şartlar, bir maden mühendisinin teknik nezaret görevi alabileceği ruhsat sayısı, teknik nezaretçinin yetki ve sorumlulukları, bir sahaya atanmış teknik nezaretçinin azil ve istifa gibi nedenlerle görevinin sona ermesi durumunda uygulanacak usul ve esaslar ve teknik nezaretçi çalıştırılmadan üretim yapılmasının doğuracağı cezai şartlar(müeyyideler) düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 131. maddesine göre maden işletmelerinde teknik nezaretçi olabilmek için; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı maden mühendisi olmak gerekmektedir. Ayrıca maden işletmelerinde veya madencilikle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında denetim ve işletme faaliyetlerinde fiili olarak en az beş yıl çalışan maden mühendisleri haricinde teknik nezaretçi olmak isteyenlerin, Maden Mühendisleri Odası tarafından yapılacak eğitim semineri sonucunda verilen teknik nezaretçi sertifikasına sahip olmaları zorunludur. Yeraltı işletme faaliyetlerinde teknik nezaretçi olabilmek için ek şartlar bulunmaktadır. Buna göre ancak yeraltı maden işletmelerinde en az iki yıl deneyimi olan ve 65 yaş ve üzerinde ise yer altında çalışabileceğine dair tam teşekküllü hastaneden her iki yılda bir heyet raporu bulunan maden mühendisleri, yer altı maden işletmelerinde teknik nezaretçi olabilmektedir. Teknik nezaret hizmetleri, Serbest Maden Mühendisliği belgesi ile büro tescil belgesine tabi serbest maden mühendisliği hizmetleridir. Teknik nezaretçilik yapmak isteyen maden mühendislerinin öncelikle Maden Mühendisleri Odasına üye olma zorunluluğu vardır. Teknik nezaretçi olabilme şartlarını haiz olan bir maden mühendisi, 1(a) maden grubundan beş, diğer gruplardan beş olmak üzere en fazla on ruhsat sahasında, 1(a) grubunda nezaretçilik görevi olmadan diğer gruplar için ise en fazla beş ruhsat sahasında, diğer gruplarda görev almamak koşuluyla salt 1(a)grubunda en fazla on ruhsat sahasında teknik nezaretçilik görevi yapabilme hakkına sahiptir. Teknik nezaretçilerin kaç işletme ile sözleşme imzaladıkları hususunda MİGEM bünyesinde bir denetim gerçekleştirilmektedir. Teknik nezaretçi Maden Kanunu hükümleri kapsamında ruhsat sahasının her yerinde görevi ile ilgili inceleme yapmak ve gerekli her türlü bilgiyi almak ve kanun kapsamında gerekli önlemleri aldırmak yetkisine sahiptir. Bu yetkinin kullandırılmamasından ruhsat sahibi sorumludur. Teknik nezaretçi, atandığı ve sorumlu olduğu ruhsat sahasındaki faaliyet ve üretimleri on beş günde en az bir defa denetlemek, tespitlerini ve önerilerini teknik nezaretçi defterine not etmek zorundadır. Teknik nezaretçi, atanmış olduğu işyerindeki faaliyetler ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, öneri ve önlemleri belirler. Ruhsat sahibi/vekili tarafından bu 158 öneri ve önlemler işyerinde çalışanların görebileceği şekilde ilan edilir ya da panoya asılır. Bu öneri ve önlemler aynı zamanda teknik nezaretçi tarafından; noter onaylı Teknik Nezaretçi Defterine rapor edilerek ruhsat sahibine bildirilir. Eksiklik ve aksaklıkların, öneri ve önlemlerin rapor edilmemesinden teknik nezaretçi, bunların yerine getirilmemesinden ruhsat sahibi sorumludur. Teknik nezaretçi, işyerinde yaptığı inceleme ve gözlemlerde işletme projesine aykırı faaliyette bulunulduğunu ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunu tespit etmesi durumunda maden üretimine yönelik faaliyetleri durdurur ve ilgili kurum ve kuruluşlara bildirir. Mevzuat ile ayrıntılı olarak belirlenen nezaret görevinin yerine getirilip getirilmediğine ilişkin bir kontrol mekanizması bulunmamaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere teknik nezaretçi ile sözleşme imzalanmasına ilişkin bir kontrol mekanizması bulunmakla birlikte, sözleşme imzalandıktan sonra iş risklerini tespit ve alınacak önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasında nezaretçilerin yetkilerini ve yükümlülüklerini yerinde kullanıp kullanmadığının saptanabilmesine yönelik bir gözetim sistemi yoktur. Dolayısıyla işyerinde gerçekleştirilecek rutin denetimler veya iş kazasının yaşanması neticesinde yapılacak araştırma haricinde, teknik nezaretçilerin yükümlülüklerini yerine getirdiklerini kontrol altında tutacak sürekli bir denetim mekanizmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Nezaretçilerin görevlerini gerektiği gibi ve zamanında yerine getirmesi, yalnızca meslek etiği ve çalışma ahlakı kavramlarına emanet edilmemelidir. Maden İşleri Genel Müdürlüğünce ruhsat sahasında birden fazla işletme var ise her işletmeye ayrı ayrı teknik nezaretçi atanabileceği gibi, ruhsat sahasının tamamına da atanabilir. Teknik nezaretçinin ruhsat sahasının tamamına yapılan atamadan sonraki bir tarihte ruhsatta belli bir alanda ve gerekirse kot belirtilerek başka bir işletmeciye, rödövansçıya verilen bir alan için işletmeci, rödövansçı adı belirtilmek suretiyle atama bu alanlar için yenilenebilir. Aksi halde sahanın tamamına atanmış teknik nezaretçinin görev ve sorumlulukları sahanın geneli için devam eder. Genel Müdürlük tarafından belirlenen ve faaliyet bilgi formu ya da imalat haritalarında beyan edilen pasa, atık/artık ve cüruflar ile stoktan maden sevkiyatı yapılması esnasında teknik nezaretçi şartı aranmaz. Bu sevkiyatlar sırasında can ve mal güvenliği ile ilgili tedbirlerin alınmasından sevkiyatı yapan kişiler sorumlu olup, galeri sürülmesi ve/veya üretime hazırlık çalışmalarında teknik nezaretçi atanması zorunludur. Teknik nezaretçi defteri, teknik nezaretçinin atanmış olduğu işyerindeki faaliyetler ile ilgili tespit ettiği eksiklik ve aksaklıkları, bunlar için belirlediği öneri ve önlemleri yazdığı, içeriği Genel Müdürlük tarafından belirlenmiş noter onaylı defterdir. Teknik nezaretçi 159 defterinin muhafazasından ruhsat sahibi sorumludur. Teknik nezaretçinin deftere rapor ettiği, işyerindeki faaliyetlerle ilgili eksiklik ve aksaklıkların, öneri ve önlemlerin, ruhsat sahibi/vekili tarafından çalışanların görebileceği şekilde ilan edilmesi ya da panoya asılması gerekmektedir. Teknik nezaretçi, atandığı ve sorumlu olduğu ruhsat sahasındaki faaliyet ve üretimleri on beş günde en az bir defa denetlemek, tespitlerini ve önerilerini teknik nezaretçi defterine not etmek zorundadır. Aksi takdirde teknik nezaretçi Maden İşleri Genel Müdürlüğünce uyarılır. İkinci kez aynı ruhsat ile ilgili olarak bu yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi durumunda teknik nezaretçinin kanun gereğince yapacağı beyanlar bir yıl süre ile geçersiz sayılır. Fiilin her tekrarında hak mahrumiyeti uygulamasına devam edilir. Uygulanan uyarı ve hak mahrumiyeti Maden Mühendisleri Odasına bildirilir. Gerçek dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen ve haksız surette hak iktisabına neden olan teknik nezaretçi Maden İşleri Genel Müdürlüğünce uyarılarak Genel Müdürlük kayıtlarına işlenir. Üç yıl içinde tekrarı halinde yaptığı beyanlar bir yıl süre ile geçersiz sayılır. Fiilin her tekrarında hak mahrumiyeti uygulamasına devam edilir ve bağlı olduğu odaya bildirilir. Söz konusu bu düzenlemelerin caydırıcılıktan uzak olduğu açıktır. İş sağlığı ve güvenliği yönüyle son derece kritik bir iş kolunda görev yapan uzman personelin gerçek dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmasının çok daha ağır yaptırımlara bağlanması gerekmektedir. Teknik nezaretçinin görevi; istifa etmesi, sözleşmenin iptal edilmesi, teknik nezaretçinin ölümü, ruhsatın devri, iptali, terki, intikali, tescili ve birleştirilmesi hallerinde sona erer. Teknik nezaretçinin görevinin sona ermesinden sonra ruhsat sahibi tarafından en geç on beş gün içerisinde yeni bir teknik nezaretçi atanması zorunludur. Atama yapılıncaya kadar teknik ve emniyet yönünden tüm sorumluluk ruhsat sahibine aittir. İstifa ve azillerin Maden İşleri Genel Müdürlüğüne on beş gün içinde bildirilmesi zorunlu olup aksi halde tarafların yasal sorumluluğu devam eder. Teknik nezaretçi istifa ettiğinde; görev yaptığı döneme ait işletme faaliyet bilgi formunu iki nüsha halinde düzenleyerek bir kopyasını ruhsat sahibine verir. Diğer kopyasını ve sahanın son durumuna ilişkin öneri ve önlemleri içeren raporu, ruhsat sahibine imzalatarak Maden İşleri Genel Müdürlüğüne gönderir. Ruhsat sahibinin imzadan kaçınması halinde noterden ihbarname gönderilerek istifa dilekçesi ekinde arz edilir. Aksi halde faaliyet bilgi formları ve raporlar verilinceye kadar teknik nezaretçi olarak yeni bir göreve bir yıl süresince atanamaz. Teknik nezaretçi, görev yaptığı ruhsat sahasına ilişkin ruhsatın devri, iptali veya terk edilmesi halinde; görev yaptığı döneme ait işletme faaliyet 160 bilgi formunu, sahanın son durumuna ilişkin öneri ve önlemleri içeren raporu, ruhsat sahibine imzalatarak Maden İşleri Genel Müdürlüğüne verir. Teknik nezaretçilik ile ilgili madencilik sektöründe tespit edilen sorunlara değinecek olursak; madencilik sektöründe teknik nezaretçi uygulamasının maden işletmelerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasında yaşanılan Soma faciasında etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Teknik nezaretçilik uygulaması sorunludur ve bu durum maden sahalarında koruyucu ve önleyici faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde zafiyet oluşturmaktadır. Yönetmelik ile teknik ve daimi nezaretçilerin görev alanlarının, sorumluluk sınırlarının net bir tanımı yapılmamıştır. Mevzuata bakıldığında teknik ve daimi nezaretçiler ile teknik elemanların görev tanımlarının neredeyse birbirinin aynı olduğu görülmektedir. Her bir maden işletmesine konu ile ilgili Bakanlıkların yayınladığı yasal düzenlemeler çerçevesinde teknik nezaretçi, iş güvenliği uzmanı, teknik eleman, daimi nezaretçi veya işyeri açma ve çalışma ruhsatı almak için sorumlu müdür atanması veya istihdam edilmesi gerekmektedir. Belirtilen unvan ve nitelikteki kişiler daimi veya sözleşmeli olarak yasal düzenlemelerde tanımlanan görevleri gereği çeşitli sorumluluklar taşımaktadırlar. Bununla birlikte birbiri ile paralel veya benzer görevlerin farklı gibi düzenlenmesi, benzer hizmetler için birden fazla kişinin istihdam edilmesi sonucunu doğurabilir. Bu durum maden işletmelerine gereksiz maliyetler yükleyeceği gibi bu kişiler arasında görev çakışması da yaşanabilir. Nitekim teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanının görevlerinin mahiyeti itibariyle güvenli ve sürdürülebilir bir çalışma ortamı tesis etmek olduğu, daimi nezaretçi ve teknik elemanın da işletmede yürütülen faaliyetleri planlama ve nezaret etme görevlerinin olduğu, yine daimi nezaretçinin iş güvenliği uzmanı olması şartlarını taşıması halinde iş güvenliği ile ilgili görev ve sorumlulukları da yerine getirebilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Özellikle maden işletmelerinde iş güvenliği konusunda çalışma yapmak için yasa gereği sertifikalı olmak ve riskleri değerlendirecek kadar bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Bu kapsamda, farklı mevzuat hükümlerinden kaynaklanan yetki-görev karmaşasına son verilmesi, görev ve sorumlulukların kesin hatlarla tanzimi gerekmektedir. Teknik nezaretçilik konusunda sektör kamuoyunda sıklıkla dile getirilen bir eleştiri de nezaretçi ücretinin, denetim yapılan madenin ruhsat sahibi veya işletmecisi tarafından ödenmesi, teknik nezaretçinin ruhsat sahibi ile sözleşmesinin feshedilmesi veya görevinden azledebilme endişesi taşıması nedeniyle işverene karşı “bağımsız” hareket edememesidir. 161 Maden işletmesinde faaliyetlerin iş güvenliği ve sağlığı ilkelerine uygun şekilde idame ettirilmesi zorunlu olup bunun gerçekleşmesi, teknik ve daimi nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanlarının alacağı “bağımsız” kararlar ile mümkündür. Bu kişilerin görevlerini bihakkın yerine getirebilmesi ve gerektiğinde mevzuat hükümlerini uygulayabilmesi için işverenden bağımsız ve güvenceli bir yapıya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda, bu kişilerin ücretlerinin bu sektörde faaliyet gösteren işverenlerden tahsil edilecek kesintilerle oluşturulacak ortak bir fondan karşılanması, bu kişilerin iş sözleşmelerinin işveren yerine fon gelirleri ile oluşturulacak birlik ya da kooperatif tarzı tüzel kişilerle akdedilmesinin sağlanması, birlik ya da kooperatifin yönetiminin ise işçi ve işveren temsilcileri Kamu otoritesi temsilcilerinden müteşekkil karma bir model çerçevesinde oluşturulması, böylelikle bu uygulamanın Kamu otoritesinin denetimine açık, işverenden bağımsız, kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi faydalı olacaktır. Ayrıca daimi ve teknik nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanlarının işlerini daha bağımsız yürütebilmeleri açısından iş güvencesine kavuşturulmaları, iş sözleşmelerinin İş Kanununun genel yaklaşımından farklı olarak sadece haklı nedenlerle feshedilebileceğine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. 2.1.2. Daimi Nezaretçi Daimi nezaretçi, işletmede üretim faaliyetlerinin proje ve imalat planlarına uygun olarak yürütülmesinden sorumlu, 3213 sayılı Maden Kanunu’na göre işletmede daimi olarak istihdam edilen maden mühendisidir. Bir ruhsat sahasında zorunlu olarak daimi nezaretçinin çalıştırılması ile ilgili husus, 3213 sayılı Maden Kanununun 31. maddesine dayanılarak çıkarılan ve 06.11.2010 tarih ve 27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 141. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; a) Ruhsat sahasındaki tesislerde çalışanlar hariç maden işletme faaliyetleri için en az on beş işçi çalıştıran açık işletmeler, b) Ruhsat sahasında yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmeler daimi nezaretçi istihdam etmek zorundadır. Maden Kanunu’nun “Teknik Nezaret” başlıklı maddesinde ayrıca yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmeler ile en az on beş işçi çalıştıran açık işletmelerin asgari bir maden mühendisini daimi olarak istihdam etmek zorunda oldukları belirtildikten sonra, daimi nezaretçinin görev, yetki, sorumlulukları, atanma usul ve esasları, vardiyalı çalışan işletmelerde işletmenin büyüklüğü ve niteliği esas alınarak her vardiyada zorunlu olarak istihdam edilecek 162 maden mühendisi ile ruhsat sahasında görevlendirilecek teknik elemanların çalışma usul ve esaslarının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirleneceğinden bahsedilmiştir. Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde ise ruhsat sahasındaki tesislerde çalışanlar hariç, maden işletme faaliyetleri için en az on beş işçi çalıştıran açık işletmelerde, ruhsat sahasında yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmelerde ve teknik nezaretçi ataması yapılmış sahalarda, daimi nezaretçi olarak maden mühendisinin istihdam edilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. İşbu düzenlemeler nezaret kapsamında teknik nezaretçiden farklı olarak, belirli nitelikleri haiz maden işletmelerinde daimi nezaretçi maden mühendisi bulunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Daimi nezaretçi, üretim yerindeki günlük faaliyetleri planlar ve yürütülmesini sağlar, can ve mal emniyeti yönünden tehlikeli bir durumun varlığı söz konusu olduğu zaman gerekli tedbirlerin alınmasına nezaret eder, hemen tedbir almanın mümkün olmadığının belirlenmesi halinde üretim faaliyetlerini önlemlerin alınmasına kadar durdurur. Daimi nezaretçi, görev aldığı işyerindeki faaliyetleri ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları gidermek amacıyla önlemleri belirleyerek ruhsat sahibine/rödövansçıya bildirir ve tedbirlerin alınmasına nezaret eder. Eksiklik ve aksaklıkların giderilmesini doğrudan ilgilendiren malzeme ve teçhizatın temin edilmesinden ruhsat sahibi/rödövansçı sorumludur. İşletmede daimi istihdam edilen maden mühendisi, iş güvenliği uzmanı olması veya ilgili kanun ve yönetmeliklerle belirlenen şartları taşıması, ruhsat sahibince görevlendirilmesi kaydıyla iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanların üstlendiği görev ve sorumluluğu da yerine getirir. Daimi nezaret görevini üstlenebilmek için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve maden mühendisi olmak şartları aranmaktadır. Yeraltı işletmelerinde daimi nezaret görevini üstlenecek 65 yaş ve üzerindekiler için yeraltında çalışabileceğine dair tam teşekküllü hastaneden her iki yılda bir heyet raporu alınması gerekmektedir. Daimi nezaret görevi üstlenmiş olan mühendisler, teknik nezaretçi olarak atanamaz. Daimi nezaret görevi; işveren ile yapılan sözleşmenin feshedilerek ruhsat sahibinin azletmesi, ruhsatların iptali, terki, devri, intikali, tescili, ruhsatın birleştirilmesi, daimi nezaretçinin istifası veya ölümü hallerinde sona erer. Bu gibi durumlarda ruhsat sahibi tarafından daimi nezaretçi atanması şartlarının oluşması durumunda en geç bir ay içinde yeni daimi nezaretçinin görevlendirilmesi zorunludur. Yeni daimi nezaretçi istihdam edilerek görevlendirilinceye kadar teknik ve emniyet yönünden meydana gelecek tüm olaylarda 163 sorumluluk ruhsat sahibine aittir. Daimi nezaretçinin istifa ve azillerinin Maden İşleri Genel Müdürlüğüne on beş gün içinde bildirilmesi zorunludur. Aksi halde tarafların sorumluluğu devam eder. Şartların oluşması durumunda daimi nezaretçi istihdam edilerek, görevlendirmeleri gerçekleşmeden üretim yapılması halinde faaliyet durdurulur. Daimi nezaretçi görevlendirilmesi halinde faaliyete izin verilir. Bir diğer husus; Mevzuatta, vardiyalı çalışan ocaklarda her vardiyada daimi nezaretçi bulunacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda vardiyalardan birinde daimi nezaretçi bulunsa bile diğer vardiyalarda genellikle vardiya çavuşlarının nezaretinde, daimi nezaretçi olmaksızın çalışma yapılmaktadır. Bu durumun “daimi” nezaretçilik ibaresinin lafzı ile uyumlu olmadığı görülmektedir. 2.1.3. Teknik Eleman Bir ruhsat sahasında zorunlu olarak teknik elemanın çalıştırılması ile ilgili husus mevzuatımızda daha önce olmayan, yeni getirilen bir düzenleme olup, teknik elemanla ilgili düzenleme 3213 sayılı Maden Kanununda değişiklik yapan 5995 sayılı Kanunla getirilmiştir. Buna göre anılan Kanun’da teknik eleman; “Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe vermiş olduğu dilekçe ve eklerindeki evrakları imzalayarak beyanda bulunan maden, jeoloji ve jeofizik mühendisleri” şeklinde tanımlanmıştır. Teknik elamanın çalıştırılacağı ruhsat sahaları ile ilgili hususlar 06.11.2010 tarih ve 27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 146. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, tesislerde çalışanlar hariç madencilik faaliyeti kapsamında en az 15 işçi çalıştıran işletmelerde, yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmelerde, vardiyalı olarak çalışan işletmelerde, “her vardiyada” teknik eleman istihdam edilmesi zorunlu tutulmuştur. Teknik ve daimi nezaretçiden farklı olarak, maden mühendislerinden başka jeoloji ve jeofizik mühendisleri de teknik eleman olarak istihdam edilebilecektir. Jeoloji ve jeofizik mühendislerinin yeraltı maden işletmelerine ne derece katkı sağlayabileceği konunun taraflarınca ayrıca tartışılması gereken bir husustur. Yeraltı işletmeleri için 65 yaş ve üzerindeki yaşlar için tam teşekküllü Devlet hastanesinden her iki yılda bir yeraltında çalışabileceğine dair heyet raporu almak şartı teknik elemanlar için de konulmuştur. 