İmparatorlukların gözbebeği İstanbul The apple of the

Transcription

İmparatorlukların gözbebeği İstanbul The apple of the
DEDEMAN QUARTERLY
DQ
SAYI-ISSUE 23 İLKBAHAR-SPRING 2015
ÜC RE TSİZ
-
CO MP LI M EN TARY
İmparatorlukların gözbebeği İstanbul
The apple of the Empire’s eye, Istanbul
Vedat Başaran ile söyleşi
Interview with Vedat Başaran
Dedeman konsiyerjlerine sorduk…
We asked the Dedeman concierge...
Dedeman misafirperverliği Moskova’da.
Dedeman hospitality is now in Moscow.
İş seyahatlerinizi keyfe ve konfora
dönüştürmek için Dedeman Park
Izmailovo Moscow açıldı.
Dedeman Park Izmailovo Moscow
is now open to turn business into
pleasure and comfort.
• Özel fiyatlarla konaklama imkanı
• Accommodation with affordable luxury
• Yüksek konfora sahip 110 Superior oda
• 110 Superior rooms with high comfort
• Türk ve dünya mutfağından seçkin lezzetler
• Exclusive tastes of Turkish and international cuisine
• Kızıl Meydan’a 6 metro istasyonu uzaklıkta
• 6-metro-station away from Red Square
• İş, kültür ve sanat merkezlerine kolay ulaşım
• Proximity to business, cultural and art centers
www.dedeman.com
10 A, Nikitinskaya Street Moscow 105425, Russia
+7 (499) 269 95 65
parkizmailovo@dedeman.com
DQ
ÖNSÖZ-FOREWORD
1
Değerli DQ Okurları,
Her yeni mevsimde, yeni bir sayıyla sizinle buluşuyoruz. Temposu hiçbir zaman düşmeyen
turizm sektöründe zamanın nasıl geçtiğini, takvimde hangi dilime geldiğimizi bize adeta DQ
hatırlatıyor. Dedeman ailesi olarak, değişimimiz durmaksızın devam ediyor. Bu değişimin neleri
kapsadığını, Dedeman Grubu’nun geleceğe yönelik hedeflerini ve yeni projelerini Dedeman
Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıfat Dedeman yeni sayımızda, DQ okurları için
anlattı.
Bu sayımızda sizleri karşılayacak diğer konulara gelecek olursak… Bilim/Teknoloji
sayfalarımızda, zaman denilen soyut kavramı bilimsel veriler ışığında ele almaya, zaman
algımızın neden ve nasıl değişken olabildiğine değinmeye çalıştık. Seyahat sayfalarımızda, hem
filmlere hem de seyahate düşkün olanların, iki unsuru bir arada görmekten keyif alacakları
bir konu hazırladık. Çok sevilen filmlerin mekanlarına küçük bir yolculuk yaptık. Seyahat için
rotamızı İstanbul’a da çevirdik. Bu şehri anlatmaya kelimeler, gezmeye günler yetmeyecek olsa
da nereden başlayacağını bilemeyenler için referans olabilecek noktalara değindik.
Tasarım sayfalarımızda ünlülerin fotoğrafçısı Andy Gott’u ağırladık, hatta kendisiyle küçük
bir röportaj da yaptık. Şimdiden söylemekte fayda var; bu sayımız karnınızı oldukça
acıktırabilir. Çünkü yemek sayfalarımızda, dünyanın kahvaltı masalarına göz atarken, röportaj
sayfalarımızdaysa ünlü şef Vedat Başaran’la, Türk ve Osmanlı mutfağına doğru bir yolcuğa
çıktık.
Dear DQ Readers,
Every new season we reunite with you with a new issue. In the fast-paced tourism sector
it is DQ that reminds us how quickly time passes and what part of the year we’re in. As the
Dedeman family we are constantly evolving. Dedeman Group Vice Chairman of the Board Rifat
Dedeman explained for DQ readers what this change includes and Dedeman Group’s goals for
the future and new projects.
When it comes to the interesting articles in this issue… In our Science/Technology pages
we covered the abstract concept of time, considered this concept in light of scientific data,
and tried to address why and how our perception of time can vary. In our Travel pages we
prepared a topic that both movie lovers and travel enthusiasts will enjoy, combining the two
elements. We took a little trip to the venues of much-loved movies. We also steered our travel
route to Istanbul. Even though there aren’t enough words to describe this city or days to tour
it we covered some reference points for those who don’t know where to start.
In our design pages we hosted celebrity photographer Andy Gotts and even did a little
interview with him. We’ll warn you in advance, this issue might make you really hungry
because in our food pages we browsed breakfast tables around the world and in our interview
pages we went on a journey of Turkish and Ottoman cuisine with famous chef Vedat Başaran.
Let’s keep it short and leave you alone to once again enjoy our new issue…
Emrullah Akçakaya
Genel Müdür - General Manager
DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS
10
ajanda-zoom
04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler
News from Turkey and the world
trend
Akvaryum tutkusu
10
Aquarium passion
röportaj-interview
Dedeman Grubu Yönetim Kurulu Başkan 16
Yardımcısı Rıfat Dedeman ile söyleşi
An interview with Vice Chairman
Rıfat Dedeman
58
22
44 Dedeman konsiyerjine sorduk
We asked Dedeman concierge
58 Yemeklerinin lezzeti,
engin bilgisinden geliyor: Vedat Başaran
Flavor of food comes from its
vast knowledge: Vedat Başaran
seyahat-travel
“Burayı bir yerden gözüm ısırıyor” mu
22
diyorsunuz… Belki de bir filmden?
Does this place seem familiar?
Perhaps from a movie?
yemek-food
Dünya kahvaltıda ne yiyor?
32
What does the world eat for breakfast?
32
kent-city
İmparatorlukların gözbebeği İstanbul
38
The apple of the Empire’s eye, Istanbul
tasarım-design
Ünlülerin “ünlü” fotoğrafçısı: Andy Gotts
DQ
DEDEMAN QUARTERLY
‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN
Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. ad›na
Banu Dedeman
YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT
Dedeman Hotel&Resorts International
Y›ld›z Posta Caddesi No.48 34340
Esentepe- ‹stanbul
Tel: 0212 337 39 00
www.dedeman.com
YAPIM - PRODUCTION
AJANS MEDYA
GENEL YAYIN YÖNETMEN‹
EDITOR-IN-CHIEF
Arzu Karacadağ
YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu)
MANAGING EDITOR
Bahar Kızıltan
‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ
ENGLISH SECTION EDITOR
Kader Çekerek
KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS
Altuğ Kantar, Ali Deniz Şensöz,
Belma Saraççı, Murat Tekin
REKLAM KOORD‹NATÖRÜ
ADVERTISING COORDINATOR
Deniz Tufan
AJANS MEDYA
Kuruçeşme Caddesi, No: 3
Kuruçeşme 34345 ‹stanbul
Tel: 0212 287 19 90
BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS
A4ofset Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Otosanayi Sitesi, Yeşilce Mah.,
Donanma Sok. No:16 Kağıthane – İstanbul
Tel: 0212 281 64 48
Sertifika No: 12168
50
Famous celebrity photographer: Andy Gotts
kültür&sanat-culture&art
60’lı yıllar radarımızda
38
62
The 60’s are on our radar
bilim-science
Zaman algısı
70
Perception of Time
50
haberler-news
Dedeman dünyas›ndan haberler
74
News from Dedeman Hotels
Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel
Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Mart 2015
Dedeman Hotels & Resorts International’›n
ücretsiz yay›n›d›r.
Complimentary publication of
Dedeman Hotels & Resorts International.
Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n
her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt›
yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara,
yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir.
All rights are reserved that pertain to the written
materials, photographs and illustrations published in
the magazine. Nothing in this magazine may be
borrowed or reproduced without full credit being
given to the source.
Kurukahveci Mehmet Efendi, Türk kahvesini 50’den fazla ülkeye ulaştırıyor.
Dünyanın her yerinde bu kültürü doya doya yudumlamanızı sağlıyor.
www.mehmetefendi.com
Hollanda’da çocukluğumun sokakları yok
ama özlediğim Türk kahvesi var
AJANDA
4
DQ
CHILL OUT FESTİVAL İSTANBUL
Life Park, 23 Mayıs 12:00 - Life Park, May 23
2006 yılından bu yana her sene mayıs ayında düzenlenen ve zaman geçtikçe şöhretini ve
katılımcı sayısını artıran Chill Out Festival, bir kez daha şehrin sakinlerine yılın en keyifli hafta
sonlarından birini yaşatmayı vadediyor. Kapılarını öğlen saat 12’de açacak olan festival hem
cumartesi hem de pazar günü boyunca, 3 sahnede toplam 24 saatlik bir müzik şöleni yaşatacak.
Caz’dan soul ve funk’a, house’tan indie’ye uzanan geniş bir yelpazede, Lounge FM’in seçkisiyle
hayat bulacak bu müzik ziyafeti, İstanbul’un en büyük ormanlık alanında ve doğanın tam
ortasında yer alan Life Park’ı bu sene de dev bir festival kasabasına dönüştürecek.
CHILL OUT FESTİVAL İSTANBUL
Held every May since 2006, with its reputation and number of participants increasing with
every passing year, Chill Out Festival once again promises to provide the city’s inhabitants
with one of the year’s most unforgettable weekends. The festival opens its doors at noon
and will provide a 24-hour musical feast spread out over 3-stages on both Saturday and
Sunday. This musical feast will come to life thanks to Lounge FM’s wide selection ranging
from jazz to soul, to funk, to house and indie. Located in Istanbul’s largest forested area,
right in the middle of nature, Life Park will transform into a giant festival-town.
5
İLAN 3
AJANDA
6
DQ
Rahmi M. Koç Müzesi, 16 Haziran’a kadar - Rahmi M. Koç Museum, until June 16
HAYALLERLE DOLU
KÜÇÜK EVLER
Mini minnacık fırınlar, pastalar, sandalyeler, masalar… Rahmi M. Koç Müzesi’nin ev
sahipliğindeki “Hayallerle Dolu Küçük Evler” sergisi, her yaştan ziyaretçiyi 19’uncu yüzyıldan
itibaren üretilmiş İngiliz, Alman, Fransız ve Amerikan yapımı bebek evleriyle buluşturuyor.
Ziyaretçilerin, bebek evlerinin renkli tarihine şahitlik ettiği sergide; oyuncak, süs veya hobi
eşyası olarak tercih edilebilen veya koleksiyonu yapılan minyatür şekilde tasarlanmış evler,
içlerindeki küçültülmüş mobilyalar ve oyuncak bebeklerle dekore edilmiş olarak sunuluyor.
Sergide, Ruby Gibs için 1880 yılında yapılan ahşap Ruby Villa ve Viktorya Dönemi eseri
olan ahşap ve baskılı kağıttan Marküteri Villa veya 1910 yılında Alman Moritz Gottschalk
tarafından sayfiye evi olarak tasarlanan Gottschalk Bebek Evi gibi farklı hayat tarzlarını anlatan
parçalar yer alıyor.
DOLL HOUSE EXHIBITION
Mini tiny ovens, cakes, chairs, tables… Rahmi M. Koç Museum is hosting the “Doll House” exhibition,
where visitors of all ages can enjoy British, German, French, and American-made dollhouses dating
back to the 19th century. Visitors can witness the colorful history of dollhouses at this exhibition. The
interior of these miniature homes, which can be considered toys, decoration, hobby items or collector’s
items, have been decorated with tiny furniture and dolls. The exhibition features pieces that portray
different lifestyles like the wooden Ruby Villa and Victoria era Marqetry Villa comprised of wood and
printed paper, which were made for Ruby Gibbs in 1880 and the Gottschalk Doll House designed as a
cottage by German Moritz Gottschalk in 1910.
THE PHANTOM
OF THE OPERA
Zorlu Center PSM, 8 - 26 Nisan - Zorlu Center PSM, April 8 - April 26
Zorlu Center PSM, 8-26 Nisan tarihleri arasında Fransız
yazar Gaston Leroux’ın aynı adlı romanından uyarlanan,
İngiliz besteci Andrew Lloyd Webber’in ölümsüz eseri The
Phantom of the Opera’yı (Operadaki Hayalet) sahnesinde
ağırlayacak. İlk olarak 1986 yılında Londra’da sahnelenen,
aradan geçen 28 yıl boyunca sadece Broadway’in en
uzun soluklu şovuna olmakla kalmayıp, beyazperdedeki
uyarlamalarıyla, Sarah Brightman, Gerard Butler gibi film
ve müzik dünyasına kazandırdığı ünlü isimlerle de adından
söz ettiren müzikal, Paris Operası’nda hayalet olarak
tanınan, yüzü ileri derecede deforme olmuş bir müzik
dâhisinin, yetenekli ve güzel Soprano Christine’e olan
saplantılı aşkını konu alıyor.
Adapted from French writer Gaston Leroux’s novel of the
same name, British composer Andrew Lloyd Webber’s
timeless masterpiece The Phantom of the Opera will be
playing at Zorlu Center PSM between the dates of April
8th and 26th. First staged in London in 1986, during the
intervening 28 years it is not only Broadway’s longest
running show but has been adapted on the big screen and
connected to such famous names in the film and music
world as Sarah Brightman and Gerard Butler. The famous
musical describes the obsessive love a musical genius,
whose face is severely deformed and who is known as
the Phantom in the Paris Opera, has for the talented and
beautiful soprano Christine.
7
AJANDA
8
DQ
İstanbul Modern, 28 Haziran’a kadar - İstanbul Modern, until June 28
PAINTER AND PAINTING:
A MEHMET GÜLERYÜZ
RETROSPECTIVE
“With Painting and Painter: A Mehmet Güleryüz
Retrospective”, Istanbul Modern provides a breakdown of
the career, from the 1960’s to 2010, of Mehmet Güleryüz, an
artist with a critical and expressionist style who acquired a
special and privileged place in the art scene in Turkey for half
a century. The exhibition features his figurative works, using
an ironic language to express the critical effects of the sociocultural and political transformations in Turkey on people.
The exhibition sheds light on the development of the artist’s
search for rich expression ranging from painting, drawing,
sculpture, engraving, to theater and performance.
RESİM VE RESSAM:
MEHMET GÜLERYÜZ
RETROSPEKTİFİ
İstanbul Modern, “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz
Retrospektifi” ile eleştirel ve dışavurumcu üslubuyla
yarım yüzyıldır Türkiye sanat sahnesinde kendisine özel
ve ayrıcalıklı bir yer edinen Mehmet Güleryüz’ün 1960’lı
yıllardan 2010’lu yıllara uzanan kariyerinin dökümünü
sunuyor. Sergi, figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki
sosyo-kültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki
etkilerini eleştirel ve ironik bir dille dışa vuran sanatçının;
resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan
performansa uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve
dönüşümüne ışık tutuyor.
ALBERTO
GIACOMETTI
Pera Müzesi, 26 Nisan’a kadar – Pera Museum, until April 26
Pera Müzesi ünlü heykeltıraş ve ressam Alberto
Giacometti’nin retrospektif bir yaklaşımla hazırlanmış
Türkiye’deki ilk kapsamlı sergisini, sanatseverlerle
buluşturuyor. Paris’teki Giacometti Vakfı’nın katkılarıyla
hazırlanan sergi, gençlik dönemi çalışmalarından son
yapıtlarına, tamamlanmamış bir eserine dek büyük ölçüde,
sanatçının yaşamı boyunca çalıştığı Montparnasse’taki
atölyesinde geçen verimli sanat yaşamını gözler önüne
seriyor. Giacometti’nin çalışmalarının belirleyici iki
dönemi olan, II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası çevresinde,
Paris’teki dönemin önde gelen sanatçı ve entelektüelleriyle
dostluklarına da uzanan zamandizinsel ve tematik bir
güzergâh sunuyor.
Pera Museum has prepared a retrospective approach
of famous sculptor and painter Alberto Giacometti’s
pieces, bringing art lovers together with his first
comprehensive exhibition in Turkey. Prepared in
cooperation with the Giacometti Foundation in Paris,
the exhibition reveals insights into his abundant
life most of which took place in his studio in
Montparnasse, featuring pieces from his youth, his
latest work, and one unfinished piece. The exhibition
offers a chronological and thematic route to two
defining periods of Giacometti’s life, before and after
World War II, and his time spent in Paris, extending to
his friendship with leadings artists and intellectuals.
9
DQ
10
TREND-TREND
Akvaryum
tutkusu
Eğer akvaryumlarla ilişkiniz dişçilerin veya
doktorların bekleme salonlarından ibaretse gelin
sizi yanlış yaptığınıza ikna edelim.
Aquarium
passion
If your relationship
with aquariums is
limited to the waiting
room at a doctor or
dentist’s office, let
us show you what
you’re doing wrong.
ünyanın en ciddiye alınan hobilerinden
biri olan akvaryumculuğun bu mertebeye
erişmesi tesadüfi değil. İyi bir planlama
ile kurulan ve dikkatli bir şekilde bakımı yapılan
akvaryumlar, evinizde canlı, hayat dolu ve oldukça
rahatlatıcı bir köşe yaratabiliyor. Güzel kurulmuş bir
akvaryum çok profesyonel durabildiğinden çok zor
bir iş gibi gözükebiliyor. Fakat bu yanıltıcı bir durum.
Kurması biraz meşakkatli olabilse de akvaryumlar
bir kez düzeni oturtulduktan sonra, neredeyse
kapalı birer ekosistemlere dönüştüklerinden çok
az müdahale gerektiriyor. İster Japon balığı, ister
rengarenk tropik deniz balıkları beslemek istiyor
olun, ister kısıtlı vakit ayıracak, isterseniz hayatınızın
merkezine koyacak olun… Her türlü zevke ve isteğe
uygun bir akvaryum mutlaka bulunuyor.
D
I
t’s no coincidence that fishkeeping is one of
the world’s most serious hobbies. With good
planning, aquariums add a relaxing and
vibrant corner full of life to your home. A finely
established aquarium can look very professional and
therefore seem like a difficult task but this isn’t the
case. While the set up process may be arduous once
it becomes an almost closed ecosystem it requires
very little intervention. Whether you want to keep
goldfish or vibrant tropical marine fish, whether
you have limited time to devote to the hobby or
plan on making it the center of your world… There
are aquariums ideal for all kinds of tastes and
preferences.
11
Tatlı Su Akvaryumları
12
Freshwater Aquariums
Dünyadaki, özellikle evlerdeki hobi akvaryumlarının çoğu
tatlı su akvaryumlarından oluşuyor. Hobi akvaryumu kurmak
isteyenlerin işe tatlı su akvaryumları ile başlamaları da
yazılmamış bir kural adeta.
Most aquariums, especially at-home hobby aquariums, are
freshwater aquariums. It’s almost a notorious rule that those
who want to set up a hobby aquarium start with freshwater
aquariums.
Tatlı su akvaryumları da kendi aralarında kolaylık derecelerine
göre sıralanıyor. Biraz çakıl taşı, biraz dekor, birkaç da Japon
balığından oluşan bir akvaryum görüntüsü çoğu kişiye tanıdık
gelecektir (ne de olsa bu sıklıkla karşımıza çıkan bir görüntü).
Japon balıkları farklı su şartlarına karşı çok dirençli oldukları
için küçük fanuslarda yaşamaya bile tahammül edebiliyorlar.
Klasik akvaryum görüntüsüne daha yakın bir şey hayal eden
hobiciler ise, işe doğrudan “canlı doğuran” akvaryumlarıyla
başlayabilirler. Bu balıklara bu tuhaf ismin verilmesinin
sebebi, balıkların normalde yumurtlayarak üremesine rağmen
bu tatlı su balıklarının yumurtaları karnında taşımaları ve
yavruları yumurtadan annelerinin karnında çıkıp öyle dünyaya
gelmeleri.
Freshwater aquariums are ranked according to their level
of ease. An aquarium decorated with rocks and some coral,
featuring goldfish is a familiar sight to most people. Such
aquariums are quite common. Goldfish are very resilient
in different water conditions and therefore could even live
in a small vase. Hobbyists who imagine something closer
to a classic aquarium can start with “live-bearing” fish
aquariums. These fish have been given this strange name
because while normally fish reproduce by laying their eggs,
these fish carry their eggs in their abdomen and give birth to
live, free-swimming young.
Lepistes, kılıçkuyruk, plati, moli gibi balıklardan oluşan bu
familya, akvaryum içinde çiftleşiyor, doğuruyor, daha sonra
This family of fish, which consists of guppies, swordtails,
mollies, and platies, mate in the aquarium, give birth, and
later their young mature and the cycle continues. Within a
couple of years several generations of fish will be living in
13
yavruları büyüyor ve bu döngü yavrularına geçiyor. Birkaç yıl
içinde birkaç nesil akvaryumunuzda yaşamaya başlıyor. Eski
nesiller doğal olarak zamana yenik düşse de onların neslini
devam ettirecek kadar doğal bir ortam yaratmış olmak,
yavrularının büyüdüğünü görmek birçok akvaryumcu için
oldukça tatmin edici bir durum.
Farklı su şartlarında da kolayca (hatta siz istemeseniz bile)
üreyen bu türlerde dişi balıklar bir seferde onlarca yavru
doğuruyor. Eğer dişiyi farklı bir kaba almazsanız, bu doğan
onlarca minicik yavrunun vahşi akvaryum şartlarında kendi
başlarının çaresine bakması gerektiği anlamına geliyor. Birçok
balığın bulunduğu ortamda onlarca yavrudan yalnızca iki-üç
tanesi hayatta kalıyor. Geri kalanıysa, aralarında kendi anne
babalarının da olduğu diğer balıklar tarafından yeniyor. Bu
çok acımasız görünse de doğal ortamlarında da sergiledikleri
bir davranış. Eğer hamile dişinizi doğurmadan önce başka bir
kaba alırsanız, her doğumda 30-40 tane yavruya bakacağınız
bir sistem kurmanız gerekebilir. Veya kurtardığınız balıkları
akvaryumcunuza veya arkadaşlarınıza verebilirsiniz, fakat bazı
akvaryumcular soyların daha saf olması için bu uygulamadan
kaçınabiliyor. Eğer bu yükün altından kalkabileceğinizi
düşünmüyorsanız, doğal düzene müdahale etmemek daha
your tank. Naturally the older generations fall victim to
time but creating a natural environment for the generations
to live in and to watch those generations grow is quite
satisfactory for many aquarists.
Female fish that can easily spawn in different water
conditions (even if you don’t want them to) can give birth
to dozens of baby fish at once. If you don’t separate the
female fish, the dozens of fish she gives birth to might
have to fend for themselves in the aquarium. In an
environment where there are a lot of fish only 2-3 of the
dozen offspring might survive. The rest are eaten by other
fish; even their parents. Though this seems very cruel, it
is a behavior exhibited in their natural habitat. If you do
remove the female before giving birth you may need to set
up a system preparing for 30-40 offspring. Or you can
give the fish that you save to your friends. However some
aquarists avoid this practice in order to keep lineages more
pure. If you think you can’t handle this load, it might
be best to let nature run its course. By adding plants,
grooves, cavities, and small caves to your aquarium you
can increase the offspring’s chance of survival in a natural
way.
mantıklı olacaktır. Akvaryuma bolca bitki, oyuklar, kovuklar,
ufak mağaralar yerleştirerek yavruların doğal bir şekilde
hayatta kalma şansını artırabilirsiniz. Canlı doğuranlar bol
bitkili, dengeli ışıklandırılmış ve devirdaimi kurulmuş bir
akvaryumda hem kendileriyle, hem de neon, tetra gibi diğer
ufak sürü balıklarıyla birlikte yaşayabildikleri için renkli, ufak,
bakımı kolay akvaryumların vazgeçilmezleri olmuşlardır.
14
Tatlı su akvaryumlarının diğer yıldızlarıysa çiklitler. Afrika ve
Latin Amerika’nın tropik sularında bulunan bu balıklar, canlı
doğuranlara göre daha renkli, daha gösterişli ve üretmesi daha
zor türler. Bitkiye fazla ihtiyaç duymasalar da su dengesi ve
şartlarına daha hassaslardır ve balık başına daha geniş alana
ihtiyaç duyarlar. Üreme şartları ve cinsiyet ayrımı yapmak
biraz daha güçtür. Fakat mavi yunus, sarı prenses, zebra gibi
türler, gösterdiğiniz biraz daha fazla ilgiye fazlasıyla değecek
çok güzel canlılardır.
