Rengarenk geceler huzur dolu günler için Bodrum For

Transcription

Rengarenk geceler huzur dolu günler için Bodrum For
Rengarenk geceler huzur dolu günler için Bodrum For colourful evenings peacuful days: Bodrum
Yerebatan Sarayı Yerebatan Palace Cennetten bir köşe: Kemaliye A corner of paradise: Kemaliye
İstanbul’un
şövalyesi:
Çelik
Gülersoy
The
knight
of
İstanbul:
Çelik
Gülersoy
Dünya’nın biletini kesiyoruz!
1.938 Seyahat Acentesi BiletBank sistemi üzerinden son dört yılda
3.280.000 adet sorunsuz işlem gerçekleştirdi ve
toplam 1.838.396 adet uçak bileti düzenledi.
• 797 Havayolu ve
Low-Cost taşıyıcı
• Online RezervasyonBiletleme-İptal-Değişiklik
• 7/24/365 Çağrı Merkezi
• Kendi Web Sitenizde
Online Bilet Satış İmkanı (iframe)
• BKM Denetimde Güvenli
Kredi Kartı İşlemleri
• Servis Ücreti Belirleme ve
Taksitli Satış İmkanı
Ü y e l i k i ç i n : w w w. b i l e t b a n k . c o m / b a s v u r u @ b i l e t b a n k . c o m
www.rapidoajans.com
Teknolojimize ortak olun.
‹çindekiler Contents
Sayı: 313 / Temmuz 2011 • Issue: 313 / 2011 July
14
İstanbul’un şövalyesi: Çelik Gülersoy
The knight of İstanbul: Çelik Gülersoy
06
Rengarenk geceler huzur dolu günler için
For colourful evenings peaceful days
22
Marmara’nın altı hazinelerle dolu
The seabed of Marmara is full with treasures
32
Bir lezzet şöleni ve markalaşma serüveni
A feast of taste and an adventure of branding
38
Porselenin ışıltısıyla hayatınızı renklendirin
Colour your life with the glimmer of porcelain
40
AB Bakanı Egemen Bağış:
Turizm bizi AB’ye taşıyacak
EU Minister Egemen Bağış:
Tourism will take us to EU
42
Cennetten bir köşe: Kemaliye
A corner of paradise: Kemaliye
50
İKSEV: İzmir’i kültüre sanata doyuran vakıf
İKSEV: The foundation that feeds culture art to İzmir
52
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nda
Başaran Ulusoy Dönemi
Başaran Ulusoy era at the Touring and Automobile
Club of Turkey
56
Benzersiz bir manzara ve farklı bir deneyim için
For an unequalled scenery and a different
experience
58
Doğudaki konforun yeni adı:
Hilton Garden Inn Şanlıurfa
New name of comfort in the east:
Hilton Garden Inn Şanlıurfa
26
Yerebatan Sarayı
Yerebatan Palace
Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor
TÜRSAB
Feyyaz YALÇIN
Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56
Yay›n Yönetmeni/Editor
Ayşim ALPMAN
TÜRSAB
TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü
TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹
Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB
taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r
Arzu ÇENG‹L
Published monthly by
ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES
ISSN 1300-3364
Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical
Görsel Yönetmen/Art Director
•
TÜRSAB ad›na Sahibi
Owner on behalf of TÜRSAB
Başaran ULUSOY
Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42
34349 Beşiktaş-‹stanbul/Türkiye
www.tursab.org.tr/e-mail:tursab@tursab.org.tr
Editoryal ve Görsel Haz›rl›k
Editorial and Visual Preparation
Özgür AÇIKBAŞ
Çeviri/Translation
Kemal PARLAR
Bask›/Printing: Müka Matbaa
BRONZ YAYIN
Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34
Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1
Tel: (0.212) 549 68 24
34433 Cihangir-‹stanbul/Türkiye
Bask› Tarihi/Print Date: Temmuz/July 2011
bronzyayin@gmail.com
TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member
of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.
BAŞYAZI
editorial
ÇİFT HANELİ MÜJDE!
GOOD NEWS IN DOUBLE FIGURES!
United Nations World Tourism Organisation releases tourism statistics
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü, her yıl düzenli olarak
every year on a regular basis. At the end of June they released figures
turizm istatistiklerini açıklar. Haziran sonunda, bu yılın ilk dört
from the first four months of this year. Those numbers confirmed my
ayının rakamlarını açıkladı. O rakamlar, her ay bu köşede sizlerle de
predictions I share with you in these columns every month. Japan took a
paylaştığım tahminleri doğruladı. Japonya deprem ve sonrasındaki
big hit because of the earthquake and the nuclear disaster that following
nükleer felaket yüzünden, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri de
it, North Africa and Middle East countries took a big hit as a result of
isyanlar yüzünden turizmde ağır darbe aldı. Ziyaretçi sayısında büyük
uprisings. Tourists avoiding these areas headed for other destinations.
düşüş yaşandı. Bu bölgelerden kaçan turist, başka destinasyonlara
Some increases were observed in regions such as South America. The
yöneldi. Güney Amerika ülkeleri gibi bazı bölgelerde artışlar görüldü.
increase reached double figures in some countries.
Artış, bazı ülkelerde çift haneli oranlara vardı.
Turkey is just one of “those” countries. According to
Türkiye, işte o ‘bazı’ ülkelerden biri. Sınır Giriş-Çıkış
border Entry-Exit statistics, number of visitors coming to
istatistiklerine göre, 2011 Ocak-Nisan döneminde
our country reached 6 million people in the January-April
ülkemizi ziyaret edenlerin sayısı, yaklaşık 6 milyon
period of 2011. The year on year increase for the same
kişiye ulaştı. Geçen yılın aynı dönemine göre artış da
period was 21.14 percent. The biggest increase was in
yüzde 21.14 oldu.
April. Compared with April of 2010 the increase was 31.30
En büyük artış, Nisan ayında yaşandı. 2010 yılının
percent.
Nisan’ına göre artış yüzde 31.30 olarak gerçekleşti.
As I mentioned, we were predicting it. From travel agents
Dediğim gibi, tahmin ediyorduk. Acentalarımızdan
to accommodation centres, we were preparing for this
konaklama tesislerimize, bu talebe göre hazırlık
demand. But, however much predictive this result may
yapıyorduk. Ancak, tahmin edilse bile bu sonucun
be, it must be said that it is “very exciting”. As you know,
‘heyecan verici’ olduğunu söylemem lazım. Sonuçlar
Turkey aims for “50 million tourists, 50 billion dollars in
hedefe çok daha çabuk varabileceğimizi gösteriyor.
2023”. The numbers from this year show that the bar that
Biliyorsunuz, Türkiye ‘2023 yılında 50 milyon turist,
BAŞARAN ULUSOY
is 50 million tourists is not just a dream.
50 milyar dolar’ hedefliyor. Bu yılın rakamları ise, 50
But... I have to put a big BUT at this point of my statement.
milyon turist çıtasının hayal olmadığını söylüyor.
TÜRSAB Başkan›
Promotion efforts, efforts of travel agents to be up to date,
Ama... Sözlerimin burasında kocaman bir AMA diye
The President of TÜRSAB
universal standards we have reached in infrastructure are
şerh koymam gerekiyor. Tanıtım, acentalarımızın
all very well. But, we should not get beaten by the human
çağdaş ölçütleri yakalayan çabaları, altyapıda
factor at the end of it all. For example, we should not forget the counterfeit
ulaştığımız evrensel standart iyi güzel. Ama, sonunda gelip insan
alcohol incident that caused the death of 5 Russian guests. We must not
faktörüne yenilmemeliyiz. Örneğin 5 Rus konuğumuzun ölümüne yol
overlook ugly incidents tourists groups are subjected to.
açan sahte içki olayını unutmamalıyız. Turist gruplarının maruz kaldığı
Because you endeavour hard for years to reach a certain level but a single
çirkin olaylara göz yummamalıyız.
mistake wipes out the benefit of those years in a single day. People are
Çünkü senelerce uğraşır bir noktaya gelirsiniz ama bir yanlış o
the most sensitive ring of chain in our industry. We must make that ring
senelerin semeresini bir günde sıfırlar. İnsan, bizim sektörümüzün en
stronger with our beautiful traditional features and modern means. To
hassas halkası. O halkayı, geleneksel güzel özelliklerimiz ve çağdaş
all of you, whether you are tourism professional or a tourist, I wish you a
gereklerle güçlendirmeliyiz.
very good summer.
Hepinize, turizmci ya da turist olarak, iyi bir yaz diliyorum.
Best regards.
Sevgilerimle.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 3
GEZİ
travel
RENGARENK GECELER
HUZUR DOLU GÜNLER İÇİN
Ege’nin gözbebeği Bodrum’da, güneş denizle, tarih doğayla harmanlanıyor.
Geceleri çılgınlıkta Mykonos ile yarışan Bodrum, portakal kokan koylarıyla,
şirin mimarisiyle bir yeryüzü cennetini andırıyor
 Sevinç Akyazılı  Rasim Konyar
6 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
FOR COLOURFUL EVENINGS PEACEFUL DAYS
The sun is blended with the sea; history is blended with nature in the star
of the Aegean Bodrum. Competing with Mykonos for crazy nights, Bodrum
resembles the heaven on earth with orange scented bays, lovely architecture
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 7
E
ge kıyı şeridi birbirinden
güzel tatil yörelerine sahip.
Ama kaçı bu denli ilham
kaynağı olabilir? “Sanma
ki sen geldiğin gibi gideceksin,
senden öncekiler de böyleydiler.
Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp
gittiler...” Türk edebiyatının en
önemli kalemlerinden Cevat
Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer
Halikarnas Balıkçısı böyle anlatmıştı
Bodrum aşkını. 1925 yılında
sürgüne gönderilen Kabaağaçlı,
serbest bırakıldıktan sonra burada
yaşadı ve öldü. Vasiyeti üzerine
Bodrum’da defnedildi.
2000’li yılların en renkli,
en coşkulu, en gözde yazlık
beldelerinden olan Bodrum,
Halikarnas Balıkçısı’nı kendine aşık
eden doğal güzelliklerinin yanı
sıra, eğlenceyle geçen uykusuz
geceleriyle ünlü. Bodrum’da
yaşayan yazarlar sadece Cevat
Şakir ile sınırlı değil. Anadolu’nun
yetiştirdiği en büyük hiciv
ustalarından Neyzen Tevfik
ve Antik Çağ tarihçilerinin en
ünlüsü Heredot Bodrumlu. Peki
binlerce yıldır Ege’nin en gözde
merkezlerinden biri olan, görenin
bir daha terk etmek istemediği
bu şirin beldenin çekiciliği
nereden geliyor? Bu sorunun
yanıtını aramak için önce tarihin
koridorlarında bir gezinti yapıp
ardından da, Bodrum’un turkuaz
sularına, altın rengi kumsallarına,
eğlence dolu gecelerine uzanalım…
Ölümüyle devleşen kral
M.Ö. 1000 yılında Dorlar
tarafından bugünkü kalenin
bulunduğu noktaya kurulan ve
‘Halicarnassos’ olarak adlandırılan
şehir, M.Ö. 4’üncü yüzyılda altın
çağını yaşadı. 24 yıl boyunca
Karya’ya başkentlik yapan
Halicarnassos, Karya Hükümdarı
Mausolos’un, ardından ‘dünyanın
7 harikasından biri’, yani ‘Mausolos
Mozolesi’ ile taçlandırıldı. Kraliçe
II. Artemisia, M.Ö. 350 yılında
Mausolos için tarihe geçecek
bir anıt mezar yaptırdı. Yapının
yüksekliği 40 metreyi aşıyordu.
Mezar odası 4 yanı heykellerle
çevrili bir kaidenin üzerinde
duruyor, yapıyı piramit bir tavan
örtüyordu. Bu tavanın üzerinde
ise 4 atlı bir savaş arabası
bulunuyordu. Tarihçilere göre bin
500 yıl ayakta kalan yapı, büyük
bir depremde yıkıldı. Bu muhteşem
anıt mezardan geriye kalan
heykel ve kabartmalar İngiltere’ye
götürüldü ve British Museum’da
sergileniyor. Anıt mezarın
bulunduğu alan müze haline
getirildi ve burada mozolenin
maketi, çizimleri ve kabartmalarının
alçı kopyaları sergileniyor. Bu
yapının bir başka özelliği ise,
günümüzde neredeyse herkesin
The coastline of the Aegean contains
holiday resorts, each one prettier
than the last. But how many of
them can be so inspirational? “Do
not think you will return as you
have arrived, those before you
were the same, they all left their
minds in Bodrum...” One of the
most important authors of Turkish
literature Cevat Şakir Kabaağaçlı,
otherwise known as the Fisherman
of Halicarnassus, described his
love for Bodrum in such a way.
Sent to Bodrum in exile in 1925,
Kabaağaçlı lived here after he was
freed and died here. He was buried
in Bodrum as was his bequest.
Being one of the most colourful,
most excited, most preferred resorts
of 2000s, Bodrum is famous for
its natural beauty that made the
Fisherman of Halikarnas to fall in
love with it as well as its fun filled
sleepless nights. Furthermore,
authors who live in Bodrum aren’t
limited to Cevat Şakir. Neyzen Tevfik
who is one of the greatest satirical
masters produced by Anatolia and
the most famous of Antique Age
historians
Herodot are
both from
Bodrum. So
where does the
appeal of this
pleasant resort
which is one
of the most favourite centres of the
Aegean and a place where nobody
wants to leave after seeing it once
come from? First let’s roam around
the corridors of history then reach
out to Bodrum’s turquoise waters,
golden beaches, evenings filled with
entertainment to seek answer to
that question…
The king who became great
with his death
Established at the spot where
the castle stands today by
Dors in 1000 B.C. and named
‘Halicarnassos’, the city lived its
golden period in 4th century B.C.
Halicarnassos was the capital
to Karya for 24 years and was
crowned with ‘one of the 7 wonders
of the world’ after the Karya King
Mausolos. Queen Artemisia II had
a tomb built for Mausolos in 350
B.C. which would enter the history.
The height of the tomb was over 40
metres.
The tomb chamber was standing on
a pedestal surrounded by statues
on four sides, the structure was
Mozolenin bulunduğu alan bugün
müze haline getirildi (yanda),
mozolenin maketi de müzede
sergileniyor (üstte)
The area of the mausoleum
has been converted into a
museum (side), The model of the
mausoleum is also displayed in
the museum (above)
8 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Bodrum Antik Tiyatro
Bodrum Antique Theatre
kullandığı bir terimi literatüre
kazandırmış olması. Anıt mezarlar
için kullanılan, ‘mozole’ terimi
Mausolos’tan geliyor.
2 bin 300 yıllık alkış sesleri
Mausolos döneminden kalan
bir diğer önemli yapı ise tiyatro.
Bodrum’a hakim bir tepenin
yamacındaki 13 bin izleyici
kapasiteli tiyatro Halicarnassos’un
en önemli eğlence ve toplanma
merkezi idi. Helen mimarisini
yansıtan tiyatroda her gösteri
öncesi, Tanrı Dionysos’a kurbanlar
kesilirdi. Günümüzde de yaz
aylarında pek çok sanatsal etkinliğe
sahne olan antik tiyatrodan tıpkı
yüzlerce yıl önce olduğu gibi
bugün de alkış sesleri yükseliyor.
Şövalyelerin kalesi hala ayakta
Kale belki de Bodrum’un tek simge
yapısı. 15’inci yüzyıldan bu yana
Bodrum’u süsleyen muhteşem
yapı, ‘şövalyeler dünyasına’ ait
anıları barındırıyor. 1402 yılında
St. Jean Şövalyeleri tarafından
inşa edilmeye başlanan kalenin
yapımı yüz yıldan fazla sürmüş.
Kalenin inşaasında da Mausolos
Mozolesi’nin sütunları kullanılmış.
Rodos Şövalyelerii
covered by a pyramid.
There was a 4 horse
olarak da
drawn chariot
bilinen St. Jean
on top of this
Şövalyeleri’nin
ceiling. Surviving
yaptığı bu
for one thousand
görkemli kalenin
500 years, according
5 ana kulesi
to historians,
bulunuyor.
this structure was
Kare planlı,
demolished in an
180x185 metre
earthquake. Remaining
ölçülerindeki
statues and reliefs from
yapının kuleleri
this mausoleum was
ise 47.5 metreye
taken to England and
kadar yükseliyor.
surlarından
are displayed in British
Kalenin surlarında
an
ulaşmak
Museum. The area
iç bölümüne ulaşm
mak
where the mausoleum
için üzeri aslan,
was situated has been
ejderha, klasik ve eşit
süslü
turned into a museum
kollu haçlarla süsl
lü
geçiliyor.
and a model of the
7 kapıdan geçiliyo
or.
mausoleum, drawings
II. Abdülhamit
and copies of reliefs
döneminde
are displayed here.
hapishane olarak
Another feature
kullanılmaya
of this structure is
başlanan yapının
en ünlü ‘kalebendi’
that it brought about
di’
Şarap ve Aşk Tanrısı Dionysos
yani tutsağı
Dionysos, the God of Wine and Love a term that is used
ise, Halikarnas
by almost everyone
Balıkçısı...
nowadays. The term
1915 yılında
‘mausoleum’ used for
Fransızlar tarafından bombalanan
monumental tombs derives from the
ve yıllarca kaderine terk edilen
word Mausolos.
2 thousand 300 year old sound
of clapping
Another important building from
the Mausolos period is the theatre.
Situated on a hill overlooking
Bodrum, the 13-thousand capacity
theatre was the most important
centre for entertainment and
gatherings in Halicarnassos.
The theatre reflects the Helen
architecture where animals were
sacrificed for the God Dionysos
before every show. The theatre
currently hosts many events in
summer months and sound of
clapping rises today as it did
hundreds of years ago.
The castle of knights is still
standing
The castle is perhaps the only
symbolic building of Bodrum.
The splendid structure adorning
Bodrum since 15th century is
host to memories of “the world of
knights”. The construction of the
castle was started by the knights of
St. John in 1402 and lasted more
than one hundred years. Columns
of Mausolos Mausoleum were also
used in the construction of the castle.
Built by the knights of St John who
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 9
kale, 1964 yılında müzeye
çevrilmiş. Türkiye’nin tek sualtı
müzesini barındıran kale, 1995
yılında ‘Avrupa’nın En İyi Müzesi
Yarışması’nda ‘Özel Ödül’e layık
görüldü.
Mor salkımlı beyaz evler
Ege ve Akdeniz mimarisi ile
benzer özellikler gösteren Bodrum
evleri, insanın kendisini masal
diyarlarından birinde hissetmesine
yol açacak güzellikte. Bembeyaz
boyalı dış cepheleri ve çivit mavisi
pencere çerçeveleriyle bölgenin
güzelliğine güzellik katan bu
evlerin her biri yüksek duvarların
arasına gizli. Yarı kapalı bahçe
bölümlerinde yetişen ve duvarları
aşıp sokağa ulaşan mor begonviller
de Bodrum’un simgelerinden biri.
Alışveriş ve eğlence
akan caddeler
Bodrum’da gece hayatı ve
alışveriş deyince akla, Cumhuriyet,
Cevat Şakir ve Neyzen Tevfik
caddeleri geliyor. Bu caddelerin
her birinde yüzlerce restoran,
bar, kafe ve hediyelik eşya
dükkanları sıralanıyor. Bodrum
sokakları geceleri cıvıl cıvıl,
eğlence dolu ve davetkar.
Halikarnas Club’ün başını çektiği
kulüplerde eğlence gece yarısı
başlıyor ve sabahın ilk ışıklarına
kadar devam ediyor. Müziği
iliklerinize kadar hissedeceğiniz bu
eğlence mekanlarında, ses ve ışık
sistemlerinin en son teknolojileri
kullanılıyor. Dev makinelerden
püskürtülen köpükler dans pistlerini
kaplıyor, lazer şovları yıldızlı
yaz gecelerini renklendiriyor.