164 2.1.4. İşyeri Hekimi En az 50 işçi çalıştıran işyerlerinde, çalışmaya bağlı mesleki maruziyetler ile iş sağlığı risklerine karşı koruyucu, önleyici hizmetlerde bulunmak üzere işveren ile imzalanan sözleşmeye göre işyeri hekimi görevlendirilir. İşyeri hekimi, işyerinde iş sağlığının korunması, iş sağlığı yönünden mevcut ve muhtemel risklerin ortaya çıkarılması ve bu konudaki aksaklıkların düzeltilmesini sağlamakla görevlidir. İşyeri hekimi ve sağlık ekibinin, çalışanların işe girerken sağlık muayenelerinin yapılması yanında, çalışma şartlarından kaynaklanan sağlık sorunları ve iş kazalarının önlenebilmesi açısından koruyucu sağlık önlemlerinin alınmasında önemli görev ve sorumlukları bulunmaktadır. İşyeri hekimleri işverenler ile yapılan sözleşmede belirtilen çalışma sürelerine göre hizmet sunarlar. Çalışma sürelerinin belirlenmesinde Yönetmelikte işyeri hekimlerinin çalışma sürelerine ilişkin bölümde yer alan işyerlerinin bulunduğu risk sınıfları (az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli ) esas alınmaktadır. Buna göre, maden işyerlerinin de bulunduğu çok tehlikeli sınıfta sayılan işyerlerinde, sağlık gözetimi için ayda en az 20 saat, buna ilave olarak işe giriş ve periyodik muayeneleri ile eğitim için işçi başına yılda en az 30 dakika hizmet sunulması gerekmektedir. Ayrıca, 500 ve daha fazla işçisi olan işyerlerinde her 500 işçi için tam gün çalışacak en az bir işyeri hekimi, işçi sayısının 500 sayısının tam katlarından fazla olması durumunda geriye kalan işçi sayısı göz önünde bulundurularak yukarıda belirtilen kriterlere uygun yeteri kadar işyeri hekimi eklenmesi gerekmektedir. Uygulamada işyeri hekimliği uygulamasından beklenen sonuçların alınamadığı, bu uygulamanın yeterince etkin olmadığı anlaşılmıştır. Öncelikle; İşyeri hekimi, çalıştığı işyerinin her türlü özelliğini gözlemlemeli, öğrenmeli ve işçinin karşılaştığı zorluk ve stresleri tanımalı, hasta muayene eden ve sadece acil durumlarda müdahalede bulunan kişi olmamalıdır. İşyeri hekimliği işletmelerde, tedavi edici olmaktan ziyade iş sağlığını koruma ve geliştirme sorumluluğunu çalışanlarla paylaşarak, üretim-yönetim fonksiyonlarına mesleki duyarlılığının bakış açısıyla katılan, koruyucu fonksiyonu öne çıkan bir işyeri hekimliği biçimi ile uygulanmalıdır. Mesleki görev ve duyarlılığın, profesyonel sorumluluğun bir gereği olarak işyeri hekimleri, hastalanma ya da yaralanma olmadan önce olası kaza ve hastalık etkenlerini değerlendirebilmeli, sistematik ve sürekli bir önleme, koruma, izleme programı geliştirmelidir. 165 İşyeri hekimlerine eğitim verecek kurumlar arasında üniversitelerin de bulunması önem taşımaktadır. Ülkemizde genel olarak tıp eğitiminde iş sağlığı ve meslek hastalıkları konularına daha fazla yer verilmeli ve işçi muayene eden her hekimin konuya çalışma şartları, risk değerlendirmesi, işçinin ve işverenin hukuki sorumlulukları açısından da yaklaşması sağlanmalıdır. Ülkemizde hâlihazırda genel anlamda hekim yetersizliği bilinen bir sorundur. Bu konuda gerek tıp fakültelerinin kontenjanları artırılmak gerekse tıp fakültelerinde iş sağlığına yönelik branş eğitimi verilmek suretiyle iş sağlığı alanındaki işyeri hekimi açığını gidermeye yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. 2.1.5. İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşverenin Genel Yükümlülüğü İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında maden işyeri bulunan işverenlerin; çalışanların sağlık ve güvenliklerini sağlamak amacıyla belirli bazı tedbirleri alması ve gerekli gözetimleri yerine getirmesi zorunlu tutulmuştur. Bu açıdan yaklaşıldığında, yeraltı kömür maden ocaklarının işletilmeye başlanılmasından önceki aşamaların iş sağlığı ve güvenliği yönünden önemi ortaya çıkmaktadır. Zira maden ocaklarında işverenlerden öncelikle beklenen husus olan, işyerlerini çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde tasarlamaları ve inşa ettirmeleri, ancak madene ilk kazma vurulmadan önce gerçekleştirilebilir. Maalesef ülkemizde çoğunlukla ileri madencilik teknolojisinden yoksun, eski yöntemlerle arama faaliyetleri gerçekleştirilmekte ve net bulgular yerine tahmini hesaplara dayalı işletme projeleri hazırlanmaktadır. Bu nitelikteki işletme projelerinde, çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde bir iş yeri tasarımından söz edilmesi elbette mümkün değildir. Dolayısıyla maden işletmelerinin işverenleri açısından iş sağlığı ve güvenliği yönüyle gerçekleştirilecek ilk ve en önemli faaliyet, ruhsat sahasında gerekli tüm bilgilere ulaşabilecek nitelikte arama faaliyetinde bulunulduğundan ve işletme projesinin bu bilgilere dayalı olarak çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde tasarlandığından emin olunmasıdır. Bu hususun nasıl temin edileceği noktasında dünya örnekleri bizi QP/CP’lere (qualified person/competent person) yönlendirmektedir. Yukarıda belirtilen düzenlemeler esas itibariyle madenciliğin ekonomik yönü açısından getirilmiş olmakla birlikte, yeraltı maden işletmelerinin iş güvenliğine uygun tasarlanması ve projelendirilmesi açısından, ruhsat sahasına ilişkin gerekli tüm verilerin faaliyete geçmeden önce temin edilmesi yönüyle faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu rapor çalışması kapsamında 166 görüşülen bürokrat, müfettiş ve akademisyenlerin üzerinde mutabık kaldıkları husus, ülkemizde yeraltı madenciliğinde en hızlı geçilen aşamanın arama dönemi olduğu, arama faaliyeti sonuçlarının ayrıntılı olmadığı ve pek çok yer altı maden ocağında, ilk hazırlanan işletme projesinden çok farklı yapılarla karşılaşıldığıdır. Böylesi bir işletmede, işverenin işyerlerini çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde tasarlama ve inşa ettirme sorumluluğunu ne ölçüde yerine getirdiği tartışmalı bir konudur. 2.1.6. İş Güvenliği Uzmanlığı İş güvenliği uzmanı, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında çalışma hayatını denetleyen müfettişler ile mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemanı ifade etmektedir. İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının tam süreli görevlendirilmesi gerekmeyen yani işyeri sağlık ve güvenlik birimi (İSGB) kurulması zorunlu olmayan işletmelerde; işveren iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için, gerekli niteliklere sahip çalışanları arasından birisini, işyerinin tehlike sınıfı ve çalışan sayısını dikkate alarak iş güvenliği uzmanı olarak görevlendirir. Çalışanları arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu yükümlülüğünü ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden veya yetkilendirilmiş toplum sağlığı merkezlerinden hizmet alarak yerine getirebilir. Gerekli niteliklere ve belgeye sahip olması halinde işveren kendi işyerinde, iş güvenliği uzmanlığı görevini üstlenebilir. C sınıfı belgeye sahip olanlar az tehlikeli sınıfta, B sınıfı belgeye sahip olanlar az tehlikeli ve tehlikeli sınıflarda, A sınıfı belgeye sahip olanlar ise bütün tehlike sınıflarında yer alan işyerlerinde çalışabilirler. Bakanlık, iş güvenliği uzmanlarının ve işyeri hekimlerinin görevlendirilmesi konusunda sektörel düzenleme yapabilir. Birden fazla iş güvenliği uzmanının görevlendirilmesinin gerektiği işyerlerinde, sadece tam süreli olarak görevlendirilen iş güvenliği uzmanının, işyerinin tehlike sınıfına uygun belgeye sahip olması yeterlidir. Mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemanların C sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmeleri için, sınıflara göre ayrı ayrı yapılan iş güvenliği uzmanlığı eğitimine katılmaları ve iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olmaları gerekir. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği alanında teftiş yapan mühendis, mimar veya teknik eleman olan iş müfettişleri hariç, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında müfettiş yardımcılığı süresi dâhil en az on yıl görev yapan müfettişlerden C sınıfı iş güvenliği uzmanlığı eğitimine katılanlar doğrudan bu belgeyi alabilmektedir. 167 Yukarıda belirtilen nitelikleri haiz çalışanların B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi almaları için; C sınıfı iş güvenliği uzmanı olarak en az üç yıl fiilen görev yapmaları ve B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı eğitimine katılarak yapılacak iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olmaları gerekmektedir. Bununla beraber mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemanların, iş sağlığı ve güvenliği veya iş güvenliği programında yüksek lisans yapmış olmaları halinde, B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavına girmeleri için C sınıfı belgeye sahip olarak en az üç yıl fiilen görev yapma şartı aranmamaktadır. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği alanında teftiş yapan mühendis, mimar veya teknik eleman olan iş müfettişleri hariç, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında en az on yıl görev yapan müfettişler de yine doğrudan B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavına başvurabilmektedir. A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmek için ise; B sınıfı belge ile en az dört yıl fiilen görev yapmak ve A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı eğitimine katılarak yapılacak iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olmak gerekmektedir. Mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakülte mezunları ile teknik elemanlardan; iş sağlığı ve güvenliği veya iş güvenliği programında doktora yapmış olanlar ve İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünde veya bağlı birimlerinde en az on yıl görev yapmış olanlar doğrudan A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmektedir. Benzer şekilde mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakülte mezunları ile teknik elemanlarından, anılan genel müdürlük ve bağlı birimlerinde uzman yardımcılığı süresi dâhil en az on yıl fiilen görev yapmış olan iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ile iş sağlığı ve güvenliği alanında müfettiş yardımcılığı süresi dâhil en az on yıl görev yapmış iş müfettişlerine doğrudan bu belge verilebilmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü verilerine göre, işletmeler ile OSGB’lerin aracılığı olmaksızın doğrudan iş güvenliği uzmanları arasında imzalanan sözleşme sayısı 51.310’dur. Bu sözleşmelerin 16.704’ü A sınıfı belgeye sahip, 10.759’u B sınıfı belgeye sahip ve 23.847’si ise C sınıfı belgeye sahip İSG uzmanları ile imzalanmıştır. Öte yandan 2013 yılı sonlarına doğru mevzuatta gerçekleştirilen bir düzenleme ile C sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlardan; başvurdukları tarihte adlarına 1500 gün prim ödenenler B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına, 3000 gün prim ödenenler ise A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına katılma hakkı elde etmişlerdir. O tarih itibarı ile B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlara ise, başvurdukları tarihte adlarına 1800 gün prim ödenmiş olmak kaydıyla A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına girme hakkı verilmiştir. Prim gün sayısı ile A sınıfı belge almaya hak kazanan kişilerin sayısı 13.204, B sınıfı belge almaya hak kazanan kişilerin sayısı ise 8.584’tür. 168 6331 Sayılı Yasa ile tesis edilen yeni iş güvenliği uzmanlığı sisteminin, hızlı bir kalkınma süreci içerisinde olan ülkemizde, iş kazalarının önlenmesinde ve azaltılmasında son derece hayati bir rol üstleneceği kuşkusuzdur. Bununla birlikte iş güvenliği uzmanlığı sisteminin etkin ve verimli çalışmasının önünde bazı engeller bulunduğu görülmektedir. Öncelikle iş güvenliği uzmanlarının sertifikalandırılma aşamasının gerek iş güvenliği uzmanlığı eğitim kurumlarında verilecek eğitimlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenen müfredat, gerek eğitimlerin niteliği ve gerekse eğitim sonrasında yapılan uzmanlık sınavlarının bu alandaki yetkinliği belirleyiciliği tartışılmalıdır. Yukarıda belirtilen hususlardaki sorunların yanı sıra, getirilen geçici düzenlemeler neticesinde, mevcut sistemin istikrarlı bir şekilde uygulanmamasından kaynaklanan yeni sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminde belirli prim gün ödeme sayısına sahip C sınıfı iş güvenliği uzmanlarının doğrudan B ve A sınıfı uzmanlık sınavlarına kabul edilişi, bu uzmanların yeterlilikleri açısından tereddüt oluşturmaktadır. Mevcut sistemdeki bir diğer eksiklik, iş güvenliği uzmanlarının uzmanlık alanlarına göre yetkilendirilmemiş olmasıdır. Örnek vermek gerekirse maden mühendisliği eğitimi almamış olan A sınıfı bir iş güvenliği uzmanı, yeraltı kömür üretimi yapılan bir işletmenin iş güvenliği koşullarını kontrol edebilmektedir. Kamuoyunda “İş Güvenliği” paketi olarak bilinen tasarıda iş güvenliği uzmanlarının sektör bazlı uzmanlaşmasına olanak verecek düzenlemeler bulunmakta olup bu düzenlemelerin yasalaşmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, iş güvenliği uzmanları, görevlerini mesleğin gerektirdiği etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütürler. İş güvenliği uzmanı söz konusu başlıklar kapsamında özet olarak aşağıdaki görevleri yapmakla yükümlüdür: İşyerinde yapılan çalışmalar ve yapılacak değişikliklerle ilgili olarak tasarım, makine ve diğer teçhizatın durumu, bakımı, secimi ve kullanılan maddeler de dahil olmak üzere işin planlanması, organizasyonu ve uygulanması, kişisel koruyucu donanımların secimi, temini, kullanımı, bakımı, muhafazası ve test edilmesi konularının, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına ve genel iş güvenliği kurallarına uygun olarak sürdürülmesini sağlamak için işverene tavsiyelerde bulunmak, Risk değerlendirmesinin yapılmasını sağlamak; gerekli çalışmaları planlayarak alınacak sağlık ve güvenlik önlemleri konusunda işverene önerilerde bulunmak ve takibini yapmak, 169 İşyerinde kaza, yangın veya patlamaların önlenmesi için mevzuata uygun çalışmalar yapmak ve uygulamaları takip etmek; doğal afet, kaza, yangın veya patlama gibi durumlar için acil durum planlarının hazırlanmasını sağlamak, periyodik olarak eğitimleri ve tatbikatları yaptırmak, acil durum planı doğrultusunda hareket edilmesini sağlamak, İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini ilgili mevzuata uygun olarak planlamak ve uygulamak, İşyeri hekimi ile işbirliği yaparak iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili değerlendirme yapmak, tehlikeli olayın tekrarlanmaması için inceleme ve araştırma yaparak gerekli önleyici faaliyet planlarını hazırlamak ve uygulamaların takibini yapmak. İş güvenliği uzmanı bu görevlerini yerine getirmek için aşağıdaki yetkileri kullanabilecektir: a) İşyeri bina ve eklentilerinde, çalışma metot ve şekillerinde veya iş ekipmanında çalışanlar acısından yakın ve hayati tehlike oluşturan bir husus tespit ettiğinde işverene bildirmek, gerekli tedbirler işveren tarafından alınmadığı takdirde durumu Bakanlığa rapor etmek. b) İşyerinde belirlediği yakın ve hayati tehlike oluşturan bir hususun acil müdahale gerektirmesi halinde işveren veya işveren vekilinin onayını almak kaydıyla geçici olarak işi durdurmak. c) Görevi gereği işyerinin bütün bölümlerinde iş sağlığı ve güvenliği konusunda inceleme ve araştırma yapmak, gerekli bilgi ve belgelere ulaşmak ve çalışanlarla görüşmek. d) Görevinin gerektirdiği konularda işverenin bilgisi dahilinde ilgili kurum ve kuruluşlarla iletişime geçmek ve işyerinin iç düzenlemelerine uygun olarak işbirliği yapmak şeklinde düzenlenmiştir. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları, görevlendirildikleri işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak bildirmek, bildirilen hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından makul süre içerisinde yerine getirilmemesi hâlinde, bu durumu Bakanlığın yetkili birimine bildirmekle yükümlü tutulmuşlardır. Bununla beraber yasa ve yönetmelikte, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili işverenlerce alınması gerektiği halde alınmamış olan tedbirlerden hangilerinin hayati tehlike arz ettiği, hangilerinin hayati tehlike arz etmediği hususunda herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. İş Güvenliği Paketinde ise hayati tehlike arz eden hususlar örnekleme yöntemiyle sayılmıştır. 170 Yine bildirilen eksikliklerin yerine getirilmesine ilişkin olarak makul sürenin ne olması gerektiği hususunda herhangi bir süre tayin edilmemiştir. Aslında bu durum yeni iş güvenliği mevzuatının, her işletmenin ve işin kendisine has koşullarının bulunduğu ve işletmelerin faaliyetlerine ilişkin olarak kendi sorumluluklarının farkına varması yönündeki temel mantığına uygun görünmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve İş Teftiş Kurulu Başkanlığı ile gerçekleştirilen görüşmelerde, bugüne kadar iş güvenliği uzmanlarınca yoğun olarak uygunsuzluk bildiriminde bulunulmadığı belirtilmiştir. 6331 sayılı Kanun kapsamında, iş güvenliği uzmanlarının hizmet vermek üzere sözleşme imzaladığı çok sayıda işyeri olduğu göz önünde tutulursa, sistemin etkin bir şekilde işlemediği açıkça ortadadır. Öte yandan uygunsuzluk bildiriminde bulunan iş güvenliği uzmanlarının iş sözleşmelerinin devam edip etmediği de bilinmemektedir. Bu koşullar altında, iş güvenliği uzmanlarının işverenden bağımsız hareket edebilme potansiyelleri tartışmalı hale gelmektedir. Son günlerde, iş güvenliği uzmanlarının maaşlarını işverenden aldıkları, bu nedenle bağımsız hareket edemedikleri yönündeki düşünce kamuoyunda yoğun olarak tartışılmaktadır. Çözüm önerisi olarak ise iş güvenliği uzmanlarının maaşlarını devletten ve/veya oluşturulacak bir fondan almaları değerlendirilebilir. Her iş güvenliği uzmanına eşit maaş verilmesi bu alanda çalışan uzmanların kendilerini geliştirme gerekliliğini ortadan kaldıracak ve aynı tehlike grubunda bulunmakla birlikte esasen çok farklı risk düzeyine ve iş yoğunluğuna sahip işletmeler arasında çalışan iş güvenliği uzmanları arasında haksız bir durum ortaya çıkaracaktır. Verilecek maaşın iş güvenliği uzmanı ile sözleşme imzalayan işletmeler tarafından belirlenmesi halinde ise, iş güvenliği uzmanı ile işletme arasındaki mevcut bağımlılık durumunda herhangi bir değişim sağlanamayacaktır. Zira yüksek maaş ile sözleşme imzalayan iş güvenliği uzmanlarının, bu durumun devam etmesi için iş sözleşmesinin sürmesine yani işverene olan bağımlılıkları devam edecektir. Uzmanların bir diğer görevi, işyerinde yapılan çalışmalar ve yapılacak değişikliklerle ilgili olarak tasarım, makine ve diğer teçhizatın durumu, bakımı, seçimi ve kullanılan maddeler de dâhil olmak üzere işin planlanması, organizasyonu ve uygulanması, kişisel koruyucu donanımların seçimi, temini, kullanımı, bakımı, muhafazası ve test edilmesi konularının, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına ve genel iş güvenliği kurallarına uygun olarak sürdürülmesini sağlamak için işverene önerilerde bulunmaktır. Ayrıca işyerinde meydana gelen iş kazası ve meslek hastalıklarının nedenlerinin araştırılması ve tekrarlanmaması için alınacak önlemler ve ölüm ya da yaralanmaya neden olmayan, ancak çalışana, ekipmana veya işyerine zarar verme 171 potansiyeli olan olayların nedenlerinin araştırılması da iş güvenliği uzmanının işverene rehberlik etme görevleri arasındadır. İş güvenliği uzmanlarının yukarıda belirtilen bütün yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerine ilişkin bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. İşyerinde gerçekleşecek bir iş kazasının ardından gerçekleşecek veya rutin iş teftişleri ile sınırlı bir denetim anlayışı içerisinde, iş güvenliği uzmanlarının yetkilerini kullanıp kullanmadıkları, yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri etkili bir şekilde tespit edilemeyecektir. Ayrıca işletme içerisinden iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin surette yapılacak, sektörel iş güvenliği koşullarının ölçülmesi yönüyle çok kıymetli gözlem, tespit ve analizlerin bütüncül değerlendirmeye tabi tutulması imkânı sağlanamayacaktır. Bu açıdan, iş güvenliği uzmanlarının tespitlerini kaydedebilecekleri bir veri tabanının kurulması yerinde olacaktır. 