Tatlı su akvaryumlarının bakımı en
zor balıklarıysa bir Güney Amerika
çikliti olan diskuslardır. Adını disk
benzeri formundan alan, rengarenk
türleri bulunan muhteşem
canlılardır diskuslar. Diskuslar
tatlı su akvaryumcularının en
değer verdiği türlerden biridir;
hatta diskuslara özel yarışmalar
bile yapılır. En parlak, en renkli, en
güzel diskusları üreten yarışmacılar
onurlandırılır.
Tuzlu su akvaryumları
Söz konusu tuzlu su akvaryumları olduğunda işin içine genelde
profesyonellik girer. Tuzlu su akvaryumu veya diğer adıyla
deniz akvaryumu, denizlerde veya akvaryumlardaki resiflerde
yaşayan renkli ve tropik balıkların, yaşadıkları mercan
atollerinin minik bir kopyasıyla birlikte büyük tanklarda
beslenmesi anlamına geliyor. Büyük restoranlarda, otellerde
karşılaştığınız tropik balıklı akvaryumlar genelde işte bu tür
tuzlu su akvaryumları oluyor.
Tuzlu su akvaryumları genelde yalnızca en deneyimli ve bu
işe çaba, zaman ve para ayırabilecek akvaryumculara tavsiye
ediliyor. Sürdürülebilir tuzlu su akvaryumları canlı kaya,
skimmer, ısıtıcı gibi donanımlara mutlaka ihtiyaç duyar.
Kirliliğe daha az tahammül eder. Kumu özeldir ve miktarı
da dikkatle ayarlanmalıdır, yapay dekorlardan da kaçınmayı
gerektirir. Sudaki tuz da incelikle ayarlanır; genelde bir litre
suya 30 gram sentetik tuz konur. Akvaryum kurulduktan
sonra balık eklenmeden önce yaklaşık bir ay beklenir.
Gördüğünüz gibi tuzlu su akvaryumları profesyonellik ve çok
miktarda sabır ister.
Fakat bu akvaryumların ödülü de büyük olur. Sadece
belgesellerde görebileceğiniz parlak resif balıklarını (Kayıp
Balık Nemo’yu, Dory’yi ve diğer arkadaşlarını salonunuzda
Because live-bearing fish can live both on their own
and with a lot of smaller fish like neon and tetra in an
aquarium full of plants, illuminated in a balanced way,
and featuring recirculation,colorful, small and easy-tomaintain aquariums are ideal.
Another star of freshwater aquariums are cichlids. These
fish are found in the tropical waters of Africa and Latin
America and compared to live-bearing fish, they are
more a more colorful and spectacular species, but more
difficult to reproduce. While they might not be so
interested in plants, they are more sensitive to water
balance and conditions and they need more space per
fish. It’s a bit harder to create reproduction conditions
and make gender differentiations. However the blue
dolphin, yellow princess, and zebra species are beautiful
creatures. The extra care you show
these species will be well worth it.
The most difficult freshwater
aquarium fish is the South
American cichlid, the discus.
Getting its name from its disc
like shape, the vibrant discus
is a spectacular fish. Discus
fish are freshwater aquarists’
most valued species. In fact
there are even special contests
for discus fish; competitors who
have produced the brightest, most
colorful, and most beautiful discus are
honored.
Saltwater Aquariums
When it comes to saltwater aquariums it tends to get more
professional. Saltwater aquariums, also known as marine
aquariums, feature colorful tropical fish that live together
with a replica of coral atolls in large tanks. Most of the
tropical fish aquariums you encounter at large restaurants or
hotels are saltwater aquariums.
Saltwater aquariums are usually recommended to
experienced aquarists who have the time, money, and effort
to dedicate to it. Sustainable saltwater aquariums need
equipment like live rocks, skimmers, and heaters because
they can’t really tolerate pollution. Saltwater aquariums
feature special sand whose amount must be carefully
adjusted and need to kept away from any artificial décor.
The aquatic salt is meticulously fixed; usually 30 grams
of synthetic salt is used for 1 liter of water. Once the
aquarium has been set up you should wait about a month
before adding fish. As you can see, saltwater aquariums
require an element of professionalism and a lot of patience.
However the rewards are great. Watching brilliant reef
fish that you can only see in documentaries swimming
15
bir hayal edin) evinizde yüzerken izlemenin keyfi birçok kişi
için her şeye değiyor.
Dikkat edilmesi gereken noktalar
Ne tür ve ne boyutta bir akvaryum kurarsanız kurun,
dikkat etmeniz gereken en önemli şeylerden biri
akvaryumunuza fazla balık doldurmamanız. Farklı türler
farklı büyüklükte yaşam alanlarına ihtiyaç duyar ve
akvaryum balıklarının birçoğu 4-5 balıktan oluşan gruplar
halinde yaşamayı sever. Bu sebeple üç tür balık alsanız
bile bu yaklaşık 10-15 balık anlamına gelir. Çok kalabalık
akvaryumlarda balıklar kolayca stres olur, yavrular
stresten dolayı erişkin boyutlara ulaşmaz ve akvaryumdaki
bazı bölgeler için sert kavgalar çıkar. Balık sürülerinde
genelde yalnızca bir tane erkek olması tercih edilir. İki
erkek, rekabet ve kavga demektir. Fakat tek bir türden
oluşan geniş bir akvaryum yapıyorsanız veya favori balık
türünüz için bolca yeriniz varsa erkek başına 3-4 dişi
düştüğü sürece erkek sayısını artırabilirsiniz. Fakat beta
gibi bazı türlerde, aynı tanka iki erkek koyduğunuz zaman
erkeklerden biri ölene kadar kavga edeceklerinden emin
olabilirsiniz.
in your home (like a scene out of Finding Nemo playing
out in your living room) is worth all the effort for most
people.
Things to be cautious about
You can set up any size aquarium you want but one of the
most important things to pay attention to is not filling your
aquarium up with too many fish. Different species require
different sized habitats and most aquarium fish like living
in groups of 4-5. Therefore, even if you get 3 species of fish
that would mean 10-15 fish total. In overcrowded aquariums
fish can get easily stressed, offspring can’t mature due to that
stress, and intense fights over some regions in the aquarium
can take place.
In fish shoals it is usually preferred to have only one male,
two males means competition and fighting. But if you’re
thinking of setting up a large aquarium consisting of a
single species, or if you have plenty of space for your favorite
fish species, you can increase the number of male fish if you
have 3-4 females per male. However in some species such
as beta, when you put two males in the same tank they will
fight to the death.
Bir diğer önemli noktaysa, akvaryumu kurduktan sonra,
balıkları eklemeden önce kimyası oturana kadar birkaç
hafta beklemek. Çoğu hevesli akvaryumcu, akvaryumlarını
kurduktan sonra içinde balıkların yüzmesi için
sabırsızlanacaktır, fakat suyun kimyasal dengesinin oluşması
için çalışan akvaryumu birkaç hafta kendi haline bırakmak en
doğrusu olacaktır.
Another important point is to wait a few weeks after setting
up the aquarium for the chemicals to balance, before adding
the fish. Most enthusiastic aquarists are eager to see their
fish swimming in their aquarium after setting it up but
leaving the aquarium working for a few week to ensure the
chemicals balance is the best thing to do.
Ayrıca farklı balık türlerini de birkaç gün arayla eklemek
balıklarda oluşabilecek stresi azaltmakta oldukça işe yarar.
Vakit ayırabildiğiniz takdirde aynı türden de olsa balıklarınızı
farklı akvaryum dükkanlarından almak, genetik çeşitlilik (ve
hastalığa bağlı ölümleri azaltmak) için etkili bir yöntemdir.
Also adding different species of fish a few days apart is quite
useful in reducing their stress. If you can make the time,
even if you are going to get the same type of fish, getting
them from different fish shops is an effective method for
genetic diversity (and to reduce deaths due to disease).
DQ
16
RÖPORTAJ-INTERVIEW
2015 Yılına Hızlı
Bir Başlangıç…
Dedeman Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıfat Dedeman, Park
Dedeman Izmailovo Moskova açılışıyla birlikte, 2015 yılına hızlı bir başlangıç
yaptıklarını vurguladı. Aralarında Park Dedeman Levent’in de olduğu, 2015 yılında
ve önümüzdeki dönemlerde planan yeni otel açılışlarıyla, geleneksel Dedeman
misafirperverliğini yurt içinde ve yurt dışındanla sunmaya devam edeceklerini belirtti.
R Ö P O RTAJ-INTERVIEW BAHAR KIZ IL T AN
2015’in ilk yarısında Dedeman Grubu için hızlı bir
başlangıç oldu dersek yanılmış olmayız herhalde?
A quick
start
to 2015...
Dedeman Group Vice
Chairman Rifat Dedeman
stressed their quick start
to 2015 together with the
opening of the Dedeman
Park Izmailovo Moscow.
He noted that with the
new hotels opening in
2015, including Park
Dedeman Levent, and
those planned for the
upcoming period, they
will continue to offer
traditional Dedeman
hospitality domestically
and internationally.
2015 yılında açılışı planlanan, iş ve şehir oteli
konseptiyle geliştirilen iki yeni Park Dedeman ile yıla
gerçekten hızlı bir başlangıç yaptık. Ayrıca, Dedeman
Hotels & Resorts International’ın turizm alanındaki iş
geliştirme planları ve yatırım hedeflerini de Dedeman
ve Park Dedeman markalarının eksenine oturttuk.
Nisan ayında açılışı yapılan Park Dedeman Izmailovo
Moskova Oteli hakkında neler söylemek istersiniz?
Moskova’nın gelişmekte olan önemli bölgelerinden
Izmailova’da yer alan otel ile bölgedeki konaklama
sektörüne yeni bir renk kattığımıza yürekten
inanıyoruz. Moskova’daki ilk Türk otel zinciri
ve Dedeman Grubu’nun 16’ncı oteli olan Park
Dedeman Izmailovo’ya, Dedeman’ın 50 yıla yakın
süredir edindiği deneyimi taşıyoruz. Türkiye’nin
Rusya’daki tanıtımına büyük katkı sağlayacağını, Park
Dedeman Izmailovo Moskova ile bölgedeki iş oteli
ihtiyacının büyük oranda karşılanacağını düşünüyoruz.
Türkiye ile Rusya arasındaki artan ticaret hacmiyle
birlikte Moskova’ya iş amaçlı seyahat edenler için
Park Dedeman Izmailovo Moskova’nın büyük bir
We wouldn’t be mistaken if we said the first half
of 2015 has been a quick start for Dedeman Group,
would we?
We really have made a quick start to the year with two
new Park Dedeman hotels, developed with a business
and city concept, scheduled to open in 2015. In
addition, we have centralized Dedeman Hotels & Resorts
International’s business plan and investment objectives
in the tourism sector with the Dedeman and Park
Dedeman brands. Would you like to share anything about the Park
Dedeman Izmailovo Moscow Hotel, scheduled to
open in April?
We strongly believe that with the hotel, located in one
of Moscow’s important emerging regions, Izmailovo,
we will add value to the hospitality industry in the
region. The first Turkish hotel chain in Moscow and
Dedeman Group’s 16th hotel, the Park Dedeman
Izmailovo will carry Dedeman’s approximately 50 years
of experience. We believe the Park Dedeman Izmailovo
Moscow will greatly contribute to the promotion of
Turkey in Russia and in large part meet the need for
business hotels in the region. With the increasing trade
volume between Turkey and Russia we believe the Park
Dedeman Izmailovo Moscow will be very convenient for
those travelling to Moscow on business. We want to take
17
18
kolaylık sağlayacağına inanıyoruz. Misafirlerimizin
çoğunluğunun Türk olması avantajından faydalanmak
istiyoruz. Ayrıca Moskova’da ikinci bir otel için de
incelemelerimizi yapıyoruz.
advantage of the fact that the majority of our guests
are Turkish. We are also starting to do research for a
second hotel in Moscow.
İstanbul için de yeni projeler söz konusu mu?
As Dedeman Hotels & Resorts International we are
continuing growth strategies with mainly business
hotels. In particular, we think there is serious potential
in Istanbul and we are evaluating that potential on
both the Anatolian and European sides of Istanbul.
Dedeman Hotels & Resorts International olarak
büyüme stratejilerimizi iş otelleri ağırlıklı
sürdürüyoruz. Özellikle İstanbul’un ciddi bir
potansiyele sahip olduğunu düşünüyoruz ve İstanbul’un
potansiyelini Avrupa ve Anadolu yakası olmak üzere
değerlendiriyoruz.
Haziran ayında Park Dedeman Levent Oteli’ni
açacağız. Bu proje için Halk GYO ile 10 yıllık kira
sözleşmesi imzaladık. Park Dedeman Levent ile iş
dünyasının kalbi Levent’te toplamda 240 odayla
hizmet vereceğiz. İş ve şehir otelciliğine önemli katkı
sağlayacağını düşündüğümüz Park Dedeman Levent
otelimiz mimarisi ve konumuyla, şehir otelciliğinin en
güzel örneklerinden biri olmaya aday. Park Dedeman
Levent’te, 10 yılda 670 bin misafir ağırlamayı
hedefliyoruz.
Are there any new projects in Istanbul?
In June we will open the Park Dedeman Levent Hotel.
We signed a 10-year lease contract with Halk GYO
(Public REIT-Real Estate Investment Trust) for this
project. Located in Levent, the heart of the business
world, the Park Dedeman Levent will serve guests with
a total of 240 rooms. We believe our hotel will be
an important contribution to business and city hotel
management. With its architecture and location, the
Park Dedeman Levent is poised to become a great
example of the hotel industry in the city. At the Park
Dedeman Levent we aim to accommodate 670 thousand
visitors in 10 years.
19
20
İstanbul dışında, yine yurt içinde yeni otel projeleri olacak
mı?
Outside of Istanbul, do you have plans for any other
new hotel projects in the country?
Anadolu’nun her noktasında büyümek istiyoruz ve
Anadolu’nun her ilçesini otelcilik adına
fırsat görüp kabul ediyoruz ve takip ediyoruz.
Şu an inşaatı süren ve 2016’nın ilk yarısında açmayı
planladığımız Park Dedeman Tokat Oteli
ile Tokat’ın ilk zincir oteli biz olacağız.
İstanbul’un çeşitli bölgelerinde ve Anadolu’da
ki çeşitli otel projeleri için görüşmelerimizi
sürdürüyoruz.
We want to grow in every part of Anatolia and on behalf
of the hospitality sector we see opportunities in every
district of Anatolia, understand those opportunities and
follow them. With the Park Dedeman Tokat Hotel, which
is currently under construction and scheduled to open in
the first half of 2016, we will be the first hotel chain
in Tokat. For new hotel projects we are currently in
discussion for certain areas in Istanbul and Anatolia.
Türk Cumhuriyetleri’ndeki fırsatları da yakından takip
ediyoruz. O bölgeleri de yüksek potansiyele sahip
bölgeler olarak görüyoruz. Kazakistan’da Oskemen
Tavros şehrinde otelimiz var. Özbekistan’ın başkenti
Taşkent’te yeni bir proje için görüşmelere devam
ediyoruz.
We are also keeping an eye on opportunities in the
Turkish Republics. We also see those areas as areas with
high potential. We have a hotel in Oskemen Tavros,
in Kazakhstan. Our negotiations for a new project in
Tashkent, the capital of Uzbekistan, are ongoing.
Can you talk about Dedeman Hotels’ growth objectives?
Dedeman Otelleri’nin büyüme hedeflerinden bahsedebilir
misiniz?
Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Orta ve Kuzey Afrika’ya
odaklanmak üzere yatırımlarımızın yüzde 30’nun da yurt
dışında olmasını planlıyoruz. Hedeflerimiz kapsamında, 2023
yılına kadar Dedeman Grubu bünyesinde 20’si Dedeman,
22’si Park Dedeman olmak üzere toplam 42 otele ulaşmak yer
alıyor. Yeni projelerimizle 6 milyona yakın misafir ağırlayacak
kapasiteye ulaşmayı hedefleyerek, bu kapasiteyle birlikte
ciromuzun 5 katına çıkmasını ve 4 bin kişilik bir istihdama
ulaşmayı planlıyoruz.
Değişim ve yenilenme hızınız logoya da dokundu
zannediyorsak. Son olarak bu konuda da bilgi verebilir
misiniz?
Son dönemde hızla yükselen kurumsal enerjimizi ve değişim
heyecanımızı hissettirecek şekilde Dedeman Hotels & Resorts
International logomuzu küçük bir dokunuşla bugünün
çizgilerine uyarladık. Markamızın gücünü tek bir çatı altında
toplamak adına Dedeman Park’ın logosunu yenileyerek ismini
Park Dedeman olarak değiştirdik.
Dedeman’ın güçlü ve köklü duruşunu yeni markamıza daha
çok yansıtabilmek için bu değişime amblemimizi de taşıdık.
Amblemimizi büyüterek, yazı karakterini de tutarlı bir şekilde
dolgunlaştırarak geçmişin birikimini genç ve dinamik bir
görünümle yansıtmış olduk. Bu temel değişikliklerin ardından
ise Park Dedeman ve Dedeman Hotels & Resorts International
kurumsal kimliklerini de yeniden tasarlamaya ve güncellemeye
başladık. Kurumsal kimliklerimizde başlayan değişim ve
yenilenme heyecanının işlerimize de ivme kazandıracağına
inanıyorum.
Dedeman’ın güçlü ve
köklü duruşunu yeni
markamıza daha çok
yansıtabilmek için bu
değişime amblemimizi
de taşıdık.
We are planning on putting 30% of our investment
abroad, with focus on Eastern Europe, the Balkans,
the Middle East, and Central and North Africa.
As part of our target we aim to reach 42 hotels by
2023 within the Dedeman Group, 20 of which will
be Dedeman, 22 of which will be Park Dedeman.
By targeting to achieve a capacity to accommodate
nearly 6 million guests with our new projects, we
plan to increase our turnover 5-fold and employ 4
thousand people.
We believe this rate of change and renewal has
also shown itself in your logo. Can you give us
some information about it?
We made a small change to our Dedeman Hotels
& Resorts International logo to reflect today’s
aesthetics and convey our recently rapidly rising
corporate energy and express our excitement towards
change. In order to gather the strength of our brand
under one roof we updated the Dedeman Park logo
by changing its name to Park Dedeman. In order to
further reflect Dedeman’s powerful and established
position in our new brand we carried this change to
our crest as well. By enlarging our crest, and making
the font bolder, we reflected our past experience in
a young and dynamic manner. In the wake of this
fundamental change, we started to redesign and
update the corporate identity of Park Dedeman and
Dedeman Hotels & Resorts International. I believe
that with the excitement of this change and renewal,
which started with our corporate identity, our
business will also gain momentum.
21
22
SEYAHAT-TRAVEL
DQ
“Burayı bir yerden gözüm ısırıyor” mu diyorsunuz…
Belki de bir
filmden?
Pek farkın
filmlerle d da olmasak da,
ünyayı do
laşıyoruz
… YAZI – BY AL
İ D E N İZ
ŞENSÖZ
Does this
place seem
familiar?
Perhaps from
a movie?
We might be unaware of
it, but we travel the world
through films...
23
Café des 2
Moulins
PARİS
Bohem hayatın merkezi olarak bilinen Montmarte’da Rue
Lepic ve Rue Cauchois’nın köşesinde yer alan Cafe des 2
Moulins, adını iki ünlü yel değirmeninden alıyor. Moulin
Rouge ve Moulin de la Galette arasında konumlanan
bu mütevazı kafe, Jean Pierre Jeunet’nin Amélie (Le
fabuleux destin d’Amélie Poulain, 2001) filmiyle birden
üne kavuşmuştu. Audrey Tautou’nun canlandırdığı Amelie’nin
çalıştığı kafe olarak bildiğimiz mekan, şu an Paris’in en ünlü turistik
noktalarından birine dönüşmüş durumda. Eğer kafeye uğrarsanız,
Amelie’nin günün menüsünü yazdığı camın üzerine, filmden karelerin
yerleştirildiğini görebilirsiniz. Diğer yandan kafenin menüsünün
kapağında Amelie’nin fotoğrafının yer alması, Café des 2 Moulins’nın
filmi ne kadar benimsediğinin en güzel göstergelerinden biri. Filmle ilgili
hediyelik eşyaların da satıldığı kafe, her ne kadar turistik bir mekana
dönüşmüş olsa da eski sıcak atmosferinden de bir şey kaybetmiş değil.
Kafenin eski müşterileri fiyatların hala makul olduğunu ve sıcakkanlı
hizmetlerinde bir değişiklik olmadığını belirtiyorlar.
Café des 2 Moulins - Paris
Located on the corner of Rue Lepic and Rue Cauchois in Montmarte, known as the center
of bohemian life, the Café des 2 Moulins takes its name from two famous windmills.
Located between Moulin Rouge and Moulin de la Galette, this modest café became
famous thanks to Jean-Pierre Jeunet’s film Amélie (Le fabuleux destin d’Amélie Poulain,
2001). Known as the café where Amélie, played by Audrey Tautou, worked, today it
has transformed into one of Paris’ most famous tourist destinations. If you visit the café
you’ll see stills from the film placed on the glass where Amélie wrote the menu of the day.
The cover of the café’s menu features a photograph of Amélie, which is one of the best
indications of how much Café des 2 Moulins has embraced the film. Although the café,
which also sells souvenirs related to the film, has become a touristic venue it still retains
its old, warm atmosphere. The café’s long-standing customers note that the prices are still
reasonable and that there has been no change in the friendly service.
Aşk Çeşmesi
24
Fountain of Love – Rome
One of the most famous works of Baroque architecture, the
Fountain of Love (Fontana di Trevi) in Rome, is one of the
city’s most alluring sites. This historic structure is found in the
Trevi region, from which it takes its name. According to legend,
if your back is turned to the fountain and you throw a coin over
your left shoulder with our right hand you guarantee coming
to Rome again. If you throw it twice you will find the love of
your life, and if you throw it three times you will get married.
This spectacular fountain, decorated with the figures of Greek
Gods, has been featured in many films in the history of cinema.
The most famous of these films is Federico Fellini’s 1960 film
La Dolce Vita. The scene where Anita Ekberg’s character, the
protagonist, entered the fountain etched the movie into our
memories forever. A movie that, let us remind you, is one of
the most important works of Italian cinema. Another film that
makes the fountain iconic is the 1953 romantic film Roman
Holiday, starring Audrey Hepburn and Gregory Peck.
ROMA
Barok mimarinin en ünlü eserlerinden biri
olan Roma’daki Aşk Çeşmesi (Fontana
di Trevi) şehrin cezbedici noktalarından
biri. Bu tarihi yapıt ismini bulunduğu
Trevi bölgesinden alıyor. İnanışa göre,
çeşmeye arkanız dönük bir şekilde sağ
elinizle, sol omzunuzun üstünden bir
adet bozuk para atarsanız, Roma’ya bir
daha gelmeyi garantiliyorsunuz. İki defa
atarsanız hayatınızın aşkını buluyor, üç defa
atarsanız da evleniyorsunuz. Eski Yunan
tanrılarının figürleriyle süslü bu gösterişli
çeşme sinema tarihinde birçok filmde de
karşımıza çıkıyor. Bunlardan en ünlüsü
Federico Fellini’nin 1960 tarihli filmi Tatlı
Hayat filmi (La Dolce Vita). Filmin başrol
oyuncusu Anita Ekberg’in çeşmeye girdiği
sahneyle akıllara kazınan filmin İtalyan
sinemasının en önemli yapıtlarından biri
olduğunu da hatırlatalım. Çeşmeyi ikonik
hale getiren bir diğer film ise Audrey
Hepburn ve Gregory Peck’in başrolde yer
aldığı, 1953 tarihli romantik film Roma
Tatili (Roman Holiday) idi.
25
Al Khazneh
1989 tarihli Indiana Jones Son Macera’yı (Indiana Jones and the Last
Crusade) izleyenler Al Khazneh’i hatırlayacaklardır. Kutsal Kase’nin
saklandığı tapınağın girişi, bu görkemli mabet olarak karşımıza çıkmıştı.