Bodrum merkezi dışında eğlence
tutkunlarının bir diğer adresi ise
Gümbet. Gümbet, sörf yapmak
isteyen başta İngilizler olmak
üzere her milletten turisti ağırlıyor.
Gündüz dalgalarla boğuşan turistler
gece de, kulüp ve discolarda
doyasıya eğleniyor. Gece insanlarla
dolu, müzik sesleriyle çınlayan
Bodrum ve Gümbet caddeleri,
gündüz saatlerinde ise neredeyse
terk edilmiş kasabaları andırıyor.
Gece hayatının coşkusundan
nasibini alanlar geç saatlere kadar
uyumayı tercih ediyor.
10 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
were also known as the Knights of
Rhodes, this magnificent castle has
5 main towers. Of square plan, and
measuring 180 x 185 metres, the
towers of the structure reach up to
47.5 meters. In order to reach the
inner section of the castle from its
walls one passes through 7 gates
decorated with lions, dragons,
classic Christian crosses. The
Fisherman of Halicarnassus is the
most famous prisoner ‘kalebendi’
of the castle which had begun to be
used as a prison during the reign of
Abdülhamit II…
Bombed by the French in 1915
and left to its own fate for many
years, the castle was turned into a
museum in 1964. Housing the only
underwater museum of Turkey, the
castle received “the Special Award”
in the “Best Museum of Europe
Competition” in 1995.
White houses with purple
bunches
Displaying similarities to Aegean and
Mediterranean architecture, Bodrum
En medyatik köy: Göltürkbükü
Eskiden Türkbükü ve Gölköy
olarak iki ayrı isimle anılan bu
iki köy, bugün Göltürkbükü adı
altında birleşmiş durumda. Bazı
kaynaklara göre Masanda, bazı
kaynaklara göre Yeni Karyanda
Antik Kenti kalıntıları üzerine
kurulan Türkbükü, bugün Türk
ve dünya jet sosyetesinin ünlü
isimlerini ağırlıyor. Hal böyle
olunca da, ünlülerin ’başka hiç
bir yerde göremeyeceğiniz’
görüntülerini yakalamak isteyen
medya mensupları bu minicik köye
akın ediyor.
Huzur dolu turkuaz koylar
Bodrum her arayışa cevap verirken
doğal yaşam tutkunlarını ve huzur
arayanları da eli boş göndermiyor.
Merkezdeki çılgın kalabalığın
aksine, pırıl pırıl bir deniz ve sakin
bir tatil isteyenler de, Bodrum’dan
unutulmaz anılarla ayrılıyor.
Milas yolu üzerindeki Güvercinlik
ve Torba, bu beklentinin
karşılanacağı noktalardan sadece
ikisi. Gündoğan, volkanik kayalara
oyulmuş mezarları ile ünlü.
Bodrum ve Gümbet’teki gece kulüplerinde eğlence aralıksız olarak sabahın ilk saatlerine kadar sürüyor (solda). Göltürkbükü
ise sevimli koyları ve masmavi deniziyle Bodrum’un en çok tercih edilen bölgelerinden biri (üstte)
Entertainment continues unabated until the early hours of morning in night clubs in Bodrum and Gümbet (left). With pretty bays
and deep blue waters, Göltürkbükü is one of the most preferred areas of Bodrum (above)
houses are pretty enough for anyone
to feel that they are in a fairytale
land. With white painted walls and
window frames painted in a deep
blue colour, these houses add more
beauty to their surroundings and
are hidden behind high walls. Purple
bougainvilleas, growing in semienclosed gardens and reaching over
the wall out onto the street are one of
the symbols of Bodrum.
Shopping and fun flowing
streets
When you mention night life and
shopping in Bodrum, Cumhuriyet,
Cevat Şakir and Neyzen Tevfik
streets spring to mind. There are
hundreds of restaurants, bars, cafes
and gift shops which line each of
these streets. Bodrum streets at
night are lively, filled with fun and
inviting. Fun begins at midnight in
clubs led by Halikarnas Club and
continues to first light at dawn.
Latest sound and light systems
are used in these entertainment
establishments where you can feel
the music in your bones. Foam
from giant machines is poured on
to dance floor, laser shows add
colour to starry summer nights.
The other address for fun lovers
outside Bodrum is Gümbet. Gümbet
welcomes tourists from every nation,
especially the English, for surfing.
Tourists struggling with the waves
during the day enjoy themselves fully
at night in clubs and discos. Streets
of Bodrum and Gümbet which are
full of people to the sound of music
at nights resemble deserted towns
during the day. Those who have their
share of night life until the early
hours prefer to sleep till late hours.
The most mediatic village:
Göltürkbükü
Türkbükü and Gölyaka which were
two separate villages until recently
are combined under the name of
Göltürkbükü today. Founded over
the remains of Masanda according to
some sources and over the remains
of New Karyanda Antique City
according to other sources, Türkbükü
today welcomes famous names of jet
society from Turkey and the world.
As this is the case, members of the
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 11
Faralya olarak da adlandırılan
bu bölgede görülmesi gereken
yerlerden biri de Apostol Adası.
Günbatımlarının değişmez
adresi olan Yalıkavak ise yel
değirmenleri, kıyıdaki balık
lokantaları ile bir cazibe merkezi.
Düşsel bir durak: Gümüşlük
Bodrum’un en popüler
mekanlarından biri de Gümüşlük.
Myndos Antik Kenti üzerine
kurulan Gümüşlük, bugün ünlü
balıkçı lokantaları ve yürüyerek
varılabilen Tavşan Adası ile
yarımadanın en güzel ve sakin
yerleşimlerinden biri. Mehtaplı
gecelerde gümüş rengini
alan denizi, maviden kızıla,
pembeden mora varan gün
batımları, kaktüslerle sarmaş
dolaş olmuş sardunyaları ile
Gümüşlük bir masal diyarı gibi.
Kadıkalesi ise yarımadanın en
güzel duraklarından biri. Bu
Leleg Kenti’nin en azametli
yapılarından biri, yerleşime adını
veren Roma Kilisesi. Bodrum’un
Kos Adası’na en yakın ucu,
Akyarlar Koyu ve Burnu. Kefaluka
olarak da bilinen bu balıkçı köyü
şimdilerde gözde bir sörf merkezi.
Sanat ve estetik diyarı
Eski adıyla Müsgebi günümüzdeki
adıyla Ortakent, Bodrum’un
en güzel yapılarına ve en iyi el
sanatları ürünlerine ev sahipliği
yapıyor. ‘Apranga’ adı verilen bu
iki katlı Rum evleri birbirinden
güzel avluları ve teraslarıyla,
nazar boncuğu gibi duran mavi
pencereleriyle bir görsel şölen
yaratıyor. Bu evlerin bazıları
dükkanlara ve sanat atölyelerine
çevrilmiş. Mozaik, seramik, resim,
heykel ve hat sanatı eğitimleri
verilen rengarenk dükkanlarda
Ege’nin tüm renkleri bir arada
ve uyum içinde sergileniyor...
Bodrum’da, antik kentlerle iç
içe geçmiş bembeyaz evlerden
ve portakal bahçelerinden tüm
Ege’ye huzur yayılıyor. Geceleri
ise, eğlence sokaklardan taşıp
‘katamaranlarla’ denize taşınıyor.
Bu sınır tanımaz eğlencenin sesi
dalgalarla Ege’nin diğer kıyısına
Yunan Adaları’na ulaşıyor.
12 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
media who want to snap up pictures
of celebrities “you would not be able
to see elsewhere” flow into this tiny
village.
Island. Yalıkavak is the permanent
address of sunsets and is a centre
of attraction with wind mills, fish
restaurants on the shore.
Peaceful turquoise bays
While Bodrum has answer for every
need, it doesn’t send away fans
of natural life and those seeking
peace and quiet empty handed.
Despite crazy crowds in the centre,
those who seek a crystal clear sea
and wish for a quiet holiday also
leave Bodrum with unforgettable
memories. Güvercinlik and Torba
on the road to Milas are just two
of these spots to satisfy those
expectations. Gündoğan is famous
for tombs carved into volcanic rocks.
Another thing that is worth a look in
this area named Faralya is Apostol
A fictional stop: Gümüşlük
One of the most popular locations
of Bodrum is Gümüşlük. Founded
over Myndos Antique City, Gümüşlük
today is one of the peninsula’s
most beautiful and quietest place
with famous fish restaurants and
Tavşan (Rabbit) Island which can
be reached by walking. With the
sea turning a silver colour at night
during full moon, sunsets that turn
red from blue and purple from pink,
geraniums wrapped around cactuses,
Gümüşlük is almost like a land from
a fairytale.
Kadıkalesi is one of the prettiest
Ortakent evleri
Ortakent houses
stops of the peninsula. The most
ostentatious building of this City of
Leleg is the Roman Church that gave
the place its name. The outermost
point of Bodrum towards the Greek
island of Kos is Akyarlar Bay and
Cape. The fishermen’s village also
known as Kefaluka is a favourite surf
centre nowadays.
Land of art and aesthetic
Today’s Ortakent which was
previously called Müsgebi, is host
to most beautiful buildings and the
best hand craft products of Bodrum.
Two storey Greek houses called
‘Apranga’ create a visual festival
with pretty courtyards and terraces,
blue windows that appear as ‘evil
eye beads’. Some of these houses
have been converted to shops and
art workshops. In these colourful
workshops where mosaic, ceramic,
painting, sculpture and calligraphy
trainings are on offer, all colours of
the Aegean is displayed together and
in harmony. Peacefulness from white
houses interlocked with antique cities
and from orange groves in Bodrum is
spread over to whole of the Aegean.
At night, the fun is spilled over on to
the sea with catamarans. The sound
of this endless party reaches to
Greek Islands on the opposite shores
of the Aegean with waves.
Gümüşlük
Gümüşlük
ANI
memory
İSTANBUL’UN ŞÖVALYESİ:
ÇELİK GÜLERSOY
Yaşamını İstanbul’un kültür miraslarının canlandırılıp turizme
kazandırılmasına adayan Çelik Gülersoy, ardında bıraktığı
eserlerle hala aramızda
 Sevinç Akyazılı
THE KNIGHT OF İSTANBUL: ÇELİK GÜLERSOY
Çelik Gülersoy who dedicated his life to bring back İstanbul’s cultural heritage
for tourism is still with us through his creations he left for us
14 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
S
ultanahmet’teki Soğukçeşme
Sokağı’nda, Edirnekapı’daki
Kariye Mahallesi’nde ya da
Yıldız Parkı’nda ağaçların
arasında yürüdüyseniz, buradaki
köşklerde, seralarda bir bardak
demli çay içtiyseniz, ‘İstanbul
aşığı bir şövalye’nin anılarına
dokundunuz demektir. Çelik
Gülersoy, sadece İstanbul’a değil
dünya kültür mirasına yaptığı
katkılar nedeniyle ‘şövalyelik
unvanıyla’ onurlandırılan çok özel
bir isim.
Gülersoy’un öyküsü, aşık olduğu
İstanbul’dan çok uzaklarda
Hakkari’de başlıyor. Çelik Gülersoy
1930 yılında Hakkari’de dünyaya
geliyor. Jandarma Komutanı olan
babası Akif Bey’in zorunlu hizmeti
bitince Gülersoy Ailesi İstanbul’a
dönüyor. Babasını çok erken
yaşlarda kaybeden Çelik Gülersoy,
lise yıllarında iş hayatına atılıyor.
İlk işyeri de, ömrünün tam 56
yılını geçireceği Türkiye Turing
ve Otomobil Kurumu oluyor.
Kurumda her işe koşan bu azimli
genç adam, 1958 yılında İstanbul
Hukuk Fakültesi’ni bitiriyor, 1965
yılında ise kurumun başkanlığına
seçiliyor.
Avrupa’da tarihi ve kültürel
mirasın hukuk yoluyla nasıl
korunduğunu inceleyen genç
başkan, takvimler 1970’i
gösterirken bir atılım yapmaya
If you ever walked in Soğukçeşme
Street in Sultanahmet, Kariye
Mahallesi (District) in Edirnekapı or
in Yıldız Park amid trees, if you ever
drank a glass of tea in the mansions,
in the glass houses there, then you
have touched the memories of “a
knight in love with İstanbul”. Çelik
Gülersoy is a very special name who
has been honoured with the ‘title
of chivalry’ for his contribution to
cultural heritage not only in İstanbul
but also in the world.
Gülersoy’s story begins in far away
Hakkari rather than in İstanbul he
was in love with. Çelik Gülersoy was
born in 1930. Gülersoy family return
to İstanbul when his father Akif Bey’s
compulsory service as a Gendarme
Commander was completed. Losing
his father at a very early age, Çelik
Gülersoy entered the business life
while still at high school. His first
place of work was The Touring and
Automobile Club of Turkey where
he spent 56 years of his life. This
determined young man who did
everything from being a gofer to
writing official correspondences
completed the Faculty of Law at
İstanbul University in 1958, he
was elected the president of the
association in 1965.
The young president who researched
how historical and cultural heritage
was protected through legal methods
in Europe decides to make a move
Soğukçeşme Sokağı restorasyon öncesi perişan durumdaydı (üstte), Türkiye
Turing ve Otomobil Kurumu’nun yaptığı restorasyonlar sonrası sokak bambaşka
bir çehreye kavuştu (yanda)
Before the restoration Soğukçeşme Street was in a dilapidated state (above), After
restorations by the Touring and Automobile Association of Turkey the street had a
completely different appearance (side)
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 15
karar veriyor ve kaynak arayışına
giriyor. Kaynak, Gülersoy’un
deyimiyle ‘su’, 1971’de
bulunuyor. Bürokrasinin en tepe
noktalarını zorlayan Gülersoy,
‘triptik’ gelirlerinin Turing
Kurumu’na akmasını sağlıyor.
Türkiye Turing ve Otomobil
Kurumu, sınır kapılarında 24 saat
hizmet verecek bürolar açıyor,
Türkiye’ye giren yabancı plakalı
araçlar denetleniyor.
Ağıla dönüşen köşk
Gülersoy, çalışmalarına gençliğinin
geçtiği Yıldız Semti’nde
başlıyor. Osmanlı döneminde
Çırağan Sarayı’nın korusu olan
Yıldız Parkı’nın, 1970’lerde
kötü şöhretli bir ormana
dönüşmesinden rahatsızlık duyan
Gülersoy koruya, patika yollar,
seyir balkonları, çiçek adaları
yaptırıyor. Park güvenli bir hale
getiriliyor. Çırağan Sarayı’nın
bekçisinin içine yerleştiği ve bir
bölümünü koyunları için ağıla
çevirdiği Malta Köşkü, aslına
uygun biçimde restore ediliyor.
Birbirinden şık ama dönemine
uygun mobilyalarla süslenip
halka açılıyor. Restorasyon dış
Malta Köşkü
Malta Mansion
Çadır Köşkü
Çadır Mansion
16 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
basının övgülerini toplarken sıra,
Çadır Köşkü’ne geliyor. Taban
döşemelerine kadar çürümüş
haldeki köşk, 1979 yılında halkla
buluşuyor. Malta Köşkü’nün
yanına ‘Pembe’, Çadır Köşkü’nün
yanına ise ‘Yeşil Sera’ kuruluyor.
Biri adını hemen üzerindeki
erguvan ağacının pembesinden,
diğeri ise korunun yeşilinden
alan seralar, özenli tarzları, şık
görünümleri ile ziyaretçi akınına
uğruyor.
Hidiv Kasrı’na uzanan dost eli
Gülersoy bu maratondan hiç
yorulmuyor, bir an olsun
dinlenmek istemiyor. ‘Mısır Hidiv’i
İsmail Paşa’nın Beykoz’daki Sarı
Köşk’üne de Gülersoy’un sihirli
değneği dokunuyor. Sarı Köşk,
1979’dan itibaren, İstanbullular’ın
sabah kahvaltılarının, 5 çaylarının
değişmez adresi haline geliyor.
Sarı Köşk’ten klasik müzik sesleri
yayılırken, Hidiv Korusu’ndaki
bir diğer tarihi yapı da konser
salonuna dönüşüyor. Eşsiz
manzarası, zarif dekorasyonu ile
Beyaz Köşk, klasik müzikseverlerin
hem kulaklarına, hem de
gözlerine hitap ediyor.
in 1970 and starts looking for
funding. That fund, or ‘water’ as
Gülersoy referred to, was found
in 1971. Pushing the highest
echelons of bureaucracy, Gülersoy
succeeds in rerouting ‘triptik’ (carne
de passage) income to flow into
Touring Association. Turkish Touring
Association launches offices at border
crossings open 24 hours, checking
cars with foreign number plates
entering Turkey.
A mansion turned into
a sheep pen
Gülersoy starts his work at Yıldız
district where he spent his youth.
Disturbed by the fact that Yıldız Park
which was Çırağan Palace’s grove
during the Ottoman period had turned
into a forest with a bad reputation
in 1970s, Gülersoy has pathways,
observation terraces, flower islands
built in the park. He turns the park
into a safer place. Malta Köşkü
(mansion) where the gatekeeper of
Çırağan Palace had settled in and
turned a part of it into a sheep pen is
restored in keeping with the original
condition. It is decorated with chic
furniture in keeping with its period.
While the restoration attracts the
praise of overseas press, attention is
turned to Çadır Köşk. Rotten to the
floor boarding, the mansion is opened
to public in 1979. ‘Pembe’ (the Pink)
Conservatory next to Malta Köşk and
‘Yeşil’ (the Green) Conservatory next
to Çadır Köşk is established. One of
the conservatories takes its name
from the pink of Judas trees while the
other one is named after the greenery
of the park and they both attract
visitors with their meticulous styles,
elegant appearances.
A friendly hand reaching out to
Hidiv Kasr (Khedive Mansion)
Gülersoy is never tired of this
marathon and does not want to
rest even for a moment. Gülersoy’s
magic wand also touches the Yellow
Pavilion belonging to ‘Mısır Hidiv’
(Governor of Egypt) İsmail Paşa in
Beykoz. The Yellow Pavilion becomes
the permanent address of İstanbulites
for breakfast and 5 o’clock tea. While
sound of classical music emanates
from the Yellow Pavilion, another
historical structure in Hidiv Park is
Yeşil Ev (yanda), restorasyon öncesi
(üstte). Oto tamirhanesi olarak
kullanılan Roma Sarnıcı, restorasyon
çalışmalarının ardından turizme açıldı
(altta)
Green House (side), before restoration
(above). Previously used as a car
workshop, Roman Cistern opened for
tourism following restoration works
(below)
Sultanahmet’i yeniden yarattı
Sultanahmet’te çıkan bir
yangından hasar gören
tarihi bir konak kurum
tarafından satın alınıp otele
dönüştürülüyor. 1984’te ‘Yeşil
Ev’ adıyla açılan otel, 1985’te
‘Europa Nostra’ ödülüne layık
görülüyor,1992-1993 yılbaşında
Fransız Devlet Başkanı Mitterand’ın
yeni yıl kutlamalarına ev
sahipliği yapıyor. Soğukçeşme
Sokağı başındaki Roma Sarnıcı,
işgalci otomobil tamircilerinden
kurtarılıp, dünyaca ünlü bir Roma
Tavernası’na dönüştürülüyor.
Mimarisi ve dekorasyonu ile
büyük beğeni toplayan yapı,
İstanbul’un en ilgi çekici turistik
mekanlarından biri haline geliyor.
Kraliçeyi ağırlayan sokak
Topkapı Sarayı ile Ayasofya
arasında kalan Soğukçeşme Sokağı
ise baştan başa yenileniyor. Harap
durumdaki 350 yıllık ahşap yapılar
onarılıp turizme kazandırılıyor. Bu
restorasyon o kadar başarılı oluyor
ki İspanya Kraliçesi, 2000 yılında
yaptığı Türkiye ziyareti sırasında
Soğukçeşme evlerinde konaklıyor.