2.1.7. İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ve Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri İş sağlığı ve güvenliği yönünden madencilik işkolunda faaliyet gösteren işletmelere has özdenetim düzenlemelerinin dışında, genel olarak tüm işletmeleri kapsayan yükümlülükler de mevzuatta yer almaktadır. Bunların başında iş sağlığı ve güvenliği birimlerinin kurulmasına ilişkin 6331 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelik hükümleri gösterilebilir. Çok tehlikeli sınıfta yer alıp en az 1000 çalışanı olan iş yerleri, tehlikeli sınıfta yer alıp en az 1500 çalışanı olan iş yerleri ve az tehlikeli sınıfta yer alıp en az 2000 çalışanı olan iş yerlerinde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının tam süreli görevlendirilmesi ve işyeri sağlık ve güvenlik birimi (İSGB) kurulması zorunludur. İSGB; en az bir işyeri hekimi ile işyerinin tehlike sınıfına uygun belgeye sahip en az bir iş güvenliği uzmanının görevlendirilmesi ile oluşturulur. Bu birimde işveren diğer sağlık personeli de görevlendirebilir. İşverenler, işyerlerinde alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi, iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi, çalışanların ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık ve güvenlik hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla; Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimlerinden (OSGB) hizmet alabilir. OSGB’ler Türk Ticaret Kanunu’na göre faaliyet gösteren şirketler tarafından, işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunmak üzere kurulan, mevzuat ile belirlenen donanım ve personele sahip ve Bakanlıkça yetkilendirilen birimlerdir. İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere işyerinden personel görevlendirmek veya OSGB’lerden hizmet almak suretiyle bu konudaki yetkilerini devreden işverenin bu hizmetlere ilişkin yükümlülükleri devam etmektedir. OSGB’ler, iş 172 sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin tamamını veya bir kısmını başka bir kişi veya kuruma devredemezler. OSGB kurulabilmesi ve hizmet sunabilmesi için tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan en az bir; işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli istihdamı zorunludur. OSGB’lerde tam süreli görevlendirilenler, başka bir OSGB’de veya işyerinde aynı unvanla veya Bakanlıkça yetkilendirilen eğitim kurumlarında eğitici unvanıyla görev alamazlar. OSGB’ler, sözleşme yaptıkları işyerlerine sunulacak iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini, işyerinin tehlike sınıfı ve çalışan sayısına göre belirlenen sürelerden az olmamak kaydı ile yürütürler. OSGB’ler kuruldukları il ve sınır komşusu illerde hizmet sunmaya yetkilidirler. Sınır illerin dışında hizmet verilebilmesi için, yönetmelikte belirtilen şartları sağlayarak o illerde şube açılması zorunludur. Ancak niteliği gereği birden fazla ilde yürütülmesi gereken raylı sistem, yol ve nakil hattı inşası veya bakımı ve onarımı gibi işlerde hizmet alınan OSGB’nin işin yapıldığı illerden herhangi birisinde yetkilendirilmiş olması yeterlidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü verilerine göre hâlihazırda 1689 OSGB bulunmaktadır. Bu merkezlerde A sınıfı belgeye sahip 2254, B sınıfı belgeye sahip 1900 ve C sınıfı belgeye sahip 4713 kişi olmak üzere toplam 8867 İSG uzmanı ve 5924 işyeri hekimi doğrudan istihdam edilmektedir. Öte yandan her üç gruptan İSG uzmanlarının OSGB’ler üzerinden işletmeler ile imzaladıkları sözleşme sayısı toplam 153.752’dir. İşyeri hekimlerince OSGB’ler üzerinden imzalanan sözleşme sayısı ise 152222’dir. İSGB ve OSGB’ler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturulmasına katkıda bulunulması amacıyla şu hususlardan sorumlu tutulmuşlardır: İşyerinde sağlık ve güvenlik risklerine karşı yürütülecek her türlü koruyucu, önleyici ve düzeltici faaliyeti kapsayacak şekilde, çalışma ortamı gözetimi konusunda işverene rehberlik yapmak ve öneriler hazırlayarak onayına sunmak, çalışanların sağlığını korumak ve geliştirmek amacı ile sağlık gözetiminde bulunmak, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ve bilgilendirilmeleri konusunda planlama yaparak işverenin onayına sunmak, işyerinde kaza, yangın, doğal afet ve bunun gibi acil müdahale gerektiren durumların belirlenmesi, acil durum planının hazırlanması, ilkyardım ve acil müdahale bakımından yapılması gereken uygulamaların organizasyonu ile ilgili diğer birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, yıllık çalışma planı, yıllık değerlendirme raporu, çalışma ortamının gözetimi, çalışanların sağlık gözetimi, iş kazası ve meslek hastalığı ile iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bilgileri ve çalışma sonuçlarını kayıt altına almak. 173 İSGB veya OSGB personeli, görevlerinin yürütümünde ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında öngörülen tedbirlerin uygulanmasında işbirliği ve koordinasyon içinde çalışır. İSGB veya OSGB’ler işverenle, çalışanlarla, çalışan temsilcileriyle ve mevcut olması halinde iş sağlığı ve güvenliği kuruluyla işbirliği içinde çalışırlar. İşletme içinden veya dışından, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevlendirilenler arasında koordinasyon işveren tarafından sağlanır. OSGB’ler tarafından yerine getirilen hizmetler ile ilgili olarak en önemli endişe, hizmet sürelerinin yeterli olup olmadığı noktasındadır. Aslında bu husus yalnızca OSGB’leri değil, ferdi olarak çalışan iş güvenliği uzmanlarını ve işyeri hekimlerini de ilgilendirmektedir. Mevzuatta belirtilen hizmet süreleri içerisinde, gerçek anlamda risk değerlendirmesi yapılması çalışma ve eğitim planı hazırlanması, çalışanların eğitilmesi, değerlendirme raporu hazırlanması, sağlık raporu hazırlanması ve işyerindeki uygunsuzlukların tespit edilmesi gibi görevlerin hepsini hakkıyla yerine getirilmesi olanaklı görünmemektedir. Pek çok işletmede bu faaliyetler üstün körü yerine getirilmektedir. Bu itibarla hizmet sürelerinin, iş sağlığı ve güvenliği faaliyetlerinin önemi ve yoğunluğu ile orantılı şekilde belirlenmesi yerinde olacaktır. Diğer yandan OSGB’lerin kuruldukları il ve sınır komşusu iller dışında hizmet verebilmeleri için, o ilde şube açmalarını zorunlu tutan düzenleme üzerinde tartışılmalıdır. Bu şart ile OSGB’lerin sözleşme imzaladıkları işletmelerin faaliyetlerini daha yakından takip edebilecekleri öngörülüyor ise, günümüz ulaşım imkânları dikkate alındığında ülkemizin dört bir yanında kolaylıkla hizmet sunulabileceği, bu açıdan belirtilen zorunluluğun OSGB’lerin maddi yükünü artırabileceği düşünülmektedir. Ülke çapında faaliyette bulunan büyük ölçekli kuruluşların bir OSGB’den hizmet alabilmesi açısından bu şart yeniden gözden geçirilmelidir. Kaldı ki bireysel olarak çalışan iş güvenliği uzmanları için, ikamet ettikleri ile göre hizmet verilecek iller açısından bir sınırlama getirilmemiştir. 2.1.8. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu Bir işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine uygun fiziki koşul ve davranışların tesis edilmesi, iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi noktasında işverenin ve çalışanların gerçekleştireceği gözetim ve denetime dikkat çeken bir diğer düzenleme iş sağlığı ve güvenliği kurullarına ilişkindir. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 80. maddesine göre en az 50 işçi çalıştıran ve 6 aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde; her işveren, bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla ve 174 bu kurulların iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak vereceği kararları uygulamakla yükümlüdür. İş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşumu, çalışma yöntemleri, ödev, yetki ve yükümlülükleri 07/04/2004 tarih 25426 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik’te belirtilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği kurulu ayda en az bir defa işveren veya işveren vekilinin başkanlık edeceği ve üye olarak iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, idari ve mali işler sorumlusu, varsa sivil savunma uzmanı, formen veya ustabaşı ve işçi temsilcinin katılacağı toplantılar yapar. İlgili Yönetmeliğin 8. maddesinde; “Çalışma usulleri” başlığı altında belirtildiği üzere özetle; kurul toplantılarının, inceleme, izleme ve uyarmayı öngören bir düzen içinde önceden belirlenmiş bir gündem veya teklif halinde uygun görülürse gündem dışı konulara yer verecek, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği konusundaki sorunların göz önünde bulundurulduğu ve gerektiğinde işyerinde çalışanların sağlığını bozacak ve vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçinin başvurusu üzerine acil toplantı yapılarak karar verilebilecek şekilde yapılması gerekmektedir. Toplantı sonunda görüşülen konularla ilgili kararlar oy çokluğu ile alınır, toplantıya katılan başkan ve üyeler tarafından imzalanan tutanak ve kararlar gereği yapılmak üzere işverene bildirilir ve sırasıyla özel dosyasında saklanır. İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği kurullarında mevzuata uygun olarak verilen kararları uygulamakla yükümlüdür. İşçiler de işyerinde sağlık ve güvenlik tedbirlerinin belirlenmesi, uygulanması ve alınan tedbirlere uyulması hususunda iş sağlığı ve güvenliği kurullarıyla işbirliği yapar, uygulamada karşılaştıkları güçlükler hakkında kurula bilgi verirler. İlgili Yönetmeliğin 8. maddesine göre iş sağlığı ve güvenliği kurullarının gürev ve yetkileri aşağıda belirtilmiştir: a) İşyerinin niteliğine uygun bir iş sağlığı ve güvenliği iç yönetmelik taslağı hazırlamak, işverenin veya işveren vekilinin onayına sunmak ve iç yönetmeliğin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını rapor haline getirip alınması gereken tedbirleri belirlemek ve kurul gündemine almak, b) İş sağlığı ve güvenliği konularında o işyerinde çalışanlara yol göstermek, 175 c) İşyerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tehlikeleri ve önlemleri değerlendirmek, tedbirleri belirlemek, işveren veya işveren vekiline bildirimde bulunmak, d) İşyerinde meydana gelen iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir tehlike halinde gerekli araştırma ve incelemeyi yapmak, alınması gereken tedbirleri bir raporla tespit ederek işveren veya işveren vekiline vermek, e) İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitim-öğretimini planlamak, bu konu ile ilgili programlar hazırlamak, işveren veya işveren vekilinin onayına sunmak, f) Tesislerde yapılacak bakım ve onarım çalışmalarında gerekli güvenlik tedbirlerini planlamak ve bu tedbirlerin uygulamalarını kontrol etmek, g) İşyerinde yangınla, doğal afetlerle, sabotaj ve benzeri ile ilgili tedbirlerin yeterliliğini ve ekiplerin çalışmalarını izlemek, h) İşyerinin sağlık ve güvenlik durumuyla ilgili yıllık bir rapor ile o yılki çalışmaları değerlendirmek, elde edilen tecrübeye göre ertesi yılın çalışma programını ve gündemi tespi tetmek, işverene teklifte bulunmak, planlanan gündemin yürütülmesini sağlamak, i) 4857 sayılı İş Kanununun 83. maddesinde belirtilen taleplerin vukuunda acilen toplanmak ve karar vermek. Görüldüğü üzere, İSG Kurulu bir araya gelen üyelerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliği yonunden taleplerini dile getirebilecekleri ve karar alabilecekleri önemli bir misyona sahiptir. Ancak, İSG kurulunun bu misyonunun genellikle iyi anlaşılamadığı ve sorunlara işyerlerinde çözüm üretebilecek bir yöntem veya mekanizma olarak kullanılmadığı anlaşılmıştır. İSG kurulu toplantılarının tutanak veya defterleri incelendiğinde en fazla karşılaşılan eksikliklerin; İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulunun kurulmadığı veya toplantılarının düzenli yapılmadığı, Kurul gündeminde görüşülen konuların ve alınan kararların yetersiz olduğu, İşveren veya vekilinin toplantılara başkanlık etmediği veya bu görevi üstlenen kişinin işvereni temsil edebilecek sıfatı haiz olmadığı, Aynı işyeri organizasyonuna bağlı bölümlerde kurulan iş sağlığı ve güvenliği kurulları arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlanamadığı, Aylık toplantılara bazı üyelerin katılmadığı ve imzasının olmadığı, 176 Önceki aylarda alınan kararların etkili şekilde takip edilmediği hususları olduğu görülmektedir. Böylelikle, bazı işletmelerde, İSG kurulunun, çalışanların sağlığını ve güvenliğini ilgilendiren sorunların çözüm yeri olarak kullanılmadığı, zamanla geçiştirilecek bir toplantı olarak algılandığı değerlendirilmektedir. İşyerlerinde İSG kurulu, mevzuatta belirtilen çalışma usulü gereği işverenin gözetimi ve sorumluluğu altında düzenli olarak yapılmalı, üyelerin toplantılara tam olarak ve hazırlıklı katılması sağlanmalı, alınan ortak kararların üyelerin ve işverenin işbirliği ile mümkün sonraki toplantıya kadar giderilmesine çalışılmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuatta, İSGB kurma veya OSGB’den hizmet almanın yanı sıra, belirli şartları taşıyan işletmeler için iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturma yükümlülüğü getirilmiştir. Buna göre elli ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve altı aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işveren, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere kurul oluşturur. Asıl işveren ile alt işverenin çalışan sayıları ayrı ayrı elli ve daha fazla ise asıl işveren ve alt işveren ayrı ayrı kurul kurar. İş sağlığı ve güvenliği faaliyetlerinin yürütülmesi ve kurullarca alınan kararların uygulanması konusunda işbirliği ve koordinasyon asıl işverence sağlanır. Bir işyerinde sadece asıl işverenin çalışan sayısı elli ve daha fazla ise bu durumda kurul asıl işverence kurulur. Kurul oluşturma yükümlülüğü bulunmayan alt işveren, kurul tarafından alınan kararların uygulanması ile ilgili olarak koordinasyonu sağlamak üzere vekâleten yetkili bir temsilci atar. Alt işverenin çalışan sayısı elli ve daha fazla, asıl işverenin çalışan sayısı ellinin altında ise işyerinde kurul alt işverence oluşturulur. Asıl işveren alt işverenin oluşturduğu kurula işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere vekâleten yetkili bir temsilci atar. Asıl işveren ve alt işverenin çalışan sayıları ayrı ayrı ellinin altında ve toplam çalışan sayısı elliden fazla bulunduğu durumlarda ise koordinasyon asıl işverence yapılmak kaydıyla, asıl işveren ve alt işveren tarafından birlikte bir kurul oluşturulur. Kurulun oluşumunda üyeler her iki işverenin ortak kararı ile atanır. Asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunmayan ve aynı çalışma alanında birden fazla işverenin bulunması ve bu işverenlerce birden fazla kurulun oluşturulması hâlinde işverenler, birbirlerinin çalışmalarını etkileyebilecek kurul kararları hakkında diğer işverenleri bilgilendirir. İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun kurul kararlarını uygularlar. İşverene bağlı, fabrika, müessese, işletme veya işletmeler grubu gibi birden çok işyeri bulunduğu hallerde elli ve daha fazla çalışanın bulunduğu her bir işyerinde ayrı ayrı kurul kurulur. Bu gibi durumlarda ihtiyaç duyulması halinde kurullar arasında koordinasyon ve bilgi alışverişi işverence sağlanır. İşveren, birden çok işyerinin her birinde kurulacak kurulların çalışma usullerini düzenlemek, iş ve görüş 177 birliğini sağlamak amacıyla bu işyerlerine ait iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili raporların, en az üç ayda bir, ilgili teknik eleman ve uzmanlarca incelenmesini, ayrıca bu raporları göz önünde tutarak alınması gereken tedbirleri tespit eder ve uygulanmasını sağlar. İş sağlığı ve güvenliği kurulu işveren veya işveren vekili, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi ile insan kaynakları, personel, sosyal işler veya idari ve mali işleri yürütmekle görevli bir kişi, bulunması halinde sivil savunma uzmanı, yine bulunması halinde ustabaşı veya usta, çalışan temsilcisi, birden fazla temsilci varsa baş temsilciden oluşur. Kurulun başkanı işveren veya işveren vekili, kurulun sekreteri ise iş güvenliği uzmanıdır. Çalışan temsilcisi ve formen, usta ve ustabaşı dışında kalan üyeler işveren veya işveren vekili tarafından atanırlar. Formen, ustabaşı ve ustalar arasından belirlenecek kurul üyesi ve yedek üye, bu unvanları haiz çalışanların yarıdan fazlasının katılacağı toplantıda seçilir. Seçimle belirlenememesi halinde işveren tarafından atanır. Çalışan temsilcisi olan kurul üyesi ve yedek üye de yine seçimle belirlenir. Birden fazla iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin bulunduğu işyerlerinde işveren tarafından kurul için bunlar arasından görevlendirme yapılır. İş güvenliği uzmanının görevlendirilmesinde o işyerinin tehlike sınıfına uygun uzmanlar arasından birisi görevlendirilir. İş güvenliği uzmanının tam zamanlı çalışma zorunluluğu olmayan işyerlerinde ise kurul sekretaryası; insan kaynakları, personel, sosyal işler veya idari ve mali işleri yürütmekle görevli bir kişi tarafından yürütülür. İşveren tarafından, kurulun üyelerine ve yedeklerine iş sağlığı ve güvenliği konularında eğitim verilmesi sağlanır. Asıl işveren alt işveren ilişkilerinde ortak kurul oluşumunda eğitimden her iki işveren birlikte sorumludur. İş sağlığı ve güvenliği kurulları şu hususlarda yetkili ve sorumludur: İşyerinin niteliğine uygun bir iş sağlığı ve güvenliği iç yönerge taslağı hazırlamak, işverenin veya işveren vekilinin onayına sunmak ve yönergenin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını rapor haline getirip alınması gereken tedbirleri belirlemek ve kurul gündemine almak, iş sağlığı ve güvenliği konularında o işyerinde çalışanlara yol göstermek, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tehlikeleri ve önlemleri değerlendirmek, tedbirleri belirlemek, işveren veya işveren vekiline bildirimde bulunmak, işyerinde meydana gelen her iş kazası ve işyerinde meydana gelen ancak iş kazası olarak değerlendirilmeyen işyeri ya da iş ekipmanının zarara uğratma potansiyeli olan olayları veya meslek hastalığında yahut iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir tehlike halinde gerekli araştırma ve incelemeyi yapmak, alınması gereken tedbirleri bir raporla tespit ederek işveren veya işveren vekiline vermek, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitim ve öğretimini planlamak, bu konu ve kurallarla ilgili programları hazırlamak, işveren veya işveren vekilinin 178 onayına sunmak ve bu programların uygulanmasını izlemek ve eksiklik görülmesi halinde geri bildirimde bulunmak, işyerinde yapılacak bakım ve onarım çalışmalarında gerekli güvenlik tedbirlerini planlamak ve bu tedbirlerin uygulamalarını kontrol etmek, işyerinde yangın, doğal afet, sabotaj ve benzeri tehlikeler için alınan tedbirlerin yeterliliğini ve ekiplerin çalışmalarını izlemek, işyerinin iş sağlığı ve güvenliği durumuyla ilgili yıllık bir rapor hazırlamak, o yılki çalışmaları değerlendirmek, elde edilen tecrübeye göre ertesi yılın çalışma programında yer alacak hususları değerlendirerek belirlemek ve işverene teklifte bulunmak, çalışmaktan kaçınma hakkı talepleri ile ilgili acilen toplanarak karar vermek, işyerinde teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmak. Kurul üyelerinin bu görevleri yapmalarından dolayı hakları kısıtlanamaz, kötü davranış ve muameleye maruz kalamazlar. İş sağlığı ve güvenliği kurulları ayda en az bir kere toplanır. Ancak kurul tarafından, işyerinin tehlike sınıfı dikkate alınarak, tehlikeli işyerlerinde bu sürenin iki ay, az tehlikeli işyerlerinde ise üç ay olarak belirlenmesine karar verilebilir. Toplantının gündemi, yeri, günü ve saati toplantıdan en az kırk sekiz saat önce kurul üyelerine bildirilir. Gündem, sorunların ve varsa iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin projelerin önem sırasına göre belirlenir. Kurul üyeleri gündemde değişiklik isteyebilirler. Bu istek kurulca uygun görüldüğünde gündem buna göre değiştirilir. Ölümlü, uzuv kayıplı veya ağır iş kazası halleri veya özel bir tedbiri gerektiren önemli hallerde kurul üyelerinden herhangi biri kurulu olağanüstü toplantıya çağırabilir. Bu konudaki tekliflerin kurul başkanına veya sekreterine yapılması gerekir. Toplantı zamanı, konunun ivedilik ve önemine göre tespit olunur. Kurul toplantılarının günlük çalışma saatleri içinde yapılması asıldır. Kurulun toplantılarında geçecek süreler günlük çalışma süresinden sayılır. Kurul, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile işveren veya işveren vekili başkanlığında toplanır ve katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Çekimser oy kullanılamaz. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu kararı belirler. Çoğunluğun sağlanamadığı veya başka bir nedenle toplantının yapılmadığı hallerde durumu belirten bir tutanak düzenlenir. Her toplantıda, görüşülen konularla ilgili alınan kararları içeren bir tutanak düzenlenir. Tutanak, toplantıya katılan başkan ve üyeler tarafından imzalanır. İmza altına alınan kararlar herhangi bir işleme gerek kalmaksızın işverene bildirilmiş sayılır. İmzalı tutanak ve kararlar sırasıyla özel dosyasında saklanır. Toplantıda alınan kararlar gereği yapılmak üzere ilgililere duyurulur. Ayrıca çalışanlara duyurulması faydalı görülen konular işyerinde ilân edilir. Her toplantıda, önceki toplantıya ilişkin kararlar ve bunlarla ilgili uygulamalar hakkında başkan veya kurulun 179 sekreteri tarafından kurula gerekli bilgi verilir ve gündeme geçilir. Kurul, çalışmaktan kaçınma hakkı taleplerinde acilen toplanır. Toplantıda alınan karar çalışan ve çalışan temsilcisine yazılı olarak tebliğ edilir. Kurulca işyerinde ilân edilen kararlar işverenleri ve çalışanları bağlar. Kurullar, yapacakları tekliflerde, bulunacakları tavsiyelerde ve verecekleri kararlarda işyerinin durumunu ve işverenin olanaklarını göz önünde bulundururlar. Çalışanlar sağlık ve güvenliğin korunması ve geliştirilmesi amacıyla iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca konulan kurallar, yasaklar ile alınan karar ve tedbirlere uymak zorundadırlar. İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi, uygulanması ve alınan tedbirlere uyulması hususunda çalışanlar kurullarla işbirliği yaparlar. Kurullar tarafından alınan kararlar veya uygulamada karşılaştıkları güçlükler hakkında çalışanlar çalışan temsilcileri aracılığı ile kurula bilgi verirler. İş sağlığı güvenliği kurulları açısından üzerinde en çok durulması gereken husus, elli ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve altı aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde kurulmasına yönelik düzenlemedir. Ülkemizde elli ve daha fazla çalıştıran işyerlerinin, bütün işyerleri içerisindeki payı Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre yaklaşık % 2 civarındadır. Bunların yüzde kaçının sanayiden sayılan işyerleri arasında yer aldığına ilişkin sağlıklı bir veri bulunmamakla birlikte, İSGK kurması gereken işletme sayısının daha da azalacağı açıktır. Bir diğer husus iş sağlığı ve güvenliği kurullarının etkin çalışıp çalışmadığına ilişkin sağlıklı bir veri akışının bulunmayışıdır. İSGK tarafından alınan kararlar yalnızca rutin denetimler esnasında, denetimi gerçekleştiren görevlinin sorumluluğuna terk edilmiştir. İSGK tarafından alınan kararların elektronik ortamda kaydedildiği bir veri tabanı kurulması, sektörel ve örgüt bazında iş sağlığı ve güvenliği kültürünün ölçülmesi açısından fayda sağlayabilir. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği kurullarında görüşülen konular ve alınan kararlardan, sadece faydalı görülenlerin işçilere duyurulmasına yönelik düzenleme muğlaklık yaratmaktadır. Hangi konuların duyurulması gerektiğini belirleme noktasında objektif kriterler tespit edilmeli ya da gündem maddeleri ve alınan kararların tamamının çalışanlara duyurulması zorunlu hale getirilmelidir. İSGK ile ilgili bir diğer sorun, uygulamada pek çok işletmede kurul toplantılarının kâğıt üzerinde yapılmış gibi gösterilerek tutanak düzenlenmesidir. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmediği pek çok küçük işletmede, işverenlerin kurul faaliyetlerine katılmaması, toplantılarda gereksiz ya da mükerrer konular için zaman harcanması, mevzuatın izin verdiği en az sayıda toplantı gerçekleştirilmesi uygulamaya ait bilinen diğer sorun alanlarıdır. 180 2.2.Diğer Hususlar 2.2.1.Vardiya Sistemi Ülkemizde madenlerde yaşanan kazaların hem nedenleri hem de çözümüne ilişkin önerilerin yer aldığı Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun maden kazalarıyla ilgili 2011 yılında hazırladığı bu rapor, yaşanılan Soma maden kazasına da büyük ölçüde ışık tutmaktadır. Zira raporda madenler ve maden kazaları ayrıntılı bir şekilde incelenmiş, bugün maden kazalarının nedenleri olarak tartıştığımız taşeron uygulaması, denetim eksikliği, üretim zorlaması, işçi eğitimi yetersizliği gibi sorunlar dile getirilmiştir. Söz konusu DDK Raporunda; madenlerin çoğunda vardiya değişimlerinin gayriinsani biçimde yürütüldüğü, diğer vardiyadaki maden işçisinin üretim noktasına gelene kadar üretimin devam ettiği ve kazmaların hiç boş durmadan “elden ele” olarak adlandırılabilecek bir uygulama ile çalışıldığı belirtilmektedir. Soma maden ocağından canlı olarak kurtulan işçilerin, basından takip ettiğimiz kadarıyla anlattıkları, maden ocağındaki çalışma sisteminin bozuk yapısını gözler önüne sermektedir. Önceleri vardiya değişiminin yerüstünde yapılırken, son dönemde zaman kaybı olmasın diye yeraltında yapıldığı, vardiya değişimlerinde kazmayı bir işçi bırakır bırakmaz diğer maden işçisinin aldığı, böylelikle acımasız bir çalışma sisteminin işlediği hususları dile getirilmiştir. Buna karşın ABD’deki madenler, Türkiye’dekilerle kıyaslanınca, ortada büyük farkların olduğu dikkat çekmektedir. Amerika’da amirler her vardiya öncesi madencilerle 15-30 dakika arasında güvenlik konuşması yapmaktadırlar. Madenin 3 saat boyunca denetlenmeden yeni vardiyanın işe başlamasına izin verilmemektedir. Biz de ise; Soma maden faciasında gözlemlendiği gibi üretim zorlaması nedeniyle vardiya değişimlerinin yeraltında yapılıyor olmasının can kaybının artmasına neden olduğu değerlendirilmektedir. İyi ülke uygulamalarında olduğu gibi, vardiya değişimlerinin ocak içinde değil, yer üstünde yapılmasının sağlanması, bu suretle vardiya değişimleri arasında belirli bir zaman dilimi ayrılarak bu süre zarfında ocağın iş güvenliği açısından kontrolünün sağlanması, ayrıca, böylelikle iki vardiyadaki işçilerin aynı anda ocak içinde bulunmalarından kaynaklanan iş güvenliği sorunlarının önüne geçilmesi ve işçilerin çalışma saatlerinin aşılmamasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. 181 2.2.2. Yaşam Odası Soma kazasının ardından Türkiye’nin maden mevzuatında “yaşam odası” zorunluluğunun olmadığı ortaya çıkmış ve bu durum sert eleştirilere yol açmıştır. Bu eleştiriler üzerine harekete geçen idare tarafından, Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nde değişiklik içeren bir taslak çalışması yapılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı üç maddelik “Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğin’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı”na göre, ocakların 500 metre olarak ve tüm çalışanların en fazla 500 metre mesafede yer üstüne veya kuyu dibine ulaşabilecekleri şekilde tasarlanması ve bu tasarımın işletme planına yansıtılması, 500 metreden büyük ocaklarda yaşam odası kurulması, ayrıca ocak içerisindeki ana yollarda 500 metrede, diğer yollarda ise en fazla 300 metrede bir ferdi kurtarıcı değişim istasyonu yer alması, işverenin istasyonlarda bulunacak donanım sayısı ve ekipman kapasitesini, acil durumlarda o istasyondan yararlanması beklenen çalışan sayısının en az yüzde 10 fazlası olacak şekilde belirlemesi, ocak çıkışına yaklaştıkça değişim istasyonlarında bulunacak donanım sayısı ve ekipman kapasitesinin o yolu kullanacak toplam çalışan sayısına göre belirlenerek güncellenmesi, öngörülmekteydi. Söz konusu tasarıda yaşam odası ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesine rağmen, çeşitli gerekçeler ile gündeme alınmamıştır. Türkiye’de maden ocaklarının jeolojik yapısı nedeniyle yaşam odasına uygun olmadığı yönünde görüşler dile getirilmekle birlikte; her maden ocağının aynı yapıda olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, insan hayatının her türlü maliyet kaygısından ayrı değerlendirilmesi gerektiği gözetildiğinde, jeolojik yapı ve teknik nedenler yönünden yaşam odası kurulmasına müsait olmayan ocaklar haricindeki maden ocaklarında yaşam odası kurulmasını zorunlu kılan düzenlemeler yapılmalıdır. 2.2.3.Tahlisiye Ülkemiz madencilik ve özellikle yeraltı kömür madenciliğinde, sektörün taşıdığı risk ve tehlikelerin büyüklüğüne paralel olarak, çoğu zaman şiddeti çok fazla olan ve birden fazla çalışanın ölümüyle sonuçlanan kazalar yaşanmaktadır. Kaza sonrasında ocakta gerçekleşecek herhangi bir olumsuz durum zincirleme olarak başka riskleri de tetikleyebilmektedir. Yeraltının kendine özgü koşulları nedeniyle bu sektörde yaşanan kazalar ve sonrasındaki kurtarma süreci diğer sektörlerdeki kazalardan farklılık arz etmektedir. Arama kurtarma işleriyle ilgili yasal duruma bakıldığında aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. 182 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Acil durum planları, yangınla mücadele ve ilk yardım” başlıklı 11’ inci maddesi işvereni, acil durumlarla mücadele için işyerinin büyüklüğü ve taşıdığı özel tehlikeler, yapılan işin niteliği, çalışan sayısı ile işyerinde bulunan diğer kişileri dikkate alarak; önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri konularda uygun donanıma sahip ve bu konularda eğitimli yeterli sayıda kişiyi görevlendirmek, araç ve gereçleri sağlayarak eğitim ve tatbikatları yaptırmak ve ekiplerin her zaman hazır bulunmalarını sağlamakla yükümlü kılmıştır. Söz konusu Kanun hükmüne dayanarak, işyerlerinde acil durum planlarının hazırlanması, önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri konularda yapılması gereken çalışmalar ile bu durumların güvenli olarak yönetilmesi ve bu konularda görevlendirilecek çalışanların belirlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla 18/6/2013 tarihli ve 28681sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyerlerinde Acil Durumlar Hakkında Yönetmelik’in 5’inci maddesinde işverenin söz konusu yükümlülüğü tekrar edilmiştir. Anılan Yönetmeliğin “Görevlendirilecek çalışanların belirlenmesi” başlıklı 11’inci maddesinde; işverenin, çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde 30 çalışana, tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde 40 çalışana ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde 50 çalışana kadar arama, kurtarma ve tahliye ile yangınla mücadele konularının her biri için uygun donanıma sahip ve özel eğitimli en az birer çalışanı destek elemanı olarak görevlendireceği düzenlenmiştir. 19/9/2013 tarihli ve 28770 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin eki olan Sondajla Maden Çıkarılan İşlerin Yapıldığı İşyerleri ile Yeraltı ve Yerüstü Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Genel Hükümlerin “Arama, kurtarma, tahliye” başlıklı 14’üncü maddesinde; yeraltı ve yerüstü maden işyerlerinde arama, kurtarma ve tahliye ekiplerinin hızlı ve etkili bir şekilde müdahale edebilmesi için uygun bir kurtarma istasyonunun kurulacağı, ancak, yarıçapı en çok 50 kilometre olan alan içinde bulunan maden işyerlerinin, merkezi bir yerde, ortaklaşa bir kurtarma istasyonu kurabileceği, bu hükmün aynı işyerinin çeşitli ocakları için de geçerli olduğu, işyerlerinin, bu istasyonun kuruluş ve yönetim giderlerini, çalıştırdıkları çalışanların sayısına göre aralarında paylaşacakları düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeden her maden ocağında veya yarıçapı en çok 50 kilometre olan alan içinde bulunan maden işletmelerinin merkezi bir yerinde ortaklaşa bir kurtarma istasyonu kurulma imkânı tanıdığı anlaşılmaktadır. Bu sayede, tahlisiye faaliyetlerine yönelik 183 maliyetlerde ölçek ekonomisi sağlanması yoluyla harcamaların azaltılması ve iş güvenliğine yönelik hizmetlerin artırılması sağlanmaktadır. Mevzuatta tahlisiye için ayrı bir birim kurulması yerine, çalışanların tahlisiye faaliyetlerinde destek elemanı olarak görevlendirilmesi yoluna gidildiği görülmektedir. Ancak, bu görevi ifa edecek kişilerde aranması gereken özellikler, olası tahlisiye faaliyetleri çerçevesindeki iş bölümü, bu kişilerin alması gereken eğitimler, istasyonlarda bulunması gereken asgari araç ve gereçlere ilişkin herhangi bir düzenleme (kılavuz, yönetmelik, tebliğ vb.) bulunmamaktadır. Tahlisiye ekipmanlarının kullanıma hazır halde tutulmasının sağlanmasına yönelik düzenli denetimlerin yapılmasının sağlanması da önemli bir husustur. Ayrıca, yapılan görüşmeler ve incelemeler neticesinde, özellikle yeraltı maden işletmelerinde meydana gelen kazalarda Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun ve özellikle Türkiye Taşkömürü Kurumunun tahlisiye ekiplerinin arama ve kurtarma çalışmalarında birinci derecede aktif rol oynadığı gözlenmiştir. Hiç şüphesiz adı geçen kurumların sektörde büyük bilgi birikimi ve deneyime sahip kuruluşlar olması sebebiyle, tahlisiye konusunda da uzmanlıklarına başvurulması kadar doğal bir husus yoktur. Ancak, yeraltı maden ocaklarında meydana gelen kazalar, herhangi bir sektördeki kazaya benzememektedir. Kaza sonrası göçük, yangın, patlama vb. durumların yaşandığı yeraltında mahsur kalan işçilere bir an önce ulaşılması için müdahaleye hazırlık çalışmalarının bir an önce tamamlanarak gerekli ekipmanla ocağa girilmesi, yeraltında mahsur kalan işçiler açısından hayati önem arz etmektedir. Kaza sonrası geçen her saniye, maruz kalınan gaz, toz, ısı vb. diğer ağır koşullar sebebiyle hayatı tehdit eder mahiyette ciddidir. Bu nedenle her ocağın kendi tahlisiye ekiplerinin tecrübesi ve donanımı çok önemlidir. Ancak ocağın tahlisiye ekibinin gerek tecrübe gerekse donanım olarak yeterli kapasitede olmaması durumunda, altın saatler olarak tabir edilen ilk saatler, kaza mahallinden uzakta bulunan TKİ veya TTK tahlisiye ekiplerinin gerekli ekipmanla olay mahalline intikali ile geçirilmektedir. 13/5/2014 tarihinde Soma’da ve 28/10/2014 tarihinde Ermenek’te yaşanan elim kazalar sonrası da yine adı geçen kuruluşların kurtarma ekipleri kaza mahalline intikal ettirilmiştir. Ermenek örneğinde; Türkiye Taşkömürü Kurumunun 20 kişilik kurtarma ekibi, TTK Merkez Tahlisiye İstasyonu'nda hazırlıklarını tamamlayarak, kurtarma çalışmalarında kullanacakları malzeme ve ekipmanla Zonguldak'tan hareket etmiş, Çaycuma ilçesi Saltukova Beldesi'ndeki Zonguldak Havalimanı'ndan uçakla Konya'ya, oradan da helikopterle kazanın meydana geldiği kömür ocağına ulaştırılmış, bu arada saatler geçmiştir. Elbette, ilgili tahlisiye ekiplerinin 184 kilometrelerce uzaktaki kaza mahalline Devletin tüm imkânlarının seferber edilerek en kısa zamanda ulaştırılması yönündeki gayretler görmezden gelinemez. İşverenin tahlisiye için gerekli tedbirleri alma sorumluluğu yanında devletin de kurtarma faaliyetlerinde yer alması gerekmektedir. Ancak, ülkenin dört bir yanına yayılmış yeraltı maden ocaklarının mevcut durumu düşünüldüğünde, olası bir kazada her defasında kilometrelerce öteden kurtarma ekibi getirmek yerine, havza madenciliği temelinde hem fiziki hem de yetişmiş insan kaynağı yönünden kapasitesi yüksek kurtarma istasyonlarının kurulması, yeraltı kömür ocaklarında yaşanacak kazaya etkili müdahale hızını artıracak ve yeraltında mahsur kalan işçilerin canlı kurtarılma ihtimali yükseltilebilecektir. 2.2.4. Eğitim Raporun birçok bölümünde de ifade edildiği üzere, başta işveren, işçi, sendika ve kamu kurumları olmak üzere toplum genelinde de iş güvenliği ve kültürü yerleşmiş bulunmamaktadır. İş güvenliği ve sağlığı, sadece uyulması yasal müeyyidelere bağlanmış ve üstün körü denetlenmesi gereken tali kurallar bütünü olmayıp, yaşam hakkının korunmasına yönelik asli ve taviz verilemeyecek unsurları içermektedir. Kurumumuzun idareye öneriler sunma görevi kapsamında, yaptığımız incelemelerde eğitime yeterince ilgi gösterilmediği ve konuya taraflarca yatırım yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda, Rapor’un bu bölümünde madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığının korunmasına yönelik eğitimler hakkında tespit ve önerilere yer verilmiştir. Devlet Denetleme Kurulunun “Kamuoyunu Derinden Etkileyen Ölümlere ve Yaralanmalara Neden olan Maden Kazalarının Önlenmesi için gerekli Olan Düzenleme, Araştırma ve Gelişme Programlarını İhtiyaçlarının Belirlenebilmesi ve İlgili Bakanlıkların, Madencilik Kurum ve Kuruluşlarının, Üniversitelerin, Sendikaların ve Madencilik Sektörünün Bilgi ve Birikimi ile Uygulamalarının Değerlendirilmesini Teminen; Türkiye’de Madencilik Sektöründe Yürütülen Faaliyetlerin İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Araştırılması, İncelenmesi ve Değerlendirilmesi” hakkında hazırlanan 08/06/2011 tarih ve 2011/3 sayılı Araştırma ve İnceleme Raporu’nda da, eğitim eksikliği kazaların önemli etkenlerinden birisi olarak gösterilmektedir. İş güvenliği ve sağlığında gerekli tedbirlerin alınması ile çalışanlara bu konuda eğitimler verilmesi, başta 4857 sayılı İş Kanunu olmak üzere, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ekli yönetmelikleri ile Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların 185 Mesleki Eğitimlerine Dair Yönetmelik ve Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile de düzenlendiği üzere, işverenin sorumluğundadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca işveren, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 17. maddesinin 1. fıkrası, işverenin çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini sağlayacağını belirtmektedir. Bu eğitim, özellikle işe başlamadan önce, çalışma yeri veya iş değişikliğinde, iş ekipmanının değişmesi halinde veya yeni teknoloji uygulanması halinde verilir. Eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni risklere uygun olarak yenilenir, gerektiğinde düzenli aralıklarla tekrarlanır. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise, mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığı belgelenemeyenlerin çalıştırılamayacağı hükmolunmuştur. Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların Mesleki Eğitimlerine Dair Yönetmelik’te ise “bu yönetmelik kapsamına giren işlerde 01/01/2013 tarihinden önce işe alındığına dair Sosyal Güvenlik Kurumuna ait kayıtlar esas alınarak 01/01/2013 tarihinden önce çalışmaya başlayanlara Milli Eğitim Bakanlığı ile birinci fıkranın (e) bendinde sayılan kurum ve kuruluşlar arasında yapılacak protokoller çerçevesinde verilecek 32 saatlik eğitim modüllerinden geçirilerek alınan eğitimler sonucu düzenlenecek belgelere sahip olanlar bu yönetmelik kapsamında mesleki eğitim almış olarak kabul edileceği” belirtilmiştir. Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’in “İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri” başlıklı 6. maddesinde tehlike sınıflarına göre işverenin eğitim verme zorunluğu aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: MADDE 6 – (1) İşveren, çalışanlarına asgari Ek-1’de belirtilen konuları içerecek şekilde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesini sağlar. (2) İşveren, çalışan fiilen çalışmaya başlamadan önce, çalışanın yapacağı iş ve işyerine özgü riskler ile korunma tedbirlerini içeren konularda öncelikli olarak eğitilmesini sağlar. (3) Çalışma yeri veya iş değişikliği, iş ekipmanının değişmesi, yeni teknoloji uygulanması gibi durumlar nedeniyle ortaya çıkacak risklerle ilgili eğitimler ayrıca verilir. 186 (4) Birinci fıkraya göre verilen eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni riskler de dikkate alınarak aşağıda belirtilen düzenli aralıklarla tekrarlanır: a) Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde yılda en az bir defa. b) Tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iki yılda en az bir defa. c) Az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde üç yılda en az bir defa. (5) İş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe dönüşünde çalışmaya başlamadan önce, kazanın veya meslek hastalığının sebepleri, korunma yolları ve güvenli çalışma yöntemleri ile ilgili ilave eğitim verilir. (6) Herhangi bir sebeple altı aydan fazla süreyle işten uzak kalanlara, tekrar işe başlatılmadan önce bilgi yenileme eğitimi verilir. Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlendirilen bilirkişi heyeti yaptığı incelemelerde, iş sağlığı ve güvenliği bakımından en tehlikeli sektörler arasındaki madencilikte, eğitim seviyeleri nispeten daha düşük olan maden işçilerine işbaşı ve hizmet içi eğitimlerin mevzuatta öngörüldüğü şekilde yerine getirilmediğini, işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini zaman kaybı ve bir maliyet unsuru olarak gördüklerini tespit etmiş bulunmaktadır. Soma madeni işçileri, işe başlamadan önce almaları gereken 32 saatlik mesleki eğitim ile her yıl tekrar edilmesi zorunlu olan 16 saatlik İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerini tam olarak almamışlardır. Ayrıca, bilirkişi heyeti, verilen eğitimlerin de gerçek manada yapılmadan belgelendirildiğini, tekrarlama eğitimlerinin ise hiç yapılmamış olduğunu belirlemiştir. Eğitimlerin mevzuatta öngörüldüğü şekilde ve amacına uygun verilememesi, devletin denetleme görevini ifa etmesini gündeme getirmektedir. Bu konuda denetleme görevini yerine getirecek organın, sadece işverenin beyanını esas almak yerine, eğitimi veren kuruluşların da devlete bildirimde bulunmasını şart koşulmasının, yalan beyanda bulunulmasının ise uygun şekilde cezalandırılmasının; işçilerin de aldıkları eğitimlerle ilgili görüş ve önerilerini gerek sendikalarına gerekse bireysel olarak iletebilecekleri bir sistemin oluşturulmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı yayımlanan ve tebliğlerde belirtilen mesleklerde mesleki yeterlilik belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamamasının öngörülmemesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmekle birlikte, işveren tarafından düzenlenecek olan işe başlama eğitimlerinin ardından Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından bir sınav yapılması, bu sınavda başarılı olan 187 işçilere madenlerde çalışma sertifikasının verilmesi gerekmektedir. İş başındaki işçilere verilecek eğitimlerin de MYK tarafından takip edilmesi, eğitimleri almayanların sertifikalarının iptal edilmesi sağlanmalıdır. Devlete düşen bir diğer görev de, işveren kesimine yönelik, iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ve MİGEM koordinasyonunda ve diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliğinde, işverenlere verilecek eğitimin, konunun önemini ön plana getirecek şekilde yasal yükümlülükler ile bu alandaki teknolojik gelişmeleri açıklayıcı olması gerekmektedir. Bunula birlikte, devletin izleme ve denetleme görevi ile toplumda bu yönde bir bilinç oluşturulmasına katkıda bulunma ödevi, bazı düzenlemelerin yapılmasını ve aktif bir uygulamanın sağlanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda, denetimde görev alacak kamu görevlilerinin tehlikeli sınıfta yer alan madencilik sektörüne yönelik özel ve sürekli eğitim almaları gerekmektedir. Verilecek eğitimler madencilik sektörünün kendine has iş sağlığı ve güvenliği gereklerini karşılayacak şekilde düzenlemelidir. Ayrıca, Devlet, madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığı konusundaki araştırma ve projeleri destekleyici önlemler de almalıdır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve TÜBİTAK’ın sağlayacağı teşvik ve programlarla, bu alandaki araştırmalara katkı verilmesi sağlanabilir. Denetim elemanları ile işverenler yanında, sektördeki diğer tüm aktörlere yönelik eğitimler verilmesinin iş güvenliği ve sağlığı kültürünün oluşmasına katkıda bulunacağı ve denetimin tüm aşamalarındaki kaliteyi artıracağı da tartışmasızdır. Bu kapsamda, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğünün, İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığına dönüştürülmesi ve yeniden yapılandırılmasının öngörülmesi olumlu bir gelişmedir. Başkanlığın, Almanya’daki Federal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü ve Kanada’daki İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi örneklerinde olduğu gibi, iş sağlığı ve güvenliği politikaları ile teknolojilerine ilişkin danışmanlık sağlaması gerektiği değerlendirilmektedir. Enstitünün de sektörel uzmanlaşmayı esas alacak şekilde, madencilik sektörüne özel bir yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Enstitü Müdürlüğünün, işveren, işçi, sendikalar ile nezaretçiler, iş güvenliği uzmanlarına yönelik, üniversiteler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde, sektör ile teknolojideki 188 gelişmeleri dikkate alan, araştırmalar ile deneyimlere dayalı zorunlu ve belirli dönemlerde tekrarlanan eğitimler düzenlemesi de madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği konusunda uzmanlaşma sağlayacaktır. Madencilik sektöründe uzmanlaşmış bu kişilere de teknolojik gelişmeler ile sorumluluklarının hatırlatıldığı düzenli eğitimler verilmesi, bunun da yine İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ile MİGEM işbirliğinde gerçekleştirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Bu sayede, “madencilik” ile “iş sağlığı ve güvenliği” konularının birlikteliği sağlanmış olacaktır. Ayrıca, Enstitü Müdürlüğünün kendi bünyesinde veya üniversiteler ile uluslararası paydaşlarının katkılarıyla yaptığı araştırma sonuçları ve eğitimlerden elde ettiği geri bildirimler doğrultusunda idareye izleme ve denetim görevinin kalitesini artırmaya yönelik öneriler sunması gerektiği değerlendirilmektedir. Yukarında adı geçen Tasarı ile iş sağlığı ve güvenliğine aykırı eylemler nedeniyle verilecek idari para cezalarının çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimlerinde kullanılmasına yönelik bir düzenleme öngörülmektedir. Bunun da olumlu bir gelişme olduğu değerlendirilmekle birlikte, konfederasyon ve işverenlerin eğitimle ilgili sorumlulukları çerçevesinde, fona belirli bir ücret yatırmaları ve madencilik sektöründe iş güvenliği hakkında kendi görevleri çerçevesinde, düzenlenecek eğitimlere katılmalarının sağlanması, böylece sendikaların ve işverenlerin de bu konudaki bilinçleri ve sorumluluğunun artırılması gerektiği değerlendirilmektedir. Genel olarak tüm sektörlerde ve özel olarak da madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığı eğitimlerinin, temel eğitim ile yükseköğrenimde verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, iş sağlığı ve güvenliğinin yaşam hakkına saygının bir gereği olduğu anlayışının temel eğitim kurumlarındaki öğrencilerde oluşmasına yönelik faaliyetlerde bulunulmalı (eğitim müfredatında zorunlu eğitimlere yer verilmesi, konferanslar, bilgilendirme toplantıları düzenlenmesi, hazırlanacak el kitapçıklarının öğrencilere dağıtılması vb.) ve özellikle yükseköğrenimdeki tüm mühendis adaylarına bu doğrultuda eğitimler verilmelidir. Madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği koşullarına uygun faaliyet gösterme noktasında kilit personelin maden mühendisleri olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Oldukça zorlu bir süreç olan maden kaynaklarının tespiti ve çıkarılması faaliyetlerinin, maden mühendisliği bilim dalının ulaştığı bilgi ve deneyime sahip mühendislerce icrası; ülke ekonomisi açısından olduğu kadar, yüksek risk ve tehlike barındıran söz konusu faaliyetlerin olabildiğince can kaybı yaşanmadan gerçekleştirilmesi bakımından da çok önemlidir. 189 Tüm mühendislik ve diğer teknik meslek gruplarında olduğu gibi, maden mühendisliği de sadece teorik bilgi alınması ile edinilebilen bir meslek olmayıp, söz konusu teorik bilginin mutlaka uygulama ile desteklenmesi ve pekiştirilmesi gerekli olan bir meslek dalıdır. Madencilik, konusu ve barındırdığı tehlikeler bakımından en zorlu uğraş alanlarından birisi olduğu gibi, bu alanda kullanılan yöntem ve teknolojiler açısından da dünya ölçeğinde çok ileri düzeyde aşama kaydedilen alanlardan birisidir. Maden mühendisliği eğitimi ve maden mühendisliği mesleğine ilişkin ülkemizdeki mevcut durumla ilgili yapılan incelemeler neticesinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. Komisyon çalışmaları sırasında görüşülen meslek mensupları tarafından, maden mühendisliği alanında ülke ihtiyacına oranla çok fazla sayıda Maden Mühendisliği Bölümü olduğu, kontenjanların doldurulamadığı, bunun sonucu olarak da maden mühendisliği taban puanlarının oldukça düşük seviyelerde kaldığı dile getirilmiştir. Temel mühendislik bilgilerinin yanında uzmanlık dalının gerektirdiği bilgi ve deneyimi kazanmış, bilim ve teknolojiyi madenciliğin gelişimi ve kalkınmasına dönüştürebilecek, bilimsel altyapı ve mühendislik bilgilerini kullanarak mevcut teknolojilerle doğal kaynakların verimli ve kârlı biçimde işletilmesini sağlayacak nitelikli mühendis yetiştirmek için, meslek adaylarının da belli bir düzeyin üstünde olmasının gerektiği belirtilmiştir. Yapılan incelemede, ülkemizde, bünyesinde Maden Mühendisliği Bölümü yer alan 24 üniversite olduğu görülmüştür. ÖSYM tarafından açıklanan rakamlara göre, 2014 yılında maden mühendisliği için belirlenen kontenjan sayısı toplamda 697’dir. İlk yerleştirme sonucunda toplam kontenjanın yaklaşık %30’una tekabül eden 194 kontenjanın boş kalmıştır. Diğer yandan, 2014 yılı için maden mühendisliği bölümlerine ilişkin açıklanan taban puanlara bakıldığında, maden mühendisliğinin taban puanlarının oldukça düşük seviyede kaldığı, 2014 yılı ilk yerleştirme sonucunda 24 bölümün açıklanan taban puan ortalamasının 228 gibi oldukça düşük bir seviyede olduğu görülmüştür. Dolayısıyla mesleğin yeterince rağbet görmediği değerlendirilmektedir. Ayrıca, TMMOB Maden Mühendisleri Odasının 2013 yılında Devlet Personel Başkanlığına sunduğu İstihdam Raporu’nda, yılda ortalama 1000 maden mühendisinin mezun olduğu, odaya kayıtlı üyelerin %50’sinin işsiz olduğu veya meslek dışı işlerde çalıştığı belirtilmiştir. Bir yanda maden mühendisliği bölüm sayısının fazlalığı, açılan kontenjanların ancak üçte ikisinin doluyor olması, diğer yanda meslek mensuplarının yarısının işsiz veya meslek dışı 190 işlerde çalışıyor olması, ülkemizde ihtiyaçtan fazla maden mühendisi yetiştirildiğini ve bu alanda ülkemizde ciddi anlamda kaynak israfı olduğunu ortaya koymaktadır. Maden mühendisliği eğitiminde verilen teorik bilgi kadar bu bilginin pratik uygulama ile de desteklenmesi, meslek mensuplarının üniversiteden mezun olurken, bu alanda gerek bilgi gerek uygulama gerekse kullanılan yöntem ve teknoloji bakımından dünyada ulaşılan seviyeyi yakalamış bir durumda mezun olması gerekmektedir. Verilecek eğitimin her aşamasında da iş sağlığı ve güvenliği perspektifinin ihmal edilmemesi de önemli bir konudur. Dolayısıyla, eğitici insan kaynağına ve öğretimde kullanılacak teknolojik donanım ve imkânlara yapılan yatırımın ve bunun kullanılmasının, akılcı bir şekilde planlanması gerekmektedir. Madencilik alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden olan Avustralya’da, simülasyonla sanal gerçeklik yaratılarak öğretiminin öğrencilere bir ocağın içerisindelermiş gibi verildiği, böylece teorik bilginin uygulama ile birlikte öğretildiği, ABD ve Almanya’da da benzer şekilde öğrencilerin eğitim amaçlı inşa edilen ocaklarda çalıştırıldıkları öğrenilmiştir. Ancak ülkemizde bütün üniversitelerimizin öğrencilerine bu imkânları sağlayacak yeterlilikte mali kaynaklarının olduğu şüphelidir. Kaldı ki bu mali yeterlilikleri olsa dahi, gerek nitelikli eğitici insan kaynağının gerekse mali kaynakların ülke sathına yayılmış bu kadar fazla sayıda bölüme dağıtılmasının ekonomik gereklerle ne ölçüde bağdaşacağının düşünülmesi gerekir. Araştırma ve eğitim kaynaklarının gerekenden fazla sayıda üniversiteye bölünmesi, maden mühendisliği eğitim kalitesini düşüreceği gibi kamu kaynaklarının da israfı sonucunu doğurmaktadır. Eğitici insan kaynağının, eğitimde kullanılacak teknolojik yatırımların, araştırma alt yapısının ülke sathına yayılmış oldukça az kontenjanlı üniversitelere tahsisi yerine; ülkenin ihtiyaç duyduğu maden mühendisi sayısı analizi yapılarak öncelikle bölüm ve kontenjan sayısının düşürülmesi, daha sonra kaynakların az sayıda oluşturulmuş bölümlere tahsisi, maden mühendisliği eğitiminin dünya standartlarında verilmesi için uygun zeminin oluşturulmasına katkı sağlayacak ve yetiştirilen maden mühendisi kalitesini artıracaktır. Maden mühendisliği bölüm ve kontenjan sayılarında, ülke ihtiyacı gözetilerek yapılacak düzeltmeleri takiben, üniversitelerimizin dünya ölçeğindeki ülkelerde verilen madencilik eğitimlerine paralel olarak gerekli teknolojik yatırımlarla donatılması, eğitim programlarının öğrencilerde saha deneyimini artıracak şekilde planlanması, üç boyutlu sanal gerçeklik araçlarına dayalı eğitim programlarının oluşturulması, yurt dışı uygulamaların tecrübe edilmesine imkân verecek burs vb. mekanizmaların sağlanması gerekmektedir. 191 2.2.5. Sendikaların İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Rolü Yeraltı kömür madeni ocaklarındaki iş güvenliği koşullarına ilişkin incelemelerimizde karşılaştığımız bir diğer önemli husus, işçi sendikalarının iş güvenliği alanındaki ilgi düzeylerinin ve bilgi birikimlerinin eksikliği olmuştur. İş kazalarının önlenmesinde, çalışma hayatında yer alan her aktörün sorumluluğu bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Ülkemizde işveren kesiminin olduğu gibi, işçiler ile sendikaların iş sağlığı güvenliği bilinci ve kültürünün yeterli düzeyde olmadığı açıkça ortadadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile sendikalara doğrudan iş güvenliği ve sağlığı konusunda açıkça görev verilmemiş olsa dahi, işçi ve işveren arasında çalışma şartlarını müzakere etmek ve toplu iş sözleşmelerinde iş sağlığı ve güvenliği ile eğitim konularını da gözeten sendikaların, bu konuda faaliyetlerde bulunması gerekmektedir. Fakat işçi sendikalarının geneli için iş sağlığı güvenliği koşullarının gündemlerinde son sıraları işgal ettiklerini söylemek yanlış olmayacaktır. Sendikaların örgütsel yapılarına bakıldığında dahi, iş sağlığı ve güvenliği alanına yeterince eğilmedikleri kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 301 işçimizin ölümü ile neticelenen kazanın yaşandığı maden işletmesinde sendikal örgütlenme yapılmıştır. Bununla beraber, gerek sendika şubesi gerekse konfederasyon düzeyinde gerçekleştirilen görüşmelerde, işyerinde iş sağlığı güvenliğini kurallarına uyulup uyulmadığına ilişkin herhangi bir izleme mekanizması bulunmadığı ifade edilmiştir. Gerek sendika yöneticilerinin vermiş oldukları beyanatlar gerekse sendikaların faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları alanlar, önceliğin ‘işçilerin evlerine ekmek götürebilmesine’, yani istihdam, iş güvencesi, ücret ve sosyal haklara verildiğini göstermektedir. Türkiye’de karşı karşıya bulunduğumuz işsizlik sorunu göz önüne alındığında, belirli ölçülerde makul karşılanabilecek olan bu yaklaşımın devamında, maalesef işçiler ile birlikte sendikaların da iş sağlığı ve güvenliği açısından üzerlerine düşen hususları yerine getirmeksizin işi akışına bırakma anlayışıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır. “Bize bir şey olmaz” düşünce tarzı ile gerekli önlemlerin alınmadığı durumlar, yaşanan iş kazalarının büyük kısmının önlenebilir olduğunu gösteren güvenlik kültürü raporlarına acı istatistikler olarak kaydedilmektedir. Yaşanan büyük iş kazalarından sonra sendika ve konfederasyon yetkililerinin vermiş oldukları demeçlerde iş güvenliğinin tesis edilmesine yapılan vurgu elbette önemlidir. Ancak bu iradenin, kazalar yaşanmadan önce ortaya konması gerekmektedir. 192 Sendikaların ötesinde işçi konfederasyonlarında bile iş sağlığı ve güvenliği alanında uzman kişilerden müteşekkil yeterli seviyede çalışma grupları bulunmamaktadır. Hiç şüphesiz bu durumun en temel nedeni, üye işçilerin büyük kısmının sendikadan temel beklentileri arasında iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususların bulunmayışıdır. İş güvenliği açısından sendikalara yapılmış şikâyet başvurularının azlığı bu noktada referans gösterilebilir. Bununla birlikte, kamusal görev ifa eden kuruluşlar olmaları yönüyle sendikaların iş sağlığı ve güvenliği alanında üyelerinin beklentilerinden bağımsız olarak daha aktif çalışmalarını beklemek yerinde olacaktır. Sendikaların işyerinde üretimin artmasını ve elde edilen gelirin adil paylaşımını arzu etmeleri ve işverenler ile ilişkilerini düzenlemeleri yanlış olmamakla birlikte işverenle iyi ilişkiler tesis etmek adına işçilerin çalışma hayatında her gün karşı karşıya kaldıkları risklerin görmezden gelinmesini kabul etmek mümkün değildir. Soma örneğinde, kaza sonrasında görüşülen tüm işçiler işyerinde örgütlü olan sendikanın yöneticilerinin, işverenin talepleri doğrultusunda hareket ettiklerini, hatta şube yöneticilerinin dahi işveren tarafından ismen belirlendiğini aktarmışlardır. İşçilerin güvenini kazanmadığı tespit edilen bu nitelikte bir sendikal örgütlenmenin işyerinde iş güvenliği koşullarına uygun üretim gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine ilişkin denetleyici rol üstlenmesi elbette mümkün değildir. Oysa iş güvenliğinin sağlanmasındaki en önemli konulardan birisi, iş güvenliği uzmanlarının yanı sıra işçilerin ve sendikaların gerçekleştireceği geri beslemelerdir. Bu itibarla sendikaların iş sağlığı ve güvenliği alanında daha aktif hale getirilmesini temin etmek adına; iş güvenliği ve sağlığı denetimlerine sendikaların da katılmasının sağlanmasına yönelik düzememeler yapılması, sendikaların bu alandaki görev ve sorumlulukları ile bilinçlerini artıracağı gibi, denetimlerin şeffaf ve etkin yapılmasına da katkı sağlayacaktır. Ayrıca, işçilerden toplanan aidatların yeterli düzeyde bir bölümünün iş sağlığı ve güvenliği alanındaki faaliyetlere harcanması, işçi ücretlerinden ceza olarak kesilen paralar kullanılarak gerçekleştirilen projelerde iş sağlığı ve güvenliğine öncelik verilmesi, daha önce gerçekleştirilen projelerin ne ölçüde yarar sağladığının ve yaşanan olumsuzlukların analiz edilmesi gibi önlemler de alınabilir. 193 BEŞİNCİ BÖLÜM TESPİT VE ÖNERİLER Bilindiği üzere, Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 300’ün üzerinde madencimizi kaybettiğimiz kaza, ülkemiz tarihinde madencilik sektöründeki ilk büyük kaza değildir, Soma maden kazası da ne yazık ki son olmamıştır. Yaşama hakkını önde tutan bir anlayışla hareket edilmediği sürece Soma maden kazasından sonra yaşanan, Balıkesir, Bartın ve 18 madencimizin hayatını kaybettiği Ermenek maden kazaları da son olmayacaktır. Yüzlerce madencimizin hayatına mal olan acı örnekler göstermektedir ki, madencilik bilgi, uzmanlık ve tecrübe gerektiren tehlikeli ve zor bir sektördür. Buna karşın ülkemizde madencilik alanında faaliyet gösteren pek çok işletmenin, ilkel koşullarda, eski teknolojiyle ve iş sağlığı güvenliği kurallarını önemsemeden faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır. Hiç şüphesiz bu işletmelerin faaliyetlerinin denetlenmesi önemlidir. Kaldı ki; hangi teknolojik kapasite ile yapılırsa yapılsın, bu denli tehlike arz eden bir iş kolundaki işletmelerin sürekli ve gerçek manada denetlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu rapor kapsamında yapılan inceleme, araştırma ve görüşmelerde, “Madenciliği nasıl iş sağlığı ve güvenliğine uygun yapabiliriz?” sorusuna cevaben bugüne kadar başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere çeşitli kamu idareleri, üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarınca onlarca rapor, görüş ve yazı kaleme alındığı, sorunun çözümüne yönelik tespit ve önerilerin dile getirildiği görülmüştür. Bununla birlikte hâlâ can kaybı ile sonuçlanan maden kazalarının yaşanıyor olması, toplum olarak soruna bakış açımızı yeniden gözden geçirmeyi ve bu konuda bilim insanlarının sesine içtenlikle kulak vermeyi gerekli kılmaktadır. Diğer taraftan, toplumun tamamını kapsayacak şekilde güvenlik kültürünün oturtulması son derece önemlidir. Bu husus, gerek bu alandaki kamu idareleri ile sektördeki işçi, işveren ve diğer aktörlerin, gerekse toplumun her bir ferdinin, maden sektöründe yaşanan iş kazalarını doğal karşılama yanılgısına düşmeyerek, üzerlerine düşen sorumluluğu tam olarak idrak etmeleri ve içselleştirmeleri adına önemlidir. Dolayısıyla devlet, işveren, çalışanlar, sendikalar, üniversiteler ve meslek örgütlerinin ortak çalışma ve çabası ile öncelikli olarak iş sağlığı ve güvenliği kültürünün ülkemiz insanı tarafından özümsenmesi ve bir yaşam biçim haline gelmesi hususunda herkes üzerine düşeni eksiksiz olarak yerine getirmelidir. 