Her ne kadar iç mekan çekimleri stüdyoda gerçekleşse de, filmin asıl
macerası tapınağın girişinde başlamış ve Al Khazneh filmin en unutulmaz
mekanlarından biri haline gelmişti. Antik Petra şehrinin en önemli
parçalarından biri olan yapıtın yaklaşık 2000 yıllık olduğu tahmin
ediliyor. Antik Yunan mimarisinden alınan ilhamla, kayaların oyulmasıyla
inşa edilen Al Khazneh, ilk zamanlarında anıt mezar olarak kullanılmış.
Sonraki dönemlerde ise bu gizemli oyuk, korsanların hazinelerini
sakladığı gizli bir mağaraya dönüşmüş. O yüzden yapıt Arapça “hazine”
anlamına gelen Al Khazneh adını taşıyor. Tenten’in Maceraları,
Sinbad gibi çizgi roman serilerinde de karşımıza çıkan Al Khazneh’nin
Spielberg’in bu ünlü filmiyle büyük bir üne kavuşması güzel bir habermiş
gibi gelebilir fakat tarihi mekanın turistik ziyaretlerden ötürü zarar
görmeye başladığı söyleniyor.
Al Khazneh – Jordan
ÜRD
ÜN
Those who watched the 1989 film Indiana Jones and the Last Crusade will remember Al
Khazneh. It came before us as the majestic temple entrance to where the Holy Grain was
stored. Although the shots within the temple where filmed in a studio the real adventure
began at the temple entrance and Al Khazneh became one of the most memorable venues
in the film. One of the most important parts of the ancient city of Petra, the venue
is estimated to be about 2,000 years old. With inspiration taken from ancient Greek
architecture Al Khazneh was carved out of the rock and was first used as a
mausoleum. Later on, this mysterious cave turned into a hidden cave
where pirates hid their treasures. That is why it bears the name
Al Khazneh meaning, “treasure” in Arabic. While it may seem like
good news that Al Khazneh, also featured in comic book series such
as The Adventures of Tin Tin and Sinbad, gained great prominence
with Spielberg’s famous film, today the historical site is said to be
suffering because of tourist visits.
Dubrovnik
26
Hırvatistan’ın bu küçük liman kenti son yıllarda ünlü bir turizm
destinasyonu olarak dikkat çekmeye başladı. Dalmaçya kıyılarında yer
alan bu şirin kent, Ortaçağ’dan beri hiç değişmemiş gibi görünüyor.
Bu yüzden, Adriyatik Denizi’ne komşu olan 42 bin nüfuslu Dubrovnik,
1979 yılından beri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer
alıyor. Şehri saran Ortaçağ’dan kalma duvarlar dünya üzerinde en iyi
korunmuş 10 surdan biri olarak anılıyor. Hollywood, doğal bir Ortaçağ
seti olan Dubrovnik’i keşfetmekte haliyle gecikmedi. Her ne kadar
yazımızın konusunu film mekanları oluştursa da, bir film görselliği ve
kalitesinde çekilen Game of Thrones dizisine mekan olan Dubrovnik de
es geçilemezdi. Birbirinden çok farklı coğrafyalara ve iklimlere sahip
onlarca farklı mekanda geçen Game of Thrones dizisinin en önemli
setlerinden biri haline gelen Dubrovnik, dizi sayesinde turizm gelirlerini
artırmayı başardı. Filmin King’s Landing bölümlerinin çok büyük bir
kısmı burada geçerken, Daenerys Targaryen’ın yolculuğunda uğradığı
duraklardan birkaçı da yine Dubrovnik’ti.
Dubrovnik – Croatia
HIR
VAT
İSTA
N
This small port city in Croatia began to attract attention as a famous tourist destination
in recent years. This quaint town, located in the Dalmatian coast, looks as if it were
unchanged since the Middle Ages. Therefore, Dubrovnik, adjacent to the Adriatic Sea
with a population of 42,000 people, has been a part of UNESCO’s list of World
Heritage sites since 1979. Surrounding the city are walls that date back to the Middle
Ages, which are said to be one of the 10 best preserved walls in the world. Hollywood
quickly recognized Dubrovnik’s beauty as a natural medieval set. Although the subject
of this article is film locations, we must mention Dubrovnik’s role in the TV
series Game of Thrones, which has the same visual quality as a film. Filmed
over different geographies and climates and in dozens of different locations,
Dubrovnik has become one of the most important sets of The Game of Thrones
series and thanks to the series it has experienced an increase in tourism revenues. A
very large part of the King’s Landing scenes are filmed in Dubrovnik as well as some
of Daenerys Targaryen’s stops along her journey.
YA
N
O
P
JA
27
Hashima Adası
Hashima Adası çok bilinen ya da çok ziyaret edilen
popüler turistik adalardan değil. Nagasaki bölgesindeki
505 adadan biri olan Hashima, 1887 ile 1974 yılları
arasında bir kömür madeni tesisi olarak kullanılmış,
yani oldukça anti-turistik bir yer. 1960’larda kömür
yerine petrol ve petrol ürünlerini kullanmaya başlayan Japonya’da,
kapanan madenlerden birinin yer aldığı Hashima, aslında binlerce maden
işçisinin çalıştığı ve yaşadığı küçük bir şehirdi. Bir ara dünya üzerinde
nüfus yoğunluğu en yüksek bölgelerden biri olan ada şimdi terk edilmiş
bir yerleşim yeri. Otuz yılı aşkın bir süredir kapalı olan ve hayalet şehir
görüntüsüne bürünen ada, 2009 yılında ziyarete açılmış. Kıyamet sonrası
geçen bir filme doğal bir set olarak kullanılabilecek bu ürpertici ama bir
o kadar ilgi çekici bu ada, son James Bond filmi Skyfall’da (2012), filmin
kötü adamı Silva’nın, işkence yapmak ve ondan bilgi koparmak için
Bond’u getirdiği mekanın ta kendisi.
Hashima Island – Japan
Hashima Island is not a well-known or popular tourist island. Located in the Nagasaki
region Hashima Island is one of 505 islands and was used as a coal mining facility
between 1887 and 1974. So it is a quite anti-touristy place. In the 1960’s Japan began
to use petroleum products instead of coal and many mines closed down, including one in
Hashima, which was actually a small city where thousands of mine workers lived. Once
the island was one of the world’s densest populated regions but today it is an abandoned
settlement. For over 30 years the ghost town island was closed yet it was reopened in
2009. This creepy but also interesting island can be used as a natural set for a postapocalyptic movie. It is the place where Silva, the villain in the latest James Bond film
Skyfall (2012) takes Bond to torture and extract information from him.
London Eye
28
Londra’nın etkileyici silüetinin en son
üyelerinden London Eye bütün şehri
gözlemleyebilmenize olanak tanıyan devasa
bir dönme dolap. Thames Nehri’nin
kenarına inşa edilen bu modern yapı,
Avrupa’nın da en büyük dönme dolabı.
Açıldığından beri 30 milyon kişiye
Londra’yı kuşbakışı görme şansı tanıyan
London Eye, son dönemde şehri arka
planına alan birçok filmde de karşımıza
çıktı. Fantastic Four: Gümüş Sörfçü’nün
Yükselişi’nde (Fantastic Four: Rise of
the Silver Surfer, 2007) kahramanlarımız
Gümüş Sörfçü’nün devirmeye çalıştığı
yapıyı ayakta tutmak için mücadele
ediyorlardı. Harry Potter ve Zümrüdüanka
Yoldaşlığı’nda (Harry Potter and the
Order of the Phoenix, 2007) ise Londra
semalarında süpürgelerinin üzerinde
yarış yapan genç büyücüler, London
Eye’ın yanından hızla geçiyorlardı. Büyük
Hollywood prodüksiyonlarının yanında
Danny Boyle’un 28 Gün Sonra (28 Days
Later, 2002) ve Michael Winterbottom’ın
9 Şarkı (9 Songs, 2004) gibi bağımsız
filmlerde de London Eye, yönetmenlerin
London Eye – London
mizansenlerinden kaçamıyordu.
The latest member of London’s impressive skyline is the London Eye, a huge Ferris
wheel that allows you to overlook the whole city. Built on the edge of the Thames
River, this modern structure is Europe’s biggest Ferris wheel. Since it opened, the
London Eye has given 30 million people a bird’s-eye view of London and has
appeared in many films that feature the city. In Fantastic Four: Rise of the Silver
Surfer (2007) our heroes struggle to keep afloat the structure while the Silver
Surfer attempts to destroy it. In Harry Potter and the Order of the Phoenix (2007)
the young magicians whizz by the London Eye while racing on brooms in the
London skies. In addition to the big Hollywood productions the London Eye was
featured in independent films such as Danny Boyle’s 28 Days Later (2002) and
Michael Winterbottom’s 9 Songs (2004).
R
LOND
A
UTAH
Monument Valley – Utah
Located in the south of Utah, situated on the Arizona boarder, calling the beauty
of this magnificent valley the United States’ Cappadocia would be appropriate. In
the region where rocks were eroded by the wind over millions of years it is possible
to see huge structures reaching up to 300 meters high. This rocky valley where we
can see statue-like structures produced at the hands of nature looks like a film set
in the middle of the desert. Monument Valley is one of the essential sets of classic
Western movies and was used in so many films that when you see the valley you
will automatically associate it with a Western. The valley was used as the backdrop
in Stagecoach (1939) and The Searchers (1956), one of the genres most famous
directors John Ford’s films. In fact there is also an observation point bearing the
director’s name. Another famous director, Stanley Kubrick, used the valley as place
where Dave Bowman, the film’s protagonist, travels to at the speed of light in the
end of 2001: A Space Odyssey (1968). Other popular movies that filmed in the
valley are as follows: Forrest Gump (1994) starring Tom Hanks, Thelma and Louise
(1991) directed by Ridley Scott, and the third film in the Back to the Future series.
Monument
Vadisi
Utah’ın güneyinde, Arizona sınırında
yer alan bu muhteşem güzellikteki vadi
için ABD’nin Kapadokya’sı desek yanlış
olmaz. Milyonlarca yıl boyunca rüzgâr
tarafından aşındırılan kayalıkların yer
aldığı bölgede, 300 metre yükseğe kadar
ulaşan devasa yapılar da görmek mümkün.
Doğanın elinden çıkan heykellermiş
gibi görebileceğimiz bu kayalıkların
bulunduğu vadi, çölün ortasına kurulmuş
bir film setine benziyor. Klasik Western
filmlerinin vazgeçilmez mekanlarından
biri olan Monument Vadisi, o kadar
fazla filmde kullanıldı ki vadiyi görünce,
burayı mutlaka bir Western filminde
izlediğinizi anlayabilirsiniz. Türün en ünlü
yönetmenlerinden John Ford’un Posta
Arabası (Stagecoach, 1939) ve Çöl Aslanı
(The Searchers, 1956) filmlerinde arka plan
olarak kullandığı vadide, yönetmenin adını
taşıyan bir gözlem noktası da bulunuyor.
Bir başka ünlü yönetmenin filminde, Stanley
Kubrick’in 2001: Bir Uzay Destanı’nda
(2001: A Space Odyssey, 1968) ise filmin
başkarakteri Dave Bowman, öykünün son
bölümünde ışık hızıyla bu vadinin üzerinden
geçiyor. Vadinin kullanıldığı diğer popüler
filmlerse şöyle: Tom Hanks’in başrolde yer
aldığı Forrest Gump (1994), Ridley Scott’ın
yönettiği Thelma ve Louise (Thelma and
Louise, 1991) ve Geleceğe Dönüş serisinin
üçüncü filmi.
29
Park Güell
30
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Barselona’nın dört bir
köşesi Katalan mimar Antoni Gaudi’nin eşsiz eserleriyle süslü. Sagrada
Familia, Casa Batlló… Şehri gezerken Gaudi’nin bu sıra dışı yapılarına
rastlamamak imkansız. Mimarın Barselona’ya bıraktığı en büyük
miraslardan biri de, şehrin batısında yer alan ve bir yamaç üzerine
kurulmuş olan Park Güell. Giriş kısmında, masallardan fırlamış gibi
görünen ve adeta bir pastaya benzeyen küçük evlerin sizi karşıladığı park,
bütün gününüzü rahatlıkla geçirebileceğiniz, sürprizlerle dolu bir mekan.
Park Güell, aynı zamanda oldukça fotojenik bir şehir olan Barselona’nın
filmlere en fazla konu olan yerlerinden biri. Yakın zamanda izlediğimiz
Woody Allen komedisi Vicky Cristina Barcelona’da (2008), Vicky
ve ressam Juan Antonio, Park Güell’in ünlü merdivenlerinde
karşılaşıyorlardı. 1975 tarihli Michelangelo Antonioni filmi Yolcu’da
(The Passenger) ise başkahramanımız kısa süreliğine uğradığı
Barselona’da bir kadınla parkın karanlık bir köşesinde tanışıyordu.
Park Güell – Barcelona
BAR
SEL
ONA
Barcelona is one of the world’s most beautiful cities and it is decorated with the unique
pieces of Catalan architect Antoni Gaudi. Sagrada Familia, Casa Batlló… It is
impossible not to run into Gaudi’s exceptional structures while touring the city. One
of the most important legacies the architect left Barcelona is the Park Güell, located in
the west of the city. Built on a slope, the entry of the park looks like something out of
a fairy tale. You can easily spend a whole day exploring the vibrant structures, for this
park is a place full of surprises. Park Güell is also one of the most filmed venues of the
extremely photogenic city. In Woody Allen’s recent comedy Vicky Cristina Barcelona
(2008) Vicky and painter Juan Antonio encounter each other on Park Güell’s
famous stairs. In Michelangelo Antonioni’s 1975 film The Passenger, the
protagonist visits Barcelona for a short amount of time and meets a woman in
a dark corner of the park.
31
Times
Meydanı
Times Meydanı, sinemaya yüzlerce defa mekan olan New York’un
yine filmlerde en fazla kullanılan mekânlarından biri. Manhattan’ın
tam göbeğinde yer alan bu canlı meydan için “dünyadaki tüm yolların
kesiştiği yer” de denir. Reklam panolarının ışıklarıyla rengarenk ama
bir o kadar da kaotik bir atmosfere sahip olan meydan, 2013 yılında
yayalaştırılmasıyla turistlerin daha fazla uğradığı bir yer haline geldi.
Sinematografik olarak da oldukça etkileyici bir arka plan oluşturan Times
Meydanı, birçok filmin kilit sahnesine ev sahipliği yaptı. Bunların en
ünlülerinden biri Tom Cruise’un canlandırdığı David Ames’in Vanilla
Sky’ın açılışında New York’un bomboş sokaklarında koştuğu sahnedir.
David’in tek bir insanın bile olmadığı, boş Times Meydanı’na geldiği
sahnedekine benzer bir mizansen Will Smith’in başrolde yer aldığı,
kıyamet sonrası New York’unda geçen Ben Efsaneyim’de ( I Am Legend)
de karşımıza çıkar. 2002 tarihli Örümcek Adam’da (Spider Man) süper
kahramanımızın, Yeşil Goblin’le büyük bir dövüşe tutulduğu yer de yine
Times Meydanı’dır.
Times Square – New York
NEW
YO R
K
Times Square has been in films hundreds of times and it is still one of New York’s most
filmed locations. Located in the heart of Manhattan this lively square is also known as
“the Crossroads of the World”. The glowing billboards give it a vibrant atmosphere, which
is chaotic at the same time. The square was pedestrianized in 2013 making it even
more popular among tourists. Cinematographically Times Square creates an
impressive background; hence it has been home to many important
scenes in films. One of the most famous scenes would be David
Ames, played by Tom Cruise, running around the empty streets of
New York City in the beginning of Vanilla Sky. A similar scene to
David alone in Times Square took place in post-apocalyptic New
York, I am Legend, starring Will Smith. In 2002 Times Square was
also the location where super-hero Spider Man fought the Green Goblin. DQ
32
YEMEK-FOOD
Dünya
kahvaltıda
ne yiyor?
Sabah sabah haşlanmış et de yiyen var, fasulye de…
What Does the
World Eat For
Breakfast?
There are some who eat
boiled meat first thing in
the morning, and those
who eat beans…
Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama
kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” der Cemal
Süreya. Çoğu insan hak verecektir Süreya’ya. Bol
çeşitli, zengin mi zengin bir kahvaltıya sahip Türkiye’de
yaşayan bizler, dünyanın en zengin kahvaltısına sahip olmakla
övünürüz çokça (ve çeşit sayısına baktığımızda çok da yanılıyor
sayılmayız). Ancak dünyanın farklı yerlerinde aklımıza dahi
gelmeyecek kahvaltılıklar tüketiliyor, haberiniz olsun. Cemal
Süreya’nın tanımlamaya çalıştığı bu mutluluğa tatlıdan
tuzluya, yumurtadan balığa bin bir çeşit lezzet sığıyor. Coğrafi
şekillerin de kahvaltı tercihlerine yön verdiğini söylemek
yanlış sayılmaz. Dağlık, soğuğun iliklere kadar işlediği
yerlerde bol yağlı, etli yiyecekler tercih edilirken, tropik
iklimlerde meyve gibi hafif besinler sofraları süslüyor. Günün
ilk saatlerinde damaklara hitap eden besinlerin dünyasında
ufak bir yolculukla, hemen şu an tadamayacak olsanız bile,
kahvaltıda nelerin tercih edildiğine dair bir fikriniz olacak.
I don’t know what you think about food but breakfast
should have to do with happiness,” says Cemal Süreya.
Most people would agree with Süreya. With a varied
and rich breakfast here in Turkey, we pride ourselves on having
the world’s most plentiful breakfast (and looking at the number
of options that statement does have some truth to it). However,
in different parts of the world people eat things for breakfast that
you would never guess. This happiness, that Cemal Süreya uses to
describe breakfast, features a thousand different varieties of flavors,
from sweet to savory, and eggs to fish. Geographical locations have
an influence on people’s preferences for breakfast as well. While
greasy, meaty foods are preferred in the cold highlands, light foods
such as fruits adorn the dining tables in tropical climates. This
journey through the different foods around the world that appeal
to people’s palates in the early hours of the day will give you a
better idea of what they prefer to eat for breakfast, even if you
can’t enjoy that meal at the moment.
İngiltere
England
“
“
Fasulye, yumurta, sosis ve jambon, mücver ve kızarmış
ekmeğin birlikteliğinden oluşan bu kahvaltı, Avrupa’ya tatile
giden Türklerin yardımına koşuyor çoğu zaman. Genelde
tatlı ağırlıklı olan Avrupa kahvaltılarıyla ayılamayanlar, tuzlu
kahvaltı ihtiyacını İngiliz kahvaltısıyla karşılayabiliyor. Kahvaltı
konusunda damak tadımızın uyuştuğu İngilizler tabii ki günün
bu en önemli öğününün yanında çay içiyor.
A breakfast filled with beans, eggs, sausage and ham, hash
browns, and toast appeals to Turkish people travelling to
Europe on vacation. For those who can’t seem to wake up
with the generally sweet breakfasts in Europe, the savory
English breakfast can satisfy your needs. When it comes to
breakfast our palates match the British, for they drink tea
with the most important meal of the day as well.
Hollanda
Netherlands
Hollandalıların stroop denilen koyu renkli bir şurupla yemeyi
tercih ettikleri elmalı pancake’ler tatlı, tuzlu ve ekşinin
mükemmel bir birleşimi. Amerikan pancake’lerine göre daha
ince olan Hollandalı pancake’ler sadece kahvaltıda değil, özel
günlerde de tüketiliyor. Ama tabii ki bu lezzetli pancake’i ne
özel günleri, ne de kahvaltı saatini beklemeden, dilediğinizce
tüketebilirsiniz. Bu pancake’lere kahvenin ne kadar yakıştığını
söylememize gerek var mı?
The apple pancake, which the Dutch call stroop and prefer
to eat with a dark syrup, is the perfect combination of
sweet, salty, and sour. These Dutch pancakes, which are
thinner than American pancakes, are not only consumed for
breakfast, but also on special occasions as well. But of course
you can eat these delicious pancakes whenever you want,
whether it’s a special occasion or not. Needless to say, these
pancakes go incredibly well with coffee.
33
34
Polonya
Poland
Jajecznica olarak bilinen geleneksel Polonya kahvaltısı,
üzerinde kielbasa (Doğu Avrupa sosisi) dilimleri olan çırpılmış
yumurta ve patates pancake’lerinden oluşuyor.
The traditional Polish breakfast known as Jajecznica consists
of scrambled eggs with slices of kielbasa (Eastern European
sausage) and potato pancakes.
Hawaii
Hawaii
Söz konusu okyanusun ortasında tropik bir ada olunca
kahvaltıda meyveden başka bir şey yemeleri beklenemezdi,
değil mi? Karışık meyve tabağına birkaç dilim ekmek de eşlik
ediyor, ağır unsurlardan kaçınılıyor. Ne de olsa hava biraz
sonra oldukça ısınacak ve sörf vakti gelecek.
When talking about a tropical island in the middle of the
ocean, you would expect nothing but fruit to be consumed
for breakfast. A few slices of bread accompany the mixed
fruit plate; avoiding any heavy elements. After all, soon the
weather will warm up and it’ll be time to go surfing.
Portekiz
Portugal
Kruvasanlara ufak bir dokunuşla Avrupa ülkelerinin kahvaltı
demirbaşına yepyeni bir boyut katıyor Portekizliler. Ortadan
ikiye ayırdıkları kruvasanların içine canları ne isterse onu
koyuyorlar. Bu basit fakat sonsuz çeşitlilik sunan fikrin diğer
Avrupa ülkelerine de yayılmaması için hiçbir sebep yok.
Avustralya
Burada kahvaltıyı tanımlamak için tek bir kelime yeterli:
Vegemite. İşte bu besin Avustralyalıların milli kahvaltı
besini. Ama tabii siz yine de ilk tadımınızda dünyanın en
lezzetli şeyini yediğinizi düşünerek denemeyin. Her damak
tadına uymadığını belirtmek gerek. Vegemite üzerine peynir
sürülerek de tüketiliyor. Hatta bu kullanım o kadar yaygın ki
doğrudan bu şekilde üretilen çeşitleri de mevcut.
With the slightest variation to traditional croissants the
Portuguese add a whole new dimension to this fundamental,
European breakfast. They cut the croissant in half and put
whatever they want inside of it. This simple, yet genius,
idea offers infinite options. There’s no reason why it won’t
become popular in other European countries as well.
Australia
You only need one word to describe breakfast in Australia:
Vegemite. This is the national breakfast food of Australians. But
don’t think you’ll be trying the most delicious thing in the world
for Vegemite isn’t for everyone. Some spread it on bread and eat
it like that too. In fact eating it on bread is so widespread that
you can also find it produced like that as well.
İtalya
Italy
İtalya’da kahvaltı iki sihirli kelimeden oluşuyor:
Kapuçino ve kruvasan. Kapuçino bizler için günün her
saati tüketilse de İtalya’da kapuçino sadece kahvaltıda
tüketiliyor. Öyle ki akşamüstü bir kafede kapuçino
söyleme gafletinde bulunursanız, kendinizi bir deli gibi
hissetmeniz işten bile değil. Kruvasanlara gelince...
Seçenek olarak geniş bir yelpaze söz konusu; kremalı,
çikolatalı, renk renk marmelatlı. Seçin, beğenin, alın!
Breakfast in Italy is made up of two words: cappuccino and
croissant. While we might drink a cappuccino at any time
of the day, in Italy it is only consumed during breakfast.
So much so that if you ask for a cappuccino in a café in the
evening it is natural to feel out of place. When it comes to
the croissants the varieties are endless. Cream, chocolate,
vibrant jellies, take your pick!
Alaska
What do you think they eat for breakfast in a remote end of the
world? If we were to describe the traditional Alaskan breakfast
we could call it a mix of reindeer meet, eggs and pancakes.
It is a good way to combat the cold weather (cold being an
understatement since we’re talking about temperatures up to -20
°C).
Dünyanın uzak bir ucunda kahvaltıda ne yiyorlar dersiniz?
Geleneksel bir Alaska kahvaltısını tarif edecek olursak, ren
geyiği eti ve yumurtanın bir pancake’te buluşması diyebiliriz.
Soğuk havayla (soğuk demek yeterli olmayabilir, ne de olsa
-20 °C’lere varan bir durumdan söz ediyoruz) mücadele
etmek için iyi bir yöntem olsa gerek.