Edirnekapı’daki Kariye Semti
de, Türkiye Turing ve Otomobil
Kurumu sayesinde Osmanlı
kimliğini tekrar hatırlıyor. Bölgede
yapılan butik otel, kenti ziyaret
eden kültür sanat tutkunlarını
ağırlıyor. Gülersoy, Türkiye’nin
Anadolu tipi geleneksel otellerinin
ilkini Safranbolu’ya kuruyor.
Gülersoy önderliğinde çalışan
Türkiye Turing ve Otomobil
Kurumu, Fenerbahçe Parkı ve
Feneryolu’nda restorasyonlarını
sürdürürken Büyükada’nın en
önemli yapılarından Fabiato
Köşkü’nü onarıyor ve burayı
bir kültürevine dönüştürüyor.
Gülersoy, 2003 yılında Fabiato
Köşkü’nde bir klasik müzik
konseri dinlerken rahatsızlanıp
aramızdan ayrılıyor. Ama anıları
İstanbul’un sokaklarında, hayat
verdiği köşklerde, kasırlarda,
korularda yaşamaya devam
ediyor. İstanbullular ve İstanbul’u
ziyaret edip eserlerini görme fırsatı
bulanlar Gülersoy ismini şükranla
yad ediyor.
converted into a concert hall. With its
unmatched views, elegant decoration,
Beyaz Köşk (White Pavilion) appeals
to ears and eyes of classic music
lovers.
He recreated Sultanahmet
A historical mansion, damaged in a
fire in Sultanahmet was purchased
by the association and converted
into a hotel. The hotel, opened to
business as ‘The Green House’ in
1984, was deemed worthy of ‘Europa
Nostra’ award in 1985 and was
host for the New Year celebrations
of French President Mitterrand in
1992-1993. The Roman Cistern at the
top of Soğukçeşme Street is rescued
from squatting motor garages and
turned into a world famous Roman
Tavern. Attracting the attention with
its architecture and decoration, the
structure becomes one of the most
attractive touristic sites.
The street that welcomed
the Queen
Soğukçeşme Street between Topkapı
Palace and Hagia Sophia is completely
renovated. 350 years old derelict
buildings are restored and opened
to tourism. This restoration is so
successful that the Queen of Spain
resides in one of the Soğukçeşme
houses in 2000 during her Turkish
visit. Kariye district in Edirnekapı
is reminded of its Ottoman identity
thanks to Touring Association. The
boutique hotel built in the district
welcomes art and culture fans from
every nation who visit the city.
Gülersoy establishes the first of the
traditional Anatolian hotels of Turkey
in Safranbolu. Touring Association,
working under the leadership of
Gülersoy continues to carry out
restorations in Fenerbahçe Park
and Feneryolu, repairs Fabiato
Köşk and turns this place into a
culture house. Gülersoy was taken
ill during a classical music concert
at Fabiato Köşk in 2003 and died.
But his memory continues to live in
the streets of İstanbul, in pavilions,
mansions, groves he breathed life
into. İstanbulites and those visiting
İstanbul who have had the opportunity
to visit his creations remember
Gülersoy’s name with gratitude.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 17
ŞEYLERİN TARİHİ
history of things
BEYAZ EŞYANIN
RENKLİ TARİHİ
Beyaz eşyanın da tarihi olur mu?
Olur. Üstelik hem çok ilginç ayrıntılar verir hem de
”icatlar ihtiyaçtan doğar” sözünü doğrular
 Aylin Şen
COLOURFUL HISTORY OF WHITE GOODS
Would there be a history of white goods? Yes, there would.
Not only it would provide very interesting details but it would
also confirm the phrase “inventions are borne out of needs”
18
1
8 TÜR
TTÜRSAB
TÜ
ÜR
Ü
RSAB
RSAB
SA
AB D
DE
DER
DERGİ
ER
RG
RGİ
Gİİ | TTEM
G
TEMMUZ
EEM
MMUZ
MUZ
U 20
2011
2011
11
D
oğru! İcatların anası
ihtiyaçtır. İşte en
somut örnek: İlk ev tipi
elektrik süpürgesini
Amerikalı James Spangler icat etti.
Çünkü Spangler astım hastasıydı
ve uçuşan tozlarla mücadele etmek
için kafa yormuştu.
Öyküyü baştan alalım. Hatta
Spangler’den de önceye gidelim.
1901 yılında İngiliz mühendis
Cecil Booth, ‘Puffing Billy’ adını
verdiği bir araçla ortaya çıktı.
Bu, elektrik süpürgesinin ‘atası’
sayılabilecek sanayi tipi devasa bir
mekanizmaydı. Benzinle çalışan
büyük bir araç fabrika, mağaza
gibi binalara yanaşıyor ve upuzun
bir hortumla pislikleri alıyordu.
Temizlik iyiydi iyi olmasına
ama beklenen ilgiyi görmedi ve
sahneden yavaş yavaş çekildi.
O icat, Amerikalı Spangler’e
ilham kaynağı oldu mu acaba?
Yanıtını bilmiyoruz ama pek
de tahmin etmiyoruz. Çünkü
Booth’un çağdaşı James Spangler
Ohio’da yaşayan kendi halinde
bir kapıcıydı. O dönemin iletişim
imkanları düşünüldüğünde,
İngiliz icadını duymuş olması pek
mümkün görünmüyordu. Zaten
belki buna ihtiyacı da yoktu.
Ne de olsa, onu ‘kendi ihtiyacı’
zorluyordu.
Astım hastası Spangler, işi gereği
apartmanı temizlerken tozlar
yüzünden sık sık rahatsızlanıyordu.
İşte o ihtiyaç, 1907 yılında icada
dönüştü. İlk elektrik süpürgesi
doğdu: Fanlı bir motora bağlanan
bir fırça ve altına da tozları
toplayacağı torba niyetine bir
yastık kılıfı... İşte bu kadar basit,
ama bir o kadar etkili gereç kısa
sürede duyuldu. Spangler baktı ki
ilgi var, küçük bir şirket kurarak
üretime geçti. Sonrası masal
gibi ama gerçek! Spangler’in
müşterilerinden bir kadın,
pek beğendiği icadı kocasına
gösterdi. O da gidip Spangler ile
konuştu,
ş , şşirketi satın alıp
elektrik
elek
ktri süpürgesini
geliştirdi,
geli
g
yaygınlaştırdı.
ya
Kim
K miydi o
kişi?
William
k
Hoover!
H
True! Necessity is the mother of
invention. Here is the most tangible
example: American James Spangler
invented the first home type vacuum
cleaner. Because Spangler suffered
from Asthma and he racked his
brain to fight dust particles in the
air.
Let’s take the story from the
beginning. In fact, let’s go beyond
Spangler. Cecil Booth, an English
engineer, appeared with an
apparatus he named “Puffing Billy”
in 1901. This was an industrial type,
giant of a mechanism which could be
considered the “ancestor” of vacuum
cleaner. This petrol operated giant
apparatus would be parked near
big buildings such as factories,
department stores and collect
rubbish through a long hose. Despite
being a good cleaner it did not get
the attention it deserved and slowly
disappeared from the scene.
One wonders if that invention had
been an inspiration to Spangler from
America. We do not know the answer
but we also do not think so. Because,
James Spangler, who was Booth’s
peer, was a doorman minding his
own business, living in Ohio. When
you consider the communication
methods of the time, it doesn’t
seem feasible for him to have heard
about the
invention of the
Englishman.
Perhaps he did
not need it. After
all, “his own
necessity” was
forcing him.
Asthmatic Spangler
was often ill due to
dust he was subjected
to while cleaning the
apartment as part
of his duty. That
necessity turned
into an invention in
1907. First vacuum
cleaner was born: A
brush connected to
an engine with fan
blades and a pillow
cover used as a bag
under the engine to
collect the dust…
it was that simple,
yet so effective
that the invention
was heard about
in a short space
of time. As he
became aware
of the interest,
Spangler formed
a small company
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 19
Çin porselenlerine
kıyamayınca!
Türkiye’de bulaşık
makinası, elektrik
süpürgesinden çok
daha sonra evlere
girmiştir. Bu nedenle
“daha yeni” bir icat
olduğu düşünülür. Ama,
ma,
a
hayır. Bulaşık makinası, elektrik
süpürgesinden yarım yüzyıl kadar
daha büyüktür!
İlk bulaşık makinası 1850
yılında Amerikalı Joel Houghton
tarafından geliştirildi. Elle
döndürülen bir delikli borudan
bulaşığa su fışkırtılıyordu. Ancak,
tariften de anlaşılacağı üzere tek
tek yıkamaktan daha fazla güç
harcanıyordu. Üstelik bulaşıklar
temizlenmiyordu. Bu yüzden icada
kısa sürede “başarısız” yaftası asılıp
rafa kaldırıldı.
Derken, İllinois’li Josephine
Cochrane tarih sahnesine çıktı.
Zengin olduğu ve emrinde
pekçok hizmetçi bulunduğu halde
kıyamadığı Çin porselenlerini
elleriyle yıkayan Josephine Cochrane
-hep olduğu gibi- ihtiyacı icada
dönüştürdü. Onun sistemi de
aslında su fışkırtan bir merdane
üzerine kuruluydu. Ancak bu kez
su, bakırdan yapılmış bir kazanda
ısıtılıyordu. Ve sabun karıştırılarak
fışkırtılıyordu. Sabunlu suyla
yıkanan bulaşıkların üzerine daha
sonra duru su fışkırtılıyor ve titiz
bayan Cochrane’i bile tatmin edecek
bir temizlik sağlanıyordu. Tarih
1886 idi. Josephine Cochrane,
icadıyla kocasının servetine kendi
“kişisel servetini” kattı. Bununla da
kalmadı, 20. yüzyıl ve sonrasında
yüzmilyonlarca kadının teşekkür
edeceği bir icatla tarihe geçti.
Josephine Cochrane’nın icadı olan
bulaşık makinesi şimdi evlerimizin
‘olmazsa olmazları’ arasında
The dishwasher, an invention by
Josephine Cochrane, is amongst the
‘must have’ items of a household
20 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
and started production. The
rest is like a fairytale
but true! A woman who
liked the invention so
much showed it to her
husband. The husband
met with Spangler,
bought the company to
develop vacuum cleaner
further, made it more widespread.
Who was that person? William
Hoover!
washing the dishes one by one.
What’s more, the dishes weren’t
cleaned. This is why his invention
was put on shelves with an
“unsuccessful” label on it.
Then Josephine Cochrane from
Illinois appeared on history’s stage.
Despite being wealthy and having
many servants at her service,
Josephine Cochrane who washed
her China porcelain herself by hand
turned necessity into invention -as
it always happens-. Her system
too was based on a
rotating wheel that
Couldn’t bear the china
porcelain!
Dishwasher in
ne
ochra
hine C
p
e
s
Turkey entered
o
J
the scene much
later than vacuum
cleaner. That’s
why it is thought to
be a “more recent”
invention. But, no.
Dishwasher is about
half a century older
than the vacuum cleaner!
First dishwasher was
developed by American Joel
Houghton in 1850. Water was
poured through a pipe with
holes which was rotated by
hand. But, as it is clear from
the description, more strength
was needed to operate it than
squirted water. But this time water
was boiled in a copper boiler. And it
was squirted after being mixed with
soap. Pure water was squirted on
dishes washed with soapy water and
a cleanliness that would even satisfy
Mrs Cochrane would be achieved.
The date was 1886. With her
invention, Josephine Cochrane
added “her own personal wealth” to
that of her husband. Not only that,
but she went down in history as
someone who millions of women of
20th century and later would thank
for.
1834 yılında ilk ev tipi buzdolabını
icat eden Jacob Perkins
Jacob Perkins who invented the
first house type refrigerator in
1834
Biz ona
B
‘Frijder’
‘
derdik
d
Beyaz eşya
Be
denince
d
en
buzdolabından
buzdola
b
d
söz etmemek olmaz. Buzdolabı,
bu üçlünün en eskisi. Üstelik de
öyle beş on yılla değil, yüzlerce
yıllık bir farkla. Ne de olsa
buzdolabı konusundaki ihtiyaç
diğerlerinden çok daha büyüktü.
Yiyecek maddelerinin korunması
gerekiyordu çünkü. Bu yüzden
antik dönemden başlayarak eski
Yunan, Mısır ve Hindistan’da
ilkel yöntemler geliştirildi. Derin
çukurlar kazılıp üzeri tahtayla
kapatılıyor, yiyecek maddeleri de
dağlardan getirilen kar ve buz
kütlelerinin arasında o ‘dolaba’
konuyordu.
Bugünkü anlamında ilk ‘ev tipi’
buzdolabı ise, 1834 yılında
yine Amerika’da icat edildi.
Jacob Perkins, bir pompanın
sıcağı soğuğa çevirdiği aygıtıyla
bu konudaki en önemli adımı
attı. Ama ticari bir başarı
sağlayamadı. Ticari başarı,
yani ‘yaygınlaşma’ ise 1916
tarihinde Kelvinator Company
üretimi buzdolapları sayesinde
sağlanabildi. En büyük başarı ise,
Türkiye’de uzun süre ‘buzdolabı’
anlamında kullanılan Frigidaire
(Frijder) markasına nasip oldu.
Elbette kendi markalarımızı
yaratıp, hatta yeni teknolojilere
imza attığımız döneme kadar!
We called it “Frijder”
You cannot not mention
refrigerator when you talk about
white goods. The refrigerator
is the oldest of this trio. And
just by five or ten years but
with a difference of hundreds
of years. After all, the need for
a refrigerator was greater than
the need for other white goods.
Because, food needed to be
protected. Accordingly, primitive
methods were developed in
ancient Greece, Egypt and India
from ancient times onwards.
Deep pits would be dug up
and covered with planks, food
materials would be placed in
that “cabal” between sheets
of snow and ice brought down
from mountains in this pit. First
“home type” refrigerator that
we know today was invented
in America (again!) in 1834.
Jacob Perkins took the most
important step in this area with
his apparatus that converted
hot to cold through a pump.
But he was not commercially
successful. Commercial
success, i.e. “expansion” came
in 1916 through refrigerators
manufactured by Kelvinator
Company. The biggest success
was achieved by the Frigidaire
brand, a word which was used to
describe “refrigerator” in Turkey
for a long time. Until of course, we
created our own brands, and even
signed under new Technologies!
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 21
GÜNCEL
actuel
MARMARA’NIN ALTI
HAZİNELERLE DOLU
Alptekin Baloğlu, Marmara Denizi’nin hatta Haliç’in, ‘hazinelerle’
dolu olduğunu belgeledi. Bu hazineler, şehir efsanelerine konu
olan Bizans altınları değil. Soyu tükenme tehdidi altındaki
denizatları, deniztavşanları, gelincik balıkları
 Sevinç Akyazılı  Alptekin Baloğlu
THE SEABED OF MARMARA IS FULL WITH TREASURES
Alptekin Baloğlu documented that the Sea of Marmara and even
Haliç (The Golden Horn) is full of ‘treasures’. These treasures are not
the gold of Byzantine that is the subject of many urban myths. These
treasures are seahorses, sea slugs, rockling fish whose breed are under
the threat of extinction
Ünlü fotoğrafçı Alptekin Baloğlu tehlikeli
sularda da dalışlar yaptı. Baloğlu baraküda
sürülerini böyle görüntüledi
The famous photographer Alptekin Baloğlu
also dived in dangerous waters. This is how
Baloğlu photographed barracuda shoals
22 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Y
anardağ patlamaları,
Japonya’da yaşanan
nükleer felaket, iklim
değişiklikleri, ozon
tabakasının hızla incelmesi…
Birbiri ardına sıralanan bu
felaketler insanları karamsarlığa
itiyor. “Gezegenin sonu bir
doğal afetle mi gelecek?” sorusu
sadece komplo teorisyenlerinin
değil, bilim insanlarının da
aklını kurcalıyor. Ancak doğa
insanoğluna güzel, umut
dolu sürprizler de hazırlıyor.
Biraz olsun destekle kendini
hızla yeniliyor, mucizeler
gerçekleştiriyor.
Ünlü sualtı fotoğrafçısı Alptekin
Baloğlu, çok uzakta değil tam
da yanı başımızda Marmara
Denizi’nin altında yaşanan
mucizenin ilk tanıklarından.
Kızıldeniz’den, Papua Yeni
Gine’ye, Galapagos Adaları’ndan,
Filipinler’e kadar pek çok bölgede
dalışlar yapıp gördüğü rengarenk
dünyayı fotoğraflayan Baloğlu,
5 yıl önce, “Kendi şehrimin
denizlerinde neler oluyor” diyerek
kolları sıvamış. İSKİ ve Büyükşehir
Belediyesi ile görüşerek, yapılan
arıtma çalışmalarının denizlere
yansımalarını görüntülemek üzere
15 günlük bir maceraya atılmış.
Ortaköy’de denizatları yüzüyor
İstanbul ve civarında tam 20
bölgede dalışlar gerçekleştiren
Baloğlu, işe önce Ortaköy
kıyılarından başlamış ve ilk
sürprizlerle burada karşılaşmış.
Ortaköy Meydanı’na yakın bir
bölgede dalan Baloğlu, burada
dilbalığı yavruları, istavritler,
gelincik balıkları ve iskorpitlerle
karşılaşmış. Baloğlu’na en büyük
sürprizi ise denizatları yapmış.
Alptekin Baloğlu, Ortaköy
Meydanı’nın yaklaşık 50 metre
kadar açığında en gizemli sualtı
canlılarından denizatları ile burun
buruna gelmiş. Nesli tükenmekte
olan denizatlarını görür görmez
deklanşörüne dokunan Baloğlu,
“Son 40 yılda denizlerimizi
fazlasıyla kirletmiştik ve Marmara
çok fazla hasar almıştı. Bu
fikirlerle dalışa başlamış ve
beklentilerimizi çok daha düşük
Alptekin Baloğlu
Alptekin Baloğlu
tutmuştuk. Ancak doğanın ne
kadar dirençli olduğunu gördüm.
Denizlerimiz onlarca
nlarca
yıl aralıksız olarak
raak
kirletilmesine rağmen
a
ağmen
arıtma çalışmalarıyla
a
arıyla
kendini
onarmıştı. Bu
rengarenk sualtı
tı
dünyasında
denizatları
ile karşılaşmak
ise tarif edilemez
e
ez
bir mutluluktu.
Fotoğraflarımı çekip
ç
tekneye çıktığımda,
m
mda,
sevinçten bağırdığımı
rdığımı
hatırlıyorum.”
diyor.
Denizatı, Bebek
Sea horse, Bebek
Volcanic eruptions, nuclear disaster
experienced in Japan, climate changes,
rapid depletion of the ozone layer…
These disasters that follow each
other are making people
pessimistic. The question of
“will the end of the planet
be through a natural
disaster?” is keeping
busy not only conspiracy
theorists but scientists too.
But nature also prepares
beautiful, surprises filled with
hope, for humanity. Nature
renews itself rapidly with
a little bit of help, performs
miracles. Famous marine
photographer Alptekin Baloğlu
is one of the first witnesses of the
miracle, not too far away but right next
door, in the Sea of Marmara.
Baloğlu, who dived in many regions
from Red Sea to Papua New Guinnea,
from Galapagos Islands to Philippines
to photograph the colourful world he
witnessed had embarked to find the
answer to “what is happening in the
seas of my own city”. He embarked on
a 15 day adventure to photograph the
underwater reflections of treatment
works with the permissions of İSKİ
(İstanbul Water and Sewerage Works)
and Metropolitan Municipality.
Seahorses swim in Ortaköy
Baloğlu who made 20 dives in areas
around İstanbul started to work in
Ortaköy shores and came across his
first surprise here. Diving in an area
near Ortaköy Square, Baloğlu spotted
baby sole fish, mackerel, rockling fish
and scorpion fish here. The biggest
surprise for Baloğlu was the sea horses.
Alptekin Baloğlu came face to face with
seahorses, one of the most mysterious
creatures of the marine life, just 50
meters from Ortaköy Square. Baloğlu,
who pressed the shutter release as
soon as he saw seahorses which are
threatened with extinction, says “We
have enormously polluted our seas in
the last 40 years and Marmara has
received too much damage. We started
to dive with
that in mind
and kept our
expectations
rather low.