194 Bu düşünce ve kanaatlerle hazırlanan işbu Rapor kapsamında, ülkemizdeki mevcut madencilik mevzuatı ve uygulamaları, iş güvenliği sistemi ve işletme koşulları, idari yapılanma ve ilgili olduğu düşünülen diğer alanlara yönelik sorunlara ilişkin çözüm önerilerine ilişkin değerlendirmelere aşağıda yer verilmiştir. 1. Özel rapor konusu kapsamında yapılan incelemeler sonucu ortaya çıkan en temel husus, iş sağlığı ve güvenliği açısından tehlikeli ve riskli bir sektör olan madencilik sektöründe, güçlü ve yetkin bir kuruma ihtiyaç bulunmasıdır. Bununla birlikte sektörün temel kuruluşu olan MİGEM, idari yapılanma, insan kaynağı ve teknik kapasite bakımından değerlendirildiğinde bu ihtiyacı karşılamaktan uzak görünmektedir. Ayrıntılarına rapor içeriğinde yer verildiği üzere, maden arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi ile madencilik faaliyetlerinin projeye özellikle iş sağlığı ve güvenliği ilkelerine uygun yürütülüp yürütülmediğinin takip edilmesi görevlerini yürüten MİGEM’in söz konusu görevleri gerek yasal gerekse yapısal sebeplerle bihakkın yerine getiremediği anlaşılmıştır. Bu doğrultuda, MİGEM’in fonksiyonunu tam olarak yerine getirebilmesi için yeniden tasarlanması, teşkilat ve kadro yönünden güçlendirilmesi, personel yapısı, fiziki ve teknik imkânlarının, milli servetimiz olan madenlerimizi konu alan bu sektöre yön verecek, sistemin daha en baştan doğru kurgulanmasında gerekli olan izleme, değerlendirme ve denetleme görevlerini etkin ve verimli şekilde yürütecek bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. 2. Halihazırda maden işletmelerindeki teftiş ve denetimler ilgisi nedeniyle MİGEM ve İTKB tarafından yürütülmekteyse de sistemin bütüncül bir şekilde güvenliğinin sağlanması açısından işletmenin projeye uygun olarak faaliyette bulunup bulunmadığı yönündeki denetimin, iş sağlığı ve güvenliği denetiminden ayrı tutulamayacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda, madencilik sektörünün iş sağlığı ve güvenliği açısından çok tehlikeli işler sınıfında yer aldığı ve bu alandaki iş sağlığı ve güvenliği denetiminin ayrı bir uzmanlaşmayı gerektirdiği hususları dikkate alınarak bu kapsamda yapılacak denetimin ÇŞGB'ye bağlı İTKB'den alınarak MİGEM'e verilmesi gerekmektedir. Bu süreçte, MİGEM tarafından gerçekleştirilen denetimin niteliğini artırmak amacıyla, Türkiye Taşkömürü Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı gibi sektörün önde gelen kurumlarında görev yapan maden ve jeoloji mühendislerinin tecrübe ve bilgi birikimlerini MİGEM’in denetimle görevli personeline aktarmaları sağlanmalıdır. 195 3. Madencilik sektöründe temel ruhsatlandırma kurumu olan MİGEM’in farklı mühendislik dallarının iç içe girdiği madencilik sektörüne ilişkin yaptığı inceleme ve kontroller ile bunları gerçekleştiren personelin nitelik ve niceliği kritik öneme sahiptir. Bu nedenle başta iş sağlığı ve güvenliği olmak üzere madencilik faaliyetlerinin tüm aşamalarında gerçekleştirilen denetimin etkinliğinin ve verimliliğinin sağlanması için, Genel Müdürlükte münhasıran denetim yapmakla görevli bir birim oluşturulmalı, birimde maden, jeoloji, elektrik, elektronik mühendisliği gibi ilgili teknik alanlarda eğitim almış kariyer uzmanları istihdam edilerek denetimlerde uzmanlaşma sağlanmalıdır. 4. MİGEM bünyesinde gerçekleştirilen denetimlerin ancak hafta sonları münhasıran denetimle görevli olmayan personel tarafından yerine getirilmesinden kaynaklı sorunların giderilmesi açısından, özellikle yeraltı kömür madenciliğinin yoğun olarak gerçekleştirildiği yerlerde denetimin sürekliliğini temin etmek için MİGEM’in yerel düzeyde örgütlenmeye gitmesi gerekmektedir. 5. Bununla birlikte MİGEM’in denetimi gerçekleştiren personelinin çoğunlukla saha tecrübesi bulunmayan mühendislerden oluştuğu, bu nedenle denetimlerde Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye Taşkömürü Kurumu, Elektrik Üretim Anonim Şirketi gibi kurumlardaki tecrübeli personelin geçici görevlendirilmesi yoluna gidildiği, denetimler için görevlendirilen personelin gerek özlük hakları gerekse denetim sürecinde kendilerine sunulan imkânlar (harcırah, araç vb.) açısından sorunlar yaşadığı görülmektedir. Bu nedenle denetim elemanlarına sunulan imkânların bir kez daha gözden geçirilmesi ve bu imkânların işveren ile aralarında korunması gereken mesafenin korunamamasına ve işverene “muhtaç olma” noktasına düşülmesine imkan vermeyecek bir düzeye getirilmesi denetimlerin sağlıklı bir biçimde yapılabilmesi açısından önem arz etmektedir. 6. Madencilik sektörüne yön veren ana kuruluş olan MİGEM’in bu sektördeki düzenleyici, denetleyici ve önleyici rolünün güçlendirilmesi için sektördeki diğer aktörlerle; Türkiye Taşkömürü Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, üniversiteler, araştırma kuruluşları vb. ile fiilen yakın işbirliği içinde olması gerekmektedir. Bu bağlamda sektörün önde gelen aktörlerinden MTA ile ilişkilerin geliştirilmesi ayrıca önem arz etmektedir. Tarafların sektörde yürüttükleri faaliyetlere ilişkin mevcut veri ve bilgileri ortak bir veri tabanı üzerinden paylaşmaları, sektördeki verimliliğin 196 artmasına, yeraltı kaynaklarından azami şekilde faydalanılmasına katkıda bulunacak, iş sağlığı ve güvenliği alanında da risk faktörlerinin önceden bilinerek tedbirli hareket edilmesini sağlayacaktır. 7. MİGEM tarafından yapılan denetimlerin iş sağlığı ve güvenliği açısından şeffaf, güvenilir ve kalıcı bir işleyiş mekanizmasına kavuşturulması için madencilik sektöründeki aktörlerin (İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü, uluslararası akredite kuruluşlar, bağımsız denetim mekanizmaları, Üniversiteler, Sendikalar, Meslek Odaları vb.), sistemin güvenliğini sağlamada belli ölçülerde ve kolektif düzeyde sorumlu oldukları kabulünden hareketle, tümünün temsil edildikleri bir karma komisyon/yapı tarafından da evrensel ve periyodik incelemelerin yapılması gerektiği düşünülmektedir. 8. Maden işletmelerinde iş sağlığı ve güvenliğinin, yalnızca üretim esnasında dikkate alınan bir husus olması yeterli değildir. Maden arama ruhsatının verilmesi aşamasında aranacak yeterlilikler, arama döneminde gerçekleştirilecek faaliyetlerin niteliği, bu dönemde elde edilen verilerin güvenilirliği, maden ocağının tasarlanması gibi hususların iş sağlığı ve güvenliği koşulları açısından önemli birer değişken olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Madencilik faaliyetlerinin, sadece üretim aşamasında değil, ilk aşamadan başlayarak tüm süreçlerde iyi planlanması, uygulanması ve denetlenmesi gerekmektedir. 9. Madenlerin aranması, bulunması ve işletilebilmesi için verilen izinler olarak tanımlanan maden hakkının verilmesinde, gerek arama ruhsatı gerekse de işletme ruhsatı ve izni verilmesi aşamalarında uluslararası standartlarda yeterlilik kriterlerinin belirlenmesi, bu kriterlerin gelişen teknoloji vb. hususlar gözetilerek güncellenmesi ve ruhsat sahiplerinin ruhsat sahipliği süresince bu kriterleri haiz olup olmadıklarının değerlendirilmesi, ileride telafisi güç veya imkânsız sonuçlara yol açılmaması adına madencilik sektöründe çalışacak işletmelerin yeterlilik, kalite ve deneyiminin gözetileceği bir sistemin kurgulanması gerekmektedir. 10. Anayasamızın 49 uncu ve 168 inci maddeleri ile devlete yüklenen görev, yetki ve sorumluluk alanı içinde idarelerin düzenleyici ve denetleyici rolünün gereği ve rapor içeriğinde bahsedilen AİHM'nin Oruk /Türkiye kararı da dikkate alınarak, madencilik faaliyetlerindeki tüm süreçlere ilişkin izin ve ruhsatların verilmesinde yaşam hakkı temelinde iş sağlığı ve güvenliğinin azami seviyede sağlanmasına yönelik olarak mevzuatta ayrıntılı tedbirlerin düzenlenmesi, bu tedbirlere aykırı davranılması halinde ciddi ve caydırıcı müeyyidelerin uygulanması gerekmektedir. 197 11. Denetimle görevli kamu görevlilerinin görevlerini daha ciddi yapmalarının sağlanması ve toplumdaki adalet duygusunu sarsacak böylesine olayların yaşanmaması adına, iş kazaları sonucunda işçilerin yaşamını yitirmeleri ya da yaralanmaları durumunda, bu konuda ihmali görünen ve denetimle görevli kamu görevlileri hakkında yürütülecek soruşturmalarda 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağına dair düzenleme yapılmalı ve böylelikle cumhuriyet savcılarının soruşturma iznine ihtiyaç duymadan gerekli soruşturmayı yürütmeleri sağlanmalıdır. 12. Soma maden kazasının meydana gelişinde hükümet fonksiyonundan çok “idari fonksiyon” un ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların sorumlu olduğu kuşkusuzdur. Bu facia karşısında bürokratların gerekli demokratik tavrı, siyasilerden önce göstermeleri beklenmektedir. Siyasi irade görevden almadan, bu makamlardan ayrılmalarının gerektiği, abartılı bir tespit olarak görülmemelidir. 13. Salt beyana dayalı sistemin yarattığı sakıncalar dikkate alınarak madencilik faaliyetlerine ilişkin tüm süreçlerde, beyan esasına dayalı uygulamadan süratle vazgeçilmesi, bu açıdan gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilerek, madenlere ilişkin her türlü idari karar ve onayın, belirlenecek kriterler üzerinden kanıtlanmış verilere dayalı surette verilmesi gerekmektedir. 14. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın madencilikten sorumlu birimi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne 2010 yılında gerçekleştirilen yasa değişikliği ile "madencilik faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme" görevi de verilmiştir. Bununla birlikte hâlihazırda MİGEM, ruhsatlandırma aşamasında iş sağlığı ve güvenliği açısından kriterler aramak yerine, işletme ile ilgili kriterlere odaklanmaktadır. Dolayısıyla MİGEM tarafından proje ruhsatı verilmesi aşamasında gerçekleştirilecek denetimlerde, projeler üretime elverişli olmanın yanı sıra, hatta ondan öncelikli olarak, iş sağlığı ve güvenliğine uygunluk yönünden değerlendirilmelidir. 15. Yenilenemeyen kaynaklar olmaları yönüyle üzerinde gelecek nesillerin de hakkı olan madenlerimizin, küçük parçalara bölünerek yeterlilik ve tecrübe düzeyleri birbirinden farklı işletmelerce işletilmesinin ölçek ekonomisi esasları çerçevesinde sürdürülebilir olmadığı, kömür rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak oluşturulmuş sahalara bölünmesinin ekonomik açıdan yanlış bir yaklaşım olduğu, kaynak kaybı olmaması için, havza genelinde bir planlama ve işletmecilik politikasının oluşturulmasının zorunlu olduğu düşünülmektedir. 198 Madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan rasyonel olarak değerlendirilmesi için, büyük bir havza geneline yayılmış kömür damarlarının işletilmesinde, havzanın parçalara ayrılarak işletilmesi yerine, bir bütün olarak değerlendirildiği havza madenciliği uygulanmalıdır. 16. Milli servetimiz olan madenlerin gerçek potansiyelini değerlendirmeden, aynı havzada birden fazla işletme eli ile sürdürülen faaliyetler, hem kısa vadeli sözleşmelerle işin yürütümünü üzerine alan işverenlerin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda gereken maliyetleri üstlenmemesi sonucunu doğurarak iş ve işçi güvenliğini tehlikeye sokmakta, hem de ölçek ekonomisi çerçevesinde üretim kayıplarına neden olmaktadır. Bu itibarla, tüm kömür rezervlerimiz için sürdürülebilirlik ilkesi ile iş sağlığı ve güvenliğinin temini için bir havza madenciliği planı hazırlanarak, bu planın konunun tüm taraflarınca birlikte değerlendirilmesi sonrasında uygulamaya geçilmesi gerekmektedir. 17. Saha sınırlarının tam olarak belirlenmeden üretim projesi hazırlanması, iş sağlığı ve güvenliği yönünden sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle madenleri işletmeye başlamadan önce, işletme sırasında ve sonrasında farklı mühendislik kollarını da kapsayacak şekilde her türlü etüt çalışması yapılmalı, sorunlar bütüncül bir yaklaşımla analiz edilmelidir. Dolayısıyla, kömür havzaları bir bütün olarak değerlendirilmeli, havalandırma, nakliyat, iş sağlığı ve güvenliği yatırımları havza bütünü ele alınarak projelendirilmelidir. Aynı havzada farklı işletmelerin, değişik ya da aynı zamanda yaptıkları planlama ve üretimi birbirlerinden bağımsız, habersiz, birbirlerini olumsuz etkileyebilecek şekilde yerine getirmelerine meydan verilmemelidir. Bu doğrultuda, madencilik sektöründeki tüm aktörlerin özellikle sektörün gelişmesi için gerekli her türlü bilgiyi üretmek ve altyapı hizmetlerini sunmak ile görevli araştırmacı bir kuruluş olan MTA ile maden arama ve işletme ruhsatları ile iznini veren MİGEM’in sürekli ve birebir işbirliğini mümkün kılacak bir sistem geliştirmeleri ve bir an önce bu sistemi hayata geçirmeleri gerekmektedir. 18. Ülkemizde maden işletmecilerinin yeterli sermayeye ve bilgiye sahip olmadan işletmeciliğe başladığı, bunun da gerek maden rezervlerinin doğru işletilmemesi gerekse iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yeterince alınmaması ya da göz ardı edilmesine sebep olduğu görülmektedir. Arama ve işletme projelerinin hazırlanması döneminde yeterli ve nitelikli bilgilerin edinilememesi, üretim esnasında oluşacak risk ve tehlikelerin de doğru bir şekilde tespit edilememesine sebep olmaktadır. Çıkarılmak istenilen rezerve uygun olmayan projelerin 199 üretilmesine sebep olan bu hususlar, iş sağlığı ve güvenliği yönünden güvensiz çalışma koşullarına zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle, arama ve işletme projelerinin hazırlanma safhasına ilişkin iyi ülke uygulamalarında olduğu gibi ülkemizde de maden arama standartlarının oluşturulması, yeterli bütçe ve süre ayrılarak, doğru verilere ulaşılmasının ardından üretim faaliyetlerine geçilmesi sağlanmalıdır. 19. Cevher kaynakları gelecek nesillerden emanet aldığımız değerlerdir. Bunların en ekonomik şekilde değerlendirilmesi ve elde edilen katma değerin, bizlerin ve gelecek nesillerin ortak refahı için kullanılması gerekmektedir. Madenciliğin yalnızca şimdiki zaman diliminde kârlı olarak yapılıyor olması, onun sürdürülebilir olduğu anlamına gelmemektedir. Gelecek nesillerin hakkı düşünülmeksizin yapılacak kâr-zarar analizleri, maden işletmesi için olabilecek en yüksek kazancın elde edildiği, ancak memleket kaynaklarının heba edildiği bir üretim sistemi doğuracaktır. Belirli bir bölgedeki maden cevherinin yalnızca tenörü en yüksek, diğer bir deyişle en zengin yerinde üretim yapıldığı zaman, geri kalan düşük tenörlü sahalarda üretim yapılması ekonomik olmaktan çıkabilmektedir. Hatta bazı hallerde ilk sahada fiziksel olarak çalışma yapıldığı için diğer sahalarda çalışmak teknik olarak mümkün olmayabilir. Oysa havzanın bir bütün olarak planlanması halinde tamamında üretim yapmak ekonomik hale gelecektir. 20. Madencilik sektöründe riske edilen sermayenin yüksekliği, ölçek ekonomisinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Madenin tetkik ve arama aşamasında yapılan büyük sabit yatırımların neticesinde, pek çok durumda işletme projesi ekonomik açıdan uygulanabilir görülmeyerek projeden vazgeçilebilmektedir. Madenciliğin ölçek ekonomisi gerektiren bir iş olması, bu iş için gerekli sermayenin temin edilmesi açısından alternatif yöntemlerin düşünülmesi gerekliliğini ön plana çıkarmaktadır. Bu alanda dünyadaki uygulamalar incelendiğinde, madencilik sektöründe faaliyette bulunmak isteyen özel ve tüzel kişilerin buldukları maden kaynakları ve cevherlere ilişkin detaylı ve güvenilir raporları dayanak göstererek borsalardan sermaye topladıkları görülmektedir. Bu noktada, arama faaliyetinin sonuçlarına ilişkin raporların içeriği, detay düzeyi ve güvenilirliği oldukça önemlidir. Pek çok ülkede arama faaliyetleri, sonuçlar, raporlama ve bu faaliyetleri gerçekleştirecek profesyonellere ilişkin kriterler belirli standartlara bağlanmıştır. Ülkemizde de benzer düzenlemelerin hayata geçirilmesi Avustralya, Kanada, Güney Afrika, A.B.D. ve İngiltere gibi ülkelerin maden rezerv ve kaynaklarının raporlanmasında 200 geliştirdikleri uluslararası CRIRSCO Standartlarının kabul edilmesi ve/veya pek çok ülkenin yaptığı gibi uluslararası standartlarla örtüşen ulusal kodların oluşturulması gerekmektedir. 21. Yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması, artan enerji ve sanayi hammadde talebinin güvenli ve ekonomik olarak karşılanması, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesini stratejik hedef olarak belirleyen MTA’nın, sistemde öncü bir rol üstlenerek havza madenciliğine ve ölçek ekonomisine geçişin bilimsel ve teknolojik alt yapısını oluşturması, yer altı zenginliklerimizden azami verimlilik elde edilmesi için arama faaliyetlerine ilişkin ülkemiz koşullarına uyumlaştırılmış uluslararası standartları belirlemesi, MİGEM’e ruhsatlandırma/sertifikalandırma başvurusu öncesinde firmaların bu standartlar kapsamında yeterliliğini denetlemesi ve/veya akredite bir kuruluşa denetletmesi, bir nevi başvuruyu vize etmesi gerektiği düşünülmektedir. 22. Maden kazalarının çoğunun rödövans veya hizmet alımı şeklinde özel sektörün işlettiği maden ocaklarında meydana gelmiş olduğu, bu usullerin gerek işçiler gerekse madenlerin verimliliği açısından sektörde yarattığı olumsuz etkiler bir arada düşünüldüğünde, ismi ne olursa olsun hizmet alımı, rödövans olarak belirlenen ancak özünde taşeronluk vasfı taşıyan bu tür uygulamaların kaldırılarak, madenlerde sadece ruhsat sahiplerinin çalışabileceği şekilde bir yasal düzenlemeye gidilmesi ve böylelikle madencilik sektörünün revize edilmesi gerekmektedir. 23. TKİ’nin ruhsat sahibi olduğu maden sahalarının sayıca fazla olması ve bu sahaların büyüklüğü ile TKİ’nin mevcut yapısıyla bu madenleri işletmede yaşayacağı zorluklar birlikte değerlendirildiğinde, TKİ’nin yapısının güçlendirilmesi yoluna gidilmesi, kârlılık ve verimlilik ilkelerinin gerçekleştirilebileceği akılcı ve uygulanabilir planlar yapılması hususu üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. 24. Bir üst paragrafta bahsi geçen güçlendirme ve iyileştirme faaliyetlerinin hayata geçirilebilmesi için zamana ihtiyaç duyulacağı göz önüne alındığında, halihazırda TKİ’nin ruhsat sahibi olduğu, ancak işletemediği maden sahalarını rödövans ve benzeri sözleşmeler ile kiralayamaya devam edebileceği, fakat bu durumda dahi asıl işveren sıfatıyla sorumluluğunun süreceği Maden Kanunu’nda yapılacak düzenlemeyle hüküm altına alınmalıdır. Ayrıca, rödövansın Maden Kanunu ile ilişkisinin kurulması ve bu alandaki yasal boşluğun açık ve net düzenlemelerle doldurulması gerekmektedir. Sonuç olarak; TKİ’nin ruhsat sahibi olduğu maden sahalarını bir bütün olarak özel sektöre işletilmek üzere verebilmesinin ancak işletme hakkını devralan özel sektörün bu sahanın 201 tamamını ya da bir bölümünü başka bir kişiye işletmek üzere devredememesinin, özel sektör-özel sektör arasındaki rödövans uygulamasının yasaklanmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir. 25. Bu doğrultuda; kanun, yönetmelik, yönerge vb. gibi yasal mevzuatta ruhsat sahibi TKİ’ de aranan tüm hususlar, gerçek ya da tüzel kişi olarak rödövans ve benzeri sözleşmelerle işletme faaliyeti yapacaklar bakımından da aranmalı, özellikle 5995 sayılı Kanunla getirilen “mali yeterlilik” şartı üzerinde öncelikle durulmalıdır. 