Hindistan
Biberiyeyle kavrulmuş patatesler, Hint tofusu, sebze
sosisi... Hint mutfağı bölgelere göre büyük değişiklik
gösterse de, bu sayılanlar Hindistan’da kahvaltıda
tüketilen en temel besinler arasında. Et tüketimin
oldukça düşük olduğu ülkede kahvaltıda et bulmayı
umanlar biraz hüsrana uğrayabilir. Ama Hindistan’ın etsiz
mutfağının, baharatlarıyla bu eksiği kapatması mümkün.
Peru
Ceviche olarak anılan yemek, günün her saatinde ve her
öğününde rağbet görüyor aslında. Siz kahvaltı için de
deneyebilirsiniz. Limon gibi narenciye suyunda marine
edilen ve acı biberle tatlandırılan taze çiğ balıktan yapılan bir
yiyecek ceviche. Herkesin harcı olmadığını kabul edebiliriz,
fakat güne sağlam bir başlangıç sağladığı da gerçek.
Alaska
India
Potatoes roasted with peppers, Indian tofu, vegetable
sausage… Although Indian cuisine varies according to
the region, these are considered among the most essential
nutrients consumed for breakfast in India. In this country
of low meat consumption, those hoping to find some meat
in their breakfast might be a little frustrated. But India’s
meatless cuisine is enriched with vibrant spices.
Peru
Ceviche is in fact a dish that is desired at every hour and
every meal of the day. You could also try it for breakfast.
Ceviche is a dish made from fresh raw fish marinated in
citrus juices like lemon and flavored with hot peppers. We
accept that everyone has different preferences but it’s a fact
that ceviche provides a solid start to the day.
35
36
Mısır
Egypt
Mısır’ın gözde kahvaltılığı Foul Madamas. Bakla, bezelye, sarmısak
ve limondan oluşan bu yiyecek zeytinyağı, pul biber, tahin,
haşlanmış yumurta ve ince kıyılmış yeşilliklerle birleştiğinde bir
akşam yemeği kadar güçlü ve emek harcanan bir kahvaltı çıkıyor
ortaya. Hazırlık aşamasının uzun, yeme aşamasınınsa oldukça kısa
süreceği neredeyse kesin!
Egypt’s favorite breakfast dish is Foul Madamas. Made up of
beans, peas, garlic, and lemon, when this dish is combined
with olive oil, pepper, sesame oil, and boiled eggs you get a
breakfast dish that is as strong as a dinner dish, and which
took a lot of effort to make. While the preparation takes long,
it is consumed very quickly!
Çin
China
Çin’de yemek söz konusu olunca belki de öğünlerden söz etmeye
pek gerek yok. Burada yapacağınız kahvaltının öğle ve akşam
yemeğinizden pek bir farkı olmayacak: Kahvaltı tabağınızda
noodle, pirinç, tavuk ve kızarmış sebzelerle karşılaşmaya hazır
olun.
When it comes to food in China perhaps there is no need to
talk about different meals. The dish you have for breakfast
won’t be much different than the one you have for lunch
or dinner. Be prepared for noodles, rice, chicken, and fried
vegetables for breakfast.
Moğolistan
Mongolia
Bol yağ ve unla (belki bazı süt ürünleri ve pirinçle) terbiyelenen
haşlanmış koyun etinden oluşan Moğol kahvaltısı, bu zorlu
coğrafyada tam anlamıyla bir ihtiyaç. Batı Moğolistan’da bu
beslenme şeklini at etiyle çeşitlendiriyorlar.
Ürdün
Süzme yoğurt, humus ve falafel Ürdün’de rağbet gören
kahvaltılıklar arasında. Bunların yanında genelde zeytin yağı,
kuzu sosisi, reçel, tereyağı, hindi veya dana jambonu da kahvaltı
sofrasında yerini alıyor. Böylece ortaya zengin bir Orta Doğu
kahvaltısı çıkıyor.
Kosta Rika
Gallo pinto, Kosta Rika’nın geleneksel kahvaltısı. Bu kahvaltıda
börülce, pirinç, istenirse ekşi krema sosu, salsa sosu ve mısır
tortillası yer alıyor. Kosta Rikalılar bu kahvaltının yanında genelde
biraz avokado, yemeklik bir muz türü olan plantain veya soğuk et
tercih ediyorlar.
Mongolian breakfast consisted of boiled sheep meat seasoned
with plenty of fat and flour (maybe some dairy products
and rice) and is literally a necessity in this challenging
geography. In Western Mongolia they diversify this dish with
horsemeat.
Jordan
Strained yogurt, hummus and falafel are among the popular
breakfast items in Jordan. Olive oil, lamb sausage, jam,
butter, and turkey or beef ham generally accompany these
at the breakfast table, thus creating a rich Middle Eastern
breakfast.
Costa Rica
Gallo pinto is Costa Rica’s traditional breakfast. This
breakfast consists of cowpeas, rice, sour cream sauce if desired,
salsa and corn tortillas. Cost Ricans generally prefer to eat
gallo pinto with a little avocado, plantains, or cold meat.
37
İmparatorlukların gözbebeği
DQ
38
KENT-CITY
İstanbul
Üç imparatorluğun
başkenti, iki kıtanın
incisi, bir ebedi kent...
Karşınızda şehr-i
İstanbul.
YAZ I - B Y AL T UĞ KANT AR
The apple of
the Empire’s
eye, Istanbul
The capital of three
empires, the pearl of two
continents, a timeless
city... Istanbul.
39
40
İstanbul, hakkında bırakın kapsamlı rehberleri,
ansiklopediler bile yazılmış bir kent. Fakat kentin ihtişamlı
geçmişi ve coğrafyası, İstanbul’a derli toplu, hızlı bir bakış
atmamıza engel değil.
Leave the comprehensive guides written about Istanbul behind; this
is a city that has even had encyclopedias written about it. Istanbul’s
glorious history and geography won’t stop us from getting a quick
overview of the city.
Tarihi Yarımada
Historic Peninsula
Haliç, Boğaz ve Marmara Denizi ile çevrili olan ve Tarihi
Yarımada adıyla anılan bölge, İstanbul’un tarihi merkezi olarak
kabul ediliyor. İstanbul yüzlerce yıl yalnızca burayı tanımlayan
bir isimdi ve Bizans’tan Osmanlı’ya kentin bütün sahiplerinin
gözbebeği burası oldu. Bunun sonucunda bölge birbirinden
önemli birçok mimari esere ve paha biçilemez bir kültürel
dokuya sahip oldu. Neredeyse 1500 yıl önce inşa edilen ve
yaklaşık 1000 yıl boyunca dünyanın en büyük kilisesi olarak
kalan Ayasofya, onun karşısına inşa edilmiş ünlü Sultanahmet
Camii, üç kıtayı yöneten Osmanlı padişahlarının evi olan
Topkapı Sarayı, imparatorluğun en büyük mimarı olan Mimar
Sinan’ın İstanbul’daki en güzel camisi kabul edilen Süleymaniye
Camii, güvercinleriyle ünlü Yeni Cami, nefes kesici Arkeoloji
Müzeleri, masalsı Yerebatan Sarnıcı, Mısır Çarşısı ve ünü kıtaları
aşan Kapalıçarşı, hanlar, hamamlar ve daha niceleri... İstanbul’un
tarihi yarımadası kadar, dünyada böylesi ufak bir alanda bu
kadar çok sayıda ihtişamlı yapının bir araya toplandığı bir bölge
daha var mıdır bilinmez. Kültürel açıdan bu kadar zengin
olan bir bölgenin, dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden
birinde yer alıp turistikleşmemesi beklenemezdi elbet. Fakat
Surrounded by the Bosphorus and Marmara Sea the Golden Horn,
also known as the historic peninsula, is considered the historical
center of Istanbul. For hundreds of years the name Istanbul was
identified with this region. The Golden Horn was the favorite
region for every occupant of the city, from the Byzantines to the
Ottomans. As a result the region features architectural structures
each more important than the last and a priceless culture. The
Hagia Sohpia, built nearly 1,500 years ago and known as the
world’s largest church for about 1,000 years, the famous Blue
Mosque built opposite of it, the Topkapi Palace, home to Ottoman
Sultans that ruled 3 continents, the Süleymaniye Mosque, built by
the empire’s greatest architect Mimar Sinan and considered to be
the most beautiful mosque in Istanbul, the Yeni Mosque, famous for
its pigeons, the breathtaking Archaeological Museum, the fairytalelike Basilica Cisterns, the Spice Bazaar and Grand Bazaar, whose
reputation has spread across continents, historic inns, Turkish baths,
and more … It’s hard to imagine another place in the world that
has as many magnificent structures in a relatively small area as
Istanbul’s historic peninsula does. From a cultural standpoint, it is
natural that such a historically rich region, in one of the world’s
41
most tourist-attracting cities, would become touristy. But don’t let
the hustle and bustle of tourists fool you; the region is still authentic
and sincere. Istanbulites still flock to Eminönü to go shopping. This
region is home to some of the city’s best restaurants.
Beyoğlu and the surrounding areas
42
turistik keşmekeş sizi yanıltmasın, bölge hâlâ otantik ve samimi.
İstanbullular hâlâ alışveriş için Eminönü’nün çarşılarına akın
ediyor. Bu bölge tüm kentin en iyi restoranlarından bazılarına ev
sahipliği yapıyor.
Beyoğlu ve Çevresi
Tarihi Yarımada’ya Haliç’in hemen karşısından bakan ve
Yarımada’nın çağlar boyunca istikrarlı bir şekilde koruduğu
klasikliğine hep farklı bir alternatif sunan Beyoğlu ve Pera,
İstanbul’un en çok ziyaret edilen bölgelerinden. Adı yüzlerce
yıldır eğlence ile eşanlamlı hale gelmiş olan Beyoğlu, henüz
Osmanlı döneminde, aykırı bir kimliğe bürünmeye başlamıştı.
İstanbul’un en ünlü yapılarından biri olan Galata Kulesi, bölgeye
hakim konumu ile ilçeyle özdeşleşmiş durumda. Galata Kulesi
çevresindeki dar ve şık sokaklar, nefes kesici apartmanlara, bu
apartmanlar da şirin kafelere, butiklere, etkileyici restoranlara
ve alternatif konser ve tiyatro sahnelerine ev sahipliği yapıyor.
Galata’nın deniz kıyısındaki izdüşümü olan Karaköy de benzer
bir dokuyu paylaşıyor. Uzun süre şehrin liman bölgesi olan
Karaköy ve Galata, Osmanlı İmparatorluğu’nda ağırlıklı olarak
ticaretle uğraşan gayrimüslimlerin kültürel izlerini taşıyor.
Semtin çok kültürlü liman geçmişi, bugünün modern kültür
anlayışıyla birleşince ortaya kentin bu semtine has bir enerji
çıkıyor: Karaköy şık kafeler, sanat galerileri, modern sanat
müzeleri, 100 yıl önceki ruhunu kaybetmeden yenilenmiş bina
ve sokaklarıyla bugün İstanbul’un en gözde semtlerinden biri.
Beyoğlu bölgesi ayrıca İstanbul’un atardamarı sayılabilecek, her
çeşit insanı bir araya getiren, müzik seslerinin tramvay çanlarına
karıştığı, kendisine çıkan sokaklarla şehrin nabzını tutan ve tüm
İstanbul’un mikro ölçekteki bir örneği sayılabilecek İstiklal
Caddesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Semtin merkezindeki
Taksim Meydanı ise tarihinin en güzel günlerini yaşamasa da
modern İstanbul’un merkezi kabul ediliyor.
Boğaz
İstanbul’u dünyanın diğer güzel şehirlerinden ayıran temel
şey, Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki bu dar su yolu.
İstanbullular da şehirlerinin tadını en çok burada çıkarmayı
In the historic peninsula, facing the Golden Horn is one of Istanbul’s
most visited regions, always offering an alternative to classic
entertainment and a region that was steadily protected throughout
the ages, Beyoğlu and Pera. For hundreds of years Beyoğlu has been
synonymous with entertainment yet during the Ottoman period is
was quite the opposite. One of Istanbul’s most famous structures, the
Galata Tower, has become identified with the district for its central
location in the region. The narrow and elegant streets surrounding
the Galata Tower are filled with breathtaking apartments that are
home to cute cafes, boutiques, impressive restaurants, and alternative
concert halls and theaters. Galata’s echo on the sea, Karaköy shares
a similar atmosphere. Karaköy and Galata were the city’s port
regions for a long time and bear the traces of non-Muslim, merchant
culture mainly from the Ottoman Empire. The multicultural
history of the port city combined with today’s modern culture gives
the district a unique energy. Karaköy’s stylish cafes, art galleries,
modern art museums, and buildings and streets that haven’t lost
their 100-year-old spirit make it one of the most popular districts
in Istanbul today. The Beyoğlu district can be considered one of
Istanbul’s major arteries, bringing together all kinds of people,
where the sounds of music harmonize with tram bells, and home to
pulsating İstiklal avenue, a street which can be considered a micro
example representing the entire city. Although the district’s center,
Taksim Square, hasn’t been experiencing its best days, it is still
considered the heart of modern Istanbul.
The Bosphorus
The main thing that distinguishes Istanbul from other great cities
in the world is this narrow waterway between the Marmara Sea
and the Black Sea. Istanbulites like to enjoy the city the most here.
Looking at the deep blue of the sea combined with the vibrant greens
of the land from any point of view is breathtaking. Add to this the
stunning structures, historic districts, and the most beautiful palaces
of the Ottoman Empire and an exceptional vista comes before you.
Not to mention the fabulous restaurants. For a city intertwined with
the sea there is no lack of fish culture, but Istanbul has out done
itself. This fish culture, which extends from Karaköy to the vibrant
streets of the Beşiktaş Fish Market and the fish restaurants with
breathtaking vistas of the Bosphorus, is one of the most essential
things that makes Istanbul the city that it is. With imperial palaces
lining the shores of the Bosphorus like Dolmabahçe, Çırağan or
Beylerbeyi, beautiful mansions in Arnavutköy laid out next to each
other like pearls, the Bosphorus districts like Bebek, and the Yeniköy
and Çengelköy districts that have a unique ambiance and slower
tempo than the rest of the city, a tempo they refuse to surrender, the
seviyor. Denizin derin mavisi ile yeşil sırtların muhteşem
birlikteliği nereden bakarsanız bakın nefes kesici; buna bir
de çarpıcı yapılar, tarihi semtler ve Osmanlı’nın en güzel
sarayları eklenince ortaya istisnai bir sonuç çıkıyor. Muhteşem
restoranları da cabası. Denizle iç içe yaşamış bir kentin balık
kültürünün olmaması zaten kaçınılmaz; ama İstanbul da
kendinden bekleneni fazlasıyla yerine getiriyor. Karaköy’den
başlayan, Beşiktaş’taki Balık Pazarı’nın dar ve her daim şen
şakrak sokaklarından geçip, oradan da Boğaziçi’nin harika
manzaralı balık restoranlarına uzanan bu kültür, İstanbul’u
İstanbul yapan en esaslı şeylerden biri. Boğaz’ın kıyısına dizilmiş
Dolmabahçe, Çırağan veya Beylerbeyi gibi imparatorluk
sarayları, inci gibi işlenmiş, sarayları aratmayan yalılarıyla
Arnavutköy, Bebek gibi Boğaz semtleri, şehir merkezinden
uzaklaştıkça temposunu düşüren ve kendine has havasını hızlı
kent yaşamına teslim etmeyi reddeden Yeniköy ve Çengelköy
gibi semtleriyle İstanbul Boğazı, başlı başına bir konu. Siz en
iyisi gün batımında ister parklardan birindeki bir banka, ister
şık bir balık restoranındaki bir masaya kurulun, çayınızı veya
rakınızı yudumlarken insanların nasıl olup da İstanbul’dan başka
bir şehirde yaşamaya razı geldiklerini anlamaya çalışın. Hele bir
de aylardan nisan ise ve Boğaz’ın sırtları erguvanların pembemor rengine bürünmüşse değmeyin keyfinize.
Kadıköy ve Çevresi
Kadıköy, eski adıyla Khalkedon, Tarihi Yarımada’nın tam
karşısında yer alıyor. “Tarihi” sıfatı Eminönü’nün bulunduğu
bölgeye kısmet olsa da aslında Kadıköy, İstanbul’daki en eski
yerleşim alanı. Yaygın inanışa göre “Körler Ülkesi” anlamına
gelen Khalkedon’un adı, İstanbul’a yerleşen ilk kolonilerin,
43
Bosphorus Strait is a subject in itself. The best thing you can do is,
sit on a park bench or at an elegant fish restaurant during sunset
and while sipping your tea or raki try to figure out how people could
ever live in a different city than Istanbul. Enjoy the peacefulness of
the Bosphorus especially in the month of April, when the background
of the Bosphorus is colored in pink and purple hues. Kadıköy and the surrounding areas
Kadıköy, formerly Chalcedon, is located directly opposite the
historic peninsula. Although the description of “historic” is mostly
used for the region Eminönü is in, Kadıköy is actually the oldest
residential area in Istanbul. According to common belief the first
colony’s choice to settle in Chalcedon, meaning “the Country of the
Nerede Kalınır? - Where to stay?
DEDEMAN BOSTANCI HOTEL & CONVENTION CENTER
252 odasıyla Dedeman Bostancı, misafirlerine, Anadolu yakasındaki
merkezi lokasyonuyla her şeye yakın olma olanağı tanır. Alışveriş ve
nice keşif noktasının yanı başında olan Dedeman Bostancı, Tarihi
Yarımada’ya ise sadece keyifli bir Boğaz yolculuğu uzaklığında.
Değirmenyolu Cad. No:39/B 34752 Bostancı İstanbul T: 0 216 469 66 00
DEDEMAN BOSTANCI HOTEL & CONVENTION CENTER
With its 252 rooms, Dedeman Bostancı, offers guests the opportunity
to be close to everything with its central location. In addition to being
close to shopping and many points of interest, Dedeman Bostancı is
only a pleasant boat ride along the Bosphorus away from the historic
peninsula. T: 0 216 469 66 00
44
karşı kıyıdaki güzel yarımada yerine burayı tercih etmelerinin
ancak körlükle açıklanabileceğinin düşünülmesi. Fakat bu inanış
sizi yanıltmasın, Kadıköy’ün bugün karşı kıyıdan aşağı kalır
yanı yok. Hatta New York’un Brooklyn’i varsa, İstanbul’un
da Kadıköy’ü var. Eğlence açısından Taksim ve Beyoğlu’na iyi
bir alternatif oluşturan Kadıköy, son yıllarda o kadar gelişip
güzelleşti ki artık “alternatif” lafı haksızlık olur hale geldi.
Daha sıklıkla gençlerin tercih ettiği, dolayısıyla daha rahat,
samimi ve telaşsız bar, restoran ve kafelerde, kesinlikle Avrupa
yakasındaki muadillerinde olmayan bir şey var. Kadıköy
deyince tek bir bölgeden söz edilemeyeceğini belirtmek gerek
öncelikle. Taksim’in Asmalımescit’i, Cihangir’i, Galata’sı
varsa, Kadıköy’ün de Moda’sı, Bahariye’si, Yeldeğirmeni var.
Moda daha çok bir pazar günü mahallesi olarak tanımlanabilir.
Dondurmacısı, waffle’cısı, yazları piknik yapıp gönlünüzce
çimlere uzanabileceğiniz veya bisiklet sürebileceğiniz sahili, çay
bahçeleri ve tarz sahibi kafeleriyle Moda Kadıköy’ün sayfiye
yeri. Son yılların favori semti Yeldeğirmeni ise bundan 5 yıl
önce sadece Yeldeğirmenlilerin yaşadığı bir yerken bugün artık
dünyanın dört bir yanından öğrencileri, tasarım atölyeleriyle
eklektik bir kimliğe kavuşmuş durumda. Mimari dokusu
ve geleneksel mahalle yapısıyla Yeldeğirmeni, Kadıköy’ün
özgünlüğünü hâlâ koruyan bir noktası ama çok da uzun zamanı
yok gibi. Dolayısıyla tam anlamıyla dönüşmeden görmek
istiyorsanız acele etseniz iyi olur. Kadıköy’de kafe, restoran,
bar gibi mekânların çoğunun bulunduğu Caferağa Mahallesi’ne
(Moda ve Barlar Sokağı olarak bilenen Kadife Sokak da bu
mahallede yer alıyor) son bir yılda nurtopu gibi bir kardeş
geldi denebilir: Hasırcıbaşı. Burada uzun yıllardır yer alan
eskicilere bugünlerde plakçılar, kafeler, vintage dükkânları
eklendi. Önümüzdeki günlerde Hasırcıbaşı’nın adını daha sık
duyabilirsiniz.
Blind”, instead of the beautiful peninsula opposite it, could only be
attributed to blindness. But don’t let this belief fool you; Kadıköy
has just as much to offer as its opposite shore. Just like New York
has Brooklyn, Istanbul has Kadıköy. In terms of entertainment
Kadıköy offers a good alternative to Taksim and Beyoğlu. In fact
it has developed and flourished so much so in recent years that
calling it an ‘alternative’ would be unfair. More often preferred
by young people, therefore more comfortable, these friendly and
calm bars, restaurants, and cafes definitely have something that
their European counterparts do not. When talking about Kadıköy
we should specify that we’re not talking about just one region.
Just like Taksim has Asmalımescit, Cihangir, and Galata, Kadıköy
has Moda, Bahariye, and Yeldeğirmeni. Moda is more known as
a Sunday neighborhood. With its ice cream shops, waffle shops,
coastline where you can have a picnic on the grass or go for a
bike ride, tea gardens and stylish cafes Moda is Kadıköy’s summer
resort. As for the latest favorite neighborhood Yeldeğirmeni, 5-years
ago it was a place inhabited only by locals but today it has gained
an eclectic identity thanks to students from around the world,
design studios and workshops. With its architectural beauty and
traditional neighborhood structure, Yeldeğirmeni is a place that
still protects the authenticity of Kadıköy; but that might not last
much longer. So if you want to see it in all its authentic glory
we suggest you hurry. In recent years we can say that Caferağa
Mahallesi’, where most venues like cafes, restaurants, and bars in
Kadıköy are located (Kadife Street, which is known as Moda and
the Bars Street is also located in this neighborhood) has had a
new sister neighborhood: Hasırcıbaşı. For years antique stores were
located in this area and recently record shops, coffee shops, and
vintage stores have joined them. In the future you will hear a lot
more from Hasırcıbaşı.
Nerede Kalınır? - Where to stay?
DEDEMAN ‹STANBUL
‹ş dünyas›n›n ve e¤lence hayat›n›n merkezlerine yak›nl›¤›yla pek
çok teknolojik kolayl›¤› bir arada sunan otel 325 odal›. Bir kral dairesi,
yedi süiti ve 51 executive odas›yla her iste¤e hitap ediyor. ‹ki özel
odas› da engelliler için tasarlanm›ş. Çok say›da tam donan›ml› toplant›
odas›, Turkuaz Restoran, Roof Bar gibi ş›k restoran ve barlar› ile
‹stanbul gibi her daim canl›. Yıldız Posta Caddesi, 50 Esentepe 34340
T:+90 (212) 337 45 00
DEDEMAN ‹STANBUL
The hotel, with its close proximity to business and entertainment centers
has 325 rooms. With one presidential suite, seven regular suites, and
51 executive rooms, it caters to every guest. Two of the rooms have
been specially designed for the handicapped, a rarity in the city. It is
always alive and vibrant, like Istanbul, with numerous fully equipped
meeting rooms, beautiful restaurants and bars such as the Turkuaz
Restaurant and Roof Bar. T: 0 212 337 45 00
ilhansesen
Sarılınca sana, neler oluyor bize, sen benim şarkılarımsın,
ellerimde çiçekler, ... Ve üstadın canlı performansında
söyleyeceği nice eserleri için Dedeman İstanbul Roof
Restoran&Bar'da birlikte olmayı diliyoruz.
Akustik
KONSER
AKREK
Roof Restoran & Bar
18 Nisan 02 Mayıs 16 Mayıs 30 Mayıs
Rezervasyon & Bilgi : 0212 337 45 00
Dedeman
Gaziantep konsiyerjine
sorduk…
RÖPORTAJ-INTERVIEW
46
Ö
ncelikle otele yakın mesafede yer alan, ardından
şehir merkezinde gezebileceğim yerler nerelerdir?