But I saw
how stubborn
the nature is.
Despite being
polluted for
decades it
had repaired
itself with a
purification
process. And
to encounter
sea horses in
this colourful
underwater
world was an
indescribable
happiness.
I remember
shouting with
joy when I
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 23
Haliç’te deniztavşanları!
Alptekin Baloğlu ve ekibi bu kez
de tüm cesaretlerini toplayıp
Haliç bölgesine yönelmiş.
Haliç’in tabanının çamur dolu
olması nedeniyle dalış için riskli
bir bölge olduğunu dile getiren
Baloğlu, “Bölge tehlikeliydi ve
görüş mesafesi azdı. Fotoğraf
çekiminin neredeyse imkansıza
yakın olduğunu düşünüyorduk.
Çamurla dolu tabanı dikkatle
izliyordum ki bir anda küçük bir
hareketlenme fark ettim; karşımda
bir deniztavşanı duruyordu. Bir
iki kare fotoğraf çekebildim. Bu
minik deniz canlısı paletlerimizin
hareketlerinden rahatsız olmuştu
ve bulanık suyun içinde izini
kaybettiriverdi. Bu Haliç’te
popülasyonun çeşitlendiğini
göstermek açısından çok önemli
bir andı. Ama yaşadığım bu
küçük anlar denizlerimizin
tekrar yaşamla buluştuğunu
gösterdi. Bu güzelliklerin ilk
tanıklarından bir olmuş, üstelik
24 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
climbed aboard the boat after taking
photographs”.
Seaslugs in Haliç!
Having been encouraged, Alptekin
Baloğlu and his team this time headed
for Haliç area. Describing Haliç as a
risky dive area due to murky waters
and muddy seabed, Alptekin Baloğlu
said “It was a dangerous area and
the visibility was low and we thought
taking photographs would be nearly
impossible. Just as I was watching the
muddy seabed carefully, I noticed a
small movement; there in front me was
a sea slug. I could only take a couple
of photographs. This little sea creature
was disturbed by the movement from
out fins and disappeared in muddy
waters.
This was an important moment in terms
of proving that the population in Haliç
was being diversified. But these little
moments I have experienced proved
that life had returned to our seas. I have
been one of the first people to witness
this beauty and what’s more I have
Deniz tavşanı, Haliç (üstte), gelincik balığı, Sivriada (ortada),
anemon, Yassıada (altta)
Sea slug, Haliç (Golden Horn) (above), rockling fish, Sivriada (centre),
anemon, Yassıada (below)
bunları belgeleyebilmiştim.” diye
konuşuyor. Baloğlu, bu dalışlar
sırasında tanık olup belgelediği
anları, ‘İstanbul’un Sualtı Yaşamı’
isimli bir kitapta topladı. 2005
yılında yayınlanan kitap büyük
beğeni topladı. Bununla da
kalmadı 2009 yılında da ‘Bir
Balığın Gözüyle İstanbul’ isimli bir
kitabı fotoğraf severler ve İstanbul
aşıklarıyla buluşturdu. Özellikle
ilk ve orta dereceli okullarda
çocuklara çevre bilinci aşılamak
için seminerler düzenledi, dia
gösterileri yaptı. Çocuklara çevre
bilinci ve deniz sevgisi aşılamaya
çalıştı.
been able to document it”. Baloğlu
compiled these moments that he
witnessed and documented during
his dives in a book titled “Underwater
Life in İstanbul”. The book, published
in 2005, was widely acclaimed. He
didn’t stop there and in 2009 he
published “İstanbul Through the
Eyes of a Fish” for photography
fans and lovers of İstanbul. He
organised seminars aimed especially
at first and secondary school
children to instil an environmental
awareness, he presented slide
shows. He endeavoured to instil an
environmental conscious and love of
sea in children.
Sponsor arıyor
Alptekin Baloğlu’nun İstanbul’un
sualtına duyduğu özlem son bir yıl
içinde iyice arttı. Ünlü fotoğrafçı,
2005 yılında canlanışına şahitlik
ettiği Marmara Denizi’nin 2011
yılındaki halini belgelemek için
sponsor arayışında. Tek umudu ise
daha fazla sualtı canlısı görmek,
gördüklerini fotoğraflamak ve bu
güzellikleri kamuoyu ile bir an
önce paylaşabilmek.
Looking for a sponsor
The craving Alptekin Baloğlu felt
for marine life in İstanbul rapidly
increased in the last year. The
famous photographer is looking for
a sponsor to document the Sea of
Marmara in 2011 after witnessing
it coming to life in 2005. His only
hope is to see more marine creatures,
photograph everything he witnesses
and share them with public as soon
as possible.
Çamuka, Burgaz Adası (altta), horozbina, Bebek (ortada)
Sparling, Burgaz Island (below), blenny, Bebek (centre)
Yunus, Kalamış
Dolphin, Kalamış
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 25
TARİH
history
YEREBATAN SARAYI
Yerebatan Sarnıcı, suların içinden yükselen sütunlarıyla
gizemli bir yeraltı şehrini andırıyor. Medusa başlarıyla
ünlü bu yapıda, mimari deha suyla buluşuyor, tarih
efsanelere karışıyor
 Sevinç Akyazılı  Rasim Konyar
YEREBATAN PALACE
Yerebatan Cistern resembles a mysterious underground city
with columns rising from the water. Architectural genius
meets with water, history mixes in with legends in this
structure which is famous for Medusa heads
26 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 27
İ
stanbul’u ziyaret edenlerin
mutlaka görmesi gereken
yapılardan biri Sultanahmet
Meydanı’nın altındaki
Yerebatan Sarnıcı. Aslında bir
tatlısu deposu. 542 yılında Bizans
saraylarına su sağlamak için I.
Justinyen tarafından yaptırılmış.
Ama, ‘Yerebatan Sarayı’ diye
anılmayı hakkeden görkemiyle ve
inanılmaz rakamlarıyla yüzyıllar
içinde bir efsaneye dönüşmüş.
Bazı kaynaklara göre, sarnıcın
inşaatında 7 bin köle çalıştırılmış.
Bu müthiş rakam tartışılsa bile,
inşaatın boyutları çabanın
büyüklüğünü ortaya koyuyor.
20’inci yüzyılın başında bir grup
Alman denizaltıcının çıkardığı
sarnıç planına göre yapı, 145
metre uzunluğa 65 metre
genişliğe sahip. Ve tam 9 bin 800
metrekare alanı kaplıyor. Dönemin
tekniğini aşan bu devasa sarnıç
9’ar metre yükseklikteki 336
sütun tarafından destekleniyor.
Her birinin arasında 4.8 metrelik
bir aralık bırakılan sütunlar 12
dizi halinde 28’erli gruplar olarak
diziliyor. Sarnıcın tavan ağırlığı,
tonozlar ve kemerler aracılığıyla
farklı mermer türlerinden oyulmuş
sütunlara aktarılıyor… Bazıları,
‘dor’ bazıları ‘corint’ üslubunu
yansıtan başlıklarla taçlandırılan
sütunlar, tonozları, tonozlar ise
tuğla kemerleri taşıyarak yapıyı
bin 600 yıldır ayakta tutuyor.
Bir ‘sütun ormanı’nı
andıran Yerebatan
Sarnıcı İmparator
I. Justinyen
tarafından yaptırıldı
Resembling a
‘forest of columns’,
Yerebatan Cistern
was built by Emperor
Justinian I
28 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
İmparator I. Justinyen
Emperor Justinian I
Yerebatan Cistern below Sultanahmet
Square is one of the must-see
structures for those visiting İstanbul.
It is essentially a water depot. It was
built by Justinianus I to provide water
to Byzantine palaces in 542. But it had
turned into a legend over the centuries
with a splendour and incredible
numbers and was deservedly called
“Yerebatan Palace”...
According to some sources, 7
thousand slaves had worked in the
construction of the cistern. Even if this
incredible number is debatable, the
dimensions of the construction display
the grandeur of the effort. According
to the plans of the cistern drawn at
the turn of 20th century by a group of
German submariners, the structure
is 145 metres long and 65 metres
wide. It covers an area of 9 thousand
800 square meters. This giant cistern
which was well in advance of the
technique of its time is supported
by 336 columns, each of which is 9
metres tall. The columns have a space
of 4.8 metres between them and are
arranged in 12 rows in groups of
28. The ceiling weight of the cistern
is conveyed on to columns carved
from different marble types through
vaults and arches… The columns,
some of which reflect ‘dor’ style caps
while others reflect ‘corint’ style caps,
carry the vaults and the vaults carry
the brick arches to keep the building
upright for one thousand 600 years.
Ters Medusa başı (yanda),
‘gözyaşı sütunları’ndan bir
örnek (altta)
Upside down Medusa head
(side), an example from
‘teardrop columns’ (below)
En popüler canavarlar
Yerebatan Sarnıcı’na loş bir
hava hakim. Bu loşluk, rutubet
kokulu, yazın en sıcak günlerinde
bile serin olan bu yapıyı daha
da gizemli ve çekici kılıyor...
Üzerindeki motifleri ‘gözyaşı’
damlalarına benzetildiği için,
‘Ağlayan Sütun’ adıyla anılan
sütunların ise inşaatta ölen
kölelerin anısını yaşatmak için
başka bir yapıdan buraya taşındığı
iddialar arasında. Suların içinden
yükselen ‘sütun ormanı’ndaki
platformlarda yürürken, bir
yandan gözlerinizin önünde Yunan
Mitolojisi canlanıyor diğer yandan
da gerçeklik algınız sarsılıyor.
Çünkü her bir saç teli yılandan
devasa Medusa başları sütunların
üstünü süslemiyor, aksine ters
dönmüş halde suyun içinde
yatıyor. Yerebatan Sarnıcı’nın en
çok ilgi çeken bölümü de burası.
Her gün burayı ziyaret eden
binlerce kişi, yüzlerce yıldır suyun
içinde yatan Medusa başlarının
önünde fotoğraf çektirmeye
çalışırken kuyruklar oluşturuyor.
Paganizmin reddi mi
batıl inanç mı
Bu yapıda kaide olarak kullanılan
Medusa başlarının M.S. 4’üncü
yüzyılda yapıldığı ve bir başka
yapıdan sökülerek buraya getirildiği
tahmin ediliyor. Medusa başlarının
birinin ters çevrilmiş birininse yan
yatırılmış olmasının nedenlerine
ilişkin farklı tarihçiler farklı görüşler
ileri sürüyor. Kimileri pagan
inanışlarının yeni Hıristiyan olmuş
Bizans halkını hala etkilediğini
ileri sürerek; “Medusa başlarının
bakanları taşa çevirmesinden
korkuluyordu. Bu nedenle lanetin
bozulmasını isteyen Bizanslılar
heykelleri ters çevirerek suya
hapsettiler” diyor.
Kimileri de çok tanrılı dönemden
kalan bu inanç sembollerinin,
Bizanslılar tarafından özellikle ters
çevrildiğine, bu yolla eski dini terk
ettiklerine dair bir mesaj verildiğini
iddia ediyor. Bir diğer grubun tezi
ise çok daha sade: “İnşaat sırasında
Bizans Arap ordusunun tehdidi
altındaydı ve bu nedenle yapı
aceleye getirildi, sütunlar hızlıca
The most popular
dragons
A dusky air prevails
in Yerebatan Cistern.
This dusky, damp smell
which makes this building feel cool
even in the hottest days of summer
also makes it more mysterious and
appealing… It is claimed that ‘weeping
columns’, so named because motifs on
them resemble ‘teardrops’, have been
relocated here from a different structure
to keep alive memories of slaves who
died during its construction. When you
walk on the platform on ‘the forest of
columns’ that rise from the water, Greek
Mythology comes alive before your
very eyes while at the same time your
sense of reality is swayed. Because
Medusa heads with snakes representing
strands of hair do not decorate column
heads, but they are upside down lying
in water. The most interesting section
of Yerebatan Cistern is here. Long
queues form while thousands of people
who visit it every day try to get their
photographs taken in front of Medusa
heads which have been lying in water
for thousands of years,.
Rejection of Paganism or
superstition
It is thought that Medusa heads used
as pedestals in this structure were
built in 4th century AD and brought
here from another building. Different
historians offer different views for
the reason that one of the Medusa
heads is upside down while the other
is laying sideways. Some suggest that
pagan beliefs continued to influence
people of Byzantine who recently
became Christians and say; “It was
feared that Medusa heads would turn
those staring at them into stones.
That’s why Byzantines who wanted
to break the spell turned the statues
upside down and locked them in
water”.
Some suggest that these symbols of
faith from polytheistic period were
deliberately turned upside down by
Byzantines to give a message that they
have left the old religion. Explanation
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 29
yerleştirilirken başların yönüne
kimse dikkat edemedi…”
Topkapı Sarayı’na da su sağladı
Dikkatlerden kaçan yalnızca Medusa
başları değildi. İstanbul’un fethi
sonrasında da uzun süre sarnıcın
kendisi dikkatlerden kaçtı. Sarnıç
fetihten yaklaşık 100 yıl kadar
sonra, bölgedeki yapılaşmanın
artmasıyla farkedildi. Bazı binaların
zeminini su bastı... “Bazıları küçük
deliklerden sepet sallayıp balık
tutuyor.” Söylentisiyle bir araya
gelince araştırma şart oldu. Ve
Yerebatan Sarnıcı ortaya çıkartıldı.
100 bin ton su kapasiteli sarnıç,
Osmanlı döneminde de su ihtiyacı
için kullanıldı. Hatta Topkapı
Sarayı’nın bahçeleri buradan
getirtilen su ile yeşillendi. Durgun
su yerine çeşme suyunu tercih
eden Osmanlılar şehirde kendi
su tesislerini kurduktan sonra
burayı kullanmaktan vazgeçince
yapı atıl kaldı. Ancak tamamen
kaderine terk edilmedi. 1600
yıllık tarihi boyunca da zaman
zaman gündeme alındı. Örneğin
III. Ahmed ve II. Abdülhamid
dönemlerinde tadilattan geçti.
Sarnıcın kurtarılması için en önemli
adımlarsa 1940’larda atıldı. Binanın
giriş bölümünün üzerindeki evler
istimlak edildi. Sarnıca giriş kapısı
olarak bir bina yapıldı.1984 yılında
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından zemin temizliği yapılan
sarnıç ışıklandırıldı. Yürüyüş
platformlarının ilave edilmesinden
sonra ise turizme kazandırıldı.
Şimdi ise İstanbul’daki en ilginç
Bizans miraslarından olan sarnıç,
her milletten binlerce ziyaretçiye
kollarını açıyor. Üstelik sadece
sanat tarihi meraklılarını, kültür
sanat tutkunu turistleri de
ağırlamıyor. Sarnıcın ziyaretçileri
arasında mitoloji tutkunları ve
gizem düşkünleri de var. Ters
çevrilmiş Medusa başlarının taşıdığı
sütunlardan akan suları, Medusa’nın
ağladığı şeklinde yorumlayanlar ve
sırf bunu görmek için bile sarnıca
gelenler var. Yerebatan Sarnıcı,
yüzlerce yıldır insanları kendine
çekti ve halen çekmeye devam
ediyor. Kısacası “efsane” varlığını
koruyor!
30 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
of another group is simpler: “During
the construction, Byzantium was
under the threat of Arabs and
that resulted in construction to be
completed in haste, and nobody
realised the direction of column heads
while they were being positioned in a
hurry…”
It provided water for
Topkapı Palace
It wasn’t just Medusa heads that
escaped the attention. The cistern
itself had gone unnoticed for a long
period after the conquest of İstanbul. It
was noticed almost 100 years after the
conquest as a result of increase in the
build-up in the area. Basement of some
buildings were flooded… Combined
with rumours of “some people are
fishing using small baskets dangled
down”, an investigation became a
must.
And Yerebatan Cistern was unearthed.
The 100 thousand tonnes capacity
cistern was also used during Ottoman
period. In fact, the water from the
cistern was used in the gardens of
Topkapı Palace. Preferring running
water to still water, Ottomans
abandoned the cistern after they
constructed their own water facilities
and the place was left idle.
But it wasn’t completely left to its
own fate. It became the focus from
time to time during its 1600 year long
history. For instance, it was renovated
during the reigns of Ahmed III and
Abdülhamid II. The most important
steps to salvage the cistern were
taken in 1940s. Houses that occupied
the entrance to the building were
confiscated.
A building was constructed as the
entrance gate to the cistern. The
cistern was illuminated in 1984 by
İstanbul Metropolitan Municipality
who also carried out ground clearance.
Nowadays, the cistern, one of the
most interesting Byzantine heritages
in İstanbul, welcomes thousands of
visitors from every nation.
Furthermore, it does not just welcome
tourists who are curious about art
history, passionate about art and
culture. Among visitors to the cistern
are mythology enthusiasts and
devotees of mysteries. There are even
those who interpret the water on
upside down Medusa heads as tears
of Medusa and visit the cistern just to
see that. Yerebatan Cistern attracted
people for hundreds of years and
still continues to do so. In short, “the
legend” still keeps its existence!
Dünya turizmini İzmir’de keşfedin!
Explore the world’s tourism in İzmir!
08-11 Aralık December 2011
Turizm Fuar ve Konferansı
Tourism Fair & Conference
İzmir Uluslararası Fuar Alanı, Kültürpark
İzmir International Fair Center, Kültürpark
www.travelturkey-expo.com
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde
Under the patronage of Ministry of Culture & Tourism
Partner Ülke
Partner Country
Organizasyon
Organizers
Partner İl
Partner City
KÜTAHYA
Member
Medya Sponsoru
Media Sponsor
Havayolu Sponsorları
Airline Sponsors
RESTORAN
restaurant
BİR LEZZET ŞÖLENİ
VE MARKALAŞMA
SERÜVENİ
Florya’da 3 bin metrekarelik bir alanda hizmet veren
Beyti Lokantası, 60 yılı aşkın bir süredir Türk damak
tadını dünyaya tanıtıyor. Restoranın ünlü konukları
arasında Amerika’dan Rusya’ya devlet başkanları ve
Hollywood yıldızları bulunuyor
 Sevinç Akyazılı
A FEAST OF TASTE AND AN ADVENTURE OF BRANDING
Serving in Florya over a 3 thousand square meter area, Beyti
Restaurant has been representing Turkish taste in the world for more
than 60 years. There are heads of states from America to Russia
and Hollywood stars among the famous guests of the restaurant
32 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
ũ67$1%8/$5.(2/2-ũ0h=(/(5ũ.2/(.6ũ<2181'$1
dæ1æ0æ+5$3
(UNHQ2VPDQOÔ'|QHPL
oLQLVDQDWÔQDKkNLPRODQ
UHQNOLVÔUWHNQLåLLOH\DSÔOPÔè
WDULKOL.DUDPDQRåOX
æEUDKLP%H\æPDUHWLµQHDLW
oLQLPLKUDS%LWNLVHOYH
JHRPHWULNEH]HPHOL
oLQLOHYKDODUGDQROXèDQPLKUDEÔQ
NLWDEHSDQRVXQGDQHVLKKDWOD
%DNDUD6€UHVLµQLQ
$\HWHO.UVvD\HWL
N€IvKDWODGDYH
D\HWOHUL\D]ÔOÔGÔU
$QD6SRQVRU
æVWDQEXO$UNHRORML0]HOHUL
7h56$%µÔQGHVWHåL\OH\HQLOHQL\RU
æVWDQEXO$UNHRORML0]HOHUL
2VPDQ+DPGL%H\<RNXèX6XOWDQDKPHWæVWDQEXO‡7HO‡ZZZLVWDQEXODUNHRORMLJRYWU
B
eyti Kebap, İstanbullu
lezzet tutkunlarının ve
gastronomi uzmanlarının
gayet yakından tanıdığı
bir mekan. Ünü Türkiye sınırlarını
aşan bu lokanta, dünyanın en
önemli devlet başkanlarına,
prenslere, prenseslere,
Hollywood’un ünlü simalarına
ve jet sosyetenin üyelerine Türk
mutfağını tanıtıyor. 20’yi aşkın
uluslararası gastronomi ödülüne
layık görülen Beyti Lokantası
ününü, yiyeceklerinin lezzeti,
kaliteli hizmetine olduğu kadar
Beyti Güler’in stratejik zekasına
da borçlu. Güler, 1945 yılında
Beyti Lokantası’nın sahibi
Beyti Güler
Beyti Güler, the owner of
Beyti Restaurant
34 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Küçükçekmece’de açtığı 4
masalık esnaf lokantasını, bir
dünya markası haline getirmiş.