26. TKİ ile rödövans ve benzeri sözleşmelerle işletme faaliyeti yapacaklar arasında akdedilecek sözleşme hükümleri, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne sunularak MİGEM’in onayı ya da uygun görüşü alındıktan sonra imzalanmalı ve bu sözleşmelerin Maden Siciline şerh edilmesi zorunlu tutulmalıdır. Maden siciline şerh edilen rödövans sözleşmelerinde; çıkarılacak Yönetmelik ile ruhsat hukuku bakımından rödövansçının hangi işlemler için Maden işleri Genel Müdürlüğü tarafından muhatap kabul edileceği, şerh işleminden doğan hakları ayrıntılı olarak belirlenmelidir. 27. Rödövans uygulamasında, kısa süreli sözleşme yapmak rödövansçı bakımından risk teşkil ettiğinden, TKİ’ye karşı mali yükümlülüklerini yerine getirme ve kâr etme düşüncesiyle hareket eden rödövansçı, işçi ve işin güvenliğini sağlamaya yönelik olarak yapılması gereken yatırımları, alınması gereken tedbirleri ekstra maliyet unsuru olarak görme yanılgısına düşebilmektedir. Bu nedenle bu tür sözleşmeler akdedilirken asgari bir süre şartının konulması gerekir. 28. Kamu malı niteliğindeki madenleri işletme ruhsatına sahip kuruluş konumunda olan TKİ’nin, yaptığı kontrollerin içeriğinin çok iyi analiz edilmesi, farklı mühendislik dallarının iç içe girdiği madencilik sektörüne ilişkin kontrolleri gerçekleştiren personelin nitelik ve niceliğinin arttırılması, özetle rödövans sözleşmeleri ile devredilen sahalardaki faaliyetlerin işletme projesine, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygunluğunu etkin şekilde takip edecek mekanizmalara sahip kılınması ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. 29. Rapor konusu maden ocağı örneğinde olduğu gibi, TKİ tarafından yüklenicilerin yıllık termin programından fazla üretim yapabileceği kabul edilerek kömür üretim üst limiti tamamen şirketlerin inisiyatifine bırakılmaktadır. Üretimdeki hızlı artışın projeye uygun olup olmadığı ile hızlı artışın getirebileceği iş güvenliğine ilişkin hususların tespit edilmesi TKİ'nin sorumluluğundadır. Bu nedenle, TKİ'nin işletmenin mali ve teknik kapasitesi, çevrenin ve 202 kömürün özellikleri, projenin yeterliliği vb. gibi hususları değerlendirmesiyle yıllık azami üretim miktarını belirlemesi, böylece bir üretim yarışına ve hırsına meydan vermemesi, şirketleri üretim zorlaması yapmaya yöneltmemesi gerekmektedir. 30. Yüksek işçi sayısına sahip ocaklarda standart güvenlik koşullarının sağlanması yerine dayıbaşının inisiyatifine bağlı güvenlik uygulamalarının iş ve işçi sağlığı açısından yarattığı olumsuzluklar nedeniyle; uygulamada dayıbaşılık olarak adlandırılan ancak sözleşmelerde yasaklanan taşeronluk sisteminin yaygınlaşmaması ve ortadan kaldırılması için yasal müeyyideler konularak bu kişilerin takibi yapılmalı, bu uygulamalar caydırıcı müeyyideler ile engellenmelidir. 31. Ülkemizin de taraf olduğu 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi, yer altında bulunan kişilerin adlarının ve olası mahallerinin herhangi bir anda doğru olarak bilinmesini sağlayacak bir sistemin oluşturulmasını öngörmektedir. İşverenin, günün teknolojik gelişmeleri doğrultusunda, hangi maden işçisinin yer altında nerede olduğunu saptayacak elektronik takip sistemi kurulmasına yönelik önlemleri (GPRS vb.) alması sağlanmalıdır. Bu anlamda İş Güvenliği Paketindeki bu yöndeki düzenlemenin yasalaşması faydalı olacaktır. 32. İşverenin acil çıkış önlemlerini alma yükümlülüğü kapsamında, yine yeraltı koşulları ile günün teknolojik imkânlarına uygun olarak yönlendirme levhalarını kurmasını (ışıklı veya fosforlu yol vb.) sağlayacak önlemlerin alınması gerekmektedir. 33. Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri tarafından yayımlanan “Merkezi Gaz İzleme Sistemi (MGİS) Yönergesi” maden ocaklarındaki gaz sensörlerinin güvenlik açısından önemini ortaya koymakla birlikte, tüm madenleri içerecek bir düzenlemenin yapılması, ocaklardaki sensör miktarı, güvenilirliği ve olay anında bile bilgi aktarımı sağlamaya yönelik tedbirlerin işveren ve kontrol eden TKİ tarafından alınmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Sensörlere ilişkin düzenlemelerin hem işletme planında hem de uygulamada denetlenmesi gerekmektedir. 34. Hâlihazırda, TSE’nin ocak içi sensörlerin kalibrasyonu konusundaki standartları zorunlu olmayıp, tavsiye niteliğindedir. Bu sensörlerin kalibrasyonu için, TSE tarafından akredite bir kurum veya kuruluşun belirlenmesi ya da akredite bir kuruluş olarak kalibrasyonun TSE tarafından yapılması, bu cihazlar için uyulması zorunlu standartların getirilmesi gerekmektedir. 203 35. Somut vaka bazlı düzenlemelerin toplumdaki adalet duygusunu zedelediği dikkate alınarak, Soma’da yaşamlarını kaybeden işçilerin ailelerine yönelik yapılan ve Ermenek kazası için de yapılması planlanan sosyal yardıma ilişkin düzenlemelerin, maden ocakları dâhil olmak üzere tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde çalışan tüm işçilerin iş kazası sonucu hayatlarını kaybetmeleri halinde sağlanması için düzenlemeler yapılması eşitlik ve adalet adına daha uygun olacaktır. 36. Maden işçilerinin eğitimlerinin mevzuatta öngörüldüğü şekil ve içerikte, amacına uygun verilmesi her ne kadar işverenin sorumluluğunda olsa da, uygulamada işverenin bu yükümlülüğü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. İşverenin sorumluluğunu yerine getirmemesi üzerine gerekli cezanın uygulanacağından şüphe edilmemekle birlikte, bundan sonraki süreçte benzer sıkıntıların yaşanmaması için konuyla ilgili devletin denetleme görevini üstlenmesi gerekmektedir. Denetleme görevini yerine getirecek idari otoritenin, sadece işverenin beyanını esas almak yerine, eğitim veren kuruluşların da devlete bildirimde bulunmasını şart koşmasının, işçilerin de aldıkları eğitimlerle ilgili görüş ve önerilerini gerek sendikalarına gerekse bireysel olarak, baskı altında kalmadan iletebilecekleri bir sistemin oluşturulmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından standardı yayımlanan ve tebliğlerde belirtilen mesleklerde, mesleki yeterlilik belgesine sahip olmayan kişilerin çalıştırılmaması, olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmekle birlikte, işveren tarafından düzenlenecek olan işe başlama eğitimlerinin ardından Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından bir sınav yapılması, bu sınavda başarılı olan işçilere madenlerde çalışma sertifikasının verilmesi gerekmektedir. İş başındaki işçilere verilecek eğitimlerin de MYK tarafından takip edilmesi, eğitimleri almayanların sertifikalarının iptal edilmesi sağlanmalıdır. 37. İşverende iş güvenliği ve sağlığı kültürünün oluşmasını sağlamak için, bu konuda alınacak tedbirlerin bir maliyet unsuru olmadığına, bilakis işçi-işveren arasındaki uyumu arttıran ve işverenin ticari itibarını da korumaya yönelik bir insanlık borcu olduğuna dair bilinç oluşturacak eğitimler verilmesi gerekmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ve MİGEM işbirliğinde, işverenlere iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesi, bu eğitimlerin yasal yükümlülükler ile bu alandaki teknolojik gelişmeleri açıklayıcı olması gerekmektedir. 38. Devlet, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği hakkındaki araştırmaları desteklemek üzere bir takım teşvik ve destek mekanizmaları sağlayabilir. Bu kapsamda, 204 üniversitelerden gelecek katkının artırılması ve özel sektör-kamu-üniversite işbirliğinin sağlanabilmesi için, TÜBİTAK ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı teşvik ve destek mekanizmaları üretmelidir. 39. Başta İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ile MİGEM olmak üzere diğer kurum ve kuruluşların koordinasyonunda; işveren, işçi, sendikalar ile nezaretçiler, iş güvenliği uzmanlarına yönelik, üniversiteler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde, sektör ile teknolojideki gelişmeleri dikkate alan, araştırmalar ve deneyimlere dayalı zorunlu ve belirli dönemlerde tekrarlanan eğitimler verilmesinin iş güvenliği ve sağlığı kültürüne katkıda bulunacağı değerlendirilmektedir. MİGEM ile işbirliği içerisinde olunmasıyla, iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının mesleki bilgileri artırılmış olacağı gibi, madencilik ile iş sağlığı ve güvenliği perspektifi de bir araya getirilmiş olacaktır. 40. Genel olarak tüm sektörlerde ve özel olarak da madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığı eğitimlerinin, temel eğitim ile yükseköğrenimde verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, iş sağlığı ve güvenliğinin yaşam hakkına saygının bir gereği olduğu anlayışının temel eğitim kurumlarındaki öğrencilerde oluşmasına yönelik faaliyetlerde bulunulmalı (eğitim müfredatında zorunlu eğitimlere yer verilmesi, konferanslar, bilgilendirme toplantıları düzenlenmesi, hazırlanacak el kitapçıklarının öğrencilere dağıtılması vb.) ve özellikle yükseköğrenimdeki tüm mühendis adaylarına bu doğrultuda eğitimler verilmelidir. 41. “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığına dönüştürülecek İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğünün, çalışmalarını sektör bazında yürütmesi, böylece uzmanlaşmayı sağlaması gerekmektedir. 42. Bir üst paragrafta anılan Tasarı ile, iş sağlığı ve güvenliğine aykırı eylemler nedeniyle verilecek idari para cezalarının çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimlerinde kullanılmasına yönelik bir düzenleme öngörülmektedir. Sendika, konfederasyon ve işverenlerin eğitimle ilgili sorumlulukları çerçevesinde, fona belirli bir ücret yatırmaları ve madencilik sektöründe iş güvenliği hakkında kendi görevleri çerçevesinde, belirli aralıklarla düzenlenecek eğitimlere katılmalarının sağlanmasıyla, bu konudaki bilinçleri ve sorumluluğunun artırılması gerektiği değerlendirilmektedir. 43. Eğitici insan kaynağının, teknolojik yatırımların, araştırma alt yapısının ülke sathına yayılmış oldukça az kontenjanlı üniversitelere tahsisi yerine; ihtiyaçlara göre, bölüm ve 205 kontenjan sayısının düşürülmesi, kaynakların az sayıda oluşturulmuş bölümlere tahsis edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Böylece, maden mühendisliği eğitiminin dünya standartlarında verilmesi için uygun zeminin oluşturulmasına katkı sağlanacak ve yetiştirilen maden mühendisi kalitesi artırılacaktır. 44. Maden mühendisliği bölüm ve kontenjan sayılarında, ülke ihtiyacı gözetilerek yapılacak düzeltmeler akabinde, üniversitelerimizin iyi uygulama örnekleri çerçevesinde gerekli teknolojik yatırımlarla donatılması, eğitim programlarının öğrencilerde saha deneyimini artıracak şekilde planlanması, üç boyutlu sanal gerçeklik araçlarına dayalı eğitim programlarının oluşturulması, yurt dışı uygulamaların tecrübe edilmesine imkân verecek burs vb. mekanizmaların sağlanması gerekmektedir. 45. Sendikaların iş sağlığı ve güvenliği alanında daha aktif hale getirilmesini temin etmek adına; iş güvenliği ve sağlığı denetimlerine sendikaların da katılmasının sağlanmasına yönelik düzenlemeler yapılması, sendikaların bu alandaki görev ve sorumlulukları ile bilinçlerini artıracağı gibi, denetimlerin şeffaf ve etkin yapılmasına da katkı sağlayacaktır. 46. Sendikalar ve konfederasyonlar tarafından, işçilerden toplanan aidatların yeterli düzeyde bir bölümünün iş sağlığı ve güvenliği alanındaki faaliyetlere harcanması, işçi ücretlerinden kesilen cezalar kullanılarak gerçekleştirilen projelerde iş sağlığı ve güvenliğine öncelik verilmesi, daha önce gerçekleştirilen projelerin hangi ölçüde yarar sağladığı ve yaşanan olumsuzlukların analiz edilmesi gibi önlemler de alınabilir. 47. Ülkemizde yeraltı maden ocaklarının değişik bölgelere yayılmış olduğu düşünüldüğünde, bir kaza gerçekleşmesi halinde her defasında kilometrelerce öteden kurtarma ekibi getirmek yerine, havza madenciliği temelinde hem fiziki hem de yetişmiş insan kaynağı yönünden kapasitesi yüksek kurtarma istasyonlarının kurulması, yeraltı kömür ocaklarında yaşanacak kazaya etkili müdahale hızını artıracak ve yeraltında mahsur kalan işçilerin canlı kurtarılma ihtimali yükseltilebilecektir. 48. Kaza sonrası sağlanan psikososyal destek faaliyetlerinin, iyileşme sürecinde de devam etmesinin, devlet ve sivil toplum işbirliğinde planlı bir şekilde yürütülmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir. 49. Kaza sonrasında yapılan ayni ve nakdi yardımların, AFAD Başkanlığı tarafından koordine edilmesi ve böylelikle yardımların adilane dağıtılması gerekmektedir. 50. Yürürlükteki mevzuatta; teknik ve daimi nezaretçilerin görev alanlarının, sorumluluk sınırlarının net bir tanımı yapılmamıştır. Teknik ve daimi nezaretçiler, teknik elemanların, 206 görev tanımlarının neredeyse birbirinin aynı olduğu görülmektedir. Her bir maden işletmesine konu ile ilgili Bakanlıkların yayımladığı yasal düzenlemeler çerçevesinde teknik nezaretçi, iş güvenliği uzmanı, teknik eleman, daimi nezaretçi veya işyeri açma ve çalışma ruhsatı almak için sorumlu müdür atanması veya istihdam edilmesi gerekmektedir. Belirtilen unvan ve nitelikteki kişiler daimi veya sözleşmeli olarak yasal düzenlemelerde tanımlanan görevleri gereği çeşitli sorumluluklar taşımaktadırlar. Bununla birlikte birbiri ile paralel veya benzer görevlerin farklı gibi düzenlenmesi, benzer hizmetler için birden fazla kişinin istihdam edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu durum maden işletmelerine gereksiz maliyetler yükleyeceği gibi bu kişiler arasında görev çakışmasına da neden olmaktadır. Nitekim teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanının görevlerinin mahiyeti itibariyle güvenli ve sürdürülebilir bir çalışma ortamı tesis etmek olduğu, daimi nezaretçi ve teknik elemanın da işletmede yürütülen faaliyetleri planlama ve nezaret etme görevlerinin olduğu, yine daimi nezaretçinin iş güvenliği uzmanı olması şartlarını taşıması halinde iş güvenliği ile ilgili görev ve sorumlulukları da yerine getirebilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, teknik ve daimi nezaretçi ile iş güvenliği uzmanı ve teknik elemanın, farklı mevzuat hükümlerinden kaynaklanan yetki-görev karmaşasına son verilmesi, görev ve sorumlulukların kesin hatlarla tanzimi gerekmektedir. 51. Kamuoyunda sıklıkla dile getirilen bir eleştiri de nezaretçi ücretlerinin, denetim yapılan madenin ruhsat sahibi veya işletmecisi tarafından ödenmesi, nezaretçilerin ruhsat sahibi ile sözleşmelerinin feshedilmesi veya görevlerinden azledebilme endişesi taşımaları nedeniyle işverene karşı “bağımsız” hareket edememeleridir. Maden işletmesinde faaliyetlerin iş güvenliği ve sağlığı ilkelerine uygun şekilde idame ettirilmesi zorunlu olup bunun gerçekleşmesi, teknik ve daimi nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanlarının alacağı “bağımsız” kararlar ile mümkündür. Bu kişilerin görevlerini bihakkın yerine getirebilmesi ve gerektiğinde mevzuat hükümlerini uygulayabilmesi için işverenden bağımsız ve güvenceli bir yapıya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda, bu kişilerin ücretlerinin bu sektörde faaliyet gösteren işverenlerden tahsil edilecek kesintilerle oluşturulacak ortak bir fondan karşılanması, bu kişilerin iş sözleşmelerinin işveren yerine fon gelirleri ile oluşturulacak birlik ya da kooperatif tarzı tüzel kişilerle akdedilmesinin sağlanması, birlik ya da kooperatifin yönetiminin ise işçi ve işveren temsilcileri Kamu otoritesi temsilcilerinden müteşekkil karma bir model çerçevesinde oluşturulması, böylelikle bu uygulamanın Kamu otoritesinin denetimine açık, işverenden bağımsız, kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi faydalı olacaktır. Ayrıca 207 daimi ve teknik nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanlarının işlerini daha bağımsız yürütebilmeleri açısından iş güvencesine kavuşturulmaları, iş sözleşmelerinin İş Kanununun genel yaklaşımından farklı olarak sadece haklı nedenlerle feshedilebileceğine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. 52. Uygulamada işyeri hekimliği uygulamasından beklenen sonuçların alınamadığı, bu uygulamanın yeterince etkin olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle; işyeri hekimi, çalıştığı işyerinin her türlü özelliğini gözlemlemeli, öğrenmeli ve işçinin karşılaştığı zorluk ve stresleri tanımalı, sadece hasta muayene eden ve acil durumlarda müdahalede bulunan kişi olmamalıdır. İşyeri hekimliği işletmelerde, tedavi edici olmaktan ziyade iş sağlığını koruma ve geliştirme sorumluluğunu çalışanlarla paylaşarak, üretim-yönetim fonksiyonlarına mesleki duyarlılık bakış açısıyla katılan, koruyucu fonksiyonunu öne çıkaran bir biçimde uygulanmalıdır. Mesleki görev ve duyarlılığın, profesyonel sorumluluğun bir gereği olarak işyeri hekimleri, hastalanma ya da yaralanma olmadan önce olası kaza ve hastalık etkenlerini değerlendirebilmeli, sistematik ve sürekli bir önleme, koruma, izleme programı geliştirmelidir. İşyeri hekimlerine eğitim verecek kurumlar arasında üniversitelerin de bulunması önem taşımaktadır. Ülkemizde genel olarak tıp eğitiminde iş sağlığı ve meslek hastalıkları konularına daha fazla yer verilmeli ve işçi muayene eden her hekimin konuya çalışma şartları, risk değerlendirmesi, işçinin ve işverenin hukuki sorumlulukları açısından da yaklaşması sağlanmalıdır. 53. Türkiye’de maden ocaklarının jeolojik yapısı nedeniyle yaşam odasına uygun olmadığı yönünde görüşler dile getirilmekle birlikte; her maden ocağının aynı yapıda olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, insan hayatının her türlü maliyet kaygısından ayrı değerlendirilmesi gerektiği gözetildiğinde, jeolojik yapı ve teknik nedenler yönünden yaşam odası kurulmasına müsait olmayan ocaklar haricindeki maden ocaklarında yaşam odası kurulmasını zorunlu kılan düzenlemeler yapılmalıdır. 54. Madenlerin çoğunda vardiya değişimlerinin gayriinsani biçimde yürütüldüğü, diğer vardiyadaki maden işçilerinin üretim noktasına gelene kadar üretimin devam ettiği ve kazmaların hiç boş durmadan “elden ele” olarak adlandırılabilecek bir uygulama ile çalışıldığı bilinen bir husustur. İyi ülke uygulamalarında olduğu gibi, vardiya değişimlerinin ocak içinde değil, yer üstünde yapılmasının sağlanması, bu suretle vardiya değişimleri arasında belirli bir zaman dilimi ayrılarak bu süre zarfında ocağın iş güvenliği açısından 208 kontrolünün sağlanması, ayrıca, böylelikle iki vardiyadaki işçilerin aynı anda ocak içinde bulunmalarından kaynaklanan iş güvenliği sorunlarının önüne geçilmesi ve işçilerin çalışma saatlerinin aşılmamasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. 209 YARARLANILAN KAYNAKLAR 1. A Guide to Investment in China’s Mineral Industry (2012), (http://www.chinaminingtj.org/esp/document/A_Guide_to_Investment_in_China's_Mineral_I ndustry (2012).pdf) 2. AKTAŞ, Mustafa; Türkiye’de Kömür Madenciliği ve Enerjideki Rolü, (http://www.tki.gov.tr/Dosyalar/Dosya/YAZILI%20B%C4%B0LD%C4%B0R%C4%B0%20 METN%C4%B0.pdf) 3. Analysis Of National Coal-mining Accident data (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3056041/) In China, 2001–2008 4. AYTAÇ, Serpil; İş Kazalarını Önlemede Güvenlik Kültürünün (http://busiad.org.tr/admin/Files/My%20Documents/File/S.AYTA%C3%87.pdf) Önemi, 5. BALKIR, Z. Gönül; İş Sağlığı ve Güvenliği Hakkının Korunması: İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Organizasyonu, Sosyal Güvenlik Dergisi, 2012/1, s.56-91 6. BAYRAM, Fuat; Türk İş Hukukunda İş Sağlığı ve Güvenliği Denetimi, Beta Yayınları 2008 İstanbul 7. BIYIKCI, Erdal Timuçin; “İş Sağlığı Ve Güvenliğinin Sağlanmasında İş Güvenliği Uzmanlığı” Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010 8. BİLGİLİ, Abbas; “Somada Yaşanan Felaket Bağlamında İş Cinayetleri”, Güncel Hukuk Dergisi 9. BİLİRKİŞİ HEYET RAPORU: Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Tarafından İşletilen Manisa İli Soma İlçesi, Eynez Köyündeki Kömür Madeninde 13.05.2014 Tarihinde Meydana Gelen Maden Kazası İle İlgili Bilirkişi Raporu, Eylül 2014. 10. BOZOĞLAN, Mustafa; “Ülkemizdeki Kömür Madenciliğinde İş Sağlığı Ve Güvenliği Mevzuatının Gelişimi (1867 – 2010)” Korza Yayıncılık, 2010 11. Coal Daily Fatality Report (http://www.msha.gov/stats/charts/coaldaily.asp) September 3, 2014 12. Coal – 2012 Annual Review (http://www.coal.ca/wp-content/uploads/2014/09/Coal-2012Annual-Review.pdf), 13. Coal Mine Safety Regulation in China and the USA, Andrew W. Homer , (http://content.csbs.utah.edu/~mli/Economies%205430-6430/Homer Coal%20Mine%20regulation%20in%20China%20and%20USA.pdf) 14. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü; İşyerleri İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Çalışma Rehberi, Ankara, 2007 (http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/isggm/dosyalar/yayin lar/kitapcik/kitapcik5) 15. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü; KOBİ’ler İçin İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Rehberi: Maden Sektörü, Ankara, 2014 210 16. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı; “Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği 2012 Programlı Teftişleri Sonuç Raporu, Temmuz 2013 17. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Tedbirleri (http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/itkb/dosyalar/ipm/isg 11) 18. ÇANKAYA, Osman Güven; Rödövans (http://www.kamu-is.org.tr/pdf/1331.pdf) Alt İşverenlik Sözleşmesi midir? 19. Devlet Denetleme Kurulunun 8/6/2011 tarihli ve 2011/3 sayılı Araştırma ve İnceleme Raporu 20. Devlet Planlama Teşkilatı; Madencilik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007 21. Dünyada ve Türkiye’de Madencilik Sektörü, (http://www.fenimining.com/upload/dosyalar/m_rapor_1347711063.pdf) Ernst&Young 22. DÜZGÜN, Şebnem; 13 Mayıs 2014 Tarihinde Soma Eynez Yeraltı Kömür Ocağında Meydana Gelen Facia İle İlgili Değerlendirmeler, ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü (http://bilimakademisi.org/wp-content/uploads/2014/07/SOMA_DR_TMMOB.pdf) 23. DÜZGÜN, Şebnem; 28 Ekim 2014 Tarihinde Ermenek’te Bir Yeraltı Kömür Ocağında Meydana Gelen Facia İle İlgili Değerlendirmeler, ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü (http://bilimakademisi.org/wp-content/uploads/2014/11/ermenek_10.11.2014.pdf) 24. ERBAY, Hatice; İlo Çare Değil, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Muğlaklığı, (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/3bbe5567c83876f_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL TEN%DD) 25. GÖZLER, Kemal; KAPLAN Gürsel, Kısa İdare Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa 2012 26. GÜRTUNCA, R.G. & BRESLIN J.A.; Recent Developments in Coal Mining Safety in the United States (http://www.cdc.gov/niosh/mining/userfiles/works/pdfs/rdicm.pdf) 27. GÜYAGÜLER, Tevfik – ÖMER, Ümit Yaşar; Kömür Madenciliğinde İş Güvenliği ve İşçi Sağlığına İlişkin Sorunların Değerlendirilmesi ve Çözüm Önerileri, (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/43a6403c1787070_ek.pdf) 28. GÜZEY, Zafer; “6331 Sayılı Yasa Çerçevesinde İş Güvenliği Uzmanlarının Sorunları”, Mühendis ve Makine Dergisi, Cilt:55, Sayı:655, 23 (http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/f8c7e3589bb2155_ek.pdf?dergi=1467) 29. İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı, Kömür Ocaklarında İş Güvenliğini Geliştirme Projesi Seminer Notları (1995-2000) 30. İşmen Günalçin Avukatlık Ortaklığı; Türkiye’de Madenlerde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatı ve 176 Sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Hakkında ILO Sözleşmesi Karşılaştırma, 2014 (http://www.bilgi.edu.tr/site_media/uploads/files/2014/07/18/madenler_turkiye-ilo.pdf) 211 31. İşte Çalışanların Sağlık Ve Güvenliklerini İyileştirmeye Yönelik Tedbirler Alınmasına İlişkin 12/6/1989 tarihli ve 89/391/EEC sayılı Konsey Direktifi (ab.calisma.gov.tr/index_dosyalar/mevzuat/direktifler/89-391.doc) 32. JUDT Tony, “Kötülük Kol Gezerken” Yapı Kredi Yayınları, 2012 33. KAYMAZ, Timur - KIZILCA, İrem; Kömür Madeni İşletmelerinde Verimlilik ve İş Güvenliği, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Temmuz 2014 (http://www.tepav.org.tr/upload/files/14062139019.Komur_Madeni_Isletmelerinde_Verimlilik_ve_Is_Guvenligi.pdf) 34. KİLİM, ERGÜZELOĞLU Esra, Madencilik Sektöründe Taşeronlaştırma ve Özelleştirme Yöntemi: Rödövans 35. KONUK, Evin; İş Cinayetlerinin Hukuki Değerlendirmesi, (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/107ea4c9935e98a_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL TEN%DD) 36. Madenlerde Yaşanan İş Kazaları ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme, TEPAV Değerlendirme Notu, Temmuz 2010 (http://bilimakademisi.org/wpcontent/uploads/2014/05/12790308262.Madenlerde_Yasanan_Is_Kazalari_ve_Sonuclari_Uzerine_Bir_Degerlendirme.pdf) 37. Manisa Baro Başkanlığı; Soma Maden Kazası Tespitler, Teklifler, 9/6/2014 38. Manisa- Soma Eynez Karanlıkdere Mevkii Kapalı Ocak Kömür Madeni İşletmesinde İşlenen İş Cinayetlerine İlişkin Gözlem Ve Değerlendirmeler (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/431ab5d6a960d91_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL TEN%DD) 39. National Profile Report On Occupational Safety And (http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---ed_protect/---protrav/--safework/documents/policy/wcms_186991.pdf) Health China, 40. OYGÜR, Vedat; Çeşitli Ülkelerin Maden Yasaları Üzerine Bir İnceleme, (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/19af480c40e343b_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL TEN%DD) 41. PINAR, Tevfik; Yeraltı Kömür Madenlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği, Seçkin Yayınları, 2011 42. Possible Impact of New Safety Technology Developments on the Future of the United States Mining Industry (http://www.cdc.gov/niosh/mining/userfiles/works/pdfs/pions.pdf) 43. Safety and health in mining in China; Dave Feickert, Occupational Safety and Health in Mining Anthology on the situation in 16 mining countries Ed. Kaj Elgstrand and Eva Vingård: (https://gupea.ub.gu.se/bitstream/2077/32882/1/gupea_2077_32882_1.pdf) 44. Sayıştay Başkanlığı; Türkiye Kömür İşletmeleri (http://www.sayistay.gov.tr/rapor/kit/2012/05TKI.pdf) Kurumu 2012 Yılı Raporu 45. Senior Labour Inspectors Commıttee (SLIC); Evaluation of the Labour Inspectorate System in Sweden from 15th to 19th September 2008, 2009 212 46. SEVER, Çiğdem; “Soma ve Ermenek’i İşkence Yasağı Üzerinden Düşünmek”, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Güncel Hukuk Dergisi, Aralık 2014, 10-12 47. Soma Örneğinde; Maden İşkolunda İş Kazalarının Çok Yönlü Değerlendirilmesi, HASUDER – Egeli Halk Sağlıkçılar Toplantısı-23 Haziran 2014, Soma, Manisa, Turk J Public Health 2014;12(2) 48. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği; Soma Maden Kazası Sonrası İnceleme Ve Değerlendirme Raporu, (http://www.shudernegi.org/FileUpload/ds644299/File/shudersoma_durum_degerlendirme_raporu-25.05.2014.docx) 49. Statistical Analysis of Sino-U.S. Coal Mining (http://sciedu.ca/journal/index.php/ijba/article/viewFile/233/123) Industry Accidents 50. TBMM Araştırma Merkezi; Türkiye’de ve Dünyada Maden Güvenliği, Haziran 2014. 51. TBMM, 5. Yasama Yılı, 24. Dönem, Manisa'nın Soma İlçesinde Başta 13 Mayıs 2014 Tarihinde Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının Araştırılarak Bu Sektörde Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, Kasım 2014 52. T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı; Türkiye Madencilik Sektör Raporu, Temmuz 2010. 53. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Manisa- Soma Eynez Karanlıkdere Mevkii Kapalı Ocak Kömür Madeni İşletmesi İş Cinayeti/ İş Kazası Raporu, Temmuz 2014 (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/19c3232d83025b4_ek.pdf) 54. TMMOB Maden Mühendisleri Odası; Madenlerde Arama/Kurtarma, 2008. (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/8b7dc6e8b36bcaa_ek.pdf?tipi=5&turu=R&sube=0) 55. TMMOB Maden Mühendisleri Odası; Manisa’nın Soma İlçesinde Meydana Maden Kazalarının Araştırılarak Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Sunum Özeti, (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/3fc1d429516a2e3_ek.pdf?tipi=2&turu=H&sube=0) 56. TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Manisa’nın Soma İlçesinde Meydana Gelen Maden Kazalarının Araştırılarak Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Sunum Özeti, 2/7/2014 57. TMMOB Maden Mühendisleri Odası İstihdam Raporu, (http://www.maden.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=8429&tipi=36&sube=0) 2013, 58. TMMOB Maden Mühendisleri Odası Madencilik Sektörü ve Politikaları Raporu, Mart 2011 (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/6b4f48fe09a313b_ek.pdf?tipi=5&turu=R&sube=0) 59. TMMOB Maden Mühendisleri Odası; Madencilikte Yaşanan İş Kazaları Raporu, Haziran 2010 (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/9bd3e8809c72d94_ek.pdf) 60. TMMOB Maden Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi; İş Güvenliği Uzmanları Sorunları Çalıştayı Sonuç Raporu, 2014 (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/1011c2aea278b22_ek.pdf?tipi=2&turu=H&sube=3) 61. TMMOB; Soma Maden Kazası Raporu, Eylül 2014. 213 62. TOPALOĞLU, M.;Rödovans Sözleşmesi; Hukuksal Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye 17. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi- TUMAKS 2001. 63. Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Soma Raporu, 10/10/2014 (http://www.todap.org/images/raporlar_brosurler/SomaCalismasiRaporu-TODAP.pdf) 64. Türkiye Büyük Millet Meclisi; Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, Mayıs 2010 65. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği; Türkiye Madencilik Sektör Raporu (2007), 2008 (http://www.tobb.org.tr/Documents/yayinlar/madencilik.pdf) 66. Türkiye 19. Kömür Kongresi Sonuç Bildirgesi 67. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu 2013 Yılı Faaliyet Raporu 68. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Kömür Sektör Raporu (Linyit), Haziran, 2014 69. Türkiye Maden İşçileri Sendikası, Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonuna Sunulan Görüş, Mart, 2010 70. Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu Disk/ Sosyal-İş Sendikası, 25/2/2010 71. Türkiye’de Madenciliğe İlişkin İş Kazası İstatistikleri, TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı 72. WEBER Max, Bürokrasi ve Otorite, Üçüncü Bası, Adres Yayınları, Mart 2008 73. Yeraltı kömür madenlerinde güvenlik ve sağlık, ILO Uygulama Kılavuzu, (http://www.kmo.org.tr/resimler/ekler/aec5df88c63d1a0_ek.pdf?tipi=4&turu=R&sube=0) 74. Yerüstü ve Yer Altı Maden İşyerlerinde Çalışan İşçilerin Sağlığının Korunması ve İş Güvenliğinin İyileştirilmesine İlişkin Asgari Şartlar Hakkındaki 3/12/1992 tarihli ve 92/104/Eec sayılı Konsey Direktifi (ab.calisma.gov.tr/index_dosyalar/mevzuat/direktifler/92104.doc) 75. YILDIRIM, Selahattin; Maden Aramacılığında Uluslararası Standartlar ve Ülkemiz Maden Mevzuatına Yansımaları, (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/a5a12765e8c551d_ek.pdf) 76. YILMAZ, Fatih; “Avrupa Birliği Ve Türkiye’de İş Sağlığı Ve Güvenliği: Türkiye’de İş Sağlığı Ve Güvenliği Kurullarının Etkinlik Düzeyinin Ölçülmesi” İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2009 77. Ulusal İş Sağlığı Ve Güvenliği Politika Belgesi II, (2009 – 2013) 78. Web-siteleri https://www.afad.gov.tr http://www.csgb.gov.tr http://csgb.gov.tr/csgbPortal/itkb.portal?page=hakkimizda&id=1.3 http://www.migem.gov.tr http://www.sgk.gov.tr 214 http://www.tki.gov.tr http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/19a4c5203d4825f_ek.pdf?tipi=5&turu=R&sube=0 http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/10/20131008-7.htm http://www.blm.gov/wo/st/en/info/regulations/mining_claims.html http://www.blm.gov/wo/st/en/info/regulations/mining_claims.html http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx http://www.cdc.gov/niosh/mining/userfiles/works/pdfs/rdicm.pdf http://www.cdc.gov/niosh/mining/statistics/content/coaldisasters.html http://www.eia.gov/coal/reserves/ http://www.ilo.org/global/about-the-ilo/history/lang--en/index.htm http://www.ilo.org/global/about-the-ilo/who-we-are/lang--en/index.htm http://www.ilo.org/global/standards/introduction-to-international-labourstandards/conventions-and-recommendations/lang--en/index.htm http://www.ilo.org/global/topics/safety-and-health-at-work/lang--en/index.htm http://www.ilo.org/dyn/normlex/en/f?p=1000:11200:0::NO:11200:P11200_COUNTRY_ID:1 02893 http://www.ilo.org/dyn/normlex/en/f?p=1000:11300:0::NO:11300:P11300_INSTRUMENT_I D:312321 http://www.msha.gov/PerformanceCoal/DOL-MSHA_president_Report.pdf http://www.msha.gov/REGS/ACT/ACT1.HTM -Sec.105 http://www.msha.gov/REGS/ACT/MergedAct.asp http://www.nma.org/index.php/federal-environmental-laws-that-govern-u-s-mining http://www.osmre.gov/about.shtm http://www.slideshare.net/ofmesan/the-effects-of-mine-safety-legislation-on-miningtechnology-in-the-usa-3-a-nieto http://www.sourcewatch.org/index.php/Mine_Safety_and_Health_Administration#Defeat_of_ the_S-MINER_Act http://technology.infomine.com/reviews/permitting/welcome.asp?view=full http://www.cdc.gov/niosh/mining/UserFiles/statistics/13g05aac_rev3.svg http://www.msha.gov/MSHAINFO/FactSheets/MSHAFCT8.HTM http://www.coal.ca/wp-content/uploads/2012/11/Coal-Mining-inCanada_final_November2012.pdf http://www.nrcan.gc.ca/mining-materials/taxation/8878 http://www.infomine.com/countries/soir/canada/welcome.asp?i=canada-soir-2 http://www.coal.ca/safety/ 215 http://laws-lois.justice.gc.ca/eng/acts/L-2/FullText.html http://laws-lois.justice.gc.ca/eng/regulations/SOR-90-97/FullText.html http://www.labour.gc.ca/eng/home.shtml http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/csa.shtml http://laws-lois.justice.gc.ca/eng/acts/C-13/page-2.html#h-5 http://www.nrcan.gc.ca/energy/coal/4277 OHS Statistical Report 2011, Occupational Injuries amongst Canadian Federal Jurisdiction Employers, 2007-2011, http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/pubs_hs/pdf/OHS_Publication.pdf OHS Statistical Report 2011 http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/pubs_hs/OHS_Stats_2011.shtml http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx http://www.mlr.gov.cn/mlrenglish/ http://www.sinovus.com.au/about-sinovus/mining-in-china.html http://www.gov.cn/english/2005-08/05/content_20763.htm http://en.chinamining.com.cn/Policies/2006-08-07/1154932041d472.htm http://en.chinamining.com.cn/Policies/2006-07-21/1153463988d135.html http://www.clb.org.hk/en/content/safety-standards-chinese-mines-what-are-internationalstandards http://english.gov.cn//2005-10/20/content_80550.htm http://english.gov.cn//2005-10/21/content_81285.htm http://www.chinasafety.gov.cn/newpage/ http://www.jpma.org.pk/full_article_text.php?article_id=1811 http://www.clb.org.hk/en/content/coal-mine-accidents-china-decrease-production-stagnates http://www.gov.cn/jrzg/2014-01/04/content_2559816.htm https://www.globalmethane.org/documents/toolsres_coal_overview_ch14.pdf http://www.euracoal.be/pages/layout1sp.php?idpage=72 www.lbeg.niedersachsen.de/download/1235/Legislation_Licensing_and_Fiscal_regime_for_o il_and_gas_exploration_and_production_in_Germany.pdf http://www.ecolex.org/ecolex/ledge/view/RecordDetails;jsessionid=6E691758A770D5EC4A 1FB95B38147D2B?id=LEX-FAOC075676&index=documents (http://www.gesetze-iminternet.de/bbergg/) http://www.un.org/esa/dsd/dsd_aofw_ni/ni_pdfs/NationalReports/germany/mining.pdf http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0010/178957/OSH-Profile-Germany.pdf http://laborsta.ilo.org/STP/guest http://www.guvelicalisma.org 79. Yapılan Yazışmalar Afet ve Acil Durum Başkanlığının 15/8/2014 tarihli ve 17187 sayılı yazısı 216 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığının 30/9/2014 tarihli ve 7647 sayılı yazısı Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün 6/8/2014 tarihli ve 55279 sayılı, 24/9/2014 tarihli ve 60883 sayılı ile 23/10/2014 tarihli ve 62867 sayılı yazıları Soma Cumhuriyet Başsavcılığının 13/10/2014 tarihli ve 1567 sayılı yazısı, Soma Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının 12/8/2014 tarihli ve 105 sayılı yazısı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 1/8/2014 tarihli ve 3875196 sayılı yazısı Türk Eczacıları Birliğinin 31/7/2014 tarihli elektronik postası Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun 5/9/2014 tarihli ve 8467 sayılı yazısı Türkiye Maden İşçileri Sendikasının 23/7/2014 tarihli ve 2377 sayılı yazısı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 21/7/2014 tarihli ve 14485 sayılı yazısı 80. Yapılan Görüşmeler 10/6/2014 tarihinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme 18/6/2014 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisi Prof. Dr. Bahtiyar ÜNVER ile yapılan görüşme 1/7/2014 tarihinde Hak-İş Konfederasyonu yetkilileri ile yapılan görüşme 14/7/2014 tarihinde İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme 14/7/2014 tarihinde İş Teftiş Kurulu Başkanlığı yetkilileri ile yapılan görüşme 8/8/2014 tarihinde Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu yetkilileri ile yapılan görüşme 15/8/2014 tarihinde Türk-İş Konfederasyonu yetkilileri ile yapılan görüşme 18/8/2014 tarihinde İş Teftiş İzmir Grup Başkanlığı yetkilileri ile yapılan görüşme 18/8/2014 tarihinde Manisa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme 18/8/2014 tarihinde Manisa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme, 18/8/2014 tarihinde Manisa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) yetkilileri ile yapılan görüşme 18/8/2014 tarihinde Manisa Barosu yetkilileri ile yapılan görüşme 19/8/2014 tarihinde Soma Kaymakamı ile yapılan görüşme 19/8/2014 tarihinde Soma Belediye Başkanı ile yapılan görüşme 217 19/8/2014 tarihinde Türkiye Maden İşçileri Sendikası Ege Bölgesi Şubesi yetkilileri ile yapılan görüşme 19/8/2014 tarihinde Soma Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri ile yapılan görüşme 19/8/2014 tarihinde kazanın gerçekleştiği Soma A.Ş.’ye ait Eynez İşletmesi yetkilileri ile görüşme ve işletmede yapılan gözlem ve tespitler 19/8/2014 tarihinde Soma Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğü yetkilileri ve gönüllü çalışanları ile yapılan görüşme 20/8/2014 tarihinde kazada hayatını kaybeden maden işçilerinin yakınları ile yapılan görüşmeler 20/8/2014 tarihinde maden işçileri ile yapılan görüşme 22/8/2014 tarihinde Ortadoğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisi Doç. Dr. Nuray DEMİREL ile yapılan görüşme 15/9/2014 tarihinde Türkiye İşveren Sendikası Konfederasyonu (TİSK) yetkilileri ile yapılan görüşme 17/9/2014 tarihinde Afet ve Acil Durumu Yönetimi Başkanlığı yetkilileri ile yapılan görüşme 31/10/2014 tarihinde Ermenek’te yapılan görüşme, gözlem ve tespitler 218
Similar documents
kitabın pdf formatı için tıklayınız
1.1. “Soma Maden Faciası Raporu (13.7.2014)”, Manisa İli, Soma İlçesi, Eynez Karanlıkdere Kömür Ocağında 13 Mayıs 2014 günü meydana gelen maden kazasının nedenlerinin ve olaya ilişkin sorumluluklar...
More informationPenny-Farthing - Rahmi Koç Müzesi
• Diğer motorlu taşıt gereksinimleri ise Amerika ile Avrupa ülkelerinden karşılanmaktaydı. • Türkiye, karayollarını geliştirme çalışmaları döneminde bu araçların ithalini kısıtlayıp, montajdan aşam...
More informationevrensel hoşgörü - İzmir Amerikan Koleji
Yıllar ilerlemiş elbette. İnsanoğlu ki, yerin altına indiğinden çok, gökyüzüne çıkmış, gök kubbeyi aşmış. Teknoloji demiş adına ki, her soruna bir çözümü varmış. İnsan sığınınca yeraltının zenginli...
More informationTC Resmî Gazete
il A, ikinci 20 il B, üçüncü 20 il C ve diğer iller ise D hizmet grubu olarak belirlenir. İllerin doluluk oranlarının eşit olması hâlinde Kalkınma Bakanlığınca hazırlanan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik...
More informationTier 2
2. En yüksekten düşüğe doğru sıraladığında toplam SG emisyonlarının %95’ini içeren faaliyetler emisyon katkısı bakımından “key source” olarak tanımlanır 3. Farklı kategorilerin referans yıla göre a...
More information