Otelimize çok yakın bir mesafede bulunan Dülükbaba
Ormanı ve Erikçe Parkı, içindeki mesire alanları, yapay kayak
merkezi, doğal mağaraları ve antik kent yapıları ile büyük bir
açık hava müzesi gibidir. Buradan, yakın mesafeki ünlü Zeugma
Mozaik Müzesi’ne geçebilirsiniz.
Şehir merkezinde, Eski Çarşı olarak tabir edilen alanda,
Gaziantep Kalesi etrafında bulunan tarihi camiler, hanlar,
hamamlar, müzeler ve benzer tarihi yapılar birbirine çok yakın
mesafede bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Naim Hamamı,
Ömeriye Camii, Mutfak ve Cam Müzesi, Gaziantep Savaş
Müzesi, Bey Mahallesi, Bayazhan Kent Müzesi ve Şire Han’dır.
Bakırcılar Çarşısı, Kürkçü Hanı yine bu mekanlarla iç içe
bulunan tarihi çarşılarımızdandır.
Mutlaka gezilmesini tavsiye edeceğimiz Gaziantep Hayvanat
C
We asked the
Dedeman
Gaziantep
concierge…
an you tell me about points of interest close to
the hotel, and where can I visit at city center
afterwards? The Dülükbaba Forest and Erikçe Park, which is very close to
our hotel, is like a big open-air museum with its recreation
areas, artificial ski slopes, natural caves, and ancient city
structures. From here you can continue on to the famous
Zeugma Mozaik Museum, which is very close by.
In the city center, the area referred to as the Old Bazaar
features historic mosques around the Gaziantep Castle, inns,
baths, museums, and historic structures all in close proximity
to each other. Some of these include: Naim Hamam,
Ömeriye Mosque, Kitchen and Glass Museum, Gaziantep
War Museum, Bey Quarter, Bayazhan City Museum and
Şire Han. Bakırcılar Bazaar and Kürkçü Hanı are some
of our historical marketplaces located next to these venues.
We definitely recommend that you visit the
Gaziantep Zoo, which is established on a
100-acre area and in terms of size is Turkey
and the Middle East’s first, the world’s third,
and Europe’s second largest zoo.
Bahçesi, 100 dönümlük alana kurulmuş
Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun alan olarak
birinci, dünyanın üçüncü, Avrupa’nın ikinci
en büyük hayvanat bahçesidir.
Zeugma Mozaik Müzesi’ni görmek
istiyorum. Otelden oraya nasıl ulaşırım?
I want to visit the Zeugma Mosaic
Museum. How can I get there from the
hotel?
Zeugma Mozaik Müzesi’ne otelden ulaşım
son derece kolaydır. Taksi veya taşıma
araçlarıyla yaklaşık 10 dakikalık mesafede yer
almaktadır.
Şehirde güzel bir kebap yemek için
nereleri önerirsiniz?
Şehir merkezinde ve Eski Çarşı içerisinde
dünyaca ünlü kebapçıları bir arada
bulabilirsiniz. Gaziantep’in yöresel zengin mutfağını yine bu
alanlardaki restoranlarda tadabilirsiniz.
It is very easy to reach the Zeugma Mosaic
Museum from the hotel. It is 10-minutes
away by taxi or other transportation methods.
Ali Arık
Bellboy
Menengiç kahvesini merak ediyorum, nasıl bir kahvedir,
nerede içebilirim?
Menengiç ağacından üretilen menengiç kahvesi; bu ağacın
meyvelerinin kurutulup kavrulması, ardından tıpkı Türk
kahvesi gibi pişirilmesi ile elde edilmektedir. Menengiç
yörelere göre farklı isimler alabilir (çitlembik, çedene, çitemik,
çıtlık gibi). Eski Çarşı’da menengiç kahvesinin içileceği tarihi
mekanlar bulunmaktadır.
Yöresel ürünlerin satıldığı, aynı zamanda hediyelik eşya da
alabileceğim bir yer var mı?
Gaziantep Turistik Çarşı, Kürkçü Hanı ve Bakırcılar Çarşısı
Gaziantep yöresel baharatlarını, ünlü baklavasını, katmerini ve
diğer hediyelik eşyaları alabileceğiniz büyük çarşılardır.
Gaziantep’e özgü, halkın günlük yaşamda kullandığı,
duyduğum zaman anlamama ihtimalim olan kelimeler var
mıdır?
Gaziantep’in zengin bir lehçesi vardır. Hitap anlamında
yogrum, kele ifadeleri sık kulanılır.
What venue would you recommend in
the city for a good kebab dish?
You can find world-famous kebab
restaurants in the city center and Old Bazaar. You can also
taste the rich local Gaziantep cuisine in restaurants in this
area.
I’m curious to try Menengiç coffee. What kind of coffee is
it and where can I have some?
Menengiç coffee is made from the Menengiç tree; the fruits of
this tree are roasted and dried and then are, just like Turkish
coffee, cooked. Menengiç may have a different name depending
on the region (like çitlembik, çedene, çitemik, çıtlık). There
are historic venues in the Old Bazaar where you can enjoy
Menengiç coffee.
Where can I buy local products and souvenirs at the same
time?
Gaziantep Turistik Bazaar, Kürkçü Hanı and Bakırcılar
Bazaar are some of the big marketplaces where you can find
souvenirs like local Gaziantep spices, famous baklava, katmer,
and more.
Are there any words unique to Gaziantep, used by locals
in every day language that I wouldn’t understand?
Gaziantep has a rich dialect. To call out to someone they often
use yogrum and kele.
47
Dedeman Kapadokya
konsiyerjine sorduk…
We asked
the Dedeman
Kapadokya
concierge…
48
K
apadokya’nın kendine özgü coğrafi yapısını en
iyi görebileceğim yer neresidir?
Uçhisar Kalesi bölgeye hakim en yüksek mevkii
olduğu için kaleden bölgenin coğrafi yapısını kuş
bakışı izleyebilirsiniz. Ayrıca Uçhisar-Göreme arasında
bulunan panoramik seyir noktalarında şarabınızı veya
çayınızı yudumlarken peribacalarını daha net görebilir ve
fotoğraflayabilirsiniz. Ortahisar beldesinde bulunan Kızıl
Vadi mevkiinde de gün batımının tadını çıkarabilirsiniz.
Tarihi yapılar ve doğal güzellikler arasında öncelikli
olarak nereleri ziyaret etmeliyim?
Bölgemizde bulunan tarihi ve turistik yerler arasında;
Hacı Bektaş Veli Müzesi, Göreme Açıkhava Müzesi,
Zelve Açıkhava Müzesi, Uçhisar Kalesi, Paşabağı, Kızıl
Vadi, Derinkuyu Yeraltı Şehri, Kaymaklı Yeraltı Şehri,
Avanos çömlek atölyeleri, Mustafapaşa beldesi ve Ihlara
Vadisi önde gelir. Bunların dışında bölgede yerleşmiş ilk
Hıristiyanlardan kalan irili ufaklı pek çok sayıda kilise
ve şapeller de görülmeye değerdir. Avanos’ta bulunan
çömlek atölyelerinde hem çömlek yapımını izleyebilir
hem de kendiniz çömlek yapmayı deneyebilirsiniz.
Kozaklı ilçesinde bulunan termal tesislerden de istifa
edebilirsiniz.
W
here is the best place I can overlook
Cappadocia’s unique geographical structure?
The Uçhisar Castle dominates the area because it
is the highest structure; therefore it provides a bird’s eye
view of the region’s geographical structures. In fact, while
sipping your wine and tea you can photograph and see
the chimneys more clearly from panoramic vantage points
located between Uçhisar and Göreme. You can also enjoy
the sunset in Kızıl Valley area, located in the town of
Ortahisar.
Which historic buildings and natural sites should I
visit first?
Among historic and tourist sites in our region Hacı Bektaş
Veli Museum, Göreme Open-Air Museum, Zelve OpenAir Museum, Uçhisar Castle, Paşabağı, Kızıl Valley,
Derinkuyu Underground City, Kaymaklı Underground City,
Avanos pottery workshops, Mustafapaşa town and Ihlara
Valley stand out. In addition to these it’s worth seeing the
large and small churches and chapels dating back to the
first Christians that settled in the region. In the pottery
workshops in Avanos you can both watch pottery being
made or try making some pottery yourself. You can also
enjoy the thermals in Kozaklı County.
Tek günü kapsayan turlar var mı? Bilgi alabilir
miyim?
Bölgede hizmet veren yerli acentalar tarafından
organize edilen günlük veya yarım günlük turlara
katılabilirsiniz. Bu turlar gruplar halinde olduğu gibi
kişiye özel de yapılmaktadır. Ayrıca arzu ederseniz
birbirinden farklı doğa güzellikleri ile bezenmiş olan
vadilerde tur grupları ile beraber vadi yürüyüşü
yapabilirsiniz. Bu vadiler arasında önereceklerimiz;
Zemi Vadisi, Kızıl Vadi, Aşk Vadisi (Bağıldere
Vadisi), Güvercinlik Vadisi, Çat Vadisi ve Gomeda
Vadisi en önemlileridir. Bunların dışında bölgeyi
daha derinden tanıyabilmek ve keşfetmek için
ATV turu, bisiklet turu , balon turu, at safari gibi
etkinliklere de katılmanızı tavsiye ederiz.
Are there any daylong tours? Can I
have some more information about
them?
You can participate in daylong or
half-day tours organized by local
agencies in the region. These tours
are organized for groups as well as
individual tours. Also if you want
you can go hiking with tour groups in
unique and naturally beautiful valleys.
The most important valleys we would
suggest are: Zemi Valley, Kızıl Valley,
Aşk (Love) Valley (Bağıldere Valley),
Güvercinlik (Pigeon) Valley, Çat Valley
İsmail Yaman
and Gomeda Valley. In addition we
Bellboy
recommend participating in activities
like
ATV
tours,
bicycle tours, balloon tours, and
Balon turuna katılmak istiyorum. Bunun için rezervasyon
horse safaris to get to know and explore the region
yaptırmam gerekiyor mu?
more deeply.
Bölgede balon turlarına talep yoğun olduğu için önceden
rezervasyon yaptırmak gerekmektedir. Balon uçuşu yapan
firmalar, rezervasyonunuzu aldıktan sonra size hazır olmanız
gereken saat konusunda bilgi vereceklerdir ve uçuşun olduğu
günün sabahında erken saatlerde sizi otelinizden alarak kalkış
bölgesine transferinizi sağlayacaklardır. Uçuş sonrasında balon
uçuş sertifikanızı almayı unutmayınız lütfen.
Kapadokya’da Türk gecesinin ünlü olduğunu duydum, konu
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bölgede Türk folklorunun sergilendiği, kayadan oyma pek çok
otantik mekan vardır. 20:00 gibi başlayıp 23:00’a kadar sürmekte
olan programlarda sema gösterisi, halk oyunları gösterisi, fasıl ve
oryantal şovları izleyebilirsiniz.
Yöresel tatların başında neler geliyor?
Otelimizin açık büfesinde sunulan lezzeti ile bölgeye nam salmış
yemeklerimizi tatmanızı özellikle tavsiye ederiz. Bunun dışında
yöresel tatların başında gelen tercihinize göre tavuk ve et ile
yapılan Nevşehir Tava’yı Ürgüp ve Göreme bölgesinde bulunan
restoranlarda tadabilirsiniz. Bölgede yapılan kuru fasulye,
kabak çiçeği dolması çok meşhurdur. Ayrıca bölgede yetişen
üzümlerden yapılan şarapları, sütte kavrulmuş kabak çekirdeği
ile üzüm kurusunu da tatmanızı özellikle tavsiye ederiz. Size
cezbedici bir gösteri ile sunumu yapılacak olan Testi Kebabı’nı da
muhakkak denemelisiniz.
I want to participate in a balloon tour. Do I
have to make a reservation?
Because of intense demand for hot air balloon
tours in the region, you must make a reservation in
advance. After receiving your booking the balloon
tour companies will give you information about what
time you need to be ready; then on the day of the
tour they will pick you up from the hotel early in
the morning and enable your transfer to the balloon
take off location. After the flight don’t forget to take
your balloon flight certificate.
I heard Turkish nights are very famous in
Cappadocia. Can you give me some more
information?
There are many authentic venues carved out of rock
that exhibit Turkish folklore. During programs that
start at 8 pm and last until 11 pm, you can enjoy
Sema shows, folk dance shows, and fasil and oriental
shows.
What are some of the most prominent local
flavors?
We strongly recommend the delicacies offered in our
hotel buffet that are some of the region’s most well
known dishes. Also, one of the most prominent local
flavors is a dish called Nevşehir Tava made with
chicken or meat according to your preference. You
can try it at restaurants located in the Ürgüp and
Göreme regions. The dry beans and stuffed zucchini
flowers are also famous dishes made in this region.
We also recommend tasting the wines made from
grapes in the region and pumpkin seeds roasted
in milk with raisins. Another meal we recommend
tasting is the Testi Kebab, which is presented in a
captivating way.
49
Sipho Mabona
50
TASARIM-DESIGN
DQ
Ünlülerin “ünlü” fotoğrafçısı:
Andy Gotts
Onun objektifi “yıldızlarla” parlıyor
Y A Z I - B Y B A H A R K I ZI LTA N
Six degrees of separation.” 1929 yılında Macar asıllı
yazar Frigyes Karinthy bir kitabında bu konseptten
bahseder. Karinthy der ki; dünya üzerinde yaşayan
herhangi iki insanın arasında en fazla 6 kişi vardır. Yani
ünlü veya ünsüz, Fransız ya da İtalyan fark etmez… Sadece
bir isim düşünün. İddiaya göre o isme, ortak tanıdığınız
insanlar vasıtasıyla en fazla 6 adımda ulaşırsınız! Bu bilimsel
bir gerçek ya da esaslı bir teori değil sadece bir konsept.
Konseptin günümüze uyarlanmış haliyse Kevin Bacon.
Bacon, verdiği bir röportajda, Hollywood’un neredeyse
bütün ünlü isimleriyle çalıştığını söyleyince, six degrees of
separation, “Six Degrees of Kevin Bacon” oyununa dönüştü.
Akla gelen herhangi bir oyuncunun Kevin Bacon’la olan
bağlantısına gerçekten 6 adımı geçmeden ulaşan algoritmalar
türedi.
“
Konuyu bu şekilde dallandırıp budaklandırarak anlatmamızın
sebebiyse, bütün bu hikayenin, tasarım sayfalarımızın
konuğu olan İngiliz fotoğrafçı Andy Gotts için farklı bir
manaya gelmesi. Çünkü o, bugün ulaştığı şöhretini, büyük
oranda bu algoritmaya, diğer bir deyişle “kim kimi tanıyor”
zincirine borçlu.
Famous
Celebrity
Photographer:
Andy Gotts
His lens “shines” with stars
Six degrees of separation.” In 1929 Hungarian
writer Frigyes Karinthy mentions this concept in
his book. Karinthy says that in this world there are
a maximum of 6 people between any two people. Famous
or not, French or Italian, it doesn’t matter… Just think
of a name. Allegedly you can reach that name through 6
steps thanks to people you know in common. This is not a
scientific fact; it is just a concept. The adaptation of that
concept to the present day has to do with Kevin Bacon.
In an interview Bacon said he had worked with almost
every celebrity in Hollywood and with that six degrees
of separation transformed into a “Six Degrees of Kevin
Bacon” game. You really can find the connection between
any celebrity that comes to mind and Kevin Bacon before
surpassing 6 steps using algorithms. “
The reason why we introduce this concept is because of its
connection to the subject of our design page, Andy Gotts.
This concept has a different meaning for Andy Gotts because
he owes his fame greatly to this algorithm, or in other words
the “who knows who” chain. Renowned for his photographs,
personal exhibitions, and known as the “photographer of the
stars”, Andy Gotts did not gain this fame overnight. In the
beginning of his career because he didn’t know any celebrities
that he could photograph he reached out and wrote letters
to almost 300 celebrities. The end result was not surprising;
51
52
Al Pacino
Bugün fotoğrafları üstüne konuşulan, kişisel sergileri
olan ve “ünlülerin fotoğrafçısı” olarak tanınan Andy
Gotts, bu sıfatı tabii ki bir anda kazanmıyor. Andy Gotts
kariyerinin başındayken, fotoğrafını çektiği ya da yakından
tanıdığı ünlü bir isim olmadığı için çareyi, yaklaşık 300
ünlü isme tek tek mektup yazmakta buluyor. Sonuç çok
da şaşırtıcı olmuyor; tanımadıkları bir fotoğrafçıdan
gelen bu isteğe, bir kişi haricinde kimse olumlu geri
dönüş yapmıyor. Andy Gotts’un “ünlülerin fotoğrafçısı”
olarak tanınmasında, hatırı sayılır bir yer edinen o kişiyse
İngiliz oyuncu Joss Ackland. İşte kulaktan kulağa kısmı bu
noktada devreye giriyor… Gotts, Ackland’a, ünlü isimlere
ulaşmanın ne kadar zor olduğundan bahsediyor. Bunun
üzerinde Ackland, Gotts’u başka bir İngiliz oyuncu olan
Greta Scacchi’ye öneriyor. Zincire ikinci halka bu şekilde
ekleniyor. Diğer halkalar mı? Saymakla bitmez… Dustin
Hoffman, Brad Pitt, George Clooney, Julia Roberts, Susan
Sarandon, Paul Newman, Sir Alan Bates, Pierce Brosnan…
Kısaca şöyle diyebiliriz; aklınıza gelebilecek neredeyse
tüm Hollywood ünlüleri. Kulaktan kulağa referanslarla
artık tanınan ve arayan değil “aranan” bir fotoğrafçı haline
gelen Gotts’un , “Six Degrees of Kevin Bacon” a atıfta
bulunarak “Degrees” adını verdiği, 100’den fazla ünlü
ismin fotoğraflarının yer aldığı bir kitabı da bulunuyor.
2012 yılında MBE (Member of the Most Excellent Order
of the British Empire) ödülüne layık görülen, Behind the
Mask projesi için Bafta kazanan aktörleri fotoğraflayan
Andy Gotts’a DQ okurları için sorularımızı yönelttik…
Scarlett Johansson
receiving such a request from a photographer they didn’t know,
none of them replied except for one. Andy Gotts’s recognition as
a “celebrity photographer” is connected to that one reply, British
actor Joss Ackland. This is when the word of mouth began…
Gotts mentioned to Ackland how hard it was to get in contact
with celebrities, upon which Ackland suggests Gotts photograph
another British actress, Greta Scacchi. Thus the second link
of the chain was added. Who are the other links? They are
infinite… Dustin Hoffman, Brad Pitt, George Clooney, Julia
Roberts, Susan Sarandon, Paul Newman, Sir Alan Bates, Pierce
Brosnan… In short we can say almost any Hollywood celebrity
that comes to mind. With word of mouth references Gotts has
become a renowned photograph that is now being requested.
Inspired by “Six Degrees of Kevin Bacon” Gotts published a
book titled “Degrees” featuring photographs of more than 100
celebrities. Awarded the MBE (Member of the Most Excellent
Order of the British Empire) prize in 2012, and photographing
Bafta-winning actors for the Behind the Mask Project, Andy
Gotts answered our questions for our DQ readers…
When you first starting taking photographs did you ever
think you would be known as a ‘celebrity photographer’?
I always loved photography. I remember when I was at school
there was a program on TV called ‘In at the Deep End’. Every
week the presenter Chris Searle took on a new career. One week
he was a photographer and shadowed Mike Maloney on a shoot,
which was to shoot Lady Diana Spenser… As it was rumoured
she was going to get engaged to Prince Charles. 53
Fotoğraf çekmeye başladığınız yıllarda bir gün
“ünlülerin fotoğrafçısı” olarak anılmak gibi bir idealiniz
var mıydı?
54
Fotoğrafçılığı her zaman sevdim. Okul yıllarımda hatırlarım,
televizyonda bir program vardı, ‘In at the Deep End’
diye. Programın sunucusu Chris Searle, her hafta farklı bir
kariyeri konu edinirdi. Bir hafta fotoğrafçı olmuş, Mike
Maloney’in bir çekimini takip etmişti. O da, Lady Diana
Spenser’ın çekimiydi. Söylenenlere göre Prens Charles’la
nişanlanacaktı. Çok heyecan uyandıran bir durumdu ve
kullandığı ekipman sanki James Bond’daki Q karakterinin,
Bond’a verdiği aletlere benziyordu. Bayılmıştım.
Bu zamana kadar en rahat çalıştığınız ünlü isim kimdi?
Çoğu diyebilirim. Çünkü kameramın karşısında geçen her
insanla, bir şekilde ilişki kurmam gerekiyor. Yıllar boyunca
en fazla Kate Winslet ile çalıştım. Onun yanı sıra Clooney
ve Pitt’le de. Pual Newman benim kahramanımdı, o yüzden
onunla yaptığımız çekim çok zevkliydi.
Bir çekime, karşınızdaki kişiden nasıl bir ifade almak
istediğinize karar verip mi başlıyorsunuz yoksa spontan
mı gelişiyor?
Bir çekimi hiçbir zaman planlamam. Çekeceğim ilk kare
için aşağı yukarı bir fikrim olur ama ondan sonrasını akışına
bırakırım. Karşımda duran kişinin nasıl bir modda olduğuna
bağlı aslında. Çekim başlamadan önce 20 dakikalık bir
sohbetimiz olur. Sonra bu sohbet çekim boyunca da devam
eder. Bir yandan sohbet ederken ben de bir yandan çekim
yaparım.
It looked so exciting and the kit was like something Q
gave James Bond…
I was hooked.
Who is the celebrity with whom you have worked with
most comfortably up to now?
I’d say most of them, as every person that is in front of my
lens I need to have some kind of relationship with. But I
have worked a lot with Kate Winslet over the years as well
as Clooney and Pitt. Paul Newman was my hero so that
made it a very delightful shoot.
Do you decide on the type expression you want to get
from the person across from you before shooting or is
it spontaneous?
I never plan a shoot. I have a rough idea of the first frame,
but after that I just go with the flow.. It all comes down
to the mood the ‘sitter’ are in. I spend 20 minutes or so
talking with them before we start and then chat throughout
the shoot. And during the chatting I snap away.
In an interview you made it clear that you don’t
retouch photographs. In this technological era it is
almost impossible to see a photo that hasn’t been
played with. Do you really not edit photographs in the
slightest bit?
I am not a fan of colour photos. So I use Photoshop to
mute colour or alter the colour cast. I use Photoshop’s
other tools the same as if I was in the dark room. I would
dodge or burn and do other darkroom tricks, but I do not
liquefy, or clone, or take away anything that is there. If
people have pimples, or unkept hair, wrinkles, crows feet,
warts. I leave them all in and unedited.
Besides celebrities you have photo shoots in different
styles, like the Savoy Hotel. Will we see you involved
in different projects like this again?
I am sure you will, but all my future projects will have a
celebrity feel to them.
In one word, how would you define your art?
Honest.
Has there been a celebrity who didn’t like the
photographs you took?
Ive been a celebrity photographer for 25 years and I have
never had a sitter who hasn’t liked the shots. On the
other hand I have done a shoot and ‘I’ haven’t liked the
resulting shots.
Just like ordinary people, do celebrities have a “photo
face” when taking pictures?
Cate Blanchette
Everyone has his or her preferred angle and pose. It’s my
job to get them to do something different and make their
poses and lighting look different. As there is no point
replicating other photographs that already exists of them.
Nicole Kidman
55
Bir röportajınızda fotoğraflarınızın üstünde
oynamadığınızı (retouch yapmadığınızı) belirtmişsiniz.
Artık teknoloji çağında üstünde oynanmamış bir
fotoğraf görmek neredeyse imkansız. Gerçekten en ufak
bir müdahalede dahi bulunmuyor musunuz?
56
Renkli fotoğrafları pek sevmiyorum. Renkleri biraz
azaltmak ya da renk tonlarını değiştirmek için Photoshop
kullanıyorum. Photoshop’un dodge ve burn gibi karanlık
oda hileleri içeren araçlarını kullanıyorum ama liquefy
veya clone gibi araçlarını kullanmıyorum. İnsanların
sivilcelerine, dağınık saçlarına, kırışıklıklarına müdahele
etmiyorum, olduğu gibi bırakıyorum.