Fransız yazar Jean Watin
Augouard’ın, Cartier, Bentley
gibi 304 markayı incelediği
‘Markaların Öyküsü’ isimli kitapta
Beyti de kendine yer bulmuş.
Gorbaçov’dan Clinton’a,
İnönü’den Erdoğan’a
Beyti Lokantası konuklarını
sıradan bir restorandan çok
daha etkileyici bir görüntü
ile karşılıyor. Florya’da üç
bin metrekare alana yayılmış
yeşillikler içinde koskoca bir
köşk… Kapı girişinden
itibaren yerlere
serilmiş İran, Afgan ve
Türkmen halıları, içleri
ışıklandırılmış cam
dolaplar içinde onlarca
madalya, ödül plaket,
tebrik ve teşekkür
mesajları, hediyeler...
Onların yanında restoranı
ziyaret eden önemli
Beyti Kebap is a well known
establishment among the taste
lovers and gastronomy experts of
İstanbul. The restaurant, whose
fame goes beyond the borders of
Turkey, introduces Turkish cuisine
to the world’s most important
heads of states, princes, princesses,
famous faces of Hollywood and
members of the high society. Worthy
of more than 20 international
gastronomy awards, Beyti
Restaurant owes its popularity to
strategic intelligence of Beyti Güler
as much as the taste of its food and
quality of its service. Beyti Güler
opened a small, 4 table restaurant
for shop keepers in 1945 and turned
it into a world brand. He has been
so successful during this branding
process that he attracted the
attention of the French author Jean
Watin Augouard. Beyti Restaurant
found a place in the author’s book
named ‘Story of Brands’ which
examines 304 brands, amongst
giants such as Cartier, Bentley, Rolls
Royce.
From Gorbachev to Clinton,
from İnönü to Erdoğan
Beyti Restaurant meets its guests
with a more impressive spectacle
than an ordinary restaurant. An
enormous mansion amongst trees
spread over a 3 thousand square
metre area in Florya… Carpets from
Iran, Afghanistan and Turkmenistan
spread over the entrance from the door,
panelling chosen with care, hundreds of
medals, award plates, congratulatory
and thankful messages, gifts displayed
in lit glass cabinets… Next to them are
hundreds of photographs of important
names who visited the restaurant…
İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman
Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal,
Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül,
former American presidents Richard
Nixon, Jimmy Carter, Bill Clinton,
Legendary Russian leader Mikhail
Gorbachev, Chinese President Li
Xiannian, former French president
Jacque Chirac, American author Arthur
Miller, Sylvie Vartan, Johnny Hallyday
ve Danny Kaye… These are just some
of the famous names who have eaten at
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 35
isimlere ait yüzlerce fotoğraf…
İsmet İnönü, Celal Bayar,
Süleyman Demirel, Bülent Ecevit,
Turgut Özal, Recep Tayyip
Erdoğan, Abdullah Gül, ABD eski
devlet başkanları Richard Nixon,
Jimmy Carter, Bill Clinton, efsane
Rus lider Mihail Gorbaçov, Çin
Cumhurbaşkanı Li Xiannian,
Fransa eski devlet başkanlarından
Jacques Chirac, Amerikalı yazar
Arthur Miller, Sylvie Vartan,
Johny Hallyday ve Danny Kaye…
Bu isimler Beyti Lokantası’nda
yemek yiyip mutlu ayrılan ünlü
isimlerden sadece bazıları.
Restoranın çiçek bahçesini
andıran ön ve arka terasları
yaz aylarında keyifli yemek
davetlerine ev sahipliği yapıyor.
Özenle döşenmiş iç mekan ise, 11
salon, 3 teras ve dört mutfaktan
oluşuyor. Çinili, Kubbeli ve VIP
salonlar mekanın en gösterişli
bölümleri..
Zeytinyağlıları denemelisiniz
Beyti Restoran, adının
çağrıştırdığı gibi sadece bir et
restoranı değil. Menüyü elinize
aldığınız andan itibaren bunu
anlıyorsunuz. İstanbul’un en
iyi zeytinyağlı enginarı burada
servis ediliyor. Bayrampaşa’dan
getirilen kılçıksız enginarlar,
arpacık soğanlarla,
patatesle, havuçlu garnitürle
buluşup, portakal suyuyla
lezzetlendiriliyor. Patlıcanlı pilav,
dolma ve sarmalar, zeytinyağlı
menüsünün en güzel, en lezzetli
seçenekleri… Burada sebzeler
sadece mevsiminde hazırlanıp
sunuluyor. Hamur işi sevenlere
ise başlangıç olarak su böreği
servis ediliyor. Tel tel ağızda
dağılan böreğin, hamuru
da, yağı da, peyniri de tam
kıvamında.
Izgara ve marine mucizesi
Tabi ki menünün en iddialı
bölümü et yemekleri. Kuzu ve
dana eti karışımıyla hazırlanan
köfteler yanlarında patates
püresiyle, şişler pilav ile,
restoranın starı Beyti, patlıcan
beğendi ile servis ediliyor.
Yağlı kuzu kontrfilesi içine yine
36 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
kuzu bonfilesi sarılıp, kalın
dilimler halinde kesilen etler
soğan ve tuzla marine ediliyor.
Izgarada pişirilen etler, ‘beyti’
adıyla sofraları şenlendiriyor.
İstanbul’daki ilk döner yapan
restoranlardan olan Beyti’de
dönerin tadı ise bir başka. Sabah
saatlerinde şişe takılan dönerler
saatler 15.00’i gösterdiğinde
bitmemişse hemen atılıp yerine
yenisi takılıyor.
Şarap menüsü çok zengin
Etin yanında şarap
sevenlerdenseniz Beyti sizi
bu anlamda da şaşırtacak.
Restoranın şarap menüsünde
bilinen tüm Türk markalarının
yanı sıra Fransız, Şili, Amerika,
Avustralyalı üreticilerin 99 şarabı
bulunuyor. Fiyatları 50 liradan
başlayan şarapların menüdeki
en yüksek fiyatlısı bin 200
liralık bir Fransız markası. Ancak
şarap çeşitleri menüdekilerle
sınırlı değilmiş. Yani hiç
beklemediğiniz bir şarabı da
Beyti’de bulmanız mümkün.
Tatlı menüsü ise klasik Türk
tatlılarından oluşuyor. Yemeğin
sonunda ise bir fincan Türk
kahvesi ile likör içebilirsiniz.
Adres: Orman Sok. N:8
Florya-İstanbul
Tel: 0212 663 29 90 (3 hat)
Beyti Restaurant and left happy.
The front and back terraces of the
restaurant which resemble flower
gardens are host to enjoyable diner
parties in summer months. Meticulously
decorated interior space is made up of
11 halls and four kitchens. Tiled, domed
and VIP halls are the most spectacular
sections of the establishment...
Must try dishes cooked
with olive oil
As the name suggests, Beyti Restaurant
isn’t just a meat restaurant. You realise
that from the moment you pick up
the menu. The best artichoke heart
cooked in olive oil in İstanbul is served
here. Peeled artichokes brought over
from Bayrampaşa are added flavours
with shallots, potatoes, small carrots
and marinated in orange juice. Pilaf
rice with aubergine, stuffed peppers
and wine leaves, are the best and the
most delicious choices of the menu…
Here, only the vegetables in season
are served. For those who love pastry,
layered pastry (su böreği) is served as
a starter. Dough, butter and cheese of
the layered pastry, which melts in your
mouth, is just right.
Miracle of grill and marinade
The most ambitious section of the menu
without a doubt is the meat dishes.
Köftes prepared with a mixture of lamb
and veal meat is served with mash
potatoes, shishes with pilaf, the star of
the restaurant Beyti with an aubergine
side dish. Lamb strip loin is wrapped
inside tenderloin lamb steak and cut
thickly to be marinated with onions and
salt. The meat which is cooked on the
grill cheers the tables with ‘beyti’ name.
Beyti is one of the first restaurants in
İstanbul to offer döner and the taste
of döner in Beyti is something else. If
döner, which is placed on skewers early
in the morning, is not finished by 3pm
then it is immediately discarded and a
new one is placed on the skewer.
Wine menu is very rich
If you are one of those who like wine
with meat then Beyti will surprise you
in that respect too. There are 99 wines
in the wine menu of the restaurant from
French, Chilean, American, Australian
wine producers alongside all known
Turkish brands. The most expensive
wine on the menu where the wine prices
start from 50 TL is a French wine with
a price tag of one thousand 200 TL. But
the selection of wine is not limited to
what’s on the menu. This means that,
you can find an unexpected wine at
Beyti. Dessert menu includes classic
Turkish desserts. You can finish off
your meal with a cup of Turkish coffee
and liquor.
Address: Orman Str. N:8
Florya - İstanbul
Tel: +90 (0) 212 663 29 90 (3 lines)
GÜNCEL
actual
PORSELENİN IŞILTISIYLA
HAYATINIZI RENKLENDİRİN
Kütahya Porselen ve Kütahya Seramik, Osmanlı Sarayları’nı süsleyen geleneksel desenleri
21’inci yüzyılın modern ve sade çizgileriyle buluşturuyor
COLOUR YOUR LIFE WITH THE GLIMMER OF PORCELAIN
Kütahya Porselen and Kütahya Seramik are bringing together traditional designs
that adorned Ottoman Palaces with modern and plain lines of 21st century
38 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
A
rkeolojik kazılar,
Anadolu’daki seramik
işçiliğinin 8 bin yıl önce
başladığını gösteriyor.
Başlarda sadece yiyecek ve içecekleri
saklamak için kullanılan seramik
objeler, insanın evrimiyle birlikte
gün geçtikçe gelişti, güzelleşti.
İznik ve Kütahya, çini ile seramik
işçiliğinin Anadolu’daki en önemli
merkezleri oldu. Buralarda yetişen
ustaların eserleri, köşkleri, sarayları
süsledi. Osmanlı Sarayları 15’nci
yüzyılda porselenle tanıştı. Ancak
son derece pahalı olan porselen
ürünler uzun yıllar boyunca sadece
asillerin evlerine, sofralarına konuk
olabildi. Bu iki sağlıklı ve estetik
malzeme, fabrikasyon üretimin
başlamasıyla geniş kitlelerle buluştu.
Dünyanın en büyük
üreticilerinden
1970’de kurulan Kütahya Porselen
ve 1989 yılında kurulan Kütahya
Seramik, Türk geleneksel desenlerini
ve renklerini dünyaya tanıttı. Çay
fincanlarından, yemek takımlarına
kadar çok sayıda ürünü satışa
sunan şirket, 30 yılda dünyanın en
büyük 10 porselen üreticisinden biri
haline geldi. Kütahya Porselen ve
Kütahya Seramik, birbirinden güzel
mutfak ürünlerini, ev aksesuarlarını,
banyo ve mutfak ekipmanlarını, tek
kapıdan girilen fakat iki ayrı bölüme
ayrılan showroomları vasıtasıyla
tanıtıyor. İstanbul Mecidiyeköy’de,
bin 800 metrekarelik iki katlı
bir satış mağazası açan şirket,
burada seramik ve porselen
koleksiyonlarının en şık ve iddialı
tasarımlarını sergiliyor. Mağazanın
giriş katında, fiyatları 280 TL-2 bin
lira arası değişen günlük kullanıma
yönelik ürünler, ikinci katında ise
her biri birbirinden güzel el işçiliği
ürünler sergileniyor. Buradaki
ürünlerin fiyatları ise 37 TL-8 bin
TL arasında değişiyor. Kütahya
Porselen ve Kütahya Seramik
ürünlerini yakından görmek ve
kullanım kolaylıkları hakkında
bilgi almak isteyenler Türkiye
genelindeki 6 showroom’u ziyaret
edebilirler.
Adres: Ortaklar Cad. Bahçeler Sok.
No:20 Mecidiyeköy-İSTANBUL
Telefon: 0212 273 25 76
Archaeological findings indicate that
working with ceramic in Anatolia
goes back for 8 thousand years.
Ceramic objects which were used
as storage for food and drink at the
beginning had improved and became
prettier over time with the evolution
of humans. İznik and Kütahya
became important centres of tile and
ceramic craftsmanship in Anatolia.
Creations of masters who developed
their skills here have adorned
mansions, palaces. Ottoman Palaces
were introduced to porcelain in 15th
century. But porcelain products only
have been the guest of the houses
and the dinner tables of nobilities
for many years as they were very
expensive. With mass production,
these two healthy and aesthetic
materials reached to a wider
audience.
One of the
biggest
producers
of the
world
Kütahya
Porselen,
founded
in 1970
and Kütahya
Seramik, founded
in 1989 introduced traditional
Turkish designs and colours
to the world. Offering many
products from tea cups to
dinner table sets for
sale, the company
became one of the
top 10 porcelain
producers of
the world in 30
years. Kütahya
Porselen
and Kütahya Seramik
introduce kitchen products each one
more beautiful than the other, home
accessories, bathroom and kitchen
equipments in two section showrooms
entered through a single door.
Opening a two storey store spread
over one thousand 800 square metres
area in Mecidiyeköy in İstanbul, the
company displays the most stylish
and the most ambitious designs of its
ceramic and porcelain collections.
Products used in daily life and in the
price range of 280 TL – 2 thousand
TL are displayed at the entrance
level of the store while hand crafted
products, each one more beautiful
than the other, are displayed on the
second level. The prices of products
on this level vary between 37 TL – 8
thousand TL. Anyone who wishes
to take a closer look at Kütahya
Porselen and Kütahya Seramik
products and obtain information on
ease of use may visit 6 showrooms
across Turkey.
Address: Ortaklar Str. Bahçeler Str.
No:20 Mecidiyeköy-İSTANBUL
Telephone: +90 (0) 212 273 25 76
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 39
GÜNCEL
actuel
AB BAKANI EGEMEN BAĞIŞ:
TURİZM BİZİ AB’YE TAŞIYACAK
AB Bakanı Egemen Bağış,
“Turizmcilerin ülke imajına sağladığı katkı Türkiye’nin AB yolunu açıyor.
2023’te 50 milyar dolarlık turizm gelirine ulaşmak artık hayal değil.” dedi
  Sevinç Akyazılı
EU MINISTER EGEMEN BAĞIŞ: TOURISM WILL TAKE US TO EU
EU Minister Egemen Bağış said, “Contribution by tourism professionals to the image
of the country is paving Turkey’s way to EU. It is no longer a dream to reach a
tourism income of 50 billion US dollars in 2023”
T
ÜRSAB tarafından
Kandilli Adile Sultan
Sarayı’nda düzenlenen
toplantıda AB Bakanı
Egemen Bağış turizm sektörünün
temsilcileriyle bir araya geldi. 1
Haziran’da düzenlenen toplantıda
turizmcilerin ülke tanıtımına büyük
katkı sağladığını belirten Bağış,
“Turizmcilerin yarattığı olumlu imaj
bizi AB’ye taşıyacak.” mesajını verdi.
TÜRSAB’ın kuruluşundan bu yana
geçen 39 yıllık süreçte bir dünya
markası haline geldiğini dile getiren
Bağış, “Turizm sektörünün çalışanları
sadece ülkeye turist getirmiyor,
Türkiye’nin imajı açısından önemli
bir görev üstleniyor. Türkiye’yi
ziyaret eden yabancılar ülkemizin
AB üyeliğine daha sıcak bakıyor.
Siz Türkiye’nin imajını doğru
vermeseydiniz AB ile müzakere
tarihi alamazdık. Bu başarıda
payınız büyük.” diye konuştu.
Hedeflere ulaşmak mümkün
Turizm alanında tabuların
aşıldığına da dikkat çeken Bağış,
“Sümela’daki, Akdamar’daki
ayinlerde, ‘Vatan elden gidiyor’,
‘Dinimize karışacaklar’ diye nutuklar
atması beklenen çevrelerin bile
doğru bilgilendirildiğinde yurt
dışından gelen konukları misafir
olarak kabul ettiğini gördük.
2023’de Türkiye’nin artık dünya
pazarında en çok turist çeken 5
ülkeden biri olması öngörülüyor. 50
milyar dolarlık bir turizm gelirinden
bahsediyoruz. Sağlık turizmi, kültür
turizmi ve inanç turizmi alanlarında
da kendimizi geliştirmemiz halinde
bu hedefe rahatlıkla ulaşabiliriz.”
dedi.
Kavga değil huzur istiyoruz
Toplantıda konuşan TÜRSAB Başkanı
Başaran Ulusoy ise Türkiye’ye vize
uygulayan AB ülkelerine mesajlar
gönderdi. Başkan Ulusoy, “Avrupa
Birliği kurallarının uygulanmasına,
insan hakları ve demokrasi açısından
çok ihtiyacımız var. Ancak turizm
sektörü olarak AB tarafından
kaşınmak değil okşanmak istiyoruz.
Kavga değil, huzur istiyoruz.
AB’ye buradan sesleniyorum. Vize
uygulamalarında ısrar etmeleri
halinde bir gün biz de kendilerine
ourselves in areas of health tourism,
culture tourism and faith tourism”.
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, TYD Başkanı Turgut Gür, AB Bakanı Egemen
Bağış ve TUROB Başkanı Timur Bayındır
TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy, TYD Chairman Turgut Gür, EU Minister Egemen
Bağış and TUROB Chairman Timur Bayındır
vize koymak zorunda kalabiliriz.”
diye konuştu.
Sektörümüz AB’ye hazır
Konuşmasında turizmin birleştirici
rolüne de değinen Başkan Ulusoy,
“Bu ülke kucak açan, sevgi dolu bir
ülkedir. Bu sektör Van’daki insanı
alıp Trabzon’a, Trabzon’dakini
alıp Antalya’ya aynı uçakta, aynı
trende, aynı otobüste taşıyan,
birleştiren sektördür. Sektör olarak
AB’ye hazırız ve kendimizi sürekli
geliştiriyoruz.” dedi.
Müzekart başarısı
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
bağlı 48 müze ve örenyerinin gişe
işletmelerini TÜRSAB’ın almasının
ardından buradan elde edilen
gelirin 28 milyon TL’den 260
milyon TL’ye çıktığını dile getiren
Ulusoy, “ Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay büyük bir cesaret
göstermiştir. Hakkımız olan ihaleyi
aldık, müze gişelerinde 7 milyon
800 bin kaçak girişi önledik. Devlet
bu müzelerden 153 milyon TL gelir
elde ediyor, bunun 125 milyonunu
harcıyordu. Yıllık gelir şu anda 300
milyon TL, gider ise 40 milyon
TL. İnsanlar ceplerine koydukları
bir kartla 305 müzeyi ziyaret
edebiliyor.” diye konuştu.
Hükümetten ulaşım ücretlerinden
KDV’nin kaldırılmasını rica ettiklerini
ve bu ricanın kabul edildiği
müjdesini veren Başaran Ulusoy,
tüm müze ve ören yerlerinin de
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
bağlanması gerektiğini dile getirdi.
EU Minister Egemen Bağış met the
representatives of the tourism sector
at a meeting organised by TÜRSAB at
Kandilli Adile Sultan Palace. Stating
the great contribution of tourism
professionals to the promotion of the
country at the 1st June meeting, Bağış
gave the message of “The positive
image tourism professionals created
will take us to the EU”. Speaking of
the fact that TÜRSAB had become a
world brand in the 39 year period
since it was founded, Bağış said
“employees who work in tourism
sector don’t just bring tourists into the
country but they take on an important
task in terms of Turkey’s image.
Overseas visitors arriving in Turkey
look more warmly to our membership
of the EU. If you had not projected a
right image of Turkey we would not be
able to obtain a negotiation date with
the EU. Your share in this success is
great.”
Reaching targets is possible
Pointing out that taboos in the area of
tourism have been overcome, Bağış
said “We witnessed that with correct
knowledge even the circles who were
expected to give speeches of ‘the
country is being lost’ or ‘our religion
will be interfered with’ in religious
ceremonies in Sümela, Akdamar
had welcomed visitors arriving
from overseas as guests. It is now
suggested that Turkey would be one of
5 countries to attract the most number
of tourists in the world market in
2023. We are talking about a tourism
income of 50 billion dollars. We can
easily reach this target if we improve
We want peace not fight
TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy
who spoke at the meeting sent a
message to EU countries demanding
visas from Turkey. Chairman Ulusoy
said that “We very much need the
implementation of European Union
rules from the point of view of human
rights and democracy. But, as the
tourism sector, we wish to be caressed
rather than scratched by the EU. We
want peace, not conflict. I appeal to
the EU from here. If they continue to
insist on visa regulations we may have
to introduce visa for them one day”.
Our sector is ready for EU
Touching on the unifying role of
tourism on his speech, Chairman
Ulusoy said “This country is an
embracing country, full of love.
This sector is a sector that takes
someone in Van to Trabzon, someone
in Trabzon to Antalya in the same
plane, in the same coach, connecting
people. We are ready for the EU as the
sector and we continuously improve
ourselves”.
Museumcard success
Indicating that the income from
museums operated by the Ministry of
Culture and Tourism had increased
to 260 million TL from 28 million TL
after TÜRSAB took over the ticket
office operation of 48 museums and
ruins, Ulusoy said that “Culture and
Tourism Minister Ertuğrul Günay
had shown great bravery. We won
the bid that was ours by right and
we prevented 7 million 800 thousand
illegal entrances at museums. The
state was receiving an income of 153
million from these museums while
spending 125 million of that. The
annual income at the moment is 300
million TL while the cost is 40 million
TL. With a single card in their pockets,
people can visit 305 museums”.
Giving the good news that the
government had agreed to abolish VAT
from ticket prices after having pleaded
with them, Başaran Ulusoy stated the
need that all museums and historical
ruins should be managed by Ministry
of Culture and Tourism.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 41
GEZİ
travel
CENNETTEN BİR KÖŞE: KEMALİYE
Erzincan’a bağlı Kemaliye, bilindik tatil rotalarından sıkılanlar için benzersiz alternatifler
sunuyor. Kemaliye’de dilerseniz tırmanış, dilerseniz rafting yapmak, eşsiz doğal
manzaralarını izlerken şehrin stresinden arınmak mümkün
 Sevinç Akyazılı  Şevket Gültekin
A CORNER OF PARADISE: KEMALIYE
Erzincan province’s Kemaliye town offers unique alternatives for those who are
bored of well trodden holiday routes. It is possible to release the stress of the
city in Kemaliye while watching wondrous views of the nature and you can do
climbing or rafting
42 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Karanlık Kanyon
Karanlık Canyon
K
emaliye, Fırat
Nehri’nin Karasu kolu
üzerinde, sarp kayalık
yamaçlarla çevrili
yemyeşil vadilerden oluşan saklı
bir cennet köşesi… Munzur ve
Sarıçicek dağlarının eteklerindeki
bu sevimli ilçe, doğal hayat
tutkunlarının en kısa zamanda
keşfetmesi gereken binlerce
güzelliğe ev sahipliği yapıyor.
Çekül Vakfı’nın, ‘7 Bölge 7
Kent’ projesinde yer alan ve
Tarihi Kentler Birliği’nin kurucu
üyesi olan bu ilçenin en önemli
doğal zenginliği ise; Karanlık
Kanyon. ‘Dünyanın en önemli
kanyonlarından biri’ olan ve
Kemaliye’nin içinden geçen
Karanlık Kanyon, 400 metreyi
aşan derinliği ile olağanüstü bir
güzelliğe sahip. Doğa Sporları
Federasyonu üyeleri, Karasu’nun
azgın suları üzerinde rafting
yapıyor, kaya tırmanışları
düzenliyor.
“Heyecan değil huzur arıyorum”
diyenler için de, kanyonun
kenarlarına oyulmuş Taşyolu,
keyifli saatler vaat ediyor.
Kemaliye is a hidden corner of
paradise on the Karasu branch of
the River Euphrates and is situated
on a green valley surrounded by
steep rocky slopes… This charming
town on the outskirts of Munzur
and Sarıçiçek mountains is host to
thousands of beautiful things that
should be discovered by the lovers
of natural life as early as possible.
Included in the ‘7 Region 7 City’
Project of Çekül Foundation and
being the founder member of the
Association of Historical Cities, the
most important natural asset of this
town is; Karanlık Canyon.
Passing through Kemaliye,
Karanlık Canyon is ‘one of the
most important canyons of the
world’ and has a formidable beauty
with its depth exceeding 400
metres. Members of Natural Sports
Federation do rafting on wild
waters of Karasu, organise rock
climbing.
For those who says “I am looking
for relaxation, not excitement”
then Taşyolu, carved on the banks
of the canyon promises enjoyable
hours. Creating a web of paths
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 43
Birbirine bağlanarak, ‘tırtıl
tüneller’ oluşturan bu yol, hem
yüzlerce metre derinlikteki
kanyonu tepeden izlemenize,
hem de kanyondaki doğal hayata
tanıklık etmenize imkan tanıyor.
Taşyolu’nda ilerlerken, kanyonda
yaşayan yaban keçilerini,
geyikleri, su samurlarını, tilkileri,
hatta şanslıysanız bölgeye
özel salamander ve vaşak
türlerini görüp fotoğraflamanız
mümkün. Büyük bir bölümü
insan eliyle kayalara oyulan yol,
yeşili, maviyle buluşturuyor,
insanın gücünü, doğanın vahşi
güzelliğini aynı anda hissetmenizi
sağlıyor.
Bölgedeki mağaralar ise başlı
başına bir doğal hazine…
Ala, Cırikoğlu, Çatal, İkigözlü,
özlü,
Demir Mağaraları, mağaracılık
acılık
tutkunlarının akın ettiği
gezi noktalarını oluşturuyo
oluşturuyor.
or.
Sarkıt ve dikitlerle
rle dolu bu
u
mağaraların pek çoğunun hala
dibine ulaşılamamış
olması
mış olmas
sı
da sporcuların bölgeye
ilgisini
geye ilg
gisini
artırıyor. Yamaç paraşütü,
raşütü,, delta
kanat uçuşları da Kemaliye’nin
maliye
e’nin
doğa sporu tutkunlarına
rına
sunduğu seçeneklerden
en
sadece bazıları…
44 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Sarkıt ve dikitleriyle dikkat çeken Ala Mağarası
Ala Cave that attracts the attention with its stalactites
and stalagmites
called ‘caterpillar tunnels’ by linking
in to each other, this path offers
you the chance to view the canyon
hundreds of metres below from the
top and witness the natural life in
the canyon.
It is possible to spot and photograph
wild goats, deer, otter, foxes, and
salamander if you are lucky (an
indigenous reptile who is supposed
to live on fire) and lynx while you
walk along Taşyolu.
The path, most of which is manmade
by being carved out of rocks brings
the colours blue and green together,
makes you feel the power of humans
and the wild beauty of nature at the
same time.
Caves of the region are natural
treasures in their own right…
Ala, Cırikoğlu, Çatal, İkigözlü,
Demir Caves, made up destination
points for caving fans to flock to.
The fact that the bottoms of these
caves which are full of stalactites
and stalagmite have not yet been
discovered heightens the interest
of sportsmen in the region.
Paragliding, delta wing flights
are just some of the other choices
Kemaliye offers for natural sports
fans…
Benzersiz bir mimari doku
Geçmişte, İpek Yolu’nun en
önemli merkezlerinden biri
olan Kemaliye, bugün doğayla
uyumlu mimari yapıları, köylerin
içinden akan küçük dereleri
için bile ziyarete değer. Taşın,
ahşabın usta işçiliği ile bezenmiş
iki üç katlı cumbalı evler, sevimli
görüntülerinin yanı sıra sunduğu
ilginç mimari çözümlerle de dikkat
çekiyor. Yüksek duvarlı avluları,
çift kanatlı ahşap kapıları ve tepe
pencereleriyle, her katının kendi
sokak kapısı bulunan bu evler,
bir mimari geleneğin en son
temsilcileri. Üstelik bu evlerin
sahipleri ilçelerine gelmek isteyen
yerli yabancı turistlere kapılarını
sonuna kadar açıyor. Bölge halkı,
turistlere evlerinin odalarını
pansiyon olarak kiralıyor ve onları
güleryüzle ağırlıyor.
Kemaliye, her yıl aynı noktalara
seyahat etmekten sıkılanlar için
sayısız alternatifi üstelik son
derece cazip fiyatlarla sunuyor.
Bölgeye ulaşım da son derece
kolay. Neredeyse tüm havayolu
şirketlerinin her gün uçuşlar
düzenlediği Malatya, Elazığ ve
Erzincan’dan Kemaliye’ye 2-2.5
saatte ulaşılıyor. İstanbul’dan
Kemaliye’yi ziyaret etmek isteyip
vakit sıkıntısı yaşamayanlar da
yataklı trenle ilçeye gelebiliyor.
A unique architectural texture
Kemaliye, which was once an important
centre on the silk route, can today be
visited to see examples of architecture
in keeping with nature as well as to
see small streams running through its
villages.
Bay fronted two-three storey houses
decked by craftsmen using stone,
wood attract the attention with their
interesting architectural solutions as
well as their pretty appearances. With
high walled inner courtyards, double
winged timber doors and top windows,
every level of these houses have their
own front door opening to the street and
they are the final representatives of a
certain architectural tradition.
What’s more, residents of these houses
fully open their doors to tourists who
want to visit their town.
People of the region rent rooms in their
houses to tourists as pensions and
welcome them with smiling faces.
Kemaliye offers unlimited alternatives
at rather attractive prices for those who
are bored of travelling to same place
every year.
Reaching the region is very easy.
Kemaliye is around 2 or 2,5 hours away
from Malatya, Elazığ and Erzincan
which are served daily by all airline
companies. Those who want to visit
Kemaliye and have plenty of time on
their hands may choose to arrive on
trains with sleeping cars.
Kendine has mimarisiyle dikkat çeken
Kemaliye evleri
Houses in Kemaliye that attract the
attention with their unique architecture
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 45
OTEL
hotel
HİNDİBA
PANSİYON
Kendini ‘yeşil yıldızlı eko işletme’ olarak tanımlayan
Hindiba Pansiyon, Bolu’nun Mengen ilçesinde, doğa
dostu bir tatil sunuyor
 Hümeyra Özalp Konyar  Rasim Konyar
HİNDİBA PENSION
Describing itself as an “eco-business with a green star”, Hindiba Pension
offers a nature friendly holiday in Bolu’s Mengen town
A
dını ‘radika’ olarak
da bildiğimiz, lezzetli
salatalarını yediğimiz
tanıdık bir ottan alan
Hindiba Pansiyon, Bolu ilinin
küçük ama en sevimli konaklama
tesislerinden biri. İstanbul’un yakın
çevresinde, doğayla içiçe tatil
geçirmek isteyenler için son derece
farklı bir mekan.
Bolu’nun Mengen ilçesine 8
kilometre uzaklıkta, yemyeşil
ağaçların ve adı gibi hindiba
otlarının arasında, bir dere
kenarında kurulu bu küçük
pansiyon, konuklarına yalnızca
doğal bir ortam değil, doğayla bir
bütün yaşam sunuyor.
Herşeyden önce mimarisiyle
çevreye saygılı bir duruşu olan
Hindiba Pansiyon’un taş odaları ile
ağaçların arasına gizlenmiş ahşap
bungalovlarının her köşesi ayrı bir
özen, emek ve yoğun bir çabayı
yansıtıyor. Ahşaptan oyulmuş
46 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Taking its name from “radika”
(chicory), a familiar herb we use
in salads, Hindiba Pension is one
of the prettiest accommodation
establishments of Bolu province. It
is a rather different venue for those
who wish to spend their holiday in
nature, near İstanbul’s immediate
surroundings.
8 kilometres from Mengen town in
Bolu province, nestled amongst green
trees and hindiba herbs, situated
near a stream, this little pension not
only offers a natural environment
to its guests but also a complete life
with nature.
Stone chambers of Hindiba Pension,
whose architecture respects the
environment above anything else,
and every corner of every bungalow
hidden amongst trees reflect
thoughtful and intense labour. Bath
tubs carved from wood, cast-iron
stoves inspired from yesteryear,
swings each of which are carved as
banyo küvetleri, geçmiş yıllara
gönderme yapan dökme sobaları,
her biri birer heykel gibi oyulmuş
salıncağı, tahteravallisi, dere
kenarında dizili ahşap gazeboları...
Yedigöller yolu üzerinde olmanın
avantajı bir yana konuklarına
foto safari, yürüyüş, kuş gözlem,
bisiklet turları ile yakın çevredeki
pek çok gezi noktasını ziyaret
imkanı da sunuyor.
Kendilerini ‘yeşil yıldızlı bir eko
işletme’ olarak tanımlayan Hindiba
ekibi; ulusal ve uluslararası, her
yaş aralığından; sanat, spor ve
doğasever konukları hedefliyor.
Organik ve doğa dostu ürün
ve yöntemleri kullanan tesis
bütünüyle çevreye duyarlı bir
anlayış ile yönetiliyor.
Tamer Yalçın’ın işletmesindeki
pansiyonda Necle Berber’in
lezzetli yemekleri, Şahin Berber’in
güleryüzlü desteği farklı ve sıcak
bir atmosfer yaratıyor.
48 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Hindiba Pansiyon, Bolu Mengen’e 8 kilometre uzaklıkta,
Yedigöller yolunun hemen başında yer alıyor
Hindiba Pension is 8 kilometres away from Bolu Mengen,
right at the start of the road to Yedigöller
a statue, seesaws, wooden gazebos
that line the banks of the stream…
As well as offering an advantage of
being on route to Yedigöller (Seven
lakes), the guests are offered photo
safaris, trekking, bird watching,
bicycle tours and visiting many
points of interest nearby.
The Hindiba team who describe
themselves as “an eco business with
a green star” appeal to national and
international guests from every age
group who love arts, sports and
nature.
The establishment use organic
and nature friendly products and
methods and is managed with a
perception of complete environmental
sensitivity.
The pension, managed by Tamer
Yalçın, creates a different and warm
atmosphere with delicious meals of
Necle Berber and smiling support of
Şahin Berber.
Hindiba ya da radika
Latince adı Asteraceae olan ve ‘radika’ olarak da bilinen hindiba,
özellikle ilkbahar aylarının en tanıdık görüntülerinden. Potasyum
ile A ve C vitaminleri açısından zengin radika, deri hastalıkları
tedavisinde kullanıldığı gibi cilt
ilt temizliğine de sayısız yarar
sağlıyor. Bu özellikleri ile ülkemizin
kemizin en
yaygın şifalı otlarından biri ola
olan
an
hindibanın yemeği ve salatası
sı
ise doğa dostu mutfakların
vazgeçilmez tadlarını
oluşturuyor.
Hindiba or radika
The Latin name for hindiba, also known as ‘radika’ is Asteraceae and it
is a familiar scene especially in spring months. Rich in potassium as well
as vitamins A and C, radika is used in treatment of skin diseases as well
as offering numerous benefits for a clean skin. Becoming one of the most
widely known healing herb in our country with these features, hindiba is a
must have taste in salads and meals of every nature friendly kitchen.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 49
SANAT
art
İKSEV: İZMİR’İ KÜLTÜRE
SANATA DOYURAN VAKIF
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) 26 yıldır kentin kültürel
kimliğine renk katıyor. Sanata, konserler ve festivaller düzenleyerek
destek veren vakıf, genç sanatçılar yetiştiriyor,
dev arşivini bir müze haline getiriyor
 Sevinç Akyazılı
İKSEV: THE FOUNDATION THAT FEEDS CULTURE ART TO İZMİR
İzmir Culture Art and Education Foundation (İKSEV) has been adding colour to cultural
identity of the city for 26 years. Supporting art by organising concerts and festivals, the
foundation is helping young artists and converting its massive archive into a museum
İ
zmir, Ege’nin en güzel, en
kendine özgü kentlerinden biri.
8 bin 500 yıllık tarihi boyunca
pek çok medeniyetin doğum
yeri olan İzmir, kuruluşundan bu
yana bir kültür ve sanat kenti. Bu
güzel kentin kültürel kimliğinin
şekillenmesinde sivil toplum
kuruluşlarına da büyük pay düşüyor.
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı
(İKSEV) da bu önemli görevi hakkıyla
yerine getiren kurumlardan biri. 26
yıl önce kurulan İKSEV, 25 yıldır
Uluslararası İzmir Festivali’ni, 18
yıldır da Avrupa Caz Festivali’ni
başarıyla organize ediyor. Çok Sesli
Çağdaş Türk Müziği’nin gelişmesinde
önemli bir rol oynayan ‘Dr. Nejat F.
Eczacıbaşı Ulusal Beste Yarışması’nı
iki yılda bir gerçekleştiren İKSEV’in
faaliyetleri bununla da sınırlı
kalmıyor. Akademi İKSEV, genç
bale sanatçıları, keman virtüözleri
yetiştiriyor ve Türkiye’nin ilk
‘enstrüman müzesi’nin oluşturulması
konusunda faaliyetler yürütüyor.
Türkiye’nin ilk Kültür Kongresi’ni
gerçekleştiren vakıf, uluslararası
sergiler düzenliyor, prestijli
organizasyonlara imza atıyor.
Tarihin müzikle randevusu
Uluslararası İzmir Kültür ve Sanat
Festivali bu yıl da Ege kıyılarını,
müzikle, dansla buluşturacak. Üstelik
bu yıl 25’inci yaşını kutlayacak
olan festivalin coşkusu önceki
yıllardan çok daha farklı, çok daha
büyük olacak. Efes Antik Tiyatrosu,
Celsus Kütüphanesi, Efes Odeon,
Meryemana Evi, ‘Ana Tanrıça’nın
Kenti-Metropolis’, Asklepion ve
Çeşme Kalesi birbirinden ünlü
isimleri ağırlayacak. Önceki yıllarda
Ray Charles, Joan Baez, Sting, Elton
John, Garbarek, Emma Shapplin ve
Jane Bikrin gibi sanatçıları ağırlayan
bu tarihi mekanlar, bu yıl da müzik
sesleriyle çınlayacak.
Festivali kaçırmayın
20 Haziran’da, İngiltere’den
gelen Philharmonia Orkestrası ile
açılışı yapılan ve 21 Haziran’da
dünyanın gelmiş geçmiş en iyi
piyano ikililerinden biri olan
GrauSchumacher ile devam eden
festival, 21 Temmuz’a kadar tüm
hızıyla sürecek.
‘Dans Tanrısı’ndan İzmir’e özel
25 yıldır dünyanın en iyi bale
topluluklarını İzmirliler ile
buluşturan festivalde, bu yıl
Paul Taylor Dance Company
sahne alacak. 7 Temmuz’da
Dokuz Eylül Üniversitesi Sabancı
Kültür Sarayı’nda izleyicileriyle
buluşacak grup, ‘modern dansın
tanrısı’ olarak tanınan Paul
Taylor’un bizzat düzenlediği bir
kareografiyle unutulmaz anlar
yaşatacak.
Nathalie Cole sahnede
Bu yılki festivalin en önemli
konuklarından biri Nathalie Cole.
Dünya caz sahnelerinin en iyi
seslerinden, 9 Grammy Ödülü
sahibi, albümleri 50 milyonun
üzerinde satış rakamına ulaşan
Natalie Cole 12 Temmuz 2011
Salı günü Kültürpark Açıkhava
Tiyatrosu’nda sahne alacak.