Ünlüler dışında Savoy Hotel’de olduğu gibi farklı
tarzda fotoğraf çalışmalarınız da var. Sizi yine bu
şekilde farklı projelerde yer alırken görecek miyiz?
Eminim göreceksiniz ama hepsinde ünlü bir isim de yer
alacaktır.
Is there a celebrity that you want to photograph but feel
you haven’t had the chance to yet?
I have photographed everyone I have wanted to. Any new
people are a bonus.
Natural, mischievous, deep, expression that make an
impression… What are the key elements you hope to get
from your subjects when taking pictures?
Something different and honest. I do like quirky shots but
also I do like to get the intimate shot too.
You have the opportunity to go to celebrities’ homes or
hotel rooms, you spend time with them before the shoot
and you get a chance to know them. Do people around
you constantly ask questions about celebrities like, ‘what
kind of person were they, are they just the character they
play on TV or in the movies, are they nice and warm or
standoffish?’
Yes they do, but that is for me to know. I dont kiss and tell.
Tek kelime ile sanatınızı tanımlamanızı istesek?
Dürüst.
Çektiğiniz fotoğrafı beğenmeyen ünlü bir isim oldu
mu?
25 senedir ünlülerin fotoğrafçısıyım ve bu süre boyunca
çekimden memnun kalmayan kimse olmadı.
Öte yandan, sonucundan benim memnun olmadığım
çekimler oldu.
Tıpkı sıradan insanların olduğu gibi ünlü kişilerin de
fotoğraf çektirirken “takındıkları” belirli bir ifadeleri
oluyor mu?
Herkesin tercih ettiği bir duruşu ve pozu oluyor. Onlara
farklı pozlar verdirmekse benim işim. Aksi halde,
onların zaten varolan fotoğraflarını kopyalamaktan öteye
gitmemiş olurum.
İçimde uhdedir, hala bir çekim yapamadım onunla
diyeceğiniz biri var mı?
İstediğim herkesle çekim yaptım. Bundan sonra her yeni
isim bonus oluyor.
Doğallık, muziplik, derinlik, akılda kalıcı mimikler…
Fotoğraf çekerken objenizden almak istediğiniz temel
unsur hangisi?
Değişik çekimler yapmayı seviyorum ama aynı zamanda
samimi kareler çekmeyi de seviyorum.
Ünlü kişilerin evlerine veya otel odalarına giriyor,
onlarla çekim öncesi zaman geçiriyor, onları tanıma
imkanı buluyorsunuz. Çevrenizdeki kişiler size sürekli
“Nasıl biriydi, ekranda veya perdede göründüğü gibi
mi, sıcakkanlı mı, soğuk mu?” gibi sorular soruyorlar
mı?
Evet soruyorlar ama bu bilgiler bende saklı. Kimseye
anlatmam.
Anthony Hopkins
57
Brad Pitt
DQ
58
RÖPORTAJ-INTERVIEW
Flavor of food
comes from
it ha s vast
knowledge...
We start with studying at West
London College. Then we add
plenty of experience. After adding
several years of detailed research
a veteran in the name of Ottoman
cuisine, with a unique career, and
one of the first names that comes
to mind when we say gastronomy
in Turkey stands before us. We
invite you to enjoy our delicious
conversation with Vedat Başaran.
Yemeklerinin
lezzeti
engin bilgisinden geliyor…
Önce West London College’ta eğitimle başlıyoruz. Üstüne bolca deneyim ekliyoruz.
Yıllar boyunca süren, detaylı araştırmaları da ekleyince… Karşımızda eşsiz kıvamda
bir kariyer, Osmanlı mutfağı konusunda bir duayen, Türkiye’de gastronomi denilince
akla gelecek ilk isimlerden birini buluyoruz. Sizleri, Vedat Başaran’la yaptığımız lezzetli
sohbetimize davet ediyoruz.
R Ö PORTAJ-INTERVI E W BAHAR KIZ IL T AN
smanlı mutfağı konusunda duayen bir isim bulmuşken
sormak isterim… Osmanlı mutfağı denildiğinde
aklımıza hep saray yemekleri gelir. O dönemde halk da
gerçekten bu derece hem göze hem mideye hitap eden
yemekler mi tüketiyormuş?
O
Osmanlı döneminde halkın yemeklerinin lezzetli olduğu söz
konusudur ancak görkemli olduğu söylenemez. Saray, statüsünü
mutlaka yemeklere yansıtmak zorundadır. Bu nedenle yemek
ikramlarındaki göz kamaştıran görüntüler kaçınılmazdır. Ayrıca
bugün rahatlıkla ulaştığımız bol gıda ve çeşnilerdeki çeşitliliğe ancak
saray gibi güçlü makamlar ulaşabilmekteydi.
Geçtiğimiz yıl vizyona giren “Aşk Tarifi (The Hundred Foot
Journey)” filminin bir sekansı hafızama işlemişti. Filmde ünlü
bir şef, birinin iyi bir şef olup olamayacağını yaptığı omletin
tadına bakarak anlıyorum diyordu. Sizin için böyle bir yemek
var mıdır? Yani şu yemeği iyi yapabilen, her yemeği iyi yapar
diyebiliyor musunuz? Türk kadınları arasında bunun “pilav”
olduğu söylenir genellikle…
Saray mutfaklarında işe alınacak aşçıların yeteneklerini ölçmek için
pilav yapımı öne çıkan bir tekniktir. Bir diğeri de soğanlı saray
yumurtası yapımıdır. Mutfağımızda o kadar çok teknik açıdan yapımı
zor olan yemekler vardır ki, bunun sonu yok. Bana göre genel
pişirme tekniklerini bilen ancak daha önemlisi bu işin kutsallığına
inanmış olması daha önemlidir aşçının.
Farklı ülkelerin mutfaklarına, örneğin Fransız ya da Hint
yemeklerine sanki çok da açık değiliz. Restoranlarda tercih
etsek bile, evlerimizin mutfağına bu çeşitlilik girmiyor gibi.
Bunu kendi mutfak kültürümüzün son derece zengin olmasına
mı bağlamak gerekir?
Türk mutfağının lezzet ve çeşitlilik çıtası çok yüksektir. Bu
nedenle farklı mutfaklardan tattığımız yemeklerin çoğu bu karşılığı
sağlamamaktadır. Türkler lezzet tutkunu olduğu gibi aynı zamanda
yemekte taviz vermeyecek kadar tutucudur. Türklerin tarih boyunca
dolaştıkları topraklar günümüzde tüketilen gıdaların %80’inin
anavatanıdır. Bu zenginliğin içinden gelen bir topluma kolay kolay
farklı bir yemek beğendirmek biraz zordur. Bir maydanoz yaprağının
dahi aroması onlar için önemlidir. Ancak yeni yeni farklı denemelere
açık olmaya başladılar.
Osmanlı mutfağından çıkan ve tüm dünya mutfaklarına yayılan
bir lezzet ya da pişirme tekniği var mı?
Bunu sadece Osmanlı mutfağına bağlamadan anlatmak gerekir.
Örneğin Asya bozkırlarının göçebe topluluklarından çıkan ince
yufka tekniği, Osmanlı döneminde baklava olarak şekillenmiştir ki
dünyanın en zor tekniğidir. Lokum dönemine göre inanılmaz bir
keşiftir. Akide, kökü doğuda olsa dahi son hali Osmanlılar tarafından
hile I’ve got a veteran in Ottoman cuisine before
me, I would like to ask… When we think of
Ottoman cuisine, palace cuisine always comes to
mind. During those times, did the public also eat
those types of food that appealed both to the eye and to the
stomach?
W
During the Ottoman period it is no question that the public’s
food was delicious but it cannot be said that it was glorious. The
palace had to reflect their status through their food. Therefore
the dazzling presentation of food served was inevitable. Also, only
powerful authorities like the palace had the easy access to plenty
of food and flavor varieties that we have today.
A scene from The Hundred Foot Journey, which was
released last year, stuck with us. A famous chef in the film
claims that he can determine whether or not someone is a
good chef by the omelet they make. Is there such a meal for
you? A meal that you would say if someone made well, they
could make any meal well? Among Turkish women that
meal is usually “rice”…
To measure the ability of cooks to be employed in the palace
kitchen, making rice was a featured technique. Another one was
making palace eggs with onions. There is no end to the number of
meals in our kitchen that are hard to make in terms of technique.
To me knowing general cooking techniques is important but what’s
more important is a chef who believes in the sanctity of cooking. It seems like we’re not very open to different cuisine from
around the world, like French or Indian food for example.
Even if we choose different cuisine in restaurants this
diversity does not enter the kitchen in our homes. Is this
attributed to the extremely rich culture of our kitchen?
Turkish cuisine is full of flavor and is very diverse. Therefore most
of the food they try from different kitchens don’t meet this variety.
Turkish people have a passion for flavor and they are so passionate
that they will not compromise when it comes to food. 80% of the
food consumed today is from their homeland, which Turks have
been traveling across throughout history. For a society that has
such a rich cuisine, it’s hard to get them to like anything else.
Even the aroma of parsley leaves is important to them. However,
only recently have they begun to be open to different cuisines.
Is there a flavor or cooking technique that came from
Ottoman cuisine and spread across world cuisines?
This isn’t connected only to Ottoman cuisine. For example, the
thin dough technique that originated from nomads in the Asian
steppes was characterized as baklava during the Ottoman period
and that is the most difficult technique in the world. Lokum,
59
En büyük hatamız en iyi olduğumuzu düşünmek ve bu nedenle dünyadaki
gelişmelere ilgisiz kalmak. Hiç araştırma yapmamak ve okumamak. Artık aşçılık
sadece iyi yemek yapmak anlamına gelmiyor. Değer katmak gerekiyor. Bunun için
aşçılar kendilerine değer katabilirlerse çevrelerine değer katabilirler.
60
geliştirilmiştir. Tarhana muhteşem bir keşiftir tabii ki Osmanlı
öncesine gider. Yoğurt ve yoğurtlu yemek teknikleriyle pide ve
börek tekniklerini, ayrıca sütlü tatlıları sayabiliriz.
Önceden “aşçı” kelimesi kullanıldığında akıllara esnaf
lokantasında çalışan beyaz önlüklü kişiler gelirdi. Şimdiyse
farklı mutfaklara hakim, eğitimli, iyi kazanan ve dinamik bir
yaşamı olan insanlar canlanıyor gözümüzde. Bu değişimi neye
borçluyuz sizce?
Son yirmi yılda dünyada gastronomi çok cazibeli bir ilgi alanı
oluşturdu. Özellikle medyanın bu konuyu çok etkili şekilde
parlatması, gıda ticareti yapan büyük firmaların tüketimi artırıcı
tanıtımları veya pazarlamaları, tüm dünyadaki renkli ve cazibeli
mutfaklarını göz önüne sermesi ilgi alanını genişletti. Özel aşçılık
okullarının gelişmeleri, büyük firmaların çalışanlarını motive
amaçlı gastronomik etkinliklerine yöneltmeleri, yemek kültürünün
gustonun olmazsa olmazı olarak vurgulanması, aşçılığın fenomenik
bir meslek haline getirmiştir. Bu anlamda ülkemizdeki gelişmeler
olması gerektiği gibi başlamıştır.
Monaco Prensi, Bill Clinton, Amerika Eski Başkanı George Bush
gibi dünyaca ünlü isimlere verilen davetlerde, mutfakta siz yer
aldınız. Önemli isimler için verilen bu tip davetler sizde stres
yaratır mı?
Bu tip protokol yemekleri bir yemek davetinin çok üzerinde anlam
ifade eder. Bir karikatür sanatçısının koca bir konuyu en kısa ve
en etkili şekilde anlatan ve düşündüren çizimi gibidir. Yemeği
yapıp hazırlamaktan daha ziyade tasarlamak işin en zor kısmıdır.
Tabii ki protokol yemeklerinin karışanı ve denetleyeni çoktur.
Bu gibi işi zorlaştıracak müdahalelere karşı hazırlıklı olması ve
ortamı yönetmesi çok önemli bir meziyettir. Sonucunda tasarladığı
menünün etkili bir şekilde ikramının sağlanması kaçınılmaz stres
yaratacaktır. Burada bir aşçı için en önemli beklenti yemekten sonra
davetlilerin aklında yemekler hakkında iz bırakma endişesidir.
Türk gastronomisiyle ilgili özellikle hangi konularda bilgi
eksikliği olduğunu düşünüyorsunuz?
En büyük hatamız en iyi olduğumuzu düşünmek ve bu nedenle
dünyadaki gelişmelere ilgisiz kalmak. Hiç araştırma yapmamak
ve okumamak. Artık aşçılık sadece iyi yemek yapmak anlamına
gelmiyor. Değer katmak gerekiyor. Bunun için aşçılar kendilerine
değer katabilirlerse çevrelerine değer katabilirler.
İstanbul’un yemek kültürünü ve çeşitliliğini nasıl
değerlendiriyorsunuz? Dünya mutfaklarına yeterince açık bir
şehir mi İstanbul?
İstanbul’da gastronomi bence müthiş bir sinerji merkezidir. Daha
çok Uzak Doğu mutfaklarına açıktır İstanbul. Batıdan İtalyan mutfağı
also known as Turkish delight, is an amazing discovery for
that period. Even though akide (candy) originated in the east,
the final version was developed by the Ottomans. Tarhana is a
magnificent discovery but of course that dates back to before the
Ottoman Empire. Yogurt and yogurt dish techniques. We can
also count pide (pita) and börek (a pastry made of thin dough)
techniques and milky desserts.
Before, when we thought of the word “chef” people with
white aprons who worked at cafeteria-style restaurants
came to mind. Now it’s different; people who dominate the
kitchen, who are educated, make good money, and have
dynamic lives come to mind. What do you think brought
about this change?
In the past 20 years gastronomy has created a very attractive
area of interest in the world. In particular the media’s positive
effect on the subject and consumption-enhancing promotions and
marketing that large firms engaged in food trade are doing has
highlighted vibrant and attractive cuisines all over the world,
expanding interest in the subject. The development of special
cooking schools, directing employees of large firms to gastronomic
events for motivation purposes, and emphasizing the gusto of food
culture has transformed cooking into a phenomena profession. In
this sense the developments in our country have inevitably began.
You were in the kitchen for events including world-famous
guests such as the Prince of Monaco, Bill Cinton, and
former US President George Bush. Do such events featuring
prominent figures stress you out?
These types of protocol dinners mean a lot more than just dinner.
It’s like a caricature artist describing an immense subject in
the shortest and most effective way possible that is suggestive.
Rather than preparing and making the food the presentation of
it is the most difficult part. Of course in these types of protocol
dinners there are a lot people who interfere and check in. The
important thing is for the cook to be prepared to handle these
types of interferences that make it difficult. Being able to manage
the environment is a very important virtue. Ensuring an effective
delivery of the menu created will inevitably create stress. The most
important thing here for a cook is whether or not the dish made a
lasting impact on guests after the meal. Especially in Turkish gastronomy, what areas do you think
are lacking?
Our biggest mistake is thinking that we’re the best; therefore we’re
not in tune with the developments in the world. Not doing any
research or reading on the subject. Being a cook doesn’t just mean
cooking good food anymore. You have to add value. Therefore if
çok benimsenmiştir. Ancak hiç ayrım yapmadan belirtecek olursak
her boyutuyla 24 saat müthiş bir gastronomik zenginliğiyle İstanbul
bu konunun içinde olan herkese ilham kaynağı olan bir merkezdir.
Profesyonel mutfakları bir kenara koyarsak, günlük hayatımızda
örneğin bir et yemeği pişirirken, en çok hangi hatayı yapıyoruz?
cooks can add value to themselves they can add value to their
environments.
How do you assess Istanbul’s food culture and diversity?
Is Istanbul a city that is sufficiently open to international
cuisine?
Yemeğe göre doğru et seçemiyoruz. Et yemeklerinde kullanacağımız
etleri önceden planlamadan kullanmaktayız. Bu durum etlerle olan
ilişkimizin zayıflığını göstermektedir. Açıkçası kasaplığımız taze
et uygulamasında fena değildir ancak dinlendirilmiş et kullanma
alışkanlığımız olmadığı için kasaplardan bu desteği alamamaktayız.
Dolayısıyla evlerde, aldığımız taze etleri lezzetlendirme eksikliğimiz
bulunmaktadır.
I think gastronomy in Istanbul is a great synergy center. Out
of international cuisine, Istanbul is open to far eastern cuisine.
From the West it has really only adopted Italian cuisine.
However, without making any distinctions, with a terrific
gastronomic wealth of all dimensions, Istanbul is a central
source of inspiration for everyone related to the subject.
Gurmeleri, yemek üzerine eleştiriler yazan kişileri nasıl
değerlendiriyorsunuz? İyi bir yemek eleştirmeni sizce nasıl
olmalıdır?
If we put aside the professional kitchen, in our everyday
lives, for example when cooking a meat dish, what do we
do wrong the most?
Birincisi konuyu derinlemesine bilmeleri gerekir. Dünya mutfakları
hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Tekniklerin uygulamalarında
bulunmuş olmaları beklenmez ancak içeriği hakkında bilgi
sahibi olmaları önemlidir. Gündemi yakından takip etmeliler.
Gastronominin sosyolojisi hakkında bilgi sahibi olmaları işlerini
kolaylaştırır. Değerlendirme yapılırken bölgesel farklılıkların
vurgulanması konusunda duyarlı olmaları gerekir. İşletmenin
ve aşçının düşüncelerine başvurmaları objektif değerlendirme
yapmalarına kolaylık sağlar. Bilmedikleri konuda ön araştırma
yapmaları önemlidir daha doğru analiz yapmalarını sağlar. Kritiklerin
mutlaka okuyucuya ve işletmeye değerli bilgiler sağlaması
gerekmektedir. Mevsimsel ve bölgesel özellikleri değerlendirmeye
katmaları önemlidir. Kaynakların ve bilgilerin farklı kanallardan da
doğrulanması faydalı olacaktır.
YESAM’daki (Yemek Sanatları Merkezi’ndeki) çalışmalarınız
hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
YESAM kısaca Türklerin tarih boyunca geçmişten günümüze
beslenme adına geliştirdikleri her şeyi araştıran kayıt altına alan
ve toplumla paylaşan bir birimdir. Sayın Yalçın ve Serpil Ayaslı
tarafından kurulan ve finanse edilen YESAM kısa bir zaman içinde
birçok etkinlikle toplumun bu konuya ilgisini artırmıştır.
Son olarak PeyDerPey’i, diğer restoranlardan ayıran, öne çıkan
özelliklerinden biraz bahsedebilir misiniz?
PeyDerPey Pera’nın mutfak kültürünün geçmişini, günümüzü
ve geleceğini sunan karakteristik mutfaklarından örnekler
sergilemektedir. Muhteşem İstanbul manzarasında çok seçenekli
minik lezzetlerle bir Pera keyfi sunmaktadır.
We don’t pick the right type of meat for the dish. We use meats
for dishes without planning before hand. This shows a weakness
in our relationship with meat. Frankly our butchers are not bad
in using fresh meats but because we don’t have a habit of using
marinated meats we don’t get this care from butchers. Therefore,
we lack marinating the fresh meats that we get.
How do you evaluate food critics? What do you think
makes a good food critic?
First of all, they must have in-depth knowledge on the subject.
They must have knowledge about the world’s cuisines. We
can’t expect them to have applied cooking techniques but it is
important that they know about them. Being up-to-date with
current events and having information on gastronome’s sociology
will make their job easier. When making their critiques they
have to be sensitive to the emphasis on regional differences.
Knowing the business and cook’s thoughts makes it easier to
make objective assessments. If there is something they don’t know
about, it is important to do research before hand because it
will allow them to make a more accurate analysis. Critics must
provide valuable information to the reader and the business. It
is important to take seasonal and regional factors into account.
Having resources and information from different channels will be
useful to make the right assessment.
Can you give us information about your work at YESAM
(Culinary Arts Center)?
In short, YESAM is an entity that investigates, records, and
shares everything Turks developed on behalf of nutrition
throughout history to today with the public. Established and
financed by Yalçın and Serpil Ayaslı, YESAM increased society’s
interest in this topic in a short amount of time through a lot of
events.
Lastly, can you talk about what distinguishes PeyDerPey
from other restaurants and some of its highlights?
PeyDerPey presents Pera’s historic, present day, and future
culinary culture, exhibiting examples of the distinguished
kitchen. It offers a delightful time in Pera, with spectacular
views of Istanbul and small but diverse flavors.
61
Müziği, modası ve ikonlarıyla…
60’lı yıllar radarımızda
KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART
62
With its music,
fashion, and icons...
The 60’s are on our radar
ir şey var 60’lı yıllarda bizi büyüleyen ve
hala etkisini devam ettiren. Moda sektörü
2015 ilkbahar-yaz koleksiyonlarında 60’lı
yılları referans alıyor, o yılların popüler plakları
bugün inanılmaz rakamlara alıcı buluyor, saç
modellerinde bile geziniyor 60’lı yılların eli.
Hafızasında o yıllardan izler olanlara nostaljik bir
hatırlatma, o yıllarda belki daha anne karnında
bile olmayanlaraysa bir keşif tadında... Zaman
makinasında yerinizi aldıysanız bir Beatles şarkısı
eşliğinde, üzerinizde çiçekli kıyafetleriniz ve havalı
saçlarınızla yolculuğa başlayabiliriz.
here’s something about that 60’s that continues
to fascinate us. The 2015 Spring-Summer
collections in the fashion industry take
reference from the 60’s, today popular records from
the 60’s have an incredible number of buyers, and the
60’s are even reflected in today’s hairstyles. Traces of
those times act as a nostalgic reminder to some and an
intriguing era to explore for those who weren’t even
born then… Step into our time machine and start your
journey in a flower dress and cool hair while you listen
to the Beatles.
Müzik
The 60’s made their mark in history as the years of
Cultural Revolution. With France at the forefront,
cultural production all over the world both changed
and gained momentum. The social dynamics of the
period played a role in the creation of works that are
still as effective today as they were then. Productivity
experience in every medium of art, especially movies,
music, and pictures, was self-evident. But perhaps
above all, music was at the forefront of these artistic
mediums. So who were the musicians that made the
60’s unforgettable, whose songs do we continue to sing
today?
B
60’lı yıllar kültürel devrim yılları olarak tarihe
damgasını vurdu. Fransa başta olmak üzere tüm
dünyada kültürel üretim hem şekil değiştirdi,
hem de ivme kazandı. Dönemin sosyal dinamikleri
bugün hala o dönem kadar etkili olan eserlerin
yaratılmasında rol oynadı. Her sanat dalında
yaşanan verimlilik özellikle sinema, müzik ve
resimde kendini belli ediyordu. Ama belki de
hepsinden de öte, müzik bu sanat dallarının başında
geliyordu. Peki 60’lı yılları unutulmaz kılan, bugün
de şarkılarını mırıldanmaya devam ettiğimiz bu
müzisyenler kimlerdi?
The Beatles
Çoğumuz için 60’lı yıllar denince akla gelen ilk
isim Beatles. İngiltere’den çıkıp tüm dünyaya
yayılan, 60 kuşağını bir delilik haline sürüklemiş
müzisyenler onlar. Şarkıları bugün hâlâ herkes
tarafından biliniyor, filmleri yapılıyor, “Paul
McCartney öldü mü?” soruları ve konu hakkındaki
spekülasyonlar internette hala tıklanma rekorları
T
Music
The Beatles
For most of us, when we think of the 60’s the first
name that comes to mind is the Beatles. Emerging from
the United Kingdom and spreading across the entire
world, they were musicians that had the whole 60’s
generation in a frenzy. Everyone still knows all their
songs today, movies are made about them, questions
of whether or not “Paul McCartney died” and the
speculation surrounding the subject still breaks records
63
online, and John Lennon’s iconic glasses are still a popular
style for most of us. It’s not hard to find a Beatles song that
fits perfectly for almost every emotion experienced today, be
it happiness, sadness, rebellion, or peace. The Beatles never
died; they live on in our hearts!
The Doors
64
kırıyor, John Lennon’ın ikonik gözlükleri çoğumuzun
yaz fotoğraflarında boy gösteriyor. Bugün bile yaşanılan
hemen her duygu, akla gelen her kavram için –neşe,
hüzün, isyan, barış– uygun bir Beatles şarkısı bulmak
işten bile değil. Yani Beatles ölmedi, yüreğimizde
yaşıyor!
The Doors
İkonik Jim Morrison posterinin, kadın-erkek fark
etmeksizin hepimizin duvarında bir ara yerini almış
olma olasılığı yüksek. The Doors’un şarkılarını bugün
hâlâ rock barlarda, her geçen gün yenisi yapılan
cover’larını da gece kulüplerinde duyabiliyoruz.
Jim Morrison ölümsüz şarkıları kadar 27 yaşındaki
ölümüyle etkileri bugün de konuşulan bir fenomenin
öncüllerinden aynı zamanda. Ünlü müzisyenlerin 27
yaşında ölmesi fenomeni, Brian Jones, Jimi Hendrix,
Janis Joplin ve Jim Morrison’ın 1969-1971 yılları
arasında 27 yaşında ölmesiyle başlamıştı. Ve hatta bu
fenomene, 27 Club diye bir isim bile verildi. 27 Club’a
şimdilik en son katılan isimse Amy Winehouse.
Janis Joplin
60’lı yıllarda daha çok gruplar revaçta olsa da
tek başına fırtınalar koparan müzisyenler de oldu
tabii. Bunlardan biri de dumanlı ve bir o kadar da
güçlü sesiyle insanın içine işleyen Janis Joplin’di.
Summertime’ı 27 Club’ın bir diğer üyesi olan Janis
Joplin’den daha güzel söyleyen birinin çıkması
imkânsıza yakın.
Pink Floyd
Pink Floyd birilerinin yerini doldurmamış, benzeri
olmayan bir ruh halini ve isyanı taşımıştı albümlerine.
İşte bu yüzden bugün hâlâ içimizden Pink Floyd
dinlemek geliyor zaman zaman. Yani bir müzik türü
gibi adeta. Her güne yakışmaz, herkesle dinlenmez,
herkesle paylaşılmaz değerli bir sır gibi Pink Floyd. Her
yaştan insanın hayatının her aşamasında tekrar döneceği
bir liman gibi. Çünkü hepimiz bir gün birilerine “wish
you were here” demek istemişizdir.
It’s likely a poster of the iconic Jim Morrison decorated the
walls of most of our bedrooms. You can still hear The Doors’
songs playing in rock bars today and never ending new
covers made of them playing at nightclubs. Just as his songs
are immortal, Jim Morrison’s death at age 27 is the premise
of a phenomenon that is still talked about today. The
phenomenon of famous musicians dying at the age of 27
started with the deaths of Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis
Joplin, and Jim Morrison between the years of 1969-1971.
In fact this phenomenon was named 27 Club. The latest
musician to be added to this club was Amy Winehouse.
Janis Joplin
While musical groups were more fashionable in the 60’s
there were of course solo musicians who were creating a lot
of buzz. One of these was the smoky and strong-voiced Janis
Joplin. It’s impossible for someone else to sing Summertime
more beautifully than Janis Joplin, another member of the
27 Club.
Pink Floyd
Pink Floyd can never be replaced. They conjured
a unique mood and raised a rebellion with their albums.
That’s why even today we sometimes have the urge to listen
to Pink Floyd. It’s like a musical genre in itself. Pink Floyd
is like a valuable secret that doesn’t suit everyday, that you
can’t listen to with just anyone, and that you don’t want to
share with everyone. It’s like a port that people of all ages,
at every stage in their lives, will return to. Because we’ve
all had that day where we wanted to say, “wish you were
here” to someone.
Moda
Retro, vintage, ikinci el. Geriye dönme isteğimiz hiç
olmadığı kadar kuvvetli belki de. İkinci el satmayan
mağazalarda bile insan şüpheye düşüyor zaman zaman. “Bu
ikinci el mi?” diye soruveriyor. Yeni tasarımlarda 60’lı
yıllar kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Sadece çiçek çocuk
modası değil, 60’lı yılların hanımefendi ve beyefendilerinin
giyim tercihleri de revaçta. Peki, bedenimizi ele geçiren
bu 60’lı yıllar modası neye benziyor?
İspanyol Paça Pantolon
60’lı yılların sembollerinden biri İspanyol paça
pantolonlar. Gülşen Bubikoğlu’ndan Janis Joplin’e,
Tarık Akan’dan John Lennon’a onları giymeyen
kalmadı. Günümüzdeyse yeniden doğuş yaşıyorlar.
Skinny pantolonlara sağlam bir alternatif olarak
vitrinlerde onlara daha sık rastlamanız mümkün!
Fashion
Retro, vintage, second hand… Our desire to go back in
time is as strong as ever. Even in stores that don’t sell
vintage items people fall in doubt sometimes and ask, “Is
this vintage?” In new designs the 60’s feel better than
good. The fashion wasn’t just for the flower child; it was a
popular fashion choice among ladies and gentlemen in the
60’s. What does the fashion of the 60’s that has seized our
style look like?
Bell-Bottoms
One of the symbols of the 60’s are bell-bottoms. From
Gülşen Bubikoğlu to Janis Joplin, Tarik Akan and John
Lennon, everyone wore them. Today they’re being reborn.
You’ll come across them more often in stores as a great
alternative to skinny jeans.
65
Sevimli Yakalar
66
60’lı yıllar yalnızca çiçek çocuklardan ibaret değildi
elbet. Jim Morrison, Janis Joplin gibi 60’lı yılların
yaramaz çocuklarıyla çağdaş, hanım hanımcık ikonlar
da vardı. Audrey Hepburn gibi... Bu hanım hanımcık,
romantik, bir o kadar da dişi görünümün olmazsa
olmazlarından biri, yaka detaylarıydı. Dantelli, küçük,
büyük, renkli ama kesinlikle 60’lar. Kendini hemen
belli eden yakalar gömleklerde, elbiselerde tekrar
görünmeye başladı bile.
Şapkalar, Saç Bantları
Şapkaların binlerce çeşide büründüğü yıllardı 60’lar.
Renk renk, boy boy, çeşit çeşit şapka, 60’lı yıllarda
kadınların saçlarını taçlandırıyordu. Çiçek çocuklar
şapkaya pek rağbet etmese de onların da şapka muadili
olan saç bantları vardı. Yani uzun lafın kısası 60’lı
yıllarda saçlara aksesuar takmak küpe takmak kadar
olağan bir durumdu. Bugün birçok 60’lar modası gibi
bu aksesuarlar da günlük yaşamımıza tekrar girmeye
başlamış durumda.
Cute Collars
The 60’s weren’t only about the flower child.
In addition to the mischievous kids of the 60’s
like Jim Morrison and Janis Joplin, there were
also lady-like icons like Audrey Hepburn.
This lady-like and romantic style was all in
the collar detail, lacy, small, big, colorful,
definitely the 60’s. These eye-catching collars
have started to make a comeback in dress shirts
and dresses.
Hats, Headbands
The 60’s featured a wide variety of hats.
Colorful, big and small, assorted hats crowned
the heads of women in the 60’s. While flower
children weren’t so fond of hats, they found
an equivalent in headbands. Long story short,
hair accessories were as popular as wearing
clip on earrings in the 60’s. Today, as it was
in 60’s fashion, these accessories are making
their way back into our daily lives.
Icons
The 60’s were a prolific time in every aspect. These years
even created its own icons. They established such a solid
place our hearts that we hear about them as often as we
hear about our icons of today. In fact, we idolize them
through pictures in our homes, offices, coffee cups, and
wallets. So who are these icons that we still quote today,
that we still reference today, and whose looks we still mimic
today?
Marilyn Monroe
Marilyn Monroe, the 20th century’s most famous film star,
sex symbol, and pop icon, was public property in every
respect, from the mole on her top lip to her hair, turbulent
private life and her death. The iconic photograph of her
standing on top of a vent and her skirt being blown up is a
photo that most of us remember more clearly than a photo
of our own mothers as a child. Even today’s pop culture
icons, like Madonna, have emulated her in music videos and
photo shoots. Her life has been featured on the big screen
many times. Like her role as Sugar Kane in “Some Like it
Hot” combining purity and charm in a single expression,
Monroe wasn’t just an icon of the 60’s, but rather a
timeless icon.
İkonlar
60’lı yıllar her açıdan üretken bir dönemdi.
Bu yıllar kendi ikonlarını da yarattı elbette.
İnsanların gönlünde öylesine sağlam bir taht
kurdular ki, günümüzün ikonları kadar sık
duyuyoruz isimlerini. Hatta evlerimizde,
iş yerlerimizde, kahve bardaklarımızda,
cüzdanlarımızda fotoğraflarıyla yaşatıyoruz
onları. Peki bugün hala sözlerinden alıntı yapılan,
referans gösterilen, görünümü taklit edilen bu
ikonlar kimdi?
Marilyn Monroe
20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından,
seks sembollerinden ve pop ikonlarından biri
olan Marilyn Monroe, dudağının üstündeki
beninden saçlarına, çalkantılı özel hayatından
ölümüne kadar her konuda halka mal oldu.
Havalandırmanın üzerinde eteği uçuşurken çekilen
fotoğrafı çoğumuzun hafızasında annemizin
gençlik fotoğrafından bile daha nettir. Pop
kültürünün Madonna gibi bugünkü ikonları
bile video kliplerinde, fotoğraf çekimlerinde
onu örnek aldı. Hayatı beyaz perdeye pek çok
defa taşındı. “Bazıları Sıcak Sever” filminde
canlandırdığı Sugar Kane karakteri gibi saflığı
ve çekiciliği tek bir ifadede birleştiren Monroe,
sadece 60’ların değil, zamanı aşan bir ikon oldu.
67
68
Andy Warhol
ABD’li ressam, film yapımcısı ve yayıncısı ve pop art
akımının en önemli temsilcisi. O çok ünlü rengarenk Marilyn
Monroe tablosunun da yaratıcısı olduğunu hatırlatalım.
Warhol, sanat anlayışına yepyeni bir yorum getirdiği için
bir ikon halini almış bir sanatçı. Seri üretim nesnelerini
sıkça kullandığı resimlerini de afiş tekniğiyle çoğaltarak seri
üretimin bir parçası haline getirdi. Ülkesinin pop kültürünü
çok seven Warhol’un eserleri, 60’ların popüler Amerikan
kültürüne birer saygı duruşu niteliği taşıyor.
Elvis Presley
Kısaca kral olarak tanınan Elivis Presley’nin ünü hayata
gözlerini yummasının üzerinden on yıllar geçmesine rağmen
hiç azalmadı. Bugün hala dünyanın her köşesinde Elvis
Presley taklit yarışmaları yapılıyor, internette pek çok hayran
kulübü bulunuyor, kostüm mağazalarında Elvis kostümü
satılıyor. Hakkında sayısız televizyon, radyo programı
ve belgesel yapılan Presley’nin, ikon kelimesinin hakkını
sonuna kadar teslim ettiğini söylemek gerekiyor. Ve tabii ki
ölümlü her ikonun başına geldiği gibi, Elvis’in hayranları da
onun ölmediğine inanıyor.
Audrey Hepburn
Audrey Hepburn kısacık kâkülüyle, çocuksu gülümsemesiyle,
çıtı pıtı vücuduyla, elbiseleriyle, zarif eldivenleriyle, sigarasını
içerken kullandığı ağızlığıyla bir moda ikonu. Hayırseverliğiyle
de bir rol model oluşturan Audrey Hepburn’ün filmlerinden
sahneler pek çok kişinin duvarlarını, kahve bardaklarını ve
defterlerini süslüyor. Tabii ki moda sektörü de, bu ünlü film
yıldızın stilinden feyz almaya devam ediyor.
Andy Warhol
American painter, filmmaker and broadcaster, and the
most important representative of the pop art movement,
not to mention the creator of the famous colorful
Marilyn Monroe painting, Andy Warhol became an
iconic artist for his fresh interpretation of the concept
of art. Using poster art technique he duplicated his
frequently used pictures and became a part of mass
production. Loving the pop culture of the country,
Warhol’s pieces pay homage to the nature of popular
American culture in the 60’s.
Elvis Presley
Known as the King, Elvis Presley’s reputation and fame
has never faded. All across the world today there are
still Elvis Presley lookalike competitions, lots of fan
clubs online, and Elvis costumes sold at costume stores.
With numerous TV, radio programs, and documentaries
made about his life, Presley is well deserving of the title
of icon. And of course, as all icons that have passed
away, Elvis’ fans don’t believe that he’s actually dead.
Audrey Hepburn
Audrey Hepburn is a fashion icon thanks to her short
bangs, childish smile, petit body, dresses, elegant
gloves, and mouthpiece she used while smoking.
Becoming a role model for her philanthropy, scenes
from Audrey Hepburn’s films decorate the walls of many
homes, coffee cups, and notebooks. Of course the fashion
industry continues to get inspiration from this famous
movie star’s style.
69
Perception of
Time
When time sometimes
flows like water, why
does it sometimes move
at a turtle’s pace?
BİLİM VE TEKNOLOJİ-SCIENCE & ECHNOLOGY
70
Zaman
Algısı
Zaman bazen su gibi akıp giderken bazen neden
kaplumbağa hızında ilerliyor?
71
T
ik tak tik tak… Bu iki küçük kelime, elle
tutulamayan, gözle görülemeyen bir kavramın;
zamanın kelimelerde vücut bulmuş hali.
Doğada birbirini tekrar eden olaylar, zaman kavramının
ortaya çıkmasına vesile olmuş. Havanın kararması ve
aydınlanmasının periyodik bir şekilde olması, gece-gündüz
algısını yaratmış, gölgeler vasıtasıyla, gün belirli zaman
dilimlerine ayrılmış, Mısırlılar, Yunanlılar Güneş’in
hareketlerini izlemiş, Güneş ve kum saatlerinin ortaya
çıkmasını sağlamışlardır.
Peki zaman, gerçekten ölçülebilen bir kavram mı? Bu
sorunun cevabı Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü’ndeki
bir cihazda saklı. Bu küçücük cihaz, sezyum atomunun
titreşimlerini ölçüyor ve elde edilen veri, Amerika’nın
resmi saati ve dünyanın resmi kronometresi olarak kabul
ediliyor. Her atomun doğal bir frekansı ve titreşimi
bulunuyor. Atom saati, atomların rezonans frekanslarını
sayarak zamanı ölçüyor. Sezyum atomunun doğal frekansı
da zamanı belirlemek için hata payı olmayan (3 milyon yılda
1 saniye hata yapma ihtimali % 22,522) referans noktası
olarak kullanılıyor. Zamanla ilgili bir diğer önemli soru da,
zamanın belirli bir hızda ve sadece ileri doğru hareket edip
etmediği… Albert Einstein izafiyet teorisini ortaya çıkarana
kadar bu sorunun cevabı çok da net değildi. Einstein,
zamanın farklı hızlarda akabileceğini keşfetti. Uzay ve zaman
kavramları üstünde durarak, uzayda yapılan hareketlerin,
zamanın geçişişini etkilediğini, yani zamanın hareket eden
insan için daha yavaş aktığını iddia etti. Tabii bu teoriyi
güncel hayatımızda algılamamız mümkün değil. Çünkü
yeryüzündeki hareketlerimizin zaman üzerindeki etkisi o
kadar küçük ki, maalesef algımızın çok ötesinde.
Öznel bakış açımız, “şu ana” odaklandığı için, zamanın
ilerliyor gibi görünmesi de tamamen zaman algımızla ilgili.
ick Tock, Tick Tock… These words are the
incarnation of time, an impalpable concept that
cannot be seen. Recurring events in nature were the
instruments to the emergence of the concept of time. The fact
that it would get dark and light periodically created the
perception of night and day, shadows divided the day into
specific time frames, and the Egyptians and Greeks followed
the movements of the sun, contributing to the emergence of
sun and sand clocks.
So is time really a concept that can be measured? The
answer to this question is hidden in a device in the American
National Standards Institute. This small device measured
the vibrations of the cesium atom and obtained the data
that is considered America’s official time and the world’s
official chronometer. Every atom has a natural frequency and
vibration. The atomic clock measures time by counting the
resonance frequency of atoms. The natural frequency of the
cesium atom, which is extremely accurate (the possibility of
making a 1 second error in 3 million years is 22.522%), is
used as the reference point when determining time. Another important question regarding time is if it moves at
a certain speed and if it only moves forward… Until Albert
Einstein’s theory of relativity emerged, the answer to this
question was not very clear. Einstein discovered that time may
flow at different speeds. By emphasizing concepts of space
and time he claimed that the movements in space affected the
flow of time, i.e. time flowed slower for the moving person.
However it is not possible for us to understand this theory in
our current lives because the impact our actions on earth have
on time are so small that they are, unfortunately, beyond our
perception. Because our subjective perspective focuses on the
“now” the fact that time appears to go by is completely related
to our perception of time.
Einstein’ın izafiyet yani zamanın göreceli algılanması
üzerinde verdiği en güzel örneklerinden biri: “Elinizi
sıcak bir soba bir dakika için değdirdiğinizde size bir saat
gibi gelir. Güzel bir kızla bir saat oturduğunuzda ise bu
size bir dakika gibi gelir. İşte bu izafiyettir.”
One of the most beautiful examples Einstein gave
regarding his relativity theory, i.e. the relative perception
of time is: “Put your hand on a hot stove for a minute
and it seems like an hour. Sit with a pretty girl for an
hour and it seems like a minute. That’s relativity.”
T
72
Zaman algımızı neler etkiliyor?
What influences our perception of time?
Pascal Üniversitesi’nden Profesör Sylvie Droit-Volet’e göre
zaman algımız daha bizler bebekken başlıyor. Annesinin mamasını
hazırlamasını bekleyen ve süre uzayınca ağlamaya başlayan bebek
örneğinde olduğu gibi, istenilen şey istenilen anda olmayınca,
bu gecikme daha küçük yaşlardan itibaren hissediliyor. Yine
de zaman algısı, yaşımız ilerledikçe belirgin bir hale geliyor.
Konsantrasyon ve hafızanın, zaman algısında büyük bir rolü
bulunuyor. Bu nedenle, özellikle konsantrasyon bozukluğu olan
çocuklarda (hiperaktivite hastalığı gibi) zamanı ölçmekle ilgili
sıkıntılar da olduğu görülüyor. Hafıza ise, insanoğlu için zaman
kavramını var eden en önemli etkenlerden biri. Hafızası olmayan
bir insanın zaman algısı olması da mümkün görünmüyor. Dünü
hatırlamayan için bugün kavramının da bir önemi olmuyor.
According to Professor Sylvie Droit-Volet from Pascal University, our
perception of time begins when we are babies. Just like the example
where a baby is waiting for his mother to prepare food and starts
crying when it takes too long, when we don’t get what we want at
that exact moment that delay is felt from a young age. Nevertheless,
the perception of time becomes apparent as we get older. Concentration
and memory play a major role in the perception of time. Therefore
there seems to be problems among children with concentration disorders
(such as hyperactivity disorder) and measuring time. As for memory,
that is one of the most important factors in the concept of time for
mankind. It doesn’t seem possible for a man without memory to have
the perception of time. For someone who doesn’t remember yesterday,
the concept of today has no meaning.
Bekleyen biri için, zamandan daha ağır; zevk alan biri
için ondan daha çabuk bir şey yoktur.
Voltaire
For someone who is waiting, there is nothing heavier than
time; for someone who is having fun there isn’t anything
more fleeting.
Voltaire
2011 yılında yapılan bir deney, duygularımızın zaman algımız
üzerinde ne derece etkili olduğunu ortaya koyuyor. Poitiers
Üniversitesi’nden (Fransa) Professor Droit-Volet ve Sandrine
Gil’in yaptıkları bu deneyde, öğrencilere ilk olarak korku etkisi
yarattığı bilinen The Blair Witch Project, Scream, The Shining
gibi gerilim filmlerden kesitler gösteriliyor. İkinci aşamada, City
of Angels, Philadelphia ve Dangerous Minds gibi izleyenleri
hüzünlendirecek dramatik filmlerden bölümler gösteriliyor.
Son olaraksa hava tahminleri ve borsa haberleri gibi herhangi bir
duygu yaratmayacak görüntüler izlettiriliyor. Deneyin sonunda
öğrencilerden görsel uyaranların (film kesitlerinin) süresini
tahmin etmeleri isteniyor. Sonuç olarak, duygu durumumuzun
zaman algımız üzerinde ne denli etkili olduğu, korkunun, zamanı
olduğundan daha uzunmuş gibi algılanmasına neden olduğu
ortaya çıkarılıyor. Gerilim filmlerine, nabzın ve kan basıncının
hızlanması, göz bebeklerinin büyümesi gibi fiziksel tepkiler de
veriliyor. Bu fiziksel tepkiler, dramatik bir film izlerken azalıyor.
An experiment conducted in 2011 revealed how effective our
emotions are on our perception of time. In this experiment, conducted
by Professor Droit-Volet from Poitiers University (France) and
Sandrine Gil, students were shown clips from horror films, such as
The Blair Witch Project, Scream, and The Shining, that were known
to first cause the effects of fear. In the second phase they showed
clips from dramatic films, such as City of Angels, Philadelphia and
Dangerous Minds, known to make the audience feel sad and woeful.
Lastly, they showed images that don’t create an emotional response,
such as the weather forecast and stock market news. At the end of the
experiment students were asked to estimate the time of each visual
stimuli (the film clips). The results revealed how our emotional state
effects our perception of time; fear makes our perception of time seem
longer than it actually is. Horror films enact a physical response
within us, such as the acceleration of our heart rate and blood
pressure and the dilation of our pupils. These physical responses
Bu nedenle bu filmleri izleyen öğrencilerin zaman algısında önemli
bir değişiklik olmuyor.
İş yerinde zaman geçmek bilmiyor mu?
O zaman mağarayı deneyin!
Zaman algısı konusunda yapılan bir diğer ilginç deneyin sahibi
Fransız Mağarabilimci Michel Siffre. Siffre, 1962 yılında, Alpler’de
yer alan Scarrasson Mağarası’nda, doğal ışıktan ve mekanik
saatlerden arındırılmış bir şekilde yaşamaya başlıyor. Yerin 130
metre altındaki bu mağaradan 63 gün sonra, 14 Eylül’de dışarı
çıkan Siffre, takvimin 20 Ağustos’u gösterdiğini düşünüyor. Yani
mağarada geçirdiği zamanı, gerçekte olduğundan daha kısa olarak
algılıyor. Bu deneyin en önemli sonucu, içsel saatimizin varlığını
kanıtlaması oluyor. Michel Siffre mağarada yaşadığı sürece,
uyanmasından yemek yemesine kadar, günlük faaliyetlerini telefon
aracılığıyla asistanına aktarıyor. Herhangi bir ışık kaynağı ya da saat
olmamasına rağmen, bütün bu günlük faaliyetleri belirli bir düzende
yaptığı ve 24 saatten biraz daha fazla bir zaman dilimine yaydığı
saptanıyor. Yani dışsal etkiler göz ardı edilse dahi, içsel saat zamanı
algılamaya devam ediyor.
are reduced when watching a drama. Because of this, there was no
significant change in the perception of time for students watching
these films.
Time doesn’t go by fast enough at work?
Then try a cave!
Another interesting experiment regarding the perception of time
belongs to French speleologist Michel Siffre. In 1962 Siffre began
living in the Scarrasson Cave, located in the Alps, free from natural
light and mechanical clocks. Siffre emerged from this cave, which
is 130-meters below ground, 63 days later on September 14th but
thought it was August 20th. Meaning he perceived the time he spent
in the cave as shorter than it really was. The most important result
of this experiment is the proof that our internal clock exists. Michel
Siffre conveyed his daily activities while living in the cave, from
waking up to eating, to his assistant by phone. Despite having no
light source or clock his daily activities were done in a specific order
and were determined to have been spread out over a period a little
more than 24-hours. So even if external influences are ignored our
internal clock continues to perceive time.