Festival, 21 Temmuz 2011
Perşembe gecesi sona erecek.
Festival’in Bornova Amfi Tiyatro ve
Ayavukla Kilisesi gibi yeni mekanı
Çeşme Kervansaray, İngiltere’nin
tanınmış vokal topluluğu I
Fagiolini’yi ağırlayacak. Festivalin
gümüş yıldönümünün kutlanacağı
bu çok özel gecede İzmir
Festivali’nin destekçileri biraraya
gelecek. Unutulmaz sürprizler
sunulacak bu gecede, sıradışı bir
sanat şöleni yaşanacak.
İzmir is one the most beautiful and
most distinct cities of the Aegean.
The birth place of many civilizations
throughout its 8 thousand 500
year old history, İzmir has been a
city of culture and art since it has
been founded. Non-governmental
organizations have a great share in
the shape up of the cultural identity
of this pretty city. İzmir Culture Art
and Education Foundation (İKSEV)
is one of those institutes deservedly
fulfilling this important duty. Founded
26 years ago, İKSEV has successfully
been organising International İzmir
Fair for 25 years and European
Jazz Festival for 18 years. İKSEV’s
activities who successfully organise
the biennial Dr. Nejat F. Eczacıbaşı
National Composition Competition
which has played an important role
in the development of Poly-vocal
Modern Turkish Music isn’t limited
to that either. Academy İKSEV
produces young ballet performers,
violin virtuosos and is active to
create Turkey’s first ‘museum of
instruments’. Having organised
Turkey’s first ever Culture Congress,
the foundation holds international
exhibitions, undersigns elite
organisations.
History’s rendezvous with music
International İzmir Culture and Art
Festival will once again bring together
the Aegean coast with music this
year. Moreover, the excitement of this
year’s festival on its 25th anniversary
will be very different, much bigger.
Ephesus Antique Theatre, Celsus
Library, Ephesus Odeon, the House
of Virgin Mary, ‘The city of the Mother
Goddess – Metropolis’, Asklepion and
Çeşme Castle will be host to numerous
famous names. These historical venues
had welcomed artists such as Ray
Charles, Joan Baez, Sting, Elton John,
Garbarek, Emma Shapplin and Jane
Birkin in previous years and will once
again be filled with the sound of music.
Don’t miss the festival
Opening on 20th June with
Philharmonic Orchestra from England
and continuing on 21st June with
GrauSchumacher, one of the world’s
best piano duet, the festival will
continue flat out until 21 July.
Special for İzmir from
‘the God of Dance’
This year Paul Taylor Dance Company
will appear on stage at the festival
which has been bringing the best
ballet ensembles to İzmir for 25 years.
Appearing at Dokuz Eylül University
Sabancı Culture Palace on 7 July, the
group will offer unforgettable moments
with choreography personally
arranged by Paul Taylor who is known
as ‘the god of modern dance’.
Nathalie Cole is on stage
One of the most important guests in
this year’s festival is Natalie Cole. One
of the best voices of the jazz world,
holder of 9 Grammy Awards and
selling more than 50 million albums,
Natalie Cole will appear on stage at
Kültürpark Open-air Theatre on 12
July 2011.
The festival will close on Thursday 12
July 2011 with an unequalled gala
evening. Çeşme Caravanserai, which
is a new venue at the festival just as
Bornova Amphitheatre and Ayavukla
Church are, will host England’s well
known vocal ensemble I Fagiolini.
Supporters of İzmir Festival will
gather on this special night when the
festival’s silver anniversary will be
celebrated. Unforgettable surprises
will be presented during the evening;
an extraordinary art feast will take
place.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 51
GÜNCEL
actual
TÜRKİYE TURİNG VE OTOMOBİL
KURUMU’NDA
BAŞARAN ULUSOY DÖNEMİ
Başaran Ulusoy, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yönetim Kurulu’nun yeni başkanı
oldu. Ulusoy, “Hedefimiz birlik beraberlik içinde çalışarak kurumu kültür ve turizm
alanında öncü hale getirmek.” dedi
  Sevinç Akyazılı
BAŞARAN ULUSOY ERA AT THE
TOURING AND AUTOMOBILE CLUB OF TURKEY
Başaran Ulusoy became the new chairman of the Board of the Touring and
Automobile Club of Turkey. Ulusoy said “Our aim is turn the association
to be a pioneer in the fields of culture and tourism by working together in
harmony”
Bülent Katkak, Haluk Dursun, Başaran Ulusoy, Hakan Sukayar
Bülent Katkak, Haluk Dursun, Başaran Ulusoy, Hakan Sukayar
52 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
T
ürkiye Turing ve
Otomobil Kurumu’nda
(TTOK) yeni bir dönem
başlıyor. Kurumda son
6 yıldır yaşanan sancılı süreç
sona erdi. TTOK’nın yönetim
kurulu üyelerinin 2005 yılında
mahkeme tarafından görevden
alınmasının ardından atanan
heyet yenilendi. Şişli 3’üncü
Sulh Hukuk Mahkemesi altı
yeni kayyum belirledi. TÜRSAB
Başkanı Başaran Ulusoy kayyum
heyetinin başkanı seçilirken,
başkan vekilleri ise Ayasofya
Müzesi Başkanı Haluk Dursun ile
Hakan Sukayar oldu. Toplam 6
kişiden oluşan kayyum heyetinin
diğer üyeleri ise Egemen Olcay
Bülent Katkak, İlhan Akbulut Uğur
İbrahimhakkıoğlu.
Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ve
Sergi Sarayı’nda konu ile ilgili
bir basın toplantısı düzenleyen
Başaran Ulusoy, hedeflerini
ve çalışma prensiplerini
anlattı. Konuşmasına, eski
Yönetim Kurulu Başkanı
Uğur İbrahimhakkıoğlu’na
çalışmalarından ötürü teşekkür
ederek başlayan Ulusoy, “31
Mayıs’ta yapılan Yönetim
Kurulu Toplantısı’nda başkanlığa
seçildim. Yeni yönetim olarak
hedefimiz Türkiye’ye pek çok
eser kazandırmış, eski eserlerin
onarımında çok başarılı olmuş
kurumu, tüm Türkiye’ye mal
etmek. Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu’nu kültür
ve turizm alanında öncü hale
getirmek” dedi.
Gülersoy müzesi kuracağız
Başkan Başaran Ulusoy,
konuşmasında efsane başkan
Çelik Gülersoy’u da andı. Başkan
Ulusoy, “Biz yeni yönetim olarak,
‘Rahmetli Çelik Gülersoy’un
başarısını yakayabilir miyiz’
diye düşünüyor, en azından
onun geride bıraktığı eserlere
sahip çıkmayı planlıyoruz” diye
konuştu. Türkiye’nin kültür
hayatına sağladığı katkılardan
ötürü Çelik Gülersoy adına bir
müze kurmak istediklerini dile
getiren Başaran Ulusoy, “Kuruma
ait 15 bin çok değerli kitap, 27
continued to say “I was elected as
the Chairman of the Board at the
Board Meeting held on 31 May. As
the new management, our target is
to ascribe this association to Turkey
which has contributed to many
creations for Turkey, successfully
renovating many historical
structures, turning the Touring
Association into a pioneer in the
fields of culture and tourism”.
Başaran Ulusoy
Başaran Ulusoy
bine yakın gravür, tablo ve obje
bulunuyor. Bu kültür varlıklarının
envanterini çıkartıp, Vakıflar
Genel Müdürlüğü ve Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’a müracaat
edeceğiz. Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın da desteğiyle
bir Çelik Gülersoy Müzesi’ni
hayata geçireceğiz. 74 milyon
insanımızın ortak değerleri olan
bu eserleri, tekrar Türk kültürüne,
Türk turizmine kazandıracak,
kamuoyuyla paylaşacağız.”dedi.
20 Milyon TL ciro bekliyoruz
Yeni yönetimin uyum içinde
çalışarak kurumu bulunduğu
noktadan ileriye götürmek
istediğini belirten Ulusoy,
“Vazifemiz, bize teslim edilen
gemiyi, daha iyi bir rüzgarla
beraberce limana yanaştırmaktır.
Kurum 2010 yılını 17.5 milyon TL
ciroyla kapattı. Hedefimiz Türkiye
Turing ve Otomobil Kurumu’nu
sağlıklı bir şekilde yönetmeye
devam etmek ve 2011 yılında bu
ciroyu 20 milyon TL’nin üzerine
çıkartmak” diye konuştu.
A new era begins at the Touring
and Automobile Club of Turkey
(TTOK). The painful period
that has been experienced at
the association for the last 6
years has ended. The committee
appointed after the courts have
dismissed the members of the
TTOK board in 2005 has been
renewed. Şişli 3rd Magistrates
have determined 6 new trustees.
TÜRSAB Chairman Başaran
Ulusoy has been appointed as
the chairman of the committee,
while the President of Hagia
Sophia Haluk Dursun and Hakan
Sukayar have been appointed as
deputy chairmen. Other trustee
members are Egemen Olcay,
Bülent Katkak, İlhan Akbulut, Uğur
İbrahimhakkıoğlu.
Holding a press conference related
to subject at Lütfi Kırdar Congress
Centre, Chairman Başaran Ulusoy
talked about his targets and
working principles. Thanking the
outgoing Board Chairman Uğur
İbrahimhakkıoğlu for his efforts
at the start of his speech, Ulusoy
We will create
a Gülersoy museum
Chairman Başaran Ulusoy
commemorated the legendary
chairman Çelik Gülersoy in his
speech. Chairman Ulusoy said
“As the new management, we are
thinking that ‘could we equal the
success of Çelik Gülersoy’, or at the
very least we are planning to protect
the monuments he left behind”.
Başaran Ulusoy mentioned in his
speech that they want to create
a museum carrying the name of
Çelik Gülersoy for his contribution
to cultural life of Turkey and went
on to say “ There are 15 thousand
precious books, nearly 27 thousand
engravings, paintings and objects
which belong to the association.
We want to create an inventory of
these cultural assets and apply to
Foundations General Management
and the Prime Minister Tayyip
Erdoğan. With the support of the
Ministry of Culture and Tourism we
will open a Çelik Gülersoy Museum.
These artefacts which are in the
common possession of Turkish
people will once again belong to
Turkish culture, Turkish tourism,
shared with public”.
We expect 20 Million TL
turnover
Indicating that the new management
wants to take the association
forward from where it is now
by working in harmony, Ulusoy
said “Our job is to bring the ship
entrusted to us to the port together
with a better wind. The association
finished 2010 with 17.5 million TL
turnover. Our target is to continue
to manage the association in good
health and take that turnover above
20 Million TL in 2011”.
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 53
NOT DEFTERİ
notebook
EN ÇABUK...
EN ÇOK...
EN TUHAF...
Geçtiğimiz günlerde açıklandı. Türkler, meşhur Guinness
Rekorları’na 77 kategoride rekorla adını yazdırmış.
Bu sayıdaki ilginç notlarımız, gerçekten ilginç
Guinness rekorlarımıza dair
 Aylin Şen
THE FASTEST...
THE MOST...
THE STRANGEST...
It was recently revealed. Turks have written their name
in 77 categories of the famous Guinness Book of
Records. Our interesting notes in this issue are about
really interesting Guinness records of ours
B
ir insan neden ‘portakalı en hızlı soyup yeme’ unvanı
için uğraşır? Ya da yine unvan uğruna yastık kılıfı
değiştirme, beton blok kırma rekoru kırmaya çalışır?
Örnekler hayali değil, gerçek. Üstelik de hepsi
Türklerin kırdığı ve bu nedenle Guinness Rekorlar Kitabı’na
girmeye hak kazanmış örnekler.
Kitapta, Türkler tam 77 rekorla yer alıyor. Listede
çok sayıda yeme-içme başlığı var: En büyük omlet,
en büyük sosis, kişi başına en fazla ekmek
tüketimi, bir dakikada en hızlı portakal suyu
sıkma...
Kişisel özellikler de rekortmen
kategorisinde yer almış: En uzun boylu
adam; 2 m 51 cm ile Sultan Kösen,
en kısa boylu kadın; 72.6 cm ile
Elif Kocaman, en uzun burunlu
adam 88 cm ile Artvinli Mehmet
met
Özyürek...
relim:
Birkaç isim daha verelim:
Yönetmen Safa Önal Türkk sineması
için başlıbaşına bir fenomendir.
om
mendir. Ama
artık onu dünya da tanıyor.
or. Yazdığı ve
filmi çekilen tam 375 senaryo
o ile 2005
yılında rekor listesine adını yazdırdı.
dırdı.
Efsane isim Naim Süleymanoğlu
halterde en fazla olimpiyat madalyası
kazanan sporcu ünvanıyla kırılması zor bir
rekor elde etti. Bir başka sporcu, Erden Eruçç da kürekle
üç okyanusu geçen ilk kişi oldu.
Şimdi okuyacağınız rekor ise, kişisel olmaktan çok sos
sosyal bir ‘vaka’
gibi duruyor: Tamı tamına 45 bin 24 kristalle ‘üzerinde
d en fazla kristal
bulunan gelinlik’ bu topraklara nasip olmuş!
Bu notu okuyup da kristal işlemeli gelinlik rekoru kırmaya
çalışacak gelin adayları ve müstakbel eşleri olur mu, olur! Ama şimdi
aktaracağımız rekorları kırmak öyle kolay değil. Dünya kupasındaki
en hızlı gol unvanı, sadece 11 saniye ile -bugünün milletvekili- Hakan
Şükür’e ait. Hakan Şükür’ün çok gerilerde bıraktığı Galatasaray ise
şimdilerde bir başka rekorla avunuyor: 131.76 desibel ile ‘bir stadyumda
tezahüratla ulaşılan en yüksek ses...
Türkiye’nin rekorları arasında en tuhaf başlık ‘150 milimetre ile en
büyük mikrop’ diye geçiyor. O mikrop pekçok bilimsel yayına konu
olmuş, bilim insanlarını heyecanlandırmış. Çünkü gerçekte o bir ‘fosil’.
Plankton denebilecek ‘tek
canlısı’ diye
tek hücreli deniz canlısı
y özetlenebilecekken
neden ‘mikrop’ diye sınıflandırılmış,
kimbilir!!
nıflandırılmış, kimbilir
ekorları ile bir hayli ge
eç tanıştı ama belli ki çok
Türkiye, Guinness rekorları
geç
sevdi. O kadar ki, bir süre
Türkiye
üre önce Guinness Tür
kiye Bürosu açıldı. Ve
akla gelebilecek her konuda
başvurusu
nuda adaylık başvurus
su yapılmaya başlandı.
Örneğin, yazımızın başında
ında sözünü ettiğimiz ‘üç portakalı en hızlı
soyup yeme’ rekoru -aynı
ynı zamanda böyle birr kategoriyi akıl
etmiş ilk kişi olan- Tekiner
ner Sonkurt’a ait.
ürkiye’nin daha -en ço
ok ekmek
Bu ilgiye rağmen Türkiye’nin
çok
tüketen bir ülke olsa daa- yüzlerce fırın ekmekk yemesi
gerekiyor! Neden mi? Son notumuz bu sorun
sorunun
nun
yanıtı. Guinness Rekorlar
ülke
ar Kitabı’nda hangi ül
ke
bakın kaç rekorla yer alıyor:
lıyor: ABD 5 bin 187
rekor, İngiltere 2 bin 176
76 rekor, Almanya
624 rekor, Japonya 570
rekor,
0 rekor, Çin 454 rekor
r,
Hindistan 300 rekor... Ve tekrarlayalım:
Türkiye 77 rekor...
Why would anyone struggle for the title of “the fastest peeler
and eater of an orange”? Or to break the record for changing pillow
covers, breaking concrete blocks for the sake of a title? Examples
are very real rather than being imaginary. What’s more, they are
all records broken by Turkish people and earned the right for an
entry into the Guinness Book of Records.
Turks have 77 records in the book. There are numerous
eating-drinking headings in the book: The biggest omelette,
the longest sausage, most bread consumption per head,
fastest orange squeezing in a minute...
Personal features are also in the category of
record breakers: The tallest man with 2m 51cm is
Sultan Kösen, the shortest woman with 72.6cm is Elif
Kocaman, the man with the biggest nose with 88cm is
Mehmet Özyürek from Artvin…
Let us give you a few more names: Director Safa
Önal is a phenomenon on his own right. But the
world now recognises him. He put his name in the
list of records with 375 film scripts he wrote which
were turned in to films in 2005. The legendary
name Naim Süleymanoğlu is the holder of a difficult record with
with the title of a sportsman with the most Olympic medals in weightlifting.
Another sportsman, Erden Eruç, became the first person to row across three
oceans.
The record you are about to read appears to be more of a social
“incident” than a personal record: “The bridal gown with the most crystal on
it” which had exactly 45 thousand 24 crystals has been granted to this land!
Would there be brides-to-be and husbands-to-be who would attempt to
break the crystal embroidered bridal gown record after reading this note?
Yes of course! But the records we are about to mention aren’t that easy to
break. The fastest goal in the World Cup with only 11 seconds belongs to
Hakan Şükür -now a member of the Parliament-. Galatasaray that Hakan
Şükür has long left behind is consoled with a completely different record:
“The loudest sound level reached in a stadium with chanting” with 131.76
decibels...
The most bizarre headline amongst the records of Turkey is “the
biggest germ with 150 millimetres”. That germ has been the subject of
many scientific articles and has excited the scientists. Because, it really is a
“fossil”. Who knows why it has been classed as a “germ” while it could just
have been summed up as “a single cell sea creature” plankton!
While Turkey’s as introduced to Guinness Book of Records was late, it is
clear that it is much loved here. So much so that, Guinness Office in Turkey
was recently opened. And applications had begun to arrive in every possible
subject you can think of. For instance, the record of “the fastest
peeling and eating of three oranges” we mentioned at the
top – and the creator of such a category at the same time
– belongs to Tekiner Sonkurt.
Despite this interest, Turkey needs to eat whole
lot more bread – despite being the country with
the most bread consumption - ! Why? Our last
note is the answer to this question. Take a
look at how many entries some countries
have in the Guinness Book of Records:
USA 5 thousand 187 records,
England 2 thousand 176 records,
Germany 624 records, Japan 570
records, China 454 records, India
300 records... And let’s repeat it:
Turkey 77 records…
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 55
PARK
park
BENZERSİZ BİR
MANZARA VE FARKLI
BİR DENEYİM İÇİN
Molla Aşkı Kültür Parkı, İstanbul’un en önemli sembol
yapılarını ve Marmara Denizi’ni gözler önüne seren
manzarasıyla, ‘ebru’, ‘hat’ ve ‘tezhip’ atölyeleriyle
ziyaretçilerine keyifli alternatifler sunuyor
 Sevinç Akyazılı
FOR AN UNEQUALLED SCENERY AND A DIFFERENT EXPERIENCE
With its scenery of the most important symbolic buildings of İstanbul and the
Sea of Marmara unrolling before your eyes, with ‘marbling’, ‘calligraphy’
and ‘gilding’ workshops, Molla Aşkı Culture Park offers visitors enjoyable
alternatives
56 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
İ
stanbul tanıtım
kampanyaları sayesinde her
geçen gün daha fazla turisti
ağırlarken, kentin ihmale
uğrayan doğal güzellikleri,
yapılan çevre düzenlemeleriyle
kullanıma açılıyor. Unutulmaya
yüz tutan geleneksel sanatlarımız
genç kuşaklara aktarılıyor. Fatih
Ayvansaray’daki Molla Aşkı
Kültür Parkı, doğal güzelliklerin
geleneksel sanatlarımızla
buluştuğu noktalara iyi bir
örnek.
Ayvansaray sırtlarındaki bu
parkın ziyaretçilerini eşsiz bir
manzara karşılıyor. Burada
Marmara Denizi’nin mavi
sularını, her biri mimari bir anıt
niteliğindeki Selimiye Kışlası’nı,
Haydarpaşa’yı, Topkapı
Sarayı’nı, Galata Kulesi’ni
seyrederken, demli çayınızı
yudumlayabilir, kitabınızı,
gazetenizi okuyabilirsiniz.