If you don’t want time to go by too fast…
Zaman çabuk geçmesin diyorsanız…
Are you one of those people who want the hours at work to go by
as fast as possible yet want the weekend hours never to end? We
Mesai saatlerinin biran önce bitmesini ve hafta sonununsa hiç
have
good news and bad news. The bad news is that an endless
bitmemesini isteyenlerden misiniz? Bir iyi bir de kötü haberimiz
weekend
has not yet been discovered. The good news is that
var. Kötü haber; sonsuz bir hafta sonu henüz keşfedilmedi. İyi
you
can
make
that two-day vacation seem longer. According to
haberse, iki günlük tatil süresini sanki daha uzunmuş gibi hissetmek
research newly acquired information activates our brains and
elinizde. Yapılan araştırmalara göre, yeni edinilen bilgiler, beynimizi
thus time appears to be longer to us. Therefore instead of lying
aktive eder ve bu sayede zaman bize olduğundan daha uzunmuş
on
the couch and watching TV, meeting new people, exploring
gibi görünür. Bu nedenle, koltuğa uzanıp, televizyon karşısında
new
places or interests will make you feel like your weekend is
vakit geçirmek yerine, yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler veya
longer than it really is.
ilgi alanları keşfetmek, hafta sonunuzu olduğundan daha uzunmuş
Our
brains move faster in the face of learned knowledge and
gibi hissetmenizi sağlar. Beynimiz, öğrenilmiş bilgiler ve edinilmiş
acquired
experiences. It builds the cause-and-effect relationships
deneyimler karşısında daha hızlı hareket eder. Neden-sonuç ilişkilerini
faster.
This
is the main reason why it feels like time is passing
daha hızlı kurar. Yaşlı insanların zamanı daha hızlı geçiyormuş
by so fast for the elderly. As we get older our brains recognize
gibi hissetmelerindeki temel sebep budur. Yaşlandıkça, beynimiz
external
stimuli faster. When we’re young everything is new and
dış uyaranları daha çabuk tanır. Gençken her şey yenidir ve yeni
more
interest
is given to new experiences. As we get older because
deneyimlere daha fazla ilgi gösterilir. Yaşlandıkça deneyimleyeceğimiz
the
number
of
new things we will experience declines our brains
yeni şeylerin sayısı da azalacağı için beynimiz “ilişki kurmak” için daha
work less to “make relationships” and therefore time appears to
az çalışır ve böylece bize zaman daha çabuk geçiyormuş gibi gelir.
be passing by faster for us. Zaman algınızı test etmek isterseniz…
Ruh halimiz, konsantrasyon yoğunluğumuz, yaşımız, ilgi
alanlarımız… Bizi biz yapan pek çok unsurun zaman algımız
konusunda farklılıklar yarattığını biliyoruz. Bu farklı algıları bir
noktada genellemek ve pek çok insanda birbirine yakın sonuçlar
elde etmek de mümkün. Hatta bu anlamda kendinizi test
edebileceğiniz oyunlar bile var. Zaman algısı üzerine yazılmış bir
kitabı da bulunan, İngiliz yazar ve sunucu Claudia Hammond’ın
http://www.claudiahammond.com/page5.htm adresinde paylaştığı
zaman algısı oyunları son derece eğlenceli . Sonuçları ise kimi zaman
gerçekten şaşırtıcı. Deneyin!
If you want to test your perception of time…
Our mood, our concentration, our age, our interests… We know
that the elements that make us us create differences in our perception
of time. At some point it is possible to generalize these different
perceptions and obtain similar results in many people. In fact there
are even games where you can test yourself in this sense. Featured in
a book written on the perception of time, these games that British
author and presenter Claudia Hammond shares on her website
http://www.claudiahammond.com/page5.htm are extremely fun.
Sometimes the results are truly amazing. Try it!
73
DQ HABERLERNEWS
74
UZAK DOĞU MUTFAĞININ
EŞSİZ LEZZETLERİ DEDEMAN
KONYA’DA CANLANIYOR!
Uzak Doğunun eşsiz lezzetleri 2 - 31 Mart tarihleri arasında Dedeman
Konya’da misafirlerinin beğenisine sunuluyor.
Her ay yapılması planlanan farklı lezzetler programı kapsamında,
ilkini mart ayı boyunca gerçekleştireceğimiz “Uzak Doğu lezzetleri”
geleneksel Dedeman misafirperverliği ile misafirlerimizle buluşuyor.
Dedeman Konya her ay farklı lezzetler kapsamında misafirlerine özel
yemekler hazırlıyor. Uzak Doğu mutfağından özenle seçilen, “tom
yum çorbası, mısırlı piliç çorbası, soba noodle sebze salatası, snanas
ve kırmızı biberli biftek salatası, dana etli ve sarımsaklı taglia, tahıllı
sebze dolgulu rondelli, istiridye soslu Çin mantarı, Lee Kum Kee
istiridye soslu biftek, köri soslu karides, Endonezya usulü körili piliç,
çikolata soslu kızarmış wonton, mango, Hindistan cevizi ve muz
parfaits” yer alıyor. Uzak Doğu mutfağının birbirinden leziz tatlarını
bir araya getiren Dedeman Konya Hotels & Convention Center, Uzak
Doğu lezzetleriyle buluşmak isteyenlere, Roof Restaurant’ta akşam
yemeklerinde hizmet veriyor. Dedeman Konya, nisan ayında da
Meksika mutfağı ile siz değerli misafirlerini bekliyor.
UNIQUE FLAVORS OF THE
FAR EAST CUISINE COME TO LIFE
AT DEDEMAN KONYA!
Unique flavors of the Far East await guests at
Dedeman Konya between March 2nd and 31st. “Far
East Flavors”, the first of our different flavor programs
planned for each month, which will be held during
the month of March, welcomes guests with traditional
Dedeman hospitality. The Dedeman Konya prepares
special dishes for their guests as a part of different
flavors every month. Carefully selected dishes from
the Far East Cuisine are “tom yum soup, corn chicken
soup, soba noodle vegetable salad, pineapple and
red pepper steak salad, beef and garlic taglia, grain
vegetable-filled rondelli, Chinese mushrooms with
oyster sauce, Lee Kum Kee oyster sauce steak, curry
shrimp, Indonesian style chicken curry, fried wontons
with chocolate sauce, mango, coconut and banana
parfaits.” The Dedeman Konya Hotels & Convention
Center brings together the delicious tastes of the Far
East cuisine and for those who want to enjoy flavors
from the Far East, the Roof Restaurant serves dinner.
In May the Dedeman Konya awaits valued guests with
Mexican cuisine.
RECEP ALTINOK, KONYA
SKAL KULÜBÜ DERNEĞİ
BAŞKANI SEÇİLDİ
SKAL, dünya turizm profesyonellerinin küresel turizmi ve arkadaşlığı
yaymaya çalıştığı uluslararası en yaygın ve en eski turizm sivil
toplum örgütü olan ve 89 ülkede 17 bininin üzerinde üyesi olan
“SKAL INTERNATIONAL” ve ülkemizde kurulu “Uluslararası Skal
Dernekleri Federasyonu” nda yer alan “Konya Skal Kulübü Derneği”
nde bayrak değişimi oldu. Dedeman Konya Genel Müdürü Recep
Altınok profosyonel turizmcilerin yeni başkanı seçildi. Turizm
liderlerinin oluşturduğu Skal International’in bünyesinde yer alan
Konya Kulübü, başkanlık değişimi için bir araya geldi. Konya Skal
Kulübü’nün Dedeman Konya otelde gerçekleşen toplantısında açılış
konuşmasını yapan geçmiş dönem başkanı Rixos Konya Genel Müdürü
Muhammed Emin Kabbani; “Konya Skal Kulübü’nde 2 yıla yaklaşık
süredir bayrağı taşıdığını belirterek, bu süre zarfında kendilerine
destek olan tüm üyelere ve yönetimine teşekkür etti. Kabbani daha
sonra başkanlık kolyesini alarak yeni başkan Recep Altınok’a taktı.
Altınok ise yaptığı konuşmada; “Konya Skal Kulübü Derneği’nin
ülkemiz ve Konya turizminin gelişimi ve turizmdeki yenilikleri devam
ettireceğini belirterek, yeni dönemde Konya Skal Kulübü Derneği’nin
çalışmalarını daha da ileri götüreceklerini ve Konya turizmine fayda
sağlayacak yeni yapılanmalara, projelere gideceklerini ifade etti.”
RECEP ALTINOK, WAS ELECTED
PRESIDENT OF THE KONYA SKAL
CLUB ASSOCIATION
SKAL is the most common and oldest international tourism
NGOs dedicated to the promotion of global tourism and the
friendship of world tourism professionals. A banner change
has taken place at the “Konya Skal Club Association”, part of
the “International Federation of Skal”, which was established
in our country, and “SKAL INTERNATIONAL”, which has
over 17,000 thousand members in over 89 countries. Recep
Altınok, General Manager of the Dedeman Konya, was
elected the new president of tourism professionals. The
Konya Club, part of Skal International, which was formed by
leaders in tourism, met for the presidency change. During
his opening speech at the Konya Skal Club meeting, which
took place at the Dedeman Konya Hotel, previous president
Rixos Konya General Manager Muhammed Emin Kabbani
noted that he carried the flag of the Konya Skal Club for
almost 2 years and thanked all members and managers for
their support throughout that time. Kabbani then placed the
presidential necklace upon new president Recep Altınok.
In his speech Altınok said that “the Konya Skal Club
Association will continue innovations in tourism and the
development of tourism in our country and Konya; the Konya
Skal Club Association’s work will be more advanced as we
move forward and new structures and projects will take place
to benefit tourism in Konya.”
75
DQ HABERLER NEWS
76
GELENEKSEL TÜRK LEZZETLERİ
VE DÜNYA MUTFAĞI,
DEDEMAN İSTANBUL’DA
Dedeman İstanbul, geleneksel Türk lezzetlerini ve dünya mutfağından
seçkin tatları misafirlerine sunmaya devam ediyor. Tecrübeli mutfak
ekibinin elinden çıkan “Topkapı Kebabı” ve “Fransız Usulü Light
Kremalı Midye Buğlama ile Pernod”, Dedeman İstanbul’u ziyaret etmek
için başlı başına bir neden. Dedeman İstanbul, zamanında sultanlara
sunulan Topkapı kebabını şimdi konukların damak zevkine sunuyor.
Pastırma ve antep fıstığının taze etle konsantrasyonunu, bu özel yemeği
diğer kebaplardan farklı kılıyor.
Türk damak tadından fazla uzaklaşmadan, dünya mutfağına uzanmak
isteyenlerse, Dedeman İstanbul’un bir diğer özel lezzeti olan “Fransız
Usulü Light Kremalı Midye Buğlama ile Pernod” un tadına varıyor.
Paris yakınlarındaki La Baule şehrinin en popüler restoranlarının şöhreti
işte bu midye buğlamadan geliyor. Yakın zamanda Fransa yolcusu
değilseniz, sizi Dedeman İstanbul’a bekliyoruz.
TRADITIONAL TURKISH DISHES
AND INTERNATIONAL CUISINE AT
DEDEMAN ISTANBUL
Dedeman Istanbul continues to offer its guests traditional
Turkish flavors and exquisite tastes from international
cuisine. The “Topkapı Kebab” and “French-style Light
Creamy Steamed Mussels with Pernod” emerging from
the hands of the experienced kitchen team are reason
enough to visit the Dedeman Istanbul. The Dedeman
Istanbul offers the Topkapi Kebab, once presented to
the Sultans, for guests to enjoy. The concentration of
fresh meat bacon and pistachios makes this unique dish
different from other kebab dishes.
For those who want to try international cuisine without
departing from the Turkish palate tastes too much, enjoy
another one of Dedeman Istanbul’s special dishes, the
“French-style Light Creamy Steamed Mussels with
Pernod”. The reputation of the most popular restaurants
in the city of La Baule, near Paris, comes from these
steamed mussels. If you’re not travelling to Paris soon,
we invite you to the Dedeman Istanbul.
CİLT BAKIMI
VE MASAJ
KEYFİ ŞİMDİ
İNDİRİMLİ
Sabah güne başlamadan veya
gün arasında küçük bir mola
vererek kendinizi şımartmaya ne
dersiniz? Bu cazip teklife hayır
demek zor olsa gerek. O zaman
sizi saat 09:00 ve 15:00 saatleri
arasında Dedeman İstanbul’a ve
“Life style day light packages”
indiriminden yararlanmaya davet
ediyoruz. Belirttiğimiz saatler
arasında Dedeman İstanbul’a
gelerek cilt bakımı yaptıran ya da
masaj paketlerinden yararlanan
konuklarımıza % 40 özel indirim
uyguluyoruz.
SKIN CARE AND
MASSAGES
ARE NOW
DISCOUNTED
What do you think about
pampering yourself
before starting your day
or even during a small
break in the middle
of your day? It would
be hard to say no to
this attractive offer.
Then we invite you to
the Dedeman Istanbul
between 9 am and 3 pm
to benefit from the “Life
style day light packages”
discount. We offer a
special discount of 40%
for our guests who enjoy
skin care services or
massage packages at the
Dedeman Istanbul during
the hours menti
77
SKALITE’DEN
DEDEMAN’A
2 ÖDÜL
Skal International İstanbul
Kulübü tarafından Türk
turizmine yapılan katkıyı
ödüllendirmek üzere bu
sene 17.’si düzenlenen
Skalite “Turizm’de Kalite”
Ödülleri’nde Dedeman Hotels
& Resorts International, bu
sene iki kategoride ödül aldı.
SKALİTE ödüllerinde Dedeman,
‘Turizm Yatırım Grubu’ ve
‘Turizm Basını’ kategorilerinde
Dedeman Quarterly ile ödüle
layık görüldü. Ödül töreninde
her iki ödül de Dedeman
Turizm Yönetimi A.Ş. Genel
Müdürü Emrullah Akçakaya’ya
takdim edildi.
DEDEMAN
RECEIVED
2 SKALITE
AWARDS
“Awards for Quality in
Tourism”, known as Skalite
Awards, was held on 10th
December 2014 at Haliç
Congress Center. Dedeman
Hotels & Resorts International
received “Tourism Investment
Group” award and corporate
magazine Dedeman Quarterly
was awarded in “Tourism
Media” category. The awards
was presented to General
Manager Emrullah Akçakaya.
DQ HABERLER NEWS
78
PARK DEDEMAN
IZMAILOVO MOSKOVA,
NİSANDA AÇILIYOR
Dedeman Grubu’nun Moskova’daki ilk oteli Park Dedeman
Izmailovo Moskova; şehrin ulaşım ağlarına, kültür, sanat,
ticaret ve iş merkezlerine yakınlığıyla rahat bir konaklama
imkanı sunuyor. Nisan ayında açılacak otel, dünyanın en
eski ve büyük metrolarından sayılan Moskova metro ağının
Izmaylovskaya istasyonuna 1,5 km mesafede, dünyaca ünlü
Kızıl Meydan’a ise altı metro durağı uzaklığında yer alıyor.
Dedeman Grubu’nun 2015 yılında açacağı ilk otel olan
Park Dedeman Izmailovo Moskova, 110 adet superior
odada sunduğu yüksek standartlar ile misafirlerine konforlu
PARK DEDEMAN
IZMAILOVO MOSCOW
OPENING SOON
Dedeman Group’s first hotel in Moscow, the Park
Dedeman Izmailovo Moscow, offers comfortable
accommodations with its proximity to the city’s
transportation network, culture, art, commercial and
business centers. Scheduled to open in April, the hotel
is located 1.5km from the Izmaylovskaya station on the
Moscow metro network, which is considered to be the
world’s oldest and largest metro network. The hotel is also
located 6 metro stops away from the world-renowned Red
Square. Dedeman Group’s first hotel to open in 2015, the
Park Dedeman Izmailovo Moscow provides guests with a
comfortable environment with 110 high standard superior
bir ortam sağlıyor. Ayrıca; otel odalarının tümünde
kablosuz internet bağlantısı, çalışma masası, çay ve
kahve ikramı, mini buzdolabı, saç kurutma makinesi,
ütü ve ütü masası, uydu ve sinema kanalları ile güvenlik
kasası bulunuyor.
Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. Genel Müdürü
Emrullah Akçakaya, Moskova’daki otel açılışıyla ilgili
olarak, “Park Dedeman Izmailovo Moskova Otelimizin
açılışıyla Dedeman Grubu olarak 2015 yılına hızlı bir
başlangıç yapacağız. Merkezi konumuyla dikkat çeken
otelimiz, Moskova’da Dedeman kalitesini ve kültürünü
yansıtacak. Park Dedeman Izmailovo Moskova’da
misafirlerimize konfor odaklı bir deneyim sunmanın yanı
sıra, onları geleneksel Dedeman misafirperverliğiyle
ağırlayacağız. Dedeman Grubu’nun 16’ıncı oteli olma
özelliğine sahip Dedeman Park Izmailovo Moskova’nın,
bölgedeki konaklama sektörüne yeni bir renk katacağına
yürekten inanıyoruz” dedi.
Dedeman Grubu’nun ülke ekonomisine stratejik önem
taşıyan turizm sektöründe üstlerine düşeni yapmak için
yurt içi ve yurt dışındaki projelerine sağlam adımlarla
devam ettiklerini sözlerine ekleyen Emrullah Akçakaya,
“Dedeman ve Park Dedeman markalarımız ile yurt içi
ve yurt dışında faaliyet gösteren otellerimizle yılda
yaklaşık 1 milyon misafir ağırlıyoruz. Önümüzdeki 10
yıl içinde 20’si Dedeman, 22’si Dedeman Park olmak
üzere toplam 42 otel ile portföyümüzü zenginleştirmeyi
hedefliyoruz” dedi.
Toplantı ve etkinlikler için
mükemmel konumda
Park Dedeman Izmailovo Moskova’da bulunan Moskova
ve Saint Petersburg adlı toplantı odaları TV, DVD
oynatıcıları, projeksiyon sistemleri ile son teknoloji ses
ve ışık ürünleriyle donatıldı. Farklı türde etkinlikler
için isteğe göre tasarlanabilen otelin iki adet toplantı
salonları
127 ve 64 m 2’den oluşuyor.
Park Restoran’da Türk mutfağı esintileri
Park Dedeman Izmailovo Moskova’da bulunan 140
kişi kapasiteli Park Restoran, Türk mutfağından
lezzetler sunuyor. Ferah tasarımı ve minimalliği şıklıkla
birleştiren atmosferi ile Park Restoran, farklı mutfak
lezzetlerine açık olanların şehirdeki adresi olacak.
Park Bar
Tasarımın ve şıklığın adresi olan Park Bar, Park
Dedeman Izmailovo Moskova otelin lobisinde
bulunuyor. Rahat ve sıcak atmosferi olan Park Bar’da,
Türk tatlıları eşliğinde dünyaca ünlü Türk kahvesi
sunuluyor.
79
rooms. Also, each hotel room features wireless internet access,
a desk, tea and coffee, mini fridge, hair dryer, iron and ironing
board, satellite and movie channels, and a safe. Dedeman Tourism
Management Inc. General Manager Emrullah Akçakaya regarding
the opening of the hotel in Moscow stated, “With the opening of
our Park Dedeman Izmailovo Moscow hotel we, as Dedeman Group,
will make a quick start to 2015. Noteworthy for its central location
our hotel will reflect Dedeman quality and culture in Moscow. In
addition to offering our guests a comfort-oriented experience at
the Park Dedeman Izmailovo Moscow, we will welcome them with
traditional Dedeman hospitality. Being Dedeman Group’s 16th hotel,
we firmly believe that the Park Dedeman Izmailovo Moscow will
enrich the accommodation sector in the region.” Emrullah Akçakaya
added that the Dedeman Group will continue to their part in the
tourism sector, which carries strategic importance to the national
economy, through their domestic and overseas projects and stated,
“With our Dedeman and Park Dedeman brands we welcome about 1
million visitors a year to our domestic and international hotels. In
the upcoming 10 years we aim to enrich our portfolio with a total
of 42 hotels, 20 of which will be Dedeman and 22 of which will be
Dedeman Park”.
The perfect location for meetings and events
The Moscow and Saint Petersburg meeting rooms in the Park
Dedeman Izmailovo Moscow are equipped with a TV, DVD player,
projection system, and the latest sound and light technology
products. The hotel’s two meeting rooms, which can accommodate
different types of events and change in design, are 127m2 and
64m2 in size.
Delicious Turkish cuisine at Park Restaurant
The Park Restaurant at Park Dedeman Izmailovo Moscow has a
capacity of 140 people, offering delicious Turkish cuisine. With an
atmosphere combining spacious design and minimalist elegance,
Park Restaurant will be the ideal venue in the city for those who are
open to different culinary delights.
Park Bar
The stylish and well-designed Park Bar is located in the Park
Dedeman Izmailovo Moscow Hotel’s lobby. With a cozy and warm
atmosphere, the Park Bar offers Turkish sweets accompanied with
world-renowned Turkish coffee.
80
DEDEMAN BOSTANCI HOTEL &
CONVENTION CENTER
Değirmenyolu Cad. No:39/B 34752
Bostancı / İstanbul / Türkiye
Tel: +90 (216) 469 66 00
Email: bostanci@dedeman.com
DEDEMAN PALANDÖKEN
P.K. 115 25000 Erzurum / Türkiye
Tel: +90 (442) 316 24 14
Email: palandoken@dedeman.com
DEDEMAN DİYARBAKIR
Elazığ Cad. Büyükşehir Belediyesi Yanı
21400 Diyarbakır / Türkiye
Tel: +90 (412) 229 00 00
Email: diyarbakir@dedeman.com
DEDEMAN PALANDÖKEN SKI LODGE
P.K. 115 25000 Erzurum / Türkiye
Tel: +90 (442) 317 05 00
Email: skilodge@dedeman.com
DEDEMAN ERBİL
60 Meter Street, Setekan Nr:36 246 062
Erbil / Northern Iraq
Tel: +964 (66) 257 21 00
Email: erbil@dedeman.com
DEDEMAN PARK DENİZLİ
Karsıyaka Mahallesi, 2394 Sokak, No:4
20175 Denizli / Türkiye
Phone: +90 (258) 268 80 00
Email: denizli@dedeman.com
DEDEMAN GAZİANTEP HOTEL &
CONVENTION CENTER
Nesimi Mah. Gaziantep Cad. No:160 27120
Aktoprak / Gaziantep / Türkiye
Tel: +90 (342) 211 66 00
Email: gaziantep@dedeman.com
DEDEMAN RİZE
Ali Paşa Köyü 53100 Rize / Türkiye
Tel: +90 (464) 223 44 44
Email: rize@dedeman.com
DEDEMAN İSTANBUL
Yıldız Posta Caddesi, 50 Esentepe 34340
İstanbul / Türkiye
Tel: +90 (212) 337 45 00
Email: istanbul@dedeman.com
DEDEMAN ŞANLIURFA
Atatürk Mah. Hastane Cad. Şanlıurfa /
Türkiye Tel: +90 (414) 318 25 00
Email: sanliurfa@dedeman.com
DEDEMAN PARK GAZİANTEP
Mücahitler Mahallesi 9. Sokak No: 30
Şehitkamil / Gaziantep / Türkiye
Tel: +90 (342) 211 84 44
Email: parkgaziantep@dedeman.com
DEDEMAN ZONGULDAK
İncivez Mahallesi , Milli Egemenlik Caddesi
128, 67000 Zonguldak / Türkiye
Tel: +90 (372) 291 00 00
Email: zonguldak@dedeman.com
DEDEMAN KAPADOKYA
Ürgüp Yolu 2. Km. 50200
Nevşehir / Türkiye
Tel: +90 (384) 213 99 00
Email: kapadokya@dedeman.com
DEDEMAN PARK BOSTANCI
Açılış tarihi / Opening date:
2015
DEDEMAN KONYA HOTEL &
CONVENTION CENTER
Isparta Beyşehir Yolu, Yeni Sille Caddesi
Özalan Mahallesi Selçuklu 42080
Konya / Türkiye Telefon: +90 (332) 221 66 00
Email: konya@dedeman.com
DEDEMAN PARK
IZMAILOVO MOSCOW
Açılış tarihi/ Opening date:
Nisan / April 2015
DEDEMAN OSKEMEN TAVROS
Permitina Sokak, No:11/1 070000,
Ust-kamenogorsk / Kazakistan
Tel: +7 (723) 220 82 08
Email: oskemen@dedeman.com
DEDEMAN PARK LEVENT
Açılış tarihi/ Opening date:
Haziran / June 2015

Similar documents

broşür - Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü

broşür - Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Gümrüksüz mağazadan veya uçuş esnasında aldığınız ürünler görevli tarafından faturası ile birlikte özel poşete konacak ve poşetin ağzı yapıştırılacaktır. Bu poşet ve ürüne ait fatura güvenlik kontr...

More information

Avrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns

Avrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. ad›na Banu Dedeman

More information