Üstelik parkın içindeki sevimli
çay bahçesi, doğal hayat
tutkunlarının da hoşlanacağı
türden bir içecek menüsüne
sahip. Burada, kuşburnundan
adaçayına kadar onlarca şifalı
bitki dilerseniz sıcak dilerseniz
de soğuk içecek olarak servis
ediliyor. Nane, kekik, papatya
While İstanbul is welcoming
increasing number of tourists
everyday thanks to promotional
campaigns, the city’s neglected
natural beauty is opening up
for access with landscaping.
Traditional arts facing extinction
are transferred to young
generations. Molla Aşkı Culture
Park in Fatih Ayvansaray is a
good example of a place where
natural beauty meets traditional
arts.
Wondrous scenery awaits visitors
of this park on the hillsides of
Ayvansaray. You can sip your
tea, read your newspaper or
book while watching the blue
waters of the Sea of Marmara,
Selimiye Barracks, Haydarpaşa,
Topkapı Palace, Galata Tower
from here, each of which are an
architectural monument.
What’s more, the cute tea garden
inside the park has a drinks
menu that would please people
who are fond of natural life.
Here, dozens of healthy herbal
teas from rosehip to sage is
served hot or cold to your
satisfaction.
Mint, thyme, clover and rosemary
teas are the most preferred
drinks.
ve biberiye çayları en çok tercih
edilen içeceklerden.
Üstelik Molla Aşkı Kültür Parkı,
çay bahçesi ve manzarasından
da ibaret değil. Parkın içindeki
Osmanlı tarzı, ahşap aşı boyalı
evler, birer sanat atölyesi olarak
hizmet veriyor. Mekanın ruhuna
uygun olarak inşa edilen bu
‘sanat evlerinde’, son yıllarda
tekrar hatırlanan geleneksel
sanatlarımız can buluyor. Her
biri bir sanatçıya tahsis edilen
evlerde, ‘ebru’, ‘hat’ ve ‘tezhip’
sanatlarının örnekleri satışa
sunuluyor, kimi zaman da
düzenlenen atölye çalışmalarıyla
bu sanatlarımız genç kuşaklara
aktarılıyor.
Kısacası, Molla Aşkı Kültür Parkı,
benzersiz bir manzara eşliğinde
çayını kahvesini yudumlamak,
Osmanlı’nın sanat anlayışını daha
yakından tanımak isteyenlere
hitap ediyor. Üstelik kısa bir
süre önce açılan bu park,
İstanbul’daki en önemli Bizans
miraslarından olan Kariye
Müzesi’ne bir kaç dakikalık
yürüme mesafesinde.
Molla Aşkı Kültür Parkı:
Ayvansaray Mah. Selma Tomruk
Cad. Paşahamamı Sk. No: 70
Fatih / İSTANBUL
Telefon: (0212) 534 86 44
What’s more, Molla Aşkı Culture
Park doesn’t just consist of a tea
garden and the scenery.
Ottoman style houses painted in
red ochre inside the Park serve
as art workshops. In these ‘art
houses’, built respecting the
spirit of the place, traditional
arts which recently became
popular once again come alive.
Each workshop is dedicated to
an individual artist and examples
of the arts of ‘marbling’,
‘calligraphy’ and ‘gilding’ are
offered for sale, and at times,
trial workshops are organised to
transfer the skills of these arts to
younger generations.
In short, Molla Aşkı Culture Park,
appeals to those who want to sip
his/her tea accompanied by a
scenery not found elsewhere, who
wants to get to know better the
art perception of the Ottoman.
Besides, this recently opened
park is only a few minutes walk
away from Chora Museum which
is one of the most important
heritages of Byzantine.
Molla Aşkı Culture Park:
Ayvansaray Dist. Selma Tomruk
Str. Paşahamamı Str. No: 70
Fatih / İSTANBUL
Telephone: +90 (0) 212 534
86 44
Molla Aşkı Kültür Parkı, çay bahçesi,
sanat evleri ve benzersiz manzarasıyla
dikkat çekiyor
Molla Aşkı Culture Park, attracts the
attention with its tea garden, art houses
and its unique scenery
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 57
OTEL
hotel
DOĞUDAKİ KONFORUN YENİ ADI:
HİLTON GARDEN INN ŞANLIURFA
Geçmişi 12 bin yılı aşan, üç semavi dinin kutsallarını buluşturan Şanlurfa’da konaklamanın tanımı
değişiyor. Doğunun misafirperverliği, batının kalite standardıyla buluşuyor
NEW NAME OF COMFORT IN THE EAST:
HILTON GARDEN INN ŞANLIURFA
The definition of accommodation is changing in Şanlıurfa which brings
together divines of three heavenly religions with a history exceeding
12 thousand years. The hospitality of the East meets the quality
standards of the West
G
öbeklitepe’de yapılan
kazılarla dünya
kamuoyunun dikkatini
çeken Şanlıurfa, 12 bin
yıldan bu yana bir yerleşim ve inanç
merkezi. Hazret-i Musa, Hazret-i İsa
ve Hazret-i Muhammet’in dedeleri
sayılan İbrahim Peygamber’in
doğduğu, Yakup Peygamber’in
evlenip yerleştiği bu ‘kutsal kent’,
kültür ve inanç turizminin en gözde
merkezlerinden birine dönüşüyor.
Ekonomisi de hızla gelişen kent, her
geçen gün daha fazla insanı kendine
çekiyor.
Bu da hizmet standardı ve kalite
arayışını beraberinde getiriyor.
Kentin turistik merkezleri olan
Şanlıurfa Kalesi’ne ve Balıklı Göl’e
5 dakikalık yürüme mesafesindeki
Hilton Garden Inn Şanlıurfa, kalite
beklentisi yüksek ziyaretçilerin tüm
ihtiyaçlarını karşılıyor.
58 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Attracting the attention of the world
with excavations in Göbeklitepe,
Şanlıurfa has been a centre of
settlement and faith for 12 thousand
years. The ‘sacred city’ where
Prophet Abraham, considered to be
the grandfather of Prophets Moses,
Jesus and Mohammad, was born,
where Prophet Jacob settled after
getting married, is turning out to be a
favourite centre for culture and faith
tourism.
The city’s economy is fast developing
and it attracts more people everyday.
The city’s economy is fast developing
and welcomes more businessmen
on a daily basis. With that comes
the search for service standard
and quality. 5 minutes walk from
Şanlıurfa Castle and Balıklı Lake,
Hilton Garden Inn Şanlıurfa meets
all expectations of its guests whose
quality expectation is high.
İş hiç bu kadar rahat olmamıştı
Hilton Garden Inn Şanlıurfa,
yoğun çalışan ziyaretçilerin
konforu düşünülerek tasarlanmış.
Otelin 6’sı suit 159 odasının
tamamında, internet bağlantısı
mevcut. Odasını geçici bir ofise
dönüştürmek isteyenler için de,
çalışma masaları bulunuyor.
Masaların önünde ise, ‘Dünyanın
en ergonomik ofis mobilyaları
üreticisi’ olarak tanınan Herman
Miller marka ‘mirra’ koltuklar var.
Otelin çalışma konforuna gösterdiği
önem sadece odalarla sınırlı değil.
Otelin üç toplantı odası ve 500
kişilik balo ve konferans salonu
son teknoloji ürünü cihazlarla
donatılmış. Her türlü toplantı,
sunum ve multivizyon gösterilerinin
yanı sıra uzak şehirlerdeki şirket
merkezleriyle sesli ve görüntülü
bağlantılar gerçekleştirilebiliyor.
Odanızı spor salonuna çevirin
Otelin fitness center’ı da sporsever
konukların hizmetinde. Odasının
rahatlığında, kendi başına spor
yapmak isteyenler de Hilton
Garden Inn Şanlıurfa’nın ‘Stay Fit
Kit’ hizmetinden faydalanabiliyor.
Spor yapmak yerine daha az efor
sarf ederek rahatlamak isteyenler
de, buhar odasında ya da sauna
da toksinlerinden arınabilir,
kapalı yüzme havuzunda kulaç
atarak günün yorgunluğundan
uzaklaşabilir.
Lezzet diyarından mutlu ayrılın
Kent, tarihi-kültürel dokusu ve
doğal güzellikleriyle olduğu kadar
birbirinden lezzetli kebapları ile
de ünlü. Buraya kadar gelip de bir
Urfa Kebap yemeden, birbirinden
lezzetli ızgaraların, bostana
salatasının tadına bakmadan
dönmek olmaz. Otelden çıkabilecek
kadar vaktiniz mi yok? Üzülmeyin,
Sumac Grill’de dünya mutfağının
en lezzetli yemeklerinin yanı
sıra Türk mutfağından seçkiler
sunuluyor. Burada yöreye özgü
bazı ızgaraları da deneyebilirsiniz.
Diyet yapıyorsanız ya da tercihizi
sağlıklı yemeklerden yana
kullanacaksanız Pavillon Pantry
tam size göre. Atıştırmalık sağlıklı
ürünler, taze sıkılmış meyve
suları ve tatlılar 24 saat boyunca
hizmetinizde.
Adres: Karakoyunlu Mah. 11 Nisan
Fuar Cad. Şanlıurfa
Telefon: 0414 318 50 00
Hilton Garden Inn Şanlıurfa minimalist ve şık bir tasarım anlayışının ürünü
Hilton Garden Inn Şanlıurfa is the product of a minimalist and chic design perception
Work has never been this
comfortable
Hilton Garden Inn Şanlıurfa has been
designed with busy visitors comfort
in mind. There is internet connection
in all of 159 rooms of the hotel, 6
of which are suits. There are study
desks for those who want to convert
their rooms to a temporary office.
Before desks are ‘mirra’ armchairs
from Herman Miller who is recognised
as ‘the manufacturer of world’s
most ergonomic office furniture’.
Attention that the hotel pays to
comfort for work isn’t just limited
to rooms. Three meeting rooms and
500 capacity ball and conference
hall of the hotel is equipped with the
latest technology. As well as holding
all types of meetings, presentations
and multi-vision shows, audio and
video connections with company
headquarters in far away cities can be
provided.
Turn your room into a gym
Hotel’s fitness centre is also at the
service of the guests who love sports.
Those who wish to get fit alone in the
comfort of their own room can benefit
from Hilton Garden Inn Şanlıurfa’s
‘Stay Fit Kit’. Those who prefer to
relax by spending less effort instead
of working out can detox in the steam
room or in the sauna, swim in the
indoor swimming pool to get rid of the
day’s tiredness.
Leave the land of taste happy
As well as its historical-cultural
texture and its natural beauty, the
city is famous for its kebabs, each one
more tasteful than the next. Do not go
back without having an Urfa Kebab,
tasting delicious grills or having a
taste of bostana salad. Do you not
have time to leave the hotel? Don’t
worry, Sumac Grill offers choices from
Turkish cuisine along with the most
delicious dishes of the world. Here,
you can try some of the grills unique
to the region. If you are on diet or
prefer healthy choices, then Pavilion
Pantry is just for you. Healthy snacks,
freshly squeezed fruit juices and
desserts are on offer for 24 hours.
Address: Karakoyunlu Mah. 11
Nisan Fuar Str. Şanlıurfa
Telephone: +90 (0) 414 318 50 00
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 59
KISA HABERLER
news
Özbekistan’dan çağrı: Ata Yurt sizi bekliyor
Özbekistan Büyükelçisi Ulfak Kadirov, 2 Haziran’da Tarihi Cemile Sultan
Yalısı’nda Türk turizmcilerle bir araya geldi. TÜRSAB Başkanı Başaran
Ulusoy’un da aralarında bulunduğu turizmcilere ülkesinin turizm potansiyeli
hakkında bilgi veren Kadirov, “Ata yurdunuz olan Özbekistan daha fazla
Türk’ü ağırlamak istiyor. Bu konuda Türk turizmcilerinin önündeki her türlü
engeli kaldırmaya hazırız” dedi.
Call from Uzbekistan:
Fatherland awaits you
Uzbekistan Ambassador Ulfak Kadirov met with Turkish tourism professionals
at the historical Cemile Sultan Mansion on 2nd June. Providing information about
his country’s tourism potential for tourism professionals which included TÜRSAB
Chairman Başaran Ulusoy among them, Kadirov said “Uzbekistan which is your
fatherland wants to welcome more Turks. We are ready to overcome all obstacles
on this subject facing Turkish turism professionals”.
UFTAA Kongresi bu yıl dalgalar üzerinde
yapılacak
Dünya turizm sektörünün önemli isimlerini bir araya getiren UFTAA
(Uluslararası Seyahat Acentaları Birlikleri Konfederasyonu) Kongresi
bu yıl farklı bir atmosferde toplanacak. 19-24 Kasım tarihleri arasında
gerçekleştirilecek olan kongre, Costa Crociere gemicilik şirketine ait olan
Victoria isimli transatlantikte yapılacak. 19 Kasım’da Venedik’ten hareket
edecek gemi, Dubrovnik, Corfu, Malta, Napoli ve Savona gibi limanlara
uğrayacak.
This year’s UFTAA Congress will be held
over the waves
Özbekistan Büyükelçisi Ulfak Kadirov, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy
Uzbekistan Ambassador Ulfak Kadirov, TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy
Bringing together important names from the world tourism industry, the UFTAA
(Universal Federation of Travels Agents Association) Congress this year will be held
in a different atmosphere. The congress, which will take place between 19th - 24th
November will be held on Victoria cruise liner owned by Costa Crociere shipping
company. Departing from Venice on 19 November, the cruise liner will call in at
Dubrovnik, Corfu, Malta, Naples and Savona ports.
Kuruçeşme Arena’da yıldız yağmuru
son sürat devam ediyor
Star parade continues at
Kuruçeşme Arena
Turkcell Kuruçeşme Arena’da Haziran’da başlayan konserler dizisi
Temmuz gecelerine de renk katacak. 2 Temmuz’da Sibel Can, 13
Temmuz’da MFÖ ve 16 Temmuz’da Funda Arar ile devam edecek
konserler dizisi 21 Temmuz gecesi Zülfü Livaneli konseriyle sona
erecek.
The series of concerts started at Kuruçeşme Arena in June will continue
to add colour to evenings in July too. The series of concerts which will
continue with Sibel Can on 2nd July, MFÖ on 13th July and Funda Arar
on 16th July will conclude on the night of 21st July with the Zülfü Livaneli
concert.
60 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Avrupa’nın
en iyisi:
Türk Hava Yolları
Türk Hava Yolları, başarısını aldığı
iki önemli ödülle taçlandırdı. Türk
havacılığının yüz akı THY, ürün ve
hizmet kalitesiyle ‘Avrupa’nın En
İyi Havayolu’ ve ‘En İyi Premium
Ekonomi Koltuğu’ ödüllerine layık
görüldü. Paris’te yapılan törende,
THY Genel Müdürü Temel Kotil
ödülü Skytracks CEO’su Edward
Plaisted’ten aldı. Skytracks
Ödülleri, sektörde ‘Havacılık
Oscarları’ olarak anılıyor.
Siz gökyüzündeyken aracınız
emniyette
The best of Europe: Turkish Airlines
Turkish Airlines crowned its success with two important awards it has
received. THY, the honourable name of Turkish aviation, was deemed worthy
of ‘The Best Airline in Europe’ and ’The Best Premium Economy Seat’
awards with its product and service quality. THY General Manager Temel
Kotil received the award from Skytrax CEO Edward Plaisted at the ceremony
held in Paris. Skytrax Awards are referred to as ‘the Oscars of the aviation’
in the industry.
Anadolujet yolcuları, uçuşları sırasında otomobillerinin de güvende
olduğunu bilmenin huzuruyla seyahat edecek. Anadolujet
yolcularının araçları, ‘AnadoluJet Park&Fly’ otoparkında güvende
olacak. İlki Bodrum’da hizmete giren ‘AnadoluJet Park&Fly’ otopark
hizmetinden tüm AnadoluJet yolcuları günlük 10 TL ücret ödeyerek
yararlanabilecek. Türk Hava Yolları Miles&Smiles üyeleri ise bu
hizmetten ilk gün ücretsiz faydalanabilecek.
When you are flying your car is secure
Passengers of Anadolujet will be travelling with the peace of mind
that their cars are secure during their flights. Anadolujet passengers’
cars will be secure in ‘Anadolujet Park&Fly’ car park. All Anadolujet
passengers will be able to benefit from ‘Anadolujet Park&Fly’ car park
service, first of which entered the service in Bodrum, for a fee of 10TL.
Members of Turkish Airlines’ Miles&Smiles will use the service free of
charge for the first day.
62 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011
Dünya futbolu’nun yıldızları THY için
kamera karşısına geçti
Reklam ve tanıtım alanındaki ataklarıyla dikkat çeken THY, bu kez de
dünyaca ünlü futbol yıldızlarını yolcularıyla buluşturuyor. THY’nin
uçuş emniyeti filminde, Manchester United’ın yıldız futbolcuları Darren
Fletcher, Wayne Rooney, Nani, Chris Smalling, Rafael ve Fabio Da Silva
rol aldı. Filmde, uçak içi güvenlik prosedürleri farklı bir yaklaşımla esprili
bir şekilde yolculara sunuldu. Haziran ayında gösterime giren filmde rol
alan Rooney, “Biz bu projenin içinde olmaktan büyük keyif aldık. Umarım
izleyenler de bizim kadar eğlenir ve uçuş güvenliği konusunda daha fazla
bilinç kazanırlar” dedi.
Stars of the world football faced the
cameras for THY
Attracting the attention with its moves in advertising and
promotion fields, THY is this time bringing world’s famous
footballers to its passengers. Manchester United stars
Darren Fletcher, Wayne Rooney, Nani, Chris Smalling,
Rafael and Fabio Da Silva have all featured in a Turkish
Airlines’ flight safety video. In the film, in-flight safety
procedures presented to the passengers in a different style,
using a humorous approach. Rooney’ who appeared in the film
that’s been started to be shown in June said “We enjoyed being
part of this project. I hope those who watch the film enjoy it as much
as we did and get more knowledgeable about flight safety”.
Memorial’da tedavi ücretsiz uçuruyor
Miles&Smiles üyeleri, artık Memorial Sağlık Grubu’nda yaptıkları
harcamalardan da uçuş mili kazanabilecek. Miles&Smiles üyeleri,
Memorial Hastaneleri’nde yapılacak 500 TL ve üstü harcama karşılığında
500 bonus mil kazanacak. Konuyla ilgili açıklama yapan Memorial
Sağlık Grubu Genel Müdürü Uğur Genç, “Memorial Sağlık Grubu olarak
her geçen gün hizmet kalitemizi ve hasta memnuniyetini artırmak için
hastalarımıza pek çok imkan sunuyoruz. Memorial’da sağlık harcaması
yapan Miles&Smiles üyesi hastalarımız, Türk Hava Yolları ile yapacakları
seyahatlerde büyük avantajlara sahip olacaklar.” dedi.
Treatment at Memorial lets you fly for free
Miles&Smiles members can now earn flight miles for their payments at
Memorial Health Group. Miles&Smiles members will earn 500 bonus miles
when they spend 500TL or above in Memorial Hospitals.
Making a statement about the subject, Memorial Health Group General
Manager Uğur Genç said “As Memorial Health Group, we offer many
opportunities for our patients on a daily basis in order to increase
our quality of service and patient satisfaction. Our patients who are
Miles&Smiles members who make health related payments at Memorial will
have great advantages in their travels with Turkish Airlines”.
Türk Hava Yolları Genel Müdür Yardımcısı (Ticari) Orhan Sivrikaya (sağda),
Memorial Sağlık Grubu Genel Müdürü Uğur Genç (solda)
Turkish Airlines Deputy General Manager (Commercial) Orhan Sivrikaya (right),
Memorial Health Group General Manager Uğur Genç (left)
TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 63